İ𝓬𝓮 𝓐𝓷𝓰𝓮𝓵

By _Kanarya-

33.4K 3.6K 804

"Yoğun bir acının içine hapsolmuş bedenimi bir tek sen kurtarabilirdin. Ben öyle şeyler yaşadım ki, insanlar... More

İkaz
1: "Angel"
2: "Candy"
3: "Tears"
4: "A Little Bit Of Truth"
5: "White Walls"
6: "Pain For A Little One"
7: "Blue Blanket"
8: "The Beginning Of Broken Hopes"
9: ''Dirty Hands''
10: ''Dusk Till Down
11: ''The Orphanage''
12: ''Are You There Angel? Please, Don't Go''
13: ''From The Grave To The Stars In The Sky''
14: ''Pigeon''
15: ''Have Nothing To Loose''
16: ''Tonight Is As Horrible As Death''
17: ''Defenceless''
18: ''We Are Here''
19: ''Angel's Rain''
20: ''Cotton Candy''
21: ''Destroy All Touches''
22: ''See Yourself Trough My Eyes''
23: ''Picture''
24: ''Gone Too Far''
25: ''You Came Again''
26: ''Don't Leave Me'' (M)
27: ''The Most Selfish Woman''
28: ''Dandelion''
29: ''Golden''
31: ''The Wounds Of The Past''
32: ''Hide And Seek''
33: ''Ice Angel'' Final

30: ''Fingertips''

602 72 11
By _Kanarya-

Ne gülüşler gördüm, ardında hüzün gizli olan

Ne sevişler gördüm, kursağımdan akıp içimi yakan Ve öyle adamlar tanıdım ki, parmak uçlarından sevdiğine karışan.

"Geliyoruz dedim ya, siz gidin işte." Taehyung, telefonu kulağı ve omzu arasına sıkıştırıp ufak kamyonetin arkasından aşağı elini uzattı, gözlerindeki yaş bile daha kurumamış kıvırcığın kolundan tutup yukarı çekti. "Hallettim ben. Geliyoruz, sen bana adres at." Kafasını kaldırıp tekerleklerin üzerine basarak içeri atlayan, minderleri kamyonetin arkasına atan kalabalık gruba baktı. "Biraz fazla kişi geliyoruz." Diyerek güldü.

Jungkook'u çektikten sonra belinden tutup kendine yasladı, kalçasını kamyonetin kenarına dayayıp durdu. "Kalabalık geliyoruz. Gelince görürsün." Kamyonetten bozma araba çalışıp biraz aksayarak harekete başlayınca yavaşça çöktü. Altındaki mindere oturup belinden kolunu çekmeden kendisiyle beraber oturttuğu Jungkook'u bacakları arasına çekti. "Çok fazla soru soruyorsun. Sadece adres at ve annemin geldiğinden emin ol." Telefonu Namjoon'un yüzüne kapattı.

Bacakları Taehyung'un bir bacağı üzerinde bükülmüş yan bir şekilde iki bacağı arasında oturan Jungkook, kafasını omzuna bıraktı. Gözlerini kapatıp serin rüzgarın yüzünü yakmasına izin verdi. Durmadan sallanıp, yoldaki çıkıntılarda seken araba yüzünden kafası Taehyung'un omzunda yükseliyordu. Alnında hissettiği sıcak dudaklar, yüzünde yeşeren gülümsemenin sebebi oldu. Taehyung, bembeyaz yüzünde iki gamzesiyle açan tebessüme odaklandı. Parmakları karıncalanıyor, dili uyuşuyor, içi ürperiyordu. Kolunu Jungkook'un sırtına iyice sardı, göğsüne sığdıramadığını yine göğsünde saklamak istiyordu. İnsan yüreğine sığmayacak kadar kendinden olanı; saklayamıyor, koyacak yeri bulamıyor, eli ayağı karışarak içine çektikçe çeken bir balçık gibi duygularının üzerinde tutmaya uğraşıyordu. En sonunda saklamak mümkün olabilecek en büyük günah gibi asla gerçekleşmiyordu. Kendine saklamak istedikçe taşıyor; sevdikçe bataklığa gömülüyordu.

Gözlerini zorla göğsüne sığmayan kıvırcıktan çekti. Kamyonetin içindeki beş yüzü inceleme fırsatı buldu sonunda. Sarışın uzun saçlı iki kız, onlar kadar uzun saçları olmayan kumral bir kız ve iki esmer adam birbirleri arasında kamyonetin gürültüsü yüzünden yüksek sesle konuşuyorlardı. Oturdukları minderlerin rahatsızlığı her birkaç saniyede bir aralarından birinin kıpırdanıp düzeltmesinden çok belliydi, Taehyung ise o rahatsızlığı fark etmeyecek kadar sarhoş hissediyordu. Ne yaptığını biliyordu ama bilinci de yoktu sanki. Jungkook'un önünde oturuyor oluşu yetiyor da artıyordu bu sarhoşluğa.

Başı dönüp de sendeleyerek düşecek gibi olana kadar Jungkook'u kucaklayıp dönmüş, ileri geri yürümüştü. Sonra nefes nefese düşecek hâle gelince etraflarına doluşup yarıladıkları şişeleri birbirine tokuşturan bu insanlara evlenmelerine dakikalar kaldığını söylediklerinde onlarla gelmeyi teklif etmişlerdi. Aslında bu işlerine gelmişti. Hem onlar kutlanacak ve daha çok içilecek bir şey arayışındaydı hem de Taehyung ve Jungkook'un yetişmesi gereken bir nikah vardı. Ardından kendilerini telefondan dinleyip seslerini duyurmak için gırtlaklarını yırtan arkadaşlarına sadece 'Teklif gerekiyordu.' Diyerek bir açıklama yapmış, Namjoon'un 'Nasıl geleceksiniz? Neredesiniz? Geç kaldınız? O sesler de ne?' Sorularını ağzına tıkmış ve kendilerini bu kamyonetin arkasında bulmuşlardı.

Eğilip boştaki eliyle Jungkook'un artık kulaklarının üzerini kapatan saçlarını geriye verdi, gözlerinin altını okşadı. "Üşüdün mü?" Diye fısıldadı kulağına. Ufak bir baş sallamasıyla cevabını alınca şakağının üzerine dudaklarını bastırdı. Dizinin üstünde titreyen telefondan adrese bakıp ileri doğru daha yüksek sesle konuşarak aralarından birine arabayı süren kişiye söylemesi için gidecekleri yeri tarif etmeye başladı. Başı omzundaki tanıdık yere yerleşmiş Melekle her şeyi varolmamış gibi silmeye gidiyorlardı.

❄️

❄️

❄️

Bir eli birbirlerinin parmaklarına zarifçe dolanmış bir şekilde koşturarak kiliseden içeri girdiler. Arkalarındaki altı kişilik gruptan tek kişiyi tanımıyorlardı, normalde konukların oturması gereken eski tahtadan yerlerin boş olmasını umursamıyorlardı, şaşkın ve sinirli gözlerle kendilerini süzen arkadaşlarına bakmıyorlardı. Taehyung, iki tarafa ayrılmış oturakların ortasından uzanan rengi solmuş halıya baktı, halının ucunu takip etti gözleri ve annesiyle bekleyen kız kardeşlerine vardı. Diğer yanda baygın suratıyla dikilen rahip, onun iki yanında duran Namjoon, Jimin ve Yoongi, arkalarında gülüşüp etrafı inceleyen grup...

"Neredesin sen?" Namjoon'un yüksek sesini duyunca gülmemek için zar zor durdu. "Tek derdin bu mu?" Diye aynı tonda karşılık verdi.

İkisi hâlâ el ele oldukları yerde dikilirken arkalarındakiler çoktan ilerleyip oturaklara gelişigüzel yerleşmişti. Artık Namjoon da dahil herkes onların kim olduğunu sorgulayan bakışlar atıyordu ama Taehyung, vakit harcamayı mantıksız bularak elini tahta oturağın arkasına vurup dikkatleri kendisinde topladı. "Başlayacak mıyız?"

Namjoon, iç çekip hırsla elini mihraba doğru tuttu. "Buraya gelmen gerekiyor aptal!" Taehyung, sırıtarak Jungkook'un elini koluna koydu. Başını yanına çevirip en içinden parlayan yeşil harelerde kayboldu. "Onunla yürüyeceğim!" Diye bağırdı gözlerini koparmadan. Hangi kurala, hangi kesinliğe olması gerektiği gibi uymuşlardı ki? Mihraba da Jungkook ile yürüyecekti.

Kıvırcık olanın dudakları hafifçe aralandı, anlayamıyor gibi Taehyung'a baktı. "Senin orada beklemen gerekmiyor mu? Ben şeyle yürürüm..." Taehyung, ifadesiz yüzüyle "Kimle?" Diye sorunca yutkundu Jungkook. Mihraba yürüyecek kimi vardı ki? Koluna girip, yeni atacağı adımları için gerginliğini koluna tutunarak sakinleştirmeye çalışacak kimi vardı? Onu mihraba götürüp Taehyung'a emanet edecek kimi vardı? Kimsesi yoktu.

Taehyung, aklından geçenleri bilirmiş gibi izledi onun güzel yüzüne vuran karmaşasını. "Jimin." Dedi Jungkook'un cılız sesi. Kimsesizliğindan bu kadar utandığını hatırlamıyordu. "Ona söyleyelim-"

Taehyung, Jungkook'un kolundan kaymak üzere olan elini tekrar koluna yerleştirdi. Bu kez kendi elini de onunkinin üzerine koydu. Jungkook'un utangaçlığı, korkuyu, hüznü yuva edinmiş yüzüne döndü dudaklarındaki gülümsemeyle. "Kimsenim ben senin. Söyledim sana. Abinim, babanım, kardeşinim, sevgilinim. Herkesin, her şeyinim."

Uzanıp saçlarının üzerini öptü. "İstersen baban gibi, istersen abin gibi, istersen kardeşin gibi yürüyeceğim seninle mihraba. Sonra göğsümden taşanlara kadar saklayacağım seni. Kendime emanet edeceğim bir daha. Ben hep parmak uçlarımdan karışacağım sana."

Jungkook'un artık katlanamıyorum der gibi duran yüzüne biraz daha derin sundu gülümsemesini. 'Artık dayanamıyorum.' Diyordu. 'Artık senden bana karışanları kaldıramıyorum.' Bu kadar fazla olamazdı, bu kadar gerçek ve bir o kadar rüya gibi olamazdı.

Jungkook'un koluna bıraktığı elini sıkıca kavradı. Yanındaki Meleğin biraz daha dururlarsa bacakları titreyip yere çökeceğini bilirmiş gibi yürüdü. Yeşil gözlerin önüne bakmak yerine öylece kendini izlediğini hissediyordu. Mihraba bakıp yüzünü buruşturdu. Mihrapta biri varmış da onu süzüyormuş gibi yaptı. Mihrapta olmayan kendisine mi bakıyordu? "Bir türlü sevemedim şu çocuğu da. Nesini sevdin bunun? Seni hiç bırakasım yok buna."

Jungkook,burnunu çekip güldü yavaşça. "Çok seviyorum onu. Beni kendimden bile kurtardı nasıl sevmem?" Taehyung, burnunu kırıştırdı. Jungkook'un titrek ve minik minik attığı adımlarını izliyordu göz ucuyla. Önünde ceket varmış da ceketin iki ucunu tutuyormuş gibi göğsüne koydu tek elini. Yüzüne berbat bir taklit yaparak sahte bir gülüş yerleştirdi. Sanki her oturak doluymuşçasına boşluğa, iki yanına kafasını eğerek selam verdi. "Dik dur, herkes bizi izliyor. Rezil olacağız düğününde."

Jungkook, burnunu bir daha çekti. Tırnaklarını Taehyung'un koluna batırdı hafifçe, sıkıca tutundu. "Düşmeme izin verme." Dedi kısıkça. Taehyung, kestiği saçma rolden ayrılıp sonunda mihrabın önüne geldiklerinde gözlerini buluşturdu. Öyle bir tonda "Asla." Dedi ki Jungkook'un gövdesinin titrediğini iki metre ötesindeki herkes gördü.

Jungkook'un kolundaki elini kaldırıp ileri uzattı. Sonra bir adımla tek basamağı çıktı, mihrabın ortasında durdu. Jungkook'un havadaki elini tuttu. Yavaşça yanına çekti onu. Güzel yüzü, kızarık burnu, ıslanmış kirpikleri, tane tane yüzüne dökülen bukleleri...

Rahibin buluşma amaçları üzerine yapmaya başladığı konuşmayı duymuyordu. Yüzlerce kelime dökse kendini yetersiz bulacağı Meleği izliyordu. Ellerini ayırmamıştı çünkü söz vermişti, defalarca söylemişti parmak uçlarından akacaktı yüreğine. Her an düşecek gibi duran Meleğin bir güvencesiydi ayrılmayan avuçları. Baş parmağı elinin üzerini okşarken binlerce yemin etti. Susarak öyle çok konuşmuşlardı ki şimdiye kadar; Jungkook, bir bir dinledi tüm yeminlerini.

Rahibin okuduğu ayetleri Jungkook'un gözlerine bakarak dinledi. 'Kimsesiz bir çocuk her şeyim, ben de onun kimsesi oldum.' Dedi içinden. 'Ben gökyüzümü bu küçüğün kirli diye sakındığı avuçlarında buldum.'

Rahip yeminlerini etmelerini söylediğinde Taehyung'un dudaklarına çökmüş farkında olmadığı gülümseme büyüdü. "Biz yeminimizi ettik." Jungkook, kendisine yeminini iki dudağı o mezarın başında kıvrıldığında etmişti, 'Gitmeyeceksin.' Diye inancı sesine vurduğunda etmişti, içinin karanlığı gözlerindeki ışıkla aydınlandığında, bedenindeki dokunuşları Taehyung'un ellerinde arındırdığını düşlediğinde etmişti. Jungkook, gözlerini kapatıp Taehyung'u sakladıktan sonra her dokunuşunda, her öpüşünde ne zaman yumsa gözlerini Taehyung, onun yeminini işitmişti. Taehyung ise onu güldürürken, onunla ağlarken, içi içini yakarcasına dokunurken yemin vermişti. Kimsen olacağım derken hayatının tümünü ona vermişti. Onlar yeminlerini çoktan etmişti.

Rahip, zaten kılıklarından, beraber mihraba yürümelerine kadar tuhaf çifte isimlerini sordu. Boğazını temizleyip baygın gözlerini elindeki kitaptan ayırdı. Taehyung'a sordu beklenen soruyu. Duyduğu Jungkook'u bütün hayatına, ruhuna ortak edişini tescilleyen soru nefesini kesti. Aldığı soluk genzine yapıştı. Yavaş yavaş dolmaya başlayan yeşillerin yaşları düşmeden sesi öyle bir yankılandı ki, bu kez ikisinin de gövdesi titredi. "Evet!"

Jungkook'un anında kapanan gözlerinden yaşlar yanaklarını süsledi. Aynı soru alkış tutan karmaşadan sonra kendisine sorulurken çenesi titriyordu. Aynı nefes bu kez Jungkook'un genzine yapıştı. Dimağından aktı söyleyemediklerinin acısı. Sonra defalarca susturulduğu hayatına inat olsun ister gibi bu kez bağırdı. "Evet!"

Alkışlar daha yüksek, daha karışık çoğaldı. Taehyung, rahip söyledi mi söylemedi mi duymadan Jungkook'un belinin iki yanına ellerini koyarak kendine çekti, dudaklarını birleştirdi. Son kez dudaklarında tuzu tattığını biliyordu. Son kez onu ağlarken öptüğünü biliyordu, bu yüzden ilkmiş gibi öptü. Son kez acısını geride bırakıp kendisine gelen Meleğin bir vedasına ortak oldu, yenilerinin hep ilki oldu.

Kararsızlığı belli olsa da mutlu gözüken annesinin, elleri patlayacak gibi gürültü yapan kız kardeşlerinin, Namjoon'un omzuna kolunu zorla dayattığı belli olan Jimin'in ve yanında alkışlara eşlik eden Yoongi'nin, ıslık çalıp tanımadıkları iki insanı bağırıp çağırarak kutlayan grubun üzerinde gezindi gözleri. En sonunda bütünüyle sahiplendiği Meleğe çevirdi başını. ''Her şeyinim ben senin." Dedi.

''Abinim, babanım, kardeşinim, hayatının ortağıyım. Ve artık hiç kurtuluşun yok benden, herkesim, her şeyim çünkü ben.''

Continue Reading

You'll Also Like

42.4K 2.4K 38
Boşanmak üzere olan bir çift, zaten boşanmış bir çifti bir araya getirebilir miydi?
4.1K 335 28
Jungkook'un hoşlandığı kişi abisinin sevgilisidir... V & Jk
169K 16.3K 22
|mini omegaverse| en yakın arkadaşı alfa kim taehyung'un eşi omega jeon jeongguk.
84.5K 6.6K 32
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...