------------------------
Bu bölüm önceki bir bölümün devamı. Konuya hakim olmanız için önceki bölümü okumalısınız. Bahsettiğim bölüm "10: Khajiit Litaar". Ayrıca "Şafak Muhafızı Neves" bölümleri de önerilir.
-----------------------
Weynon Manastırı, İmparatorluk Şehri Yakınları, Cyrodiil
Helgen Faciası'ndan 2 Yıl Önce
Caroline, üzerinden inip yanına uzanan adama şöyle bir bakındı. Adam, gözlerini kapatmış boşalmanın keyfini çıkarıyordu. Sevişmek Caroline'yi yormuş, soluk soluğa bırakmıştı. Nefesini sakinleştirmesinin ardından yavaşça ayaklandı. Odaya daha önceden getirdiği, ılık su dolu kovanın ve bezin yanına gidip kadınlığının üzerini bir güzel temizlemeye başladı. Erkek sütü ile kaplanmıştı kasığı.
Temizlerken bir yandan da gözü adamdaydı. Henüz yeterince küçülmemiş erkekliği Caroline'yi şüpheye düşürüyordu. Eğer tekrar sevişmek isterse temizlemesi bir işe yaramayacaktı. Yine kirlenecekti, bu yüzden acele etmiyordu.
30lu yaşların sonundaydı Caroline. Bir fahişe için oldukça yaşlı olsa da, breton bedenini düzgün beslenerek ve antrenman yaparak sıkı tutmayı başarmıştı. Yine de artık yorulduğunu, yaşlandığını hissediyordu. Elinden geldiğince de para biriktirmeye çalışıyordu. Bu işi istese de artık daha fazla yapamazdı. Son zamanlarıydı. Zaten müşterileri de azaldığı için fiyatını indirmek zorunda kalmıştı son yıllarda.
Yataktan gelen sesler dikkatini çekti. Adam; yatağın yanındaki kupayı almış, odaya göz gezdiriyordu. Caroline seri hareketlerle elini kurulayıp hemen yanındaki alto şarabı sürahisini kaptı ve adamın kupasını doldurmaya başladı. Adamın gözlerine baktığında, Caroline'nin artık sarkmaya başlamış göğüslerini izlediğini fark etti.
"Daha ne kadar bu işi yapacaksın?"
Adamın soru sorması Caroline'yi şaşırtmıştı. Çünkü daha önce adamın konuşması için kendini çok zorlardı Caroline:
"Bilmiyorum, bir gün odam artık boş kalmaya başladığında bırakmak zorunda kalacağım sanırım."
Adam, Caroline konuşurken çoktan bardağını bitirmişti. Caroline tekrardan doldurmaya başladı:
"Uzun kalacak mısınız burada efendim?"
Adam, şarap kadehini merakla izliyordu:
"Bilmem. Neden merak ediyorsun?"
Caroline sürahiyi, adamın başucundaki komidine bırakıp yıpranmış elbisesini giyinmeye başladı. Artık gece olmuştu ve İmparatorluk Toprakları(1)nda geceler her zaman soğuk geçerdi.
"Kişisel değil efendim. Sadece daha fazla para kazanmayı umuyorum." Deyip suratına bir gülücük yerleştirdi Caroline.
Adam, bir şey söylemek yerine gülümsemeyi tercih etti. Komidinin üzerindeki ufak kutusunu alıp bir tutam Ay Şekeri Yaprağı ve kağıt parçası çıkardı. Caroline, müdahale etmesi gerektiğini biliyordu:
"Şey, üzgünüm efendim. Weynon Manastırı'nda artık ay şekeri ve skooma tarzı maddelerin kullanılması yasaklandı da. Başınıza bir dert gelmemesi için uyarıyorum."
Adam umursamadı dediklerini:
"Evet haklısın. Weynon Genelevi'nin manastıra dönüştürüldüğünü unutmuşum. Anlaşılan Thalmor köpeği 2. Titus Mede(2) genelev işlerini bitirme konusunda oldukça ciddi." Deyip ay şekeri yaprağını ince kağıda sardı. Diliyle kağıdın ucunu ıslatıp silindir haline getirdi:
"İster misin?"
Caroline, ay şekeri yaprağına bakakaldı. Tereddüte düşse de, bu gibi şeyleri kullananlar pek gelmiyordu buralara. Uzun zaman olmuştu Elsweyr zehirlerini vücuduna almayalı:
"Teşekkürler. Efendim."
"3. şahıs yaklaşımlara gerek yok artık sanırım. Senli benli konuşabilirsin."
Adam, eliyle yatağın kenarını gösterdi Caroline'ye. Caroline de yavaşça oturup ay şekeri yaprağını ağzına götürdü. Adam kendine de hazırlamıştı bu esnada. Dikkatlice parmağının ucunda ufak büyü yapıp yaktı adam. Caroline, özlediğini fark etmişti.
"Büyücülük yeteneklerinin olduğunu tahmin ediyordum. Keşke skooma da olsaydı."
"Keşke." Deyip uzandı yatağa adam. Uzun uzun çekti sonra. Camdan dışarıyı izliyordu Caroline. Çok uzaklarda imparatorluk Şehri'nin ışıkları, dev kule belli belirsiz gözüküyordu. Aniden bir rahatsızlık hissetti sonra. Döndüğünde adamın kendisini izlediğini anladı. Niye baktığını sormaya gerek yoktu. Gözlerinden ve de erkekliğinden belliydi çünkü niye bakındığı.
Ay şekeri yaprağını derince çekip kupanın içine attı Caroline. Başı dönmüştü. Yavaşça adamın yanına uzanıp başını adamın göğsüne koydu. Elini adamın karnındaki kılıç ve ok yaraları üzerinde gezdirmeye başladı. Karın kaslarını elinin altında hissetmek hoşuna gitmişti. Yarı erekte hatırı sayılır büyüklükte erkekliğini izlemek de hoş bir duyguydu.
Bir fahişe için müşterinin yakışıklı veyahut çirkin olması önemli değil gibi gözükse de önemliydi Caroline için. Artık yaşlandığı için de; hep sarhoşlar, şişmanlar ve de yaşlılar geliyordu Caroline'ye. Bu adam Caroline için bir nimetti o yüzden. Bir yandan da kötüydü çünkü büyük erkekliği ile yorulmak bilmiyordu. Yine de fahişe için zaman güzel geçiyordu bu adamla. Çünkü bir hayvan gibi davranmıyordu.
"Kimsin sen, nesin?"
Adam sessiz kalmayı tercih etmişti. Ay şekerini derin derin çekip üfürüyordu sadece. Oda duman altı olmuştu.
"Her müşterine bunu sorar mısın?" Elini hafifçe adamın karnında gezdirmeye devam ediyordu.
"İki üç seneye bir geliyorsun. Sadece birkaç gün gelip, hiç konuşmadan sadece sevişip gidiyorsun. Üstelik hiç değişmedin. Sadece her gelişinde biraz daha artıyor yara izleri. Gözlerin biraz daha yorgun oluyor her defasında."
Caroline, başı adamın göğsünde olduğu için göremese de tepkisini anlayabiliyordu. Hafif sertleşmiş erkekliği bir anda sönük bir hal almıştı. Caroline, adamın rahatsız olduğunu anlamıştı:
"Şey ben, özür dilerim. Haklısın beni ilgilendirmez."
"O kadar herifin arasından beni hatırlıyor olman garip."
"O kadar da garip değil. Artık yaşlandım ve senin gibi eli yüzü düzgün herifler gelmiyor."
Deyip elini adamın baldırlarına indirdi. Elini adamın pelvis(3) bölgesinde gezdirmeye başladı. Erkekliği uyanmaya başladı o esnada. Arzulanmak, Caroline'yi tebessüm ettirdi ister istemez.
"Her adamın en büyük hayallerinden biri sanırım. Bir fahişeyi kendine aşık etmek. Acaba kaç kişiye böyle şeyler söylüyorsun?"
Caroline, ufak ufak öpücükler kondurmaya başladı adamın kaslı göğsüne.
"Sayamayacağım kadar çok." Ardından kafasını kaldırıp adamın gözlerine baktı. Gözlerinde merak vardı. Caroline, merakına yenik düşmüştü:
"Neden bu kez benimle konuşmayı seçtin?"
Adam, gözlerini kaçırdı:
"Bilmiyorum. Belki de bu sıralar fazla yalnız kaldım."
"Soruma cevap vermedin."
"Çok fazla soru soruyorsun." Adam, sıkılgan bir tavırla odaya göz gezdirmeye başladı.
"Erkekler mutlu olduğunda konuşkan olurlar genelde ama, bu sen de farklı işliyor sanırım."
Adam cevap vermedi. Ay şekerini son bir kez derince çektikten sonra kupaya fırlattı. Cevap vermeyişi, Carolina'nın canını sıkmıştı. Toparlanıp adamın erkekliğinin üzerine oturdu. Elbisesini bir güzel yukarı kıvırdı. Yavaş yavaş sürtünmeye başladı.
"Nesin sen? Vampir olmadığını biliyorum."
Adamın erkekliğini, vajinası üzerinde hissetmeye başladığı anda durdu Caroline. Yavaştan almak istiyordu.
"Vampirleri de nereden biliyorsun?"
"Bir keresinde bir vampir müşterim olmuştu." Deyip yüzüne, o aynada çalıştığı arzu dolu tebessümü kondurdu.
"İşte bu bir safsataydı." Adamın yüz şekli değişmeye başlamıştı. Erkeklerin aç kurtlar gibi bakışını bir yandan seviyor, bir yandan da nefret ediyordu.
"Vampir değilsin, başka bir şey de değilsin. Kuzeyliye benziyorsun ama oranın insanları gibi de konuşmuyorsun. Yaşlanmıyorsun da. Büyücü müsün?"
Adamın erkekliği tekrardan sönmeye başlamıştı. Caroline, daha fazla sönmeden dizlerinin üzerinde yükselip eliyle adamın erkekliğini vajinasına yerleştirdi. Vajinasını kasıp, serbest bırakıyordu.
"Ben de ne olduğumu bilmiyorum. Adımın Alexander olduğunu söylediler."
Caroline, şaşkın bir şekilde adama bakınmaya başladı.
"Peki kaç yaşındasın? Ne iş yapıyorsun? Evin nerede?"
"Aslında bunun yanıtlarını uzun zamandır arıyorum." Caroline, erkekliğinin büyümeye ve sertleşmeye başladığını içinde hissediyordu. İstemsizce irkilmesine ve gözlerinin büyümesine sebep oluyordu bu.
"Her işe girdim diyebilirim. 2 savaşa katıldım. Büyük savaşa." Her kalp atışında erkekliği biraz daha büyüyor, Caroline'nin içine genişliyordu. Islandığını hissetti Caroline.
"3 defa ölümden döndüm. Sevdiklerimi dostlarımı kaybettim." Caroline daha fazla dayanamayıp istemsizce inledi.
"Beni kim, neden bu dünyaya getirdi, bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum." Adam, ağır nasırlı ellerini Caroline'nin kalçalarına koyup istekle sıktı. Ardından destek alıp yavaş hareketlerle daha derine girmeye başladı.
"Artık amacım ne, bunu da bilmiyorum. Sanırım rüzgâr nereye sürüklerse oraya gidiyorum." Daha derine ve daha derine. Caroline'yi, acıyla karışık bir zevk hali sarmalamaya başlamıştı.
"Sanırım benim kaderim bu." Deyip sonuna kadar girdi adam. Ardından bastırmaya devam etti. Caroline daha fazla duramıyordu. Zevkle git gel yapmaya başladı. Adam da ritmine ayak uydurdu.
Carolina artık nefes nefese kalmaya başlayınca, adam seri hareketle Caroline'yi altına aldı.
Artık ikisi de doruk noktadaydılar. Ta ki o sese kadar.
Caroline'nin 10 aylık bebeği uyanmış olsa gerek, ufak bir ağlama sesi çıkardı ve ardından sustu. Adam, şaşkınlıkla donakaldı. Caroline, uyanmamış olmasını diledi. Hiç sırası değildi:
"Sorun değil, boş ver. Hadi devam et!"
Adam şaşkınlıkla sesin geldiği yöne bakınırken Caroline de eliyle yüzünü çevirmeye çalışıyordu. Ama bebek uyanmıştı çoktan. Zırıl zırıl ağlamaya başladı. Caroline, kendini çok mahcup hissetmişti:
"Özür dilerim. Gerçekten çok özür dilerim."
Adam, şaşkınlıkla Caroline'nin yüzünü inceledikten sonra kalktı üzerinden. Caroline de hızlıca kalkıp elbisesini indirdi ve bebeğinin odasına gitti. Hala bedeni, sevişmenin ateşiyle titriyordu.
Zırlayan bebeğini susturmak için kucağına aldı ve ninni yapmaya başladı. Ardından emzirdi de. Yarım saat kadar sürmüştü bu döngü. Sonunda odaya geri döndüğünde, adamın çıplak bir şekilde pencere önünde ay şekeri artı şarap yaptığını gördü. İri, bembeyaz, kaslı vücudu; ikiz ayların ışında parıl parıl parlıyordu. Yara izleri dövme gibi vücudunun her tarafında vardı. Mahcup bir şekilde yanına gitti. Adam, dışarıyı izlemeye devam ediyordu:
"Kaç aylık?"
"10 aylık sanırım. Gerçekten özür dilerim."
"Sorun değil." Deyip uzaklara bakmaya devam etti adam. Caroline ne yapacağını bilmiyordu. Çektiği ay şekerini, Caroline'ye hiç bakmadan uzattı. Caroline, ikiletmeden aldı.
"Özür dilerim. Hatta ücret mücret almayacağım senden. Zaten niye geliyorsun bana onu da anlamıyoru..."
"Saçmalama. Bu işi artık yapmamalısın."
Caroline sinir olmuştu. Gidip yatağa oturdu ve çaresizce odaya göz gezdirmeye başladı:
"Ne yapayım peki? Zaten istesem de yapamayacağım, son günlerim. Para biriktirip buralardan gideceğim. Belki bir hana girerim. Çocuğumu güzel bir yerde büyütürüm."
"Babası var mı?" deyip merakla Caroline'ye bakındı adam.
Caroline, gözlerini kaçırıp yerdeki gölgeleri izlemeye başladı. Yavaşça başını iki yana salladı. Bir müşterinin çocuğuydu işte. Kim bilir kimin? Caroline, adama şöyle bir baktı. Bu adama karşı dürüst olabileceğini düşündü. Kim bilir belki de yardım ederdi?
"Artık bunlar sorun değil. Birçok arkadaşımın çocuğu. Alındı. Titus 2'nin emri dediler ve aldılar. Kim bilir ne yapıyorlar. Fahişenin piç çocuğu deyip alıyorlarmış. Krallık sarayında yetiştirip kral ve yandaşlarına meze olduklarını söylüyorlar. Küçük çocuklara fahişelik yaptırdıklarını söylüyorlar!"
Ayaklanıp adamın yanına gitti. Ay şekerini atmıştı yere çoktan. Ellerini tutup gözlerine çaresizce bakındı Caroline:
"Lütfen, yardım et bana. Pek bir şeyim yok ama param var. Veririm. Yeter ki çok geç olmadan götür beni buradan. Lütfen."
Adam, kaşları çatık Caroline'ye bakınıyordu. Ardından ellerinden kurtulup giysi dolabına gitti. Üzerini giyinmeye başladı.
"Lütfen. Kimsem yok. Zaten Cyrodiil'de, kraliyet sarayının genelevinde en eski hatıralarım. Çocuğum da aynı olmasın. Lütfen."
Adam, sessizce üzerini giyinmeye devam ediyordu. Caroline, çok şey beklemişti belki de bu yabancıdan. İçi hayal kırıklığı ile doldu. Sessizce adamı izlemeye başladı.
"Ücret aynı mı?"
Caroline, şaşkınlıkla adama bakındı. Ardından umursamaz bir tavırla yatağın başındaki komidine gitti ve kendisine bir şarap doldurdu:
"Evet."
Adam, altın kesesini çıkarıp altınları saymaya başladı. Altın şıngırtısına, alt kattan sesler karışmıştı. Zırh ve ayak sesleri, kalabalık bir ses.
Sesler, odasının kapısına kadar geldi. Adamla beraber merakla kapıya bakınıyordu Caroline.
Kapı sertçe açıldı. İçeri girenler, Penitus Oculatus(4) ajanlarıydı:
"Caroline. Manastırda gizli fahişelik yapmaktan tutuklusun. Çocuğun olduğu da biliniyor. Çocuğun nerede? Sen de kimsin lan it? Alın şu herifi!"
3/4 ajan, adamın üzerine yürüdü. Adam seri hareketle belindeki kılıcı kınından yarısına kadar çıkardı. Adamlar durakladılar.
"İmparator Ajanları'na silah mı çekiyorsun lan sen? Öldürün şu sikiği!"
Caroline ne olduğunu anlayamadı bile. Adam, dövüş alanından uzaklaştırmak için Caroline'yi sertçe itti. Bu itme öyle şiddetliydi ki Caroline kendini bebeğinin odasına giden koridorda buldu. Şaşkınlığını üzerinden attığında, odasından gelen bağırma çağırma ve kılıçların çıkardığı sesler kulağını tırmaladı. Bir başkasının da kulağını tırmalamıştı, bebeğinin.
Odaya gidip bebeğini kucağına aldı. Şoku atmaya çalışırken kırılma dökülme sesleri daha da şiddetlendi. Bebeğini susturmaya çalışsa da başarılı olamıyordu. Ağlamaya başladı bebeğiyle beraber. Bitmişti her şey. Onu alacaklar, Caroline'yi de sokağa atacaklardı. Çocuğunu da fahişe yapacaklardı. Kendi gibi. Züppelerin altına yatacaktı.
Çaresizce ağlarken sesler bir anda kesildi. Manastırın diğer binalarında ateşler yakılmış, herkes ayaklanmıştı anlaşılan. Ayak sesleri, bulundukları odaya yaklaştı. Caroline başka çaresi olmadığını biliyordu. Bebeğin beşiğinin yanındaki hançeri alıp bir hançere, bir bebeğine bakınmaya başladı. Bebeğini nasıl öldürecekti?
Çaresizlik ve şok içinde bakınırken kapı sertçe açıldı. Kapıdan üstü başı kan içinde, uzun simsiyah saçı ve sakalı kandan kıpkırmızı olmuş adamdı içeri giren. Alexander'dı:
"Acele et. Hemen gitmeliyiz. Çabuk!"
.........................................
1- İmparatorluk Toprakları: Cyrodiil'de bulunan, Rumare Gölü ile çevrelenmiş bir ada. İmparator şehri olarak da bilinir. Tüm Tamriel'in idari işleri ve yönetimi burada döner. Kraliyet sarayı buradadır. Tamriel'deki en büyük ve kalabalık şehirdir.
2- 2. Titus Mede: Oblivion Krizi sonrası tamamen yok olan(!) Ejderha doğan kral nesli sonrası, vekil olarak kral olan Baş Şansölye Ocato'nun Thalmor tarafından öldürülmesi sonrası tahtı ele geçiren ailenin iki kuşak kralı.
3- Pelvis: Karın ile kasık bölgesi arası.
4- Penitus Oculatus: Oblivion Krizi sonrası Ejderha doğan Septim hanedanının tamamen yok olması sonrası Yalımlar kraliyeti korumayı bırakmışlar veya dağıtılmışlardır. Onların yerine İmparator tarafından kurulan bir gruptur. Görevleri imparatoru korumak ve ayak işlerini yapmaktır. Yalımlar üyelerini(Örneğin Delphine) öldürdükleri ve de sağ kalanları didik didik aradıkları da söyleniyor.