Melek....
Zafer 'in kollarında ağlıyordum. Zafer ise, beni sımsıkı sarmış, sabırla sakinleşmemi bekledi.
Bir süre sonra ondan ayrılınca, ona bakarken,'' Sen istersen git artık, Nurgül 'ü daha fazla bekletme. '' dedim.
Zafer ise bana acıyan gözlerle bakarken,''Seni bu halde bırakamam." diye cevap verdi. Ben de göz yaşımı silerken,'' İyiyim ben ,hem alışkınım.'' dedim.
Zafer başını sallarken ,ayağa kalkmıştı. Kapıdan çıkmadan önce, son kez bana bakarken,'' Melek? " dedi .
Ben de ona ,''Efendim?'' dedim. Ne olduğunu anlamak için, kaşlarımı çattım. Zafer yanıma gelerek, bir anda kolumu kavradı.
Zafer 'e şok olmuş bir halde bakarken ,'' Ne yapıyorsun Zafer? bırak! '' dedim.
O morluğu görmesini istemiyordum. Zafer beni duymuyordu.Tişörtümün kolunu sıyırmış, acıyarak,o, morluğa bakıyordu.
Benim de gözlerim dolmuştu o an. Zafer 'e gözyaşlarım arasında bakarken,'' Bu, bunu sana o mu, yaptı? '' dedi. Gözlerinden, öfke saçıyordu resmen....
Ben ise ona cevap vermedim. Sadece; sustum, konuşursam, duramazdım, biliyordum. Zafer bana öfke dolu gözlerle, bakıyordu .
Bana bakarken,'' Sana, bir soru sordum Melek?'' dedi. Ben de ona bakarken,'' Ne öğrenmek istiyorsun? evet, yaptı. Tamam mı?
Bunu mu, öğrenmek istiyorsun gerçekten! Hayır, öğrenince ne değişecek. Dünyayı, sen kurtaramazsın Zafer, her yerde, her zaman sen olamazsın.'' dedim.
Zafer bu sorduğum soruya cevap vermedi. Sadece; ''Daha önce de, oldu mu ?'' diye sordu. Ben de başımı salladım.
Yutkunarak , '' Hayır." dedim. Zafer 'e bakarken, bana inanmayan bir ifade vardı.
Zafer' e bu konuda yalan söylemiştim.Çünkü öğrenirse;
Murat ' yaşatmazdı. Onun hapse girmesini göze alamazdım.
Hem de, benim yüzümden...
Derin bir nefes alarak, ona,'' Bak,o düşündüğün gibi biri değil! beni gerçekten seviyor, kızına değer veriyor.
Onu her şeyden çok sevip koruyor.'' dedim. Tek amacım; onu inandırmaktı .
İnanması için içten içe dua ederken, Zafer, ''Öyle diyorsan, öyle olsun.'' dedi. Benimle mücadele etmekten yorulmuştu.
Zafer bana daha fazla bir şey söylemeden, çekip gitti. Arkasından, ''Teşekkür ederim.'' diye bağırdım.
Zafer bir an durdu , ama bana bakmadı .Kapıyı çarparak, evden çıkıp gitti.
Ben ise onun arkasından o koca evde yalnız kalmıştım.O gittikten sonra, sanki; kalbim buz kesmişti.
Bana gelen tek iyi şey Zaferdi.Bir de kızım vardı. Onlarsız ne yapardım hiç bilmiyorum....
Zafer 'in yokluğu kalbimi, canımı acıtıyordu. Onsuz bir hiçtim ben ...Nefes alamıyordum.
Adeta; bir ölüydüm. Murat da, o günden beri ne bir haber, ne de bir iz vardı.
O, kapıyı çarpıp çıkmıştı.Beni, kızımı, terk etmişti. Bizi; bir başımıza bırakmıştı.
Nermin anne de, peşinden gitmişti. O da, geri dönmemişti. Belki de; oğlunu arıyordu kim bilir... Ayaklarımı sürüye sürüye, kızımın odasına girdim.
Kızım, beşiğinde uyanmış, meraklı gözlerle etrafa bakıyordu.Ona gülümseyerek, yatağın kenarına oturdum. Artık; zamanı gelmişti ,daha fazla saklamanın bir anlamı yoktu .
Komidinin çekmesinden,koca bir kağıt ve kalem çıkardım.
Bunu yapmayı, günlerce, hatta; uzun zamandır düşünüyordum. Ama bir türlü cesaret edemedim.
Kızım beşiğinde debelenirken, derin bir nefes alarak yazmaya başladım.
Zafer ...
Bunu uzun zamandır yazmayı düşünüyordum. Ama artık zamanı geldi, zannediyorum...
Bunu daha fazla saklamanın ne bana, ne de sana, ikimiz için de bir faydası yok. Ne kadar erken öğrenirsen, o kadar iyi!
Bunu yazmak , inan benim için çok zor. Biliyorum,bana kızacaksın, "Niye söylemedin?" diyeceksin. Haklısın da, sana bir şey diyemem.
Ama şunu bilmeni isterim ki, isteyerek, bunu senden saklamadım. O zamanlar, hamile olduğumu bile bilmiyordum .
İnan; seni görmeye geldiğimde, bunu yeni öğrendim. Ama; ben de senin şu an okuduğun gibi şaşkındım. İçimde bize ait bir can taşıyordum.
O gün de, hastahaneye bunu teyit etmek için gittim. Gerçekten de; hamileydim. Hamile olduğumu öğrendiğimde, henüz; 2 aylıktı .2 ay boyunca, bundan haberim yoktu.
Olsaydı, sana söylerdim, inan bana. Hastahaneye bunu söylemek için geldim ama; o an dilim tutuldu, bir şey engel oldu sanki; söyleyemedim.
Kapıdan çıkarken sessizce söyledim, ama sen baygındın ,beni duymamıştın bile...
Mektuba ara verip ,kızıma baktım. Sonra yazmaya devam ettim.
Yüzümde gülümsemeyle, bütün içimden ne varsa, hepsini yazdım .Resmen; yazıya içimi döktüm.
Hamile olduğumu anladığımda, zaten babam beni Murat 'a vermişti. Murat nasıl öğrendiyse, öğrenmiş bir şekilde. Ben ona söylemedim, sana, yemin ederim.
O gün hastahaneye gitmiştik. Bizi,nasıl ettiyse, bir şekilde takip etmiş. Şüphelendi demek ki!
O gün, hastahanede onu gördüğümde, şok oldum.Birden karşımda bitti.
Bana öyle öfkeliydi ki, ''Ne saklıyorsun benden? " diye sordu. Ben de o kadar çaresizdim ki, ona bebeğimizi söyledim.
Ama senden olduğunu tam söylerken, o da, o mutlulukla, kendi çocuğu olduğunu sandı.O kadar mutluydu ki, Zafer! bir görseydin.
Eve gitmeden, kızımıza bir sürü eşya aldı. Çeşit çeşit ,renk renk,en güzelinden...Onun o halini görünce, susmak zorunda kaldım. Bunu ona yapamazdım.
Bir gün ben uyurken, bana sürpriz yapmış.Uyandığımda, kızımın odası hazırdı.
Ona bakarken, gözlerinin içinin nasıl parladığını gördüm. O kadar heyecanlı, o kadar mutluydu ki....
O gün de, söylemedim. Sonra o içimde tuttuğum düğüm büyüdü, büyüdü. Yumruk olup, boğazıma oturdu.Her gün, her an..... O düğümle yaşadım.
Nermin anneye bile söylemişti. O da torunu olacak diye öyle mutluydu ki kolay mı sanıyorsun? O insanları o halde görüp de, nasıl söylerdim? Heveslerini nasıl kursaklarında bırakırdım.
Sen olsan aynı durumda, sen söyler miydin? Ben de yapamadım Zafer!
Kızımız şu an iki ayılık.Görsen; öyle güzel ki ,kaşı ,gözü ,saçları... Hele; o simsiyah saçları yok mu.... Aynı sen, sana, benziyor.Ona baktığımda seni görüyorum.
O gün hastahanede de, kızımın adını bu yüzden; 'Masal' koydum. Masal; bizim çocuğumuz için seçtiğimiz isimdi. Babasının istediği isimle yaşasın istedim,bari; bunu yapayım istedim.
Anlayacağın, haklı sebeplerim vardı.Mektubu bitirirken, son kez bir şey söylemek, istiyorum. Masal, bizim kızımız Zafer....
Bir gün, ben burada olur da ,olamazsam, eğer; kızımızı önce Allah' a ,sonra da, sana emanet ediyorum.Kızımıza iyi bak Zafer...
Ona annesizliği yaşatma.Benim yokluğumu bilmesin. Hep; yüzü gülsün,hep mutlu olsun.Tek; dileğim bu...
Seni çok seven Melek ....
Mektubu yazarken, gözümden bir ,iki damla yaş aktı. Göz yaşımı silerken, mektubu katlayıp zarfın içine koydum.
Onu da alıp, komidinde ki, saklı kutunun içine koydum.Bu kutuyu, bir tek; ben biliyordum. Bu kutuda, Zafer 'le olan anılarım vardı...
Hala; mektuplarını saklıyorum. Zarfın üstüne de; ''Zafer 'e'' diye yazdım.
Zarfı, şimdilik,sahibine kavuşması için; yerine koydum. Olur da, bir gün bulurlarsa, asıl sahibine ulaşacaktı.
O sırada, aşağıdan kapı sesi duyuldu.Kaşlarımı çatarak, kim geldiğini görmek için, aşağıya indim. Karşımda, Nermin anneyi buldum.
Nermin anneye bakarken, yüzünden düşen bin parçaydı. Sanki; ayakta duracak gücü yoktu. Nermin anneye ''Murat, nerede?'' diye sordum.
Nermin anne de o an ,başı dönmüş olacak ki, üzüntüden dengesini kaybetti. '' Anne! " derken, son anda onu kollarından tuttum. Düşmesini engelledim.
Hemen onu, koltuğa oturtarak, ''Ben, sana bir su getireyim.'' diyerek, mutfağa su almak için; koştum.
'' Nermin anne, al, su iç. '' diyerek, elimdeki bardağı içmesi için; ona verdim.
Nermin anne, elleri titrerken, suyundan bir yudum içti. Ben ise; merakla ona bakıyordum.
Nermin anneye bakarken zorla konuştum.'' Murat nerede anne? '' İçimde büyük bir korku vardı. Nermin anne de, ağlayarak, elimi tutarken, bana ''Gitmiş.'' dedi.
O an şok olmuştum. Murat bizi bırakıp, nereye giderdi. Aklım almıyordu, inanmak istemiyordum.
Kekeleyerek, Nermin anneye bakarken,'' Ne, ne demek gitmiş?'' diye sordum. En sonunda gücümü bulabilmiştim.
Nermin anne de bana üzgün gözlerle bakarken,'' Hiç bir yerde yok! her yeri aradım, hatta; arkadaşlarına sordum. Olmadı, polise bile gittim. Ama yok, kayıp!'' dedi.
Nermin annenin söylediği cümleleri duyamadım. O an aklımda, tek bir cümle vardı.'' Kayıp. '' Murat kayıptı,nereye giderdi kim bilir....
Şükran ...
Babamın öldüğünü o gün öğrenmiştim. Mehmet 'le kahvaltı ediyorduk.O sırada telefon çaldı.Ben de telefonu açmak için masaya gittim.
Ahizeyi kaldırıp,'' Alo! '' dedim.O an donup , kaldım . Karşıda ki ses, ablamın sesiydi. Bayılacak gibi oldum, telefon elimden düştü. Mermer zeminde büyük bir gürültüyle yuvarlandı.
Mehmet de, benim bu halimi görünce, telaşla , yanıma geldi. Bana bakıp, ne olduğunu sordu.
Konuşamadım, hareket bile edemedim.Öylece; kilitlenip, kalmıştım. Kımıldamıyordum.
Mehmet bana bakarken, beni kollarımdan tutarak,''İyi misin? Gel, otur şöyle.'' dedi. Ben de başımı sallarken, beni koltuğa oturttu.
Karşıma geçip, endişeyle bana bakarken, destek olmak istercesine, elimi tuttu. Gözlerim ağlamaktan yanıyordu. Acısını hissediyordum.
Başımı kaldırıp, Mehmet 'e baktım. Sadece; dediğim tek şey, ''Babam.'' dedim.O an gözümden, sicim gibi yaşlar akarken, Mehmet 'e baktım.''Ölmüş.'' dedim.
Daha da konuşamadım. Kabullenemiyorum, insan nasıl kabullenir ki....
Daha dün gittiğimizde bir şeyi yoktu. Sapsağlam karşımda dikiliyordu.
Mehmet bana üzgün gözlerle bakarken, '' Ablan ne dedi? " diye sordu. Ben de zar zor konuşurken, '' Babam, biz gittikten sonra ölmüş. Haber almış.'' dedim.
Daha da devam edemedim. Boğazım düğümlendi, ağlamaya başladım.
Mehmet de o an kalkıp, yanıma geldi. Bana sımsıkı sarılırken,saçımdan öptü.
Bana ,''Başın sağ olsun, canım.'' dedi. Cevap veremedim. Sadece; onun kollarında ağladım.
Mehmet bana sarılmaya devam ederken,''Ben yanındayım.'' dedi. İyi ki de; yanımdaydı, benimleydi.
Onun varlığı bana güç veriyordu. O olmazsa, ne yapardım ben, yıkılırdım. Bu, koca yükün altında ezilirdim.
Mehmet ' ten ayrıldıktan sonra, ıslak gözlerle ona baktım. Ona bakarken,'' Köye gidelim, orada yaşayalım. " dedim.
Mehmet de, başını sallarken, ''Tamam, sevgilim. Sen öyle istiyorsan, öyle; olsun.'' dedi. Ona bakıp, gülümsedim.
O gün, bütün eşyalarımızı toplayıp, köy yoluna düştük. Bundan sonra; şehir benim için tamamen bitmişti, artık baba ocağına dönüyordum.