numuneleri verdikten sonra gitmek için oturduğumuz yerden kalkmıştık ki kapı tıklatıldı. içeriye giren komiser kang'dı.
"efendim aldığımız kanıtın sonucu laboratuvardan geldi." komiser kang içeriye girdikten sonra mutsuz bir şekilde söyledi.
kağıtları bay lee'nin masasına bırakıp bakışlarını üzerime dikti. bay lee kağıtları inceledikten sonra yüz ifadesi değişmişti.
"pudra şekeri için mi bayan manoban'ı apar topar buraya getirdiniz?" bay lee bağırdığında komiser kang hafifçe eğilip özür dinledi.
"bunu sonra konuşacağız." söylediğinde komiser kang onaylayıp odadan çıktı.
"tüm olanlar için çok üzgünüm. kamuoyuna gerekli açıklamayı bizzat kendim yapacağım."
"lütfen test sonucunun kanıtlarıyla birlikte açıklama yapın." söylediğimde beni onayladı.
"öyleyse iyi akşamlar."
"yeniden özür dilerim." hafifçe eğilip söylediğinde aynı şekilde karşılık verip odadan çıktık.
"pudra şekeri?" gülerek söylediğimde taehyung da güldü.
"aklıma gelen ilk şeydi, ne yapayım?" onaylayıp çıkışa doğru gidiyordum ki eşyalarımı almayı unuttuğumu fark ettim.
"eşyalarımı alıp geliyorum." söyleyip diğer tarafa doğru gitmeye başladım.
elindeki eşyalarımla bekleyen komiser kang'ı görünce ona doğru adımladım.
"sanırım zengin olunca adaletten bu kadar kolay kurtuluyor." alayla söylediğinde güldüm.
"bay kang üzgünüm ama üstümde bulduğunuz pudra şekeri bana ait değildi, ayrıca test sonuçlarımı da incelerseniz kendime zarar verecek şeylerle ilgilenmediğimi anlarsınız. yine de evet, haklısınız. zengin olunca farklı bir muamele görüyorsunuz." söyledikten sonra elimi uzattım.
eşyalarımı verdiğinde hafifçe eğilip selamladım ve adımlarımı dışarıya doğru yönlendirdim.
kapının önünde bekleyen arabaya bindim, cüzdanı cebime koyduktan sonra telefonun ekranına baktım.
jennie'den gelen aramaları görünce haberleri aldığını anladım.
"eve mi?" taehyung sorduğunda onayladım.
bu saatte jennie'yi rahatsız etmek istemiyordum. jisoo'yu aradım.
"lalisa? ne oldu? çıktın mı? iyi misin?" jisoo endişeli bir şekilde sordu.
"jisoo, iyiyim sakin ol, hallettik." söylediğimde derin bir nefes aldı.
"sevindim." bir süre durduktan sonra devam etti. "jennie birkaç kez chaengie aradı. sesi çok endişeli geliyordu. istersen haber ver."
benim için endişelenmesi hoşuma gitse de onu endişelendirdiğim için mino'ya olan sinirim artmıştı.
"saat çok geç oldu, uyumuştur. yarın yanına gideceğim zaten. her neyse, sabah görüşürüz." aynı şekilde karşılık verdiğimde kapattı.
"mino'yu hâlâ rahat bırakacak mısın?" cevabı bildiği soruyu gülerek sordu.
"ne yapacağını biliyorsun."
"tabiki de biliyorum."
"eve gelince haber verirsin." geriye yaslanıp gözlerimi kapattım. "geç oldu, bu gece ben de kal."
"tamam, sen dinlen."
***
telefonum çalmaya başlayınca ekrana baktım. vic'in aradığını görünce aramayı reddettim.
"bunu nasıl başardınız?" jisoo bize korku dolu bakışlar atınca taehyung ile birbirimize dönüp gülümsedik.
"taehyung'un becerileri." söyledim.
"kanıtı değiştirebilecek kadar korkunç olduğunuza inanamıyorum."
"aslında gerek yokmuş, bay manoban çoktan emniyet müdürüyle konuşmuş." söyleyip omzularımı silktim.
"bir nevi boş yere uğraştım ama yine de bir başkası dahil olmadan temize çıktı." söylediğinde onayladım.
"mino konusunda ne düşünüyorsunuz?" jisoo merakla sorduğunda başımı iki yana salladım.
"bilmesen daha iyi olur." söylediğimde taehyung onayladı.
"bence de."
"bay manoban neden bu kadar sessiz?" chaengie konuyu değiştirdiğinde aynı şeyi düşünmeye başlamıştım.
"hiçbir fikrim yok." omuzlarımı silkip söyledim.
"umarım altından kötü bir şey çıkmaz." jisoo söylediğinde diğerleri onu onaylamıştı ama ben artık babamdan her şeyi beklediğim için şaşırmayacağımdan umursamayı bırakmıştım.
"jennie'yle konuştun mu?" jisoo sordu. başımı iki yana salladığımda kaşlarını çattı.
"dalga mı geçiyorsun? meraktan ölmüştür." sinirle söyledi.
"yarın görüşürüz demiştim." söylediğimde inanamayarak bana baktı.
"olaydan önceydi o aptal!" bağırdığında irkildim.
"e, sonuç olarak söyledim." korkuyla söylediğimde yanındaki yastığı bana doğru attı. ellerimi yüzüme siper edip yastığı tuttum.
"jennie daha iyilerini hak ediyor." jisoo sıkıntıyla söyledi.
"şey- jennie beni tekrar aradığında lisa'nın serbest kaldığını söyledim." chaengie çekinerek söyledi.
"bak söylemiş, endişelenecek bir şey kalmamış." söylediğimde jisoo diğer yastığa uzanmıştı ki chaengie onu durdurdu.
"ne var?" sordum.
"üzgünüm lalisa ama insanların duygularından hiçbir şey anlamıyorsun." taehyung söylediğinde ona döndüm.
"ne demek istiyorsun?" anlamamış bir şekilde sordum.
"eğer chaeyoung haber vermemiş olsaydı tüm gün senden haber beklerken meraktan ölmüş olurdu." başını iki yana sallayıp yanlış bir şey yapmışım gibi davranmıştı. "ben de acaba neden bugün hiç aramadı diye düşünüyordum bu yüzdenmiş."
gerçekten yanlış bir şey mi yapmıştım?
sadece bugün görüşeceğimiz için rahatsız etmek istememiştim.
"tanrım! hâlâ boş bir şekilde yüzümüze bakıyor. bebeğim git ve jennie'ye söyle, bu aptal ile birlikte olacağına ömür boyu yalnız kalsın daha iyi."
"jisoo, benim arkadaşımsın, benim tarafımda olman gerekmez mi?" yüzümü buruşturup sordum.
"böyle bir durumda hayır."
"her durumda yanımda olmalısın!" kaşlarımı çatarak söylediğimde bu kez beklemeden yanındaki yastığı alıp atmıştı. kendimi koruyamadan yastık yüzüme çarpıp yere düşmüştü.
"zaten yanındayım aptal! jennie ile birbirinize iyi geldiğiniz için ona iyi davranmanı istiyorum ama sen daha insanların ne hissettiğini bilmezken jennie'nin ne hissettiğini nasıl anlayacaksın?" bir süre durduktan sonra devam etti. "sana söylediğim gibi meraktan ölmüştür ve sonuç olarak yine sana ulaşamayarak bir başkasından haber aldı. bu sana nasıl hissettirirdi?" söylediğinde aynı şeyi kendimin yaşadığını düşününce endişeden delireceğimi hissettim.
"ben gerçekten aptalım!" ayağa kalkıp söyledim.
"sonunda aydınlanma yaşadı." jisoo memnuniyetle söyleyip arkasına yaslandı.
taehyung'a dönüp aynı şeyi ona söylediğimde gülümseyip beni onayladı. bakışlarımı chaengie'ye çevirdiğimde konuşmama izin vermeden konuştu.
"öylesin."
"öyleyim." onu tekrarlayıp hızlıca ceketime uzandım ve kapıya doğru gittim.
"nereye?" jisoo sordu.
"bu kez de sen aptalsın." gülümseyerek söyleyip odadan çıktım.
kısa sürede okula vardığımda ne yapacağımı bilemez bir şekilde bir ileri bir geri yürümeye başladım. içeriye girsem bile onu nasıl bulacağım ki? gözlerim saatime gittiğinde çıkışa hâlâ çok olduğunu görünce sıkıntıyla nefes verdim.
ayrıca bugün dersi de olmayabilirdi veya dersi erkenden bitmiş, eve dönmüş olabilirdi.
en iyisi aramaktı. telefonumu çıkarıp jennie'nin adına tıkladım. birkaç çalış sonunda telefon meşgule düşmüştü.
lütfen bana sinirli olma! lütfen bana sinirli olma!! lütfen bana sinirli olma!
birilerinden bilgi alabilirim ümidiyle cesaretimi toplayıp okula doğru yürümeye başladım.
henüz derste olduklarından adımlarımı öğretmenler odasına yönlendirdim.
umarım dersi boştur.
kapıyı tıklayıp cevap beklemeden açtım. içeride birkaç kişi vardı ama jennie yoktu.
"affedersiniz bir şey sorabilir miyim?" en yakınındaki kadına sordum.
"buyurun?" birkaç saniye baktıktan sonra bakışları değişmişti. sanırım haberleri görmüştü.
"kim jennie'nin nerede olduğunu biliyor musunuz?" sorduğumda konuşacaktı ki kapı açıldı. kadının bakışları arkama gittiğinde ben de oraya döndüm ama sanırım dönmemeyi tercih ederdim.
bay kim ile ellerindeki kahveyle gülerek odaya girmişlerdi.
umarım beğenmişsindir.