FERAH

By glayol

746K 27.9K 2.8K

Bir mahalle hikayesidir.🕊 {Yayınlanma tarihi 26 Şubat 2022} "Wattpad" de #1 ❤️ "Hikaye" kategorisinde #1 "Es... More

{Tanıtım}
1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm

20.Bölüm

19.8K 890 76
By glayol

Heyyy♥️
Nasılsınız?

Oy vererek destek olup, yorumlarınızla yazma isteğimi artırabilirsiniz!
*

Sabah olduğunda başımın ağrısından kıvranarak uyandım. Dün gece sinirden kastığım başım, şimdi ağrıdan sızlıyordu.
Yine aklıma gelince ayaklarımı yatağa çarptım. Sırt üstü tepinmiştim resmen.

"Aptal adam! Neler dedi öyle ya, nasıl der?!"

Ellerimi açık saçlarıma sokup başımı ovaladım. Gözlerimi tamamen açtığımda gözlerim karşı duvardaki dolaba değdi. Ve askıyla kapağına asılmış cekete.
Bir an önce versem iyi olacaktı. Ona dair hiçbir şey görmek istemiyordum artık.

Farkında olmayabilirdi ama kalbimi oldukça kırmıştı.
Bir de bana basketbol oynamaya götürmek için söz vermişti. Bak bakalım gidiyor muydum.

Yattığım yerden doğrulup oturur hale geldim. Saat henüz dokuza gelmişti. Bugün pazartesi olduğu için herkesin çoktan uyandığını biliyordum. Emir hariç.

Elimi yüzümü yıkayıp üstümü değiştirdim. Kahvaltıyı fırında yapmak istedim. Belki de hiç yapmazdım. Dün gece baya geç saatte yarım ekmek köfte yediğim için hala tok hissediyordum.

Yine aklıma gelmişti. Of'ladım.

Her şeyden önce şu ceketi sahibine götürmeliydim. Hazırlanarak ceketi de alıp salona geçtim.
Annem kahvaltı sofrasını kurmuş, babamın çayını dolduruyordu.

"Günaydın,"

Tezgahtan bir bardak alıp doldurarak sabah suyumu içtim. Bu, tazelenmemi sağlıyordu. En azından ben öyle hissediyordum.

"Günaydın. Hadi otur sofraya, soğutma."

Annemin işaret ettiği sandalyeye bakıp başımı iki yana salladım.

"Ben direkt fırına geçeyim anne. Orada yerim teyzemle. O gitti değil mi?"

"Ohoo. Çoktan çıktı,"

Annem ve babamla vedalaşıp evden çıktım. İkiye katladığım ceketi açıp birkaç kez hafifçe salladım. Şükür ki kırışmamıştı.
Derya teyzenin ziline basıp bekledim.
Onların da bu saatte uyanık olduğunu biliyordum.

Açılan kapıyla asansöre atlayıp düğmesine bastım. Elimdeki telefonun kamerasını açıp durdum. Moralim tavan değildi. Bu yüzden alt dudağımı aşağı büküp gülmeden poz verdim. Birkaç pozun ardından telefonu çantama koydum. Maksat asansör fotoğrafı geleneğimiz bozulmasın.

Kat'a geldiğimde asansörden inip kapıyı çaldım.
Derya teyze gülen yüzüyle karşıladı beni.

"Hoş geldin kızım, buyur geç içeri."

Gülümsedim.

"Sağol Derya teyze ben hiç girmeyeyim. Teyzem bekliyor malum. Şunu vermek için gelmiştim,"

Elimdeki ceketi uzattım.

"Sen Macit abiye iletirsin,"

Cekete kayan bakışlarını yeniden yüzüme çıkardı.

"Ne diye sende ki bu?"

Ben bu soruya hazır değildim, hiç hesaba katmamıştım.

"Ee, geçenlerde akşam vakti toplandığımızda vermişti. Ben hırkamı unutmuştum. Ondan yani,"

Hmm'ladı.

"Odasına ben karışmam onun. İstersen gidip ona ver, daha doğru olur."

Alt tarafı alıp odasına koyacaktı. Hatta yatağının üstüne bile bırakabilirdi. Ne olurdu sanki?

"Şu askıya falan assan? Ben boşuna gitmeyeyim atölyeye,"

Güldü.

"Ay sanki yoluna ters gibi konuşuyorsun. Sizin fırının karşısı değil mi yavrum atölye? İki dakika uğrarsın,"

Daha fazla ısrar edemeyeceğimi anladığımda onayladım.

"Pelin nerede, uyuyor mu hala?"

"Dün gece geldi bir yattı, hala yatıyor. Ellemedim ben de. Uyusun dinlensin. Gece yüzü biraz solgundu,"

İnşallah hasta olmuyordu.

"Selam söylersin. Ben gideyim artık."

Yeniden asansöre binip aşağı indim.
Binadan çıktığımda elimdeki ceketi çöpe atmamak için zor tutmuştum kendimi.

Erken olmasının verdiği sakinlikle sokakları bir bir yürüdüm. Sonunda asıl sokağa girdiğimde yolun karşısına geçtim.
Atölyenin kapısı kapalıydı. Çalmayı düşündüysem de saçma olacağını düşünüp iterek açtım.
İçeriye göz gezdirdiğimde boş olduğunu gördüm.

Vücudumu tamamen içeri sokup kapıyı kapattım. Arka tarafın boncuklu kapısına geldiğimde yüksek sesle yalandan boğazımı temizledim.
Geldiğimi önceden duysundu.

Başını eğdiği yerden kaldırmadı ama beni duyduğuna adım kadar emindim.

"Günaydın,"

Coşkulu çıkmayan sesimden bile anlayabilirdi ona bozuk attığımı. Tabii öküz değilse!

Masasının önüne kadar gidip ceketini uzattım.
Nihayet başını kaldırıp yüzüme baktı.
"Günaydın,"

Hafif tarazlı çıkan sesiyle boğazını temizledi.
Elimdeki cekete baktıktan sonra önündeki işi yapmaya geri döndü.

"Almayacaksan bırakacağım herhangi bir yere,"

Uzattığım kolum havada kalmıştı. Soruma cevap vermedi.

"Bak. Ceketini kullanmama izin verdin teşekkür ederim ama artık alsan iyi olacak. Kolum uyuştu böyle ya!"

Başta ılımlı çıkan sesim sona doğru yükselmişti. O da alsaydı canım artık.

"Yıkadın mı?"

"Hayır yıkamadım."

Yanlış mı yapmıştım, acaba yıkasa mıydım?

"Yıkasan iyi olurdu,"

Duyduğum şeyi birçok anlama yorabilirdim. Belki temiz olsun diye demişti. Belki de eğer kokum sindiyse onu duymak istemiyordu.
Burnumun ucu sızlar gibi oldu, toparlandım.

"Tamam o zaman. Yarın getiririm,"

Boncukları sinirle çekip kapıdan çıktım.
Bir güzel yıkayacaktım ceketini. Hatta öyle güzel yıkayacaktım ki, sadece kimyasal deterjan kokusunu alacaktı.

Atölyeden çıkıp karşıdaki fırına geçtim. Kendi kendime söylenmeye de devam ediyordum.
İçeriye geçip ceketi bir köşeye attım. Artık kırışmasının bir önemi yoktu.
Teyzeme selam verdikten sonra ellerimi yıkayarak öğlene kadar hiç kaytarmadan çalıştım.

Son tepsiyi rafa dizdikten sonra belimi tutup kenardaki sandalyeye zor attım kendimi.

"Öğle molasına çıkmalısın Ferah,"

Teyzemi reddederek bir bardak su doldurup içtim.

"Acıkmadım ki teyze. Arada atıştırmıştım poğaçadan. Biraz dinleneyim kalkacağım, on dakika yeter."

Ellerimi bağlayıp uzatarak esnedim. Her yerim kütür kütür kütlemişti.

"Kızım git diyorsam git-"

Teyzemin lafını yarıda kesen şey gelen kişiydi.
Macit içeriye girdiği gibi oturduğum sandalyede yönümü diğer tarafa çevirdim.

"Hoş geldin Macit! Ne vereyim sana? Poğaçalar hazır sıcak,"

Yüzümün yan tarafı, üzerine dikilen gözleri hissediyordu.
Yiyeceğini alıp git ne bakıyorsun, demek istesem de sustum. Bir köşede bekledim.

"Yok İnci abla bir şey almayacağım. Ferah'a bıraktığım emanetimi almaya geldim,"

Şaşkınlıkla aniden ona döndüm.

"Aa ne bıraktın Ferah'a? Hiç de görmedim sizi yan yana,"

"Bugün değil zaten. Geçen akşam,"

Teyzemin gözleri bana döndü. Yuh be adam! O öyle mi söylenirdi. Hem alt tarafı bir ceket ne kadar da büyük olay olmuştu.

"Yok teyze, öyle değil. O gün gittiğim yerde üşüdüm biraz. Ceketini verdi. O yani,"

Hemen gidip az önce bir taraflara fırlattığım ceketi alıp getirdim.

"Bak bu işte,"
Hızlıca Macit'in göğsüne bastırıp ona bıraktım.

"Sağ ol tekrardan Macit abi."

Gülümsemeye çalışarak ellerimi arkamda birleştirdim. Ufak bir baş selamıyla ceketini de alıp gitti. Giderken ona bunun hesabını soracağıma dair bir bakış atmıştım. Umarım anlamıştı.

"Eee Ferah Hanım, bize ne zaman anlatacaktın? Bir de diyor ki oturduk oturduk geldik. Sen onu benim külahıma anlat be!"

Teyzemin imalı bakışlarından kurtulup tezgahın arkasına geçtim.
Elime aldığım kap kaçağı yerine yerleştirmeye başlamıştım.

"Bırak onları da soruma cevap ver,"

Devam ettim. İşler beklemezdi. Yoksa dağ gibi yığılırdı aman Allah!

"Az önce ne anlattıysam o. Başka bir şey yok,"

Ah, sabah verdiğimde neden almamıştı ceketi? Öğlene kadar nasıl fikrini değiştirmiş olabilirdi ki.
Pis adam. Ayrıca dengesiz.

"Kız sana ceket vermiş adam. Bir de gelip ayağına kadar istiyor,"

'Ee' dercesine başımı salladım.

"Senin vermeni bekleyemedi herhalde. Koşmuş gelmiş almaya. Adamı nasıl kudurttuysan artık, yollarını aşındırmaya da başlar şimdi bu."

Şaşkınlıkla gözlerimi sonuna kadar açtım.

Tövbe tövbe ne kudurması?

"Adamı kudurmuş belledin iki dakikada teyze tövbe ya! Demekki giyeceği varmış ya da ne bileyim başka takım ceketi yoktur."

"Ya yaa. Kesin yoktur başka üstü. Ondan düşmüştür sendekinin peşine. Yıkamış mıydın bari?"

Sabahki olaya hiç girmeyecektim. Teyzem onu bilmese de olurdu.

"Yıkamadım. Aklıma gelmedi, hem iki dakika anca giydim."

Ufak at Ferah, ufak at! Aklına geldi de vazgeçtin.

Güldü. Hatta gülüşüyle vücudu hopladı.
"Aman aman iyi olmuş yıkamadığın. Belki parfümün sinmiştir, uçmasın kokusu."

Aklının nelere çalıştığına bakar mısınız?!

"Teyze ben seninle daha uğraşamayacağım. Kızların okul alış verişine gidilecekti. Ben bir gideyim geleyim. Birkaç saat sürer,"

Birkaç haftaya okul açılacaktı. Kızlara da sözüm vardı.

"Kız sen benden hızlı çıktın. Görümceyle arayı iyi tutmak önemli tabi,"

Bir elimi ağzıma kapattım.

"Hih! Teyze neler diyorsun öyle? Biri duymasın gözünü seveyim. Adımız çıkar baş göz etmeye kalkarlar. Aman diyim yapma,"

Yüzümdeki ciddiyeti gördüğünde gülüşünü yavaşça soldurdu.

"Şaka yapıyorum kızım. Yapar mıyım öyle şey? Her şeyden önce senin mutluluğun,"

Yanağımdan makas alıp okşadı. Böyle olayların yaşanmasına asla müsade etmeyen biriydi. Laflarım onu kendine getirmiş olmalıydı.

"O zaman ben gidiyorum?"

Önlüğümden kurtulup saçlarımı düzelttikten sonra kapıyı açtım.

"Güle güle!"

*
Ellerimdeki torbaları hoplatıp daha sıkı tuttum. Elimden kaydıkça kayıyordu.
Fırından çıktıktan sonra direkt kızlarla haberleşip buluşmuştuk.
İşleri halledip eve dönüş yolundaydık. Baya bir eksiği almış, kızları memnun etmiştik.

"Sana da zahmet oldu abla. Üç tane liselinin kahrını çektin tüm gün,"

Nazlı mahçup suratıyla yanıma yanaşıp koluma girdi.
Buket ve Pelin önden gidiyordu.

"Olur mu öyle şey? Ben sizinle vakit geçirmekten keyif alıyorum."

Nihayet evin önüne geldiğimizde vedalaşmak için durduk.
Elimdeki poşetleri kızlara verip geri çekildim.
Şimdi karşıya geçmesi gereken tek kişi bendim.

"Abla çaya gelsenize. Hem Nazlı'yla bayadır görüşememiştik. Sohbet falan ederiz,"

Saat akşam dokuz olmuştu. Akşam yemeğini dışarıda yediğimiz için yemek konusunda rahattık.

"Hiç zahmet vermeyelim. Gidip dinlenin siz de,"
Bu sefer Nazlı atladı,

"Ne zahmeti Ferah abla? Hadi gel. Hem biz de sen gelirsen gideceğiz. Yoksa yok."

Israrlarına daha fazla dayanamayarak kabul ettim. Teyzeme kısa bir mesaj atıp haber verdim. O zaten evdekilere iletirdi.

*

Elimdeki çay bardağını balkon masasına bırakıp geriye yaslandım. Bir saattir çay ve sohbet eşliğinde balkonda oturuyorduk. Oturunca anlamıştım ne kadar yorgun olduğumu. Eve gidip hemen uyumak istiyordum.

"Ben kalkayım artık. Nazlı siz daha oturacaksanız-"

Bardağını fondipleyip ayağa kalktı.

"Geldik abla. Biz de kalkalım,"

Hep birlikte ayaklandık.
Şu ana kadar canımı sıkan bir karılaşma yaşamadığım Macit, tam giderken odasından çıkmıştı.

"İyi akşamlar hanımlar. Gidiyor musunuz?"

Yok zevkine ayaklandık kapıda dikiliyoruz, demek istesem de boşverip gözlerimi ayaklarıma çevirdim.
Cevap verecek bir sürü kız vardı. Ben konuşmak zorunda değildim. Ona hala tavırlıydım.

"Evet abi gidiyoruz. Saat geç oluyor kalkalım dedik,"

Başını salladığını göz ucuyla gördüm.

"İyi dedin Buket. Saat geç oldu, aşağıdan geçireyim sizi."

Başımı kaldırdım. O ana kadar ilk kez yüzüne tam olarak baktım.

"Gerek yok. Biri yanda diğeri karşıda. Evlerimiz yakın,"

Dediklerimi sakince dinleyip birkaç adım atarak karşıma geldi. Kardeşi ve Nazlı iki yanında kalmıştı. Bense tam karşısında.

"Gerekli olmadığını biliyorum ama gelmek istiyorum. İzin vermiyor musun?"

Gözlerimi kırpıştırdım.

"Ne münasebet? İstediğini yap,"

"İyi o halde. Hadi gidelim,"

Yanımdan geçip kapıyı açtı. Kendisi önden çıkıp asansörü çağıran düğmeye bastı.
Biz de peşinden çıkmıştık.
Pelin kapıyı kapatırken arkamızdan sırıtıyordu.

Asansörün gelmesiyle binip kapılarının kapanmasını bekledik.
Arkamdan dürtülmemle başımı önümdeki koca sırttan çevirip Nazlı'ya baktım.

"Abla fotoğraf çekmedin?"
Gülüyordu.
Omuz silktim.

"Bugün canım istemiyor. Belki daha sonra,"

Macit'in bizi duyduğunu biliyordum. Ki zaten beni doğrulayarak önünü bize dönüp yüz yüze gelmemizi sağladı.

Eli kısaca cebine gidip telefonunu çıkardı. Yaptığı şeylerde anlam aramıyordum artık.
Ufak bir baş hareketi yaptı ancak ben hala bekliyordum.
Kızlar gülerek yönünü aynaya döndü. Macit'in yüzüne bakan tek ben kalmıştım.

Kaşlarımı çatıp ne yapmaya çalıştığını sorguladım.

"Ne yapıyorsun?"

Telefon olan elini kaldırıp başımın yanından aynaya doğrulttu.

"Şş, konuşma fotoğrafı bozacaksın."

İyi de ben aynaya dönük bile değildim.
Çıkan sesle bir poz çektiğini anlamıştım.
Arkamı dönüp sırtımı ona çevirdim. Kızlar aynaya doğru gülüp poz veriyordu.

Onun telefonundan fotoğraf çektiğimize ilk kez şahit oluyordum. Daha önce kendisini bile çektiğini görmemiştim.
Kaşlarımı çatmayı kestim ancak gülümsemedim de. Öylece durup çekmesini bekledim.

Asansör durunca hızlıca dışarı attım kendimi.
Derin birkaç nefes alarak binadan çıktım.

Zaten kapıdan çıkar çıkmaz hemen yan binaya geçmiştik. Nazlı ve Buket'i  öpüp vedalaşarak binalarına girene kadar bekledik.
Bekledik diyorum çünkü Macit tam arkamda, benimle birlikteydi.

Yola dönüp karşıya geçmek için adımladım.

"Beklemeyecek misin?"

Hemen peşimden geldiğini biliyordum.
Ona dönmeden yürümeye devam ettim. Arada bir saçımı arkaya savurmayı ihmal etmiyordum.

Yolu geçip kendi binamızın önüne gideceğim sırada duyduğum sesle duraksadım. Gözlerim çevrede dolandığı sırada, yan komşu Nilay ablanın kedisini gördüm.
Açık balkon camında durmuş, sokağa bakıyordu.

İlk katta olduğu için sanki uzansam dokunabilecek gibiydim. Kollarımı kaldırıp tiz sesler çıkararak kediyle anlaşmaya çalışıyordum. Anlıyor gibiydi.

"Sevecek misin?"
Arkamdan gelen sesle uzanan ellerimin ardından ona baktım.

"Buradan bakıyorum. Anca yetişiyor zaten boyum,"

Arkamdaki bedeni hareketlenip yanıma kadar geldi.

"Dokunmak ister misin?"

"Nasıl dokunacağım? Yetişemem oraya. Hem Nilay ablayı rahatsız etmeyelim bu saatte,"

Ufak bir sessizlikten sonra bedenimde hissettiğim dokunuşla sıçradım.

"Ne yapıyorsun?!"

Hafif eğilip bir kolunu dizimin altından geçirerek aynı saniyede havalanmamı sağladı.
Korkuyla ellerimle omuzlarına tutundum.

"Boşver benim ne yaptığımı. Sev hadi,"

Tutunduğum vücuduna güvenerek elimi uzatıp kedinin başını, ardından bacaklarını okşadım. Yumuş yumuş tüyleri vardı.

O sırada Macit, bedenimi geriye kaydırarak dirsek kısmına oturmamı sağladı. Sanki bir sandalyede oturuyor gibi rahattım.
O da rahatsız gibi durmuyordu.

Kedi bir süre sonra mırıldanıp balkondan iç kısma atladı. Şimdi onu göremiyordum.

"Gitti,"
Dudaklarımı büküp elimi diğer omzuna koydum.
Hala kucağında olmama gerek yoktu. Ama öyleydim.

"İndirebilirsin."

Dediğimi yapıp kolunu gevşeterek inmemi sağladı. Yalandan ellerimi birbirine sürtüp temizler gibi çırptım. Pis olduğundan değildi. Ne yapacağımı şaşırmıştım.

Bir şey demeden diğer tarafa dönüp evin önüne geldim. Anahtarla kapıyı açıp ona döndüm.

"Teşekkür ederim. İyi geceler,"

Gevşemiş yüzündeki huzurlu tebessümle başını aşağı yukarı salladı.
"İyi geceler."

Hafifçe tebessüm ederek binaya girip kapıyı kapattım. İki dakika konuştuk diye ona olan kırgınlığım bitecek değildi tabii ki.
İyi geceler demek yeterliydi. Fazlasını haketmesi için çabalaması gerekiyordu.
*
Bölüm sonu canımss

Nasıl bulduğunuzu, önerilerinizi yazın lütfen. Merak ediyorum.

Yeni bölüme kadar hoşça kalın..

IG: madebyglayol

Continue Reading

You'll Also Like

286K 7.4K 20
Viranşehir köyünde zamanında halka zulmeden adamın katil oğlu ile ansızın onun kapısını çalan masum güzel lalin ~ Efkan ve lalin Kötü yorumlarınız ve...
19.8K 2.2K 22
Yıllar önce yaptığınız 'çocukça' bir anlaşma hayatınızı en fazla ne kadar değiştirebilir? ''Anlamıyorsun ki. Ben ne dedim az önce? Sanki o dört duvar...
341K 23K 13
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
4.1M 155K 99
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Bir de yeni okuyanlar için kitap olma ihtimali vardır. Şimdiden söylemek istiyo...