Eros's Dagger †

By CyderChuM

1.9K 294 1.3K

'... Ve kan sızıyor bir tanrının soğuk bedeninden. Yerler metal kırmızı ile şahlanıyor, yağmur uçuruyor kokus... More

- "1"
- "2"
- "3"
- "4"

- "5"

317 48 371
By CyderChuM

"...Ateş ile barutun son dansıydı bu. Başka bir evrende, en güzel halinle görüşmek üzere sevgilim."

...†


Yaşarken ölmek gibiydi ya da sadece ölümün hançeriydi bu kalplere saplanan acı. İrisler birbirlerini yeniden buldu. Özlemle, hayal kırıklığıyla doluydu o gözlerin içi. Aşk ile lanetin savaşıydı bu ama kazanan yoktu, olmayacaktı. Lanet ölümü hapsedip aşkı özgür kılmayacak iki beden tek ruha sığamayacaktı hiçbir zaman.

En başından ön görülen tek bir zafer, tek bir son vardı.

"Bu imkansız!" Diyerek yeniden karşı çıktı Ji-Soo.

Koca salonun içi sessizlik doluydu. Roseanne kontrol için yatağa yatırılmış, Jungkook ise stresle kapının önünde yerini almıştı.

"Bana izin verin." Dedi bir kadın kapının ardından içeriye girerken.

Ji-Soo onu görür görmez ayaklanmış Jungkook duruşunu dikleştirmişti. İçeriye giren genç kadın başıyla onları selamlarken Roseanne'nin yanına yerleşti. Roseanne koruma iç güdüsü ile elini karnına atarken Jungkook onun yanına ulaştı.

"Endişelenme, Nayeon doğacak olan tanrı ve tanrıçalar ile yakından ilgilenen bir gökyüzü halkı vatandaşı. Bizzat Zeus tarafından yetiştirildi, Annem bana hamile kaldığında da onun yanındaydı. Şimdi senin yanında olacak."

Roseanne'nin içi rahatlarken Nayeon'un gülümseyen yüzüne baktı. Dışarıdan bakıldığında çıt kırıldım bir kıza benziyordu fakat işine başladığında yüzü ciddiyete bürünmüştü.

"Dieux me dit..." Dedi Nayeon. Eli Roseanne'nin karnının biraz üstünde geziniyor, parmakları tenine temas etmiyordu.

Gözlerini yumarak konuşmaya devam etti.

"Qui est cette créature, une déesse qui régnera avec son intelligence ou un dieu qui fait peur avec sa puissance ?"

Roseanne, Nayeon'un söylediklerini anlamıyordu ama karnında ki kıpırdanmayı hissetmişti. Çok değil birkaç saniye sonra Nayeon söylediklerini bu sefer herkesin de anlayabileceği dilde tekrar etti.

"Söyleyin bana tanrılarımız..."

Bir duanın esiri gibi yalvarıyordu titreyen parmakları.

"Kimdir bu canlı, zekasıyla hükmedecek bir tanrıça mı yoksa kudretiyle korkutan bir tanrı mı?"

Gözleri aniden dehşet içinde açıldığında odada ki herkes nefeslerini tutmuştu. Nayeon'un sevimli bakışlarının yerini öfke almış, hışımla Kader Meleğine dönmüştü.

"Bunu Zeus'a nasıl bildirmezsin?!"

Kader Meleği utanç içinde başını eğerken Ji-Soo ayaklandı.

"Zeus bir şeyi öğrenmek isteseydi, bilirdi. O harekete geçene kadar bu rezilliğin ona söylenmemesini emrettim."

Nayeon oturduğu yerden kalktı ve Ji-Soo'ya döndü.

"Majesteleri, Zeus tahtın yeni rakibinin kim olduğunu bilmeli."

Odada ki herkesin ağzından şaşkınlık nidaları dökülürken gözler Roseanne'ye döndü. Gökyüzü krallığına Zeus gibi hükmetmeyi bekleyen, bunun için savaş verenler varken 3. Kuşaktan biri bir fani anadan doğacak olmasına rağmen rakip seçilmişti.

"Kudretiyle ve de öfkesiyle tahtı yok edecek bir yarı tanrı içinizde ki."

Söylediklerinin ardından birkaç adım geriledi ve yavaşça Roseanne'nin önünde diz çöktü.

"Bağışlayın ama gelecek kanlı bir oyuna kurban gidecek, doğacak olan oğlan çocuğu ya barışı ya savaşı beraberinde getirecek. Her şeyden önce yer altı ve ölüler tanrısı Hades buna engel olmak isteyecektir."

Derin bir nefes alıp bakışlarını Jungkook'a çevirdi.

"Ölüm ile yaşam arasında ki bir çizgi oğlunuz. Barışta o, savaşta. Ben böyle bir güç önünde diz çökerim lakin bu doğuma yardım etmem. Roseanne için..."

Nayeon'un kast ettikleri çok açıktı. Ya Roseanne ölecek ve çocuk doğmayacaktı ya da eğer başarabilirse bu yarı tanrıyı doğuracak ve geleceğin getirdikleri altında güçlü durmaya çalışacaktı.

"Öyle bir şey olmayacak!" Diyerek araya girdi Ji-Soo.

"O bir canavar, yok edilmesi gerek."

Roseanne korkuyla ayaklanıp elini karnına götürürken göz yaşları arasında haykırdı.

"Çocuğumu benden alamazsınız, savaş çıkmayacak. Tüm benliğim ile oğluma inanıyorum."

Yalvarır gözlerle Jungkook'a baktı genç kadın ama irislerinin içinde ki hüznü görmek onu delirtmeye yetmişti.

"Ondan vazgeçemeyiz Jungkook!"

Jungkook birkaç adım ileride ki sevglisinin yanına ulaşıp dudaklarına minik bir öpücük kondurdu ve özlemle parmaklarını ait olduğu yerde, yine Roseanne'nin dudaklarında gezdirirken konuşmaya başladı.

"Ondan vazgeçmek asla istemiyorum sevgilim ama seni kaybedemem. Sen olmadan yaşayamam."

Roseanne hayal kırıklığı ile iç çekti.

"O savaşı değil barışı getirecek inan bana."

Ji-Soo daha fazla dayanamayıp konuşmaya başladı.

"Kararım için sizlerden izin alacak değilim. Bir tanrı sonuçlarını bilmesine rağmen bir hata yaptı ve de şimdi de hatanın kaynağı olan Roseanne onu daha büyük bir hataya çağırıyor!"

Hışımla Jungkook ve Roseanne'yi ayırdı.

"Karar verildi, önce bu canavardan kurtulacak sonra da Roseanne için idam mahkemesini açacağız."

Jungkook sinir ve şokla ona dönmüşken Roseanne kendini zeminle buluşturmuştu.

"Anne!" Dedi uyaran bir tonda. Genç adam bu karar karşısında burnundan soluyordu.

"Sana gelirsek Jungkook, babanın yanına sürgün edilecek ve tanrısal haklarından muaf tutalacaksın!"

Ji-Soo kararını vermiş tek hata uğruna oğlunun geleceğini de mahvetmşti. Kural basitti, bir tanrıysan hata yapma lüksün yoktu. Hele ki bir faniysen sonun tanrılar ve tanrıçaları için daima ölümdü...

"Zeus ile konuşmama izin ver." Dedi Jungkook.

"Onunla konuşsan, onu geleceğin barışı için ikna etsen dahi Hades bu çocuğun doğmasına izin verir mi sanıyorsun? Hele ki doğacak olan bu çocuk Hades'in yüz yıllardır peşinde olduğu tahtı alabilecek kadar güçlüyken."

Dalga geçercesine bir gülüş yerleşti dudaklarında tanrıçanın.

"Güldürme beni Jungkook. Hades'i karşımıza alamayız. O öğrenirse önce canavarın, sonra bu faninin en sonunda bizim canımızı alır."

Jungkook sinirle soludu.

"Ondan bu kadar korkman çok saçma duydun mu beni? Kendisi yer altından çıkamayacak kadar korkak üstelik."

Ji-Soo'nun konuşmasına izin vermeden yerde düşüncelere dalan sevgilisini kucağına aldı.

"Zeus ile konuşacağım, son karar onun."

Ji-Soo soran gözlerle Nayeon'a döndü.

"Bu çocuk gökyüzü ve yeryüzü arasında bir kapı, iki dünyayı birleştirmek için bir anahtar."

Gözleri Roseanne'yi bulmuşken genç kadın ıslak gözlerini silip Jungkook'un yardımıyla yatağa oturdu.

"Peki ya şimdi ne olacak?" Diye sordu gözlerinde ki yaşları silerken.

"Ya gökyüzü tanrıları ile yeryüzü insanları arasında eşitlik sağlanacak ya da kıyamet kopacak..."


...

"Yapamazsın." Dedi tüm kararlılığı ile.
"Böyle bir kaderi bana layık göremezsin Zeus."

Jungkook tüm asaleti ile karşısındaydı gökyüzü tanrısının. Ondan istediği tek şey fani Roseanne için ölümsüzlük ve onunla geçireceği mutlu bir sonsuzluktu.

Düşününce bu Zeus için zor bir durum değildi lakin doğacak olan çocuk onu tedirgin ediyordu. Kendi tahtını alacağı için korkmuyordu Zeus, Hades'in yapacaklarından korkuyordu. Çıkmak üzere olan bu savaş onu tedirginliğe sürüklüyordu.

"Olmaz." Dedi yine en net tavrı ile Zeus.

Oturduğu taht öylesine parlak, öylesine bulutların sisine gömülmüştü ki sadece keskin sesi hissediliyordu. Görünürde sıradan Zeus'tu aşkın tanrısının karşısında ki ama her zaman ki soğuk kanlılığı yoktu üzerinde. Sesi sabit değildi, bir şeyler gizliyor ya da korkuyordu.

Gökyüzünün tanrısı, tanrıların en kudretlisi Zeus doğacak olan bir yarı tanrıdan korkuyordu.

Jungkook güçlü durmaya çalışarak son kez konuştu.

"Aşkımı ve oğlumu aptal kurallarınız uğruna feda etmeyeceğim Zeus. Unutma ki bu senden tek isteğimdi."

Jungkook, Zeus için değerliydi. Yaratmış olduğu ya da yaratılmasına izin vermiş oldukları arasında en sevdiği tanrı oydu. Jungkook güçlüydü ve daima kurallara uyan tek idealist gücün sahibiydi. Ama şimdi bir fani uğruna Zeus'u karşısına alıyordu.

"Tek bir şartım var." Dedi Zeus arkasına dönmüş olan Jungkook'a seslenerek.

"Çocuk kim olduğunu bilmeyecek, bir yarı tanrı olduğunu ya da annesinin, babasının kim olduğunu. Uzak bir diyarda kimsesiz sadece dadıları ve onu eğitecek bir gökyüzü vatandaşıyla."

Jungkook duyduklarının şoku ile Zeus'a baktı. Böyle bir şeyi nasıl kabul edebilirdi? Roseanne uğruna oğlundan vazgeçebilir miydi? Ya da Roseanne öylece oğlundan ayrı kalmayı kabul eder miydi?

"Tamam." Dedi genç adam titreyen sesi ile.

Onaylanması zor bir karardı bu lakin Roseanne için değerdi. Oğlu uzak diyarlarda da olsa bizzat bir gökyüzü vatandaşı tarafından eğitilecek ve emindi ki vakti geldiğinde kendisini keşfedecekti.

"Karşılığında o fani kadın için ölümsüz bir yaşam sunuyorum. Zeus olarak sözümdür."

Jungkook onaylarcasına başını salladığında Zeus devam etti.

"Ölümsüzlük genç kadına çocuk doğduktan ve ilk sütünü emdikten hemen sonra verilecek. Şimdi evine dönebilirsin."


(Saatler sonra Ji-Soo'nun sarayı)


"Bana yaklaşma Jungkook!" Roseanne dakikalardır olduğu gibi Jungkook'u kendisine yaklaştırmıyor asla siniri dinmiyordu.

"Nasıl?" Dedi gözyaşları içinde.
"Nasıl böyle bir şeyi kabul edersin?!"

Jungkook son bir kez daha göz yaşlarını geri gönderdi ve konuşmaya başladı.

"Mecburdum, ikinizi de kaybedemezdim Roseanne. Kabul etmeseydim ilk iş ikinizi de öldürürlerdi."

Derin bir nefes alarak konuşmasına devam etti. Bunları söylemek onun için de çok zordu.

"Oğlumuz çok iyi yetiştirilecek, bir gün bize dönmesi için ve Hades'i durdurmak, barışı getirmek için. Ama eğer sizi kaybedersem ben size dönemem."

Jungkook sevdiği kadına büyük bir özlem ve de acıyla sarılıyordu şimdi. Oğullarını öylece feda ediyor olmak bir anne baba için zordu.

"İlk kelimesini duyamayacağım, ilk adımlarını göremeyeceğim. Annesi olamayacağım."

Jungkook huzur bulması adına Roseanne'nin saçlarını okşayıp minik bir buse kondurdu.

"Sen her zaman annesi bense her zaman babası olacağım benim minik Roseanne'm. Günün birinde bize dönecek."

Gözlerinde ki yaşlar hükümsüzce akmaya devam ederken bu sessizliği son kez böldü genç adam.

"Bu bataklıkta yetiştirebildiğimiz tek çiçek bize bir gün ilkbaharı getirecek sevgilim."


(9 ay sonra Ji-Soo'nun sarayı)


İçeriyi dolduran ağıt sesleri Roseanne için kurtuluşun çağrısıydı. Barış ile savaşın ortak hükümdarı, yeryüzü insanları ve gökyüzü halkının tek umudu hayata gözlerini açmıştı.

Jungkook'un hâlâ gelmemiş olması ise onun canını yakıyordu. Tüm yorgunluğu ile yatağa yeniden yığılmış ve acı içinde bayılmıştı genç kadın.

Gelecekten habersiz öylesine sessiz, öylesine kadersiz bir acının pençesinde yummuştu gözlerini.

...

"Onu götürün buradan."

Genç kadının bakışları netleşmeye başlarken karşısında koşuşturan insanları görüyordu. Bebeği Ji-Soo'nun kolları arasındaydı. Yapabildiğince doğruldu Roseanne.

"Oğlum?" Dedi çatlayan sesi ile. Gözlerinde ki mutluluk yaşları pahabiçilmezdi.

Ji-Soo onun yorgun sesini duyunca kaşlarını çatmış ve kucağında ki bebeği yanında ki kadına vermişti.

"Götür onu burdan!"

Roseanne öfke ile doğrulmaya çalışırken Ji-Soo onu yeniden yatağa itti.

"Hiçbir yere gitmiyorsun Roseanne! Çocuğa dokunamazsın bile."

Genç kadın hışımla Ji-Soo'nun ellerinden kurtuldu.

"Bu da ne demek, Jungkook nerede?!"

Ji-Soo'nun yüzü öfke ve hüzün ile kaplandı.

"Jungkook yok. Hiçbir yerde yok duydun mu beni?! Sana bu çocuğun bize lanet getireceğini defalarca söyledim.!"

Roseanne duydukları ile ağlamaya başlamıştı. Nasıl bir kaderdi bu? Bunları hak edecek ne yapmıştı genç kadın.

"Oğlumu getir bana!" Dedi sinirle, gözünü nefret bürümüştü genç kadının.

"Sen de benimkini getir o zaman!" Diye haykırdı Ji-Soo.

Kapıya dönüp içeride ellerinde büyük siyah bir örtüyle bekleyen adama işaret etti. Adam o örtünün altında her ne taşıyorsa çok ağır olmalıydı ki yürüyemiyordu.

Saniyeler sonra örtü açıldığında Roseanne dehşete düşmüştü.

Örtünün altında katliam vardı
Örtünün altında hayal kırıklığı vardı.
Örtünün altında lanet vardı.

O asaletin kendisini bile kıskandıracak siyah, kudretli kanatlar şimdi bir bez parçasının içinde cılız umutlar bile saçamıyordu.

"J-Jungkook." Dedi gözyaşlarının ardından.

Kanatlarını almışlardı ondan, kendisi ise yoktu.

"Sen oğlumu aldın ve de hayatımı, ben de önemsiz canını alacağım burada."

Vakit kaybetmeden beyazlar içinde ki elbisesinden bakırın en lanetli tonunu barındıran bir hançer çıkardı.

İtiraz etmedi Roseanne.
Karşı koymadı.
"Yapma." Demedi.

O hançer hızla saplandı genç kadının göğsüne. Gök sabahın ilk ışıklarında, gökyüzünde güneş parıldarken gürledi.
Şimşek çaktı ama yağmur yağmadı.

Ruhu alınmış bir beden ve de bedenini kaybetmiş iki siyah ruh bir başına kaldı o  odada.

Zeus bir kez daha ihanete uğradı. Çocuklar yetim, aşklar yarım kaldı. Bir daha güneş doğmadı. Bir daha gökyüzü yıldızlara misafirlik etmedi.

Bir daha kimse kimseye aşık olamadı.

Öylesine lanetlendi ki tüm evren, bir kez daha iyiliğin varlığına inanılmadı.

Kadın adam için ruhunu feda etti.
Geride minik bir çocuk bırakarak...

İnsanlığın umudu o çocuktaydı, o çocuk ise ne barışa ne savaşa inanmayacaktı.

Aşkın ve de tutkunun karanlık lordu, sonsuzca kaybolmuştu. Ya ölüydü ya da öyle olmayı umuyordu.

Cesaretin ve aklın tek ortağı Roseanne ise o odada aşkına kavuşmayı umuyordu. Ya ölmüştü ya da öyle olmayı umuyordu.

'O bataklıkta bir çiçek burukça yetişmiş geriye kuraklık bırakmıştı. Kim bilir belki bir gün ilkbaharı getirir.'


(- 17 sene sonra Kim Tapınağı -)


"Artık ihtiyarlaşıyorsun Min Yoongi."

Genç adam elinde ki kılıcı yere bırakıp mağlup ettiği efendisinin yanına ulaştı.
Bu onu ilk mağlup edişi değildi lakin en güçlüsüydü.

"Daha çok çalışmalısın buna kazanmak mı diyorsun sen?"

Genç adam, Min Yoongi ile büyümüş onun eğitimiyle kutsanmıştı. Doğduğu ilk zamanlardan beri Yoongi ve dadıları onunlaydı.

"Bir gün senden daha güçlü olacağım Yoongi."

Yoongi üzerini sirkeledikten sonra genç adamın kolunu sıvazladı.

"Bir gün evrende ki yaşayan her canlıdan güçlü olacaksın."

Genç adam Yoongi'nin bu sözlerine bazen anlam veremiyordu. Büyük ve de asil bir tapınakta geçmişti tüm hayatı.

Dışarıya sadece eğitimi için çıkabiliyordu. Annesini hiç görmemiş babası hakkında bir fikri dahi olmadan büyütülmüştü. İnsanlar ona değerli olduğunu söylüyordu. O ise kimsesiz bir çöp gibi hissediyordu.

Kapı iki kez tıklatıldığında genç adamın bakışları o tarafa döndü.

"Acil tapınağın güvenlik bölümüne gelmelisiniz efendim."

Genç adam stres içinde gelen yardımcısına bakıyordu. Yoongi ondan önce odadan çıkınca stresle geniş koridorları geçti.

Güvenlik bölümü binlerce silah ve de koruyucu ile doluydu. Biraz ileride birini görünce adımlarını hızlandırdı.

Gelen genç bir kadındı. Siyah saçları belini tamamen gizleyecek kadar uzun, teni ay'ı kıskandıracak kadar beyazdı. Gözleri çekik ve de yüzünde ciddi bir ifade vardı. Bir çeşit koruma yeleği giyiyor gibiydi.

"Sen de kimsin?" Dedi genç adam.

Güzel kadın yüzünü karşısında ona seslenen adama döndü. Kıvırcık saçlar, kocaman gözler, yapılı bir vücut ile buluşmuş kim olduğunu yüzüne haykırıyordu.

Kadın bir süre nefesini tuttu. Karşısında yeryüzünün ve gökyüzünün, barışın ve savaşın tanrısı duruyordu.

Hem insan hem tanrı. Güçlü ama eğitilmesi gereken biri. Gücünü babasından cesaretini annesinden alan bir hükümdar...

"Ben Jennie Kim, buraya bizzat Zeus tarafından gönderildim."

Söyledikleri ile genç adam nefesini tuttu.

"Geri dönüp barışı getirmek zorundasın, iki dünyayı bir araya getirmek zorundasın. İnsanlığın sana ihtiyacı var Kim Taehyung."

| Başka bir diyarda
devam edecek... |

...†


Merhabalar!

Öncelikle final kesinlikle böyle değildi ve ben tamamen aklımdakileri değiştirerek böyle bir final yaptım ve bence çok güzel oldu.

İşin içine Taennie koydum çünkü sizlere bir süprizim var. Eros's Dagger için 2. Bir kitap yazacağım. Bu serinin devamı gibi olacak ve bu sefer ana shipimiz Taennie :)

Bu olayların devamı, Roseanne ve Jungkook'a ne oldu, Taehyung ailesinin izinden gidip barışı mı getirecek yoksa öfkesine yenik düşüp savaşı mı başlatacak? Ya da Jennie kim, bu süreçle ne ilgisi var? Hepsinin cevabı 2. Kitapta olacak.

2. Kitapta Zeus ve Hades karakterlerini de k-pop üyelerinden oluşturacağım. Fakat kurgu yakın bir zamanda çıkmayacak. Çünkü öncesinden yayımlamam gereken mükemmel bir Rosekook kurgusu var. O kurgu finale yaklaşınca Taennie kurgumuzu salacağım. Merak etmeyin buradan haber vereceğim sizlere.

Mitoloji yazmayı sevdiğim için 2. Kitap yazmayı istedim. Beklemede kalın.

Final üzücü olsa da umut barındırıyor çokça, bir gün ilkbaharın çiçeklerini görebiliriz ;)

Hepinizi öptüm, diğer kurgularıma da beklerim.

Bye <3

Continue Reading

You'll Also Like

129K 7K 37
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
nova By ☆

Fanfiction

12.2K 868 19
Şarkıcı Roseanne Park kendisi gibi ünlü olan dansçı Lalisa Manobal'a aşık olmuştu.
71.2K 5.4K 40
barış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.
37.4K 2.9K 26
Fenerbahçenin liberosu, fenerbahçenin kızıydı o. Hayatını bu renklere aşık olarak geçirmişti. Onun aksine Barış Alper, galatasarayın jokeriydi. Bir...