Asu başını cama yaslamış denize doğru inen aya bakıyordu. Denizin üstünde oynaşan ışıklar çok güzel görünüyordu. Bu gece sarhoş değildi, hatta çakırkeyif bile değildi. Ama zihninde tatlı bir bulanıklık vardı. Tam istediği haldeydi. Tabii hala biraz korkuyordu ve gergindi. Uraz'ın "Bu geceyi mümkün olduğunca hatırlayacak halde kal" deyişi kulaklarında çınlayıp duruyordu. O zarif ve baştan çıkarıcı ses... Nasıl hayır diyebilirdi, nasıl karşı koyabilirdi ki? Bu adam ondan utanılmasını bile hak etmiyordu.
"Kalbim senin ritminle atıyor hep
Kolaysa durdur söndür beni yönet
Ben sen, sen ben olmuşuz görüyorum
Her gece seninle eve dönüyorum
Of, çok ama çok istiyorum! Of, derdine bayılıyorum.
Sana bayılıyorum, yoldan çıkıyorum
Sana bayılıyorum, bela arıyorum"
Çalan şarkının sözlerini Asu dışarı bakarak, Uraz'sa yola bakarak mırıldanmaya başlamıştı. Ben sen, sen ben olmuşuz derken içgüdüsel olarak birbirlerine bakmışlardı. Asu artık utangaçça gülümsemiyordu. Aşk sarhoşu gibi gülümsüyordu. Cesareti de yerindeydi. Bu yüzden başını camdan çekip Uraz'ın omzuna yasladı. Uraz onun saçlarına bir öpücük bıraktı. Sonra dikkatini tekrar yola verirken burnunun ucunda Asu'nun kokusuyla şarkıya eşlik etti. Asu yine sadece onu dinlemek için sustu.
Evin önüne gelip arabayı park ettikten sonra arabadan ilk inen Asu oldu. Uraz onun arkasından Asu'nun hala içinde ne olduğunun farkında olmadığı market poşetini aldı. Arabayı kilitleyip Asu'nun peşinden bahçeye girdi. Asu kapını kenarına dayanmış Uraz'ın açmasını beklerken, Uraz ona arkasından sarılıp boynuna öpücükler bıraktı. Elindeki poşeti yere bırakıp Asu'yu duvara dayadı. Asu'nun da plaj çantası elinden düştü. Kollarını Uraz'ın boynuna dolarken onun öpüşlerine karşılık verse de "İçeri—girseydik?" dedi öpücüklerin arasında.
Uraz ona hak vererek biraz geri çekildi. Şimdi konu komşuya yakalanmak iyi olmazdı. Kapıyı açıp eşyaları yerden alarak içeri geçti. Asu da arkasından girer girmez kapıyı tekrar kapattı ve kilitledi. Üstünü hızlıca koklayıp bir hasar tespiti yaptı ve tişörtünü de aynı hızda bir hamleyle kafasından çekip çıkardı. Asu tam kendini koltuğa bırakmak için yöneliyordu ki Uraz o oturmadan onu elinden yakaladı. Peşi sıra üst kata çekiştirerek götürdü. Asu gergince yatak odasına girmelerini beklerken biraz şoktaydı. Bu şekilde bir hız beklememişti çünkü. Fakat Uraz yatak odasına girmedi. Onun yerine tuvalete yönelince Asu'nun gözleri kocaman açıldı. Uraz ışıkları yakıp "Bana bir duş borçlusun!" derken Asu'nun elbisesini başından çekip çıkardı. Direkt yere atıp duşun suyunu açtı. Asu daha anın şokunu atamamışken onun dudaklarına kapandı.
Asu ancak birkaç saniye sonra onu öpmeyi başarırken "Ama şimdi mi? Bunu sonra yapsak olmaz mıydı? Yıkanman gerekiyorsa ben beklerdim?" dedi çaresizce bir sesle. Bu planları dahilinde değildi. O başından beri normal normal yatakta o işi yapacaklarını sanıyordu. Değişik, çok da hakim olmadığı fantezilerle olaya dalacaklarını tahmin etmemişti. Üstelik burası çok aydınlıktı!
Uraz muzipçe gülümseyerek "Yıkanmayacağız ki!" dedi. Asu'yu kucakladığı gibi duşa girdi ve cam kapıyı arkalarından kapattı. Bu kez kucağındaki Asu'yu duvara dayayarak bacaklarından da destek almak suretiyle onu kendi bedeniyle duvar arasına sıkıştırdı.
Bu Asu için yine erotizmin yüksek bir seviyesiydi.
"Bütün gündür zaten bitik haldeyim. Seni o kadar çok istiyorum ki anlatamam! Benim gerçekten bekleyecek gücüm kalmadı. Son sabrımı aşkım dediğin anda kaybetmiş olabilirim. O çıkışın bana, senin tahmin edebileceğinden de büyük aydınlatmalar yaşattı," dedi Uraz onun gözlerinin içine bakarken. Asu'nun ıslanarak yüzüne yapışmaya başlamış olan saçlarını tarayarak yüzünden çekti. Art arda defalarca kez yüzünün her yerine öpücükler bıraktı.
Asu kendinden emin bir şekilde "Ben de seni istiyorum," dedi. Sesinin bu kadar güçlü çıkmasına kendisi bile şaşırmıştı. Elinin altındaki Uraz'ın sıcak teni miydi, yoksa yüzüne çarpan sıcak nefesi miydi bilmiyordu ama onu da kamçılayan bir şeyler vardı. Belki de ondan gelen her şey başını döndürüyordu. Uraz'dan aldığı enerji, içindeki tüm korkuları, gerginlikleri bir kalemde siliyordu.
Uraz tıpkı dün akşam yaptığı gibi önce ağır hareketlerle onun bikini üstünü çözdü. Asu bu kez utanmak yerine bikininin aralarından kayıp düşmesine yardımcı bile oldu. Uraz tüm ilgisini göğüslerine verirken başını geri yaslayıp anın tadını çıkarmak dışında bir şey yapmadı.
Gerçekten kendisinde büyük ilerleme vardı. Doğaçlama gidiyordu ama başarıydı sanki?
Uraz'ın bu pozisyonda fazlaca yorulacağını düşünerek bir müddet sonra kendisi yere inmek istedi. Yere iner inmez çekingence başını kaldırıp Uraz'a baktı. Bu kez o davranmadan önce Asu onun mayosunun ipini çözdü. Uraz ellerini duvara dayayarak, hiç müdahale olmadan onun tek başına mayoyu çıkarmasına izin verdi. Bir an için bile gözlerini Asu'nun gözlerinden ayırmadı.
Biraz dar bir mayo olduğu için—Uraz'ın buradaki eşyaları hep Uraz'a küçük geliyordu—Asu mayoyu onun kalçalarından çekiştirerek çıkarmak zorunda kaldı. Bu esnada kendilerini tutamayıp gülüştüler. Uraz ortamı yumuşatmak için "Burada biraz kilo da almış olabilirim," diye şaka da yaptı. Asu dudaklarını kemirerek sırıttı. En nihayetinde suyla ağırlaşmış olan mayo da pat diye duşun zeminine düştü. Uraz alnına yapışan saçları geri atarak suyun geliş yönünü değiştirdi. Asu hala gözlerini onun yüzünden ayıramıyordu. Şu an tamamen çıplaktı, malum yeri baya elinin altındaydı ama Asu bir an için bakış bile atamıyordu. Hâlbuki utanmayacağına dair kendi kendine söz vermişti. Umuyordu ki birazdan geçerdi.
Uraz ellerini onun belinden başlayıp kalçalarına kadar indirerek Asu'yu kavradı. Ve bir anda kendine bastırınca Asu bakmaktan kaçındığı şeyle temas yoluyla tanışmak durumunda kaldı. Uraz hafifçe onun dudaklarını ısırdığında nefesi kesilir gibi oldu. "Cidden artık kriz mriz değil, kalbim duracak..." diye inledi. "Heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor."
"Dur bakayım." Uraz hemen elini onun sol göğsüne götürdü. Önce gerçekten kalp atışını hissetmeye çalışıyor gibi durdu. Sonra da elinin altındaki göğüsle oynamaya başlayarak Asu'nun yine duşun duvarına kendini bırakmasına ve iç geçirmesine neden oldu.
"Bakalım heyecanını başka yerlerde de hissedebiliyor muyuz?" Bu kez eli yavaşça Asu'nun karnından kayıp bikini altından içeri kaydı. Asu bu kez alenen sesli bir biçimde inledi. "Uraaaz..."
"Söyle sevgilim... Söyle aşkım!" Uraz dudaklarını onun kulağına dayadı. Kulak memesini emerken dün dudaklarıyla keşfettiği bölgeleri bugün parmaklarıyla keşfetti. Şu an kendini tutuyorsa bunun tek nedeni prezervatifin aşağıda kalmış olmasıydı. Yoksa sahiden biraz daha sabredecek gücü kalmamıştı.
"Aldın değil mi?" diye sordu Asu sesi güç bela çıkarken. Uraz onun neyi kast ettiğini anlayarak "Evet. Bu kez tabii ki de evet... Ama ne yazık ki aşağıda kaldı," dedi.
Asu bildiği kadarıyla bir şeyler yapmak istiyordu. Pratikte cahil olabilirdi ama teoride cahil değildi. Yeterince okumuş ve izlemişti. Ondan ala aşk filmlerine ve kitaplarına vakıf bir insan daha yoktu. Teoride bildiği için yapabileceğine inancı yüzde yüz olsa da, gerçek hayatta öyle olmadığını şu an görüyordu. Mesela dokunmayı çok istiyordu ama yanlış bir şey yapmaktan da çok korkuyordu. Ya Uraz'ın canını yakarsam, ya yanlış bir şey yapıp onu güldürürsem diye düşünmekken kendini alamıyordu.
"Odaya geçerken alacağım fakat şu an henüz ufak bir mola verebilecek kadar bile sana doyabilmiş değilim," dedi Uraz onun boynunu öpmeye devam ederken. Parmakları Asu'ya eziyet etmeye devam ediyordu. Diğer boştaki eliyle de bikiniyi çıkarmaya çalışınca, Asu ona yardımcı olmak adına kendi bikinisini de kendisi çıkararak Uraz'ın mayosunun yanına gönderdi. İşte şimdi ikisi de çıplaklardı ve bedenleri birbirine tamamen yapışık vaziyetteydi. Asu fırsat bu fırsat diyerek hazır Uraz'ın başı kendi boynuna gömülü haldeyken ve işine pür dikkat kesilmiş bir durumdayken yavaşça sağ elini aşağı doğru indirdi. Önce Uraz'ın göğsünü geçti, sonra karnını, sonra kasıklarını... Ve onun erkekliğine dokunduğu an Uraz'ın dudakları bir an için durdu. Sesli bir şekilde nefes verirken elini duvara koydu. "Sakın durma ya da vazgeçme deli kız! Sen bunu çok rahat yaparsın. Adın üstünde, deli kızsın sen. Senin her şeye cesaretin var." Uraz neredeyse nefesi kesilir gibi inleyerek konuştu. Asu bu ses tonuyla onun ne kadar zor durumda olduğunu net bir şekilde anlamıştı. Adam resmen yalvarıyordu.
"Tamam ama yanlış bir şey yaparsam gülmek yok, beni düzelteceksin, söz mü?" diyerek kendini garantiye almak istedi Asu.
Uraz alnını onun alnına dayarken gözleri hala kapalıydı. Asu'nun boyuna erişebilmek için iki büklüm bir halde duruyordu. "İnan şu an hiç gülecek halim yok. Senin de yanlış bir şey yapabileceğini sanmıyorum. Zira dokunsan bitecek haldeyim."
Asu için o dakikalar tam anlamıyla gerçekle hayal arasında geçmişti. Uraz sürekli ama sürekli onu öpmüştü. Onun kolları arasında havluya sarınıp duştan çıkarken, aynada es kaza kendi yüzünü gördüğünde dudaklarının kıpkırmızı olduğunu fark etmişti. Üstelik şu an o kadar gözü dönmüş bir haldeydi ki, Uraz'ı kendisi yatağa atabilecek gibi hissediyordu. Uraz'ın aşağıya indiği o kısa aralıkta yatağa oturup mayışık bir halde gülümsedi ve üstündeki havluya sarındı. Sonra kendini bir külçe gibi yatağa bıraktı. Mutluluktan ağlamak istiyordu. Tam gözlerini kapatmış mayışarak gerinirken Uraz'ın uçarak odaya girip; kendisini onun biraz üstüne, biraz yanına atmasıyla Asu'nun ağzından ufak bir çığlık kaçtı. Hazırlıksız yakalanmıştı. Uraz'ın haline gülerken Uraz "Uyumak yok! Uyumak yok! İvmeyi yakalamışken hayatta durmam ben," demesiyle gözleri büyüdü. Uraz onun havlusunun önünü açtı. Asu yine aniden çıplak kalınca kasılsa da fazla bir tepki vermedi. Zaten odanın ışığını açmamışlardı. Koridordan bolca ışık yayılıyordu ama Asu'nun utanmamasına yetecek kadar karanlık sayılırdı ortam.
"Sen bütün perdeler açıkken bu şekilde aşağı mı indin?" diye sordu Asu merakla ona bakarken.
"N'oldu? Biri görecek diye kıskandın mı?" dedi muzipçe Uraz. "Işıkları kapattım."
"Yoo. Yarın çükünün fotoğrafını Instagram'da görürsen, bu benden çok senin problemin olur."
Uraz başını geri atarak bir kahkaha patlattı. "Bak germe beni! Olmaz öyle bir şey!"
Asu muzırlığını koruyarak dudaklarını büzmek suretiyle omuzlarını indirip kaldırdı. Uraz onun tatlılığına daha fazla karşı koyamayarak dudaklarına doğru eğildi. Tam dudaklarının üzerine "Duştaki her şey için teşekkür ederim, çok güzeldi," diye fısıldadı. Asu cesurca onun gözlerinin içine kaldırdı bakışlarını. "Bence de çok güzeldi."
Uraz kendinden geçerek onun gözlerine baktı. En sonunda tamamen üstüne kapanarak Asu'yu öpmeden hemen önce "Daha da güzel olabilir..." dedi.
Asu için bundan sonrası sahiden daha rahat oldu. Baştan adım adım gittikleri ve her şeye alışmaya başlamış olduğu için bu 'asıl olay' onun için daha kolaydı. Çekinmeden ellerini Uraz'ın her yerinde gezdirebiliyordu. Onun hassas noktalarını keşfediyordu. Öpülmekten hoşlandığı yerleri buluyordu. Uraz içinse bunlar daha kolay olmasına rağmen inanılmaz bir dikkat içerisindeydi. Asu'nun sol bacağını alıp kendi kalçasına sararken onu öpmeyi bir an için bile bırakmadı. Bir türlü dudaklarına doyamıyordu. O da görmüştü nasıl dudaklarının kıpkırmızı olduğunu ama duramıyordu.
Hiçbir şey demeden sadece gözlerinin içine bakarak onunla tek vücut oldu. Asu'nun her bir ifadesini beynine kazırcasına takip etti. Onu hiç ama hiç zorlamadı. Mükemmel ve kıvamında bir yavaşlıkla hareket etti. Dudaklarından öpmeye kıyamayınca yapmayı en sevdiği diğer şeyi yaparak parmaklarını onun saçlarından geçirdi. Alnına ufak bir öpücük bırakıp, kendi alnını onunkine dayadı. Yavaş yavaş hareket ederken Asu'nun, onun kollarının altından geçirdiği ellerinin bedenini daha bir sıktığını hissetti Uraz.
"Sevgilim?" dedi sorarcasına kısık bir sesle Uraz. Asu'nun gözleri kapalıydı. Kendisine seslenilmesiyle yavaşça araladı.
"Efendim?"
"Senin gerçekten hiç sesin çıkmıyor. Nasıl hissediyorsun anlamak çok zor."
Asu hafifçe gülümsedi. Ellerini Uraz'ın yüzüne getirip onun yakışıklı yüzünü küçük avuçları arasında aldı. "Çok, çok iyi... Bu hislerimi anlatabileceğim herhangi bir yol yok zaten."
Güya Uraz onun dudaklarından bir süre öpmeyecekti...
Dayanamayıp yine dudaklarına sadece kendi dudaklarını biraz değdirdiği basit bir öpücük bıraktı. Hareketleri biraz daha hızlanmıştı. Uraz'ın hareketlerinin hızlanmasına paralel olarak Asu'nun onu sarışı da sıkılaştı. Asla sesli bir çift olmasalar da gürültülü nefes alışverişleri birbirine karışıyordu. O doruk noktasının yaklaştığını hissettiğinde Uraz vücudunun üst tarafının baskısını biraz azalttı. Yatak başlığını tutup oradan destek alarak Asu'yu biraz daha yukarıdan izledi. Asu'nun kendinden geçişinin bir anını bile kaçırmadı. Kendisi de orgazmın tatlı rehavetini yaşarken elleri yavaştan güçlü tutuşlarını kaybetti. Ağır hareketlerle tekrar kendini Asu'nun üzerine bıraktı.
Asu yorgun bir halde yatmak dışında sadece Uraz'ın yumuşacık saçlarını okşayabiliyordu. Kendi koynunda duran sarı saçlara bakarken gülümsedi. "Seni seviyorum aşkım," derken sesi kendinden oldukça emindi.
Uraz eğlenen bir gülümsemeyle yüzünü kaldırıp ona baktı. "Ben de seni seviyorum aşkım." Bu kez Asu uzanıp onu öptü. Ama nefessizliklerinden ötürü öpücük fazla uzun süremedi.
Uzunca bir süre öylece yattılar. Uraz'ın kafasından milyonlarca düşünce geçiyordu. Hiçbirine dikkatini veremiyordu. En güzeliyse yine ilham geliyordu. Şu an kendini aşırı yorgun hissetmese gider gitarı alır, aklındakileri not alırdı. Ama şu an ne Asu'yu bırakmak istiyordu, ne de buna hali vardı.
Daha önce bu kadar güzel bir ilişki yaşayıp yaşamamış olduğunu hatırlayamıyordu. Şu Asu'yla geçirdiği iki günde hissettiklerini bugüne kadar hiç hissetmiş miydi, bilmiyordu. Belki de yaşının verdiği olgunluktan böyleydi. Asu sahiden hayatına çok doğru zamanda doğru şekilde gelmişti. Belki beş sene önce karşısına çıksa basit bir ilişki olup geçecekti.
Gerçi beş sene önce Asu yeni reşit olmuş olacaktı. O zaman ona bu gözle bakması zaten imkansız gibi olurdu.
Bildiği ve emin olduğu tek bir gerçek varsa o da Asu'yu asla kaybetmek istemediğiydi. Sonsuza kadar onunla olmak istiyordu. Başını kaldırıp ona baktığında onun başı yana düşerek uykuya dalmış olduğunu görünce yavaşça üstünden yana doğru kaydı. Işıkları kapatıp yine çok yavaş hareketlerle yatağa geri girdi. Asu'ya doğru sokularak o da gözlerini kapattı. Kendini huzurlu bir uykunun kollarına teslim etti.
***
Uraz dışarıdan gelen rüzgâr sesiyle gözlerini açtığında hemen dibindeki Asu'nun gülümseyerek kendisini izlediğini gördü. İlk kez yatağını paylaştığı bir kadın kendisinden önce uyanmıştı. Bu durum onu gülümsetirken Asu "Günaydın!" diye şakıdı. "Bak bu sefer düzgün bir biçimde ilk ben dedim!"
Uraz gerinerek dönerken sesli güldü. "Günaydın deli kız." Komodindeki saatin yedi çeyreği gösterdiğini görünce "Erkencisin?" dedi.
"Evet, bir süredir seni izliyorum. Çok güzel uyuyordun. Bir kez de olsa senden önce kalkmak istiyordum. Sonunda oldu."
"İnşallah horlamadım? Ya da daha tatsız bir şey olmadı?" diye sordu Uraz şakacı bir panikle ona bakarak. Yattığı yerde tatlı tatlı gerindi.
Asu kıkırdayarak güldü. "Yok. Hala iddialı geğirmen dışında bir şeyine şahit olmadım. Tuvaletten bile her seferinde hızlı ve temiz çıkıyorsun, gözümden kaçmadı sanma."
Uraz yüzünü ovuşturarak bir kez daha güldü. "Biz kaka yapmıyoruz kızım. Bilmiyor musun, starlar kaka yapmazlar."
Asu bu kez kahkahayı bastı. "Doğru, unutmuşum, pardon."
O kadar güzel esiyordu ki ve Uraz o kadar mutluydu ki pikeyi boynuna kadar çekerek Asu'ya doğru sokuldu. "Hiç yataktan çıkasım yok valla! Hava çok nadir böyle güzel rüzgârlı olur. Hadi biraz daha uyuyalım." Asu'yu kendine doğru çekerek sarıldı ve hemen gözlerini kapattı.
Asu sırıtarak ona uyum sağladı. Sırtı Uraz'ın sıcak göğsüne dayanırken, iki eliyle birden onun, memelerinin arasında duran elini tuttu. O şekilde tekrar uyudular.
Birkaç saat sonra istediği şekilde önce gözünü açan Uraz oldu. Asu yüzüstü bir biçimde dönmüş, yastığa sarılarak uyurken, uyandığında kendisinin sadece eli onun çıplak sırtında duruyordu. Pike de bir hayli sıyrılmıştı. Asu'nun beline kadar örtüyü çekip yataktan yavaşça çıktı. Saat on olmuştu. İşte bu iyiydi. Tatil için ideal bir kalkış saatiydi.
Telefonunu eline alıp gelen binlerce bildirime ve mesaja baktı. Alp'in Whatsapp'tan 'Abi bu akşam Gümüşlük'te çıkacağız, sen de Bodrum'da tatildeymişsin, gelsene' yazdığını görünce bir huzursuz oldu. Hala Alp'e Asu'yla görüştüğünü söylememişti. Söylemesi gerekiyordu çünkü pat diye öğrenirse tatsızlık olurdu. Uraz'ın bir şekilde yolunu yaparak bu bilgiyi ona vermesi gerekti.
Bıkkınca telefonu komodine bırakıp yüzünü ovuşturdu. Kalkıp dosdoğru tuvalete gitti. Dünkü elbise hala yerdeydi. Duşakabinde de mayolar duruyordu. Bunları görmek, dünün anılarının Uraz'ın zihninde fazlasıyla yer etmesine neden oldu. Mutlulukla sırıtırken elini yüzünü yıkadı. Duşa girmekten vazgeçti çünkü nasılsa denize girerlerdi. Yine de ortalığa saçtıkları muhtelif kıyafetleri toplayıp, yıkanması gerekenleri elde yıkayıp güneşe astı. Fırından simit alıp bir de kahvaltı hazırladı. Asu'nun hazırladığı yemeklerden sonra en azından bu kadarını yapabilirdi.
Kahvaltıya çağırmak üzere Asu'yu uyandırmaya gittiğinde onu öperek uyandırmaya karar vererek omuzlarına öpücükler bıraktı. Asu inleyerek yüzüstü dönünce tabii ki de hemen dudaklarına yöneldi. Asu gülüşlerinin arasında ona karşılık verirken açılan göğüslerini kapatmaya çalıştı ama Uraz buna da izin vermedi. Dudakları oralara kadar inince Asu hemen hafifçe doğrulmaya çalışarak "Ya Uraaz!" diye isyan etti.
"Kalkmazsan ben seni yemek zorunda kalacağım. Hadi kahvaltı hazır! Sıcak simit de var. Hemen gel. Temiz bikinini şuraya bıraktım!" Uraz her şeyi gösterip gerisin geri çayları koymak üzere aşağı indi.
Asu da kısa sürede ona katıldığında ilk anda kendini kötü hissetti. O birilerinin kendisine böyle sofralar hazırlamasına alışkın değildi. Tamam annesi yapardı ama o sayılmazdı. Çünkü o anneydi ve orası kendi eviydi. Onun dışında çalışan taraf hep Asu olduğu için hazıra konmaya hiç alışkın değildi.
"N'oldu? Eksik bir şey mi var? Duo bile aldık!" dedi Uraz kendi tarafına otururken. O kadar güzel esiyordu ki her estiğinde durup durup o anın tadını çıkarıyordu.
"Yok yok, eksik yok, hatta fazlası bile var. Sadece ben hazır sofraya gelmeye alışkın değilim."
"E alış biraz. Hep sen hep sen olmaz."
Asu oturup minnoş minnoş kahvaltıya başlarken, Uraz yine kıtlıktan çıkmış öküz gibi yediğini fark edince biraz duraksadı. "Nasılsın?" diye sordu imalı bir sesle. Kaş altından merakla ona baktı.
Asu ağzındaki zeytinin çekirdeğini tabağın kenarına koyarken "Gayet iyiyim. Mutluyum ve aşığım!" dedi neşeyle. Kolunu masaya dayayarak hülyalı hülyalı Uraz'a baktı.
Uraz gülümsedi. "Ben de," dedi. "Dün söylemedim... Gerçi öncesinde de söylemedim ama ben biraz tırsıyordum. Yani yanlış bir şey yapacağım diye... Ama öyle olmadığına sevindim."
"Seeen?" dedi şaşkınca Asu. Çayından bir yudum alırken yemek konusunda biraz daha hızlanmıştı. "Sen onu asıl bana soracaktın. Duşta beynim oluklardan akıp gidiyordu. Korkudan düşünme yetimi o kadar kaybettim. Yanlış bir şey yapacağım da bana güleceksin diye ödüm kopuyordu."
"Sana niye güleyim deli kız?!"
"Ne bileyim... yanlış tutsam falan..."
Uraz bu açıklamanın üstüne sesli güldü. Asu hemen suratını astı. İsyan ederek "Bak! Gördün mü!? Gülüyorsun işte! Dün de gülebilirdin."
"Ya ama o anda gülünür mü? Şimdi gülerim tabii. Böyle söyleyince komik."
"Ben bilmem! Zaten utangacım, yanlış bir şeyler olsaydı yerin dibine geçerdim yani."
"Yani... kaç farklı şekilde tutabilirsin ki?" dedi Uraz sorgularcasına. "Şekil belli şemal belli. Sürpriz bir şekilde yıldız şeklinde bir penisle falan karşılaşırsan günün birinde onu bilemem tabii."
Asu gözlerini kapatarak gülerken "Allah korusun öncelikle!" dedi. Ardından "Genel olarak başka penis görmek ve tutmak istemem ayrıca, teşekkürler," diye ekledi.
"Ben de istemem!" dedi ciddi ve komik bir sesle Uraz. "Ne kendim görmeyi, ne de senin görmeni yani."
Asu gülerek tekrar tabağına döndü. Siniri bozulur gibi gülse de, bu sohbetin çok komik bir sohbet olduğu gerçeğini değiştirmiyordu.
"Kahvaltıdan sonra denize girelim mi?"
"Buradan mı? Oluur."
"Evet. Ama eğer sıkıldıysan başka bir şeyler de yapabiliriz. İstersen arabayla bir yerlere gidebiliriz? Akyaka'ya falan?"
"Yok ya, evde kalalım bugün bence. Yarın bakarız." Asu tam neşeyle yükseldiği o anda Uraz'la göz göze gelince evde kalma talebinin nasıl anlaşıldığını fark etti. Hafifçe kızarırken birden dünkü planları aklına geldi. Bir anda tüm gülümsemesi soldu. Dün söylemesi gerekiyordu! Sevişmeden önce bütün gerçekleri onunla paylaşacağına kendi kendine yemin etmişti.
"N'oldu? Bir şey mi oldu?" diye panikle sordu Uraz.
Asu gergince çatalını bıçağını bırakırken "Benim sana bir şey—" derken Uraz'ın telefonu içeride gürültüyle çalmaya başladı. Uraz gözlerini devirerek "Bir saniye hayatım," diyerek ayaklandı. İçeri gidip telefonu açtığında Asu ağlar gibi inleyerek arkasına yaslandı. Hah, duyduğu kadarıyla bankadan arıyorlardı. Şimdi Uraz'ı kilitleyeceklerdi!
***
Ne yazık ki telefondan sonra da fırsat yaratıp söyleme şansı olmadı çünkü Uraz'ın telefon konuşması bin saat sürdü. Durum sanıldığından da ciddi gibi görünüyordu. Asu kendi dertleri yüzünden buna pek dikkatini verememişti. Uraz telefon konuşmasından sonra bunalınca direkt denize gitmek istemişti. Denizde cilveleşip oynaşınca tabii ki Asu'nun aklından yine her şey uçup gidivermişti.
Asu salonda koltukta yayılmış yatarken Uraz buzdolabından iki bira çıkarıp kapaklarını açtı. "Hafta sonu Cemler geliyor. Sadece Cem gelecek sanmıştım ama Pamir'i de getiriyormuş. Maral'ı falan da çağırayım dedim, çok erkek arasında kalacaksın çünkü böyle. Sana sormadan onlara tamam demem sorun oldu mu ya? Biraz kafama takılıyordu ama bir türlü soramadım da." Uraz koltuğun etrafından dolaşıp biranın birini Asu'ya uzattı. Kendisi de tekli koltuğa kurulup ayaklarını sehpaya dayadı.
Asu oturur pozisyona geçerken "Yok benim için sorun olmaz da, pazar dönerim artık ben diyordum. Hatta şimdiden kendime bilet alsam iyi olur. Yazın zor yer bulunuyor," dedi.
"Yook! Ben bırakacağım seni zaten. Ben de döneceğim seninle beraber."
"Olur mu öyle şey Uraz? Arkadaşların geliyor. Az buz değil sekiz on saat yol. Git gel yapılır mı?"
"Bunu hiç tartışmayalım bile Asu. Ben getirdim, ben götüreceğim. Gerekirse kendim uçakla dönerim, acelem yok zaten. Bizim çocuklar alışkın bensiz kalmaya. Bir iki gün kalırlar, sonra ben de gelirim yanlarına."
Asu "Ama..." diye kaldı. Uraz hiç onu umursamadan arkasına yaslanıp telefonunu eline aldı ve birasından büyük yudumlar alarak telefonuna daldı. Asu da kendi birasından minik minik yudumlar alırken sessizce oynayan televizyona baktı. Edis'in Martılar klibinin döndüğünü fark edince hafifçe gülümsedi. Uraz'ın da bir an için bakışları televizyona kaydı. Sonra Asu'yla göz göze geldiler. Uraz sinsice gözlerini kısınca Asu hemen kanalı değiştirdi. Uraz eğlenerek gülümserken "Aç ya aç, tamam. Takılıyorum. Zaten klipte hep kızlar var," dedi.
Asu klibe geri dönüp sesini biraz açtı. Hafifçe başını yastıklara doğru koymuştu ki Uraz bir anda onun dibinde bitti. Asu'nun üstüne uzanarak onun dudaklarına kondurduğu öpücükler arasında Martılar'ın nakarat kısmına eşlik etti.
Asu onun mavi gözlerinin en derinlerine bakarken "Aramızda kalsın," diye fısıldadı. "Sen bunu da on kat daha iyi söylüyorsun."
Uraz keyifle sırıttı. Asu'yu kucağına doğru çekip pufidik yastıklara doğru gömüldü. Hiç vakit kaybetmeden Asu'nun üstündeki bikiniyi çıkardı. Ateşli bir öpüşmeye teslim olurken bu sefer kendi bedenini bastıran taraf Asu'ydu. Resmen memeleri düzleşecek derecede Uraz'a yapışmıştı. Uraz'sa bundan ziyade Asu'nun kalça hareketlerinin şokunu yaşıyordu. Baya baya... istekli bir şekilde Uraz'ı zorluyordu.
"Seni bir açtık pir açtık," diye mırıldandı Uraz öpüşmelerin arasında. Asu "Yaaa!"layınca Uraz güldü. "Gel buraya gel, tamam, hiçbir şey demiyorum. Hayatımdan çok memnunum. Seni çok seviyorum bebeğim, çok!"
Asu'nun yanıt verecek gücü bile kalmamıştı. Uraz öyle bir boynunu ısırıyordu ki inleyerek nefes alıp vermekten başka bir şey yapamıyordu. Uraz'ın dudakları yine Asu'nun göğüslerine doğru inerken bahçe kapısının açıldığını ne yazık ki hiç duymadılar. Müzik çok yüksek sesliydi ve onlar da çok kendilerinden geçmiş bir haldelerdi.
Emel Hanım valizini söylenerek çeke çeke bahçesinde yürüdü. Genelde gündüzleri hep olduğu gibi kapı açık, sineklik kapalıydı. "Ah Uraz! Madem buraya geldin, niye haber vermiyorsun be evladım! Alandan aldırırdım ya kendimi!" diye kendi kendine söylenerek sinekliği açtı. Tam "Uziii!" diye seslenmişti ki, üçlü kanepesinde şahit olduğu sahneyle ağzı beş karış açık kalakaldı.
Asu Emel Hanım'ın sesini duymasıyla çığlığı basarak memelerini kapatmak suretiyle yere düştü. Galiba şu an net olarak ölüyordu. İşte şimdi bitmişti. Sonu gelebileceği en kötü şekilde gelmişti. Yalancılığı çıkabileceği en berbat yolla ortaya çıkıyordu.
"Asu?" diye şüpheyle sorguladı Emel Hanım. Uraz da o esnada tam annesine sessiz sessiz geldiği için isyan etmeye hazırlanıyordu ki annesinin Asu'nun adını anmasıyla kalakaldı. "Ne?"
Asu yerde bikini üstünü giymeye çalışırken can çekişiyordu. Asla buradan kalkmak istemiyordu. Burada bu koltuğun altında ölmek istiyordu. Buraya gömülmek istiyordu. Uraz üstünde yürürdü falan, güzel olurdu...
"Neler oluyor burada?" diye sordu Emel Hanım valizini kenara iteklerken. Koltuğun önünü görebilmek için dolaşıp geldi ve Asu'nun durduğu yere baktı. "Asuş? Sen... nasıl?" diye sorguladı haklı olarak.
Uraz'sa şaşkınlıkla bir annesine bir Asu'ya bakıyordu. Asu yerde dizlerinin üzerinde doğrulmayı başardığında korkuyla yutkunarak "Açıklayabilirim!" dedi. Bakışlarını Uraz'a çevirdi. "Ben dünden beri söyleyecektim," diye geveledi. Sonra Emel Hanım'a döndü. Ona da bir şey demek istiyordu ama ağzından ses çıkmıyordu ki. Gerçekten diyecek bir şey bulamıyordu. Halbuki en baştan anlatsaydı bunların hiçbiri olmayacaktı.
Asıl curcuna Uraz'ın teyzesi Ceylan Hanım'ın da "Uzi mi burada?!" diye seslenerek eve girmesiyle başladı. Yerde bikiniyle dizlerinin üstünde duran bir kız görünce "Hay maşallah!" deyip gülmeye başladı. "Uzicim ana ocağı burası evladım, neler yapıyorsun?" dedi aklı sıra şaka yaparak. Bir bilseydi ne Türk dizisi sahnesi dönüyordu...
Uraz en sonunda ayağa kalkarak "Siz tanışıyor musunuz?" demeyi başardı bir annesine bir Asu'ya bakarak. Uraz ayağa kalkınca Asu da ayağa kalktı. Ama bu da çok doğru bir karar olmamıştı. Dizleri tir tir titriyordu.
"Evet! Hani sana bahsetmiştim ya, baharda sosyete pazarında şiir gibi iş çıkaran genç bir kızla tanıştım diye. Asu işte!" dedi Emel Hanım keyifle.
Uraz suratında karman çorman bir ifadeyle bu kez de sağ tarafında duran Asu'ya döndü. Asu kendini tutamayıp ağlamaya başlamıştı bile. "Ben yemin ederim söyleyecektim," diyebildi sadece.
Uraz bir süre onun yüzüne baktı. Başını hafifçe yana yatırarak "Daha kaç tane böyle sürpriz beklemeliyim?" diye sordu. Emel Hanım da, Ceylan Hanım da ortamdaki gerginliği fark ederek bir anda sessizleşiverdiler. Bangır bangır çalan müzik dışında salonda ses yoktu.
"Özür dilerim," dedi Asu gözyaşlarını silerken. Emel Hanım artık dayanamayarak "Yahu n'oluyorsunuz? Bana da olan biteni baştan anlatır mısınız lütfen!" diye araya girdi. Asu'ya sarılıp kendine çekmek için bir hamle yapıyordu ki Uraz araya girdi. "Bir dakika anne! Asu'nun önce her şeyi bana açıklaması gerekiyor. Sen sıraya gir!" diyerek Asu'yu elinden tuttuğu gibi yukarı çekti. Merdivenleri kırarcasına yukarı çıkarken Asu az kalsın ona yetişemeyip düşüyordu. Gözyaşlarından zaten hiçbir yeri görmüyordu. "Oğluuum yavaş! Düşüreceksin kızcağızı!" diye bağırdı Emel Hanım arkasından ama Uraz onu takmadı bile. Aşağıdan sadece gümbürtüyle oda kapısının kapandığını işittiler.
Uraz daha odaya girer girmez ellerini saçlarından geçirerek volta atmaya başlamıştı. Asu'ysa kapının önünde durmuş, yere bakarak sessizce ağlamak dışında bir şey yapamıyordu.
"Annemle tanışıyorsun... Hatta bu evde kaldın sen... Çünkü annem arkadaşım geldi demişti bana. Bende kalacak bir hafta demişti. BİR KOCA HAFTA!"
Asu gözlerini sıkıca yumarken "Gerçekten tesadüfen tanıştık biz. Yani tamam niyetim vardı ama bulamayacağımı biliyordum. Sana söyleyecektim Uraz, yemin ederim söyleyecektim. Kaç kez lafa girdim, bir şey oldu, söyleyemedim," dedi.
Uraz şok içinde ona bakakaldı. "Asu üç gündür buradayız?! Nereden baksan iki aydan fazladır tanışıyoruz. Sevgiliyiz biz?!?! Acaba hangi aşamada annemle tanıştığını, hatta dost olduğunu söylemeyi planlıyordun? Ne ara fırsat yakalayamadın da söyleyemedin?! Neden bunu yapıyorsun bana! Biz dünyanın en güven vermeyen şeklinde tanıştık ve sen tanıştığımızdan beridir karşıma bunlarla geliyorsun! Ve benim güven konusundaki tüm sorunlarımı biliyorsun."
Asu çaresizce ve yalvararak ona bakarken "Ama hani o akşamı iyi ki yaşadık diyorduk?" diye sordu.
Uraz daha isyankar bir hale bürünerek "İyi de ortada sadece o akşam yok ki! Sen korkunç bir şekilde sapık gibi çevremdeki herkese, her şeye dadanmışsın! Müzisyen arkadaşıma, anneme, kız arkadaşıma!.." diye bağırdı.
Asu tam tekrar savunma yapacaktı ki onun kız arkadaşıma deyişiyle ağzı öylece açık kalakaldı. Hemen dudaklarını birbirine bastırarak ve alt dudağını şiddetle ısırarak çığlık çığlığa ağlama hissini bastırdı.
Uraz yaptığı çıkışın arkasında durduğunu belli edercesine sırtını dikleştirdi. "Gerçekten... Başka ne beklemeliyim senden? Korkuyorum çünkü Asu. Gerçekten korkuyorum!"
Asu ağır ağır gözlerini kırpıştırdı. Islak gözlerini toparlanmak ister gibi sildi. "Evine temizliğe de gelmiştim," dedi güçlü bir sesle. "O da yanlışlıkla olmuştu ama nasılsa sen buna inanmayacaksın o yüzden zorlamayacağım... Sitenin kapısında otururken temizlik şirketindeki Selma abla yanıma gelmişti. Temizleyeceği eve şirketin ikinci bir kadın gönderdiğini sanmıştı. Ben de onun senin evini temizleyeceğini duyunca yalan söyledim. Evet şirketten gönderdiler beni dedim. Birkaç kez ona öyle yardım ettim. Tam dairenin yerini de öyle öğrenmiştim. Diktiklerimi bu şekilde evine gönderiyordum." Asu'nun sesi ilk kez bu kadar duygusuz ve dümdüzdü. Uraz onun sesini ilk kez böyle duyuyordu. Fakat buna şaşırana kadar önce duyduklarını sindirmesi gerekiyordu. Bu kadarı da fazlaydı artık. Gerçekten fazlaydı.
"Başka?" diye sordu hesap bekler gibi.
Asu düşündü. Zihnini zorladı. Onun öğrenmediği bir şey kalmış mıydı? Galiba kalmamıştı. Dans kursu için takip ettiğini falan biliyordu. "Her gün dans kursunun girişinde ve çıkışında karşısındaki kafede oturuyordum. Hangi günler geldiğini biliyordum. Çıkana kadar hep beklerdim."
Uraz 'anlıyorum' dercesine başını salladı. Asu'ya doğru birkaç adım atıp "Peki daha ne kadar korkmam gerekiyor benim?" diye sordu. "Hangileri yalan yani? Yaşadıklarımız mı, yoksa bu anlattığın manyak kız mı?"
Asu onun gözlerinin içine baktı. O son bir umutla bakarken, "Peki seninle başka ne şekilde tanışmamı bekliyordun? Kendimi sana nasıl fark ettirmemi bekliyordun? Instagram'dan takip ettiğimde görecek miydin beni? İmza gününde fark edecek miydin? Bir kafede tam karşındaki masada oturduğumda beni görecek miydin? Öyle dikkatini çekecek miydim? Beni beğenecek miydin? Çünkü bunların hepsini yaptım ama hiçbirinde beni biraz bile görmedin," diye isyan etmeye hazırlanırken; Uraz şeytana uyarak dilinin ucundakini söyleyiverdi. "Kredi kartım konusunda senden korkmalı mıyım Asu?" diye sordu.
Asu'nun ifadesi bir anda değişti. Elleri de bacakları gibi titremeye başlarken gülerek "Şaka yapıyorsun değil mi?" dedi. Uraz'ın hiç de gülmediğini görünce tekrar ciddileşti. Şaşkınlıkla etrafına bakındı. Buraya gelirken giydiği kıyafetler komodinin üstünde gözüne çarpınca koşarak beş saniye içinde onları üstüne geçirdi. Tüm bedeni titrerken çantasını görmekte güçlük çekiyordu. En sonunda onu da kapının arkasına asılmış bir halde görünce Uraz'a çarparak yanından geçip çantasını aldı. Toparlanırken "On yıl kaybettim ben..." diye sayıklamaya başladı. "Herkes haklıydı. On yıl kaybettim ben... sen de haklısın... bunların hiçbiri normal değil, mantıklı değil... benim kendime gelmem lazım... bu saçma rüyadan uyanmam lazım... biz aynı yerlerde yaşamıyoruz... sen beni hala görmüyorsun ki... o gün o kafede görmediğin gibi, hala görmüyorsun..." diye sayıklamaya devam etti ve kapıyı açtı. Uraz'ın çıkış hızından bile hızlı adımlarla merdivenlerden inerken, aşağıda takılacağı Emel Hanım radarını tamamen unutmuştu. Dışa bakan mutfak tezgâhının önünde su içmekte olan Emel Hanım bardağı panikle bırakıp "Kııız!" diye cırladı. Asu onu duyunca durdu. Tekrar ilk andaki aşırı pişman moduna dönerken yine gözleri doldu.
"Çok özür dilerim Emel abla. Senden binlerce kez özür dilerim! Her şey için... yemin ederim benim kötü hiçbir niyetim yoktu. Ben seni çok sevdim, gerçekten çok sevdim! Sen şu hayatta tanıdığım en kafa dengi yetişkin olabilirsin. Keşke benim annem de, ablam da biraz olsun sana benzeseydi diye ne kadar yalvardım bilemezsin. Sen muhteşem bir insansın ve en çok sen hak etmiyordun bunu."
"Neyi kız, ne oldu? Asuş bak çatlayacağım ben yeter! Tamam genç görünüyor olabilirim ama kalbim vallahi kaldırmaz bu kadarını!"
"Ben Uraz'ı seviyordum abla. Çocukluğumdan beridir. Mahallede ilk kez gördüğümden beridir hem de. O gün pazarda ilk kez tezgâha geldiğinde ben senin kim olduğunu çok iyi biliyordum. Çünkü kısa bir süre de olsa sen bizim mahallede yaşamıştın. Ceylan ablaların yanında..." derken mutfağın içinde duran Ceylan Hanım'a hızlı bir bakış attı. "Eyüpsultan'da oturuyorum ben, Feshane'nin yukarısı."
"Aaa, tamaam!" dedi Ceylan Hanım aydınlanarak. "O mahalle çok güzeldi."
Asu burukça gülümsedi. Güç almak istercesine çantasının askısını daha çok sıktı. "Senin Uraz'ın annesi olduğunu da biliyordum. Yalan söylemeyeceğim, ilk bir dakika boyunca sırf bu yüzden her lafına ben atlayarak yardımcı oldum ve arkadaşımın konuşmasına izin vermedim. Ama ondan sonra olan her şey gerçekten tamamen seni çok sevdiğim içindi. Çünkü ortak hobimi, en ortak paydada buluşarak konuşabileceğim deli dolu bir insandın sen. Ve bana saygı duyarak 'sen daha veledin tekisin, sen mi bana iş göstereceksin' demeyen bir yetişkin olmandan o kadar mutlu olmuştum ki! Beni küçük görmemenden... Her şey için çok teşekkür ederim, ben istediğin müddetçe sana yardımcı olmaya devam etmek isterim derdim ama gördüğüm kadarıyla ona da ihtiyacın yok zaten. Sen her şeyi çok güzel yapıyorsun artık. Hem Uraz da istemez. Sen böyle devam et abla! Hiç bırakma, tamam mı?" Asu dayanamayıp Emel Hanım'a sarılınca Emel Hanım şok içinde kollarını ona doladı.
"Valla açıkla dedim benim beynim daha çok yandı. Ben işin Uraz muraz kısmını bilmem. Sen benim arkadaşımsın. Onunla yaşadığın ettiğin beni bağlamaz. Bana böyle veda eder gibi konuşamazsın! Bana iki dakika ver, kulağını çekeyim ben onun. Sorun neyse çözerim. Uraz'ın hakkından bir ben gelirim."
Emel Hanım tam gidiyordu ki Asu onu kolundan tuttu. "Artık düzelmez. Belki başta düzeleceği vardıysa da artık düzelmez abla." Asu alnını ovuştururken sinirle güldü. "Sanırım davalık olacağız zaten. Benim bu işten hasarsız çıkma şansım hiç yok. Başımı çok büyük belaya soktum."
Emel Hanım şok içinde Asu'ya bakakaldı. "Ne davası kız? Delirdin mi sen? Olur mu öyle şey!"
"Ben gideyim artık abla. Daha fazla burada durmak istemiyorum. Zaten bir hiç uğruna ailemi de yeterince zor durumda bıraktım. Tekrar özür dilerim her şey için hepinizden. Yaşanan çirkinlik için de..."
Asu sehpadan telefonunu da aldığı gibi merdivenlere hızlı bir bakış attı. Sonra evden koşar adımlarla çıktı. Emel Hanım ardından adını birkaç kez seslense de durmadı. Yan sokağa döner dönmez gözyaşlarını serbest bıraktı ve hüngür hüngür ağladı.