falling into you | liskook

By JJKTHINKER

21.2K 3.1K 3.6K

"Benim için geceler senden ve sevgimden yapılmıştı. Başka kimse bana böyle hissettiremezdi." #1 lizkook 22122... More

- prologue.
- that night.
- is that you?
- misunderstanding.
- follow.
- fate or not.
- dear no one.
- you must be special.
- photographer or baby girl?
- jealousy.
- i love you.
- bitter heart.
- even Satan used to be an Angel.
- bad bitch.
- drivers license.
- here we go again.
- disappearance.
- don't go.
- honey rice cakes.
- falling.
- love locks.
- rewrite the stars.

- time.

788 108 271
By JJKTHINKER

Medya olayını artık bildiğinizi varsayarak oraya değinmeyeceğim. Sadece bölüm ortasındaki instagram postlarında birkaç görünüme dikkat etmemenizi rica edeceğim çünkü tahmin edersiniz ki o kıyafetlerle shop bulabilmek imkansız. Uzunca bir bölüm sizi bekliyor, çayınızı kahvenizi aldınız mı? Hadi başlayalım o halde, hepinize keyifli okumalar <3

------------------------------------------------------------------

Lisa bir hışımla amfiye girdi. Etrafa kısa bir bakış attıktan sonra ezbere bildiği adımları atmaya başladı. Rahatlamıştı çünkü her zaman oturduğu yer boştu.

Sınıfının garip ve sorgulayan bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Yaşanmasını hiç dilemediği o olay yaşanmış ve Lisa 4 günün sonunda ortaya çıkmıştı.

Bu üniversitenin sevmediği bir özelliği varsa o da bir şeylerin çabuk yayılıp dedikodulara yol açmasıydı.

Jungkook ve kendisi hakkında uzun zamandır kulaktan kulağa şeyler dolaşsalar da o gün ki reddediliş Lisa'nın kendisi kadar diğer insanları da şaşırtmıştı.

Anlaşılan bu hikayedeki tek saf Lisa olmamıştı.

Ellerini saçlarından geçirdikten sonra geriye yaslanıp hocayı beklemeye başladı. Ara sıra camdan dışarı göz atıyor, etrafı izliyordu.

Kısa bir sürenin ardından hocanın gelmesi ile silkenip kitaplarını açmaya başladı.

Şimdi neredeyse herkes gelmiş ve bir şekilde sıralarına yerleşmişti. Hafifçe sağ çaprazına baktığında Nayeon'un da gelmiş olduğunu gördü. Yanında Jungkook'un arkadaşlarından biri vardı, Nayeon'a eğilmiş bir şeyler fısıldarken o sadece ellerine tedirgince bakmaktaydı.

Umursamaz bir ifadeyle önüne döndü.

Kapının tekrar açılıp kapanmasıyla yoğun bir gürültü oluşmuştu. Sesin sebebini öğrenmek için başını kaldıran Lisa, onu gördü yine.

Yavaş adımlarla o da her zamanki oturduğu yere ilerledi.

Onun gelmesiyle heyecanlanan Nayeon oturur oturmaz ellerini Jungkook'un yanaklarına koymuş endişeli bir yüz ifadesiyle konuşuyordu. Lisayla onların ne konuştuklarını duyamayacak mesafede oturuyordu ve bu bir yerde işine geliyordu aslında.

Başını hocasına ve çoktan ders anlatmaya başladığı tahtaya çevirdi. Ders boyu gözleri bir hocayla tahta bir de önünde açık duran kitapları arasında mekik dokudu.

Bugünün nihayet 6 ve sonuncu dersini de geride bırakırken büyük bir nefes vererek bıraktı bedenini oturduğu sıraya.

"Bir an hiç bitmeyecek sanmıştım." diye fısıldadı kendi kendine.

Eşyalarını toplayıp çantasını koluna taktığı gibi sınıftan dışarı attı adeta kendini. Bir an önce eve varmak ve dinlenmek istiyordu.

Okulun merdivenlerinden inerken çalan telefonu ile duraksadı.

Gelen arama Minicha

Ekranda gördüğü isim ile hiç düşünmeden açtı telefonu.

"Lisa-yah! Tanrım, sonunda!"

Minnie'nin sesini duymasıyla gülümsedi. Onu gerçekten özlemişti.

"Asıl sana sonunda! Nerelerdeydin bunca zaman?" diyerek bir yandan konuşuyor bir yandan da merdivenleri iniyordu.

"Hey! Telefonumla ilgili sorunlar olduğunu ve bir süre ulaşılamayacağımı söylemiştim yalnız. Onu bunu bırak da döndüm ben!"

"Ne?"

"Tayland'dan diyorum, döndüm dün gece!"

"Tanrım, Minnie! Bunu nasıl şimdi söylersin? Karşılamaya gelirdim, sahi kim aldı seni havaalanından?"

"Bambam'i aradım o geldi. Ha bir de tek gelmedim. Bil bakalım kim geldi benimle birlikte?"

"Şaka mı yapıyorsun? Sakın bana Ten deme."

"Ta kendisi."

Lisa şimdi telefonun diğer ucundaki kıkırdamayı duyabiliyordu. Minnie en son ailevi bir mesele için Tayland'a dönmüştü. Sözde birkaç haftalık bir şeydi ama bugün neredeyse 2 ay olmuştu. Ten ise işleri olduğunu söyleyip gitmişti aylar önce Tayland'a, üzerinde çalıştığı bir projeden bahsediyordu devamlı. İkisi nihayet dönmüşlerdi.

"Ee, peki Ten nerede? Yanında değil mi?"

"O uyuyor şimdi yukarıda. Jetlagı daha atlatamadı beyefendi. Ben de aslında onun için aramıştım."

"Ne için?"

"Akşam dışarıçıksak acaba, kafamıza göre bir yerlerde takılırız?"

"Manyak mısın kızım? Tabii ki de çıkarız. Deli gibi özledim ikinizi de. Ben şu an üniversiteden daha yeni çıkıyorum biraz dinleneyim eve gidip tekrar konuşuruz. Siz konum atarsınız ben gelirim hatta."

"Ya yaparız bir şeyler orasını dert etme de şey-"

Lisa sabırla cümlesinin devamını getirmesini bekledi.

"Ney Min?"

"Olanları duydum Lalisa."

Etrafına bakarak nefes verdi. Gözlerini kısarak konuşmaya başladı.

"Pekala, neyi?"

"Jungkook meselesini diyorum işte. İyisin değil mi, yani şu anda? Jennie ile konuştum ama pek iyi şeyler anlatmadı."

"Tanrım, Minnie! Bana sakın bu ani gelişinin sebebinin ben olduğumu söyleme."

"Gelecektim zaten, sadece biraz daha önce çektim diyebiliriz. Yani tam olarak öyle değil, ayrıca öyleyse de ne olmuş? Böyle bir durumda benden farklı davranacakmışsın gibi konuşma. Hem fena mı oldu bak, sonunda buluşacağız."

"O açıdan bakarsak güzel tabii."

"Ee, bu kadar mı?"

"Ne ee bu kadar mı? Bak eğer o konuyu diyorsan bilmiyorum, yani aslında zamana ihtiyacım var. Kafamı dinlemeye, zihnimi ve bedenimi tüm bu kargaşadan uzaklaştırmaya ihtiyacım var. Kendimi sevmeye, kendime odaklanmaya ihtiyacım var. Yaşadığım hayal kırıklığını onarmak için bir şeye-"

"Belki de birine ihtiyacın var?"

Lisa onun bu ani atlayışına güldü ve sanki o görüyormuşcasına sol elini sallayarak devam etti cümlesine.

"Hayır, hayır! O kadar hızlı değil. Ayrıca o işler şu anda benden fazlasıyla uzak ve öyle kalmaya da devam etsin istiyorum."

"Aşka küsemezsin."

"Tanrım, aşka küstüğüm falan yok. Sadece şu anda kendimi dahi doğru düzgün sevemezken bir başkasını sevmeye gücüm yok. Herkes bir yandan bunu beklese de ben onu ve yaşadıklarımızı bu kadar çabuk silemiyorum. Her neyse, öyle işte."

"Pekala, pekala. Şimdi çok üzerine gitmiyorum, akşam görüşeceğiz nasıl olsa."

"Senden kurtuluşum yok yani?" dedi Lisa şakayla.

"Her şey daha yeni başlıyor bebeğim!"

Lisa kıkırdadı bunun üzerine.

"Tamam hadi, kapatıyorum artık. Akşam görüşürüz."

"Görüşürüz! Seni seviyorum."

"Ben de seni." diye ekledi Lisa ve gülümseyerek sonlandırdı konuşmasını.

Minnie ile bu çok da uzun olmayan konuşmaları dahi ona çok iyi gelmişti. Tam geldiğinden daha mutlu bir şekilde üniversitenin kapısından ayrılmak üzereyken telefonuna gelen bildirim sesi ile adımlarını tekrar yavaşlattı.

Instagram ( DM )

imnayeon: Lisa, seninle konuşmak istiyorum. Eğer müsaitsen Hangang Parkı'na gelebilir misin? Seni bekliyor olacağım. Lütfen.

Lisa'nın okuduğu mesajla az önce hissettiği bütün iyi duygular yerini kötülerine bırakmıştı. Can sıkkınlığı ile derin bir nefes bıraktı.

Ne demişti daha bu sabah kendine?

Ona nasıl geleceklerse o da onlara öyle gidecekti.

Adımlarını biraz istemeyerek de olsa oraya doğru yönlendirdi. Nayeon'un bahsettiği park buraya pek uzakta sayılmazdı. Yürüyüşün de kendine iyi geleceğini bilerek otobüs durağında durmadan ileriye adımlamaya devam etti.

Dakikaların ardından parka geldiğinde önce durdu ve etrafına bakındı biraz. Nayeon'u gördü. Birkaç metre ilerisinde kalan bankların birinde oturup nehri izlemekteydi. Oldukça sakin gibi görünse de Lisa içinin tedirgin olmasına engel olamamıştı, ne ile karşılaşacağını bilmiyordu sonuçta.

Daha fazla vakit kaybetmenin anlamsız olduğuna kanaat getirip yanına doğru ilerledi ve hiçbir şey demeden oturdu. Şimdi o da tıpkı onun gibi nehri izliyordu.

İkisi arasında hatrı sayılır bir süre boyunca sessizlik oldu. Öyle ki nehrin minik dalgalarının çıkardığı hafif su sesi, biraz uzaklarında kalan yoldaki trafiğin sesi ve onlar gibi nehre gelmiş olan insanların sesleri eşlik ediyordu.

"Öncelikle teşekkür ederim beni kırmayıp geldiğin için." diyerek söze girdi Nayeon. Gözleri hâlâ nehrin sakin sularında, karşıya bakmaktaydı.

Lisa onun bu dediğine hafifçe omuz silkti. Açıkçası şu an yapmayı dilediği tek şey bir an önce onunla ne konuşmak istiyorsa konuşması ve daha sonra evine gidip kendini yatağına bırakmaktı.

"Özür dilerim."

Aynı umursamazlığını koruyamadı lakin bu cümleden sonra. Başını sola çevirdi ve hafifçe aralanmış dudakları ile izledi onu. Sabah öyle şimdi böyleydi. Ne oluyordu? Ne olmuştu da çok da uzun olmayan bu sürede böylesine değişebilmişti? Beyni adeta anlamamak için direniyor gibiydi.

"Üzgünüm, sana öyle davranmamalıydım."

Üzgün müydü sahiden?

Baktı uzunca yüzüne. Sabah konuştuğu hali gözünün önüne gelince bir kez daha sorguladı, aynı kişiyle mi konuşuyordu? Yüzüne baktığında açıkça okunuyordu ki üzgün duruyordu. Devam etmesi için bekledi.

"Senin kötü biri olmadığını biliyorum. Uyarmam bile gereksizdi. Tüm dediklerim için üzgünüm ve bunda son derece ciddiyim. Beni affedebilir misin? Seninle arkadaş kalmak istiyorum Lisa."

O da şimdi tıpkı Lisa gibi yana dönmüştü. İkisi birbirinin gözlerinin en içine bakarken ürperdi Lisa.

Kafası zaten yeterince düşünce ile doluyken bir de bununla uğraşmak istemiyordu. Özür dilediyse onun için bir sorun yoktu, öyle değil mi?

Yarım yamalak başını salladı.

"Bittiyse kalkıyorum?" dedi çantasını koluna geçirirken.

"Tabii." dedi Nayeon ona dudaklarındaki gülümseme ile.

Lisa ise tam ona arkasını dönmüş gidecekken duraksadı ve tekrar geriye, ona doğru döndü.

"Ha bu arada, sadece affetme kısmı için seni onayladığımı bilmeni istiyorum. Arkadaş kalmak..." durdu ve gözlerini kısarak nehre baktı kısaca ve daha sonra tekrar karşısındaki genç kızın gözlerine dikti.

"Bunun şu an için erken olduğunu düşünüyorum."

Nayeon'un düşen yüzünü fark etmişti ama bu şu an umrumda olabilecek en son şey falandı.

"Pekala, sen nasıl istersen. Bekleyebilirim sanırım."

Lisa tekrar başını sallayarak seri adımlarla uzaklaştı oradan.

Ona ne olduğunu bilmiyordu ama bir şeyin kendine rahatsızlık verdiğinden kesinlikle emindi. Onun yanındayken sebebini bilmediği bir şey iyi hissettirmemiş ve bu sebeple oradan olabildiğince hızlı ayrılmak istemişti.

Eve yürüyecek halinin kalmadığını hissediyordu. Nedense bugünlerde kendini normalden daha bitkin hissediyordu, daha çabuk yoruluyor gibiydi sanki. Sonra aklına gelen şey ile acıyla karışık güldü kendine.

"Pekala, sana daha sonra acıyacağım canım kendim." dedi sesli bir şekilde ve kolundaki saate baktı. Cebinden telefonunu çıkardı ve rehberinde aradığı ismi bulunca hiç beklemeden aramak için üstüne tıkladı.

"Alo, Lisa?"

"Chan, saate baktım ama işte değildin öyle değil mi?"

Chan Lisa'nın lise yıllarından kalma arkadaşlarından biriydi. Şu hayatta sahip olduğu için kendini şanslı hissettiği nadir kişilerden biriydi. Yüz yüze çok sık olmasa dahi telefonla olsun konuşup birbirlerinden haberdar olurlardı her daim. Aynı yaşta olsalar da 2 yıllık bilgisayar programcılığı okuması sebebiyle mezun olduktan sonra bir teknoloji şirketinde iş bulmuş ve çalışmaya başlamıştı.

"Yok, yok 15 dakika falan oluyor çıkalı. Eve gidiyorum şimdi, nerelerdesin alayım seni de."

Lisa onun kurduğu bu cümleye gülümsedi.

"Müneccim falansan söyle bilelim Chan."

Şimdi Chan'ın telefonun diğer ucunda kıkırdadığını duyabiliyordu.

"Müneccimlik demeyelim Lisacım da işiniz düşünce aradığınız için hissettim diyelim."

"Oha, Chan! Al işte, kırıldım şu an." dedi sesindeki üzüntüyü gizlemeden.

"Ya takılıyorum be kızım, alınma hemen. Hadi, neredesin söyle de alayım seni."

"Beni almana izin vereceğim ama hepsi gerçekten yorgun olduğum ve ayaklarım beni taşıyamadığı için, başka hiçbir sebep yok!"

"Otobüsler bunun için var sanıyordum."

"Chan!"

Nefes vererek sesini iyice alçaltırken bir yandan ayakları altındaki taşları küçük küçük tekmeleyerek konuşmasına devam etti.

"Onlar da sendeki konfor yok, biliyorsun."

Chan sesli bir kahkaha patlattıktan sonra ikili biraz daha atıştı. Konuşmalarının bitmesine çok olmamıştı ki Lisa uzaktan gördüğü tanıdık arabayla onun geldiğini anladı. Birkaç adımda yanına vardı ve hemen ön kapıyı açarak arabaya bindi.

İlk birkaç saniye hiçbir şey demeden sadece başını koltuğa yaslayıp gözlerini kapattı. Ardından doğrulup ayakkabılarını çıkardı ve ayaklarını torpidoya doğru uzattıktan sonra tekrar geriye yaslandı.

Yaslanır yaslanmaz bedeninin her bir köşesini saran dejavu hissi ile karıncalandığını hissetti. Aylar önce Jungkook'un arabasına da aynen bu şekilde uzanmıştı. Uzanmak bir yana onun sesinin verdiği huzurla uyuyakalmıştı.

Şimdi o ana geri dönebilmek için nelerini vermezdi ki?

"Sevgili kimse, bu senin aşk şarkın."

Boğazına adeta bir yumru gelip oturmuştu. Gözlerinde hissettiği yanma ile açtı birden ikisini de. Hafif doğrulur pozisyona geçip nefeslendi.

Arabaya çoktan sürmeye başlamış olan Chan onu yandan fark edip endişeyle sordu.

"Lisa, iyi misin?"

Birkaç kez yaşla dolan gözlerini hızlı hızlı kırpıştırıp açtı ve ardından yavaşça geriye yaslandı yeniden.

"İyiyim." dedi kayıtsızca.

"Dans kursun mu vardı bugün, noldu? Gerçi sen o zaman bile böyle yorgun olmazsın hiç."

Gözlerini açıp "Yoktu." dedi sadece.

"Ee, nolmuş böyle sana?"

"Bir şey yok. Sen napıyorsun? Oo, yeni cdler alınmış!" diyerek elini arabanın torpidosundan taşan cdlere uzattı.

Arkalarını çevirerek iyice inceledi ve daha sonra birini takmaya karar verip yerleştirdi cd çalara. Hafif bir alternatif rock müziği çalmaya başlayınca gülümseyip tekrar geriye yaslandı.

"Sence senin bu geçiştirmelerini anlayamayacak yaşta mıyım ben? Koca herifim Lis!" dedi gözlerini açmış elleriyle vücudunu boydan boya göstererek.

Lisa ona yaslandığı yerden yandan bir bakış attı ve geri önüne döndü. Sonra ani bir hareketle Chan'a doğru uzanıp yanaklarını iki eliyle sıkıştırdı.

"Ama bu hâlâ benim küçük bebeğim olduğunu değiştirmez!"

Chan Lisa'nın adeta yanaklarına yapışmış ellerinden kurtulmak için çaba sarfederken "Tanrım, biz aynı yaştayız!" diye bağırdı.

Lisa geriye çekildi. "Yani? Hâlâ küçük bebeğimsin." dedi ama bir yandan gözleriyle parmaklarını açıp kapamasını gösteriyordu.

"Tamam, uzak dur benden."

Lisa memnuniyetle gülümsedi. Yol boyunca havadan sudan konuşarak geçirdiler zamanlarını. Chan Lisa'nın yakını olan herkes gibi Jungkook ile olan olayları biliyordu ama konu hakkında birkaç kelimeden başka laf etmemişti. Lisa böyle istiyorsa onun için anlayışlı olmayı deneyecekti.

Lisa'nın evine çok geçmeden vardılar. Genç kız arabadan inip kapının kolundan tutarak eğildi.

"Gelsene sen de benimle, bir şeyler içeriz."

"Yok ya, hiç almayayım. Hem evde işlerim var biraz, akşama da iş arkadaşlarıyla yemeğe çıkacağıma söz verdim."

Lisa suratını asarak tam cümlesine başlayacakken durdu onu.

"Biliyorsun asla kaçırmam ama dediğim gibi. Başka zaman telafi ederiz asma o güzel yüzünü, tamam mı?"

Lisa "Söz mü?" derken bir yandan ona doğru serçe parmağını uzatmıştı.

Gülerek Chan da uzattı parmağını ve onunkine doladıktan sonra "Söz." dedi.

Daha sonra Lisa kapıyı kapatarak el salladı Chan'a ve böylece yine kendiyle baş başa kalmış oldu. Birkaç saat öncesine göre oldukça hızlı olan adımlarıyla evine yöneldi ve çantasından anahtarlarını bulur bulmaz açarak içeriye attı kendini.

Anahtarlarını çantası ile beraber salondaki koltuğa bırakarak emin adımlarla banyoya doğru yöneldi. Sıcak suyu küvetin dolması için açık bırakarak bu sefer odasına girdi. Buluşacakları saate çok bir şey kalmamıştı bu yüzden banyodan çıktıktan sonra giymek için bir şeyler ayarladı. Daha sonra üstünü tamamen soyunarak tekrar banyoya yöneldi. Soğuk zeminde küvete doğru adımlarken arabada yaşadığı karıncalanmayı tekrar hissetti. Yine tüm vücudunu dejavu hissi sarmıştı. O geceye nazaran tek farkla üstünde kıyafetleri yoktu.

Yavaşça çoktan dolmuş olan küvete girip kendini sıcak suyun mayıştırmasına izin vermek istedi, buna zaten dünden razıydı. Vücuduna ve özellikle sırtına değen sıcak suyun acıtması ile istemsiz inledi ama buna alışmış sayılırdı. O gece bilinçsiz bir şekilde vücuduna birtakım zararlar vermişti. Onlar için endişelenmek bir yana dursun umurunda bile değillerdi. Kendine fiziksel zarardan çok daha fazlasını vermiş ve vermeye de devam ediyordu.

Bu kadar çok düşünmeyi bırakması gerekiyordu. Artık eskiye nazaran daha az uyur ve yer olmuştu ki bu iki şey Lisa'nın gerçekten sevdiği şeylerdi. Ne kadar uyursa uyusun ne denli tok olursa olsun hep daha fazlasını isteyebilecek kapasiteye sahipti.

Bedeni, zihni yorgundu fakat kendine bir yardımı dokunmuyordu. Uykusunun olduğunu hissetse dahi dalamıyor dalsa da hatrı sayılır bir uyku çektiği söylenemiyordu.

Bedenine yumuşak ve oldukça yavaş hareketlerle masaj yapmaya başladı. 15-20 dakika kadar suda kaldıktan sonra çıkmaya karar verip havlusunu sardı vücuduna.

Yatağının üzerinde duran, çoktan hazırlamış olduğu kıyafetlerini giydi, takılarını taktı ve makyajını da yaptıktan sonra artık tamamdı.

Bambam ile kısa bir telefon görüşmesi ve buluşacakları mekanın adını aldıktan sonra onlara direkt oraya geçmelerini söyledi, kendisi taksi ile gidecekti.

Eve son kez göz gezdirdi ve ışıkları kapatıp tamamen çıktı.

Çok geçmeden çağırmış olduğu taksiye binip mekanın olduğu yere geldi. Daha önce hiç gelmediği bir yerdi ve fazlasıyla elit bir yere benziyordu. Bambam'in söylediğine göre burasının yaptığı Tay yemekleri oldukça iyi olduğu için oraya gitmek istemişti.

Kısa bir koridorun ardından asıl salona giriş yaptı ve girer girmez gözüne köşe masaların birinde oturan arkadaşları çarpmıştı. Onları görmenin verdiği mutlulukla hızlı bir şekilde adımladı ve yanlarına vardı.

"Hah, Lisa da geldi." dedi Bambam.

Minnie hemen ayağa kalkıp sıkıca sarıldı ona. "Tanrım, seni o kadar çok özlemişim ki tam şu an ağlayabilirim." dedi yavaştan dolmaya başlayan gözleri ile.

"Hop, hop ne ağlaması. Sırada bekleyenler var daha." diyerek Lisa'yı Minnie'nin kollarından çekip kendi sarıldı Ten.

"Aynen öyle TNT!" diyerek Ten'in Minnie'ye yaptığını bu sefer Sorn ona yaparak Lisa'yı kolları arasından aldı.

Bambam'in "Tamam abartmayın, hissediyorum çoktan kalkışa geçti bir yerleri." deyişine dil çıkararak yanıt verdi Lisa ve Ten ile Minnie arasındaki boş yerine oturdu.

"Ee, nasıl geçti yolculuk? Ne havadisler var anlatın bakalım." diye söze atladı Lisa.

"Önce yemekleri sipariş verelim." dedi Sorn karnını göstererek. "Minicik kaldı."

"Tamam, ne yiyoruz?" dedi Lisa ve Bambam'e döndü sorarak. "Mekanı en iyi sen biliyorsun, en iyi hangisini yapıyorlar?"

Elini düşünür gibi şakağına koydu. "Yam nua lezzetliydi diye hatırlıyorum bir de Phanaeng falan fena değildi."

"O zaman ortaya ikisinden karışık söyleyelim." dedi Ten ve dedikleri gibi de yaptılar. Yarım saat içinde yemekleri gelmiş ve bir yandan yerken bir yandan da koyu bir sohbete girmişlerdi.

"Sen Tayland'a giderken iş için falan diyordu neydi o?" diye sordu Lisa sağındaki Ten'e dönerek.

"Biraz karışık ya. Dans ağırlıkta olmak üzere bir program üstünde çalışıyoruz. İnsanlara vokal, rap, dans gibi eğitimlerin verilebileceği bir program. Beni de dans hocası olarak davet ettiler, kabul ettim etmesine ama daha ortada ne mekan ne başka bir şey var. Şu an sadece seçmeler yapılıyor, öyle işte."

Lisa onu sonuna kadar ilgiyle dinlemişti. İçinde dans geçen bir şeyin ilgilendirmemesi zaten imkansızdı.

"Vay canına, konsept baya iyi duruyor. Umarım bir an önce eksikler kapatılır da başlarsın çalışmalara."

"Aynen, umarım." diye yanıtladı onu Ten.

"Of, onu bunu bırakın da bu üniversite hayatından çok sıkıldım ben ya. Hayatımın iş evresine geçmek istiyorum artık." dedi Sorn.

"O bana da geliyor arada ama yapacak bir şey yok. Ne kaldı şurada sanki?" şeklinde yanıtladı Minnie Sorn'u.

"Konu işten açılmışken bu çok sevdiğiniz arkadaşınız da terfi aldı bugün." dedi Bambam göğsünü gerip omuzlarını dikleştirerek.

"Ne diyorsun? Helal be!" dedi Lisa.

Onun adına gerçekten mutlu olmuştu. Bambam her ne kadar günlük hayatında insanların gevşek diye nitelendirebileceği tarzda biri olsa da iş hayatına gelince gerçek bir disipline sahipti ve haliyle bu terfiyi de fazlasıyla hak ediyordu.

"O zaman bu gece kadehler Bambam için kalkıyor!" diyerek neşeyle bağırdı Sorn.

"Bence benim terfimden daha iyisi için kalkmalı." dedi Bambam.

"Neymiş o?" diye sordu Minnie.

"Tabii ki Thai line için!" dedi tıpkı az önce Sorn'un yaptığı gibi bağırarak.

Diğerleri hep bir ağızdan onun bu cümlesine "Oo!" derken bir yandan kadehlerini havaya kaldırdılar.

"Thai line için!" deyip yudumladılar içkilerini.

Gece boyunca gülüşleri eksik olmamıştı masadan. Kendi içlerinde gerçek bir aileydiler aslında. Hepsinin gözleri olabildiğine parlarken hissettikleri saf mutluluk sahip oldukları için gerçek bir şükür borçlu olduklarına bir işaretti.

Son olarak hep birlikte ve ayrı ayrı olmak üzere bol bol fotoğraf çekinmelerinin ardından cepleri güzel hatıralar ile dolup taşarken mekandan ayrılmak için ayaklandılar.

"Ben biraz gecenin serinliğinde yürümek istiyorum ya napsak?" dedi Minnie.

Sorn ve Minnie Kore'de tanışıp yakın arkadaş olduktan sonra birlikte bir ev tutmuşlar ve orada yaşıyorlardı. Bambam'in kendine ait bir evi vardı ve yalnız yaşıyordu ama Ten Kore'de olduğu süre boyunca onda kaldığı için pek de yalnız sayılmazdı.

"Yarın benim işler var gençler biliyorsunuz yoksa hayır demem o yüzden eve gidelim bence." diye yanıtladı Bambam.

"Aynen ya ben de yoruldum hem yarın da sabahtan derslerim var." diyerek sırtını esnetti Sorn.

Ten ise hepsinden bağımsız Lisa'nın yanına sokularak kulağına yanaştı ve "Ben sana geçsem Lis." dedi yüzündeki masum köpeklerin baktığı ifadeyle.

"Tamam o zaman şöyle yapıyoruz. Bambam ve Sorn eve geçsinler. Minnie ile ben yürüyelim biraz, dönüşte taksiyle bırakırım onu. Ten sana da anahtarı vereyim geç benim eve, tamam mıdır?" diye baktı kendisine bakan yüzlere.

"Süper, tabii olur!" dedi Ten sevinçle.

Bambam ve Sorn arabaya geçerken Lisa çantasındaki anahtarları çıkarıp Ten'e verdi.

"Sen var ya, sen bir tanesin!" diyerek eğildi ve yanağından öptü Lisa'yı. Lisa onun bu haline gülerek sırtı vurdu hafifçe.

Bambam ve Sorn araba ile giderken Ten ise kendi motoruna binmiş ve gitmişti. Lisa ve Minnie kol kola girerek yürümeye başladı gecenin serinliğinde. Sahile doğru yürümeye karar vermişlerdi.

Yavaş adımlarla sahile geldiklerinde banklarda oturup denizi seyreden insanların olduklarını gördüler ama kendileri oturmak yerine yürümeye devam etmeyi seçtiler.

"Ee, dökül bakalım." diyerek konuya girdi Minnie.

"Neyi döküleceğim tam olarak?" dedi Lisa sorgularcasına.

"Bilmem, sen daha iyi bilirsin? Yok mu hiç bir şeyler ya?" dedi hafifçe sitemini belli ederek.

"İnan bana, hayatımın en tekdüze günlerini geçiriyor olabilirim." diyerek yanıtladı onu.

"Ee, tabii öyle bir olayın üstüne böyle durağanlaşırsın." dedi Minnie düşünceli bir ses tonuyla.

"Ne demek istiyorsun?"

"En basitinden, sen yemek yemeye bayılırsın Lalisa özellikle de Tayland yemekleri olduğunda affetmezsin ama bugün çok az yedin. Şimdi bana gelip aç değildim falan diyeceksin ama sarıldım sana, zaten zayıftın ama iyice kollarım arasında kaybolur olmuşsun. Bu tarz olaylarda kilo kayıpları çok sık ve hızlı görülür keza benden gizlediğin başka şeyler olduğuna da eminim. Ciddi bir şeyler olmasından korkuyorum, anlıyorsun beni değil mi?" dedi yürürken tek nefeste, bir yandan da ona bakarak.

"Tabii ki Min ama ciddiyim. Herkes gibi bir dönemden geçiyorum işte."

"İnsanlar çoğu zaman bir şeyleri ciddiye almadıkları için yaşarlar ya da daha ağır geçirirler, bunu biliyorsun öyle değil mi?"

"Tanrım, biliyorum ama dediğim gibi ne anlatabileceğim ne de bunu isteyeceğim bir şey yok içimde, en ufak bile. Onu..." durdu ve ciğerlerinin soğuk havayla dolmasına izin verdi.

"Onu seviyordum, gerçekten seviyordum. Pekala, belki de hâlâ daha geçmiş zaman kullanacak bir dönemde değilim çünkü sana telefonda da demiş olduğum gibi zamana ihtiyacım var ama..."

Gözlerinin yanmaya başlayışından nefret ediyordu. Eskiden yaşarken karnında kelebekler uçuşturan anları hatırlarken şimdi bu kadar acıtıyor olması canını yakıyordu.

"Beklenmedik şeyler hep daha yıkıcı oluyor sanırım. Bizim aramızdaki ilişki...Özeldi, buna inanmıştım. Başkaydık. Beni sevdiğine bir yere kadar yemin bile edebilirdim, böyle hissettirdi çünkü. Beni sevmese sorun bile değildi belki çünkü hâlâ beni sevebileceği için şansım olabileceğine dair bir umudum olurdu o zaman ama o..."

Burnunu çekti. Gecenin soğukluğu ve yanaklarında hissettiği sıcak sıvılar burnunun kızarmasına sebebiyet vermişti.

"Onun başka birini seviyor olma ihtimali...Tanrım, gerçekten çok aciz durumdayım. Şuna bak! Buna bir ihtimal diyorum. Onun başkasını seviyor olması kalbimi çok kırıyor, hiç olmadığı kadar hem de." dedi ve bir adım daha atamadan durdu olduğu yerde. Başlarda yavaşça süzülmeye başlayan gözyaşları şimdi alabildiğine boşalıyordu gözlerinden.

"Bu yüzden konuşmaktan kaçınıyorum işte. Böyle olmasından nefret ediyorum." dedi olduğu durumu ifade ederek.

Minnie gözleri dolarak baktı ona ve kollarını boynuna doladı. İç çekmelerini ve titreyişini kalbinin en derinlerinden hissediyordu. Geriye çekilerek yüzündeki yaşları sildi. Makyajı akmış ama daha rahatlamış gözüküyordu sanki.

"Bu sadece bir gece yürüşü olacaktı, beni kandırdın!" diye sitemlendi ona Lisa.

"Böyle bir şeye ihtiyacın olduğunu düşündüm. Bırak aksın gözyaşların, kus içinde ne varsa. Eminim ki içine atmaktan iyidir. Kendi kendini içten zehirlemekten ve patlamaktan çok daha iyidir. Hem sana yemin ediyorum, şu an az önceki halinden çok daha iyisin." dedi dudaklarındaki gülümseme ve gözlerindeki parıltı ile.

Lisa burukça gülümsedi ona sadece.

"Hadi, taksi çevirelim." diye elinden tuttu ve çekiştirdi Minnie onu.

Çevirdikleri taksiye bindiler. Taksi önceki daha yakın Minnie'yi bırakmıştı. Lisa şimdi evinin önüne gelen taksiye ücretini ödedikten sonra arabadan inip eve doğru yürüdü. Bahçedeki Ten'in motorunu görünce gülümsedi. Bir an onun burada olduğu aklından çıkmıştı. Telefonun kamerasından yüzünü inceleyerek zile bastı.

Birkaç saniye sonra ağzına doldurduğu cipsler ile Ten kapıyı açtı.

"Oo, Lali sen mi geldin? Geç geç, kendi evinmiş gibi rahat ol."

Lisa onun bu dediğine gözlerini devirdi ve ayakkabılarını çıkarıp salona doğru yöneldi. Ten çoktan koltuktaki eski yerine geri oturmuş, kucağındaki koca cips kasesi ile önünde açık olan filmi izlemekteydi.

"Sen niye yemiyorsun bunları kızım hiç? Dolap full abur cubur dolmuş." dedi gözü ekranda bir avuç cipsi daha ağzına atmadan önce.

Lisa sadece omuz silkti onun sorusuna karşı.

"Sen onu bunu bırak da beni beklemeden neden başladın acaba filme falan?" dedi ona tamamen dönerek otururken koltukta.

"Hemen gelirsiniz sandım, baktım yoksunuz başlayayım dedim napayım?"

Lisa koltuktan kalkarak "Neyse, yatacağım zaten sanırım. Sen de çok geçe kalma. Sabahtan dans kursuna gideceğim ben, sen de benimle gel." dedi.

"Tamam, tamam sen beni uyandırırsın."

"Ten bak sabahları ölü gibi yatıp kalkmak bilmiyorsun ona göre!" dedi Lisa uyarırcasına.

"Tamam Lalisa ya, yatarım birazdan." dedi.

Lisa ise adımlarını merdivene yönlendirerek odasına çıktı. Bir an önce üstündekilerden kurtulmak ve rahat geceliğinin içine girmek istiyordu.

Üstünü değiştirip makyajını da sildikten sonra telefonunu alarak yatağına girdi, bildirimlerini kontrol ettikten sonra yatacaktı. Sosyal medyaya girdi ve çocukların attığı fotoğrafları gördü.

chonnasorn: güzel çıkıyorsun diye çok ısrar etti, kıramadım 📸: @tenlee_1001

min.nicha, bambam1a, tenlee_1001 ve 381 kişi beğendi.

💬 165

tenlee1001: yuh, külliyen yalan
chonnasorn: 😛

bambam1a: bros ✌🏻
W / @lalisamanoban

min.nicha, tenlee_1001, chonnasorn ve 763 kişi beğendi.

💬 494

Lisa gülümseyerek baktı posta ve beğenerek yorum yazmak için elini klavyede gezdirdi.

lalisamanoban: bu kadar güzel açıklamalar bulmak yoruyordur da şimdi seni

Yorumlardan çıktı ve ekranı aşağı kaydırmaya devam etti.

tenlee_1001: canım kendim, ne güzel gülmüşüm öyle 📸: @lalisamanoban

min.nicha, bambam1a, chonnasorn ve 499 kişi beğendi.

💬 186

Lisa küçük bir kahkaha bırakarak yorum yazmak için yeniden tıkladı klavyeye.

lalisamanoban: canım kendim, ne güzel çekmişim öyle
tenlee_1001: sen daha az önce uyumaya gidiyorum diye yanımdan ayrılmadın mı kızım, yatsana
lalisamanoban: sanane be
tenlee_1001: 😛

tenlee_1001: ne, thai line'ın en haşmetlileri gibi mi çıkmışız? 📸: @chonnasorn

bambam1a, min.nicha, chonnasorn ve 685 kişi beğendi.

💬 377

lalisamanoban: gibi değil, öyle 🤪
min.nicha: herkesten beklerdim kadınım da senden...
chonnasorn: bu fotoğrafı çektiğim güne yazıklar olsun
bambam1a: arkadaşlar ihanete uğramış gibi hissediyorum normal midir
lalisamanoban: 😥

min.nicha: my lil baby, love you 💘
W / @chonnasorn 📸: lalisamanoban

chonnasorn, tenlee_1001, bambam1a ve 832 kişi beğendi.

💬 204

chonnasorn: love you too ❣
lalisamanoban: canım kendim yine iyi iş çıkarmış 😎

Lisa son olarak kendi de bir post atarak uyumak istedi, sosyal medyayı gezdiği süreçte uykusu gelmiş ve iyice bastırmıştı.

Galerisine girdi ve Minnie'nin sahilde çekmiş olduğu fotoğraflarından birini seçti.

lalisamanoban: sahilde kafayı bulmuş olmaktan fazlası. 📸: @min.nicha

Fotoğrafı atar atmaz sosyal medyadan çıktı ve telefonunu başucundaki komodinin üstüne koyarak uzandı yatağına tamamen. Yarın yorucu bir gün olacaktı o yüzden bir an önce uykuya dalmak istiyordu ama kendi bedeni ona inat edercesine tam tersini yapıyordu.

Az önce uykusunun gelmiş halinden eser dahi yoktu, belki de telefonla ilgilenmiş olduğu için olmuştu. Ne zaman bir şeylerle uğraşmayı bıraksa ve zihnine düşüncelerin akmasına izin verse böyle oluyordu.

Birkaç saat boyunca devam eden sağa sola dönüşlerin ardından nihayet saatin kaç olduğunu dahi bilmediği bir vakitte uykuya daldı.

Sabah klasik alarm sesiyle gözlerini açmıştı. Kalkıp ihtiyaçlarını giderdikten sonra giyeceklerini ayarladı ve aşağıya indi.

Ten koltukların birinde üstündeki örtüye sarılmış bir şekilde uyuyordu. Onu uyandırmadan ve çok ses de yapmamaya özen göstererek kahvaltı masasını kurdu, ardından onu kaldırmak için yanına gitti.

Birkaç kez omzundan hafifçe sarsarak "Ten kalk hadi, kahvaltı hazır." demesine kalmadan Ten uyanmıştı. İkisi bunun nasıl olabildiğine dair şaşkınlıkla birbirlerine bakıyorlardı.

"Dans benim için böyle bir şey işte." dedi çoktan kalkmış lavaboya doğru yol alırken.

Lisa güldü onun bu haline. Açıkçası sabahları kendi zaten yeni kalkmış olmanın verdiği ağırlığı yaşarken bir de birini uyandırmanın sinir bozuculuğuna katlanamıyordu.

Ten çok geçmeden kahvaltı masasına geldi ve ikili sohbet eşliğinde kahvaltılarını ettiler.

"Sen şimdi benimle geleceksin de kıyafetlerin ne olacak?" dedi Lisa aniden aklına gelen şeyle.

"Dün buraya gelmeden aldım bir şeyler." dedi bilmişlikle.

"İyi madem. Giyinip geleyim ben, sen kahvaltını yap gerisine elleme ben giyinince hallederim." diye sofradan kalkmaya yeltendi.

"İyi de bir şey yemedin ki daha."

"Yedim ya işte, nereye yemedim?"

"Sen ona yemek mi diyorsun Lisa?"

"Gerçekten aç değilim." dedi ve hızlıca Ten'in daha fazla bir şey demesine izin vermeden merdivenlere koştu.

Bir süre odasını toparlayıp daha sonra üstünü değiştirdi ve artık gitmek için hazırdı. Mutfağı toparlamak için aşağı indiğinde Ten'in çoktan neredeyse her şeyi toplamış olduğunu gördü, masanın üstünde sadece birkaç kahvaltılık kalmıştı.

"Onların yerini bulamayınca kaldıramadım ya." diyerek arkasında merdivenlerden inen Ten'in sesini duymasıyla ona döndü, gülümseyip kahvaltılıkları da yerine koydu.

"Hazırsın öyle değil mi?" diye baktı ona ve süzdü yukarıdan aşağıya. "Hadi, gidelim o halde."

Evden çıkıp kapıyı kilitlediler.

Ten'in motoru ile gideceklerdi. Genç adam motorun arkasından çıkardığı yedek kaskı Lisa'nın başına geçirdi ve kendininkini de taktıktan sonra ikisi nihayet yola çıkmaya hazırlardı.

Motorla yaptıkları çok da uzun olmayan yolculuk sonrası dans kursuna geldiler. Ten gelir gelmez hemen içeriyi gezerek "Biraz değiştirmişsin burayı, aşırı iyi olmuş bu haliyle." dedi ve olduğu yerde gözlerini kapatıp havayı soluyarak "Tanrım, bu dans stüdyolarının havası bile bir başka oluyor." diye ekledi.

Lisa ona gülümseyerek üzerindeki ceketi çıkarıp bir kenara koydu ve ikili birlikte birkaç ısınma hareketi yaptılar. Sonrasında ise müzik çalardan daha önce birlikte yapmış oldukları bir koreografiyi tekrar yaptılar fakat bu ancak yarım saat kadar sürebildi çünkü Lisa'nın öğrencileri gelmeye başlamıştı bile.

Ten korede olduğu zamanlar Lisa'nın dans stüdyosuna çok sık uğrardı öyle ki bütün öğrencileri onu tanırdı. İkili 1 saat kadar dersin ve pratiğin ardından işlerini tamamladı. Lisa'nın sabahtan dersleri olduğu için bu günler hep diğer günlere nazaran daha kısa pratik yaparlardı.

"Lisa, hadi bırakayım seni üniversiteye." diye ayaklandı yere uzanmış vücudunu esneten Ten.

Lisa hafif başını salladıktan sonra çantasını ve ceketini aldı ve stüdyonun kapısını kilitleyip çıktılar ikili beraber.

Stüdyosu neyse ki okula çok uzak değildi. Geldikleri gibi motora atladı ikili ve Lisa'nın üniversitene kadar hızlı bir yolculuk geçirdi.

Lisa motordan inip kafasındaki kaskı çıkardığı gibi Ten'e verdi ve uçuşmuş saçlarını düzelterek sordu:

"Sen ne yapmayı düşünüyorsun?" Çantasından biri evinin biri de dans stüdyosunun olan anahtarlıkları çıkararak havada kaldırıp hafifçe salladı. "Vereyim mi ikisini de?"

Ten başını sağa sola sallayarak "Yok ya, kalsın. Arkadaşlarımla buluşacağım zaten. Çıkışta seni almaya gelirim, beraber geçeriz eve." dedi.

Lisa başıyla onu onayladı ve sarılarak üniversitenin girişine doğru adımlamaya başladı. Tam kapısına birkaç adım mesafedeyken sol tarafta, kenardaki bankların birinde oturan kişi dikkatini çekti, Jungkook'tu.

Neden derse girmemişti? Üstelik saat gelmişti çoktan, hatta biraz geç dahi kalmışlardı. Bir şey demeli miydi? Bilmiyordu.

Kafasını hafifçe sağa sola sallayarak bir şey demeden geçip gitmeyi seçti ama arkasından seslenmesiyle çoktan olduğu yerde kalmıştı.

"Sınıfta değiller."

Kurduğu cümleden bir şey anlamamıştı. Geriye doğru dönerek ona sorgularcasına baktı. "Ne demek bu?" diye sordu olduğu yerden bir santim dahi kımıldamadan.

"Sabah ilk dersimiz kulüptü, unuttun mu?" dedi ve ayağa kalktı. "Sahilde toplanacaklarını söylediler." Bir adım attı ona doğru.

Lisa çantasından çıkardığı telefonuna bakarak hızlıca bildirimlerini kontrol etti. Hiçbir şey yoktu. "Bana bildirim gelmemiş." dedi telefonunu geri çantasına atarken.

"Gruptan yazmadılar çünkü." dedi Jungkook. "Sabah kararlaştırdılar ve sen dışında herkes geldiği için mesaj atma gereği duymadılar."

Aklına Nayeon'un gelmesine mani olamadı. O neredeydi sahiden? Bu ve benzeri olan bütün soruları es geçerek başka bir şey sordu:

"Sen neden buradasın o halde?"

"Seni bekledim." dedi Jungkook tek nefeste gözlerinin içine bakarken.

Lisa bir şey demez öylece dururken devam etti cümlesine Jungkook.

"Yani hoca öyle istedi, ben de kabul ettim." başının arkasını kaşımıştı hafifçe eliyle.

"Beklemeseydin keşke, kendim gidebilirdim."

"Gereği yok."

"Gerçekten. Adresi vermen yeterli, otobüsle gidebilirim." dedi Lisa ısrar edercesine.

"Seni yemem La-" durdu ve boğazını temizlercesine hafifçe öksürdü.

"Zaten yeterince geç kaldık, gidelim mi?" dedi ve beklemeden arabasına doğru yürümeye başladı.

Olduğu yerde birkaç dakika kaldı Lisa. Ona Lalisa diyecekti ama duraksamıştı. Bunu ondan kendi istemiş olsa bile neden bu kadar canının yandığını hissetmişti? Küçük seri nefesler alarak kendini rahatlatmaya çalıştı ve arkasından arabasına doğru ilerlemeye başladı.

Önce her gün bindiği o arabaya bir haftayı aşkındır hiç binmemişti. Alışkın olduğu o koltuğa oturdu, bunun bile onu duygulandırabildiğine inanamıyordu. Bu koltuğa Nayeon'u da oturtuyor olduğu düşüncesi ile doldu kafasının içi.

Birlikte olduklarında nelerden bahsediyorlardı? Kim bilir nice anılar biriktirdikleri bu koltukta onlar neler yaşamış ve Lisa'nın gülüşlerini gömmüşlerdi?

Düşünmek her zamanki gibi bunaltıcı olmaya başlamıştı. Bu konu hakkında ne düşünür durumda olursa olsun bir düşünce diğerini açıyor ve farkına varmadan dakikalar hatta saatler uçup gitmiş oluyordu.

Yine aynısı olmuştu, tabii bunda ortamın sağır edici sessizliğinin etkisi de inkar edilemezdi. İkisi arasında misal ilk tanıştığı zamanlar sık sık olurdu bu sessizlikliklerden ama hiçbiri bu kadar rahtsız edici olmamıştı.

Düşüncelerinden onun sesiyle sıyrıldı.

"Geldik." dedi ona bakarken. Kendisine kaç kez seslendiğini bilmiyordu. Eskiden olsa sarsarak düşüncelerinin arasından sıyrılmasına yardımcı olurdu ama yapmamıştı, kendine dokunmamıştı.

Yavaşça başını sallayarak indi arabadan. Aynı şekilde ağır adımlar atarak ilerlemeye başladı. Jungkook ile yan yana gitmekten emin değildi. Sahildeki kalabalıktan hocası ve sınıftakilerin orada olduklarını görebiliyordu. Yürürken bir yandan arkasına doğru küçük bir bakış attığında Jungkook'un da gelmekte olduğunu gördü.

Karşılarındaki topluluğun bakışlarından şimdiden rahatsız olmuştu genç kız.

"Nihayet gelebildiniz gençler." dedi hocaları ikiliye bakarken. "Evet, herkes geldiğine göre başlıyorum artık." dedi ellerini birbirine bağlayarak.

"Bay Im, Nayeon daha gelmedi." dedi öğrenci topluluğunun arasından biri.

Herkes gibi Lisa'nın bakışı da Jungkook'a dönerken o kayıtsızca olduğu yerde dikilmeye devam ediyordu.

"O birazdan bize katılacak ama ben şimdi konuşacaklarımız için kendisini bilgilendirmek adına çoktan birine sahibim." dedi soruyu soran genç adama gülümseyerek ve hemen ardından Jungkook'a dönerek "Öyle değil mi Jungkook?" diye ekledi.

Lisa içinden "Bu mudur yani?" diye geçirirken Jungkook başını aşağı yukarı sallamakla yetindi.

"Pekala, artık başlıyoruz o halde." dedi ve herkesin kendine kulak verdiğinden emin olurcasına topluluğu süzerek sözlerine devam etti.

"Fotoğrafçılık kulübü olarak sizlere haftasonundan başlamak kaydı ile 5 günlük mini bir gezi ayarladık."

Bay Im daha ilk cümlesini tamamlar tamamlamaz kalabalıktan ıslık ve alkış seslerinin yükselmesi bir olmuştu. Eliyle sessiz olmalarını işaret ederek kaldığı yerden cümlesine devam etti.

"Cumartesi sabahı üniversitemizin bahçesinden kalkış yapacağız ve tahminimizce 2 yahut 3 saatlik bir otobüs yolculuğu ile Namsan Dağ'ına varacağız."

Kalabalık aynı gürültüsüne fire vermeden devam ederken Bay Im sesini bir tık daha yükselterek "Her şeyden önce oraya doğayı fotoğraflamak için gideceğimizi unutmayın. Dağda yolculuk yaparken bu sevincinizi hatırlatırım daha sonra." diye ekledi.

Ellerini birbirine vurarak "Evet, şimdi sahili ve bu güzel deniz manzarasının tadını çıkaralım. Çok uzaklaşmayın! Bir saate yine burada okula dönmek için buluşalım, dağılabilirsiniz." şeklinde son cümlelerini kurdu.

Bugün günlerden çarşambaydı ve neredeyse 3 gün sonra olacaktı bu gezi. Bu sırada derslerin ne olacağı kimsenin umru dahilinde değildi fakat muhtemelen bunu hocalar ile bir şekilde halletmişlerdi zaten.

Gezi fikri hele ki doğayı fotoğraflamak içinse hiç fena değildi lakin bunların dışında Lisa'yı düşündürten birçok şey vardı. Orada yatılı kalacaklardı ve Jungkook ile Nayeon'un da olacağını varsayarsa bu kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği hatta fotoğraflamayı da işin içine kattığında uyuma zamanı dışında neredeyse her an onları görmek zorunda olmak demekti. Buna hazır olduğunu hissetmese de karşı çıkamazdı.

İyi düşünmeye çalışıyordu lakin soluna döndüğünde karşılaştığı derin bakışlar buna ihtimal dahi vermiyordu adeta. Jungkook da tıpkı kendi gibi derin düşüncelere dalmış, gözlerinin içine bakıyordu.

Ne olacaktı şimdi?

Bundan sonrasını zamanın göstereceğini biliyordu. Onu nelerin beklediğinden habersiz her şeyi bir kez daha zamana bırakmaya karar verdi.

"Jungkook!"

Arkasından gelen o ses, her bir harfine mısralar dizeceği ismi seslendiğinde yutkundu.

Geriye döndüğünde denizin kenarındaki kayalıklara oturmuş fotoğraf makinesini kurcalayan Jungkook'un Nayeon'un kendisine hızla gelmesiyle ayağa kalktığını gördü. Nayeon gelir gelmez kollarını dolamıştı Jungkook'a. Bir yandan bunu yaparken o kadar mutlu ve etrafa gülücükler saçıyordu ki...

İmrendi.

Nayeon hâlâ kollarını Jungkook'a dolamış sarılırken Jungkook sağa dönerek kendilerini izleyen Lisa ile gözlerini bir araya getirdi.

Elleri yüzündeki ifadeyle çakışan bir zıtlık içinde kendisine sarılmakta olan genç kızın belinde yer edindi.

Lisa onların her bir saniyesine şahitlik ederken hızla gözlerinin doluşuna engel olamamıştı. Jungkook'un onu bu şekilde görüşünden nefret etse de gözlerini gözlerinden çekecek gücü dahi bulamıyordu kendinde.

Nereye kadar sürecekti bu böyle? Hiç huzuru bulabilecek miydi, tıpkı ilk zamanlarında onun kendisine hissettirdiklerini hissettirebilecek biri daha çıkacak mıydı karşısına? Her şey bir yana onu tıpkı kendisinin sevdiği kadar sevebilecek biri var mıydı? Bilmiyordu, hiçbir şey bilmiyordu.

Karşısındaki görüntü sebebiyle buz kesmiş vücuduna nazaran sıcacık olan gözyaşları çenesine doğru yol alırken dudaklarını aralayarak sesinin titreyişine aldırış etmeden mırıldandı:

"Zaman, zaman, zaman..."

- BÖLÜM SONU -

Birlikte bir bölümün daha sonuna geldik!

Nasıl buldunuz bakalım bölümü?

Umarım beğenmişsinizdir. Güzel yorumlarınız kadar saygı çerçevesinde olan eleştirileriniz de çok değerli benim için bu sebeple eğer bir yerde hoşunuza gitmeyen bir şeyler olduysa bunu bana yazmaktan çekinmeyin lütfen.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın.

Dilerim ki günün bu saatine kadar her şey yolunda gitmiştir ve o şekilde de tamamlarsanız. Seviyorum sizi <3

Lisa ve Jungkook'u çokça sevip desteklemeyi unutmayın :")

- lisz.

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 132K 35
yüzbaşı alfa kim taehyung'un başı feminist omega jungkook ile dertteydi -Enemies to lovers
13.1K 2K 37
futbolcu İsmail Yüksek × oyuncu Barış Alper Yılmaz
133K 7.2K 37
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
46.2K 2.6K 23
"Çocuklar ikinizi de üzmek istemem ama ev sahibi sadece evli çift arıyor üzgünüm."