Bölüm 44
Mine, kolundan oluk oluk akmakta olan kana bakıyordu. Daha öncede yaralanmıştı. Çok fazla ölüm görmüş, ölümlerden dönmüştü. Yüzündeki sıkıldığını gösteren ifade Dilek'i görünce son buldu. Başında eğilerek kanlı yüzüne dokundu. "Senin için bir istisna yapmayı düşündüm." Dedi. Onun acı içerisinde inlediğini duyduğunda, gülümsedi. "Benim tatlı kuzenim." Dedi "Hayat ne garip değil mi?" Dilek, gözlerini aralamaya çalışırken Mine ayağa kalkarak seslerin geldiği noktaya yürüdü. Dışarıdaki çatışmanın sona ermeyeceğini biliyordu. Onlardan biri gelmeden çocuklarıda alıp buradan gitmeliydi. Merdivenin başında durup, bir kolunu- sağlam olan- trabzanlara yasladı. Gördüğü günden beri uyuz olduğu küçük kız, gözlerinin içine bakarken bir yandan da telefonla uğraşıyordu. Mine, işaret parmağını ikisi arasında dolaştırarak "Bir karar vermem gerekiyor." Dedi "Seni mi yoksa onu mu öldürmeliyim?" Kızın ona değilde telefondaki kişiye bağırmasıyla kahkahalar atarken "Gel buraya seni küçük sıçan." Diyerek ileri uzandı. Kız, öyle vahşiydi ki! Bebeğe dokunmasına izin vermiyordu. Elinin üzerini tırmaladığında Mine'nin gözü karardı ve hiç düşünmeden kıza vurdu. Yumruğuyla. Derken eğilip yere düşen telefonu eline aldı. Jibit, elini yüzüne kapatmış ağlamaya benzer sesler çıkarırken Mine yaralı olan kolunu uzatıp, kızın kıvırcık saçlarından tuttu ve onu çekiştirmeye başladı. Jibit, dayanamayarak çığlık atmaya başladığında Mine "Duyuyor musun Murat?" dedi telefona doğru "Kızının sesi ne kadar da güzel, değil mi?" Adamın onu tehdit ediyor oluşu ona haz veriyordu. "Onları bana sevgilin getirdi."dediğinde Murat "Onu kandırdın!" diye bağırdı.
Mine, kıkırdadı. "Onu öldürdüm." Dedi "Şimdi aynısını çocuklarına yapacağım." Dediği sırada belinde hissettiği sızıyla çığlık attı. Dönüp baktığında Jibit belini ısırıyordu. "Seni küçük fahişe!" diye bağırıp onu tahtaya çarptığında Jibit'in gözleri karardı. "Biri buraya gelsin, hemen!" diye bağırdı Mine dışarıya doğru "Çocuğun alınması lazım."
Jibit'i yaka paça evin diğer odalarından birine götürürken adamlarından biri de içeri elinde silahıyla girip, Saruhan'ın başına gitti. Eğilip çocuğu kucağına alacağı sırada başına aldığı darbeyle acıyla bağırıp, arkasını döndü. Dilek, güç bela ayağa kalkmış Mine'nin kendisine vurup durduğu tahtayla adamın kafasına vurmuştu. Elindeki sopa yere düşmek için beklerken vurulmadan hemen önce bir kez daha vurdu. Karnına isabet eden kurşun yüzünden geriye doğru düştü. Kanlar içinde yerde yatarken, vurmuş olduğu adam da Saruhan'ı kucaklamak için yeniden harekete geçti ancak bu sefer beyninin tam anlamıyla patlamasıyla olduğu yere yığıldı.
"Hemen ambulansı arayın!"
Peker, üzeri başı kanlar içinde içeri girdiğinde önce kapıda yatan korumaları Cengiz'in ölü bedenine baktı. Sonra da içerideki kaosa. Dilek'i yerde kanlar içinde, yüzü tanınmaz bir halde görünce nefesi kesildi. "Dilek Hanım?" diye bağırdı. Başına gittiği sırada, Belem''nin kucağında Saruhan ile yanlarına geldiğini fark etti. "Çocuğu kurtarmış." Dedi Belemi. Peker, Jibit için hareket etmeye çalıştığında Belemi başını iki yana salladı. Adamın durumu da iyi değildi. "Sırası değil." Diyerek onu durdurdu ve elindeki telefonu açtıktan sonra birkaç yeri aradı. "Jibit'i bırakamayız." Diyen Peker'in yüzü giderek solmaya başlarken Belemi "Biraz bekleyecek." Diyerek adamın başına uzandı. Kafasına almış olduğu darbenin büyük mü yoksa küçük mü olduğunu kestiremiyordu. Dakikalar sonra siren sesleri duyulmaya başladığında, Murat'ın sesi hepsinden daha kötüydü.
Kapıdan içeri girdikleri anda dehşete düşmüşlerdi. Afra ve ekibi içeri girdiğindeyse deyim yerindeyse ikinci bir kıyamet kopmuştu. Belemi, başını kaldırıp Habil ile Ecel'e baktı. Öldürülen adamların yok edilmesi için adamlara emirler veriyorlardı. Afra ise durumu değerlendirmek ister gibi etrafına bakınıyordu. Yeni doğum yapmış biri gibi de gözükmüyordu.
"Şoka girmiş!"
Belemi, birilerinin onu sarstığını hissederek kaşlarını çattı. Dilek, bir sedyeye yatırılmış dışarı çıkartılıyordu. Şoka giren kişinin kim olduğuna bakındığında "Sensin." Dediğini duydu Kaya'nın. Donuk bakışları adamın gözlerine odaklandığında silkelenerek kendisine geldi. Saruhan, güvenli kollardaydı. Murat, delirmiş gibi etrafına bağırıp çağırıyordu. Canı yanan bir hayvandan farkı yoktu. Belemi,onu anlıyordu. "Peker?" dedi en sonunda.
"İyi olacak." Ayağa kalkmaya çalıştı ancak başı dönünce kaşlarını çatarak Kaya'ya baktı. "Yaralandın mı?" diye sordu Kaya. Belemi, bunu bilmiyordu. Buraya gelmeye çok sonra karar vermişti ve geldiğindeyse çapraz ateşin ortasında kalmıştı. Kimin Murat'ın adamı olduğunu anlayana dek, hem karşı taraftan hem de Murat'ınkilerden birkaçını öldürmüştü. Bu sırada da birkaç kurşun yemiş olmalıydı ama hissetmiyordu. "Yaralanmışsın." Dedi Kaya. Belinin hemen yanında sızlamakta olan bir yara vardı. Umursamadı. Kireç gibi yüzüyle Murat'a doğru ilerledi "Kızı aldı." Dedi "Biz içeri girdiğimizde Saruhan'ı da alıyorlardı. Dilek, onları durdurdu."
Gözleri kayarken Murat başını sallayarak dışarı çıktı. Afra, yanına gelerek onu tuttuğunda Belemi "Uyandığımda..." dedi "Kızı alması için ona yardım edeceğim."
"Tuttum seni." Diyen Kaya kızla birlikte dışarı çıktıklarında Murat'ın yıkılmış haliyle karşılaştı. Murat, yanında oğlu Dilek'in bindirildiği ambulansa binerken kriz geçirmenin eşiğindeydi. Ambulans hemşireleri tıbbi terimler kullanarak Dilek'e bir şeyler yapıyorlardı. Kanamasının bulunduğu bölgeye tampon yaptıkları sırada "Kan grubunu biliyor musunuz?" diye sordu hemşirelerden biri. Murat, başka zaman olsa bunu bilmezdi ama onu işe aldığı ilk dönemlerde evraklarını didik didik ettiğinden hangi gruba ait olduğunu biliyordu. "B pozitif." Dedi. Kendi kanı uymuyordu çünkü sıfır grubundaydı. Derin bir nefes alarak ağlamakta olan oğluna sarıldı. Kendisini toparlamalı, harekete geçmeliydi. "Geçti, babacığım." Diyerek derin bir nefes daha aldı. Şuan da bundan başka yapabileceği hiçbir şey yoktu.
**
Saatlerdir Dilek'ten bir haber bekliyordu. Aynı zamanda Mine'nin nereye gittiğini de. Erdem Faruk Eren, bilgisayarların başında ciddi bir ifadeyle ekrana bakıyor, Murat'ın asla yapamayacağı bir şey yapıyordu. "Onu bulacağız." Derken samimiydi "Köstebek bile olsa, elimizden kaçamaz." Murat, elindeki telefonu evirip çevirirken "Sakinleş." Dedi "Dilek iyi."
"Hala bir haber gelmedi. Neden bu kadar uzun sürdü?" Murat, gidip Erdem'in yanında durdu. Onun gibi ekranlara bakarken "Eğer kızıma bir şey yapacak olursa..."
"Yapmayacak!" dedi Erdem "Çünkü onu bulmuş olacağız. Hem unutma, Jibit'in damarlarında 'Kohen' kanı var. Asla boyun eğmez."
"Bulduk!"
Lax, elinde kağıtlarla odadan içeri girdiğinde iki adamda dönerek kendisine baktı. "Adamlarına ulaşamamanın sebebi, bir sistem karıştırıcı. Zübeyde'nin hattını uydu üzerinden bağlanarak kendi telefonuna yönlendirmiş. Kız, kimi aradıysa ulaşamadığından telefonunun bozulduğunu düşünmüş, ancak aslında tüm aramaları ve mesajları Mine yönetiyormuş." Dedikten sonra Murat'a baktı. "Sen adamlarını aradığında muhtemelen onların şebekeleri çökertilmişti. Başka bir açıklaması yok. Çünkü Peker'in takviye koruma istediği dakikanın ardından hiçbir şekilde birbirleriyle bağlantı kuramamışlar."
Murat, kaşlarını çatarak Erdem'e baktı. "Jibit, beni Dilek'in telefonundan aradı." Dedi "Eğer böyle bir şey yapıldıysa beni nasıl aradı?"
Erdem "Çatışma çıktığı anda sistemi durdurmuş olabilirler ya da o sırada Dilek'in telefonu yanında değildi?" deyip Murat'a baktığında genç adam "Onu lime lime edeceğim." Dedi. Erdem, evdeki kayıt görüntülerini izlerken "Şu kuzen olayı nedir?" diye sordu. "Doğru mu?"
Murat, belirli belirsiz başını salladı. "Yakın değiller. Uzak akraba dedikleri olay. Dilek, eğer Mine'nin kim olduğunu öğrenmemiş olsaydı muhtemelen Mine bunu bize koz olarak kullanacaktı. Zaten esip geçtiğim dönemdeydik, o dönemde de Dilek'i parçalamamı sağlayacaktı." Dediğinde Erdem "Kız, biliyor mu?" diye sordu "Çünkü eğer sen söylemediysen..." Kulağındaki kulaklığı çıkarıp, hoparlörü açtı "Kadın, söylemiş." Üçü birlikte ekrana baktılar. Murat, delirmenin eşiğindeydi ama kendisini kontrol edişi öyle güzeldi ki bu diğerlerini korkutuyordu. "Onu hemen bulmalıyım, Erdem. O kadını bulup, yok etmeliyim. Kızıma bir zarar vermeden!" dediğinde odanın kapısı aniden açıldı ve içeri Sena girdi. "Dilek, ameliyattan çıktı." Dedi. Murat, derin bir nefes almıştı ki "Başına aldığı darbelerden ötürü bir müddet yoğun bakımda tutulacak."
Murat "İyi ama değil mi?"
"Kaburgalarından pek çoğu çatlak, iki kurşun çıkardılar ama herhangi bir iç organa zarar vermemiş. Bu yüzden iyi durumda. Yüzüne ve özellikle de başına çok fazla darbe aldığından, travma geçirme olasılığı var. Bekleyeceğiz." Dedi Sena. "Çok üzgünüm, Murat."
Genç adam, başını salladı "Onu görebilir miyim?" diye sordu. Sena, başıyla ona gelmesini işaret ettikten sonra birlikte odadan çıktılar. Yalnız kalan Erdem ile Lax birbirlerine bakarak omuz silktiler. Onlar için artık böyle şeyler olağandı...
**
Monitörlerden yükselen sesler içini boğuyordu. Oysa içinde fırtınalar kopuyordu. Kaya, yoğun bakıma girmeden hemen önce Belemi'nin, Mine'nin yerini bildiğini söylemişti. Murat, rahatlamış olsa da huzursuzdu çünkü Belemi de uyutuluyordu. Tıpkı Peker gibi. O, uyanana kadar hiçbir şey yapmadan duramazdı. Üstelik sinir krizi geçiren Zübeyde de hayatlarına dahil olmuşken. Ona yaklaşırken nefesini tutmuştu. Çünkü dün gece gözlerinin içine bakarak konuştuğu, bu sabah seviştiği kızdan eser yoktu. Yüzünün çoğunluğu bantlanmıştı. Elleri, kolları, bacakları morluk ve yaralarla doluydu. Göğsünün üzerinde kablolar vardı ve sanki nefes alması yüzündeki maskeye bağlıymış gibiydi. Mine, Dilek'i parçalamıştı. Murat, güçlükle yutkunarak kızın başında dizlerinin üzerine çöktü. "Özür dilerim." Diye fısıldadı. Gözleri dolmuş, belki de ilk defa uzun bir zamandan sonra yeniden ağlayacakmış gibi hisseddiyordu. "Dilek..." dedi "Beni affet."
Eline dokundu. Usul usul okşayıp, öptüğünde onun bir tepki vermesini istedi. Hiçbir kuvvet onu Dilek'ten uzak tutamazdı. Ona asla kızamazdı. Başını kaldırıp,kızın yüzüne baktı. Kaşları çatıldı. "Her şey düzelecek" dedi. "Jibit'i bulacağım. Sen iyi olacaksın." Kararlılıkla bunları söylüyordu. Söylediklerine inanıyordu. Eğildi. Gözünün kenarından akan yaş burnunun ucundan damlarken Dilek'i alnından öptü. Arkasındaki kapı açıldığında Afra konuştu. "Dinlenmesine izin vermelisin." Dedi kadın "Başında durarak ona yardımcı olmuyorsun."
Murat, başını sallayarak yanına gitti. Birlikte dışarı çıktıklarında "Buldunuz mu?" diye sordu.
Afra "Hala araştırıyoruz." Dedi "İyi saklanıyor."
İki elini birden saçlarının arasına daldırdığında bağırmaya başladı. Etraftaki insanlar Murat'a ve patronları olan Afra'ya bakarlarken kadın sanki her gün bunu yaşıyormuşçasına genç adamın omzuna dokundu. "İstediğin kadar bağırabilirsin" dedi "Buna hakkın var. Ama kendini bırakma. Sen bundan daha fazlasısın, Murat."
"Onları korumam gerekiyordu! O gerizekalının böyle bir tuzak kuracağını tahmin etmem gerekiyordu?"
"Bazen." Dedi Afra "Ne kadar güçlü olursak olalım, ne kadar donanıma sahip olursak olalım, bazı şeylerin önüne geçemiyoruz. Buna genelde kader diyorlar, Murat. Dilek, bugün olmasaydı bile yarın daha farklı bir tuzağın içine çekilecekti. Onun bugünkü talihsizliği çocukları da beraberinde götürmüş olması. Ama onlardan birini kurtardı, öyle değil mi? Bu da senin için iyi olmalı, olmak zorunda! Çünkü ailenden ikisi, şuan da senin yanında! Diğerini almaksa emin ol çok kolay olacak."
Murat "Ya olmazsa? Ya ben yetişemeden ona bir zarar verirse?"
Afra "O zaman buna da kader diyeceksin. O kadını bulduğunda istediğin her şeyi yapmaya sahipsin." Diyerek omzunun üzerinden baktı. Murat, onun baktığı tarafa döndüğünde Derin'i sinirle Erdem'in odasına girerken gördü. "Onu durdurmak için elimden geleni yapacağım. Uzun bir süredir sakin bir hayat yaşadığından, bu olay onun bazı yönlerini canlandırdı. Daha fazla kan dökülsün istemeyiz, değil mi?" diyerek gülümsediğinde Murat iç geçirerek başını salladı. Bir de Derin ile uğraşmak istemiyordu.
**
"Bırak beni! Bırak!"
Jibit'i zapt etmek sandığından daha zor olmuştu. Kız, göründüğünden fazlasıydı. Saldırgan aynı zamanda vahşiydi ve Mine'ye karşılık verirken elini budaktan sakınmıyordu. "Seni eğitmişler." Dediğinde kızın asiliğine gülüyordu "Çok güzel. Çok güzel." Diyerek onu itti. Yere düşen Jibit ona hırsla baktığında "Murat, seni öldürecek!" diye bağırdı "Seni parçalarına ayıracak!"
Mine, dinlenmesi gerektiği halde kızın tepesinde dikilerek gülmeye başladı. "Bak sen?" dedi "Demek babana bu kadar güveniyorsun öyle mi?"
"Seni doğduğuna pişman edecek! Seni elleriyle boğacak!" diye bağıran Jibit yerinden kalkıp ona saldırmak istediğinde Mine elinin tersiyle kıza sertçe vurdu. Jibit, çığlık atarak yere düştüğünde gidip karnına bir tekme attı. "Ben biraz dinlenmeye gidiyorum." Dedi Mine "Geri döndüğümde seni boğacağım. Bu bir kolyeyle ya da belimdeki kemerle olacak. Ama her şekilde seni boğacağım, tamam mı? Görüşürüz, tatlım." Deyip arkasını dönerek odadan dışarı çıktı. Jibit, ağlayarak yere kapaklandığında bacaklarını kendisine çekti. Kapı üzerine kilitlenirken tek dilediği bir an önce Murat'ın gelmesiydi. "Lütfen, gel..." diye fısıldadı gözlerini sımsıkı yumarken "Lütfen gel, Murat."
**
Murat, Saruhan'ın yanında biraz kestirmişti. Kaya, çatışmanın yaşandığı eve gitmiş Habil ile birlikte keşif yapmış ama hiçbir şey bulamamışlardı. Geri döndüklerindeyse Zübeyde ile karşılaşmışlardı. Kızın çığlıkları, bağırışları ve onları suçlayışı etrafta yankılanıyordu. "Hayatını mahvettiniz!" diyerek Kaya'ya bağırıyor, onu yumrukluyordu. Saruhan'ın odasının kapısında dikilen Murat, olanları uyuşmuş bir halde izlerken "Hepimizin hayatı mahvoldu." Dedi. Zübeyde, kendisine döndüğünde onun hedefinin kendisi olduğunu fark ederek derin bir nefes aldı. "Sakın bağırma." Dedi "Seninle uğraşamam."
Zübeyde, tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki "Murat!" diye bağırdı Sena telaşla. Yüzü bembeyaz olmuştu. Murat, Dilek'e bir şey olduğunu zannederek koşarken Kaya da peşinden gidiyordu. Yan odalardan birinden çıkan Belemi sersemlemiş ve aynı zamanda sinirlenmiş bir halde onlara bakarken, peşlerine takıldığında "Bir video geldi." Dedi Erdem. Murat, Kaya ve Belemi ekrana kilitlendiler. Belemi, onlara Mine'nin yerini söylediğinde Erdem bir başka bilgisayardan onun tam olarak nerede bulunduğunu öğrenmeye çalıştı. "Ne bu?" diye sordu Murat sonra birden ekranda Jibit'in yüzü belirdi. Sol yanağının tamamı kızarmış, etinin rengi atmıştı. "Ona vurdun mu?!" diye kükredi.
"Vurdun mu ona!"
"Cık cık! Bana bağırmamalısın. Bana bağıran insanlardan hoşlanmıyorum! Hem ne var? Kızını dövmezsen dizini döversin, sözünü duymadın mı hiç?"
Mine, aniden ekranda belirince Murat göz ucuyla Erdem'e baktı. Kadının tam adresini bulabilmesi için dua ediyordu. "Seni öldüreceğim!" dedi "Seni parçalarına ayıracağım! Onlara vurduğun o ellerini keseceğim!" dediğinde Mine "Ben de tam bundan bahsedecektim. Dilek, nasıl? Vurduğum yerlerde gül bitmiş mi?" diye sordu. Murat, ona küfrederken kadın kahkaha attı ve "Kızını boğacağım."dedi "Onu öldürürken izlemeni istiyorum." Dediğinde Murat dişlerinin arasından "Erdem." Diye tısladı.
"Deniyorum. Az kaldı." Dedi genç adam. Alnında biriken terleri gömleğinin koluna silerken Mine karşı tarafta bir şeyler yapıyordu. Murat'ın gözleri Jibit'deydi. "Korkma güzelim. Korkma, Jibit." Diyordu sürekli "Seni alacağım, tamam mı? Seni gelip alacağım."
Jibit'in dudakları titrediğinde Murat'ın da içi gitti. Onunla birlikte ağlayacaktı neredeyse "Şşş" dedi ekrana yaklaşırken "Sana hiçbir şey yapmayacak! Tamam mı? Ağlama. Sakın ağlama güzelim." Dediğinde Jibit "Murat, çok kötü." Dedi "Bu kadın çok kötü. Çok kötü vuruyor. Karnım çok ağrıyor." Dedikten sonra Murat "Erdem!" diye tısladı.
"Tamam!" dedi genç adam "Buldum!" adresleri sesli olarak söyleyip odada bulunanların dışarı çıkmalarına neden olurken Murat "Geliyorum." Diye bağırdı ancak tam da o anda Jibit'in çığlığı doldurdu odayı.
Ekran kararmış sadece sesler vardı. Murat, ellerindeki silahlarla ekrana yaklaşırken "Ne oldu?" diye sordu "Ne oldu? Ne oluyor! Jibit!" Kızının ağlaması giderek şiddetlenirken kadının kıkırdamalarını duymaya başladı yeniden. "Murat! Baba!" diye çığlık atan kızının yüzü yeniden ekranda göründüğünde Murat bir an ne diyeceğini şaşırdı. Yüzünde bir şey yoktu. Kan yoktu. Vurmuş muydu? Neresine vurmuştu? Gözleri yuvalarından çıkacakmış gibi ekrandaki görüntüleri talan ederken "Jibit?" dedi. Sonra ekran aşağı kaydı. Masanın üzerine. Kan vardı. Murat'ın kalbi hızlanırken Jibit'in sürüklenerek götürüldüğünü seyretti o sırada "Seni orospu çocuğu!" diye bağırdı Kaya. Arkasını dönüp hızla odadan çıktığında Murat şoka girmişti. Mine, elinde kızının küçük parmağını tutuyordu. Onun parmağını kesmişti. Ve gülümsüyordu. Buna devam edeceğim der gibi.
"Sence..." dedi Mine "Sen gelene kadar kaç tanesini daha kesebilirim?" Ekran aniden karardı. Kapandı. Tıpkı o anda Murat'ın içindeki tüm insani duygularında kapandığı gibi. Robot gibi hareket ederek odadan dışarı çıktı. Bu kadar yaşamasına izin verdiği için kendisini asla affetmeyecek ama bunu kızına yaşattığı içinde ona kolay bir ölümü vermeyecekti.