Jungkook oflayarak başını elleri arasına aldı. Koltukta otururken kafasını toplamaya alışıyordu. Her şey çok ani gelişmişti. Gelen e posta, cinayet ihtimali, Choi belası... Hangisine odaklanacağını şaşırmıştı. Kaçmak şimdilik kolaydı, canını kurtarmak kolaydı ama sonsuza kaçamazdı. Bir şekilde tüm bunların üstesinden gelmek zorundaydı.
Jungkook başını, ayakta dikilen Namjoon'a çevirdi, "Sen daha fazla burada durma hyung, ben bir yolunu bulacağım."
"Sorun yok. Zaten Choi seni ararken benim de peşime düşecek, bir süre ortalarda görünmesem iyi olur."
"Hyung ben çok üzgünüm."
"Senin bir suçun yok." Namjoon anlayışla söyledi ve devam etti, "Jungkook? Bu işe bulaşmak istediğine emin misin? Bak belki de geride bırakmak daha iyi-"
Jungkook hızlı bi şekilde başını iki yana salladı, "Olmaz hyung, hayatım boyunca ailemin bir kaza sonucu öldüğünü düşünüp acıdan kaçmaya çalıştım. Ama şimdi olmaz hyung, şimdi geri çekilemem. Bir şeyler yapmam lazım."
Namjoon içi rahat etmese de başını hafifçe salladı. "Ne yapacaksın peki?"
"Bilmiyorum. Choi'ye izimi kaybettirmek için bir süre burada kalacağım. Sonra da o e postanın izini süreceğim. Birileri benimle iletişim kurmaya çalışıyor ama kim?"
Namjoon bu ıssız evi bulurken çok zorlanmamıştı, bağlantıları sayesinde rahatça halletmişti. Ama kimin kalacağı hakkında ayrıntı vermemişti, Jungkook'un burada kaldığını kimse bilmemeliydi. Daha fazla burada oyalanmamalıydı. Evden gideceği esnada Jungkook onu durdurdu, "Hyung, telefonunu verir misin? Jin'e mesaj atmalıyım."
Kendi telefonu şu an bir yol kenarında paramparça olmuş bi şekildeydi. Ve Jin'i öylece geride bırakamazdı, ona haber vermeliydi. İyi olduğunu ve geri döneceğini söylemeliydi sevgilisine.
Sevgilim, bir süreliğine şehirden ayrılmak zorundayım
Bazı işlerimi halledip geri döneceğim, döndüğümde sana her şeyi açıklayacağım.
Neden aniden gittiğimi ve neden gidişimin bu kadar uzun sürdüğünü...
Her şeyi açıklayacağım. Sadece bana güven sevgilim.
Seni seviyorum.
JK
Jungkook kısa mesajı yazıp ezbere bildiği numaraya gönderdi ve Namjoon'a telefonu uzatırken konuştu, "Hyung aklım Jin'de kalacak. Şehre döndüğünde müsait bir zamanında Jin'e uğrar mısın? Ona benim iyi olduğumu söyle, merak etmesin."
Namjoon onaylarcasına başını salladı ve ardından sarıldılar. "Kendine dikkat et kardeşim. Bir ihtiyacın olduğunda mutlaka haber ver."
Jungkook başıyla onayladı ve ardından Namjoon arabasına atlayıp uzaklaştı.
------------------------------------------------------
Jin'in, tanımadığı bir numaradan gelen o mesajı almasının üstünden tam 5 gün geçmişti. Aynı gün içinde hem işini hem de sevgilisini kaybetmiş olduğunu kabullenemiyordu. Onu görmeye ,ve artık her ne için gidiyorsa, bir veda bile etmeye tenezzül etmemişti. Jin delirecek gibi hissediyordu, 5 gündür evde oturmaktan başka bir şey yapmıyordu. İştahı kesildiği için gün içinde sadece yarım yamalak yaptığı kahvaltıyla duruyordu. Jungkook'tan bir haber alabilmeyi umut ettiği her gün hüsranla bitiyordu Ve sonra ertesi gün oluyordu, tıpkı bir önceki günün aynısı gibi...
Arada sırada Hoseok uğruyordu, ona yiyecek bi şeyler getiriyor, onunla konuşmaya ve onu güldürmeye çalışıyordu. Bazen başarıyordu da ama Jin'in gülümsemeleri tıpkı saman alevi gibi kısacık sürüyordu. Jin Hoseok'u bu duruma soktuğu için üzülüyordu bir yandan da. Kendisi için çabalayışlarını gördükçe minnettar kalıyordu ama bunu ona gösterecek enerjisi yoktu. Hoseok bir şeyler anlatırken onu dinlemek yerine bazen gözü bir yerlere dalıyordu ya da gözleri telefonunun ekranında oluyordu. Belki Jungkook'tan bir arama gelir diye bekliyordu. Hoseok ise tüm bunların elbette farkındaydı ama hiçbir şey demiyordu. Tüm enerjisini Jin'i iyi hissettirmeye harcıyordu.
Yine böyle bir gündeydiler, Hoseok akşam ellerinde yemek paketleriyle Jin'in evine gelmişti ve Jin de yüzüne sahte bir gülümseme koyup kapıyı açmıştı. Üzerinde pijamaları vardı ve o pijamaları bir buçuk haftadır üzerinden hiç çıkarmamıştı. Hoseok'un her zamanki gibi yüzü ışıl ışıldı, gülümsemesi ışık saçıyordu. İçeri girip elindeki paketleri hızlıca mutfak tezgahına bırakıp Jin'e yöneldi ve ona sarıldı. Jin her zamanki gibi kendini ona karşılık vermeye zorladı. Hoseok ellerini Jin'in yanaklarına koyup "Nasılsın bakalım?" diye sordu. Aynı cevabı alacağını bildiği halde her seferinde nasıl olduğunu soruyordu. Jin de her zamanki gibi omuz silkti ve "Aynı." dedi kısaca. Hoseok derin bir nefes verdi cevabın ardından ve gözlerini Jin'in gözlerine kenetledi.
"Bu şekilde devam edemezsin Jin, biliyorsun değil mi?"
Jin başını salladı, biliyordu, sonsuza kadar bu şekilde yaşayamazdı. İşi yoktu artık ve bir şekilde iş sahibi olmalıydı. Öte yandan kalbindeki boşluk öylece duruyordu ve canı fena halde yanıyordu. Daha 10 gün önce kollarında inlediği, kalbinin titrediği sevgilisi onu öylece bırakıp gitmişti. Hiçbir açıklama yapmadan, veda etmeden, öylece... Ve Jin bunu kolayca atlatabilecek gibi görünmüyordu.
"Sana bir teklifim var Jin, lütfen reddetme. Pastanemde çalışmanı istiyordum. Hesaptan kitaptan anlıyorsun, o zaman pastanenin gelir giderleriyle sen ilgilen. Olur mu?
Hoseok hala Jin'in yanaklarını okşarken gözlerine beklentiyle bakıyordu. Jin düşündü, aslında kötü bir fikir değildi, sadece harekete geçecek enerjisi yoktu. Bir şeyler yapmak istiyor ama bunu yapabilecek gücü kendinde bulamıyordu. Hoseok'un gözlerine baktı, günlerdir ona destek olan ve sürekli yanında olan adama baktı. Asla bıkmıyor veya usanmıyordu, her gün yanına mutlaka uğruyor ve nasıl olduğunu soruyordu. İyi beslendiğinden emin olana kadar yanından ayrılmıyordu. Onunla konuşmaya ve onu güldürmeye çalışıyordu. Jin böylesine fedakar bir adamın beklentisini boşa çıkarmak istemedi. Jin harekete geçmezse kimse onun için bir şey yapamazdı biliyordu. Sonsuza kadar böyle yaşayamazdı. Pastanede yeni bir başlangıç yapmaya ihtiyacı vardı.
Usulca başını salladı ve çatlak sesiyle "tamam." dedi.
Hoseok'un güzel gülüsmemesi büyüdü bir an ama Jin'in yüz ifadesi soldukça onun gülümsemesi de kayboldu. "Hey, sorun ne bir tanem?" Bir tanem.
Jin kalbinin ağrıdığını hissetti. Hoseok ona bu şekilde seslendiği her anda aklına dolan tek bir kişi oluyordu ve etinden et koparılıyormuş gibi oluyordu. Gözleri hızla dolduğunda ve bir damla yaş çenesine doğru süzüldüğünde Hoseok'un kaşları çatıldı. Bu, Hoseok'un önünde Jungkook için ağladığı ilk an değildi, defalarca gözyaşı dökmüştü Hoseok'un kollarında ama bu sefer Hoseok'un sabrı taşmış gibiydi.
"Tanrım, Jin! Onun için ağlamayı bırakmalısın artık tamam mı?"
Uyaran ses tonu Jin'in omuzlarının sarsılmasına neden olmuştu ama Hoseok yine de devam etti, "Şimdiye kadar konuşmadım ama gerçekle yüzleşmelisin artık, o herif senin işten atılmana neden olduğu gibi bir de seni öylece bırakıp gitti. Ne uğruna? Bilmiyorsun çünkü sana tek bir açıklama bile yapmadı. Peki ne yaptı? SANA SİKİK BİR MESAJ ATTI SADECE! ARAMADI BİLE DEĞİL Mİ?"
Hoseok'un ses tonu gittikçe yükselmişti sonlara doğru ve lafı bittikten sonra arkasına dönüp kahverengi saçlarını eliyle taradı agresifçe. Gözlerini kapattı, kafasında sözlerini tarttı ve ne yaptığını fark ettiğinde tekrar Jin'e döndü. Güzel yüzü kıpkırmızıydı ve gözyaşları sel gibi akıyordu. Titreyen dudakları gerilmişti. Ayakta öylesine savunmasız bir şekilde duruyordu ki Hoseok dayanamadı ve tek adımda yanına ulaşıp onu kollarıyla sardı. Titreyen bedenin belini bir koluyla sarıp diğer elini saçlarına götürüp onu göğsüne yasladı.
"Özür dilerim." dedi fısıltıyla, "Jin, bebeğim özür dilerim. Seni incitmek istemedim. Ah tanrım."
Hıçkırıkları arasında başını sallamaya çalıştı Jin, boğuk sesi zar zor anlaşılıyordu "Haklıydın."
"Hayır, hayır, hayır öyle söylememeliydim, lanet olsun." Jin'in başını yanaklarından tutup göz hizasına getirdi, "Seni üzmek istemedim yemin ederim."
Jin hala hıçkırıyordu ve gözyaşları durmuyordu, Hoseok toparlamaya çalışsa da Jin ağlamasını durduramıyordu. Tek bildiği, Hoseok'un haklı olduğuydu.
Hoseok alnını Jin'in alnına yasladı ve gözlerini kapadı, "Seni üzmek bu dünyada yapmak isteyeceğim en son şey bile değil Jin."
Jin başını salladı, "B-biliyorum."
Yüzleri birbirine çok yakındı ve nefesleri birbirine karışıyordu. Hoseok ona ilk defa bu kadar yakın duruyordu ve geri çekilmesi gerektiğini biliyordu. Jin'i üzmek, onu kendinden uzaklaştırmak istemiyordu ama uzun zamandır öpmeyi hayal ettiği dudaklar tam dibindeydi. Kıpkırmızı ve çok güzellerdi. Başparmağını Jin'in kalın dudaklarına götürdü ve hafifçe okşadı.
"Özür dilerim." dedi yeniden fısıltıyla. Gözlerini hafifçe araladı, Jin'in nemli gözleri tamamen kapalıydı ve yanaklarından süzülen yaşlar çenesinden damlıyordu. Diğer eliyle yaşları silmeye çalıştı, bakışlarıyla hala Jin'in dudaklarındaydı, "Jin, seni öpmek istiyorum." dedi acı çekercesine.
Jin onaylamadı ama reddetmedi de. Hoseok ise onun sessizliğinden cesaret alarak çok yavaş bir şekilde dudaklarını ona yaklaştırdı. Hoseok, dudaklarına onunkilere değdiği anda baştan ayağa titredi. Hissettiği bu şey o kadar güçlüydü ki bunca zaman gizlemeye çalıştığı her şey açığa çıkmıştı. Jin'den en başından beri hoşlanıyordu ama ilişkileri arkadaşlığa dönüştüğünde bunu kaybetmek istememişti. O süre içinde Jin'in bir erkek arkadaşı olduğundan haberi bile yoktu.
Jin'in nemli üst dudağını dudakları arasına aldı ve minik öpücük kondurdu, sonra tekrar öptü aynı yerden. Ardından alt dudağı aldı dudakları arasına, az öncekinden daha ıslak bir öpücüktü. Jin ona karşılık vermiyordu, sadece öpmesine izin veriyordu. Hoseok için bu bile bir şeydi, umut etmesi için yeter de artardı. Tek dileği Jin'in pişman olmamasıydı. Kafasındaki düşünceler ve kaygılar eşliğinde sevdiği adamın dudaklarını öptü, Jin'in üst dudağını son kez emdikten sonra çekildi. Gözleri kapalıydı, açmaya cesaret edemedi. Jin'in kendisine yargılayıcı veya kızgın bakışlarını görmekten korktu. Ama Jin'in dudakları arasından titrek bir nefes kaçtığında gözlerini açtı ve görmekten korktuğu manzaranın aksine Jin'in gözlerinin hala kapalı ve dudaklarının aralık olduğunu gördü. Onu yeniden öpmek için derin bir istek duymasına rağmen kendini tuttu. Aklına onun hala aç olabileceği dolduğunda getirdiği yemekleri hatırlattı ona,
"Hadi gel, seni biraz besleyelim." dedi gülümseyerek. Yakınlıklarından cesaret alarak Jin'in bu sefer de yanağına öpücük kondurdu ve elinden kavrayıp mutfağa çekti. Jin ise az önce olanları düşünmeyi sonraya erteleyip her zaman yaptığı gibi Hoseok'un sıcaklığına kapılmayı seçti.
-------------------------------------------------
Merhabalar. biliyorum çok uzun zaman geçti ama gerçekten biraz tıkandım ve vakit ayırmakta çok zorlandım. İşlerimi düzene oturtmak beklediğimden de sancılı geçti. Özür diliyorum öncelikle. kısa bir bölüm oldu ama umarım beğenmişsinizdir. Hikayeye kaos getirdim.