Star Lost | Yang Jeongin

By cileklisut00

51.4K 4.3K 7.5K

"Nerede olduğunu söyle, hemen geleceğim yanına." More

⚠️⚠️⚠️
giriş
1⭐
2⭐
3⭐
4⭐
5⭐
6⭐
7⭐
8⭐
9⭐
10⭐
11⭐
12⭐

13⭐ Final

3.4K 301 342
By cileklisut00

Hıçkırıklara boğulduğumda, Jeongin'in kollarının arasındaydım. Ona doğru koşmaya başlar başlamaz o da bana koşmuş ve sıkıca sarılmıştı. Aramızda kalan Min homurdanınca gülümseyerek ayrıldım ve boştaki elimi, Jeongin'in yanağına koydum.

Saçları uzamıştı.

"Yaşıyorsun." dedim gerçekliğini teyit etmek ister gibi. Hayal olmasından çok korkuyordum.

Ellerini, yanaklarıma koyarak dudaklarımızı birleştirdiğinde, hayal olmadığının farkına varmıştım. Özlemle öpüştüğümüz esnada Min, Jeongin'in suratına bir tokat patlatmıştı. Sert değildi elbette, fakat ikimizi ayırmaya yetmişti.

Ben kıkırdadığımda Jeongin kucağımdaki bebeğin farkına yeni varmış gibiydi. Gözleri büyürken birkaç damla daha gözlerinden firar etti. "B-bu?" dedi şaşkınlıkla.

"Oğlumuz." dedim gözyaşları içinde gülümseyerek.

Jeongin hemen Min'i kucağına alırken Min ise huysuzca çırpınmaya başlamıştı. Jeongin, onu umursamadan yanaklarını öperek sarıldı. Kokusunu derince içine çekmiş ve bana bakmıştı.

"Nasıl oldu bu?" dediğinde, "Sence?" demiştim. Şaşkınlıktan kafası gitmişti herhâlde.

"Hayır, bebeği demiyorum. Nasıl buraya geldiniz? Hafızanı silmiştim."

Kaşlarımı çatarak, "Silmedin." dedim.

"Sildiğimden eminim."

"Ama ben her şeyi hatırlıyorum, silmiş olamazsın."

İkimizde, ne olduğunu anlamaya çalışırken  birkaç saniye birbirimize baktık. Min aniden Jeongin'e bir tokat daha atınca ikimiz de ona dönmüştük. Jeongin, Min'in ona tokat attığı elini alıp öptü. "Minicik elleri var bunun."

"Hmhm. Doğumu yalnız yaptım, eğer Min olmasaydı ölürdüm. Beni iyileştirdi."

Kaşlarını kaldırdı. "İsmi Min mi?" diye sorunca başımı sallayarak onayladım. "Aferin oğlum benim. Anneni ben yokken korumuşsun." Kendime engel olamayarak Jeongin'e sarıldım tekrar. Bir kolunu belime koyarak alnıma dudaklarını bastırdı.

"Diğerleri nerede?" diye sordum. Min, bana uzanarak kucağıma gelmek isteyince Jeongin'e sarılmayı bırakarak kucağıma aldım.

"Uzun hikaye fakat endişelenme, hepsi iyi. Gemideler şimdi, ben tek başıma yürüyüşe çıkmıştım." Min, başını boynuma yaslayarak mızırdanınca Jeongin, "Hep böyle huysuz mu?" diye sormuştu.

"Hayır, bugün böyle sadece. Karnın mı acıktı oğlum?" diye sorduğumda onaylayan mırıltılar çıkarmıştı. "Gemiye dönelim o hâlde."

Ben gemiye doğru yürümeye başlayınca Jeongin de heyecanla beni takip etmişti. Gemiye girip Min'i emzirmeye başladırken Jeongin de arkama oturup beni göğsüne çekmişti. Sırtımı ona yaslayıp emzirmeye devam ettim.

"Mucize." dedi fısıltıyla. "Başka açıklama bulamıyorum. Hafızanı silmiştim."

Oğlumun yanağını okşarken, "Kim bilir." demiştim. Min'in huzurlu yüzüne baktım bir süre. "Jeongin?"

"Hm?"

"Ya hatırlamasaydım? Min olmasaydı ve seni hatırlamasaydım, o zaman ne olacaktık? Gerçekten o gün... kurtulmak için hiçbir yol yok muydu?"

İç çekti. "Uzun zamandır bunun pişmanlığını yaşıyorum. Milyonlarca kez bir çıkış yolu var mıydı diye düşündüm ama yoktu, Juhyun. Başka çarem yoktu. Sana zarar verirler diye korktum..."

"Tek başıma çok zorlandım." dedim, yaşadıklarımın ağırlığıyla gözlerim dolmuştu. "Ailemle vedalaşmadan arkamda bıraktım onları. Aylarca uzayda yalnızdım. Yaşayıp yaşamadığını da bilmiyordum."

"Özür dilerim. Her şeyi telafi edeceğim."

"Yanımda olsan yeter bana."

Saçlarımı öptükten sonra, "Buradaki eşyalarınızı topla." demişti. "Bizim gemiye gidelim."

Başımı sallayıp onayladım. Güldü. Gülüşünü duymayı bile nasıl özlemiştim anlatamam. Dudaklarımda bir tebessüm oluşurken, mutluluktan akan göz yaşlarımı sildim ve burnumu çektim.

Min doymuş olacak ki geri çekilip uyuklamaya başlamıştı. Jeongin de kalkarak, "Ben bizimkilere haber vereyim. Onlar da senin için endişelenmişti." dedi.

"Olur."

Jeongin saniyeler içinde kaybolurken ayağa kalkıp Min'i yatırdım. Kucağımdan indiği için homurdansa da uyumaya devam etmişti. Eşyalarımızı toplamaya başladım, bu sırada kendime engel olamıyor ve ağlıyordum.

Rahatlamıştım, o yüzdendi bu durmak bilmeyen göz yaşlarım. Aynı anda mutlu ve üzgündüm. Buluştuğumuz için mutluydum fakat başımıza bunlar geldiği için de üzgündüm, yorgundum.

Sanki bu, aylardır gördüğüm ve uyanınca hayalkırıklığına uğradığım rüyalardan biriydi. Yine uyanırım diye çok korkuyordum.

Odanın kapısından gelen patırtıyı duyunca elimdeki kıyafetlerle kapıya döndüm. Hepsinin dolu gözlerle bana baktığını fark edince elimi yumruk yaparak gülümsedim.

"Gerçekmiş... Gerçekten buradasınız. Yaşıyorsunuz." dedim ve burnumu çekerek onlara doğru yürüdüm.

Grup kucaklaşması gibi, hepimiz aynı anda birbirimize sarıldığımızda birkaç el saçlarımı karıştırmıştı.

Min rahatsız olmasın diye başka bir odada olanları ve nasıl kendi gezegenimden kaçtığımı anlattım. İlgiyle dinlemişlerdi.

"Bizim Juhyun'a bakın, herkesi parmağında oynatmış." dedi Hyunjin sırıtarak.

"Çetin ceviz olduğunu biliyordum da, bu kadarı beni bile hayrete düşürdü." diyen Chan ile hepimiz kıkırdadık.

Jeongin, gözlerimi silerek, "Yeter artık, ağlama daha fazla." demişti.

"Durduramıyorum ki." dedim. Gülümsüyordum, mutluydum fakat göz yaşlarım da durmak bilmiyordu işte.

"Çok iyi iş başarmışsın. Senden başka kimse bunu yapamazdı." dedi Jisung. Diğerleri de ona katılırcasına başını sallayarak onayladı.

"Senin için endişelenmiştik." dedi buruk bir tebessümle Felix.

"Ben de Jeongin yine hasta olur diye korktum." dedim. "Ölmediğinizi umut ediyordum."

Jeongin bana sıkıca sarılırken, "Çok ama çok üzgünüm. Benim yüzümden bunca şeye katlandın, bencilce olacak ama teşekkür ederim. Sen olmasan nasıl hayatıma devam ederdim bilmiyorum." demişti.

Burnumu çektim. "Peki, beni bırakalım da siz anlatın. Neler oldu?"

Bir süre kimseden ses çıkmayınca Minho, kimsenin anlatmayacağını anlayarak konuşmaya başladı. "Kısaca anlatacak olursam, mahkemeye çıkarılmak için beklemeden boş bir anlarında kaçtık. İzimizi kaybettirmek ve onları atlatmak çok uzun sürdü, şimdiye kadar hep saklanıyorduk."

Seungmin devam etti. "İlk olarak da buraya geldik. Jeongin istedi."

Jeongin'e bakarak güldüğümde o da gülmüştü. Sonrasında eşyalarımı toplamama ve taşımama yardım etmişlerdi. Min uyuduğu için pek ses çıkaramasalar da onu gördüklerinde çok duygulanmışlardı.

"Jeongin'e ne kadar da benziyor." demişti Chan.

"İlk defa bir bebek görüyorum. Çok küçük." diyen Felix'i, "Değil mi? Minicik." diyerek onaylamıştı Jisung.

Bizimkiler, Min ve eşyalarımızla önden giderken ben ve Jeongin, gemimin yanındaydık. Elimi, metal yüzeye koyarak gezdirdim. Aylarca bana ve oğluma ev olmuştu bu gemi.

"Teşekkür ederim, sayende aileme kavuştum." dediğimde Jeongin de elini, benim elimin yanına koymuştu. Başımı çevirerek ona baktım.

"Teşekkür ederim." dedi o da. Gözleri, büyük geminin üzerinde dolaşıyordu. "Biricik eşimi ve oğlumu bana getirdin." dedikten sonra bana baktı. Birbirimize gülümsedik. Elini tutmam için uzatınca tereddütsüz tuttum. "Hazır mısın?" diye sordu.

Gemimle vedalaşmayı bitirip bitirmediğimi soruyordu. İlk buluşmamızda gemimi patlatan o değildi sanki, ne kadar da değişmişti. İkimiz de değişmiştik. Duygularımız ve düşüncelerimiz değişmişti.

"Hazırım, çünkü sen yanımdasın."

Yavaş adımlarla yürümeye başladım, acele etmek istemiyordum. Onunla birlikte olduğum zamanların tadını çıkarmak istiyordum.

"Peki, ne zaman anlatacaksın?" diye sorduğumda anlamayarak bakmıştı. "Neden suç olduğunu bile bile bunları yapıyorsunuz? Aileniz yok mu? Bana bunları hiç anlatmadın."

"Haklısın, anlatmalıydım." demişti. "Bizim düzenimizde, eşler birbirini bulduktan sonra ve bebekleri olduğunda, bebek onlardan alınır. 25 yıl süren bir eğitimden geçirilirler ve bu süre boyunca birbirlerini görmek yasaktır."

Şaşkınlıkla, "Nasıl yani? Anne ve babanızı 25 yıl geçmeden göremiyor musunuz? Onlar sizi görüyor mu peki?" diye sordum.

"Hayır, 25 yıl boyunca ik itarafta birbirini görmüyor. O kadar zamandan sonra çocuklar ailelerini, aileler de çocuklarını pek aramıyor zaten. Arada bir bağ kalmıyor çünkü. Tanışıyorlar fakat anlarsın ya, arada soğukluk oluyor."

"Ne kadar kötü." dedim. "Çiftlikte hayvan yetiştiriyorlar sanki. Ah, o yüzden az önce Felix, hiç bebek görmediğini söyledi."

Başını salladı. "Evet. Binlerce kural var, uymayan cezalandırılıyor. Bizimkilerle de ceza aldığımız zaman tanıştık zaten."

"Küçüklüğünden beri kurallara uymuyorsun yani." dedim gülerek.

"Hmhm." dedi o da yüzündeki gülümsemeyle. "Yaramazdım. Yapma dedikleri ne varsa yapardım inatlarına. Neyse, biz cezalarda birkaç kez karşılaşınca tanıştık, konuştuk falan. Düşüncelerimiz aynıydı, burada yaşamak istemiyorduk. Kuralların altında ezileceğimize kaçıp istediğimiz gibi yaşarız diye düşündük. Kaçtıktan bir süre sonra ipler iyice koptu bizim için, çünkü ne yapacağımızı söyleyen yoktu. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlatan da yoktu. Böylece, siz insanların diyişiyle korsan olduk. Çalmaya ve öldürmeye başladık. Karşımızdakinin de bir canlı olduğunu unutup sadece kendi eğlencemiz için yaşadık."

Sessizce dinlemeye devam ettim. Yaptıklarını haklı çıkarmazdı elbette bunlar, yine de kızamıyordum ona.

"Sen geldikten sonra değişmeye başladığımızı fark ettik." dediğinde başımı salladım.

"Geçmişi bir kenara bırakıp geleceğe odaklanalım. Aynı şeyleri bir daha yapmadığınız sürece sizi affedebilirim sanırım." dedim sakince.

Geçmişte yaşananları unutmaya çalışsam da unutulacak şeyler değildi. Bir söz almadan, suçlu olduklarını bile bile onlara nasil gülümserdim? Her ne kadar hepsini sevsem de.

Jeongin kararlılıkla, "Yapmayacağız." dedi. 

Tamam, bu yeterliydi. "Sana güveniyorum." dediğimde gülümsemesi büyümüştü.

Onların gemisine vardığımızda, içeri girmeden önce durdum. "Jeongin, bana söylemediğin bir şey daha var."

"Neymiş?" dedi kaşlarını kaldırarak.

"İsmin."

"Hmm, haklısın." diyerek kulağıma eğildi. O, ismini fısıldarken ben gülümsedim.

Sonunda ismini de öğrenmiştim.

Selam selam selam selam! Doğruyu söyleyin, beni mi özlediniz yoksa kitapları mı?

Buna da final yaptık ya :") beğendiniz mi?

Sizi seviyorum 💖

Continue Reading

You'll Also Like

507K 44.2K 26
yaramızı unutturur, yarayı kapatan aşk yaradan da derin. | othello sendromu, psikolojik
676K 80.7K 33
okulun itiraf sayfasına yapılan bir itiraf sonrası jisung'un hayatı hiç beklemediği bir şekilde minho ile kesişmişti. "tanışıyorlar mı bilmiyorum am...
538K 54.1K 35
Gazeteci Lee Felix, gizemli bir ismin peşine düştüğünde beklenmedik şeyler ile karşılacaktır...