Hayat içerisinde seçtiğimiz yollar, verdiğimiz kararlardır aslında bizi biz yapan şeyler. Yolun çıkmaz sokak olması, biriyle veya birileriyle kesişmesi hiç önemli değildir. Aynı şey verdiğimiz kararlar içinde geçerlidir. Dün hayır dediğimiz bir sorunun cevabına bugün evet diyebiliyorsak eğer zamandır, belki de mekandır hayır'ımızı evet'e dönüştüren...ya da büyük bir sevgi.
Teninin sıcaklığını ve kalp atışını hissettiğim Ege'nin göğsü, benim için artık sığınacak limandı. Birbirimize karşı itirafımızın ardından bu sıcacık kalp benim üşüyen kalbimi sarıp sarmalamış, bir anda içinden hiç çıkmak istemediğim yeni evim olmuştu.
Ege belimde olan kollarıyla son kez sıkıca sarıldıktan sonra kollarını yavaşça gevşetti ve başını gömdüğü saçlarımdan ayırdı. Daha sonra elleriyle yüzümü avuçlarının içine alıp benim de o sıcacık göğsünden ayrılmama neden oldu.
"Bu anı yaşadığımıza hala inanamıyorum." Dedi yüzünde şaşkın bir gülümsemeyle. Aslında Ege kadar ben de inanamıyordum. Bir daha güvenemem, cesaret edemem derken evim diyecek kadar benimserken bulmuştum kendimi. Hayat fazlasıyla garipti.
"Bu bir rüya değildir umarım."
Kaşlarımı çatıp elimi yumuşak saçlarının arasında usulca dolaştırdım. Daha sonra bir anda çektim.
"Ah! Ne yapıyorsun?"
Ege can havliyle elini saçlarının arasına götürüp çektiğim yeri ovarkwn yüzünde şaşkınlık ve ne yaptığımı anlamaya çalışır bir ifade hakimdi.
İki elimi yana doğru açtım ve gayet ciddi bir ifadeyle:
"Ben sadece rüya olamayacak kadar gerçek olduğunu kanıtlamak istedim. Ki haline bakılırsa baya başarılı olmuşum ben." dedim.
Bir erkeğe oranla yumuşak olan ellerini incitmekten korkarcasına narin hareketlerle yanağımda gezdirdi. Derin derin baktı gözlerimin içine. Hasretle inceledi yüzümü. Daha sonra salık olan saçlarımın arasından avucunun içine bir tutam alıp kokladı. Nefesimi tutmuş, hareketsiz bir şekilde hareketlerini izlemekten başka bir şey yapamıyordum.
"Ege." Dedim zorlayarak kendimi. Biraz daha bu kadar yakın durursak biri görebilir ve başımız ağrıyabilirdi. Hepsinden öte ben kalpten gidebilirdim.
Seslenmemi duymazdan gelerek "Biliyor musun?" Dedi. Bakışlarını avucunun içine aldığı saçlarımdan çekip kısa süreliğine gözlerimde sabitledi. Sessiz bir şekilde söyleyeceklerini bekledim.
" Hani bazı şeyleri hayal ederiz ya olsun diye. Ben olmayacak diye bir zaman sonra hayal etmeyi bırakmıştım. Ama keşke hayal kurmaya devam etseymişim. Şuan nasıl mükemmel bir his olduğunu sana tarif edemem."
Gözlerini ayırmadan tekrar derin derin içine çekti saçlarımın kokusunu.
"Bu koku, bu an... Hayallerimin bile ötesinde."
Buruk bir gülümseme yerleşti dudaklarımın arasına. Ben her ne yaşamış olursam olayım sanırım bu kadar uzun süre karşılıksız birini sevemez, bekleyemezdim. Bu çok büyük bir çaba ve inanç gerektirirdi. Şuan hissettiğim duyguların benim için de tarifi yoktu elbette. Ege.. onun verdiği karşılıksız savaşı düşündükçe aldığı zaferin keyfini asla bilemeyecek olmanın garip hüznünü hissediyordum en derinden. Ama artık inandığım bir şey vardı. Bir ömrün güzelliği merhametli bir gönüle girmekte saklıydı.
Gözlerimin dolmasına engel olamayarak:
"Hiç gitme olur mu? Hep böyle kalalım." Diyerek sarıldım. Ege'ye karşı olan bir güvensizlikten olmasa da onu kaybetmekten korkuyordum. O hissi tekrar yaşamaktan endişe ediyordum. Beni kendisinden ayırıp ellerimi tuttu ve her zaman yaptığı gibi gözlerimin içine kendinden emin bir ifadeyle baktı.
"Bu ellerim, senin bu ellerini tutabilmek için kaç yıl bekledi sen biliyor musun? Değil gitmek, ben bu ellerini bir an olsun bırakmam senin. Her ne şart altında olursak olalım ne seni sevmekten vazgeçerim, ne de seni bırakmayı düşünürüm. Sakın bu tarz şeyleri düşünme Asya."
"Teşekkür ederim."
"Neden teşekkür ediyorsun anlamadım?" dedi tek kaşını kaldırıp sorgulayarak.
"Beni sevdiğin için."
Başını geriye doğru atarak sesli bir şekilde güldü. Bariz bir şekilde dalga geçiyordu. Bir elimi elinin arasından çekip koluna vurdum ve sitemle;
"Gülme şöyle ya!" dedim.
"Aman da aman sen benim gülmemi mi kıskanıyorsun yoksa?"
Gülmemek için dudaklarımı dişledim ve yalancı bir sinirle:
"Ne kıskanacağım senin gülmeni ben. Hem sen niye gülüyorsun ya! Sanki komik bir şey söyledim."
Boşta kalan elimi tekrar elinin arasına aldı ve gayet ciddi bir ifadeyle: "Komikti tabi ki. Rabbim senin gibi bir melek yaratmış. Sevmeyip ne yapacaktım?"
İltifatları utanmama neden oluyordu. Alışık değildim ki ben. Nasıl tepkiler vereceğimi bilemiyordum karşısında.
"Kızardın." Dedi bir anda.
"Kim?"
"Sen."
"Saçmalama Ege. Işık şey olmuştur."
"Işık?" Dedi emin olmak istercesine.
"Nasıl şey oluyor mesela o ışık?"
Yüzündeki sinsi, zevk alan ifadesiyle beni zorlamakta oldukça ısrarcıydı. Hoşuna gidiyordu sanırım benim karşısında böyle ne yapacağını bilmez hallerim.
"Hı evet. Işık işte. Hadi git sen. Saat geç oldu artık. Bizimkiler beni evde göremez ve seninle burada dip dibe görürlerse muhtemel kalp krizi geçirirler."
"Bence annen kalkıp halaya bile durabilir. Çok kez bana gizlice taktik verdi."
Göz kırpıp olduğu yerde dikleşti. Gözlerim yuvalarından çıkarcasına açıldı. Annemin Ege'yi ne kadar çok sevdiğini ve damat adayı olarak istediğini biliyordum ama taktik vermek? Hiç aklıma gelen bir durum değildi.
"Nasıl yani?"
" Şöyle ki işte kızlar şunlardan hoşlanır, yakışıklı çocuksun bunları yap falan yani, öyle."
"Bunlardan kastın ne acaba?"
Ellerini ellerimin arasından çekti ve kolunda ona daha yeni aldığım kol saatine baktı. Ne kadar çabuk kullanmaya başladığını düşünmeden edemedim. Neticede kendisine vereli saatler bile olmamıştı.
"UU saat çok geç olmuş Asya ya!" dedi taklidimi yaparak. Bu halleri bana onun okulda dersinin arasına daldıktan sonra Ali hocanın odasının önünde yaptığı imaları hatırlatmıştı. Zihnime doluşan o anın görüntüleriyle istemsizce gülümsedim.
"Hadi ya, tüh. Git o zaman sen artık. Ya da sen dur ben gideyim. Malum saat çok geç oldu." Dedim umursamıyormuş gibi davranarak.
Tek kaşını emin olmak istercesine kaldırarak "Gidiyim?" Diye sordu.
"Sen bilirsin."
"Gidiyim mi, kalayım mı ben ne yapayım şimdi anlamadım ki. İki dakika da tüm dengemi bozdun yani helal olsun."
Gülerek "Ben bir şey yapmadım." Dedim.
Başını aşağı yukarı sallayarak "Sen zaten asla bir şey yapmazsın." Dedi. Tabi ki yapmazdım.
"Harikasın. Nasıl da beni iyi tanıyor valla helal olsun sana." Diyerek destekledim.
"Asya?"
Gülen hali birden ciddileşince gerildiğimi hissettim. Ani değişen ruh hali vardı ve ben o anlarda şuanda olduğu gibi fazlasıyla geriliyordum.
"Bir şeyleri konuştuk, anlattık, duygularımızı ifade ettik. Ama bundan sonrası ne olacak? Ben her zaman seni bekleyeceğim dedim, bunun arkasındayım ve olmaya da devam edeceğim. Bir ilişkiye başlamaya hazır değilim diyorsan eğer ben hazır olana kadar beklerim yine. Zorla bir şeyler olsun istemiyorum. Konuşulmadık, çözülmedik bir sıkıntımız olmasın."
"Ege, ben hazır olmasam bunu sana asla söylemezdim. Biliyorum her zaman beklersin ama bu kadar beklemek seni zaten yeteri kadar yordu. Ben artık benim için yorulmanı istemiyorum. Eğer yorulacaksak da beraber yorulalım. Çözülecek bir şeyimiz varsa çözelim. Ama beraber. Ben her şeye hazırım. Evet endişelerim, tereddütlerim var. Neticede ben seni bir arkadaş olarak gördüm bunca zaman. Arkadaşlıkla sevgililik aynı şey değil. Bambaşka roller. İyi bir arkadaş olman iyi bir sevgili olma anlamına gelmiyor bunu sen de çok iyi biliyorsun. Gördün zaten Özge ve Gürkan örneğimiz var. Ama tüm bunlar üstesinden gelemeyeceğimiz şeyler değildir diye düşünüyorum."
Alnıma küçük bir buse bırakıp: " O zaman şöyle yapalım. Yarın seni alayım ben iş çıkışı, oturalım bir yerde sınırlarımızı, ilişkiden beklentilerimizi, hassas noktalarımızı birbirimize anlatalım, konuşalım. Hem birbirimizi daha iyi anlamış oluruz, hem de başlayacak olan ilişkimizi sağlam temellere oturtmuş oluruz. Ne dersin?" dedi.
"Mantıklı. O zaman yarın haberleşelim." Ege'den aldığım onay üzerine istemeyerek de olsa yanından uzaklaşarak eve doğru ilerledim, yüzümde kocaman bir tebessüm, kalbimde uçan kelebekler eşliğinde.
Eve doğru ilerlerken attığım neredeyse her adımda arkamı dönüp istemsizce orada olup olmadığımı kontrol ediyordum. Hayal olmadığına hala inanmış değildim. Yapamam, olmaz, bekleme derken ne de güzel olmuştu şimdi. Demek ki gerçekten "her şey vaktine esirdir" çok doğru bir sözdü.
Bahçenin demir kapısından içeri girdikten sonra arkamı döndüm tekrardan. Iki elini de pantalonunun cebine sokmuş bir şekilde gitmek yerine bıraktığım yerde dikiliyordu. Gözlerimiz birbiriyle buluştuğunda aynı anda tebessüm ettik. Kalbim ağzımda atıyordu. Nasıl bir heyecandı bu? Bir gülüşe bu kadar kaptırabilir miydi bir insan kendini? Kendime şaşırmadan duramıyordum. Tüm dengem alt üst oluyordu karşısında ve bu ilk defa olan bir durum değildi. Birkaç defa daha yaşamıştım bu durumu Ege sayesinde. Ancak hepsini kabulenmemek için bastırmaya çalışıyordum elimden geldiğince. Bu yüzden de bu kadar yoğun hissetmemiştim.
Istemeyerek de olsa elimi yavaşça kaldırıp el salladım. Artık gerçekten vedalaşmalıydık. Yoksa gidip her an tekrardan sarılabilirdim. Aramızda mesafe de olsa bakışlarımdan ne demek istediğimi anlamış olacak ki usulca başını aşağı yukarı salladı ve arabasına doğru yöneldi. Ben evin kapısını açıp içeriye girene kadar arabasını çalıştırmadan bekledi. Eve girip kapıyı ses çıkarmamasına dikkat ederek kapattım. Ege'nin arabasının motor sesini duyduğumda gece boyu yüzümden eksilmeyen gülümsemem daha da genişledi. Sırtımı kapıya dayayıp sağ elimi kalbimin üzerine koydum ve gözlerimi kapattım. Tarifsizdi. O çok sevdiğim kokusunu yakından, gizlemeden solumak, yumuşak, incitmekten korkan dokunuşlarını hissetmek, küçük ama içimde garip bir his oluşturan busesini almak.
Hayal gibi gelip geçen ama varlığını kısa süreliğini de olsa sonuna kadar hissettiren o anlar birer film şeridi gibi gözümün önünden geçerken, Ege'ye aslında ne kadar ihtiyacımın olduğunu anladım. Sanki bu geceye kadar her şey eksikti. Onunla tamam olmuştu. Beni tamamlamıştı, birbirimizi tamamlamıştık.
Bedenimde hissettiğim dokunmayla sıçrayarak korkuyla kapalı olan gözlerimi açtım. Ne olduğunu anlayamadan ses çıkarmak için ağzımda hissettiğim baskıyla neye uğradığımı şaşırdım. Annem beyaz geceliği için de ses çıkarmamam için kaldırdığı kaşları ve ona eşlik eden sorgulayıcı bakışlarıyla fazlasıyla ürkütücü duruyordu.
"Ne yapıyorsun kapının dibinde sen bu saatte?"
Elini ağzımdan çekmediği için boğuk bir şekilde de olsa anlatmaya çalıştım ama ne yazık ki başarılı olamadım. Uyku sersemi elini ağzımda unutmuştu resmen. Kalbimin üzerinde olan elimi annemin elinin üzerine koyup indirdim.
"Unutmuşum."
Homurdanarak; "Ağzımda da elini unutmazsın yani anne." Dedim.
"Çok konuşma da bana cevap ver."
"Verdim ya."
Sabırla soludu ve " gece gece kaşıntın tuttu galiba anneciğim."
Sesindeki bariz uyarı tüylerimi ürpertirken bakışlarım elinde tuttuğu vazoya kaydı.
Şaşkınlığımı gizleyemeden " bu vazoyla ne yapmayı planlıyorsun anne?" Dedim.
Elindeki vazoya göz atıp sakince kısa süreliğine gözlerini kapatıp açtı.
" Su içmeye inmiştim. Kapının da sesini duyunca hırsız sandım. Elime de bu geçmiş karanlıkta. Aman canım! Hala cevap vermeni bekliyorum."
Bir an mutfağımızın arka bahçeye baktığını unutup kısa çaplı bir kalp krizi geçirdim. Beni Ege ile gecenin bir saatinde gördüğü için değil sadece ağzına laf verip kurtulamam diye. Neyse ki korktuğum olmamıştı. Gelen rahatlama üzerine gerilen vücudum gevşerken annemin yanaklarını sıktım.
" Sen o kadar cesaretli miydin kız."
Konu değiştirme konusunda berbat olduğum bir gerçekti. Annem elindeki vazoyu gösterip dişlerinin arasından " cesareti göreceksin şimdi sen. Az kaldı" dedi.
"Aman ya anne. Az önce geldim işte. Oturduk, film falan izledik."
Yüzüne munzur bir gülümseme yerleştirip "baş başa kaldınız mı hiç?" dedi sanki az önce elindeki vazoyla kafamı kıracak olan kendisi değilmiş gibi.
Dudaklarımı büzüp üzgün bir ifadeyle hayır anlamında başımı iki yana salladım. Gülümsemesi yüzünde solan annem "git odana. Gözüm bir süre görmesin seni" diyerek benden önce kendi kendine söylenerek merdivenlere yöneldi. Şaşkınca arkasında bakakaldım. Annem dışında bu kadar damat aşkıyla yanan bir ebeveyn var mıydı acaba yer yüzünde? Pek ihtimal vermiyor olsam da bu duruma, annemi gördükçe olabiliritesi artıyordu.
Annemin kapıyı kapatma sesini duyduktan sonra yine aklıma gelen sahneler eşliğinde merdivenlere yönelip odama çıktım. İçimde olan fazla enerjiyle nasıl uyuyacağımı bilmesem de pijamalarımı giyip kendimi yatağa bıraktım. Bir kaç kere yatak içerisinde dönünce uyuyamayacağıma kesin karar verip oturur pozisyona geçtim ve sırtımı yatağın başlığına dayadım. Önceden hüzünden uyuyamazken şimdi mutluluktan uyuyamıyordum. Bir gün mutluluktan uyuyamayacaksın Asya deselerdi güler geçer, hiç ihtimal vermezdim. Ama hiçbir zaman kesin gözüyle bakmamak, büyük konuşmamak gerekiyordu. Olmayan oluyor, görülmeyen görülüyor, sevilmeyen seviliyordu. Son bir yıl içerisinde çok şey öğrenmiştim.
Yan tarafımda bulunan çekmecenin üzerinde duran telefonumdan gelen bildirim sesiyle yoğun duygu selinden ve düşüncelerimden ayrıldım. Bu saatte ne bildirimi olabilirdi ki?
Oturduğum yerden kendimi zorlayarak telefonuma uzanıp elime aldım ve hızlı bir şekilde kilidini açıp gelen bildirime üstten baktım.
Ege kişisinden bir mesaj;
https://youtu.be/LkBJja_QdWc
Vakit kaybetmeden bildirimin geldiği wattsapı açıp "uyumamışsın" yazıp yolladım. Saniyesinde gelen "uyuyamadım" mesajıyla gülümseyip "bir nedeni var mı?🙄" Yazdım. Aslında cevabını bildiğim bir soruydu. Ama yine de Ege'den duymak istemiştim.
"Nedeni çok güzel😉. Gözlerini kapat ve attığımı dinle."
Ege'ye cevap yazmak yerine üzerinden telefonumu aldığım çekmecinin içinden kulaklığımı alıp önce telefonuma ardından da kulağıma taktım. Yatağın içerisinde kendime rahat bir pozisyon ayarlayıp başımı yastığa koyduktan sonra da Ege'nin mesajındaki linke tıkladım.
Tanıdık melodinin sesi kulağımdan içeri süzülürken aynı zaman da içim huzurla kaplandı. Bu an hiç bitmesin istiyordum.
Hiç ummazdım oldu
Sonbaharda hediye gibi geldin
Hoşgeldin
Gözlerimi kapatıp kendimi şarkının eşsiz büyüsüne teslim ettim.
Seyirlik değil, ömürlük olsun
Dilerim bu defa bu son olsun
Seyirlik değil ömürlük olsun
Bir yastıkta nasip olsun
.
.
BÖLÜM SONU
.
.
Herkese uzun bir aradan sonra merhaba. Umarım hepiniz iyisinizdir ve buralardasınızdır. Sizi, yazmayı çok özlemiştim.
Bölümün diğer bölümlere oranla kısa olduğunun ve sizi pek tatmin etmeyeceğinin farkındayım. Ancak bunca yoğunluk içinde elimden bu kadarı geliyor.
Fazlasıyla yoğun bir dönemdeyim. Zaten belirtmiştim bunu sizlere. Bu süreçte yazmayı tamamen bırakmayı düşündüm. Bölümleri kaldırmayı.. ama kıyamadım.
Bir aile olduğumuzu hissediyorum. Her ne kadar büyük olamasak da 😁 yeni gelen okuyucular var, gizli oy vermeyenler falan🙄 bir bölümü 600 kişi okuyorsa 50 kişi zor oy veriyor. Zaten bölümler gec geliyor diye bırakanlar var. Hayır yani 600 kişi bu kadar bölüm okuduysa begeniyordur da devam ediyordur diye düşünüyorum. Yanlış mı düşünüyorum acaba? Beni aydınlatabilir misiniz?
Final planları oluştu bu arada zihnimde. Çok yakın olmasa da uzak da değiliz. Hazır mıyız finale?
Her neyse uzun bir konuşma oldu. Şimdi ara vermeden diğer bölümü yazmaya gidiyorum bu saatte. En kısa zaman da onu da yayınlarım🤗 vizelerim başlamadan biraz sizin gönlünüzü almak istiyorum💃
Attığınız yer yorumu okuyorum tam olarak 💃💃 bu halde😁 iyi ki varsınız.