Aradan yıllar geçti. Artık yetişkin bir bireydim. Yaşadığım acıların üzerinden epey geçmişti. Karanlık geçmişimi gömüp yepyeni bir sayfa açmıştım. Çocuk gelin günlerim, gördüğüm psikolojik ve fiziksel şiddet, tecavüz, taciz hepsi geride kalmıştı. Güçlüydüm, ama, aksi taktirde çoktan çocuk yaşımda şimdiye dek ölmüştüm.
Artık 27 yaşındaydım. Üç dili çok akıcı bir biçimde konuşabiliyordum. İngilizce, Almanca ve İspanyolca. Hedeflerime ulaşmıştım. Türkçe öğretmeni olmuştum. Üç yıldır çalışıyordum. 24 yaşında Üniversiteyi bitirir bitirmez işe başlamıştım. 1 yıl Almanya'da Berlin'de yaşamış, kursa gitmiştim. Almancayı bu şekilde öğrenmiştim. İngilizceyi ise tamamen kendim çalışarak öğrenmiştim.Evde bol-bol ingilizce filim, dizi seyretmiş, bol-bol da ingilizce kitap okumuştum. Yabancı sitelerden bir chat uygulaması indirmiş oradaki kişilerle ingilizce yazışarak da pratik yapmıştım. 6 ay Londra'da bulunmuş böylece ileri seviyeye ulaşmıştım. Bundan dolayı da son derece mutluydum. Son olarak İspanyolca'ya gelirsek onu da Üniversite de zorunlu seçmeli ders olarak almıştım. O şekilde öğrenmiştim. Üniversite'yi Berlin Özgür Üniversitesinde okumuştum. Türkiye'de yarım bıraktığım lise eğitimimi de aynı şekilde Almanya'da tamamlamıştım. O kötü akrabalarım beni liseden alıp, zorla yaşlı bir adamla evlendirmişlerdi. Ne korkunç günlerdi, dedim içimden.
Her çeşit arkadaşım vardı. İki tanesi Yunanlıydı. Kızlarla çok iyi anlamıştım. En yakın dostum Mariam idi. Ermeniydi. Çok iyi dost olmuştuk. Aynı şekilde bir tane Mısırlı bir tane de İranlı arkadaşım olmuştu. Onlar Almanya'da yaşıyorlardı. Arada Berlin'in kafelerinden birisine gider, oturur sohbet ederdik.
Gelelim aşk hayatıma. İlk sevgilim ve ilk aşkım Boris idi. Almandı. Onunla bir yıldır sevgiliydik.İlk aşkı 26 yaşında bulmuştum. Çok mutluydum. Onunla oldukça iyi anlaşıyorduk. Bugün barda bir partiye katılacaktık. İyi eğleneceğimizden adım kadar emindim. Boris'in arkadaşları genelde kendisi gibi Almandı. Kültürlü, hoş sohbet, eğlenceli, sarışın kişilerdi. Boris'in farklı ırktan Daniel isminde İngiliz yakın bir arkadaşı daha vardı. Adam gaydi. Fakat bu umurumuzda bile değildi. O bunun tercihi idi. Kimseyi ilgilendirmezdi. İngiltere'de kimse kimsenin yaşam tarzı, dini, ırkı, cinsel yönelimi gibi şeylerle ilgilenmiyordu. Durum Ortadoğu,Afrika,ve Türkiye'den çok daha farklıydı. Doğu'da dini baskıyla büyümüş bir kız olarak bu durum başta beni de oldukça şaşırtmıştı ancak doğru, normal olanın bu olduğuna karar vermiştim. Daniel hatta bizlere yakında evleneceğini de söylemişti. İki erkek, iki kadın birbirleriyle burada evlenip, sokaklarda özgürce el- ele dolaşabiliyorlardı. Oysa Ortadoğu'da, Afrika'da bu tarz kişilere yazık bırak saygı duymayı öldürüyorlardı. Ve bu oldukça kötü bir durumdu. İlk lezbiyen arkadaşımı Emma ile takılırken edinmiştim. Emma benim Berlin'den tanıdığım İngiliz arkadaşımdı. Şu anda eskisi kadar sık görüşmüyorduk. Ancak Berlin'de yaşadığım zaman onunla epey vakit geçirmiştim. Emma yıllardır sevgilisiyle birlikte yaşıyordu. Evlilik düşünmüyordu. Bir gün evine gittim. Onun Hollanda'lı arkadaşları da eve gelmişlerdi. İşte o gün hayatımda ilk defa farklı hayatlar da olduğunu görmüştüm. Nasıl ki Müslüman, muhafazakar arkadaşlarım olduysa, aynı şekilde böyle Gay, Lezbiyen ev partileri veren kişileri de Emma sayesinde görmüştüm. İki kız resmen karşımda herkesin içinde dudak-dudağa öpüşmüşlerdi. Ve ev ortamı olsa gerek oldukça da rahattılar.
Farklı hayatlar vardı birbirinden son derece farklı olan. Anladım ki önemli olan sadece saygıydı.
Ve biliyordum sevgi güçtür. Sevgidir de ihtiyacımız olan daima.
Geçenlerde Boris ile beraber yıldızları seyretmiştik. Karşımızda Londra kalesi de vardı. Orada beraber bolca fotoğraf çektirmiştik. Bende instagrama koymuştum. Cemre ve Cenk de hemen beğenmişlerdi. Şu anda hayatımda çok arkadaşım vardı.Ancak Cemre ve Cenk ikisi farklıydılar. Onlar sadece iyi birer arkadaş değillerdi. Onlar dosttular. Benim hayatımı kurtarmışlardı. Eğer onlar olmasaydı ben buralara gelemezdim. Bana geçmişimde oldukça yardım etmişlerdi. Çocukluğumun en güzel anıları onlarla geçmişti. Cemre ve Cenk kardeşlerim benim dedim içimden. Sizin yeriniz bende daima ayrı.
Cemre iyi bir avukat olmuştu. Oda tıpkı babası gibiydi. İşinde son derece iyiydi. O üç senedir İtalya'da yaşıyordu. Bekardı. Hayatına birisi girmemişti. Çıkmamıştı. Halen daha gençti. 27 yaş neydi ki? belki bir gün oda anlaştığı biriyle tanışırdı. Hayat bu kısmet belli olmazdı, bu işler. Hayatın bizlere neler göstereceğini asla bilemezdik. Büyük konuşmamak gerekirdi.
Cenk'e gelirsek, o Portekiz'e yerleşmişti. İki sene İspanya'da yaşadıktan sonra Portekiz'e taşınmıştı. Onunda Georgina adında İspanyol bir kız arkadaşı vardı. İki yıldır sevgiliydiler. Cenk'de aşk hayatında oldukça mutluydu. Hep böyle mutlu olsun kankam benim diye düşündüm, içimden.
Hafta sonu Boris ile British Museum'a gidip gezecektik. Londra doğa tarihi müzesine de bir sonraki hafta sonu gidecektik. Hafta içi sevgilimle ikimizde çalışıyorduk. O yüzden de gezmek için hafta sonlarını genelde tercih ediyorduk. Londra'da gezilecek o kadar çok yer vardı ki, şehir çok büyüktü. Benim en çok beğendiğim yerler Londra sarayı, Tower Bridge, Big Ben, London eye, St, Paul's Cathedral, Hyde Park, Buckingham Sarayı, Nothing Hill, Paddington, ve The Harry Potter shop idi.
Hayatım sonunda düzene girmişti. Karanlık geçmişim yerini parlak bir geleceğe bırakmıştı.
Hayattan daha ne isteyebilirdim ki?
Çok mutluydum. Ve sonunda başarmıştım. İlk kez çok mutluydum.