🎶 JT & MARCUS - When The Doors Open
Sabah çalan ilk alarmla uyanmış ve heyecanla yatağımdan kalkarak koşar adımlarla banyoya ilerlemiştim. Uyanır uyanmaz ayağı kalktığım için dengemi sağlayamayarak kapıya çarpmıştım ama yaşadığım heyecan bunu görmezden gelmemi sağlamıştı.
Ilık bir duş alıp duştan çıktım ve saçlarımı kurutarak şekil verdim. Ne giyeceğime dün geceden karar verdiğim için sırada sadece makyaj yapmak vardı. Sade ama güzel bir makyaj yaptıktan sonra koşarak odama döndüm ve kıyafetlerimi giydim.
Saate baktığımda çoktan 9.30 olduğunu görmüştüm. Erken kalkmama rağmen nasıl bu kadar geç hazırlanabilmiştim ?
Aceleyle çantamın içine bir kaç nemlendirici attıktan sonra artık hazırdım. Jungkook tam 9.30'ta kapının önünde olacağını söylemişti. Aceleyle kapıya koşup dolaptan ayakkabılarımı çıkarıp giydim. Artık tamamen hazırdım.
Derin bir nefes alıp kol saatime baktım. Sadece beş dakika gecikmiştim ancak Jungkook bekletilmekten hiç hoşlanmazdı.
Kapıyı açtığımda arabasına yaslanıp beni bekleyen Jungkook'u gördüğümde dudaklarımda ister istemez bir gülümseme belirmişti. Büyüleyici görünüyordu. Beni görünce doğrulup gülümsedi.
"Günaydın." Ben de gülümsedim.
"Günaydın. Geç kaldım..." Tam özür dileyeceğim sırada Jungkook gözlerini büyütüp yüzüme baktı.
"Kahvaltı yaptın mı ?" Ah! Kahvaltı! Aceleden ya da heyecandan kahvaltı yapmayı unutmuştum.
"Yaptım." Dedim aceleyle başımı sallayıp yanına doğru yürürken. Ancak midemden gelen sesler yalanımı su yüzüne çıkarmıştı bile. Utançla dudaklarımı ısırdım. Jungkook gözlerini kısarak yüzüme baktı.
"Yapmadın ? Değil mi ?" Başımı salladım. Jungkook bu halime gülüp bana arabanın kapısını açtı.
"O zaman kahvaltıya gitmeye ne dersin ?"
"Ama ders...?" Diye sordum şaşkınca. Jungkook eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu.
"Bugün 1. günümüz. Bence okula birazcık geç kalabiliriz." Gülerek başımı salladım. 1.günümüz! Bugün inanılmaz olsa da 1. günümüzdü.
"Tamam o zaman." Dedim gülümseyerek arabaya binerken. Jungkook vakit kaybetmeden hemen yanıma oturdu. Yola çıktığımızda nereye gideceğimizi ikimiz de bilmiyorduk. Aslında ne konuşacağımızı, nasıl davranacağımızı bile bilmiyorduk. Bu oldukça garipti. Bunca yıllık kardeşlik ilişkimizin bu hale bürünmesi ikimizi de şaşırtıyordu.
Yolda nereye gideceğimize karar verdikten sonra başka bir şey konuşmamıştık. Okulun yakınlarında seçtiğimiz kafeye varmıştık. Arabayı park ettikten sonra dışarı çıktık. Jungkook yanıma gelip elimi tuttuğunda gülümsedim ve ardından birlikte kafeye girdik.
Kafenin fazla kalabalık olmaması beni biraz rahatlatıyordu. Her ne kadar takmamaya çalışsam da okulda bizi birlikte gören bazı kişilerin şaşkınlıktan küçük dilini yutacağını, bizi kardeş sananların hakkımızda kötü şeyler söyleyeceğini ve hatta bizi yargılayacağını biliyordum ancak bunları umursamamak daha iyiydi. Evet biraz canımı sıkacaklardı ama Jungkook için değerdi.
Boş bir masaya oturduk. Garson gelip siparişlerimizi aldıktan sonra kısa bir süre içinde masa dolup taşmıştı bile. Yemeğe başladığımızda Jungkook'un telefonuyla uğraşması canımı sıkmıştı. Gözlerimi ona çevirdiğimde bana bakmadığını görmüş ve kaşlarımı çatmıştım. Jungkook aniden gözlerini üzerime çevirince kafamı başka bir yöne çevirdim. Jungkook gülerken hala ona bakmamıştım.
"Çok tatlısın." Dedi hala gülerken. Kaşlarımı çatıp tekrar ona döndüğümde telefonunun ekranını bana çevirmişti.
Gözlerimi kocaman açıp resimdeki 'kendimi' inceledim.
"Kook ! Yemek yiyorum, neden fotoğrafımı çekiyorsun?." Jungkook güldü.
"Çünkü çok tatlısın ve ben senin hiçbir anını kaçırmak istemiyorum. Artık buna alışsan iyi olur." Gözlerimi kısıp ona baktığımda Jungkook yüzündeki gülümsemeyi silip ciddi bir ifade takındı.
"Tabiki bundan rahatsız olursan bir daha yapmam. Yani iznin olursa..." Bu tatlı haline gülmeden edememiştim. Başımı salladım.
"Tamam. Çekebilirsin. Ama çirkin çıktığımı düşünürsem sileceksin. Anlaştık mı?" Jungkook hevesle başını salladı.
"Bu her ne kadar imkansız olsa da, anlaştık."
Kahvaltımızı bitirip kafeden çıkmaya karar vermiştik. Hava güzel olduğu için birer kahve alıp parkta oturmak daha cazip gelmişti. Fazla vaktimiz de yoktu. İkimizin de ikinci derse yetişmesi gerekiyordu.
Yakındaki bir kahve dükkanına giderken Jungkook arkamdan bana seslendi. Arkamı döndüğümde yüzüme gelen güneşi engellemek için elimi havaya kaldırdım. Jungkook'un bana doğru tuttuğu kamerayı gördüğümde yüzümde beliren büyük gülümsemeye engel olamamıştım. Sanırım buna gerçekten alışmam gerekiyordu.
Jungkook çektiği fotoğrafı bana gösterdiğinde baş parmağımı havaya kaldırıp onu onayladım.
"Gerçekten iyi. Yeteneklisin Kook. Neden daha önce böyle güzel fotoğraflarımı çekmedin?" Jungkook çektiği fotoğrafa gururla baktı.
"Güzel olan fotoğraf değil, sensin." Gülümsedim. Ona kocaman sarılmak istiyordum. Beni yumuşacık yapıyordu. Yanında olmak, ona bakmak, onunla vakit geçirmek beni mutlu ediyor, yıllardır kapımı çalmayan huzuru bana misafir ediyordu. Gülümseyerek ona bakmaya devam ettiğim sırada Jungkook parmağını havaya kaldırıp bana ileride bir yeri işaret etti.
"Kahvelerimizi şu dükkandan alıp parka gidelim." Dedi heyecanla. Başımı sallayıp peşine takıldım.
Jungkook filtre kahve alırken ben de latte tercih etmiştim. Kahvelerimizi yudumlarken parka doğru yürümeye başladık. Sabah olduğu için park boş sayılırdı. Bir kaç kişi harici kimse yoktu. Çocukların boş bıraktığı salıncakları görünce içimde biriken heyecana engel olamamıştım.
"Salıncaklara oturalım mı ?" Diye sordu tam o anda Jungkook. Sanki zihnimi okuyor gibiydi. Heyecanla başımı sallayıp onu beklemeden salıncaklara koştum. Ben çoktan boş salıncağa kurulmuşken Jungkook gülerek yanıma gelmişti.
Bir süre öylece oturup kahvelerimizi yudumladık. Jungkook cebinden telefonunu çıkardığında yine beni çekeceğini anlamıştım. İşini kolaylaştırıp ona poz verdiğimde Jungkook baş parmağını havaya kaldırıp beni sessizce onayladı.
"Sen buna çoktan alıştın." Ciddi pozumu bozup gülmeye başladığımda Jungkook'ta benim gibi gülmeye başlamıştı. Uzun zamandır bu kadar çok güldüğümü, bu kadar eğlendiğimi ve bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyordum. Evet hayatım Kore'ye geldiğim günden beri güzeldi ancak bunu güzelleştiren çoğu zaman Jungkook olmuştu. Ona duyduğum sevgi ve hayranlık hiçbir şeyle boy ölçüşemezdi.
"İlk defa tanıştığımız günü hatırlıyor musun?" Diye sordum yüzümde hafif bir gülümsemeyle. Jungkook gözlerini açıp başını salladı.
"Elbette hatırlıyorum. Annem evimize değişim öğrencisi geleceğini söylediğinde ona çok kızmıştım. Çünkü odamı onun yüzünden terk etmem gerekmişti." Güldü. Bu dediğine ben de gülmeden edememiştim.
"Hayattan hiçbir beklentimin, hiçbir umudumun ve hevesimin kalmadığı bir dönemdi. Varlığımın ailem için hatta bu dünya için fazlalık olduğunu düşünürdüm." Jungkook'un yüzündeki gülümseme yerini ciddi bir ifadeye bırakmıştı.
"Kore'ye zorla yollanmış, hiçbir şey bilmediğim bir ülkede tek başıma yaşamam gerektiği söylenmişti. Ama sonra anladım ki, aslında yalnız olduğum yer burası değil, geldiğim yermiş." Derin bir nefes aldım. Jungkook'un bunları bilmesini istiyordum.
"Senin sayende bittiğini sandığım hayatım yeniden başladı. Benim için öğrenip yarım yamalak kurduğun o İngilizce cümle benim bu hayat olan hevesimi ve inancımı tazeledi." Jungkook gülümsedi ve o gün bana umut olan o cümleyi tekrar söyledi.
"Kore'deki ailen biz olacağız." Başımı salladım.
"Siz benim sadece Kore'deki ailem değil, her zaman, her yerde ve her koşulda ailem oldunuz ve bunun için teşekkür ederim." Jungkook ayağı kalkıp tam önüme geçti. Beni kollarımdan tutup yavaşça ayağı kaldırdığında oldukça birbirimize yakın duruyorduk.
"Chaeyoung. Seni seviyorum." Gülümsedim ve parmak uçlarımda yükselip dudaklarına küçük bir öpücük kondurdum.
"Ben de. Ben de seni seviyorum Kook."
🌹
jungkookjeon's story
chaeyoungpark's story
🌹
Herkese merhaba. Bol bol oy ve yorum bekliyorum. Lütfen görüşlerinizi belirtmeden gitmeyiniz. Tahminleriniz varsa da şöyle alalım. Çünkü oy ve yorum oranlarımız bir hayli düşmüş🥹Sınır +50 oy ve +20 yorum.
Şimdilik hoşçakalın. Sizi seviyorum.