İyi Okumalar Dilerim♡
"Haklısın." Dedi ve derin bir nefes alıp devam etti. "Ama beni affetmen için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım."
Güldüm.
"O zaman bol şans komutan bey. Çünkü bu dediğiniz pek kolay olmayacak."
Birden hazırola geçip "Emir ve görüşlerinize hazırım komutanım." Dedi.
Gülmek istedim ama gardımı indiremezdim. Neden böyle davranıyordu bilmiyorum ama umarım böyle davranmaya devam ederdi. Çünkü böyleyken affetmesi daha kolaydı.
"Benden uzak durmanı emrediyorum asker."
Kısa bir an yüzüme baktıktan sonra gözlerini tekrardan karşıya çevirdi. Karşısında gerçekten bir komutan var gibi davranıyordu.
"Emriniz reddedildi komutanım."
Kaşlarımı havaya kaldırdım. "Komutanıma böyle bir şey diyemezsin." Dedim.
Hazırolda durmayı bırakıp rahatça bana döndü. "O zaman iyi ki komutanım değilsin."
"Eğer komutanım olsaydım seni benden en uzak yere sürerdim."
"O işlere komutanlar bakmıyor ama olsun."
"Kim bakıyorsa artık." Dedim ve önüme dönüp yürümeye başladım. Arkamdan geliyordu ama yanımda değildi. Bir kaç adım arkamdaydı.
Merdivenleri inip alt katta ki büyük spor salonuna girdim.
"Vay be." Diye mırıldanarak etrafıma bakındım. Hazalın abarttığı kadar varmış. Oldukça uğraşmışlar.
Etraf pek kalabalık değildi ama sakinde denemezdi. Arkamdan gelen Ercüment Levent abinin yanına gidince bende masada oturan Hazal'ın yanına gittim.
Hazal telefonu ile uğraşıyordu bende bakışlarımı Ercüment'e dikmiş ona bakıyordum. Levent abi ile ciddi bir şeyler konuşuyorlardı.
Onlara bakarken yanımda ki sandalye çekildi. Başımı oraya çevirdim. Kübra hanım gelmişti. Bizim masamıza mı oturacaktı? Niye kardeşinin yanında değildi? Kardeşi de mi bizim masaya gelecekti?
"Selam."
"Selam." Dedim gülümseyerek.
"Nasılsın Leyla?"
"İyiyim Kübra hanım siz nasılsınız?"
"İyiyim bende, çok şık olmuşsun."
"Teşekkürler sizde öylesiniz."
Kübra hanım yanımda ki sandalyeye otururken bakışlarımı tekrardan Ercüment'e çevirdim. Bize doğru bakıyordu ama bana değil, ablasına bakıyordu. Oldukça da sert bakıyordu. Bir sorun mu var acaba diye düşünürken Ercüment bize doğru gelmeye başladı.
Masaya gelip ablasının kulağına doğru eğilip bir şey söyledi ve gitti. Hemen arkasından Kübra hanım da kalkmış ve peşinden gitmişti.
Ne söylemişti acaba? Etrafta çok ses olduğu için duyamamıştım.
"Bir kardeş kavuşması yaşanıyor sanırım dışarıda." Diye konuştu Hazal.
"Anlamadım?"
"Ercüment ablasını görmemişti daha."
"Nasıl? Geldiğinden haberi yok mu?"
"Onu bilmiyorum ama görüşmemişlerdi."
Değişikti. Acaba gerçekten araları bozuk muydu? Ben ablası gelince ben yanlış anladım sanmıştım.
On dakika sonra Kübra hanım yanımıza gelmişti. Az önce ki gibi yanıma oturdu. Yüzü düşmüştü sanki. Gülmeye çalışıyordu ama zoraki olduğu belliydi. "Bir sorun mu var Kübra hanım?" Diye sordum.
Gülümseyerek bana döndü. "Hayır canım. Ercüment'in işi yüzünden uzun zamandır görüşemiyorduk, duygulandım biraz."
"Anladım."
Tekrardan içeriye gelen Ercüment hiç duygulanmışa benzemiyordu. Aksine gayet sinirli duruyordu.
"Bu arada bana lütfen Kübra abla de, hanım çok resmi oluyor."
Çünkü aramızda ki ilişki resmi? Neyse Kübra ablacığım belki bir gün görümcem olursun diye seni kırmayacağım.
"Peki Kübra abla."
Biz Kübra abla ile konuşurken Çağan yanıma gelmişti. Hazal Çağan'ı görünce göz devirdi.
Masadan kalkıp bir iki adım uzaklaştık. "Çok güzelsiniz yavrum hanım."
Çağanın kurduğu saçma cümleye gülerken Ercüment yanımıza geldi. Yüzümde ki gülümsemeyi silip ciddi bir ifade takındım.
"Çağan."
"Efendim komutanım?"
"Sana söylediğim işi hallettin mi?"
"Hallettim komutanım."
"Aferin." Dedikten sonra bana döndü Ercüment. "İyi eğlenceler doktor hanım."
Bir şey söylemeden yüzüne baktıktan sonra tekrardan Çağan'a döndüm.
"Sana bir şey soracağım."
"Sor."
Ercüment hala yanımızdaydı. Söyleyeceği şey bitmemiş miydi? Niye hala burada duruyordu?
"Burada ki işiniz bitti bence." Dedim ona dönüp. Kısaca git Ercüment.
"Bence bitmedi."
"Tamam bitmesini beklemeyelim o zaman biz, siz işinizi bitirin."
Çağan'ın kolundan tuttum. Ercüment'in yanından gidecektik ki "İşim Çağan ile." Dedi.
Çağan'ın bakışları ben ve Ercüment arasında gidip gelirken "Tamam!" Dedim. "Size kolay gelsin!"
Çağan'ın kolunu bırakıp arkamı döndüm. "Eğer konuşacağınız şey acilse benden çekinmenize gerek yok doktor hanım." Dedi arkamdan.
"Yok almayayım ben." Dedim onlara bakmadan ve masaya geri döndüm.
Büyük spor salonuna yerleştirilmiş masalar birer birer doldu. Bir konuşma yapıldı. Bir terör örgütüne yapılan bir operasyon yüzünden 3 aydır görevde olan askerler tebrik edilmişti. Meğerse asıl sebebi bu muymuş yemeğin? Ne çok sebebi varmış.
Daha sonrasında yemekler yendi. Herkes kendi arasında muhabbet ediyordu. Oldukça kalabalıktı. Köşeye kurulan ses sisteminden çokta yüksek olmadan çalan şarkı insanların konuşmasını bastırıyordu.
Çağan'ı spor salonundan çıkarken görünce yerimden kalktım. "Nereye?" Diye sordu Hazal.
"Hiç, geleceğim hemen."
Kapıdan çıkıp Çağan'ın peşinden gittim ama bulamadım. Nereye kaybolmuştu bu iki dakikada?
Çıkmışken lavaboya girdim. Kıyafetimi düzeltmek için boş kabinlerden birine girdim. Kapıyı kapatmıştım ki içeriye biri girdi.
"Müsaitim şimdi." Dedi. Kübra ablanın sesiydi. Yanında biri mi vardı?
"Konuştuk." Dedi. Sanırım telefon ile konuşuyordu.
"Tabii ona da konuşmak denirse, yüzüme bile bakmadı biliyor musun?"
Ercümentden mi bahsediyordu?
"Hayır tabii ki söylemeye fırsat bile vermedi." Dedi iç çekerek. "Halletmeye çalışacağım, yani beni dinlerse konuşacağım."
Kısa bir sessizlik oldu.
"Tamam anne, haber veririm."
Gözlerim kocaman açıldı. Anne mi demişti? Evet anne demişti. Ama Ercüment annem öldü demişti. Yalan söyler gibi bir hali de yoktu. Anne ve babasının öldüğünü söylemişti.
Ama dün sadece babasının mezarını paylaşmıştı.
Saçmalama Leyla!
Belki de anne ve babasının mezarı farklı yerlerde.
O zaman Kübra abla kime anne demişti? Eşinin annesine demiştir. Evet gayet mantıklıydı bu.
Ya da en fazla anneleri farklıdır? Kübra abla, Ercümentin babasının ilk evliliğinden olan çocuğudur. Olamaz mı? Bence gayette olabilir. Yani sonuçta ölmüş kadın ile telefonda konuşacak hali yok ya. İllaki mantıklı bir açıklaması vardır.
Ses kesildikten sonra çıktı. Derin bir nefes aldım ve üzerimi düzeltip çıktım. Ellerimi yıkarken aynadan kendime baktım. "Saçmalama Leyla!" Dedim kendime bakarak.
Yanlış anlaşılma var işte için işinde. Ne diye farklı düşünüyorsun.
Lavabodan çıkınca Çağan'ı gördüm.
Aklımdaki düşünceleri bir kenara bırakıp seslendim. "Çağan."
Sesimi duyup bana döndü Çağan. "Leyla?"
"Konuşamadık az önce ya." Dedim yanına varınca. "Aynen. Ne soracaktın sen bana?"
"Şu beni dava eden adam."
"Ne olmuş o adama?"
"Şikayetini geri çekmiş."
"Ciddi misin?" Diye sordu şaşkınlıkla.
"Evet."
"Çok sevindim yavrum."
"Bende, bende çok sevindim."
"Ama bir şey var sanki?" Dedi. Gerçekten çok iyi tanıyordu beni. Aynı şekilde bende onu. Aksi olamazdı zaten, beraber büyümüştük. Öylesine söylemiyordum bunu. Gerçekten beraber büyümüştük. Çocukken, gençken ya da ergenlikte her günümüz beraber geçmişti. Arkadaş gibi değil kardeş gibiydik. Eğer gerçekten öz bir kardeşim olsaydı ancak bu kadar sevevilirdim.
"Evet var. Adam nasıl birden fikrini değiştirdi? Senin bir alakan var mı bu meseleyle?" Diye sordum.
"Hayır yok." Dedi. Ama çok şüpheli bir cevaptı. Sanki kendi bile emin değildi verdiği cevaptan. "Var mı?" Diye sordu.
"Orasını sen söyleyeceksin." Dedim.
"Yok yavrum. Olsa bilirdim." Dedi. İkna olmadığımı anlamış olacak ki "Cidden ya." Diye ekledi.
"İyi tamam. Ama geçen gün ismini sormuşsun."
"Sordum."
"Neden?"
"Merak ettim. Seninle hiç konuşamadık ki bu konuyu." Dedi. "Hem bitmiş gitmiş işte, boşversene sen."
Konuşacağım sırada "Çağan!" Diye seslendi Ercüment. Arkamı dönüp ona baktım. Böyle her yerden çıkacak mıydı?
"Efendim komutanım." Dedi Çağan hızla hazırola geçip. "İçeride yardıma ihtiyaç var, bir bak sen."
"Emredersiniz komutanım."
Çağan yanımdan geçip tekrardan spor salonuna girince koridorda sadece ben ve Ercüment kalmıştık. O gün ki gibi...
Aklıma gelen şeyler iç çekmeme sebep oldu.
"Özür dilerim."
"Ne?" Diyerek Ercüment'e döndüm. "Boş bir koridora bakıp, hüzünlenmene sebep olduğum için."
"Senin işin yok mu komutan? Git misafirler ile falan ilgilen."
Sonuçta askerlerin yakınlarıyla ilgilenmeye çalışıyoruz demişti bir kere. İçeride de bir sürü asker yakını vardı.
"Düğün sahibi ben değilim ya." Diye dalga geçti.
"Öyle mi? O zaman ablan ile ilgilen?" Dedim. Geldiklerinden beri doğru düzgün konuşmamışlardı bile.
Ercüment bana doğru geldi. Yüz ifadesi değişmişti.
"Sen nereden biliyorsun?" Diye sordu.
"Bilmemem mi gerekiyor?"
"Hayır sadece nereden biliyorsun diye soruyorum."
"Biliyorum işte." Dedim. Açıklama yapmayacaktım. Çok merak ediyorsa gitsin ablasına sorsun.
"Konuştunuz mu? Bir şey söyledi mi sana?"
Kaşlarımı çattım. Niye bu kadar sorgulamıştı. "Konuştuk." Dedim. "Konuşmamamız mı gerekiyordu?"
Direkt "Evet." Diyince şaşırmıştım. "Hatta ablamın burada olmaması gerekiyordu."
"Neden?"
"Bir nedeni yok. Burada olmasının bir nedeni olmadığı gibi." Dedi düz bir şekilde.
"Kardeşini görmeye gelmiş, bence yeterince gerekli bir neden."
"O işler öyle değil işte doktor hanım." Dedi iç çekerek.
"Nasılmış o işler?" Diye sordum.
"Sözüm olsun bir gün anlatayım."
"Neden şimdi değil?"
"Güzel bir geceyi mahvetmeylim."
"Neden?" Diye sordum. "Oysa bir şeyleri mahvetmek en iyi yaptığın şey."
Yüzü düştü. Üzülmüş müydü? Bende üzülmüştüm.
Aynı onun gibi. Hiç beklemediğim bir anda üzülmüştüm. O gün sevgili oluruz falan sanmıştım. Ama Ercüment'in siniri ile yüzyüze gelmiştim. Bırak sevgili olmayı insan gibi konuşamamıştık bile. Kocaman bir nefrete toslamış, o nefret tarafından darbe almıştım. O nefret neyeydi bilmiyorum. Ama onu hak eden ben değildim bunu çok iyi biliyorum.
Bir şey söylemeyince yanından geçip içeriye girdim. Masaya gelip yerime oturdum ve etrafıma bakmaya başladım. Hazal yanında oturan genç bir kızla konuşuyordu. Kübra abla telefonuyla ilgileniyordu.
Sanırım yanılmamıştım. Gerçekten araları bozuktu. Ya da farklı bir şey. Ama kesinlikle bir şey vardı. Hem az önce lavaboda duyduğum şeyde bir tuhaftı.
Konuştuğu kişinin eşinin annesi olduğuna inandırmaya çalışıyordum kendimi ama aynı zaman da bir yanım buna asla inanmıyordu.
Burada bahsedeceği kimse yoktu Ercümentten başka. Eşinin annesine de neden Ercümentten bahsetsin ki?
Oflayarak sandalyeye yaslandım.
Kafam bu kadar karışmak zorunda mıydı? Ercümente de soramazdım ki ablan kime anne diyor diye. Ya da sorabilir miydim?
Kendine gel istersen Leyla. Tabii ki soramazsın.
"Neyse ne." Diye mırıldanarak kendime geldim. Kimse kim beni ilgilendirmezdi. Yanlışlıkta duymuştum sonuçta. Kimseye gidip bir şey de soramazdım. O yüzden en iyisi bu konuyu düşünmeyi bırakmaktı.
Yarım saat sonra şarkının sesi yükselmiş ve değişmişti. Kulaklarıma dolan tanıdık şarkı hafifçe tebessüm etmemi sağladı.
"Kim akıl etti ki bu şarkıyı açmayı?" Dedim kendi kendime. "Ben!" Diyerek bana döndü Hazal.
"Askerler, gelen eşlerini sevgililerini dansa kaldırmak isterse diye en uygun şarkı seçtim!"
"Kesinlikle en uygunu." Dedim.
Dans eden olmaz diye düşünürken Levent abi, Hatice ablayı dansa kaldırmıştı. Tabii ondan sonra bir kaç kişi daha kalkmıştı. Gülümseyerek ayağa kalktım ve spor salonundan çıkıp üst kata çıktım.
Orada şarkıyı dinleyerek Ercümenti düşünmektense, şarkı bitene kadar dışarıda oyalanabilirdim. Yemekten önce telefonumu revirde şarja takmıştım. Revire gelip telefonumu aldım. Şarjdan çıkarmadan gelen bildirimlere bakarken revirin kapısı açıldı, içeriye biri girdi ve kapı tekrardan kapandı.
Arkamı dönmeden sesi kulaklarıma doldu. "Şanslıyız ki şarkı sesi buraya kadar geliyormuş."
Arkamı döndüğümde Ercümenti kapının girişinde görürüm sanıyordum. Burnumun dibinde değil.
Şarkıyı dinlerken aklımda dolanmasın diye kaçtığım adam, burnumun dibindeydi.
Yakın olmamızdan yararlanıp hızla ellerini belime koydu. "Sesi biraz daha açacaklardı." Diye konuştu. Bana değil de kendine söylüyor gibiydi. Cümlesi bitmeden gerçekten de ses daha da yükseldi.
"Ey taze sevdiğim yadıma düştün,
nazende sevdiğim yadıma düştün."
Ercüment derinden derinden gelen şarkının ritmine uygun hareket etmeye başlayınca gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Öyle şaşırmıştım ki ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Şuan dans mı ediyorduk? Buna dans etmek denir miydi bilmiyorum ama evet dans ediyorduk.
Dokunduğu yer alev almıştı sanki. Sonra o alev bütün vücudumu kaplamıştı. Dışarıya böyle çıksam hiç üşümem aksine terlerim gibi geliyordu.
"Bir kadın ile dans etmeden önce, teklif etmen gerekir." Dedim.
Başını bana çevirdi. Biraz fazla yakındık.
"Teklif etsem kabul edecek miydin?"
Bunu yapmam ne kadar doğruydu bilmiyorum ama ellerimi yavaşça omuzlarına koydum.
"Hayır."
Güldü.
"O zaman teklif etmeyerek çok iyi bir karar vermişim." Dedi.
Bir anlığına her şeyi unutmak istedim. Kalp kırıklarını, üzüntüleri, olanları, söylenilen sözleri. Her şeyi unutmak ve sadece bu anı hatırlamak istedim.
O kadar aklıma gelmezdi ki Ercüment ile revirde, Nazende Sevgilim eşliğinde dans edeceğimiz. Şaşkındım.
Halimden de memnundum. Aslında olmamam gerekiyor ama ne yapayım? Aşık olduğum adam Nazende Sevgilim çalarken benimle dans etmeye başlarsa ben tabii ki halimden memnun olurdum. Evet her şeye rağmen mutluydum.
Ne yapayım elimde olmayan bir şeydi. Tek bir bakışı bile içimde binlerce duygu hissetmeme sebep oluyorken böyle güzel bir anı bozacak gücü bulamıyordum kendimde.
Ercüment'i itebilirdim. Hatta belki de itmeliydim. Ama şuan mutluydum. Neden kendi ellerimke kendi mutluluğumu bozayım ki?
Şimdi Ercümenti itip, arkamı dönüp gitsem belki Ercümenti beni üzdüğü gibi üzecektim ama tek üzülen o olmayacaktı ki. Bende üzülecektim. Onca olandan sonra kendimi üzmek istemiyordum. Evet tek sebebi buydu, kendimi üzmek istemiyordum. Bence gayet yeterli bir sebepti.
Öyle naif bir andı ki şuan içinde bulunduğumuz an. Alıp bir kavanozun içinde saklamak istedim. Saklayayım ki hiç unutmayayım, hiç zarar görmesin. Saklayayım ki güzel şeyler unutulmasın, beyaza siyah bulaşmasın.
Ercüment gözlerimin içine bakarak şarkıya çok kısık bir sesle eşlik etti. Ben bile zor duymuştum ama etmişti. Hayal değildi. Gerçekten de şarkının tam bu kısmını gözlerimin içine bakarak söylemişti.
"Her erin bahtına bir güzel düşer, sende tek menim yadıma düştün. Nazende sevdiğim yadıma düştün..."
Bölüm sonu toplanma noktası📍
-Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi buraya yazarsanız çok mutlu olurum♡
Instagram : @yericeryazar
@turann.leylaa @yiildirim.ercument