"Bizi affedin, yalvarırım bizi affedin! Hatalıydık, bu işe asla girişmemeliydik!"
Ayaklarına kapanan bedene bir süre sessizce boş gözlerle baktı Dejun. Adam kendisine yalvarırken aklına sadece Hansol'un ona ağzından kanlar aksa dahi gülümseyen yüzü geliyor, merhamet kalbine uğramıyordu. Kulaklarını o makinelerin sesi kaplamış, gözleri kan çanağına dönmüşken Xiao Dejun'dan merhamet beklemek tam anlamıyla aptallık olmalıydı.
"Oysaki Hansol'un komaya girdiğini duyunca verdiğiniz dillere destan partiler dört bir yana yayılmıştı." Güldü ve elindeki desert eagle'ın tetiğini çekip namluyu siyah saçlı adama çevirdi Dejun. Dudaklarına acınası bir gülümseme ev sahipliği yapıyordu. "Şimdi ne değişti de öldürdüğünüze sevindiğiniz adamın eşine yalvarıyorsunuz?"
Ses çıkmadı hiçbirinden. Korkudan titreyen bedenlere bakarken iç çekti gri saçlı beden. "Ben de öyle düşünmüştüm."
Silahı adamın yaşlı gözlerine bakarak ateşledi Dejun, bu dünyadan ayrılmadan önce göreceği son görüntünün azraili olmasını istemiş, gözleri kapanmadan önce gülümsemişti öldürdüğü bedene.
Derin bir nefes verip etrafına döndü Dejun kendi ilgilendiği adam bitince, mekan tamamen temizlenmişti. Planda hiçbir aksilik olmamış, her şey tıkırında ilerlemişti.
"Büyük bir çukur kazın, cesetleri içine atın ve yakın. Her birinin kül olduğuna emin olduğunuzda çukuru kapatın."
Dejun sağ kalan adamlara teker teker emir verirken yanındaki Jaehyun ona yardımcı oluyor, arada etrafına bakıyordu merakla.
"Harika bir iş çıkardın Dejun."
Silahını pantolonuna sıkıştırarak yaklaşan bedeni gördüğü gibi hızla uzaklaştı Jaehyun ikilinin yanından. Arkasından iç çekmekle yetinmişti sarı saçlı beden.
"Hâlâ benden köşe bucak kaçıyor..."
"Ona kapanmayan yaralar vermişsin Ten, anlayışlı ol."
Dejun'un dedikleriyle başını salladı ve güldü Ten. Dudaklarını muzip bir sırıtış kaplamıştı ki, Dejun'un bu sinsi gülüşü sevdiği söylenemezdi.
"Kapanmayan yaralar ha? Senin Hansol'a bıraktıkların gibi mi?"
Acı bir ifade sardı Dejun'un yüzünü ve ilk defa ağzından çıkan kelimelere pişman oldu Ten. Böyle bir anda bunu söylemesi hiç iyi olmamıştı fakat kendini de tutamamıştı ne yazık ki.
"Dejun ben-"
"Benim Hansol'a bıraktığım yaraların çok daha fazlası içimde, ve emin ol Hansol benim onu yaralayacağımı bile bile kabul etti beni."
Tek kaşını kaldırdı Ten. "Bu ne demek oluyor?"
"Jaehyun senin kendisine zarar vereceğinden bir haberdi demek oluyor. Durumlarımız birbirinden oldukça farklı."
Ten'in omuzunu patpatladı ve yavaşça uzaklaştı yanından Dejun. Derhal kan kokan odadan çıkmak istiyordu fakat önce Yuta'yı bulmalıydı.
"Yuta!"
Kan kokusu burnunu sızlatırken kırmızı saçlı bedene kalan son gücüyle seslendi Dejun, Yuta adını duyduğu anda dönmüştü neyse ki.
"Bir sorun mu var Dejun?"
"Bana kimsenin olmadığı bir oda bul, hemen."
Dejun'un acı çeken ifadesini gördüğü gibi koluna girdi ve boş olduğuna emin olduğu bir odaya soktu onu. Dejun odadaki koltuğa kurulurken elini şakaklarına koyup acı dolu bir inleme bırakmıştı.
"Dejun?"
"İyiyim, lütfen beni yalnız bırak. Kimsenin de bu odaya girmesine izin verme, en azından ben çıkana kadar."
Üstelemek istedi fakat yapmadı Yuta, Dejun'a son kez bakıp odadan çıkarken sonunda yalnızlığın verdiği güven ile elini yüzünden çekti ve derin bir nefes verdi gri saçlı beden. Titreyen nefesi henüz dudaklarını terk etmeden gözyaşlarını akıtmaya başladığında boğazına düğümlenen hıçkırıkları birer birer yuttu.
Burada olmazdı, burada kriz geçirirse kesinlikle duyardı diğerleri.
Güçlü görünmek zorundaydı Dejun, onlara zayıf yönünü göstermek istemiyor, sağ eliyle kapattığı ağzından firar etmek isteyen çığlıklarla izin vermiyordu.
Silah, barut ve kan kokusu...bu hayatta en çok korktuğu kokulara bulanmıştı bedeni, iğrenç hissediyordu kendini. Vücudu titriyor, gözleri kararma derecesine geliyor ve hızla akan gözyaşlarına engel olmaya çalışıyordu çaresizce.
"Orada sahnelerde zıplayıp duran zalim aksiyon figürleri gibiydin, şimdiyse miyavlayan yavru bir kediden farkın yok."
Duyduğu sesle gözleri şaşkınlıkla açılırken başını kaldırdı ve henüz odaya yeni giren bedene baktı Dejun, Hansol ona gülümseyerek bakarken ilk başta halüsinasyon gördüğünü sanmıştı fakat gerçekti karşısında duran beden.
"Hansol..?"
"Benim bebeğim, seni buradan çıkartmaya geldim."
Zorlukla ayağa kalktı ve kapının önünde duran eşine doğru zar zor bir adım attı Dejun, bedeni zangır zangır titriyor, nefes almayı bile güç bela yapıyordu.
Hansol karşısında capcanlı duruyordu!
"İnanamıyorum, gerçekten de sensin..."
Ardı arkası kesilmeyen gözyaşları akmaya devam ederken Hansol yaklaştı minik bedene ve kolunu beline sardı yavaşça. Anında gözlerini kapatıp vücudunu eşinin kontrolüne bıraktı Dejun, yorgun hissediyordu, hem de çok yorgun.
"Ben benim, ama sen bıraktığım gibi değilsin güzelim."
Güldü ve sessiz kaldı Dejun, Hansol'un ne demek istediğini çok iyi anlamıştı fakat cevap verecek hâli yoktu. Sadece dinlenmek istiyordu, uzun süren bir tatile ihtiyacı vardı...
"Emin ol ben de benim, sadece biraz değiştim."
✧✧✧
Selam, dün gece uyumayıp bu bölümü yetiştirmek istedim çünkü bugün benim için çok özel ve güzel birinin doğum günü 🥺
Parkie_Hesu, benim minik bebeğim, doğum günün kutlu olsun💚
Hanjun'u en az benim kadar seven, bu kitabı da gerçekten severek okuyan biri olarak ona bu bölümü hediye etmeseydim içim hiç rahat etmezdi.
Nice senelere Hesu, Yehshen'in seni seviyor💚💚💚
-Yehshen