80. FİNAL

49K 2.1K 826
By smallburbage

Eveett, söze nereden başlayacağımı bilmiyorum. Her başlangıcın bir sonu varmış. Geçen yıl Ramazan ayında başladığım bu güzel yolculuğu, bu yıl Ramazan ayında bitiriyorum. Çok duygusalım şu an ama elden de bir şey gelmiyor. Vedayı ayrıca birgün yapmayı düşünüyorum, o yüzden sizi finalle baş başa bırakıyorum. Yorumlarınızı eksik etmeyin. Hepinize iyi okumalaaar ❤️

“Dünyada sabit ne var? Hayat bir fırtına ki bizi önüne katmış, değiştirerek sürüp götürüyor.” diye bir cümle görmüştüm yıllar önce okuduğum bir kitapta. Yine aynı kitapta büyüdükçe değişeceğimiz, fiziken büyüdüğümüz gibi fikirlerimizin de bizimle birlikte büyüyüp değiştiğinden bahsediyordu. O zamanlar bir anlam verememiştim tabii. Hatta çocuk aklımla saçma bile bulmuştum. Ben neysem oyum, fikirlerim değişmez gibi bir kanıya da kapılmıştım.

Şimdi düşünüyorum da ne ben eski benim, ne yaşadığım hayat eski hayatım, ne ailem eskisi gibi, ne de fikirlerim sabit. Bundan sadece 1 yıl önce bana şu an ki yaşadıklarımı yaşayacağımı söyleseler, hayatta böyle bir şeye ihtimal vermezdim. Yaşadığım aile apartmanının dışlanan torunuyken, bir anda herkesin gözbebeği haline gelivermek başıma gelecek son şey bile olamazdı. Mesleğimi elime almadan daha 1 yıldır bile tanımadığım bir adamla evleneceğimi, hatta üstüne çocuk yapacağımı söyleseler, söyleyen kişiyi kesinlikle döverdim.

Ama o adam öyle bir geldi ki hayatıma, kalbimde bir çiçek bahçesi büyüdü. Midem, kelebeklerin bir numaralı meskeni haline geldi. Onun ki gibi ilk görüşte aşk değildi belki benim ki ama ona aşık olmaya başladığımı kabullenememem ve kendime bile itiraf edemezken, kalbimin ritminin her geçen gün değişmesi paha biçilemezdi. O kadar sevdim ki onu, nefesi nefesime karışırken bile daha fazlasını istiyordum. Sanırım yanımdayken bile özlüyordum. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Boynuma çarpan sıcak nefesi içimi ısıtırken, elimi yüzüne götürüp yavaşça okşadım. Uyurken bile mükemmel görünen uzun, sarı kirpiklerine kaydı bakışlarım. Dudaklarım orayı öpmek için kıvranırken, yorgun görünen pembemsi göz kapaklarına uzandım. Fasulyelerimizin odasını düzenlerken epey yorulmuştu, normaldi. Benimle uğraştığı yetmezmiş gibi, iki tane daha geliyordu ona. Umarım ikisi de ona benzerdi de, evin içinde sarı kafalarımın sesleri yankılanırdı hep.

Karnımda duran elini kaldırıp, yavaşça öptükten sonra yataktan kalktım. Yandaki komodinin üzerinde duran baş ucu sürahisinden bir bardak su doldurup içtim. Kaan'ı uyandırmamaya çalışarak mutfağa ilerledim. Sabah bir sürü işimiz vardı, erkenden kalkacaktık ama benim midem bir an bile boş durmak istemiyordu. Tamam, eskiden de iştahlı biriydim ama bu kadarı da cidden fazlaydı. Buzdolabının kapağını açıp bir süre içindekilerle bakıştıktan sonra geri kapattım. Dolap tıka basa dolu olmasına rağmen şu an yiyebileceğim bir şey yoktu resmen.

Abur cubur çekmecemi açıp içinden bitter çikolata çıkardım. Telefonumu da masanın üzerinde görünce bir yandan çikolatamı yerken, bir yandan sosyal medyada gezinmeye başladım. Orası da sarmayınca, WhatsApp'a girip akrabalarımın laf sokmalı durumlarını izledim. Titreyen telefonumu, elimden düşmek üzereyken son anda yakaladım.

Kimden: EMBESİL
Aha vallahi çevrim içi yakaladım seni kuzen!

Siz:
Aa nasıl olabilir böyle bir şey?

Kimden: EMBESİL
Minel yaa...

Ben

Var

Ya

Heyecandan

Siz:
Lan tek tek yazma şunları

Kimden: EMBESİL
Uyuyamıyorum

Ben

Yarın

Siz: Bak tek tek yazma

Elim ayağım titriyor!

Kimden: EMBESİL
Resmen

Evli

Bir

Adam

Olacağım

???

Siz:
Evet ama keşke biraz daha büyümeni bekleseydik...

Yazık lan Mercan'a kfsdjsjsjdks

Kimden: EMBESİL
Alınıyorum ama!

Siz:
Şaka la şaka sjshdjsjskd

Ayyy ben çok heyecanlandım Sedaaatt!!

Kimden: EMBESİL
Rol çalma kızım!

Burada heyecanlanması gereken benim bir kere

Siz:
Aman iyi be

Görmemişin nikahı olmuş

Hem unutma

Sen gelirken ben dönüyordum aslanım!

Kimden: EMBESİL
Kız

Heyecandan

Fasulyeleri

Falan

Pırtlatma

Sakın

Nikahımın

Ortasına

Puhahhahahhahahhahaha

Siz:
Aman ne komik gerizekalı (!)

Daha neredeyse  2 ay var doğuma

Kes tatavayı!

Kimden: EMBESİL
Doğur da cici bebe yiyeyim artık şu fasulyelerle

Tek başına eğlenceli olmuyor

Siz:
Ben onları sen cicibebelerine ortak ol diye mi doğuruyorum?

Kendin çocuk yap onlarla ye

Ama seninkiler fasulye değil

Mercimek olsun

Çünkü sen

Mercimek beyinlisin

Puhahhahahhahahhahaha

Kimden: EMBESİL
Haklısın Minel başkan

Üşenmeyip yapayım bir velet

Vallahi ben ikiz falan istemem

Onların boklu bezine para mı yeter lan?

Siz:
Mercan'a söyleyeyim mi seni? 😈

Kimden: EMBESİL
Sen bana kıyamazsın kiiii

En sevdiğin kuzeninim ben seniiiinnn

Siz:

Kimden: EMBESİL
ZAAAA SBNSHSNSNSNMS

Ya o değil de

Basılmayız değil mi kız?

İçimi bir korku kaplamadı değil...

Siz:
Korkma len

Biz bahtsız bedeviler bile basılmadıysak

Siz hiç basılmazsınız

Kimden: EMBESİL
Doğru

Metin amcam sizi her yerde bastı da

Bir nikahı basamadı

Ayrıca beni nikaha çağırmadığınız için

Hâlâ ama hâlâ çok kırgınım

Siz:
Sana o kadar nikah organize ettik

Özür yerine kabul et işte dingil

Kimden: EMBESİL
İyi hadi affettim

Ben yatıyorum artık

Malum

Yarın

Gece

İçin

Enerji

Lazım

🔥🔥🔥

Siz:
Defol defol başımdan 🙄

Telefonu elimden bırakıp, bitirdiğim çikolatanın paketini çöpe attım. Mutfaktan çıkıp fasulyelerimize hazırladığımız odaya girdim. Dünden beri, bu odaya girip girip ağlayarak eşyalarını seviyordum. Bir de doğsalar, buralar hep duygu seli olurdu herhalde. İki beşiğin arasındaki komodinin üzerinde duran çerçeveyi elime aldım. Kaan'a doğum gününde verdiğim hediyeydi. Hemen yanına da düğün fotoğraflarımızdan birini iliştirmişti sarı kafam. Geçenlerde çekildiğimiz hamilelik temalı fotoğraflarımız çıkınca bir tane de ondan koyacaktık.

Karnımda bir tekme hissettiğimde elim istemsizce oraya kaydı. Onların fotoğrafını incelediğimi hissetmiş gibi bana mesaj mı yolluyorlardı acaba? He Minel, Z kuşağı bebeler bile bir başka zaten. Gümbür gümbür! Arkadan belime sarılan kollarla, ne ara geldiğini anlamadığım kocam boynuma sıcak bir öpücük bıraktı. "Demek artık benim papucumu dama atıp, geceleri de fasulyelerle ilgileniyorsun canımın içi?"

"Sen, fasulyelerimizi mi kıskandın sarı kafam?" Başını eğip yüzüme baktı. "Çok mu belli oluyor?" Gözlerimi belerterek ona döndüğümde dudağını büzdü. "Ne var ya? Sarılayım diye kolumu bir attım, yatak boş." Eğilip karnıma dokundu. "Ama doğunca ikinizi de ısıracağım fasulyeler! Ananız en çok benim!" Ben kıkırdarken, karnımda hissettiğim tekmenin verdiği şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm. "Aaa, resmen sana 'hadi oradan' dediler sarı kafam." Bir yandan gülerken kaşlarını çattı. "Hanginizin ayağı o bakayım? Babaya ayak mı kaldırıyorsunuz siz? Hiç babaya saygı da kalmamış!"

Tekrar bir tekme daha geldi. O hangisiyse, doğunca kesin bana benzeyecekti. "Bak bak, o ayaklarınızı kesin ısıracağım! Görürsünüz siz!" Yalandan bir sinirle kaşlarımı çattım. "Tehdit etme fasulyelerimi!" Elimi tekrar karnıma götürüp okşadım. "Siz babanıza bakmayın anneciğim. Ben varken hiçbir şey yapamaz size." Kaşlarını kaldırıp alayla güldü. "Yapamaz mıyım?" Beni aniden kucağına aldığında, çığlık atmamak için çaba sarf etmek zorunda kaldım. "Seni de yerim, fasulyelerini de yerim!"

Yatak odasına girdiğimizde beni yavaşça yatağa bıraktı. Işığı kapatıp kendi tarafına geçtikten sonra iyice yanıma sokuldu. "Hadi bakalım fasulyelere fısıldayan kadın, sabah bir sürü işimiz var. Yanımdan kalkıp beni de uykumdan etme!" Yan dönüp sinirle omzuna vurdum. "Sen ben yokken nasıl uyuyordun acaba? Siyam ikizi gibi yanımdan ayrılmak istemiyorsun da..." Elini yanağıma götürüp okşadı. "Sen yokken uyuduğum uykular, uyku değilmiş ki karıcığım." Yavaşça kulağıma eğilip nefesini soludu ve sessizce güldü. "Evlendiğimiz günün gecesi fark ettim."

"Ah Kaan, yüksek libidolu kekim." Küçük bir kahkaha attı. "Bak, o da sen benim ilk öpücüğümü alana kadar yüksek falan değildi he. Ayarlarımı bozdun sen benim." Yanına iyice sokulup başımı omzuna yasladım. "Hele sen, benim ayarlarımı komple silip yok ettin. Hiç konuşma beyefendi!" Saçımı öpüp kollarını sıkıca bedenime sardı. "Saçlarımı okşar mısın sarı kafam? Öyle dalayım uykuya." İlgi isteyen bebek ile yavru kedi karışımı bir edayla söylediğim şeye güldü. "Saçlarını severim senin." Saçlarımı tekrar öpüp, kokladı. "Ohh, mis gibi de kokuyorlar."

Sabahın ilk ışıkları bile doğmadan kurduğumuz alarmın sesiyle uyandım. Alarmın o iğrenç sesi tüm hayat enerjimi sömürürken, söylene söylene kalktım yataktan. "Bu kadar söylenecektin madem, ne diye çocuğa sağdıcın olurum dedin canımın içi?" Kaan, anlam veremediğim enerjisiyle saçlarını düzeltirken gözlerimi devirip dolabı açtım. Tüm gün bir koşuşturmanın içerisinde olacağımız için rahat bir şeyler giymeyi tercih ettim. Nikahta giyeceğimiz kıyafetler arabada hazırdı zaten.

Sedat her ne kadar yıldırım nikahı teklifi yapsa da, bizimki gibi bir yıldırımlık söz konusu değildi ne yazık ki... Mehmet amcam Sedat'ı arayıp, Ferhunde yengemin ertesi gün yine dükkanı basacağını haber verince o gün için sanki Mercan işi bırakmış gibi davranarak, her şey yolunda gibi bir imaj çizmek istedi Sedat. Ertesi gün  hastane işlerini halledip, nikahı da bugüne bıraktık. Her ne kadar yıldırım olmasa da, aksiyon ve gizlilik içerdiği için beni oldukça cezbediyordu.

Akşama kadar kuafördü, fotoğraf çekimiydi, nikahtı derken yine epey koşturacaktık. Evlendikten sonra Mercan'ın evinde yaşamaya başlayacakları için ev sahibi biraz tatsızlık çıkarsa da, Erhan bir şekilde halletmişti onu. Erhan, bu işlerin adamıydı. Hızır gibi her şeye yetişen bu çocuk, her insana nasip olması gereken bir dosttu. Hastane işlerini de yine en hızlısından o halletmişti.

Evden çıktığımızda, Hayri abi ve Sedat bizi köşede bekliyorlardı. Kaan, dikkat çekmemek için arabayı biraz uzağa park etmişti bugün. "Nerede kaldınız ya? Bakın beni geçtim, elma şekerim ağaç oldu orada!" Kaan bir yandan yürürken, Sedat'ın başına bir tane geçirdi. "Sus lan, az önce Huri ile görüştüm. Evden yeni çıkıyormuş onlar da." Mercan, iki gündür Huri'nin evinde kalıyordu. Yine tüm ekip birlikteydik. Hatta gün içerisinde bizim ikizler Mübi ile Mücü de ekibe dahil olacaktı. Ne kadar gizli olsa da, kalabalık bir nikah olacağa benziyordu.

Her şey yine büyük ölçüde Erhan'ın organizasyonu olduğu için, ilk durağımız imam Hüsnü amcanın yanıydı. Erhan'ın mottosuna göre bu şekilde her işimiz rast gideceğinden, bu detay en önemlisiydi. Caminin önünde 3 araba buluştuğunda, Sedat heyecanla kendini arabadan attı. Esat'ın arabasından inen Mercan'a çok geçmeden sarıldığında, biz de arabadan inip yanlarına gittik. "Heyecandan öleceğim elma şekerim." Mercan boğulmamak için çaba sarf ederek, zor çıkan sesiyle konuştu. "Ben de birazdan boğularak öleceğim galiba Sedat!"

Sedat korkuyla geri çekildiği sırada, kafaya bir şaplak da Erhan'dan yedi. "Abdest aldın değil mi lan?" Evden çıktığımızdan beri dejavu yaşamaya doyamıyordum. "Yav ben abdestsiz gezmem ki zaten. Hacı Müberya'nın torunu olmak bunu gerektirir." O eski hacı Müberya'dan eser yok, diyemedim tabii. "İyi aferin. Hadi, Hüsnü amcayı çok bekletmeyelim." Elif yine çantasından çıkardığı oyalı yazmaları bize dağıtırken, başımı iki yana salladım. "Bunlar annemin değil bu sefer. Nereden çorladın kız?" Omzuma vurduktan sonra gülerek koluma girdi. "Çeyizimden bunlar. Annem yavaştan çeyizlerimi kargolamaya başladı kanka."

Merdivenlerden çıkarken, ben de Mercan'ın koluna girdim. "Heyecan var mı gelin hanım?" Başını hafifçe bana çevirip yutkundu. "Kendimi bir salsam şuracığa bayılacağım vallahi heyecandan." Seni o kadar iyi anlıyorum ki... "Aman aman, tut kendini. Salma sakın!" Huri'nin çıkışı üzerine hepimiz gülerken basamaklar bitmiş, imam Hüsnü amcanın görüş açısına girmiştik. Hepimize göz üstünden bir bakış atıp süzdükten sonra sol kaşını kaldırdı. Beni es geçip, diğerlerini işaret ederek Erhan'a baktı. "Gelin hangisi?" Erhan'ın cevap vermesine kalmadan, Mercan ürkek bir sesle cevap verdi. "Benim."

"Pek küçük bir şeye benziyorsun sen. Reşit misin?" Mercan'ın, Huri'den bir tık hallice minyon bedeninin titreyişini hissettim. "Reşitim hocam." Sedat, Erhan'ın elinden kurtulup Hüsnü amcanın yanına geçti. "Amca hadi acelemiz var bizim. Kıy şu nikahı da gidelim." Hüsnü amca kaşlarını çatıp Sedat'ın yüzünü inceledi. "Niye? Kudurdun mu?" Herkes sus pus şekilde birbirine şaşkın bakışlar atarken, tekrar konuştu. "Bakın, hiçbir imam resmi nikah belgesi görmeden nikah kıymaz ama..." Eliyle Erhan'ı işaret etti. "Bu meczup, allem edip kallem edip her seferinde ikna ediyor beni."

"Meczup mu? Aşk olsun ama Hüsnü amcacığım. Sevenleri kavuşturup kolay yoldan cenneti garantilemek istiyorum, ne var yani?" Hüsnü amca, gülerek başını hayret bir şey anlamında salladı. "O işler öyle kolay yoldan olmuyor ama tabii Allah gönlüne göre versin." Mercan'a dönüp elini uzattı. "Kızım, bakayım ben senin kimliğine bir." Taktı bu da Mercan'a he. Bizim elma şekeri kimliğini çıkarıp verince, ikna olmuş bir şekilde nikah için uygun olduğuna karar verdi. Sedat'ın Mercan'a olan bakışlarına kaşlarını çatarak öksürdü. "Nikahtan sonra bakışın. Şimdi haram!" Ama yaniii....

Kaan'la birbirimize bakıp bıyık altından gülerken, Hüsnü amca bana baktı. "Size de hayırlı olsun. Kaç aylık, cinsiyeti ne evladınızın?" Kaan hemen atıldı. "Evladımız değil, evlatlarımız Hüsnü amca. İkiz, 7. ay bitmek üzere." Hüsnü amca gülerek Kaan'a çevirdi bakışlarını. "Ooo, maşallah. Senden hızlısı mezarda delikanlı." Bu, çok doğru bir tespit bu arada. "Allah sağlıkla kucağınıza almayı nasip etsin. Hayırlı evlat olsunlar inşallah." Ona teşekkürlerimizi ilettikten sonra, Sedat'ın ikazıyla nikah kısmına geçildi.

Kaan ve Erhan'ın şahitliği huzurunda nikahları kıyıldıktan sonra, ilahi huzur eşliğinde camiden çıktık. Nikah saatine kadar bir sürü işimiz olduğu için, kızlar ve erkekler olarak ikiye bölündük. Ben, bizim arabayla kızları toplayıp kuaförün yolunu tutarken onlar da Sedat'ın damat tıraşı ve araba süsleme için yola koyuldular. Esat'ın arabası süslenecekti. Dediğim gibi, bu tam anlamıyla bir yıldırım nikahı sayılmadığı için gayet rahat ve temkinli hareket ediyorduk. Mercan'ın kırmızı saçlarına istediği model yapılırken, biz de makyaj yaptırdık. Bir sürü fotoğraf çekilecektik, güzel olmalıydık tabii.

Mercan istemese de, Elif'in diretmesiyle dün  ona da güzel bir beyaz elbise kiraladık. Elbisenin zarifliği bir yana, Mercan tam anlamıyla bir kuğu gibi görünüyordu. "Ay Mercaaan, çok güzel oldun. Kıskandım yemin ederim." Huri'nin iç çekmesiyle, Mercan utangaç bakışlarını sergileyip gülümsedi. "Sıramızı da kaptın ama şu güzelliğinin hatrına susuyoruz Mercan Hanım!" Elif'in yalandan imasına daha da utanırken, sessizce mırıldandı. "Nasip." Gerçekten öyleydi. Nasipten öte hiçbir yol olmadığı gibi insan, hayatın akışına da müdahale edemiyordu.

Biraz sonra kapı açılıp Erhan başını yavaşça uzattığında, Huri boyuna bacağına bakmadan kendini Mercan'ın önüne siper etti. Aynen canım, hiç görünmüyor bizim gelin kız. "Huri, yeğenini sobelemeye kıyamayan dayılar gibi hissediyorum kendimi şu an." Erhan'ın alayı üzerine Huri kaşlarını çattı. "Aman sanki sen çok uzunsun da..." Erhan, çarpık bir gülüş attı. "En azından boyuma bakmadan böyle şapşallıklar yapmıyorum."

"Aşkım, moralini bozma kızın. Niye geldin sen?" Elif'in sorusu üzerine Erhan başını kaldırıp ona baktı. "Senden bir öpücük almaya geldim yarim." Gözlerini kapatıp dudağını büzerek uzattığında biz gülerken, Elif gözlerini devirdi. "O ağzına bir tane çarpmadan, aç şu gözlerini Erhan!" Gözlerini açıp kaşlarını çattı. "Ne var ya? Ne olur müstakbel kocana bir öpücük versen?" Elif, sinirle soluyarak kapıya doğru adımladı. "Sırf buraya kadar öpücük almaya geldiysen, önce öper sonra seni döverim müstakbel kocacığım."

"Off, Erhan abi çekil artık şuradan! Amele sümüğü gibi yapıştın kapıya! Elma şekerimi göreceğim be-" Sedat, kapıdan girer girmez Mercan'ı gördüğü için lafını tamamlayamadı. Çarpıldı herhalde çocuk. "Oha!" Mercan'ı baştan aşağı süzdükten sonra yutkundu. "Yuh!" Evet, çarpılmış bu, kesinleşti. "Bunları iltifat olarak mı kabul etmeliyim Sedat?" Sedat kendine gelip adımlarını Mercan'a yönlendirmeye başladığı an, Mercan'ın titrediğini hissettim yine. Dudaklarını ıslatıp, gözlerini kapattıktan sonra derin bir nefes aldı. Sedat tam önünde durduğunda ise yutkundu. "Güzelliğinden çarpılmış olduğum gerçeğini iltifat olarak kabul edebilirsin, elma şekerim."

Usta kameramanımız Elif bu anları kaydederken, Huri ve ben hayranlıkla onları izlemekle meşguldük. "Mercan, ben bu güzelliği hak edecek ne yaptım bilmiyorum ama sanırım ben dünyanın en şanslı adamıyım." Sedat itiraflarına devam ederken, Mercan ürkekçe gülümsedi. "Asıl şanslı olan benim ki Allah seni benim karşıma çıkardı deli çocuk. Sen, benim bu hayatta ki en büyük şansımsın." İkisi de birbirinin en büyük şansıydı bence de. Sedat Mercan'ın ailesinin yaralarını sarmak için biçilmiş kaftanken, Mercan ise Sedat'ın olgunlaşması için karşısına çıkan en güzel insandı.

Hafifçe eğilip, Mercan'ın alnını öptükten sonra bize döndü. "Beni karımla 2 dakika yalnız bırakır mısınız?" Huri şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Daha dur Sedat, nikah kıyılmadan hemen moda girdin bakıyorum." Elif ve ben kol kola girip kapıya doğru adımlarken Sedat cevap verdi. "İmam nikahını kıydık mı, kıydık. Bu kız benim helalim artık aga." Huri de kıkırdayarak yanımıza geldi. "İyi iyi hadi. Oyalanmayın, daha fotoğraf çekimine gidilecek."

Kuaför salonundan çıktığımızda, arabanın başında dikilen Kaan'ın yanına doğru ilerleyip beline sarıldım. "Yaaa, benim anılarım depreşti hep. Ağlamak üzereyim." Kollarını sırtıma sarıp, başımın üstüne küçük bir öpücük bıraktı. "Vallahi al benden de o kadar canımın içi. Daha dün gibi gelinlik mağazasında seni görüp çarpılışım ama üzerinden aylar geçmiş." Benim kuaför anım yoktu tabii ama düğünde onun da acısını en güzel şekilde çıkarmıştım. "Minel, kızımıza bir isim buldum sanırım. Beğeneceğine eminim bu sefer." Merakla başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Ne buldun sarı kafam?"

Ağzını açtığı sırada içeriden el ele Mercan ve Sedat çıkınca, hepimizin bakışları oraya yöneldi. Hayri abinin coşkulu tezahüratları eşliğinde alkışlamaya başladık. Yine Erhan'ın parmağı olduğunu düşündüğüm gelin arabasının arkasında "DELİ ÇOCUK ELMA ŞEKERİ'NE KAVUŞUYOR" yazıyordu. Esat, hızla kapıyı açıp ikisini de bindirdikten sonra şoför koltuğuna geçti. Huri de onun yanındaki yerini alırken, biz de arkalarından onları takip etmeye başladık.

Bizim nikah fotoğraflarını çeken abinin dükkanına geldiğimizde, hamile olduğum için beni bir koltuğa oturttular. Mercan, Sedat'ın kalas gibi pozlarını yönlendirmekle uğraşırken ben çayımı yudumlamakla meşguldüm. En son hep beraber fotoğraflar çekilecektik. Kaan, yanımdaki boşluğa oturup kolunu omzuma attı. "Keyfin gıcır bakıyorum." Çayın son yudumunu tepeme dikip sırıttım. "Ben tam 3 canlıyım. Olsun o kadar da yani." Yanağımı öptükten sonra kulağıma eğildi. "Sizi çok seviyorum." Elimi yanağına götürüp okşadım. "Biz de seni çok seviyoruz."

"Ay aman, siz de her yerde mıç mıç mıç. İçimi baydınız hayatım!" Kaan, başını kaldırıp sırıtarak Hayri abiye baktı. "Nazar etme ne olur, çalış senin de olur Hayri abi." Hayri abi gözlerini kısıp Kaan'a delici bir bakış attı. "Sen bana kenafir gözlüsün mü demek istiyorsun Fatih? Vallahi yırtarım o ağzını!" Kaan, omzumdaki kolunu çekmeden oturduğu yerde biraz daha yayıldı. "Yoo, sana da hayırlı bir kısmet bulalım da evlen diyorum. Niye her şeyi yanlış anlıyorsun ki yani?" Burnunu kırıştırıp bizi süzdü. "Aman istemez! Ben gayet iyiyim böyle! Hele sizin gibi mıç mıç bir ilişki mi? Allah korusun!"

"Ya hu, her ilişki bizim ki gibi olacak diye bir kural yok. Zaten hiçbir ilişki bizim ki gibi güzel olamaz, orası ayrı tabii ama sen de kendine göre şekillendir işte." Hayri abi kendinden emin bir şekilde güldü. "Benim hayatımda aşka yer yok şekerim. Kariyerime odaklandım. Seneye Masterchef 'e katılıp ünlü olmayı planlıyorum. İsterseniz size şimdiden bir imza vereyim. Zira ünlü olduktan sonra hiçbirinizi tanımam, bilesiniz!" En azından açık sözlü... "Para, şan, şöhret insanı değiştirir derlerdi de... Daha olmadan değişeni de ilk defa görüyorum vallahi Hayri abi." Ben gülerken, Elif perdenin arkasından başını uzattı. "Hadi gelin, toplu poza geldi sıra."

Hep beraber fotoğraf alanına geçtiğimizde tüm çiftler bir düzen içerisinde poz verirken, Hayri abi kendini dışlanmış gibi hissettiğini belli eden pozlar veriyordu. Birkaç kare çekildikten sonra Hayri abi ortaya atladı. "Ay yeter! Vallahi içim şişti ayol fotoğrafçı bey. Bu poz benim pozum olmalı!" Hepimiz merakla istediği pozu beklerken, sinsice sırıttıktan sonra pozu açıkladı. Kadınlar bir adım geride dururken, erkekler Hayri abiyi yan bir şekilde taşıyarak poz vermişti. Fotoğrafçı gülmekten kamerayı titrettiği için de epey bir vakit harcamak zorunda kaldık.

Nikah salonuna giderken, 3 arabalık bir konvoy oluşturup kornalar eşliğinde kendi halimizde eğleniyorduk. Bizim ikizleri ve onların manitaları olan Ekin ile Serkan'ı yol üstünden bizim arabaya aldık. Arkada sıkışık bir halde olmaları Mücella'yı gerse de, Serkan halinden epey memnun görünüyordu. Radyoya basıp playlistimden bizim şarkımızı açtım. Ekin ile Müberra oynaşma moduna geçerken Serkan, Mücella'ya kaçamak bakışlar atmaya başladı. En sonunda dayanamayıp kolunu Mücella'nın omzuna attığında, bizim Mücü biraz utansa da başını Serkan'ın omzuna dayadı. Sen insan sevmezsin ama hayat seni kalabalık bir aileden alıp, daha kalabalık bir aileye gelin yapar be Mücü... Nasip, kısmet.

Kaan, elimi tutup öptükten sonra dikiz aynasından arkaya alaycı bir bakış attı. "Şşş, bu bizim şarkımız. O kadar da gaza gelmeyin yani." Müberra oturduğu yerde dikleşirken, Ekin elini savurdu. "Tapusu sizde mi abiciğim? Belki ben gece olmak istiyorum, sevgilim gündüz. Belki biz de mutlu yarınlara koşmak ve mesut olmak  istiyoruz. Ne olmuş yani?" Sen gel bir de bunları pasta adama söyle bakalım. "Tapusunu bizzat Tarkan'dan aldım kardeşim. Gündüzle gece Minel ve benim. Gökyüzünde yıldız da biziz. Mutlu yarınlara da çoktan koştuk. Hadi bakalım, ne yapacaksın?"

"Aman be, sizin şarkınıza mı kaldık?" Müberra'yı kendine çekip yanağını öptü. "Var bizim şarkımız." Müberra sırıtırken, Mücella onun omzuna vurdu. "Yılışma hemen!" Müberra kaşlarını çatarak sinirle ikisine döndü. "Bana diyene bak, çocuğun omzunda oba kurmadığın kaldı!" Mücella mahçup bir tavırla içinde bulunduğu durumu yeni farketmiş gibi doğrulmaya kalktığında, Serkan onu iyice kendine çekti. "Ya baldız, şu aşamaya gelene kadar bile göbeğim çatladı zaten. Allah aşkına bir sus!" Ekin küçük bir kahkaha attı. "Yazık lan sana, bacanak!"

"Sus be! Babam seni bir eline bir geçirse boğacak, bir de benim sevgilime yazık diyorsun!" Mücella'nın çıkışı üzerine, Serkan benim arkamda oturduğu için benim oturduğum koltuğa vurdu. "Has- az önce ne dedin sen?" Yazık bu çocuğa da cidden be. "Sevgilim dedim ne var? Değil misin?" Başımı çevirip arkaya baktığımda, Serkan heyecandan kalp krizi geçirecek gibi görünüyordu. "Kız Mücü, sen ne yaptın böyle benim teyzemin yavrusuna?"

"Sen de bana teyzemin yavrusu deyip durma ya. Benim de bir karizmam var kızım. Çiziyorsun sürekli!" Serkan'ın söylenmesiyle kıkırdadım. "Aman karizmanı sevsinler senin." Başımla Mücella'yı işaret ettim. "Ki seviyorlar da zaten." Mücella utançla ellerini yüzüne kapatırken, Kaan bana yandan bir bakış attı. "Utandırma çocukları karıcığım." Dizimin birini kırıp yavaşça arkaya döndüm. Bu kıyafetlerin içinde sıkılsam da merakım daha ağır basıyordu. "Serkan, anlatsana nasıl açıldın bizim kıza kuzen."

"Açılmama gerek var mıydı ki? Ezelin kör annesi Meliha bile kalbimden gelen yanık kokusundan anlardı benim bu kıza aşık olduğumu." Mücella gülmemek için dudağını ısırırken, Kaan ve Ekin aynı anda tezahürat yapar gibi 'oooo' lamaya başladılar. "Ama çok ısrar ettin madem anlatayım." O kadar ısrar ettim ki cidden... "Anlatayım mı inatçı keçim?" Bir de Mücella'ya danışması üzerine, Ekin eğilip Serkan'ın koluna vurdu. "Hanımcıyız bakıyorum, bacanak?" Müberra sol kaşını kaldırıp saçını savurdu. "Sen değil misin Ekinciğim?"

"Aaa, bu da soru mu bebeğim? Hanımcılık denince de ben yani." Müberra duyduklarından memnun bir şekilde sırıtırken, kaşlarımı çattım. "Ay bir susun da anlatsın teyzemin yavrusu." Serkan, gözlerini devirdikten sonra derin bir nefes aldı. "Aslında her şey, cesaretimi toplayıp sizin düğünde onu dansa kaldırmamla başladı diyebilirim." Sarı kafam, bizim düğün bereketli derken şaka yapmıyordu tabii. "Dans teklifimi biraz zor kabul etse de ben işin sonucuna bakıyorum tabi ki. Heyecandan çalan müziği bile duymuyorum yani o derece." İlk danslar öyle oluyor be deyzem oğlu. Ben de Kaan'ın kollarına bayılıyordum az daha.

"O heyecanla gözlerimi dikip nasıl baktıysam artık yüzüne, kız rahatsız olup kaçmaya çalıştı. Ben de onu tutmak isterken eli kalbime çarptı. Kaşlarını çattı, birkaç saniye öylece yüzüme baktıktan sonra 'bu niye bu kadar hızlı atıyor?' diye sordu." Acaba neden kız Mücü? "Yalnız tam Mücella'lık bir soru bu. Kütük müsün ikizim sen?" Müberra yüzünü buruşturarak bakarken, Mücella omzuyla itti onu. "Kes çeneni kes kes kes!" Serkan, gülerek Mücella'yı tekrar kendine çektikten sonra anlatmaya devam etti. "Senin bir türlü görmek istemediğim aşkımdan, dedim ben de."

Zaten tam anlamıyla oturmadığımı fırsat bilerek eğildim ve Serkan'ın kafasına vurdum. "Romantik köpek seni!" Serkan, başını tutarken bir yandan da kaşlarını çattı. "Sen bize sarıp duracağına dökül bakalım, teyzemin deli kızı. Mesela neden az önceki şarkı sizin şarkınız? Özelliği ne?" Ben buna cevap veremem! Tekrar yerime oturup Kaan'a kaçamak bir bakış attığımda neşeyle güldü. "Sen kaşındın canımın içi. Dökül bakalım her şeyi. Gerçeklerin gün yüzüne çıkmak gibi kötü huyları da var ne yazık ki..."

"Oha! Minel abla, ne oluyor kız?" Sus Müberya! Derin bir nefes aldıktan sonra küçük bir öksürükle boğazımı temizledim. "Tamam, anlatacağım ama şu an bu arabanın içindekiler dışında bir kişi bile duyarsa elimde kalırsınız he!" Hepsinin gözleri merakla iyice büyürken, işaret parmağımı salladım. "Tamam mı?" Hepsi aynı anda kurbanlık koyun gibi başlarını sallayınca, Kaan şen bir kahkaha attı. "Güzelim, biz artık evliyiz. Allah bağışlasın, iki de bebemiz var. Kasmasan mı bu kadar?" Evet, evliyiz ama babam bunu duyarsa kalpten gider adam. Yazıktır, günahtır!

"İyi tamam, anlatıyorum." Tekrar az önceki pozisyonumu alarak arkadakilere döndüm ve ikizlere göz gezdirdim. "Hani ben, babaannem bana tokat attı diye evi terketmiştim ya..." Ekin o zaman hayatımızda olmadığı için bilmiyordu tabii ama Serkan'ın da haberi yoktu. "Ne? Ne zaman oldu bu olay?" Serkan, bir dur ciğerim. Zaten ortalık karışık. "Ya sittin sene önce ki olay. Boşver kuzen." Onu geçiştirdikten sonra anlatmaya devam ettim. "İşte o gün, Kaan peşimden geldi ve biz tüm gün bana kalacak bir yer aradık ama bulamadık?" Serkan hiddetle kaşlarını çattı. "Niye? Bizim ev yıkıldı mı?" Bunun da korumacı kuzen damarı kabardı. Tam da Damat Sedat'tan kurtuldum derken...

"Lan sizin ev Avrupa Yakası'nda, salak! Her gün okula nasıl gitseydim? Murat amcama da gitmedim bu yüzden. Zaten iki güne enselendim merak etme yani." Bu da böyle bir anımdır... "İşte ben o gün Kaan'ın evinde gizlice kaldım. Ertesi gün de Kaan balık almıştı ve radyodan bu şarkıyı açmış, mırıldanarak yapıyordu işini." O an gözümün önünde canlanınca, yüzümde aptalca bir sırıtış meydana geldi. "Ben de kapıdan onu izliyordum. Elimi tutup beni kendine çekti ve bu şarkı eşliğinde dans etmeye başladık. Bir nevi aşk itirafıydı ve ben heyecandan geberiyorum sandım."

"Yaaa, güzelim ânı batırdı sizin bu kuzeniniz!" Eğilip saçını öptüm. "Heyecandan kollarına bayılsam daha mı iyiydi yani sarı kafam?" Gözünü dikiz aynasından ayırmadan o da beni öptü. "Değildi tabii ama o andan sonra bir türlü sana açılma fırsatı bulamadım ve bu çok sinir bozucuydu." Müberra gözlerini dikip bir bana, bir de ikizine baktı. "Yani Minel abla, kütüklük konusunda Mücella ile kapışırsınız!" Çok biliyorsun sen, yelloz! "Öyle deme ama Mübi, geçen gün bana gül aldı güzel karım." Aldım değil mi? Ben aldım. Ben yaptım yani bu eylemi!

"Bak, elalemin manitası gül alıyor. Sen hep benden bekliyorsun böyle şeyleri Müberra Hanım!" Ekin, tribal enfeksiyona kapıldı arkadaşlar. Daha dün bir, bugün iki aslanım. Sen hayırdır?  "Senin gülün benim, başka güle ihtiyacın yok canım." Alın bu kekoyu buradan! "Bize kütük diyenin içinde bir keko yatıyor olması peki?" Hay ağzına sağlık be Mücella reis! İkisi laf dalaşına girerken, artan korna seslerinden dolayı korkuyla düzgünce yerime oturup söylendim. "Ay n'oluyo n'oluyo?"

"Testere reisin aracı görüş açıma girmişti ki, nereden ve nasıl haberi olduğunu bilmediğim Neboş'un da aracı arkadan ona sürttürmek suretiyle konvoyumuza katıldılar." Kaan'ın anlattıklarını şaşkınlıkla dinlerken gözlerim istemsizce büyümüştü. "Güzel özetledim ama değil mi?" Evet, beynim yandı. "Sedat şimdi arabanın içinde ne küfürler savuruyordur he." Serkan'ın söylemiyle hepimiz gülerken, Sedat'ın surat ifadesini hayal etmeden duramadım. "Yalnız, Neboş abla Esra'ya ayıp ediyor bence." Başımı sallayıp onayladım Mübi'yi. "Ama aşık o da hâlâ be."

Mücella, Neboş abla ile empati yapmış olmalı ki epey üzgün duruyordu. "Bence bu aşk falan değil. Bildiğin takıntı ve hem karşısındaki adama, hem de onun hayatındaki kadına saygısızlıktan başka bir şey değil." Bu konuda ben de Müberra'ya katılıyordum. Esra yeni yeni duvarlarını aşmaya karar vermişken, Neboş abla yaralarına tuz basıyordu. "Kavga çıksa da izlesek." Ekin'e sinirli bir bakış attım. "Tövbe de lan! Sedat'ı hayırlısıyla bir everelim. Sonra ben seni Kazım enişteme ispiyonlayıp kavga çıkarırım merak etme."

"Minel ya, neyimi gördün Kazım bey abiye şikayet edecek? Aşk olsun yani." Alayla kaşlarımı kaldırıp indirdim. "Mübi'yi kuytu köşelerde öpmeye çalıştığını bilmiyorum sanma yaniii." Gözlerini belerterek yüzüme baktı. Böyle de arkaya dönüp durmaktan boynum acıdı resmen. "Ailecek radar gibisiniz yemin ederim." Hacı Müberya geni diyelim biz ona. "Bizi şikayet eden de Metin dayıma basılmalara doyamamıştı zamanında. Bilmiyoruz sankiii." Ben bu Mübi'yi döverim! "Vallahi bir keresinde Metin babam beni beylik tabancasıyla vurmaya kalktı da, zor kurtulmuştum elinden." Kaan'ın bahsettiği an aklıma gelince kahkaha attım.

"Aaa, o gün Ekin bizim apartmana ilk kez gelmişti. Biz tartışmıştık. Kaan da gece benimle konuşmaya gelmiş. Babam tam-" Kaan sözümü kesip devamını getirdi. "Ben seni öperken bastı. Senin beni öptüğün anları niye hiç görmedi bu adam sahi?" Bu defa ona dönüp yanağını sıkıştırdım. "Görse de yine olan sana olurdu. Ben her türlü yırtardım bence." Elimi tutup öptükten sonra sırıttı. "Sonuç olarak ben her türlü kârdayım ama."

"Biz tahmini ne zaman bu aşamaya geliriz sence inatçı keçim?" Kaan, arabayı durdurup Serkan'ın sorusuna Mücella'dan önce cevap verdi. "Senin daha kırk  fırın ekmek yemen lazım aslanım." Ellerini çırparak arkadakilere seslendi. "Haydi gençler, nikah yolcusu kalmasın." Arabadan inip nikah dairesine baktım. Bu bina bizim ailenin gençleri yıldırım nikahı ya da gizli nikah kıysın diye inşa edilmediyse, niye inşa edilmiş olabilir ki?" Kaan, yanıma gelip elimi tuttu. "Biz seninle her ay gelip burada nikah kıysak ya Minel. Çok seviyorum ben burayı." Gözlerimi devirip güldüm. "Salak mısın Cemile?"

Biz gülüşürken, Testere abim kendini hışımla arabadan atıp Neboş ablanın arabasına doğru sinirle yürümeye başladı. Neboş abla şoförü kapıyı açmadan asla inmediği için, henüz arabasındaydı. Kapıyı sertçe açıp bağırmaya başladı. "Senin benim canıma kastın mı var kadın? Boğarak öldüremedin, çarparak öldüreyim mi dedin?" Herkes arabalarından inip pür dikkat onları izlerken, Esra kollarını önünde bağlamış sağ ayağını da sürekli yere çarpıyordu. Çıkan topuk seslerini Neboş ablanın sesi bastırdı. "Ben öldürmem, süründürürüm lan lolipop!"

Arabadan inip, Testere abimi sertçe ittirdi. "Sen bana hesap mı soruyorsun, lale?" Ne ara yanımıza geldiğini anlamadığım Hayri abi kulağıma eğildi. "Ayyy kimdi bu, benim diyen delikanlıdan bile daha delikanlı olan hanımefendi?" Başını eğip Neboş ablayı iyice süzdü. "Bir yerde gördüm sanki ama çıkaramıyorum hayatım." Başımı hafifçe ona doğru eğerek fısıldamaya başladım. "Kaan'ın nezaretten çıktığı gece gördün Hayri abi. Testere abimin ilk eşiymiş." Yüzünü buruşturarak Testere abiye baktı. "Ayol bu güzelim kadın ne bulmuş şu hıyarda?"

"Duymasın, topuklarına veda etmek zorunda kalırsın kuzen." Kaan'ın söylediklerine ben gülerken, Hayri abi elini savurdu. "Ondan korkan onun gibi olsun hayatım." Birbirlerine her an dalacak gibi dikilen Testere ve Neboş ikilisine bakıp iç çekti. "Ama şu delikanlı hanımefendiden korkmadım değil. İçimi titretti ayol." Dikkat et dalağını titretmesin, ne diyeyim?

Sedat'ın ağlamaklı surat ifadesini gören Erhan, ellerini çırparak araya girdi. "Eveeet hanımlar, beyler. Genç çiftimizin nikahı için buradayız ya hani, olaya mı odaklansak diyorum?" Sedat, alkışlayarak Erhan'a destek oldu. "Evet, ben evleniyorum farkındaysanız. Bakın çok rica ediyorum, annemden önce beni kimse öldürmesin." Annen öldürsün yani? Testere abi, başını sallayarak Neboş'un önünden çekildi ve Esra'nın elini tuttu. "Afedersin sultanım."

Esra sesini çıkarmadan Neboş'a delici bakışlarını gönderiyordu. 'Muharrem benim' mesajı göz bebeklerinden okunurken, Neboş abla elini kaldırıp Esra'yı işaret etti. "Ne bakıp duruyorsun öyle kız? Kapçık ağızlı?" Esra, şok içinde ağzını aralayarak eliyle kendini işaret etti. "Ben mi kapçık ağızlıyım?" Neboş abla alaycı bir kahkaha patlattı. "Burada senden başka kapçık ağızlı mı var? Bir de utanmadan soruyorsun!" Esra, gözlerini belerterek Testere abime baktı. "Muharrem, ne diyor bu kadın böyle?"

"Ne o? Veline mi şikayet ediyorsun beni?" Neboş abla hızını alamazken, Hayri abi tekrar kulağıma eğildi. "Mineeel, ben bayıldım bu kadına yemin ederim!"  Sedat tekrar araya girdi. "Bakın, biraz daha şu daireye girmezsek kendimi en yakın köprüden atacağım. Sebebim olursunuz, ona göre!" Mercan sinirle Sedat'ın kolunu çimdirdi. "Öyle bir şey yaparsan seni gebertirim Sedat!" Sedat, elini Mercan'ın beline sarıp sırıttı. "Hadi ya, yukarı çıkarıp tekrar mı atacaksın yoksa?" Ay yok, bunlar da kafayı yedi.

Kaan'ın olaya el atıp ortalığı sakinleştirmesiyle, nihayet nikah dairesine girebildiğimizde koluna girip sırıttım. "Kriz yönetimi desen var." Beni biraz daha kendine çekip güldü. "Tabii kızım, ne sandın sen kocanı?" Alaylı bir tavırla kolunu okşadım.  "Kızın mıyım gerçekten?" Eğilip kulağıma yaklaştı. "Cık. Benim kızım burada." Kaşlarıyla karnımı işaret ettiğinde, elim istemsizce karnıma gitti. "Diğer ikisini de yakın zamanda yapacağız inşallah." Gözlerimi belerterek baktığımda, bizim nikah kafilesine göz gezdirip herkesin kendi halinde olduğunu görünce belimi kavradı. "Hiç kaçışın yok, o 5 çocuğu yapacağız."

"Hadi be oradan! İkizler neyine yetmiyor acaba?" Sinirli yüz ifadem onu çok eğlendiriyor gibi görünüyordu. "Hatırlıyor musun? Daha sevgili olmadan beraber Murat amcanın evine ilk kez gitmiştik hani." Ben hafızamı yoklarken devam etti. "O gün vapurda düşen kirpiğimi kavrayıp, benden bir dilek dilememi istemiştin." O an gözümün önünde canlanınca gülümsedim. "Hatırladım." Beni kendine çevirip gözlerime baktı. "İşte o an dedim ki: Allah'ım bu kız artık benim olsun. Sonra bizim üç kızımız, iki de oğlumuz olsun."

"Çok şapşalsın!" Az önceki çatık kaşlarım yerini koca bir sırıtışa bırakmıştı. "Sen bir yumuşadın bakıyorum karıcığım." Bu da, yüz verdik diye hemen astarını isteyengillerden oldu iyice. "Bilirsin, bu işler sadece dua etmekle olmaz. Biraz da bizim çabalamamız lazım. Yüce Rabbim boş duranları sevmez." Bulunduğumuz ortamdan ötürü içime içime gülerken, Neboş'un Hayri abiyi itmesiyle bütün bakışlar oraya döndü. "Senin de götün başın ayrı oynuyor lan. Biraz delikanlı ol, denyo!"

Hayri abi, çarptığı duvardan yavaşça ayrılıp Neboş ablayı baştan aşağı süzdükten sonra yüzünde çarpık bir gülüş belirdi. Kravatını düzeltip kendine çeki düzen verdi ve olduğu yerde dikleşip derin bir nefes aldı. Herkesin şaşkın bakışları onun üzerindeyken, başını yana eğip Neboş ablaya baktı. "Delikanlıyım diye geçinen kabadayılardan daha delikanlıyımdır ben. Bakış açını genişletmen gerek ama bence, sen bunu tek başına yapamazsın. Merak etme, ben genişletirim." Ne yaptın kral? Füze atsaydın.

"Mercan Çakır, Sedat Özkaya." Olay daha fazla büyümeden nikah anonsu yapılması hepimizin içine bir şu serperken, Sedat'ın hem nikah şahidi, hem sağdıcı olduğum için ayrı bir heyecan sarmıştı. Gerçi ben Mercan'a sağdıçlık yapacaktım ama dolaylı yoldan öyle sayılırdı. Sedat, Kaan'ın sağdıç olmanın verdiği yetkiyle yapacağı engin tavsiyelerle fazla gaza gelmezdi umarım.
Nikah salonuna girdikten sonra,  herkes görevlerini yerine getirmek için yerini almıştı bile.

Sedat, Mercan'ın sandalyesini çektikten sonra heyecandan ölecek gibi bir ifadeyle kendini sandalyeye bıraktı. Mercan'ın şahidi Testere abim olacağı için, onun koluna girip yerimize oturmak üzere ilerledim. Centilmen abim bana sandalyeyi çektiği için başımla teşekkür ettikten sonra çifte kumrularımızı süzdüm imrenerek. Kim derdi ki bu iki kafadan çatlak kuzeni bir sarı kafayla, bir kırmızı kafa yola getirecek diye?

Başımı çevirip gözlerinin yeşiline kurban olduğum, sarışın bombama baktım. O zaten bana baktığı için, bir süre gözlerimizi kırpmadan öylece birbirimize baktık. O güzel bakışlarıyla içinden ne geçiriyordu bilmem ama ben, dünyanın en şanslı kadını olduğumu düşünüyordum. Nikah memurunun söze girmesiyle, gözlerimi mecburen ondan çekmeden hemen önce bir öpücük atıp önüme döndüm. "Siz, Caner kızı Mercan Çakır. Mehmet oğlu Muzaffer Sedat Özkaya'yı, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında olmadan, kendi hür iradenizle eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

Mercan, dudaklarında ki tatlı tebessümle Sedat'a kısa bir bakış attıktan sonra heyecanla mikrofona eğildi. "Eveet!" Sesi titrek ama yüksek çıkmıştı. Hepimiz alkışlarken, sıra bizim Sedat efendiye gelmişti bile. Ulan, bu eşşoğlueşek de büyüyüp adam oldu ya. Ağlayacağım galiba ben. "Siz, Mehmet oğlu Muzaffer Sedat Özkaya. Caner kızı Mercan Çakır'ı, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında olmadan, kendi hür iradenizle eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Sedat öyle derin bir nefes aldı ki, mikrofon bile yerinde sallandı. "SONSUZA KADAR EVEEET!" Sesi de en az nefesi kadar gür çıkmıştı. Biz de bu sese yakışır şekilde avuçlarımız patlayana kadar alkışladık.

"Sizler de şahitlik ediyor musunuz?" Nikah memurunun bize bakarak sorduğu soruya, heyecanla ağzımı açtığım sırada salonda bir patırtı koptu. Hepimizin bakışları kırılacak gibi açılan kapıya kayarken, Sedat korkuyla ayağa fırladı.  "Anne!" Ferhunde yengemin öldürücü bakışları hepimizin üzerinde gezinirken, birden bağırmaya başladı. "Durun, bu nikah kesinlikle kıyılamaz! Kıyıldıysa da derhal iptal edilecek!" Ketçap mayonez de ister misin canım benim? "Niye, biz kardeş miyiz Ferhunde Hanım?"

Mercan'ın sorusuna gülmek istesem de, ortama uygun olmadığı için yine içime attım. "Kes sesini kırmızı çiyan!' Ferhunde yengem bu tarafa doğru adımlarını yönelttiği sırada, kalbimin atışlarını ağzımda hissetmeye başladım. Sanki benim düğünüm basılmış gibi bir his kaplamıştı bedenimi. Elimi masanın ucuna atıp güç almak ister gibi sıkıca tuttum. Karnımda hissetmeye başladığım krampın acısını hangi güç geçirirdi, onu bilmiyordum işte.

"Ferhunde dur!" Salona babaannem ve hemen ardından Kazım eniştem de daldığında, kadro tamamlanmış gibiydi. "Duramam anne, duramam! Oğlum bu kızla asla evlenemez!" Sen gelmesen bal gibi de evlenirdi aslında. "Yeter, çocukların mutluluğuna çomak sokuşun. Geçen gün dükkanda yaptıkların kulağıma geldi, çatladım sinirden!" Ferhunde yengem sinirle babaanneme döndü. "Çatlasan da, patlasan da oğlumun bu kızla evlenmesine asla müsaade etmiyorum!"

"Sedat, at şu imzayı. Ananın boşalttığı daireyi size en kralından döşeyip, tapuyu da üzerine vermezsem benim de adım Müberra Yılmaz değil!" Kazım eniştem kendince bir alkış tufanı yapıp güldü. "Helal be kaynana!" Ferhunde yengem, dehşete düşmüş gözleriyle Sedat'a baktı. "Sakın! O imzayı atarsan sana sütümü helal etmem Sedat!" Sedat olduğu yerde kalakalırken, karnımda baş gösteren sancı yüzünden istemsizce bir çığlık attım. Elimi karnıma götürüp ağzımdan tekrar firar eden çığlıkla yerimde kıpırdandım. "Minel!"

"Bacım, iyi misin? Ne oluyor?" Kaan ve Testere abinin telaşlı sesleri kulaklarımı doldururken, dişlerimi sıktım. "Galiba doğuruyorum!" Herkesin ağzından şaşkın nidalar dökülmeye başladı. Yanıma gelen Kaan'ın elini sımsıkı tuttum. "Kaan, ikizler geliyor galiba!" Kaan'ın korku ve panik dolu surat ifadesi bakış açıma girdi. "Ama daha çok erken..." İçime derin bir nefes alıp sinirle bağırdım. "İyi, söyleyeyim de geri çekilsinler o zaman!" Te Allah'ım ya Rabbim ya!

Karnıma giren son krampın delici acısıyla tekrar bağırdım. Kaan, cebinden çıkardığı anahtarı Hayri abiye fırlattı. "Hayri abi, koş arabayı çalıştır çabuk!" Hayri abi anahtarı havada yakalayıp koşmaya başladı. Herkesin sesi birbirine girerken, söyledikleri ortak şey derin nefesler almam gerektiğiydi. Kaan beni kucağına alacağı sırada, telaşla tepemde dikilen Sedat'a baktım ve Kaan'a döndüm. "Sarı kafam dur! Son bir işimiz var." Kazım enişteme dönüp, Ferhunde yengemi işaret ettim. "Enişte, tut şu kadını çabuk!"

Kazım eniştem ne istediğimi anlamış gibi Ferhunde yengemi sıkıca kavrayınca, Sedat ve Mercan'a baktım. "Çabuk ben şuracığa doğurmadan imzalayın şu defteri!" Ferhunde yengemin kulaklarımı tırmalayan sesine yüzümü buruşturup bağırdım. "Lan bakmayın suratıma alık alık, atın şu imzaları çabuk!" Nikah memuru araya girdi. "Hanımefendi bu şartlar altında-" Derin bir nefes aldıktan sonra, elimi savurdum ve dişlerimi sıkarak konuşmaya başladım. "Başlatma sen de şartına şurtuna!" Sedat defteri telaşla imzalayıp Mercan'a uzatırken, Ferhunde yengem delirmiş gibi bağırıyordu.

Defter benim önüme gelince titreyen ellerimle fevkalade bir imza attıktan sonra, Kaan'a bakıp kollarımı kaldırdım. "Hadi gidelim yiğidim." Kaan, bana anlam veremediğim ama çok güzel olduğu belli olan bir bakış attıktan sonra kucağına aldı. Çıkışa doğru hızla ilerlerken, sancılarıma rağmen kendimi sıkarak bağırmamaya çalışıyordum. "Sen var ya, hayatımda gördüğüm en deli insansın canımın içi." Teveccühünüz canım. "Minel, kızıma senin adını koymazsam şerefsizim! Sen nasıl bir Queensin lan, kuzenlerin en delisi?" Tamam, birkaç tahtam eksik olabilir ama bu kadar yüzüme vurmasa mıydınız?

Ayrıca, sağdıçlık görevimi pek yerine getiremeyecek olsam da kesinlikle bir adaşı hak etmiştim. Minel Özkaya'lar çoğalmalıydı. Kaan beni arabaya bindirip, hemen yanıma geçtikten sonra yol boyu beni telkin etmekle uğraştı. Açıkçası onun bu kadar soğukkanlı olmasını beklemiyordum. Hamile olduğumu öğrendiği günkü gibi bayılır zannetmiştim hatta. Fakat o, mükemmel bir baba olacağını yine en güzel şekilde belli ederek, yol boyu canımın acısıyla tırnaklarımı eline geçirmeme sesini bile çıkarmadı.

Hastaneye geldiğimizde sedyeye yatırıldığım an heyecandan mıdır, stresten midir bilmem ağrılarım iyice artmaya başladı. Birkaç rutin kontrolden geçirilip, doğumun başladığını söylediklerinde daha çok erken olduğu için içimi bir korku kaplasa da elimden bir şey gelmiyordu. Bana sürekli söylenilen 'sakin ol' kelimesi iyice sinirlerimi bozmaya başlamıştı. Bir yandan bana saçma sorular sorup oyalamaya çalışıyorlar, bir yandan da olanca gücümle nefes almamı söylüyorlardı.

Dakikalar bile asır gibi gelirken, ne kadar süredir burada olduğumu artık bilmiyordum. Zaman kavramımı tamamen yitirmiştim. Bağırmaktan sesimi de yitirmek üzereydim. Normal doğum olamayacağı anlaşılınca sezaryen doğum olmasına karar verilmişti. Zaten erken doğum olduğu için bu çok düşük bir ihtimaldi. Tam anne olmak üzereyken, yanımda annemin olmasını istiyordum. Annem kadar güçlü olmak istiyordum. Annemin bana gücünü vermesini istiyordum. "Nur topu gibi bir oğlun oldu." Duyduğum ağlama sesiyle nefesimi tuttum. Karşımda duran küçücük insan, resmen benim oğlumdu!

O küçücük bedenden o ses nasıl çıkıyordu ki? "Şimdi sıra diğerinde." Oğluma bakmaktan, doktorun söylediklerine odaklanamıyordum bile. Ne kadar olduğunu bilmediğim birkaç dakikadan sonra kızım da doğmuştu nihayet. Ama o, kardeşinin aksine ağlamak şöyle dursun en ufak bir ses bile çıkarmıyordu. "Kızım niye ağlamıyor?" Hepsi birbirine tuhaf bakışlar atarken sorumu yineledim. "Doktor hanım, kızım neden ağlamıyor?" Daha ismi bile belli olmayan kızım ağlamıyordu ama ben hüngür hüngür ağlayacaktım.

"Kızım neden ağlamıyor dok-" Sesimin tonunu bile ayarlayamadan, sorduğum sorunun yarım kalmasının nedeni kızımın ağlama sesiydi. Hayatımda beni bu kadar rahatlatan bir ses daha olmamıştı. Birinin ağlaması beni mutlu edecek deseler, buna asla inanmazdım. Ama işte burada, bu kısıtlı dakikalar içerisinde korkuyla soğuk terler dökmeye başladığımda duyduğum bu ağlama sesi, hayatımda duyduğum en güzel sesti.

Doğum bitiminde beni odaya aldıklarında, fasulyelerim kuveze alınsa da her şeye rağmen mutluydum. Yaşadığım o korku dolu anlardan sonra, benim için büyük bir şükür sebebiydi hatta. Ailem ve tüm arkadaşlarım buradaydı ama henüz hiçbiriyle görüşememiştim. Kaan yanıma geldiğinde dikişlerimden dolayı doğrulamasam da ona sımsıkı sarılmak istiyordum. Kollarımı uzatıp bana sarılmasını işaret ederken, bir yandan da ağlıyordum. Üzerime yavaşça eğilip sarılırken, onun da ağladığını boynumda hissettiğim ıslaklıktan anladım.

"Kaan, kızımız ağlamadığı için o kadar korktum ki... Ömrümden ömür gitti resmen." Yavaşça doğrulup alnımı öptü. "Az önce kuvezin içinde gördüm onu, o kadar küçük ki Minel..." Elimi uzatıp gözündeki yaşı sildiğimde güldü. "Ama Ömer var ya, tosun gibi maşallah." Gülüşüne eşlik edip kıkırdadım. "Minel, ben ismini Yıldırım koyalım deyince kızıyorsun ama baksana, bu çocuk resmen yıldırım gibi erkenden doğmadı mı? Bu ismi o kadar hakediyor ki..." Yine döndük dolaştık...

"Oğluna iki tane isim buldun ama kızının bir ismi bile yok ortada. Onu ne yapacağız peki sarı kafam?" Eğilip dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra alnını alnımla birleştirdi. "Ben buldum ona isim. Hem kendine, hem de senin ismine uygun." Başını yavaşça eğip kulağıma yaklaştı. "Ömür İnci olsun mu kızımızın adı?" Başını kaldırıp merakla yüzüme bakarken, 32 dış sırıtarak onayladım sorusunu. "Olsun sarı kafam. Ömür İnci olsun." Bugüne kadar o kadar çok isim düşünmüştük ki bu duyduklarımın en güzeli, en özeliydi.

Kapı tıklatılınca merakla o tarafa döndüm. "Girin." Babam, kapıdan başını uzatıp gülümsedi. "Damat, biraz da ben sarılayım kızıma. Bir çık artık şu odadan, aaa!" Babamın şaka ile karışık kızması Kaan'ı güldürürken, ayağa kalktı. "Buyurun babacığım." Kaan çıkarken, babam ve annemin odaya girişiyle benim ağlama seansları başa sardı. Ağlamaya yer arıyor gibiydim. "Allah'ım, benim bebeğim ne ara büyüdü de anne oldu? Hâlâ inanamıyorum ama şükürler olsun." Annem kendi kendine söylenirken, bu defa babam ağlamaya başladı. "Sen daha dün küçücüktün. Ne ara büyüdün benim deli kızım?"

Yine doğrulamadığım için ikisine de bana sarılması için işaret yaptım. Burada bol ağlamalı bir aile saadeti yaşanırken, aniden kapı açıldı. "Allah'ım, sarı yeğenlerimin güzelliğinden ölmüşüm!" İçeri adeta dalan Elif'in gözlerinden kalpler fışkırıyordu resmen. "Ayyy, kusura bakmayın. Heyecandan dalıverdim odaya ama aşırı güzellerdiii!" Babam gözlerini devirip Elif'e baktı. "Uydurma kız! Yeni doğmuş bebek güzel mi olur hiç? Kargacık burgacık bir şeydir ikisi de." Gözlerimi belerterek babama baktım. "Sağ ol yani babacığım ya!"

"Nasıl yani Metin amca? Sen torunlarını görmedin mi daha?" Elif'in sorusu üzerine, babam mahçup bir ifadeyle güldü. "Önce kızımı görmek istedim." Kocaman sırıtarak işaret parmağımı salladım. "Hani sen torunum derdin de başka bir şey demezdin baba?" Gülmemek için kendini sıktığı belli olurken başını yana eğdi. "Benim kızım bir tane, onlar iki." Tabii, benden bir tane daha zor bulunur ama Sedat'ın kızını da Junior Minel yapmazsam ben de neyim. Annemin başıma bağladığı kırmızı kurdeladan sonra lohusalığa resmen giriş yaptığım belgelenirken, yavrucaklarımı emzirmeme müsaade edildiği an da kendimi tam anlamıyla bir anne gibi hissetmeye başladım.

Gelişimleri düşünülenden daha hızlı olduğu için, günler sonra nihayet hastane odasından kurtulabilmiştik. Zira sürekli bir eksik çıktığı için, Kaan artık ev ile hastane arasında mekik dokumaktan da kurtulmuştu. Ömrüm, kurt bakışlı İnci kızım, kardeşine nazaran epey minikti ama annesi onu sevgiyle büyütecekti.

Eve geldiğimizde kendimi hunharca bir uykunun kollarına bıraktığımda, kocacığım da hemen yanıma süzüldü. O yorgunluğu atlatmak elbette kolay olmayacaktı. Hele de bundan sonra uykusuz günlerin bizi beklediğini var sayarsak, bu bizim son derin uykumuz olabilirdi. Annelerim ve babaannem sağ olsunlar, çok iyi bakıyorlardı torunlarına. Akşam tüm apartman bizde çaya toplanmış, isim merasimine geçmiştik. Fatih dedem, ikizlerin kulağına ezan okuyup isimlerini verecekti. İhsan ve Muhittin'den de aşina olduğum için, bu merasim beni hep duygulandırırdı.

Kaan, dedemin kucağına Ömer'i verdikten sonra bana kaçamak bir bakış attı. "Ömer Yıldırım olacak dede. Biliyorsun ama yine de söyleyeyim dedim." Babamın bakışları Kaan'ı bulduğunda, onunla göz göze gelmemek için hemen yanıma süzülüverdi canım kocam. Dedem, ezanı okuduktan sonra Ömer'in kulağına yaklaşıp gülümsedi. "Senin adın, Ömer Yıldırım." Bunu üç kez tekrarladıktan sonra güldü. "Ömer Yıldırım Yılmaz ne güzel oldu yav." Babam, bu fikre pek katılmadığını bakışlarıyla belli etse de sesini çıkarmadı. "Ne güzel ismin var senin. Hz. Ömer gibi adaletli ol her zaman. Olur mu dedesinin paşası?" Dedemin Ömer'i sevişi çok hoşuma gitmişti.

Ömer'i Zeynep annemin kucağına verdikten sonra, Ömür'ü kucağına aldı. Yine aynı şekilde ezanı okuyup kulağına eğildi. "Senin adın, Ömür İnci." 3 kez tekrarladıktan sonra alnını öptü. "Ömrün de kendin gibi, ismin gibi güzel olsun inşallah." Ağlamamak için kendimi sıkarken, Kaan beni kolunun altına alıp saçlarımı öptü. Bu güzellikler benden çıktığı için, benimle gurur duyuyor olmalıydı. Bu bakışların başka açıklaması olamazdı çünkü.

"Yalnız şu kızın güzelliğine bir bakar mısınız? Suratı aynı Minel, teni ve gözleri de Kaan. Bu nasıl bir gen aktarımıdır hacı?" Erhan'ın sorusu hepimizi güldürürken, Kaan omzuna vurdu. "Darısı başına diyelim o zaman." Erhan, Elif'e gözlerini kısarak baktıktan sonra güldü. "Amin diyelim o zaman."

Ertesi gün Testere abim ve Neboş'un 'kim daha çok altın ve para takacak' adlı yarışmasında benim minicik evlatlarım adeta hedef tahtası olurken; Neboş Esra'ya öldürücü bakışlar atıyor, Hayri abi de gözlerini bile kırpmadan Neboş'a bakıyordu. Bu zincirleme dörtlünün aynı anda bizim evde bulunması bir bomba etkisinden farksızken, nihayet bir vukuat işlemeden gidebildiklerinde derin bir nefes aldık.

Gecenin bilmem kaçı, tosuncuk Ömer gözümüze bir gram uyku sokmadığı için halimiz itten beter bir haldeydi. Ömür'üm, benim uysal kızım o kadar sessiz ve usluydu ki Ömer ona nazaran hep ön plana çıkmayı başarıyordu. En son gazını çıkarıp beşiğine tekrar bırakmak için eğildiğimde, Kaan nefes almaya bile korkar bir halde Ömür'ü izliyordu. Onların bu halleri, gelecekte birbirleriyle aşk yaşayacaklarının en büyük habercisi gibiydi. Olsundu, ben de anası gibi deli oğlumu kendime aşık edecektim nasıl olsa.

Ömer'in üzerindeki örtüyü düzeltirken, Kaan arkadan belime sarılıp boynuma sıcak bir öpücük bıraktı. "Ben bunlara bakmaya doyamıyorum Minel. Aynı sana bakmaya doyamadığım gibi." İkisine de bir göz gezdirdim. O kadar haklıydı ki. "Çok güzeller." Beni kendine çevirip sarıldı. "Beni bu güzelliklerin babası yaptığın için teşekkür ederim." Başımı kaldırıp gözlerine baktım. Elim, yanağında ki yerini alıp okşarken kıkırdadım. "Ortak bir çalışma olduğu için, ben de sana teşekkür ederim."

"Ne demek karıcığım. Ne zaman istersen,  ortak çalışmalarımızı genişletebiliriz." Yalandan bir sinirle başına vurdum. "Havada bulut, sen o ortak çalışmanın yenisini unut. Ben bunları doğurana kadar ne çektim, biliyor musun sen?" Belimi sıkıca kavrayıp iyice kendine çekti. "Sen orada acı çekiyorsun diye ben ne kadar üzüldüm, senin haberin var mı?" Tırnaklarımı geçirdiğim elini gösterdi. "Acının izlerini elime nakış gibi işledin ya, oradan biliyorum yani." Elini tutup öptükten sonra dudağımı büzdüm. "Yaa, çok özür dilerim."

"Ellerim feda olsun sana canımın içi." Boynuna sıkıca sarılıp öptüm. "Seni çok seviyorum sarı kafam." Ellerimi saçlarına götürüp yavaşça okşamaya başladım. "Seni çok seviyorum Minel'im. Canımın en içisin." Romantizmimizi balla kesen bu defa Ömür'dü. O ağladıkça, ben doğumdaki travmamdan ötürü mutlu oluyordum. Kaan, onu kucağına alıp boynunu kokladı. "Bu ne güzel bir koku böyle ya? Vallahi yerim ben bu kızı he!" Babası onu yemeden kucağıma aldım hemen. "Anneciğim, baba seni ham mı yapacakmış? Korkma, kurtardım ben seni."

Ömür'ü emzirmek için yatağa oturduğumda, hemen yanıma süzüldü. "Kurtardın mı? Emin misin güzelim? Ben birazdan ikinizi de yemeyeyim dikkat et..." Ömür büyük bir iştahla karnını doyururken, ona yandan bir bakış attım. "Ömür, annesinin güzeliii. Senin bu baban var ya, çok yaramaz biri." Kaan'ın gülme sesine Ömer de uyandığında, sabahçı kadro tamamlandı. Ömür'ü Kaan'ın kucağına verip, oğlumu kucağıma aldım. "Anneciğim, bir sen eksiktin zaten. Sabahlar olmasın artık benim küçük tosunum."

Kaan Ömür'le aşk yaşarken, ben de en az babası kadar yaramaz olan oğlumla ilgilenmeye başladım. Yemişim uykuyu, bu anlar paha biçilemezdi. Kaan'ın çektiği fotoğrafları ve selfieleri incelerken uyuyakaldığımı, çalan zil sesiyle farkettim. Ne ara sabah olmuştu, hiçbir fikrim yoktu. Kaan'ın bacağını üzerimden atıp ısrarla çalan kapıyı açtım. "Ağaç olduk kuzen. Neredesiniz ya?" Sedat'ın kafasına bir tane patlatma isteği beni kamçılasa da, karısının yanında yapmayacaktım tabi ki. O artık evli bir birey olsa da embesilliği bakiydi, orası da apayrı bir konuydu.

"Kusura bakma Minel abla, uyuyorlardır dedim ama laf anlamadı." Mercan'ın mahçup bakışlarına gülümsedim. "Ne kusuru Mercancığım. Geç hadi içeri." Çoktan içeri girmiş olan Sedat'ın peşinden gitti. "Eee, nerede benim yeğenlerim ya? Özledim kerataları." Kaan, kucağında Ömer'le yanımıza geldi. "Ömer de seni çok özledi dayısı. Siz takılın, biz biraz daha uyuyalım." Kaan'ın fırsatçılığı bizi güldürürken, bir yandan gözlerini ovaladı. "Bakın bu çocuk gerçekten yıldırım gibi. Boşuna koymadım ben o ismi."

"Dayıcığım, sen daha ilk günden bıktırdın mı babanı? Aferin dayısının yakışıklısına." Kaan 'aferin' kelimesine takılıp homurdanırken, onu zorla odaya götürüp üzerini değiştirmesi için kıyafet çıkardım. Ben de elimi yüzümü yıkayıp, üzerimdeki pijamalardan kurtulduktan sonra bizim dayı beylerin yanına gittim. Ömür'ün uykusu ağır olduğu için henüz uyanmamıştı. Sedat Ömer'le ilgilenirken, biz de Mercan'la kahvaltı hazırladık. Masaya geçtiğimiz sırada Ömür de uyanınca, bol ağıtlı bir kahvaltıya başladık.

"Kuzen, akşam babaannem aramış. Yarın gelin tapuyu üstüne vereyim. Bir de gidip mobilya seçelim diye." Gülümseyerek omzuna dokundum. "Hayırlı olsun. Özkaya Apartmanı, embesili olmadan eksik gibiydi zaten." Gözlerini devirip güldü. "Gömsen de beni çok sevdiğini biliyorum canım kuzenim." Kucağında hiç susmayan Ömer'e baktı. "Evladım, sen de anan gibi deli misin? İki dakika sus lan!" Evet anasının oğlu o, kudur! "Senin çocuklarını da göreceğiz daha Sedat efendi." Benim îmam karşısında Mercan araya girdi. "Sedat, en az 5 sene çocuk istemiyormuş Minel abla."

"5 sene ne lan? Junior Minel o kadar bekleyemez bir kere." Ağzındaki peyniri yuttuktan sonra bana döndü. "Herkes sizin gibi kuduruk olmak zorunda değil kızım. Allah Allah!" Kaan, elindeki zeytini Sedat'a fırlattı. "Sen bana laf mı sokuyorsun lan? 1 seneye kalmaz o çocuk olursa ne dalga geçerim ama seninle." Onların atışmasını izlerken, Mercan Ömür'ü kucağına alıp masadan kalktı. "Ben doydum Minel abla. Sen rahatça yap kahvaltını." Mercan kenarda Ömür'ü severken, Sedat'ın aşık bakışları üzerinde geziniyordu. Kaan, kulağıma eğilip fısıltıyla konuşmaya başladı. "Bu bakışlara bakılırsa, Junior Minel'in temelleri bu gece atılacak gibi görünüyor."

Birbirimize bakıp gülmeye başlayınca, Sedat sinirle kaşlarını çattı. "Siz orada benim dedikodumu döndürdünüz ama hadi hayırlısı." Gülmemek için kendime çeki düzen vermeye çalıştım ama nafileydi. Konuyu değiştirmek için aklıma ilk gelen şeyi ortaya attım. "Ee kuzen, Ferhunde yengemle düğünden sonra hiç görüştünüz mü?" Bezgin bir nefes soluyup başını iki yana salladı. "Görüşmeye çalıştım ama kabul etmedi. Ben de çok üzerinde durmuyorum artık."  Yıllardır bizimle olan iletişimi yeterince kötüyken, şimdi sıra kendi oğluna bile gelmişti. Ben, Ferhunde yengemin düzelebileceğine olan inancımı kaybettim Ela.

Sedat ve elma şekeri mobilya beğenmek üzere evden çıkınca biz de evli, mutlu ve çocuklu hayatımıza geri döndük. Bu hayat beklediğim gibi zor, beklediğimden çok daha güzeldi. Kaan'ın hâli hazırda çalışmaması benim lehime işlerken, devamsızlık konusunu dert eden hocaların derslerine girip biter bitmez de bebelerimin yanına dönmeyi iple çektiğim günlere giriş yaptık. Konular, sınavlar, çocuklar, ev derken oldukça yoğun bir döneme giriş yapmış olmanın verdiği stresle okulu dondurmayı düşünsem de, Kaan beni bu fikrimden vazgeçirdi. Çocuklara, ev işlerine ve hatta ödevlerime bile en güzel şekilde yardımcı oluyordu. Hayatta bir kadının başına gelebilecek en iyi eşti, o da bana nasip olmuştu. #şükür #hamd

"Şimdi de bölüm birincimiz Minel Özkaya Yılmaz'ı, başarı belgesini alması ve konuşma yapması için sahneye davet ediyoruz." Mezuniyet töreninin hemen ardından salondaki alkış tufanı eşliğinde, üzerimdeki mezuniyet elbisesinin vermiş olduğu haklı gururla adımlarımı kendimden emin bir şekilde sahneye doğru atmaya başladım.

Rektörümüz elinde bir başarı belgesi ve plaketle beni bekliyordu. Yıllardır hayalini kurduğum şey, sonunda her şeye rağmen gerçek olmuştu. Yüzümden gitmeyen sırıtışımla rektörün yanına gittiğimde, beni tebrik ederek önce başarı belgesini sonra da plaketi takdim etti. Birlikte okulun kameralarına poz verirken "Hocam, buraya da poz verin!" diye rektöre bağıran Elif'in kamerasına poz vermeyi de ihmal etmedik.

Konuşmam için mikrofonun olduğu kürsüye yürürken, kalbim ağzımda atıyordu. Daha önceden Kaan'la birlikte sayısız kez prova yapmıştım ama o sözlerin hiçbiri aklımda yoktu. Hepsi uçup gitmişti. Mikrofonu kendime göre ayarlamadan hemen önce derin bir nefes aldım ve aile bireylerime göz gezdirdim. Resmen tüm Özkaya Apartmanı buradaydı ve hepsinin gurur dolu bakışları üzerimdeydi. Umarım, Ömer birazdan uyanıp konuşmamı sabote etmezdi. Ederse, büyüyünce onunla külahları değişeceğime dair bir konuşma da ona çekmiştim çünkü. Evet, benim minik tosunum beni anlıyordu. Buna adım gibi emindim.

"Öncelikle hepiniz hoşgeldiniz ve iyi ki burada olup benimle alkışlarınızı paylaşıyorsunuz." Tekrar bir alkış tufanı koparken, Ömer'in uyanmaması tek temennimdi. Gerçi, o gürültülü ortamlarda uyumayı seven tuhaf bir bebek olduğu için hiç uyanacak gibi görünmüyordu. "Çok heyecanlıyım, daha önce provasını yaptığım tüm cümleler aklımdan uçup gittiği için kendimi biraz zor durumda hissediyorum." Kaan'ın bana "O kadar prova yaptık, nasıl unutursun?" bakışlarını beklesem de, gözlerinde gururdan başka bir şey barındırmıyordu. "Yıllardır hayalini kurduğum bu anı yaşıyor olmanın mutluluğuyla biraz uzun konuşabilirim. Şimdiden affola."

Plaketimi kaldırıp aileme baktım. "Bugün bu plaketi aldıysam, tek başıma olmadı. İçinde yaşamayı küçüklüğümden beri hiç sevmediğim ama şimdi oradan ayrılırsam nefessiz kalırmışım gibi hissettiren Özkaya Apartmanı'nın tüm bireylerinin emeği var üstünde. Yıllarca maddi ve manevi kahrımı çeken canım babamın, hazırladığı meyve tabaklarıyla ders çalışma isteğimi artıran güzel annemin, kahvelerim bittiğinde bana sponsor olan halamın, notlarımı kutlamak için sürekli pasta alan eniştemin, kendimi kötü hissettiğimde kendisine  sarıp dövdüğüm Sedat'ın..." Salondaki herkes gülerken, en çok Sedat'ın kahkahası doldurmuştu kulağımı.

"Gerekli izinlerimi tamamladığım takdirde hemen açabileceğim bir dükkanımın olmasını sağlayan çınarım; babaannemin, apartmandan olmasa da kız kardeşim gibi olan, okula gidemediğim dönemlerde notlarını benimle paylaşan Elif'imin ve özellikle şu son dönemde doğum yapıp ruhsal çöküntüye girdiğim anda bana en büyük desteği sağlayıp kendime getiren, düştüğümü hissettiğimde beni kaldıran, hayatımın aşkı canım kocamın emekleri çok büyük." Alkışlar tekrar yükselirken, Kaan'ın gözlerine baktım. Kucağında Ömür'le birlikte gözlerini ayırmadan gözlerime bakıyordu.

Bu defa başarı belgemi kaldırıp gülümsedim. "Bu gurur hepimizin canım ailem. Hepinize çok teşekkür ederim." Mikrofona biraz daha yaklaştım. "Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim." Okulun kameraları bir yandan, beni çeken arkadaşlarım bir yandan yüzüme flashlar patlatırken çirkin çıkmamak için içimden dualar ederek sahneden indim. "Kanka buraya bak!" Elif'in bana seslenmesiyle oraya döndüğümde, onun hemen arkasında diz çökmüş bir Erhan görmeyi beklemiyordum. Aklıma gelen şeyi yapıyorsa eğer, bu çocuk gerçekten deliydi.

"Aşk bahçem buraya bak!" Erhan'ın seslenmesiyle, Elif hışımla arkasına döndü. Açılan tektaş kutusunu görünce hepimizin ağzı şaşkınlıkla aralanırken Erhan, Elif'in abisi deli Kadir'e bir bakış attıktan sonra derin bir nefes aldı. "Yarim, biliyorsun bazı nedenlerden ötürü her şeyimiz aceleye geldi ve ben bunu yapmakta çok geciktim ama ne demişler? Geç olsun, güç olmasın." Herkes pür dikkat onları izliyordu. "Mezun olmadan düğün istemem dedin, ben de bunun için en uygun yerin burası olduğuna kanaat getirdim."

"Aşkım, bugün Minel'in günü ama yaa!" Elif'in bana bakarak söylediği şeye Erhan kaşlarını çattı. "Niye? Az önce sen de mezun oldun ya aşk bahçem..." Araya girmeden edemedim. "Sus kız, ben artık yeğen sevmek istiyorum!" Erhan'a bakıp kaş göz işareti yaptım. "Enişte, yap showunu hadi." Kaan, yanıma gelip kolunu omzuma attı. "Vallahi deli bu çocuk." Bunu her seferinde yeni alıyormuş gibi konuşması, beni benden alıyordu. "Evet güzel yarim. Burada, herkesin içinde soruyorum. Bir ömrü benimle paylaşmaya var mısın? Benimle evlenir misin?"

"Eveeett!" Elif'in gülerek verdiği cevaptan sonra herkes alkışlarken, yüzüğü onun parmağına takıp sarıldı Erhan. Esat ise suratlarına konfeti patlatmayı ihmal etmemişti. Ömer'in ağlama sesiyle de ortam şenlenirken, Erhan onu kucağına aldı. Çıkışa doğru yürürken, Ömer bir saniye olsun susmuyordu. "Sus lan, vallahi ısırırım o boğumlu butlarını!" Ömer, sanki ne söylediğini anlamış gibi Erhan'ın suratına vurmaya başladı. "Yıldırım olmuş amcasını çarpıyor bu. Bak, ileride kızımı falan istersen vermem ama he!"

"Benim oğlumdan daha iyi damat mı bulacaksın lan?" Kaan, Ömer'i kucağına alırken Erhan'a kaşlarını çattı. "Ömer, bu amcayı kara listeye alıyoruz oğlum tamam mı?" Ömer, çıkardığı tuhaf seslerden sonra Kaan'ın burnunu ağzına aldı. Geri çekilip Kaan'ın yüzünü inceledikten sonra güldü. "Bab ba." Kaan gözlerini belerterek şaşkınlıkla bakarken, hepimiz pür dikkat onları izlemeye koyulduk. "Oğlum, ne dedin az önce sen? Bir daha söyle hadi babacığım." Ömer, yine gülücükler saçtıktan sonra Kaan'ın saçlarını avuçladı. "Bab ba."

"Minel, duydun mu? Baba dedi. Bana dedi!" Hain evlat çünkü. Küstüm, ben oynamıyorum! "Ayol bana mı baba deseydi? Sen de yani Fatih, bazen laf olsun diye konuşuyorsun hayatım!" Hayri abinin çıkışıyla hepimiz gülerken, bu unutulmaz günü kutlamak için hep beraber apartmana doğru yola koyulduk. Bütün aile ve dostlarımız havalar soğumadan evvel son kez bahçede yemek yiyecektik. Eylül ayının nimetlerinden faydalanmaktan zarar gelmezdi tabii.

Hep bir koldan, bahçeye harikulade bir sofra kurduktan sonra keyifle masadaki yerlerimizi aldık. "Bugün ne güzel bir gün. Karımın başarı dolu mezuniyeti, oğlumun baba deyişi, can dostumun evliliğe bir adım daha yaklaşması... Düğünümüzdeki bereket bugün de baş gösterdi." Kaan'ın sevincini dile getirmesiyle, elini tutup parmaklarımı parmaklarına geçirdim. Başını çevirip yüzüme baktıktan sonra elimi öptü.  "Bereket demişken, Mercan'la benim size açıklamamız gereken bir konu var." Herkesin bakışları Sedat'ı bulmuşken, heyecanla ayağa kalktı.

Mercan onu çekip geri oturttuğunda, babaannem merakla çıkıştı. "Evladım, söylesene artık. Çatladık burada!" Birbirlerine baktıktan sonra, Sedat havale geçirir gibi bir surat ifadesine büründü. "Biraz daha açıklamazsan topuğuna sıkacağım ama yeter yani!" Testere abinin çıkışından sonra Neboş abla araya girdi. "Fazla merak adamı öldürür ama sen adam değilsin, devam et." Hayri abi gözlerini dikmiş ona bakarken, Esra Testere abimin kolunu tuttu. "Nişanlım hakkında düzgün konuşursanız sevinirim hanımefendi!"

Neboş abla ağzını açtığı sırada Sedat bağırdı. "Susun, araya parazit yapmayın! Açıklıyoruz!" Mercan'ın elini tuttuktan sonra sırıttı ve aynı anda konuşmaya başladılar. "Biz hamileyiz!" Junior Minel geliyor a dostlar, tilililililili! Kaan çoktan alaya başlamıştı bile. Sen misin büyük konuşan Sedat efendi? Kendin kaşındın!  "Nasıl yani? İkiniz birden mi?" Hayri abinin ciddi ciddi sorduğu soruya hepimiz boş bulunup gülerken, Neboş abla elini savurdu. "Alık mısın lan sen?" Hayri abi tüm ciddiyetiyle dudaklarını ıslattı. "Hayır yanığım. Sana!"

Fatih dedenin lokması boğazında kalıp öksürmeye başlayınca Kaan telaşla onun yanına giderken, Hayri abi hiçbir şey olmamış gibi gözlerini ayırmadan Neboş'a bakmaya devam ediyordu. Ben, Neboş'un olay çıkarıp burayı terk etmesini bekliyordum ama böyle bir şey yapmadığı gibi, o da Hayri abiye öylece bakmakla meşguldü. Fatih dede normale dönüp, Kaan tekrar yerine oturunca Kazım eniştem ellerini heyecanla çırptı. "Bugün kutlanacak o kadar şey birikti ki, neyse ki hazırlıklı olup kocaman bir pastayla geldim."

"Bir kere de şaşırt be bacanak!" Fuat eniştemin söylenmesi kavga çıkacağına delaletti ama buna izin veremezdik. "O kocaman pastayı ben yaptım bu arada Kazım kankacığım." Kazım eniştem Hayri abiye bakıp güldü. "He valla, sen yaptın yeminlen kankacığım. Ellerine sağlık." Bahçe kapısı açılınca, hepimiz merakla oraya baktık. "Masada bize de yer var mı?" Seda, Mehmet amcam ve Ferhunde yengem el ele bu tarafa doğru gelirken, Sedat heyecanla ayağa fırladı. "Size değil masada,  başımın üstünde bile yer var. Geldiniz ya, ne kadar mutlu olduğumu anlatamam."

Aile büyüklerinden onları masaya davet eden cümleler çıkarken, hemen iki sandalyelik yer açtık. Herkes sus pus şekilde birbirine bakarken, Ferhunde yengem öpmesi için Mercan'a elini uzattı. Mercan heyecanla ayağa kalkıp kaynanasının elini öptü. "Hoşgeldiniz anne." Ferhunde yengem içtenliğini sorgulamayacağım bir şekilde helallik istedikten sonra oğlu ve gelininin yanına oturdu keyifle. Muhatap olacak değildim. Muhtemelen torunu olacağını da biliyordu. Kız olursa benim adım konulmasın diye yırtınabilirdi ama ben Junior Minel konusunda itiraz kabul edemezdim. Mükemmel bir hala yeğen olacağımıza da emindim. Kazım eniştem pastayı özenle dilimlerken, telefonumun titremesiyle elimi cebime attım.

Kimden: SARI KAFAM
Kaçalım mı?

Ben, bu ânın her saniyesini hatırlıyordum. Kaan'la yaşadığım her anı çok özeldi ama bu en paha biçilmez olanlardan biriydi. Kendimi yapayalnız, çaresiz hissettiğim o an, yine bir aile yemeğinde o kalabalığa rağmen benim yanımda sadece Kaan vardı. O gün anlamıştım ona aşık olduğumu. O gün anlamıştım, benim en güvenli limanımın onun omuzları olduğunu. Başımı çevirip her zerresine aşık olduğum adamın yüzüne baktım. Yeşil irisleri öyle güzel bakıyordu ki bana, kendimi dünyanın en güzel kadını gibi hissediyordum. "Kaçalım."

Bu defa mesajla cevap vermek yerine kulağına fısıldadım. Dudaklarındaki muzur gülümsemeyle yüzüme baktı. "Aile var burada aloo! Nasıl bakışlar onlar öyle?" Erhan'ın, Kaan'ın kulağına söylediği şeyi ben de duymuştum. Onun da kaçtığımız gün okeyde mosmor olduğu an gözümün önünde canlanınca kıkırdadım. "Sen yeğenlerine göz kulak ol. Ben yengeni kaçırıyorum Erhan." Erhan, ağzını O şekline getirip imalı sesler çıkarmaya başladı. Allah'tan masa aşırı kalabalıktı da herkes duymuyordu. "Bakarım ama ısırırım ikisini de hacı. En baştan söyleyeyim de."

"Hoşt lan! Adam gibi bakmayacaksan, Sedat'a emanet edeyim de babalık provası yapsın kuduruk embesil." Kaan'ın çıkışı üzerine Erhan yüzünü buruşturdu. "Aman be! Ne yapayım yani, ikisi de aşırı tatlı lan! İnşallah benim çocuklarım da böyle  tatlış olurlar ya." Elif, bütün konuşmayı duyduğunu belli eden bir tavırla eğildi. "Çocuklarım derken canım? Ben sana bir taneden fazla doğurmam demedim mi?" O işler öyle olmuyor canım ya. "Minel de öyle diyordu ama şimdi ikinciyi düşünüyoruz."

"Ne? Oha? Benim asla öyle bir düşüncem yok! Uydurma istersen sarı kafam." Kaan, başını hafifçe eğip yüzüme baktı. "Var öyle bir düşüncen. Araştırmanı öneririm karıcığım." Sus, inanmıyom sana sus! Erhan dayanamayıp gülmeye başlayınca bütün bakışlar bizi buldu. "Hayırdır gençler? Neye gülüyorsunuz böyle?" Murat amcamın sorusu üzerine Kaan'a baktım. Yine konuyu evirip çevirip nereye getirmişti böyle? "Siyaset konuşuyoruz Murat abi. Kaan parti kuracakmış da, Minel'e first lady olmak çok yakışır diyorduk." Erhan, sen  çaktırmadan nasıl böyle bir subliminal mesaj vermeyi başardın lan?

"Ya ya, bu ekonomi böyle gitmez diyordum. Yeni bir hamil- pardon kalkınma planı şart diyordum." Kaan'ın çaktırmadan bana laf sokması sinirlerimi bozarken, Kazım eniştem dilimlediği pastalardan birini bana uzattı. Kaan, amcama birkaç şey daha zırvalayıp sustuktan sonra kulağıma eğildi. "Sakın yeme o pastayı!" Tam ağzıma götürmek üzere olduğum pasta havada kalınca kaşlarımı çattım. "Niye ya?" Çatalı elimden alıp tabağa bıraktı. "İzle birazdan showumu ve arka duvara gel tamam mı?" Onu başımla onayladım ama kaçışımızın pastayla ne ilgisi vardı? Bir dilim bari yeseydim.

Telefonu çalmaya başlayınca ayağa kalktı. "Alo, buyurun Ufuk Hocam?" Ortağı olan hocası arıyor gibi mi yaptı, yoksa bana mı öyle geliyor? "Öyle mi? Yakında mısınız? Hemen geliyorum." Telefonu kapatmış gibi yapıp aile bireylerine baktı. "Ufuk hocanın bana vermesi gereken birkaç evrak varmış da, buralardaymış. Ben hemen onları alıp geleyim." Sen gitme, onu davet et nidaları gelse de Kaan kaçmayı kafaya koymuştu bir kere. Giderken bana gözüyle arka duvarı işaret ettikten sonra bahçe kapısından çıktı.

Aradan birkaç dakika geçince Elif'e göz kırpıp ayağa kalktım. "Ben takviye ilacımın saatini geçirmişim de, onu bir içip geleyim." Neyse ki kimse apartmana giriyorum diye bir şey sipariş etmedi de, buradan bari paçayı yırtmayı başardım. Yavaş adımlarla apartmana doğru yürürken, herkesin kendi alemine daldığı ilk anda koşarak arka bahçeye geçtim. Ellerimi duvara yaslayıp başımı hafifçe kaldırdım. "Sarı kafam, orada mısın?" Kaan, çömeldiği yerden hızlıca kalkıp yüzündeki sırıtışla göz kırptı. "Buradayım fıstığım. Atla hadi kocanın kollarına."

Duvara tırmanıp, oturdum. Tırmanmakta sorun yoktu ama atlamak büyük bir meseleydi. Evet, benim de korktuğum şeyler olabiliyor arada. Şaşırılası bir şey, değil mi? "Bak, iyi tutmazsan akıtırım pekmezini. Ona göre!" Kollarını iki yana açıp bacaklarımı tuttu. "Yaparsın, bilirim canımın içi." Gülerek kendimi onun kollarına bıraktım. Belimi sıkıca kavrayıp dudaklarıma yapıştı. "Bir gören olacak sarı kafam ya." Omzunu silkip kaşlarını çattı. "Görsünler. Ne var yani, karımı öpemez miyim?"

"Evde öp?" Yine umursamazca omzunu silktikten sonra elimi tutup yürümeye başladı. "Zaman ve mekan farketmez. Seni her yerde öperim ben." Elini bırakıp kolunun altına girdim ve belini tuttum. "O değil de, niye 'biz gidiyoruz' demek yerine kaçtık? Kocamsın ya hani, kimse bir şey demezdi yani." Yamacında olmamın verdiği avantajla şakağımı öptü. "Bir kere, o kalabalık senin için toplandığıdan direkt terketmek biraz ayıp kaçardı. İkincisi de, ben seninle aksiyon yaşamayı özlemiş olabilirim."

Evet, birlikte yaşadığımız heyecan dolu aksiyonları ben de özlüyordum bazen. Çoluk çocuğa karışınca, hayat bir yerden sonra monotona bağlayabiliyordu. Neyse ki her anlamda eğlenmeyi ve eğlendirmeyi bilen bir kocam vardı da, çocukların temposuna ayak uydururken sıkılmıyorduk. Bizim, denize nazır mekanımız olan banka gelince güldüm. İkizlerle de arada geliyorduk. Hepimize iyi geliyordu deniz havası. Hatta yazın bir haftasonu çimlerde minik bir piknik bile yapmıştık. Çekirdek aile olmanın nimetleri de ayrı güzel oluyordu.

Banka oturup beni kollarına aldı. Gözlerimi kapatıp, omzumdaki başımı biraz kaydırıp kalbinin üzerine koydum. Burası bana aitti ve benim olmaktan en huzur duyduğum yerdi. "Buraya niye geldiğimizi merak ediyorsun değil mi?" Sorusu üzerine başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Özel bir nedeni var yani?" Gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı. "Aslında bunu çok önceden planlamıştım ama aile yemeği de aynı güne alındı. Ben de hem onların gönlü olsun, hem de bunu ertelemeyeyim dedim."

Ayağa kalkıp büyük ağacın arkasına doğru gidince merakla arkasından baktım. Elinde küçük bir kutuyla yanıma geldi. "Bunu senin için yaptım." Kutunun kapağını yavaşça kaldırdığında içinden küçük, çikolatalı bir pasta çıktı. "Aslında doğum gününde yapacaktım ama o hafta Ömür hastalanınca pek fırsatım olmadı. Ben de bugüne özel olsun dedim." Pastayı yavaşça kutudan çıkarıp, kutunun dibindeki mumu ortasına dikti. "Hayri abimden özel ders aldım. Hiçbir şeyden anlamıyorsun diye dövecekti beni az kalsın ama başardım bence." Hayri abinin o hallerini hayal edince, gülmeden edemedim.

"Törende yaptığın konuşma o kadar güzeldi ki, kendimi çok özel hissettim Minel." O, pastanın üzerine diktiği mumu yakarken eğilip saçlarını öptüm. "Sen zaten çok özelsin." Başını pastadan kaldırıp alnımı öptü. "İnşallah hayatımız boyunca hep böyle başarılarını kutlarız canımın içi." Pastayı yavaşça kaldırdı. "Üfle hadi." Görünüşü bile 'ben çok lezzetliyim' diye bağıran pastaya baktım. "Beraber üfleyelim. Hatta dilek de dileyelim." Beni başıyla onaylayınca, tehditvari bir şekilde işaret parmağımı salladım. "Bak, yine 5 çocuk falan dilersen vallahi döverim he!"

Küçük bir kahkaha attı. "Söz veremem." O kadar tatlı görünüyordu ki bu muzur hali, gülüşüne istemsizce karşılık verdim. Gözlerimizi dilek dilemek için kapattığımızda derin bir nefes aldım. “Hayatımızın geri kalanında en kötü günümüz böyle olsun. Sevdiğim adam ve çocuklarımla birlikte sıcacık yuvamda sevgi ve muhabbetin hiç bitmemesini diliyorum." Gözlerimizi aynı anda açıp mumu üfledik. "Hayatımızın geri kalanında en kötü günümüz böyle olsun. Sevdiğim adam-kadın ve çocuklarımla birlikte sıcacık yuvamda sevgi ve muhabbetin hiç bitmemesini diliyorum."

İkimiz de aynı anda dileklerimizi birbirimize söylediğimizde, şaşkınlık içinde gözlerine baktım. "Hiç öyle şaşırma canımın içi. Biz biriz, aynı anda aynı şeyleri düşünebilir ve dileyebiliriz." Etrafıma bakınıp kimse olmadığına kanaat getirince, elimi ensesine yerleştirip kendime çektikten sonra öpmeye başladım. Az önce ben miydim sokakta böyle şeyler yapma diyen? Bu adam bana bütün laflarımı yedirmeye yemin etmiş gibiydi. Geri çekilip alnını alnıma yasladı. "Seni çok seviyorum canımın içi. İçine, dışına, en deli yanına... Hepsine ayrı ayrı aşığım."

Geri çekilip gözlerine baktım. Elimi yüzüne götürüp yavaşça okşadım. Parmaklarım, onun hayatıma ilk girdiği gün iz bıraktığım alnına kayınca eğilip orayı öptüm. "Hani apartmana eşyalarını taşıdığın gün bana 'sana özür dilemeyi öğreteceğim' diye bağırmıştın ya arkamdan." O günü hatırladığını belli ederek başını salladı. "İşte sen bana sadece özür dilemeyi değil; gerçekten sevmenin, sevilmenin ne demek olduğunu öğrettin. Seni sevdiğim ve senin tarafından sevildiğim için dünyanın en şanslı kadını addediyorum kendimi." Parmaklarım yine rahat durmazken, yüzünde okşadığım yerleri usulca öptüm. "Ben de senin sarı saçına, yeşil gözüne, bir deli sözüne, kuduruk hallerine aşığım. Onu ne yapacağız peki?"

Yüzündeki elimi tutup önce avcumu, sonra yüzük parmağımı öptü. Diğer elini cebine atıp bir kutu çıkardı. İçinden çıkardığı pırlanta yüzüğü parmağıma nazikçe geçirip gülümsedi. "Dans edelim mi?" Uzattığı elini tutup onunla birlikte ayağa kalktım. Nerede olduğumuzun, saatin kaç olduğunun hiçbir önemi yoktu şu vakitten sonra. Sadece o ve ben vardık. Müziğe ihtiyaç duymadan, Kaan'ın ağzından çıkan hafif mırıltı ile denizin dalga sesinden başka ses yoktu  etrafta. Onun aşk dolu bakışlarına mukabil sunduğum bakışlarımı gözlerinden bir saniye olsun ayıramıyordum.

Dans etmeyi durdurmuş, olduğumuz yerde birbirimize sarılmış halde hafifçe sallanmaya başlamıştık. Dudaklarını alnıma bastırıp, parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. "Seninle bir olmak çok güzel canımın içi." Başımı kaldırıp yüzüne baktıktan sonra, onu öpmek için ayaklarımın üzerinde yükseldiğim sırada duyduğum seslerle geri sıçradım. "Romantizminizi balla değil kusmukla kesiyorum hacılar!" Erhan ve Sedat kucaklarında ikizlerle karşımızda dururken, Ömer yine yıldırım gibi ağlıyordu. "Siz 'bir' falan değilsiniz. 'Dört'sünüz gerizekalılar! Dört kişisiniz lan! Artık bu ayakları bırakıp, ebeveyn olduğunuzu idrak mı etseniz diyorum?"

Sedat'ın bana uzattığı İnci'yi kucağıma alırken, Sedat yüzünü buruşturarak kusmuk içindeki omuzlarını işaret etti. Bir de bayıl istersen Sedat... "Al abiciğim şu oğlunu ya! İki kemçik dişi çıkmış alttan, ısırmadık yerimi bırakmadı!" Erhan, Ömer'i Kaan'ın kucağına adeta postaladı. Ömer, babasını görünce gülücükler saçarak boynuna sarıldı. "Bab ba!" Kaan, onun tombul yanaklarını öptükten sonra güldü. "Oyy, baban kurban olsun sana!" Ömer'i Erhan'a doğru uzatarak kaşlarını çattı. "Yıldırım, tükür amcanın sıfatına oğlum!"

"Ha, ısırmak yetmedi bir de tükürsün! Babasından ayrı, oğlundan ayrı çekiyorum resmen! " Kaan, küçük bir kahkaha attı. "Sen onu ısıtacaktın, o senden önce davranmış abiciğim. Babasının akıllı bıdığı bu oğlan." Erhan hayattan bezmiş gibi bir ifadeye bürünürken, İnci de babasının kucağına gitmek istediğini belirterek eğildi. Vallahi hain evlat bunlar! "Sizi ben 7 ay karnımda taşıdım. İkiniz de babacı oldunuz. Püü size hain evlatlar!" Kaan ikisini de kucağına alıp öptü. "9 ay taşısaydın belki senci olurlardı kuzen. Ama sizin her şeyiniz anormal olduğu için yargılamamak lazım."

"Kes lan!" Kaan'ın yeni hedefi bu defa Sedat oldu. "Yıldırım, tükür dayının sıfatına oğlum!" Sinirle kaşlarımı çattım. "Çocuğun bilinçaltına işleme şöyle şeyler, sarı kafam!" Ömer'in başını öpüp güldü. "Bilinçaltını yerim ben bunun." Kollarımı arkadan Kaan'ın beline ve önden çocuklarıma sarıp, başımı Kaan'ın omzuna yasladım. "Yılış yılışsınız ama çok güzelsiniz bee!" Erhan'ın imrenir bakışları üzerimizdeyken, Sedat da ona hak verir gibi başını salladı. "O kadar haklı ki." Kaan alayla sırıttı. "Sen sus, 5 yıl çocuk istemeyip daha 1 sene dolmadan 'biz hamileyiz' diye açıklama yapan şahıs!"

Sedat'ın bozulmasına aldırış etmeden Erhan'a baktı. "Bizim şöyle bir aile fotoğrafımızı çeksene hacı." Başını bana çevirdi hızla. "Pozunu hiç bozma canımın içi." Onu onaylayıp, sadece saçımı düzelttikten sonra poz verdim. Erhan çektiği fotoğrafı bize çevirip gösterirken, Kaan çok beğendiğini belli ederek ıslık çaldı. "Harika, mükemmel! Bu fotoğrafı paylaşıp altına şey yazayım diyorum." Ömer'i kucağıma alıp merakla yüzüne baktım. "Ne yazacaksın sarı kafam?"

"Ben, canımın içi, ömrümüzün  İnci'si ve eve düşen Yıldırım: Biz kocaman bir aileyiz!"

Evet biz dolmuşta başlayan bir çarpılmanın, bir terlikle mecazdan çıkıp isabet etmesiyle başlayan yolculukta çok güzel bir aile olduk. Acısıyla, tatlısıyla yaşadığımız her anımıza şahitlik ettiğiniz ve bizi bu yolda yalnız bırakmadığınız için hepinize minnettarız. Bizim için zaman bundan sonra neler gösterir bilinmez ama hepinize güzellikler göstermesini diliyoruz. Minel ve Sarı Kafa'sının hikayesinin rüya olmasından korkanlara son bir şey söylemek istiyoruz. Bu aşk, rüya olamayacak kadar güzeldi ve hep öyle kalacak...

Ayy bitti mi, bitti miiii?
Vallahi bitti...

Yıldırım sizce de ismini çok hak etmiyor muydu? kdkfskhjsjsk

Sedat embesili evlendi baba oluyooor 🥺

Hayriş ve Neboş'a ne diyorsunuz? 🙊

En sevdiğiniz sahne hangisiydi?

Son kez soralım bakalım. Nasıldı bölüm?



Continue Reading

You'll Also Like

178K 9.8K 26
"bu karı menim olacağh" "Sugarygranpa malesef ben sana bakmam" "Seni 5.ci Kumam yapacam" "NEYYY" "he ya" "Amacacim git işine Allah'ını seversen, Ben...
2.2M 113K 50
[Tamamlandı] Leyla:Günaydın kocacım Ben Karın Daha doğrusu nikah kıyıldıktan sonra ortada bırakıp kaçtığın karın [Kapak Tasarımı - @kitapkurdululu] ...
395K 20.6K 43
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan...
757K 43.7K 25
0541***: Hamileyim! Arslan: Kimsiniz? 0541***: Hamile bir kadın. Arslan: Maşallah maşallah Allah analı babalı büyütsün de. Arslan: Benden ne istiyors...