"Sadece uyu. Tamam mı? Gitmeyeceğim. O yüzden endişelenmene gerek yok." ~Heeseung
Daha sıkı sarıldım ve gözlerimi kapadım. Ama kapadığım gibi de açtım. Sanki yine birisi beni boğuyor gibi oluyordum. Her seferinde o bıçağı görüyordum. Kurtuluşum yok muydu?
Uyuyakalmışım, korkarak. Uyandığımda Heeseung ve abisi konuşuyordu. Ama göz kapaklarımı kaldıracak kadar gücüm yoktu. Gözlerimi bile açamayınca yine uyurum diye düşündüm. Yine korkarak...
"Bu sefer... Yapamadım. Koruyamadım... Her zaman peşinde dolanırdım. Ama bir an... Yine onu korumaya çalıştım aslında, biri vardı. Biliyordum. Bu yüzden konferans salonunda beni beklemesini söyledim. Korkutmak istemedim. Sonra... Ben... Çok vakit kaybettim. Konferans salonuna gittim ama orada yoktu. Aramaya başladığımda Niki ve Jungwon'u gördüm. Onların yanına gittim. Biraz sonra... İşte o zaman-" ~Heeseung
"Kendine biraz fazla yüklenmiyor musun? Sen bu şekilde güvende olacağını düşündüğün şeyi yaptın. Ama olmadı. Bu senin hatan değildi. Okula kimin girip girmediğine güvenlikler dikkat etmeliydi. Cheonsa iyi olduğuna göre sorun yok." ~Kangdae
"Off... İçim şişti. Heeseung, eğer kendini üzmeye devam edersen Cheonsa'da üzülecek. Olan oldu. Zamanı geri alamazsın. Ciddi bir şey olmadığı için şükretmelisin. Ve artık sende uyumalısın. Herkes için yorucu bir gün oldu. Bir tek aksiyon yaşayan siz değilsiniz." ~Jihoon
"Siz ne yaptınız?" ~Heeseung
"Bilmesen daha iyi. Hızlıca uyu. İyi geceler." ~Jihoon
"Amcalar her zaman haklıdır, iyi geceler kardeşim." ~Kangdae
Kapı kapanınca Heeseung derince nefes alıp verdi. Bana sıkıca sarıldı. Hissediyordum, duyuyordum. Ama ne konuşabiliyor, ne de gözlerimi açabiliyordum. Hareket edemiyordum. Ama rahattı bir şekilde.
"Özür dilerim..." ~Heeseung
Ne için özür diliyordu? Ne yapmıştı ki? Hatalı değildi. Hata onun sözünü dinlemeyen bendeydi. Bana denileni yapmıyordum. Belki de bu yüzden annem de ölmüştü. Benim yüzümden...
Sabah uyandığımda Heeseung'ın açık olan gözlerine bakmaya başladım. Acaba uyumuş muydu? Yoksa az mı uyumuştu?
"Nasıl hissediyorsun?" ~Heeseung
Cevap vermedim. Sadece kafamı omzuna yasladım. O da çenesini kafama yasladı. İyi hissediyordum. Çünkü güvenli hissettiriyordu. Ama o giderse... Korku. Düşüncesi bile korkunçtu.
"Okula gitmeyeceğim. Bugünlük. Diğerleri de buraya gelecek. Hepimiz yanında olacağız." ~Heeseung
Kafamı kaldırıp ona baktım. Korktuğumu ve neyden korktuğumu biliyordu. Ne istediğimi de biliyordu. Benim için uğraşıyordu. O böyle bir durumda olsa ben de onun için yeteri kadar uğraşabilir miydim?
Alnımdan öptü ve bana daha sıkı sarıldı. Bu kadar iyi hissettirmesi normal değildi. Sarılınca iyi hissediyorum... Öpünce heyecanlanıyorum... Korkmuyorum. Güvende olduğumu biliyorum.
Biraz daha vakit geçtikten sonra zil çaldı. Aşağıdan sesler gelmeye başladı. Konuşma sesleri gittikçe netleşiyordu. Jay'in bezgin konuşmasını duyuyordum. Gece düzgün uyumayıp düşündüğünü söylüyordu.
Kapı tıklanınca Heeseung ses vermedi. Zaten onlar buna göre hareket etmezdi. Özel algısı yoktu. Tamamen birlikteyiz algısı vardı çünkü.
Gerçekten kapı direk açılmış ve gürültü yaparak içeri girmişlerdi.
"Cheonsa-ya! Senin için bir sürü şey aldık marketten!" ~Sunoo
"Minnağım nasıl bugün?" ~Jungwon
"Ne diyor bu?" ~Jay
"Noona, iyi misin?" ~Niki
Heeseung'ın da yardımı ile oturmaya çalıştığım yatakta. Arkama yaslanmaya da çalışırken kafamı aşağı yukarı salladım.
"Senin için aldıklarımızı merak ediyorsun, değil mi?" ~Jake
Ben ve merak etmemek... Pek yakışmıyor.
Bu sefer biraz daha tebessüm etmeye çalışarak kafamı yine aşağı yukarı salladım.
"Bulabildikleri bütün çikolata türlerinden aldılar. Sunoo özellikle mint choco aldı. Ona almamasını söyledim." ~Sunghoon
"Ama Cheonsa'da seviyor." ~Sunoo
"Zarara giren ben oldum. Ben ödedim!" ~Jay
"Mızmızlanma. Sürekli size aldığım atıştırmalıklara sayarsın." ~Heeseung
"Moral bozmak istemem ama... Cheonsa... Sen iyi görünmüyorsun." ~Jake
Kafamı aşağı eğdim. Canım yanıyordu, evet. Ama iyi hissediyordum. Yalan değildi. Belki en iyi anım değildi ama iyiyim işte
"İyiyim..." ~Cheonsa
"İnanalım bari. Daha sana özel kahvaltı hazırlayacağız." ~Jungwon
"Bugün bizden takıl. Daha sonra sen bize hazırlarsın. Beleşe yok. Baştan uyarayım." ~Heeseung
"Nerde beleş oraya yerleş diye hayat felsefesi olan bir en yakın arkadaşı var. Yani... Umarım hazırlar." ~Sunghoon
"Şunu gönder." ~Cheonsa
"Sunghoon, çık dışarı. Sevgilim rahatsız oluyor." ~Heeseung
"Besle kargayı oysun gözünü. Peki..." ~Sunghoon
"Hepimiz açız." ~Niki
Herkes Niki'ye gülerken yanıma oturan Jungwon'un elini tuttum. Kardeş içgüdüsü falan mı? Çünkü onun da Heeseung gibi kendini suçladığını hissediyorum.
"Cheonsa... Ben... Teyzene haber verdim. Baban yoğun bakımda hâlâ ama bunun daha iyi olacağını düşündüm." ~Jungwon
Hiç birinin haberi yok gibiydi çünkü hepsi şaşırmış görünüyordu.
"Çok umurlarındaydı. Sağol Jungwon. Onlar olsa ne, olmasa ne. Biz varız işte. Yarın Sun and Moon'da gelir zaten. Cumartesi sonuçta. Haber vermeyi unuttuk da..." ~Jay
"Aferin cidden. Bravo size. Hepiniz birden nasıl unutabiliyorsunuz?" ~Heeseung
"Telefonum dün o adamın peşinden koşarken kırıldı. Bana yeni telefon almanız gerek." ~Niki
"Tamam... Onu da biz alalım. Diğerleri?" ~Heeseung
Hepsi garip sesler çıkarıyorken Sunoo heyecanla konuşmaya başladı.
"Kahvaltıyı odada hazırlayamayacağımıza göre mutfağa inmeliyiz! Jay hyung kesinlikle geliyor, ben de varım zaten, gerekenleri de annene sorup buluruz Heeseung hyung. Cheonsa, içecek ne istersin?" ~Sunoo
"Sen süt getir Sunoo." ~Heeseung
"Cheonsa'ya sordum ama... Neyse." ~Sunoo
SPOILER