"Jin... sakin ol,"
Joon kollarını Jin'e doladığında titrediğini, göğsünün üzerinde ağladığını hissedebiliyordu. Dudaklarını başının üstüne bastırdı.
Nasıl bir rüya görüyordu ? Joon, onu sakinleştirmek için sırtını ovuşturmaya devam ederken içinden demişti
Jin'in titremeyi kesmesi birkaç dakikasını almıştı. Jin göğsünün üzerinde yatarken Joon parmağını yanaklarının üzerinde gezdirmeye devam ediyordu. Joon henüz konuşmamıştı önce Jin'in sakinleşmesine izin verdi. Sonra Jin'in derin bir nefes aldığını duydu,
"Boğulduğumu gördüm. Okyanusta bir araba kazası yapmıştım. Bir adam dışarı çıkmayı başarmıştı ve peşimden gelmeye çalışıyordu ama akıntıya kapıldı. O... o benim peşimden geliyor."
"Şşş... kimse sana zarar veremez Jin. Yanında olduğum sürece, bu sefer seni koruyacağım. Seni bir daha kaybetmemek için her şeyi yapacağım. Seni tekrar kaybedemem,"
dedi Joon ve bu, Jin'in ona hayran kalmasına neden olmuştu. Joon, Jin'in dudaklarındaki o tatlı gülümsemeyi görünce rahatlayarak dudaklarını alnına bastırmadan önce gülümsedi.
"Bu gerçek mi yoksa sadece rüyalarımdan biri mi?"
"Eğer bu bir rüyaysa, beni uyandırmaya cüret eden adamı öldürürüm. Sonsuza kadar rüyalarımıza saplanıp kalalım,Tamam mı ?"
Jin'in yüzünde başka bir parlak gülümseme belirdiğinde bu Joon'un zamanını durdurmuştu. Özlediği şey buydu. Jin'in kollarında olmasını özlemişti. Ona daha sıkı sarılarak yüzünü Jin'in saçlarına gömdü,
"Seni seviyorum Kim Seok-jin!"
Jin yüzünü Joon'un yüzüne gömdü ve kıkırdadı. Joon'un göğsüne daha sıkı sarıldı. İkisi de mutlu oldukları yerdeydiler. Birbirlerinin kollarındaydılar.
Jin ertesi gün yanında kimse olmadan uyanmıştı. Pencere açıktı ve deniz meltemi odayı daha da serinletmişti. Joon'un nerede olduğunu merak ederken kaşlarını çattı. Onu aramak için merdivenlerden inerken kahve ve tost kokusu havayı dolduruyordu. Hızla aşağı indiğinde nerede olduğunu bulmuştu. Kokuyu takip edip mutfağa yürürken, Joon'u apronu üstünde yumurta pişirirken buldu.
"Günaydın,"
diye karşıladı Joon, derin gamzelerini göstererek. Jin, o sevimli gamzelerle kendini sıcacık hissederken gülümsemeden edemiyordu.
Bir rüyasında buna bayıldığını hatırlıyordu. Sanki Jin'in ilgisini çeken ilk şey buydu. Jin, Joon'a doğru yürüyüp kollarını ona sararken arkadan ona sarıldı
"Beni neden uyandırmadın?"
"Derin uykuda olan güzel bir yaratığı uyandırmaya dayanamazdım"
Joon sırıtırken Jin, çenesini Joon'un omzuna sürterek somurttu. Jin ilk defa böyle davranıyordu. Bu yeni Jin'i tanıması gerekiyordu. O çekingen, tatlı ve daha sevimliydi. Eski Jin'in güçlü ve inatçı olmasını seviyordu ama bu yeni Jin'e daha çok hayrandı. Joon ocağı kapatırken öksürdü,
"Uslu ol ve otur da kahvaltımızı hazırlayayım."
Jin mutlu bir şekilde kahvaltı tezgahına doğru zıplarken Joon yumurtayı ve pastırmayı tabağa yerleştirip Jin'in önüne koydu. Yaptığı tostu ve İki fincan kahveyi tezgahın üzerine koyup Jin'e baktı.
"Süt mü istersin yoksa sadece şeker mi?"
"Beni şımartmayı bırak.Kendim yapabilirim,"
Jin gülümsediğinde Joon eğilip onu yanaklarından öptü. Jin, yanaklarına dokunduğunda utanmaktan kendini alamamıştı
"Seni şımartmak çok daha öncesinde de benim işimdi. Bunu hayatımızın geri kalanı boyunca yapacağım."
Joon, Jin'i öptüğü yanağı okşadığında bu Jin'in daha da kızarmasına neden olmuştu. Jin tabağını yemekle doldururken Joon da yanına oturmuş onu izliyordu.
"Yemiyor musun?"
Jin aşağı bakarken çatalını ısırıyordu çünkü Joon'a bakamayacak kadar utangaçtı. Joon ona bakmaya devam ederken başını salladı.
"Sadece seni izlemek yetiyor"
Joon gülümsediğinde Jin şakacı bir şekilde koluna vurdu.
"Hep bu kadar flörtöz müsün?"
"Ben sadece kocamla flört ederim. Başka kim olacak?"
Joon ona tek kaşını kaldırırken Jin nefesini tuttu.
"Kocam ? Evliyiz değil mi ?"
Joon yüzüğünü ve parmağını gösterirken başını salladı.
"Evet dediğim günden beri bunu hiç çıkarmadım. Son on yıldır benimle evlisin.Medeni durumumu bekar olarak değiştirmeyi mi planlıyorsun?"
Joon dalga geçerken Jin ona şişmiş yanaklarıyla bakıyordu.
"Bunu kim söyledi?"
Jin çatalı ona doğrulttuğunda Joon kendini tutamadı ve kıkırdadı,
"Sonsuza kadar benimle kalacaksın Kim Namjoon. O yüzüğü parmağından çıkarmaya cüret etme yoksa o parmağı kendim keserim!"
Joon sadece gülüyordu. Bu eski Jin'di. Hala oradaydı.Tehditlerini ve öfkesini çok özlüyordu. Joon çatalı alıp bir parça yumurta kesti ve Jin'e yedirdi,
"Şimdi ye."
Jin yumurtada bir ısırık alırken şişmiş yanaklarıyla çiğnedi. Joon onun sevimliliğine hayran olmaktan kendini alamıyordu. Tekrar eğildi ve o şişkin yanakları öpüp kulağına fısıldadı,
"Sonsuza kadar seninim, yeobo."
Jin çiğnediğini hemen yutarken kalbini okşuyordu.Midesinde kelebekler uçuşuyordu. Bunu ancak rüyalarında görebilirdi. Ama şimdi, bu onun gerçeği olmuştu. Jin kollarını boynuna dolayarak Joon'a döndü,
"Kahvaltımızı bitirdikten sonra büyükannemle tanışmak ister misin?"
Joon, saç tutamını Jin'in kulağının arkasına yerleştirirken başını salladı,
"Onunla tanışmak ve seninle ilgilendiği için ona teşekkür etmek istiyorum. Ona hayatımı borçluyum."
"Ona hayatını mı borçlusun?"
Jin sorarken eğildi.
"Sen benim hayatımsın. Ben seni bulmaya çalışırken o seninle ilgilendi,"
Joon şakacı bir şekilde burnunu çimdiklerken Jin burnunu buruşturdu.
"Sen flörtöz ve sevimsizsin. Benimle flört etmeye devam etmeden önce kahvaltımı bitirmeme izin ver."
Joon gülerken Jin'in kahvaltısını yemesini izlemeye devam etti.
Kahvaltılarını bitirdikten sonra Joon ve Jin, yürürken el ele tutuşarak Jin'in büyükannesinin evine doğru yürüdüler. Jin içeri girdiğinde büyükannesini kimchi,yaparken buldu.
"Büyükanne"
"Ye joona! Nerelerdeydin? Beni çok endişelendirdin,"
Yaşlı kadın torununun yanına gidip omzunun üzerinden ona vururken Jin'in biriyle olduğunu görünce durdu,
"Bu güzel genç adam kim?"
"Büyükanne... bu Kim Namjoon," diye söyledi,yaşlı kadın Joon'a bakarken. Joon, Jin'i kurtaran kadına saygıyla eğildi.
"Günaydın,Büyükanne.Ben Kim Namjoon. Ben onun kocasıyım,"
dediğinde yüksek sesle soludu yaşlı kadın, neredeyse dengesini kaybediyordu. Jin, düşmeden önce onu tutmayı başarmıştı.
"Büyükanne, iyi misin?"
"R-Rüyalarında belirip duran adam bu mu?"
Jin başını salladığında yaşlı kadın Joon'un yüzüne hafifçe dokunarak ona yaklaştı. Joon gerginleşiyordu, yaşlı kadının ona tokat atmasından falan korkuyordu. Yaşlı kadın gülümsedi ve Joon'un yanaklarını sıktı,
"Sen ne kadar yakışıklı bir adamsın! Ye-joon'um sadece seni tarif edebiliyordu Namjoon-ah. Sen bizim için mükemmel bir damatsın!"
Joon yanaklarını ovuştururken kıkırdadı. Büyükannesinin onu kolayca kabul etmesi onu rahatlatmıştı. Evin içine girmeleri istendiğinde Jin ve Joon yerdeki masaya oturdular. Jin'in büyükannesi onlara biraz çay koydu,
"Benim adım Yoo A-yeung. Artık bana büyükanne diyebilirsin. Bunca yıldan sonra iki ruhun yeniden bir araya gelmesine sevindim."
"Bunca zamandır onu arıyordum, büyükanne. Onu tamamen kaybettiğimi sandım," dedi Joon, elini tutup Jin'e bakarken.
"Bir ruh diğerine yazılmışsa, kader ait olduğu yere geri döner. Olmanız gerekiyorsa, birlikte olmaya mahkumsunuz. Aşk en güçlü şeydir. Kader bile onu bozamaz,"
Yaşlı kadın iki adama gülümsediğinde Joon, Jin'in elini nazikçe sıktı. Büyükannesi haklıydı.
Joon, yaşlı kadına saygısını göstermek için keunjeol(Bir tür saygı göstergesi hani ellerini uzatıp yere kapanıyorlar ya o işte) yapmadan önce, "Lütfen bu değerli adama baktığın için sana teşekkür etmek için önünde eğilmeme izin ver," dedi. A-yeung gülümsedi ve memnuniyetle kabul etti.
"Ye-joon benim gerçek torunum olmayabilir ama rahmetli kocam ve ben ona kendi torunumuz gibi davrandık. O çok hoş bir adam. Dedesi öldüğünde yanımdan hiç ayrılmadı. Namjoon, bu adama benim için bakmanı istiyorum."
Joon A-yeung'un ricasına başını salladı.
"Büyükanne, hiçbir yere gitmiyorum."
Jin, Joon'a kaşlarını çatıyordu çünkü bundan bahsetmemişti. Yaşlı kadın, kendisine yapıştığını bildiği Jin'e güldü.
"Bu adam senin şansın, Ye-joon. Ona sarıl ve asla yanından ayrılma.Artık onu buldun, gitmesine izin verme. Artık kabus yok Ye-joonah. Mutlu ol,"
A-yeung'un torununa tavsiyesi Jin'i ağlatmıştı. Joon bu konuda Jin'i üzmek istemiyordu.
"Büyükanne, Jin'i senden almıyorum. Onun için çok şey ifade ediyorsun. Eğer burada kalmak istiyorsa buna itiraz etmeyeceğim"
Jin, Joon'a baktığında Joon, Jin'in gözyaşlarına boğulmak üzere olduğunu görünce gülümsedi,
"Sorun değil. Seni memnun olmadığın bir şey yapmaya zorlamıyorum Jin."
"Bu buluşmayı hüzünlü bir hale getirmeyelim. Beraber öğle yemeği yiyelim! Ye-joon senin için lezzetli yemekleri pişirecek. Onun mahallemizdeki en iyi şeflerden biri olduğunu biliyor muydun?"
A-yeung gururla söylerken Joon kıkırdadı.
"Daha önce bile öyleydi büyükanne. Onunla tanıştığımdan beri aşçı.Çok iyi hamur işleri yapar."
Jin, Joon'un söylediklerine şaşırmıştı. Bu benim doğal yeteneğim miydi yani? Jin, mutfağa doğru giderken kafasından soruyordu. Joon takip etmek üzereydi ama A-yeung onu durdurdu.
"Burada benimle oturuyorsun. Şimdi bana Ye-joon'un daha önce nasıl biri olduğunu söyle. Torunumu tanımak istiyorum."
A-yeung, Joon'u yanına çektiğinde Joon, Jin'in hikayesini anlatmanın onun için bir zevk olacağını düşünerek başını sallayıp gülümsedi.
Öğle yemeğini yedikten sonra Joon, Jin'in büyükannesinden bu öğleden sonra Jin'le vakit geçirmek için izin istediğinde yaşlı kadın memnuniyetle Joon'a izin verdi. Jin ve Joon, Joon'un evine geri dönerlerken Joon, Jin'in çok sessiz olduğunu fark etmişti.
"Sorun ne?"
"Busan'da kalabilir misin?"
Jin, bunu sorduğunda gözlerinde korkuyla Joon'a bakıyordu. Joon saçının bir tutamını kulağının arkasına yerleştirirken gülümsedi.
"Sen neredeysen orada olacağım. Ama Seul'de çalışmam gerekecek. Oğullarımızın gelip Busan'da eğitim görmelerini sağlayacağım. Ama muhtemelen seneye gelebilirler."
Joon, Jin'i teselli etmek için yanaklarını okşayıp duruyordu.
"Seok-ho ve Joon-ji ile tanışmak isterim. Onları rüyamda görmedim. Her şey seninle ilgiliydi,"
diye itiraf etti Jin. Joon'un hikayesine göre, taşıyıcı annelik yoluyla ikizleri olmuştu. Jin çocukları severdi. Onlarla tanışmak için can atıyordu.
"Yakında tanışacaksın, yeobo. Ailemiz geri döndüğünü bilmeli. Annen ve baban seni görmek için can atıyorlar.Ablan Jieun var. Seni özleyen arkadaşların Seul'de seni bekliyorlar."
Joon yürümeye devam ederken Jin'in elini tekrar tutmuştu ama Jin tekrar durdu.
"Herkes Seul'de... Bunu nasıl ayarlayabiliriz Joon ?"
Joon, bunun Jin'i endişelendirdiğini biliyordu. Öpmeden önce elini sıktı.
"Bunu sonra düşünelim tamam mı? Şimdilik, seni bir yere götüreceğim.Olur mu ?"
Joon, Jin'e tutunarak evine doğru yürümeye devam edip garajı açtıktan sonra arabasının yanına yürüdü ve kapıyı Jin için açtı.
"Nereye gidiyoruz?"
"Bir randevuya gidiyoruz. Özledim," dedi Joon motoru çalıştırırken.Pencereye bakan Jin'e baktı,
"Busan'dan çıktın mı hiç?"
"Sadece Ulsan, Daegu ve Changwon. Seul'e hiç gitmedim. Oldukça uzak,"
Joon, Busan'dan Seul'e dört ila beş saat sürebileceği için başını salladı.
"Seul'e gitmek ister misin?"
Joon sorduğunda Jin, Joon'un ani teklifine şaşırmıştı
"Gidebilir miyiz ki ?"
Jin bu konuda biraz heyecanlı hissediyordu. Joon, Jin'in elini öpmek için tutarken kıkırdadı ve başını salladı.
"Hadi gidelim!"
Joon daha hızlı sürmek için gaza basarken Jin bu konuda heyecanlıydı.Sonunda uzun zamandır görmek istediği ailesiyle tanışabilirdi.
Joon ve Jin, öğleden sonra saat beş civarında Seul sınırlarına varırlarken Joon, gün batımının harika manzarasına sahip en iyi restoranlardan birinde mola verdi. En güzel manzaraya sahip masaya oturdular. Joon, Jin'in manzaradan keyif aldığını görebiliyordu. Joon ikisi için de sipariş verdikten sonra, sürekli Jin'e bakıyordu.
"Bakışlarından eriyeceğim, biliyor musun "
diye alay etti Jin, Joon tekrar elini tutmadan önce. Arkasını yanağına sürttü.
"Son beş yıldır yakışıklı yüzünü görmekten mahrum kaldım.Bakmama izin verir misin?"
Joon ona arsız gülümsemesini gönderdiğinde bu Jin'i tekrar utandırmıştı
"Flörtleşmeye geri mi döndük?"
"Buna alışman gerekiyor. Hayatımın geri kalanında seninle flört edeceğim. Bu eli bırakmayacağım. Saçlarımız ağarıncaya kadar benimle olmak zorundasın. Buna alışmalısın,"
dedi Joon elini öpmeye başlarken. Jin, bu adam tarafından çok sevildiğini hissedebiliyordu. Bu beş yıl boyunca kendini bu kadar boş hissetmesine şaşmamalıydı.
"Benden hiç bıkmayacak mısın?"
"Bir milyon yaşamda bile hayır bıkmayacağım. Ölüp yeniden doğsam da seni arayacağım. Seni bulacağım ve tekrar seveceğim."
Jin gülümsemesini durdurmak için alt dudağını ısırdığında Joon, Jin'in yine utandığını görünce kıkırdadı.
"Seni rüyamda gördüm. Binlerce kez. Bazen uyanmak istemiyordum çünkü beni görmeye geleceğin için çok mutlu hissediyordum. Bir de senin eski bir versiyonun vardı. Sanki zamanımızdan çok geçmişteydi. Her yeni çağ seni daha çok sevmemi sağlıyor. Sen benim geçmiş hayatımda sevgilimdin hatta bu hayatta da sevgilim oldun. Aşka dönüş yolunu buldum,"
Joon, Jin'in Öngörülerini hatırlıyordu. Taehyung'un yardımıyla bir psikologla konuşabilmişti. Joon, Jin'in bu kararı daha önce neden verdiğini anlamıştı. Bu sefer hiçbirinin fedakarlık yapmasına izin vermeyecekti.
"Jin... beni dinle. Hangi öngörüye sahip olursan ol, geçmişte ne gördüysen veya bize ne olmuşsa olsun.Hiç birini düşünme. Önemli olan sen ben ve şimdi sahip olduklarımız. Kimse bizim mutluluğumuz için fedakarlık yapmasın. İkimizin de mutluluğu çok önemli. Bizim mutluluğumuz birlikte olmak. Bunu aklından çıkarma,"
Joon, Jin'e bunu ciddi bir şekilde söylediğinde Jin onun ne söylemeye çalıştığını anlamıştı.
"Bu eli asla bırakmayacağım, Joon. Sana söz veriyorum. Artık senin yanından asla ayrılmayacağım."
Jin elini tuttuğunda bu Joon'un Jin'e güvenmesi için yeterliydi. İkisi de artık birbirlerinin ellerini bırakmayacaklardı.
Joon ona geçmiş yaşamını anlatmaya devam ederken Jin ve Joon akşam yemeğinin tadını çıkarıyorlardı. Jin, bir Mafya ailesinden olmasına şaşırmıştı. Joon, Jin'in tepkisine gülmeden edemedi. Jin, annesi ve babasıyla tanışmaktan korkuyordu. Ama Joon ona fotoğraflarını gösterdi.
"Annem çok güzel. Jieun da öyle. Ama babam... o sert görünüyor,"
Joon tekrar gülüyordu. Bunu kaydedebilseydi, kayınpederi de onunla birlikte gülerdi. Jin ikizlerle tanışacağı için heyecanlıydı,
"Önce onlarla tanışabilir miyiz?"
"Bu gece eve gideceğiz. Elbette, iki serserimizle tanışacaksın. İnan çok yetenekli ve akıllılar. Seni zekice alt edecekler. Gardını düşürme,"
Jin bunu dört gözle beklerken kıkırdadı.
Hava kararmaya başlayınca hemen evlerine gittiler. İkizler'in yatma saatinden önce evde olmalılardı. Joon, kapılarına girerken Jin'in elini tutmaya devam ediyordu Jin, evlerinin ne kadar büyük olduğuna şaşırmıştı. Joon, zengin oldukları ve mafya olarak çalıştıkları konusunda şaka yapmıyordu. Büyük bir aile değillerse böyle bir evi nasıl karşılayabilirlerdi?
Eve önce Joon girerken Jin kapıda bekliyordu.
"Seokie, Joonie? Abeoji geldi!"
Jin üst kattaki gıcırtıları ve heyecanı duyabiliyordu. Merdivenlerden aşağı inen adımları duyabiliyordu.
"Abeoji!"
İki yumuşak, heyecanlı ses duyuldu. Jin, kendisine sımsıkı sarılmış iki oğlanla Joon'a bakıyordu.
"İkinizi özledim. Şimdi... gözlerinizi kapatın. Bir sürprizim var,"
İkizler itaatkar bir şekilde babalarının dediklerini yaptılar. Joon, Jin'e baktı ve yaklaşmasını işaret etti. Jin gölgeden çıkarken Joon'un arkasında kalmıştı. Joon ikizlere tekrar baktı,
"Şimdi gözlerinizi açın."
İkizler bir ağızdan iç çekerlerken Jin gözyaşlarını tutuyordu. İkisi de Joon ve onun karışımı gibi görünüyordu. İkizler ağlamaya başlarken Jin'e doğru koşup ona sıkıca sarıldılar,
"Appa!"
Jin ikisine de sarılmak için diz çökmüştü. Artık gözyaşlarını tutamıyor onlarla birlikte ağlıyordu. Joon sadece ailesinin ağlamasını izliyordu.
Gözyaşlarını sildi ve onlara ihtiyaç duydukları alanı verdi. Oğullarının babalarını onun gibi çok özlediğini görebiliyordu. Artık ailesi tamamlanmış, Jin onlara geri dönmüştü.
Akşamın geri kalanı Jin'i sorgulamakla geçmişti. Çocuklar onunla konuşmak için çok hevesliydiler, ona ne olduğunu ve nerede olduğunu sorup durdular. Jin onlara neler olduğunu anlatmaktan mutluydu.
Joon, kanepelerinde mutlu bir şekilde sohbet etmelerini izlerken sadece yan tarafta duruyordu. Sejin yan tarafta belirdiğinde neredeyse Joon'u ürkütmüştü
"Sen nereden çıktın?!"
"Seni şaşırttığım için üzgünüm hyungnim. Gerçekten Jin hyungnim mi?"
Sejin sorduğunda Joon mutlu bir şekilde başını salladı.
"Orada ki benim kocam"
"Bunu efendilere haber vermeli miyim?"
Sejin sorduğunda Joon sadece başını salladı.
"Yarın onlara sürpriz yapacağız. Bunu daha sonra öğrenmeleri gerekiyor. Bu gece görevden alındın. Ailemi yalnız istiyorum,"
Joon, yokluğunu telafi etmek için çocukların babalarıyla eğlenmelerine izin veriyordu.
Joon, Jin diğer odada çocukları yatırırken pijamalarını hazırlıyordu. Birkaç dakika sonra Jin odalarına girdiğinde masada ki fotoğraflarına hayran kalmıştı. Daha önce gerçekten çok aşıklardı.
Joon banyodan çıkarken Jin'in fotoğraflara baktığını gördüğünde bir havluyla saçlarını kuruluyordu. Joon yanına yürüyüp nazikçe arkadan sarıldı
"Şimdi sen duş almalısın."
"Alacağım. Bugün çok mutluyum Joon. Teşekkürler,"
Jin yanaklarına yumuşak bir öpücük kondururken Joon daha sıkı sarıldı.
"Seninle tekrar duş almak istiyorum"
İkisi de gülerken Jin, Joon'un yanaklarını çimdikledi.
"Hey,Yavaş ol . Hemen döneceğim,"
Joon, Jin'i bırakırken başını salladı. Havlusunu ve pijamasını verdi. Jin, banyoya girmeden önce yanaklarına hızlı bir öpücük daha vermişti.
Joon, yatakta Jin'i sabırla beklerken tekrar onunla yatacağı için heyecanlıydı. Onunla sevişmek istiyordu ama acele etmekten korkuyordu.
Kim Namjoon, sakin ol. Son beş yıldır kendini tuttuğunu biliyorum ama sakin ol. Ejderha uykusundan uyanacak ve kaplan sabırla bekleyecek, tamam mı? dedi Joon kendi kendine. Ama kaplan başarısız olmuştu çünkü banyodan güzel, taze bir ejderha çıkıyordu.
"Ne bakıyorsun?"
Jin saçlarını kuruturken sorduğunda Joon yatağın boş tarafına hafifçe vurdu
"Bırak saçını kurutayım,"
Sen boğazımı kurutmadan önce dedi Joon kafasından. Jin gülümserken memnuniyetle yatağa atladı.
Joon havluyu alıp Jin'in arkasına oturdu. Saçlarını kurutmaya başladığında Jin'in ne kadar tatlı olduğunun kokusunu alabiliyordu.
Çok cezbediciydi ama kendini tutuyordu. Nazik bir kaplan olmalıydı. Ancak beş yıllık bekleyiş artık kontrol edilemezdi.
Joon havluyu bırakıp yüzünü Jin'in boynunun yanına yaklaştırdı. Kokusunu içine çekerken burnu Jin'in yumuşak tenine çok yakındı. Joon dudaklarını Jin'in tenine hafifçe bastırdı. Bir öpücük daha verirken Jin'e bakıyordu.
"Bu iyi hissettiriyor mu ?"
"Joon..."
Joon, Jin'in kızardığını görebiliyordu. Çenesini çekerken hafifçe gülümsedi. Dudaklarını nazikçe dudaklarına sürtüyor,Yumuşak tatlı bir öpücük için izin verip vermediğini test ediyordu.
Jin, Joon'a iyi olduğunu söylemek için öpücüğe karşılık vermişti. Joon, dilinin onu tatmasına izin vererek öpücüğü derinleştirdi. Jin'in dudaklarında bir inilti duyduğunda kulağına müzik gibi geliyordu. Yumuşak öpücükleri tutkulu bir öpüşmeye dönüşüyordu.
Joon, Jin'i öpmeye devam ederken nazikçe yatağa yatırdı. Jin, paylaştıkları bu tutkulu öpücüğün tadını çıkarırken kollarını Joon'un boynuna doladı. Biraz hava almak için sadece küçük molalar veriyorlardı ama ikisi de ayrılmıyordu. Joon elini yavaşça Jin'in pijamalarının içine kaydırdı, yan tarafını okşarken yumuşak tenini hissediyordu.
Joon bu sefer Jin'in boynuna doğru ilerlerken öpücüğü bozmuştu. Yumuşak tenine yumuşak öpücükler bırakırken öpülmedik bir nokta bırakmıyordu. Jin Joon'un istediğini yapmasına izin verirken vücudunun kontrolü ele almasına izin veriyordu.
Jin'in boynunu öperken, Joon üst pijamanın düğmelerini açarak Jin'in cildini ortaya çıkarmaya başladı. Her düğmeyi açtığında, dudakları bunu bir öpücükle takip ediyordu. Jin utanmaya başlarken parmağını ısırdı. Joon'un öpücükleri ona sıcaklık veriyordu. Bununla tahrik olmaya başlamıştı ama sonra...
Joon'un düğmelerle işi neredeyse bittiğinde, kapı aniden açılmıştı. Jin panikle Joon'u tekmeleyerek yataktan atarken ikizler hemen yatağın üstüne atladılar
"Appa! Burada uyuyabilir miyiz ? !"
"H-huh... ah, tabii. Bu gece bizimle yatabilirsiniz,"
Jin şaşırmıştı. Hemen pijamasının düğmelerini iliklerken Joon ayağa kalkıp ağrıyan kıçını ovuşturdu.
"En azından bir dahaki sefere kapıyı çalabilir misiniz?"
Joon sinirle sesini yükselttiğinde bu ikizleri şaşırtmıştı.
"Abeoji..."
Seok-ho, babaları onlara nadiren kızdığı için korkmaya başlamıştı. Joon derin bir nefes alıp verdi.
"Burada uyuyabilirsiniz ama sadece bu gece için. Gecenin geri kalanında odanızda uyumalısınız,"
Joon sesini sakinleştirmeye çalışırken ikizler babaları kızmadığı için mutluydu. Joon yatağın kendi tarafına giderken ikizler battaniyenin altına,aralarına geçtiler.
Joon, Jin'e baktığında Jin de kaşlarını çatıyordu. Joon yarın oğullarının büyükanne ve büyükbabalarının evinde uyumasını sağlayacaktı.