Kırağı

By Hare-Kurgu

5K 303 76

"Kadın ona yandı, adam ondan yanaydı." More

-Tanıtım-
-Giriş-
•Bölüm 1•
•Bölüm 2•
•Bölüm 3•
•Bölüm 4•
•Bölüm 5•
•Bölüm 6•
•Bölüm 7•
•Bölüm 8•
•Bölüm 9•
•Bölüm 10•
•Bölüm 11•
•Bölüm 12•
•Bölüm 13•
•Bölüm 15•
•Bölüm 16•
•Bölüm 17•
•Bölüm 18•
•Bölüm 19•
•Bölüm 20•
•Bölüm 21•
•Bölüm 22•
•Bölüm 23•
•Bölüm 23 - 2•
•Bölüm 24•
•Bölüm 25•
•Bölüm 26•

•Bölüm 14•

110 9 3
By Hare-Kurgu

Fuat'ın yattığı yatak boştu. Fikret yatağın sağ yanında, Rıfkı ise sol yanında baygın yatıyordu. İçerden gelen sese odaklandı. Şebnem'in bağırışlarıydı bunlar. Kendini toplayıp ayağa kalktı. Önce Fikret'e baktı. Nabzını kontrol etti. Yaşıyordu. Ardından Rıfkı'ya ulaştı o da aynı şekilde bayılmıştı. Sesin geldiği odaya ilerledi. Sol eli peşinden gelen Halide'nin belindeydi aksi bir durumda onu korumak için. Kapıyı açarken olabildiğince dikkatli davranıyordu çünkü tuzağa düşmek gibi bir hata yapamazdı. Kapının koluna hafifçe dokunup kapıyı açtı. Kapıyı iterken geriye çekildi. Kapı tamamen açıldığında olan sessizlikten tuzak olmadığını anladı.  Hızlıca odaya girdi. Şebnem koltuğa bağlanmış, ağzı bantlanmış bir şekilde duruyordu.

"Şebnem?"

Burak ağzındaki bantı çıkardı. Halide ise ellerini çözmeye başladı.

"Şebnem ne oldu burada? Babam nerede?"

"Babanı götürdüler Burak!" dedi Şebnem hıçkırıklarının arasından.

"Götürdüler..."

"Kim götürdü Şebnem?! Kim!"

"Çok kişilerdi, bilmiyorum!"

O sırada çalan telefonun sesini duydu. Ekrana baktı. Murat arıyordu. Hiddetle telefonu açtı. Halide duymasın diye koridora çıkmıştı. Bu olanları ona her şey bittiğinde açıklayabilirdi.

"Babam nerede!"

"Babamız demek istedin herhalde kardeşim. Çünkü o benim de babam..."

Sinirden deliye dönmeye başlamıştı Burak.

"Babam nerede!"

"Benimle yüzleştiğinde babanı alabilirsin..."

"Neden yapıyorsun bunu? Niye!"

"Çünkü artık kartlarımı açık oynuyorum... Saklanmak yok kardeşim... Gizlenmek yok..."

Fırtına öncesi sessizlik içinde geçen birkaç dakika ardından Murat tekrar konuştu.

"O uçuruma gel, babanı yüzleşmemizden sonra alacaksın..."

Sinyal sesi kulağına ulaştığında telefonunu duvara fırlattı bağırırken. Bunu duyan Halide Burak'ın yanına koştu. Sinirden ordan oraya yürüyen Burak'ı durdurdu. Omuzlarından tuttu. Gözlerine baktı.

"Burak, sakin ol... Fuat Amca'yı bulacağız... Korkma..."

Derin derin nefesler alıp verirken Halide'nin gözlerinde dinlendi ruhu. Bu olanları ona nasıl açıklayacaktı? Nasıl anlatacaktı? Yavaş yavaş durulmaya başladığında konuştu.

"Gitmem lazım Halide... Ama önce sizi güvenli bir yere bırakmam gerek..."

***

Uçuruma giden anayolun kenarına çektiği arabasından indi. Uçta duran tekerlekli sandalyedeki babasını gördüğünde sessizce konuştu kendi kendine.

"Yaşıyor..."

Karşısında duranın abisi olduğunu gördüğünde içindeki o anlık mutluluk soldu. Yüzü düştü. Az ilerde duran arabadan Talat'ın indiğini gördü.

    Fuat oğluna baktı, sonra denize döndü yüzünü. O da taşıyamamıştı bu ağırlığı.

"Evet Fuat Ersoylu... Son dakikalarını yaşıyorsun... Sevgili oğlun Burak'a iletmemi istediğin bir şey var mı?"

"Neden ihanet ettin bize oğlum?"

"Bana oğlum deme!"

"Size baba olamadığım için üzgünüm... Duymak istediklerin buysa... Evet, pişmanım... Size yaptıklarımı geri döndüremem..."

"Siz! Siz! Siz! Biz diye bir şey yok! Oğlun Burak var! Senin oğlun Burak, ben değilim... Senin için sadece o vardı, beni hiçbir zaman önemsemedin! Görmedin! Bunca şeyi beni görmen için yaptım, yine de son ana kadar fark etmedin! Ben sandığın gibi güçsüz değilim bunu göremedin! Sen tam bir kibir budalasısın Fuat Ersoylu..."

Talat girdi araya.

"Baba oğul hesaplaşması... En sevdiğim..."

"Sen kes sesini!"

Fuat'ın yaptığı bu ani çıkış Talat'ı şaşırtmıştı ancak duygularını gizlemekte ustaydı bu yüzden kılı kıpırdamadı. Fuat'a yaklaştı. Belinden çıkardığı silahı sıkıca tuttu. Ona doğru eğildi.

"Sesin çok çıkıyor ihtiyar ve bu benim hiç hoşuma gitmedi..." dediği anda Fuat ani bir hareketle boğazını tuttu. O kadar kuvvetli sıkıyordu ki gırtlağını Talat hemencecik iki büklüm olmuştu. Dizlerinin üstüne çöktürdüğünde gözleri aynı hizaya gelmişti.

"Sana kes sesini dedim!"

Talat kendini kaybeder gibi olduğunda elini serbest bıraktı Fuat.

Burak olanları izlemeyi bırakıp yanlarına gitmeye karar verdi. Hızlıca yürürken aralarında geçen konuşmayı da duymaya başlıyordu.

"Bak oğlun Burak geldi... Seninle vedalaşsın istedim, nasıl? İyi yapmış mıyım?"

"Burak gelme!"

Burak duraksadı. Yavaş yavaş kendine gelen Talat ayaklanmaya çalıştı o sırada. Silahı ateşe hazır hale getirdi. Burak kendini tutamayıp attığı adımda kolunda hissettiği güçlü elle olduğu yere mıh gibi çakıldı. Fikret onu takip etmişti. Ne kadar gitmek istediyse de Fikret buna izin vermiyordu.

"Baba..." dedi çaresizce.

Ardından peşpeşe ateşlenen silahın sesi herkesin kulaklarında çınlarken kimin vurulduğunu anlamaları uzun sürmedi. Fuat'ın başı güçsüzce sol yanına düştü.


"Baba!" dedi var gücüyle Burak.

Bir yandan Fikret'in ellerinden kurtulup babasına gitmeye uğraşıyordu, bir yandan da acıyla karışık bir iniltiyle ağlıyordu. Yaşattığı her şeye rağmen babasının ölümünü kaldıramazdı. O ailesinden kalan tek kişiydi. Ölemezdi. Belinden çıkardığı silahı havaya kaldırıp ateş etti birkaç el. Talat ve Murat'ın odağı ona döndüğünde ilerlemeye başladı. Silahı ilk önce Talat'a doğrulttu.

"Ooo kimleri görüyorum," dedi Talat alaycı tavrıyla. Akıllanmıyordu. Silahını Burak'a doğrulttu o da.

"Küçük Ersoylu aramıza katılmış..."

Başka bir şey söylemesine fırsat vermeden silahı tutan eline ateş etti Burak. Silah savrulurken acıyla kolunu tuttu Talat. Murat ise şok olmuş bir şekilde olanları izliyordu.

"Diz çök!" dedi zemheriden soğuk bir sesle. Dediği yapılmayınca sağ bacağına ateş etti. Diz çökmemek için direnen Talat sağ bacağından sonra sol bacağına da aldığı kurşunla takati kesildiğinde düştü. Hiç ıskalamadan ve kılı bile kıpırdamadan geriye kalan bütün mermileri Talat'ın üzerine boşalttı. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Murat'a kaydı kızarmış gözleri. Öyle büyük bir öfke ve nefret görmüştü ki o cehennemden sıcak gözlerinde. Daha önce hiç öyle bakmamıştı Burak abisine. Silahı sağ yanına fırlatıp abisine ilerlediğinde kendi de neler yapacağını kestirememişti. Birden boğazını tuttu. Uçurumun sonuna kadar itti.

"Burak... Yapma..." dedi Murat. Acınası haldeydi. Düşmesine ramak kala Fikret Burak'ı durdurdu.

"Abi yapma... Kardeş katili olma..."

"Ne kardeşi! Kimin kardeşi? Benim bir kardeşim yok... Kimin katili olacağım umrumda değil! Bırak!" dedi kolunu sımsıkı tutan elin sahibine.

"Abi bunu yaparsan ömrün boyunca pişman olacaksın! Hesaplaşmayacak mısın onunla?"

Doğru ya! Bir hesapları vardı. Hesaplaşmadan gidemezdi. Uçurumun ucundan uzağa savurdu abisini. Kıyamazdı oysa. Kılına zarar gelse Burak'ın canı yanardı. Ama şimdi... Canının yandığını gören kimse kalmamıştı. Babasına döndü. Yanına ilerledi. Bütün bu olanlarla kesilen gözyaşları tekrar akmaya başladı. Kalan iki adımdan sonra takati kesildi ve bir anda yerde buldu kendini.

"Baba..."

Sesinin titrekliği duyulduğunda iç burkan türdendi. Hıçkırıklara boğuldu.


Sahi, neydi o söz?

"Ördü kader ağlarını, kırdı yine kollarımı..."

Kolu kanadı kırılmış bir kuş gibiydi şimdi sahiden. Annesinden sonra babasının da ölümünü görmüştü. Bir insan için en ağırı da bu ya. Sevdiklerinin ölümünü görmek. Yavaşça yaklaştı babasına ve başını dizine koydu.

***
Evin yakınlarına geldiklerinde, Burak Fikret'e Murat'ı şimdilik uzağa götürmesini söyledi. Arka koltukta boylu boyunca uzanan Fuat'a baktı yukardaki aynadan. Evin kapısından içeri girdiler. Halide ve Şebnem kapıdaydı. Eninde sonunda Burak'ın buraya döneceğini bildikleri için gizli bir evde kalmaya dayanamamışlardı. Burak aracı durdurdu, bitkin düşmüş bir şekilde indi. Ayakta duramıyordu. Halide onun bu halini görünce olanların çok başka boyuta ulaştığını anladı. Burak yavaşça arabanın arka kapısına yaklaştı. Kapıyı açıp babasının soğumuş bedenini kavradı güçsüz olmasına rağmen. Omzuna aldı ve eve doğru yürümeye başladı. Şebnem'in çığlıkları, Halide'nin ağlamaklı bakışları arasında ilerlemeye çalıştı. Bir an dengesini kaybeder gibi oldu. Korumalar yaklaştığında elini kaldırdı. "Yardım istemiyorum!" der gibi.

Odasına götürdü babasını, yatağa bıraktı sakince. Yine dengesini kaybeder gibi olduğunda Halide yardımına koştu. Koluna girdi anında. Bir eliyle duvardan destek alırken diğer yandan da Halide yardım ediyordu ayakta durmasına. Odadan çıktılar. Kapı kapandığı anda Burak Halide'ye sarıldı kalan son gücüyle.


Bir süre öyle kaldıktan sonra sessizliği Halide bozdu.

"Sessiz durma..." dedi gözyaşlarının arasından.

"Bağır, çağır, ama susma..."

Burak gözlerini kapadı, burnunu daha çok gömdü Halide'nin omzuna. Gözleri öylesine elemli ve yitikti ki...

"Kurtaramadım..." diyebildi fısıltıyla.

"Ben babamı kurtaramadım..."

İmkansızın içindeki imkanları bulan adam, bu kez yenik düşmüştü. Ne yaptıysa olmamıştı...

Ayrıldıklarında konuştu tekrar Burak.

"Yaşıyordu Halide... Ben oraya gittiğimde yaşıyordu... Gözlerimle gördüm... Beş dakika daha erken gitseydim, belki de kurtaracaktım... "Gelme" dedi bana ama gözlerinde bir umut ışığı vardı... O ışığın sönmesinin sebebi benim... Onun bana ihtiyacı vardı, yetişemedim... Talat vurdu onu, o şerefsiz vurdu... Gözümle gördüm, kurtaramadım... Ben nasıl bir evladım?"

Başını sağa sola salladı Halide. Ellerini onun yüzüne koydu. İstemsizce akan yaşları sildi. Böyle düşünmesi ona zarar verecekti. Ona zarar gelsin istemiyordu. Çünkü ona zarar gelirse Halide'nin bütün bir hayatına zarar gelmiş olurdu.

"Burak... Lütfen, böyle düşünme... Ben inanmıyorum bu söylediklerine... Senin elinden gelse yapmaz mıydın? Yapardın... Kurtarırdın babanı... Ama imkansızı mümkün kılan adamın bu kez gücü yetmedi... Çünkü yorgundu... Çünkü çaresizdi... Çünkü ne yapacağını, nasıl savaşacağını bilmiyordu... Söz konusu sevdikleri olduğunda eli kolu bağlanır bu adamın..." dedi gözlerine bakarak.

Burak onu izliyordu dolu gözlerle. Onu ne kadar iyi tanıyordu böyle...

"Ama kendine kızmaz. Ben kendine kızan bir adam hatırlamıyorum. Birini hatırlıyorum... Düşse de kalkar, yaptığı duvar yıkılsa da yenisini örer, bir kere ağlarsa üç kere güler, sevdiyse susar... Bazı savaşlar böyle kazanılır. Sen de bu savaşın kazananı olacaksın. Biliyorum.  İnan bana..."

Burak'ın ona olan aşkı daha da katlanmış gibiydi. Hem babasının acısı hem bu ağır geliyordu. İkisini de sırtlanacak gücü kendinde bulamadığı anda Halide'nin varlığını bu şekilde hatırlatması ona güç vermişti. En azından hesap sorana ve olanların hepsini ona açıklayana kadar yardımcı olacaktı.

***

Burak arabadan indi. Ardından da Murat. Geldikleri yer Murat'ı geçmiş hatıralara sürüklemişti. Adım attığı her yerde bir anısı vardı ve suratına çarpıyordu. İlerdeki kuyuyu gördü, içi ürpermişti. Burak onun duraksamalarına aldırmadan kuyunun yanına vardı ve elini koydu.

"Hep kuyunun içini konuştuk... Biraz da dışını konuşalım..."

"Burak..."

Lafını kesti hemen.

"Bana verdiğin sözü hatırlıyor musun?.. Annemin öldüğü günü..."

Gözlerinin dolduğunu hissetti ama vazgeçmedi söyleyeceği cümlelerden.

"O kalabalıkta... Ağlamamız yasaktı hani, babam yasaklamıştı... Köşe bucak saklanıyordum. Suratıma yastıkları bastırıyordum duyulmasın sesim diye. Buraya kaçtım geldim. Ben burda..."

Sesi çatallanmıştı ama yine aldırmadı.

"Bir başıma ağlarken... Sen benim yanıma geldin, sarıldın ne dedin bana?"

Burnunu çekti küçük çocuklar gibi. Gözleri kıpkırmızıydı.

" 'Ben varım' dedin! 'Senin yanındayım' dedin!
'Bizi kimse yıkamaz, dünya yıkılsa biz yıkılmayacağız' dedin! 'Biz bir aileyiz!" dedin!"

İç çekerken başını eğdi ama saniyesinde kaldırdı geri. Öfkeyle baktı abisine.

"Şimdi ne değişti lan! Sen bunca şeyi nasıl yaptın abi! Bizi, ailemizi nasıl dağıttın bir çırpıda..." dedi adım adım ona yaklaşarak.

"Ne sanıyorsun sen? Kolay mıydı? Kardeşim dediklerini, anne saydığın birini öldürmek; nefret etsen de, suratına tükürmek istesen de babanı ölüme göndermek kolay mıydı sanıyorsun?"

"Yapmasaydın ulan o zaman! Madem kolay değildi, nasıl yaptın? Nasıl sattın lan bizi!"

"Ben bizi satmadım! Biz hiçbir zaman biz olmadık anla bunu! Hepiniz bunu çok iyi biliyordunuz! Sen! Babam! Ben hep dışlanan oldum, hep korkak oldum! Sen hep benden önemliydin!"

Burak gözlerini kıstı bu cevaba karşılık. Gözlerindeki şok görülmeye değerdi. Onu kıskandığı için mi bunca şeyi yapmıştı? Halide'nin ailesini... Babasını... Bu yüzden mi öldürmüştü?

"Sen..." dedi Burak sesi gittikçe kısılırken ve kontrolünü kaybetmek üzereyken.

"Sen her şeyi benden daha önemli olmak için mi yaptın? Onları... Beni kıskandığın için mi öldürdün?"

Yaşadığı şoku atlatmak için 1-2 adım uzaklaştı, derin nefesler aldı ardından abisine döndü.

"Hep ben önemliydim öyle mi?" dedi Burak dolu gözlerle bakarken Murat'a.

"3 yaşında babam beni bu kuyuya attığında önemliydim o zaman..."

Duraksadı. Geçmişin izleri canını yakıyordu. Yaraları kapanmış değildi. Ama aldırmadan konuştu.

"Ya da 4 yaşında beni sokağa attığında önemliydim..."

Sağ tarafını dönüp gömleğini hafifçe yukarı kaldırdığında acıyla gülümsedi Murat'a.

"Daha o yaşımda böbreğim çalındığında da önemliydim..."

Duraksadı.

"5 yaşında beni odaya kapatıp kemerle öldüresiye dövdüğünde de önemliydim değil mi onun için?"

Sırtındaki izleri gösterdi.

"Annem gözümün önünde intihar ederken de beni uzak tutmadı oradan. Önemliydim çünkü... Ben, annemin o mermiyle dağılan yüzünü kabuslarımda gördüm senelerce..."

O kadar kötü duruma gelmişti ki neredeyse yere çöküp ağlayacaktı. Murat'ın yüzündeki ifadesizlik maskesi onu daha da sinirlendirirken bağırıyordu.

"Sen ne zannediyorsun? Benim en muhteşem hayatı yaşadığımı falan mı? Fuat Ersoylu'nun proje çocuğu Burak Ersoylu! Ben onun için önemli falan değildim. Ben kimse için önemli değildim..."

"Bunların hiçbirisi umrumda değil!"

Sinirden çenesinin kasıldığını hissettiğinde daha fazla kendini tutamayacağını anlamıştı. Murat'ın yakasını tuttu öfkeyle.

"Bu nasıl bir bencillik?! Sen nasıl bir insansın? Yaptığının farkında mısın ha?! Sen hırsın, kıskançlığın uğruna; sevdiğim kadının ailesini, sıcak yuvasını çaldın!  Onun yaşama sevincini söndürdün! Babasını öldürmekten beter ettin! Yetmedi, bizi öldürmeye kalktın! Bunun için düşmanımızla işbirliği bile yaptın! Beni, hadi beni geçtim! Halide'yi, kıymetlimi, öldürmeleri için uğraştın! Onun benim zaafım olduğunu Talat'a sen söyledin! Babamın ölümüne sen sebep oldun! Sen bütün bunları saman altından su yürütür gibi işlerken; ben sana abi dedim, derdimi açtım, sırrımı verdim, her dediğini önemsedim, dinledim, çok mutlu ol istedim! Ulan!" dedi gözlerinden yaşlar akarken. Onun ihanet dolu gözlerinden alıp etrafta gezdirdi masum gözlerini. Tekrar konuştu.

"Hiç mi?" diye sordu. Sesi öylesine titriyordu ki, çok güçsüz biri hesap soruyor derdiniz.

"Hiç mi acımadın? Nasıl seviyordum seni, nasıl saygı duyuyordum! Gözlerinin içine bakıyordum! Sana olan bu saf sevgimi bana karşı kullandın! Senin hain olduğuna son ana kadar ihtimal bile vermedim! O ses kayıtlarını dinlerken bile "Bir sebebi vardır. Abim bunu bana yapmaz..." dedim!"

"Ama yaptım..." dedi rahat bir tavırla. Nasıl bu kadar umursamaz olabilirdi?

"Hepsini ben yaptım! Evet, seni kıskandığım için yaptım! Bu kadar!"

Gitmek için adım attığında, Burak kolundan tuttu sertçe.

"Gel buraya! Benim konuşmam daha bitmedi!"

"Ama benim bitti!"

"Bitmedi!" dedi havaya kaldırdığı yumruğu anında onun yüzüne indirerek.

"Bitmedi!" diye haykırdı bir kez daha vururken. Murat da karşılık veriyordu artık. Aralarında çıkan arbede büyüyordu yavaş yavaş. Bu kez Murat Burak'ın yakasına yapışmıştı eline geçirip kavgayı, onu kuyunun kenarına savurdu ve iteledi kuyunun içine doğru.

"Bak bu kuyunun içini hatırlıyorsun değil mi? Hatırlıyorsun değil mi babamın bizi attığı bu kuyuyu! Karanlıktan korkma sebebini hatırlıyorsun değil mi!"

Gafil avlıyordu. Her seferinde zaaflarından vuruyordu onu.

*
Küçük çocuk babasının arkasından suçluymuş gibi başı eğik bir şekilde ilerliyordu. Adam sinirle kolundan tutup kuyunun yanına savurdu çocuğu. Gözleri doldu kolunun acısından.

"Demek yaptığın yaramazlığın cezasız kalacağını sanıyorsun..." dedi öfkeli bir sesle.

Çocuk yaptığı yaramazlığın ne olduğunu düşündü. Gök gürültüsünden korkmanın yaramazlık olduğunu bilmiyordu. Babası derin kuyunun içine hiç acımadan sertçe bıraktı çocuğu. Düşmenin veridiği acıyla inledi. Kolunu tuttu.

"Baba! Beni bırakma! Çok karanlık burası!" diye bağırıyordu dili döndüğünce. Babası ise ona acımadan uzaklaştı kuyunun yanından.
*

Hatırladıklarıyla dengesini kaybetmek üzereyken gücünü topladı ve kafa attı kendinden uzaklaştırmak adına. Ardından bir yumruk daha attı. Murat yerdeydi ama gücü Burak'ı yere sermeye yetti. Yumrukladı var gücüyle. Burak zayıf anını kollayıp onu yere yatırdığında hala ağlıyordu.

"İnandım lan sana!" dedi attığı yumruktan sonra

"İnandım lan!"

"İnandım lan ben sana!" dedi yüzüne haykırırcasına.

Murat ayağa kalkamayacak haldeydi. Burak da hemen yanına devrildi.

Burnunu çekerken konuştu.

"En kötüsü de ne biliyor musun? Sen benim elimden aldığın şeyi bilmiyorsun..." 

Ardından ayağa kalktı. Bu sıradan bir ayağa kalkma değildi. Yüzleşmenin verdiği güçtü. Zaaflarından vurulmasının sonlandığı andı o. Onu bu şekilde cezalandırabiliyordu. Zaaflarından kurtularak, güç toplayarak, daha da önemli biri olarak. Arabasına yürüdü arkasına bile bakmadan. Koltuğa oturduğunda dudağının kenarından sızan kanı gördü aynadan. Kaşı da patlamıştı. Telefonuna davrandı.

"Fikret, geldiğimiz yeri biliyorsun. O'nu buradan götür. Başına birkaç adam dik. Benden haber bekle."

"Sen, abi?"

"Benim bir işim var..."

Telefonu kapattı. Tam aracı hareket ettirecekken duyduğu sesle gözlerini acı içinde yumdu. Ağlama sesi...

***

Çok uzun zaman oldu, çok beklettim. Özür dilerim senden. Ama devamı gelecek artık. Her perşembeyi cumaya bağlayan gece yeni bölüm ulaştırmaya çalışacağım sana. Vote vermeyi unutma rica ediyorum. Okuduğun için şimdiden teşekkür ederim.

Twitter

@GedizAma

Instagram

@ucurumamuhtacadam

Continue Reading

You'll Also Like

265K 16.9K 21
Kim Taehyung öğrencisine fazla mı ayrıcalık tanıyordu? Daha ona sınav cevaplarını verdiği kısma gelmedik. Yaş farkı !
557K 49.1K 37
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
230K 11.4K 68
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
51.9K 3.8K 30
Fenerbahçenin liberosu, fenerbahçenin kızıydı o. Hayatını bu renklere aşık olarak geçirmişti. Onun aksine Barış Alper, galatasarayın jokeriydi. Bir...