Sırlar saklandığı yerden çıkmak isteyen yaramaz bir çocuk gibidir. Sırlar arasında sıkışmış bir bedenden daha kötü ne olabilir. Özgürlüğü elinden alınmış bir kuştan farkı var mıdır? İçi içini kemirirken hesaplar üzerinden hayatını kendine zindan etmekten başka ne yapabilir? Sırlar insanın kelepçeleridir. Artık dayanamıyordum...
"Peki şimdi ben ne yapacağım?" cümlesinin acizliği ile etrafta çırpınmak bana göre değildi. Vitesi boşa aldığım için arkadan çarpan araba benim arabamı hareket ettirmişti. Nasıl akıl edememiştim. Beynim donmuştu. Yerde yatan Eun Hee'nin kafasından akan kanı görmemle yakama yapışan elden kurtulmam bir oldu. Adam arkamdan:
"Nereye kaçıyorsun züppe! Arabamın masrafını öde!"
Eun Hee'yi arabaya bindirdiğimde sürücü koltuğu tarafına geçmek için kapıyı açtım. Adam ensemden sert bir şekilde tutup beni kendine çevirdiğinde eline vurdum. Şu an kaybedecek vaktim yoktu. Adam tekrar yakama yapıştığında:
"Sana haddini bildireceğim!" diye zırvalıyordu. Artık yetmişti. Hızla itip kendimden uzaklaştırdım ve tüm sinirimle yüzüne bir yumruk geçirdim. Adam geriye sekerken burnunu tutuyordu. Koltukta baygın yatan Eun Hee'ye bir an baktıktan sonra benimle uğraşmayı bırakmıştı. Sonunda yaralı olduğunu fark etmesi iyi olmuştu. Gaza bastığımda arka tamponun gürültüyle yerde sürünmesi kulağımı tırmalamıştı. Hemen cep telefonumdan Hana Woo'yu aradım:
"Ji Yongshi nerdesin sen geç..."
Lafını dinleyemezdim.
"Neden niçin diye sorma Hana acilen hastaneye gelmen lazım, Eun Hee yaralandı."
Kadına son hızda gideceğim hastanenin adını yazdıktan sonra direksiyonu aniden sağa kırdım. Eun Hee'ye baktığımda arabanın sarsıntısı ile sallanmaktan başka bir tepki göstermiyordu.
"Lütfen bir şey olmasın"
"Lütfen bir şey olmasın" tek diyebileceğim buydu. Onu bu halde görmek kaybettiğim vakitlerin intikamı gibiydi.
Hastanenin önüne geldiğimde sürüklenen tampon gürültü ile yere düştü. Arabadan çıkamazdım. Hana Woo'yu tekrar aramak üzereydim ki kapı açıldı. Kafasını içeri uzatan kadın Eun Hee'nin kanlar içinde ki başını gördüğünde ufak bir çığlık atsa da arkadaki görevliler yardımıyla onu sedyeye yatırmıştı. Kapımı kapattığında artık oradan gidebilirdim. Arabanın motoru tekrar çalıştığında gitmemek için direnen kalbimi yenmek zor olmuştu.
Şirkete gitmeden hakkımda binlerce yazı yazılacağına emindim. Tekrar Hana Woo'nun numarasına dokundum. Telefon uzun süren bir çalmadan sonra:
"Ji Yongshi bu kıza ne oldu? Yang Başkan arayıp duruyor!"
Seslice yutkundum.
"Ufak bir kaza geçirdi. O iyi mi?"
Hana Woo sesinde ki endişeyi gizleme gereği duymadan:
"İyi mi bilmiyorum... Doktorlar tenkit yapıyorlar. Birazdan tomografiye girecek.
Polisin sağa çek işaretiyle Eun Hee ile ilgili bilgiyi almıştım. Kadın beni suçlarken telefonu kapattım. Polis kapıya yaklaştığında camı indirdim. Telsizine:
"Aracı yakaladık, tamam." Dedi.
Skandal geliyorum demezdi direkt gelir beni bulurdu. Polis bana doğru eğildiğinde:
"Ehliyet lütfen."
Aklım Eun Hee'deyken bir anlığına afallamıştım. Arabanın torpido gözünün açıp kurcalamaya başladım. Neredeydi bu lanet şey! Panik yapmamaya çalışarak tekrar torpidoya baktığımda orada olduğunu görüp rahatladım. Ehliyeti uzattığımda memurun suratında hiçbir hareket yoktu. Belgeyi inceledikten sonra:
"Hakkınızda şikayet var Kwon Ji Yong. Bizimle polis merkezine gelmelisiniz. Ayrıca arabanız bu şekilde trafiğe çıkamaz." Dedi.
Arabadan indiğimde ilk kez arkasına bakmıştım. Gözüm gibi baktığım arabam paramparçaydı. Yüzümü ekşittiğimde polisin sesiyle tampondan gözlerimi ayırdım:
"Artık gidelim. Arabanızı çektiririz." Dediğinde arabadan cep telefonu ve cüzdanımı alarak polis otosuna bindim.
***
Polisler dikiz aynasından bana bakarken sürücü yanındakinin aksine daha neşeliydi.
"G-Dragonsunuz değil mi? Lütfen kamerama kızımı sevdiğinizi söyler misiniz?"
Tek elini direksiyondan bırakıp cep telefonunu bana uzattığında boş boş baktım. Tüm aksilikler beni bulmuştu. Şimdi bir kameraya gülümseyerek kendimi çekemezdim. Kafamı cama döndürdüğümde çalan telefonumu açtım.
"Efendim hyung?"
Uzun bir nutuktan sonra:
"Avukatıma haber verin hyung. Başkan benim için ortamı yumuşatacak bir şeyler bulsun."
Tekrar uzun uzun konuşmaya başladığında bunları dinleyecek havamda değildim. Telefonu yüzüne kapatmamak için:
"Şu an polis otosundayım hyung sonra konuşalım." Dedim.
Sonunda polis merkezine vardığımızda kapıda biriken gazeteciler bir anda üstüme üşüşmüştü.
"G-DRAGON bir kıza çarptığınız doğru mu?"
"Neden adamı darp ettiniz?"
"Son duyumlara göre Next Singer yarışmacılarından birine çarpmışssınız kasıtlı mı?"
Polisler gazetecileri yarmasıyla merkeze girebilmiştik. Polisin yönlendirdiği yere doğru yürüdüğümde adamın polise hararetle bir şeyler anlattığını gördüm. Burnuna mendille tampon yapıyordu. Birden beni görmesiyle sustu.
Polis memuru adamın ifadesini bana okurken sessizce dinledim. Adamın ifadesi akla mantığa sığar bir şey değildi. Sakinliğimi korumalı bir an önce Eun Hee'den haber almalıydım. Polis okumasını bitirdiğinde avukatım telaşla içeri girmişti. İfademi anlatmaya başladığımda avukatım karşımda oturan adamı köşeye çekmiş bir şeyler anlatıyordu.
Polis memuru yazma işlemini bitirdiğinde:
"Lütfen imzalar mısınız?" diyerek kağıdı uzattı. Sözlerine devam ederken:
"Birisi yaralanmış, onunda ifadesini almamız lazım. Birde karşı taraf sizden şikâyetçi."
Adam avukatımla beraber yanımıza döndüğünde avukatım çantasına bir kağıt katlayıp koydu. Bana göz kırptığında adam konuşmaya başlamıştı.
"Küçük şeyleri büyütmemek lazım, ilk ben onu tartakladım. Benden şikayetçi olmaması mucize. Ayrıca daha büyük bir sorunumuz var. Benim yüzümden bir kız yaralanmış, iyi mi o?"
Soru bana yöneltilmişti. Gözlerimi devirdiğimde avukatım söze girdi:
"Bu konuyu sizinle görüşeceğiz, henüz bizde bir şey bilmiyoruz." Dedi.
Polis merkezinin kapısına çıktığımızda kameraların beni çekmesine izin verdim. Bu süre zarfında avukatım gerekli açıklama yapmaya başlamıştı.
"Karşı taraf suçunu itiraf etti. Yarışmacımız Eun Hee hakkında kesin bir sonuç yok. Bu konuda sizi bilgilendireceğiz. Teşekkürler." Dedikten sonra beni zar zor kendimi onun arabasına attım.
***
"Bir gün normal bir güne başlayalım! YG'nin ikinci trafik canavarı diye ortalık inliyor. Eun Hee ile ilgili haber henüz yok! Ne halt yemeye böyle bir olaya karıştın."
Sinirden köpürüyordu. Odada kimsenin olmaması gururumu daha az kırıyordu. Elinde ki kalemi cama doğru fırlattığında cama çarpıp parçalara ayrılmıştı.
"Birden önüme çıktı Yang Başkan. Çok yavaş gidiyordum. Ben durmuştum. Diğer arabanın bana çarpması buna sebep."
Kısacası olay bu kadardı. Avukat tüm işi halletmişti. Yang Başkan titreyen telefonunu açtığında gözlerini benden çekmişti.
"Hala uyuyor mu? Doktorlar ne diyor.... Immm... Anladım....Peki..."
Telefonu kapattığında:
"Hemen kızı ziyaret et Ji Yong! İlgilen başından ayrılma. İmajın zaten sevgili olayından dolayı berbat."
Hiçbir şey söylemeden dışarı çıktım. Bu adamdan korkum kadar babamdan korkmazdım.
Çıkış kapısına yöneldiğimde beni arabasının başında bekleyen Seung hyungu gördüm.
"Seni bırakayım." Dedi.
Taksiye binmek iyi bir fikir değildi. Arabasına bindiğimde telefonundan videoyu açıp bana izletmeye başlatmıştı.
Videoda benim aleyhime bir şey gözükmüyordu. Hastaneye geldiğimizde:
"Eun Hee'ye numaramı verir misin? Onunla konuşmam lazım..."
Zor duyulur bir sesle:
"Uyanırsa..." dedim.
Arabadan indiğimde Eun Hee'den başka bir şey düşünemiyordum. Gazeteciler henüz buraya gelmemişti. Büyük ihtimal hangi hastane olduklarını bulamamışlardı. İçeriye girdiğimde gerekli bilgiyi danışmadan alıp 4. Kata çıktım. Eun Hee'nin kaldığı odanın koridora girdiğimde babası ile göz göze geldim. Temkinle yaklaşırken her an bir şey olmasından korkuyordum. Adam beni tanımasına rağmen bir anlığına bakmış başını ellerinin arasına tekrar almıştı. İlerlediğimde camın önünde grup arkadaşlarını gördüm. Odaya bakan camın önüne yaklaştıgımda ilk gören Mi Hi olmuştu. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Durum bu kadar ciddi olamazdı değil mi?
"Ji Yongshi uyanmıyor. Doktorlar bir şey demiyor. Bacağında bir şey yokmuş ama başını yere çarptığı için..." sözlerini tamamlayamamıştı. Hıçkırıklara boğulurken yatakta hareketsiz yatan Eun Hee'ye baktım. Başı sarılıydı. Cama yaklaştığımda kızlar camdan uzaklaşmıştı.
"Siz gidin kızlar. Ben size haber veririm. Dersinizden kalmayın."
Mi Hi itiraz edecek gibi olsa da git işaretimle uzaklaşmaya başlamışti. Camın önünde yalnız başımaydım. Neden uyanmıyordu? Arkamdaki koltuğa oturduğumda ona camdan izlemeye başladım. Bazen ertelediğim şeylere lanet ediyordum.
***
Koridordaki her detayı ezberlemiştim. Arada hemşire geliyor inceliyor, rapor yazıyor ve gidiyordu. Koltukta esneyip oturma şeklimi değiştirdiğim sırada yanıma gelen babasıyla ayağa kalktım. Saygıyla önünde eğildiğimde:
"Saygı duyulacak biri değilim çocuğum..."
Cama doğru yaklasıp kızına dokunur gibi cama dokundu. Dokunuşu tedirgindi. Her an Eun Hee gözlerini açsa oradan kaçacak gibiydi. Arkamdaki koltuğa tekrar oturduğumda camdan uzaklaşıp yanıma oturdu. Sarhoş olmasını bekliyordum aksine oldukça ayıktı. Derin bir nefes aldıktan sonra:
"Annesi melek gibi bir kadındı biliyor musun? Çok mutluyduk hem de çok. Herkes bize gıptayla bakardı. Küçük ama bol kazançlı bir erişte dükkanımız vardı."
Kafamı salladığımda adam yüzüne düşen bir damla gözyaşını utanır gibi sildi.
"Sonra her şey yıkıldı. Hastalığa yakalandıktan sonra ellerimden kayıp gidişini gün be gün izledim. Kızımın her gün annesi için şarkılar söylemesini dinledim. Dükkanda daha çok çalıştım. Ona daha iyi bakabilmek için çok çalıştım... Ama yetemedim. Bir yıldız gibi kayıp gittiğinde hayata dair bir beklentim kalmamıştı. Kızım annesinin bir gün geri geleceğini söyleyip beni teselli ediyordu. O böyle umut doluydu ama ben yapamadım. Onsuzluğa alışamadım. Kendimi içkiye vurdum..."
Cama yaklaşıp Eun Hee'yi gösterdiğinde elleri titriyordu. Derin bir nefes aldım. Acıyı iliklerime kadar hissedebiliyordum.
"O melek gibiydi. Hiç şikayet etmedi. Sürekli benim iyi olmamı bekledi... Bir gün borçlar yüzünden dükkan kapandığında oturduğumuz semtten taşınmak zorunda kaldık. Kamyona eşyalar yüklenirken Eun Hee'nin ağlaması durmamıştı. Elinde bir kutuya bakıp: "Ji oppa bizi bulur değil mi baba?" diye sorup durmuştu. Onun tek arkadaşıydı. Ne adres ne telefon bırakmadan öylece çekip gittik. O zaman onu yalnızlığa mahkum ettiğimi bilmiyordum."
Lafları bittiğinde isteksizce dudaklarımdan kelimeler döküldü.
"Biliyorum..."
Babası birden bana döndüğünde dudaklarıma elimi götürerek sus işareti yaptım.
Şimdi bunun zamanı değildi...