Yine bir öğle vakti tren raylarının hemen yanında yerimizi almış Eser'le sohbet ediyorduk. Seren'e görünmek istemediğinden benimle burada görüşüyordu. Hâlinden o da benim gibi memnun değildi elbette. Seren'den gizli görüşmemiz ve görüştüğümüz meselelerin bizi tehlikeye atacak olması içimizde bir yerlerde telaş uyandırıyordu. Bu telaş bizi daha temkinli olmaya itiyor, birbirimizden bile çekinmemize neden oluyordu bazen.
"Eskisi gibi olmayı isterdim." dedi Eser. Gülümsedim hülyalı sesine.
"Bu mümkün mü Eser? Eskisi gibi, hayatımızda illegal işler olmadan yaşamak mümkün mü artık?"
Umutsuzca çöktü omuzları, burnundan sıkıntılı bir nefes verdi. Biraz önceki neşesini kaçırdığım için mahcup düşmüş bir hâlde başımı eğmiştim.
"Evet demeyi isterdim, Hale. Ama artık geri dönülmez bir yoldayız." Derin bir nefes aldım onun sıkıntısı benim de üzerimde çökerken.
"Eser," dedim meraklı bir sesle soğuk birkaç dakikanın ardından. "Attila'yı daha önce hiç gözlemledin mi?"
"Çoğu zaman." diye yanıtladı.
"O hâlde bakışlarını da fark etmiş olmalısın."
"Nasıl bakıyor? Ne düşünüyorsun?"
"Bilmiyorum. Sanki..." dedim duraksayarak. "Sanki güldüğünde bile mutluluğu elinden kayıp gidecek gibi. Buruk hep gözleri. Yaşadıklarından dolayı düşündüm ama Çimen onun gibi değildi. Onun gibi bakmıyordu."
Hatıralarımda canlanan yılan gözlü adam kalbimi ürpertti. Her an tetikte ve zehrini salmaya hazır vaziyeti ondan korkma sebep oluyor, rüyalarıma kadar giriyordu. Attila'nın da benimle benzer hisler içinde olduğunu düşünsem de onun abisi hakkında hâlâ olumlu duygulara sahip olduğunun farkındaydım.
"Ailesiz çocuklar yalnızlığı gözlerinde taşırlar hep, Hale. Çimen bile her şeye rağmen çoğu kez çaresiz göründü yüzüme. Ama Attila'nın bu derece hüzünlü olmasının tek sebebi yaşadıkları değil, yaşayacakları."
Kaşlarımı çatarken içimde beliren endişeden uzak tutmaya çalıştım kendimi. "Yaşayacakları mı?"
Başını salladı usulca. Arkasındaki duvara yaslanırken yanımızdan geçen bir adamla bakıştı bir süre. Adam gitti, söze başladı.
"Kitabın sonunu biliyor."
Sözleri Attila'yı anlamam için yetmişti. Dudaklarının bükülüşü, yeşil gözlerinin dolması, elinin titremesi, teninin kızarması... Tek tek serildi gözlerimin önüne sanki. Acı acı yutkundum yanağıma bir yaş düştüğü sırada.
"Ölecek mi?" diye sordum umutsuz, kırgın, çaresiz bir sesle. Eser'in yüzünde buruk bir gülümseme peyda oldu. Kahverengi saçları rüzgarda salınıyor, elleri bacaklarından destek alarak soğukta titremesinin önüne geçiyordu.
"Yazarın yazdığı kitaba göre hikayenin sonunda dört kişi ölüyor. Ve ölen kişiler kitabın en önemli karakterleri."
"Eser," dedim telaşla. "Bana Attila ve senin ölmeyeceğinizi söyle. Lütfen..."
Eser'in dudaklarındaki gülümseme gitgide büyüdü. Kaybetme korkusu beni içtenlikle sarmalamış, ruhumu kafesine almıştı. Duymaya ihtiyacımın olduğu sözler ile duyacaklarımın aynı olmasını diledim samimice. Ne yazık ki Eser aksini iddia eder gibi gülümsüyordu. Bakışları da onu desteklemekteydi.
"Attila Uysal..." dedi dudakları usulca gülümsemeyi terk ederken. Gözleri tıpkı benim gibi dolu dolu, nefesi benim gibi tıkanmış, elleri benimkiler gibi titrek idi.
"O ölecek."
Sonra kendisi ve öleceğini iddia ettiği diğer üç kişi hakkında herhangi bir söz söylemeden öylece gitti, beni ardında düşüncelerim enkazı altında bırakarak.
Selamm!
Gözünün yağına yumurta kırdıklarım söyleyin bakem tahmininiz nedir final hakkında.
Bu arada final yakın, tabi bir anda farklı bir karar almazsam fjldpwöşdd
Yorum yapsanız dadından yinmez... Yaptığınız her yorumun bende yeri büyük. İskele Prensi ve daha önce yazdığım diğer kitaplardaki okurlarımı unutmadım, bende güzel hatıra bıraktılar. Lütfen siz de hatıranızı bırakıverin.
Seviliyorsunuz,
Hoşça kalın❤