By bidelihis

1.7M 44.8K 22.1K

Miskin bir haz, rahmimin duvarlarını kaplayan baskın kokusu, kendi kokumu bastıracak kadar üstündü. Elleriyle... More

1. Bölüm " Aykırı "
2. Bölüm " Sessiz Şehvetin İniltileri "
3. Bölüm " Akıl Yıkıcı Cesaret "
4. Bölüm " Karşı Konulmaz Şevk "
5. Bölüm" Vanilya "
6. Bölüm " Adım "
7. Bölüm" Şehvete Bulanan Çamur "
8. Bölüm" Masum Kışkırtma "
9. Bölüm" Çığlık Çığlığa "
10. Bölüm " Hande Hava Yolları "
11. Bölüm " Red Diss "
12. Bölüm " Arsız Duygular "
13. Bölüm " Ercüment Yalınoğlu "
Bir Anı*
14. Bölüm " Küçük Hanım "
15. Bölüm " Nefes Nefese "
16. Bölüm" Defalarca "
17. Bölüm " Yatak "
18. Bölüm " Kör Kuyular "
19. Bölüm " Pas Ve Zincir "
20. Bölüm " Git "
21. Bölüm " Yokuş Aşağı "
22. Bölüm " Müptela "
23. Bölüm " Es "
24. Bölüm " Lacivert "
25. Bölüm " Ağı Kopmuş Örümcek "
26. Bölüm " Göğsümün Derinden Yarası "
27. Bölüm " Yangın "
28. Bölüm " Kaybetmek Ve Sevmek "
29. Bölüm " Hande Pamukçu "
30. Bölüm " Ağ "
31. Bölüm " Yazgı "
32. Bölüm " Özlemek "
33. Bölüm " Kurdun Uluması "
34. Bölüm " Zevahir "
36. Bölüm " Zamanın Vurduğu Bedenler "
37. Bölüm " Yaşanılan Tutku"
38. Bölüm " Hatırlananlar "
39. Bölüm " Sevmek "
40. Bölüm " Zehir "
41. Bölüm " Sığınak "
42. Bölüm " Nabız " FİNAL
SİLLAGE
İNSANLAR BAZEN KÖTÜDÜR

35. Bölüm " Ruhun Kayıp Pusulası "

14.1K 674 181
By bidelihis

Selamm. Bölüm sonu beni linçlemeden sakin olun şimdiden uyarıyorum.

Keyifle okuyun.


Güvensizlik bir kez insanın içine sızdı mı bir daha asla eskisi gibi tam doldurmuyordu bardağı. Yüreğin ne kadar sevgiyle hacimlense de güven hep yetim bir insan gibiydi.

Başını okşasan da eksikti.

"Hande, çocuk çalışmalarına başlamak için erken değil mi güzelim?"

Yatağın başlığına sırtımı yaslamış öylece elimdeki kapalı duran telefonun ekranına bakıyordum. Okuduğum mesajın bana göre birçok anlamı vardı. Hangi anlamı çıkarmak istesem çıkmaz sokağa çıkıyordu yolun sonu.

Dahası içimde peydah olan duygunun adını koymak istemiyordum.

Koyarsam bir daha unutamam adını.

Gözlerimi bana seslenen adama çevirdim. Kapının girişinde durmuş yumuşak yüz hatlarıyla bana bakıyordu. Mevsim kış, mevsim yaz. Ama en çok bahar mevsimi değil, ben en çok o mevsimleri sevdiğim içindi.

Duyguların içine hapsolmak için doğru bir zaman değildi.

"Senle arşiv odasında kaldığımız zaman orada bir dosya gördüm, kırmızı kapaklı. Geçmişin ile ilgili. Annenle ilgili olan her şey o dosya da yazıyordu."dedim birden, acımasız mıydım? Beynimi kemiren kurtçuk beni duygusuz olmaya itiyordu.

Böyle bir şeyi söylememi beklemediği için ilkin dondu. Sonrasında sureti değişti, filmler de korkunç olan palyaçolar gibi dudağı kıvrıldı.

Kalbime ürkme dedim.

"Ama sen zaten bunu biliyorsun değil mi?"

Başını salladı. Yutkundum. "Neden bana söylemedin? Şu an sana karşı olan duygularımın limandan denize çekildiği gibi soğuk derin sulara karıştığını söylesem, kırılır mısın?"

Kırılırdı. Kırıldı.

"O dosyayı ben koymadım oraya Hande, eğer aklına böyle bir şey varsa hemen sil at. Sadece kamera kayıtlarını kontrol ederken gördüm, sonra araştırınca öğrendim."

Kaşlarımı çattım. "O yüzden mi bana geçmişini anlattın? Eğer o dosyayı görmeseydim belki de hiç anl-"

"Hayır anlatacaktım, ne düşünüyorsun hakkımda? Yalancı veya senden sır saklayan bir adam mı? İnsanın geçmişini anlatması çok zor, acılar öyle dile hemen getirilemez Hande!"

Gülümsedim fevri çıkışına. "Tabi! Bunu ben anlayamam çünkü ben sana geçmişimi anlatamadan sen her şeyimi didik didik araştırdın!"

Yüzünü astı. "Öyle değil, ben sadece"

"Konuyu kapat, ben senin ne yaptığını biliyorum ama yüzüne vurmamıştım. Sen de sakın beni salak yerine koyup üste çıkmaya çalışma!" dedim hırsla. Sonra yataktan kalkıp karşısına dikildim.

"Asıl merak ettiğim şeye gelelim. Az önce bir mesaj geldi, içeriğini az buçuk biliyorsundur ama ben özet geçeyim. Annenin ölümü beni ilgilendirmez ama senin kullanacağın o kadın kimmiş merak ediyorum!"

Dumura uğradı.

Sakin ol.

"Atikson, değil mi?" dedim düz bir sesle. Cevap vermedi ama sessizlikte bir cevaptı benim için . Güldüm. "Ne yapacaktın onunla? Aklıma o kadar iğrenç şeyler geliyor ki! Ben kafayı yemeden bana her şeyi anlat Ercüment!"

Anlat da içimi rahatlat. Lütfen.

"Sadece bir anlaşma yaptık. Zamanında. Sen yoktun o zaman. Sahte bir ilişki içinde ikimizde çıkarlarımız için rol yapacaktık. Annemin cinayeti için onun yardımı gerekli bana. Ya da başka bir bir kadına."

Başımı salladım. "Şimdi sana mesaj atan kişiyi dinleyecek misin? Yani Atikson denilen kadını planına ekleyecek misin? "

Yüzümü izledi. Ona beni okumasına izin vermedim. Sesim de yüzümde fazla renksizdi. Ne tepki vereceğimi kestiremediği için bir dakika kadar bekledi.

"Mecburum."

Gülümsedim ve hay hay der gibi başımı salladım. "O zaman ben yokum."

Gözleri irileşti. Benden bunu duyacağını ummuyordu sanırım ama çok beklerdi. Burada anlayışlı olması gerekeni ben olarak görüyordu. Ama öyle değildi.

"Hande," ddğinde sözünü kestim hızlıca. "Ne Hande ne? Ne için olursa olsun, yanında ilişki içinde olduğunu herkesin bildiği kadını yanında gezdirirken benim düştüğüm konum ne olur biliyor musun? Benim gururum belli ki senin umrumda değil ama benim çok umrumda! Sana karşı bir şeyler besliyor olabilirim ama asla gururumu ezdirmem Ercüment! Yanlış yaptığın an da beni tamamen kaybedersin! O kadını yanına aldığın an da bir daha asla yan yana bile gelmeyiz! "

Bir bağ kurşundandı ama pamuk ipliğine bağlıymış gibi havada asılı kaldı. Koptu kopacaktı.

Göz bebeği titredi, benim yüreğimin kaçıncı kırlışıydı bilmiyorum ama o farklı olsaydı herkesten olmaz mıydı? Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Nefesi kesik kesik geliyordu. Kalbim ona kıyma diyordu. Amacı var, annesini öldürmüşler. Öksüz ve yetim bir çocukken çok acı çekmiş diyordu. Bir yandan ise uğradığım haksızlık dile geliyor ve aklımı çelip ruhumu örseliyordu.

"Neden?" diye sordum yitik bir sesle. "Neden sürekli mutlu bir ilişkimiz olamıyor? Bunu hiç düşünüyor musun? Aramızdaki ilişki seksten daha öte diye düşünüyorum." diyerek devam ettim, gideceğim yeri anladığı gibi gözlerini yumdu. Devam etmedim ama gözlerimden anladı ne söylemek istediğimi.

Onu anlamakta bazen gerçekten zorlanıyordum.

"Beni de dahil et, annenin cinayetine yardım edeyim. Başka bir kadın değil, ben olayım yanında."

Cürmüm neydi ki? Sadece katlanamayacağım bir olayın başına gelmesini istemiyordum.

Ercüment elini alnına götürüp ovaldı. "Sana bir şey olabilme ihtimali çok yüksek Hande, Atikson ölse umrumda olmaz devam ederim başka bir kadınla. Ama sen,"

"Ama ben ölmeyeceğim çünkü sen beni koruyacaksın? İlk başta da beni kendinden bu yüzden uzak tutmadın mı? Sonunda ne oldu? Bak ne kadar uzağa gidersen git benden daha çok şiddetle çekildik birbirimize! "

Yutkundu. Elini alnından çekti. "İtalya'ya git, ben işlerimi halledene kadar gelmezsin. Kimse senin gururuna değecek sözler söyleyemez. Hande lütfen?"

Kırdın beni sevdiğim.

Sende herkes oldun. Babam oldun, annem oldun, ablam oldun. Daha nice beni kıran insen gibi oldun. Halbuki ben seni daha başka güzel sıfatlara sığdırmayı hayal kuruyordum.

Belki de mutlu olmak kaderinde yoktur.

Onu arkamda bırakıp yatağa yattım." Çık dışarı! Anladım ki sen kararını çoktan vermişsin Ercüment! "dedim ve omzumun üstünden ona baktım buz gibi. Düşük omuzlarıyla gözlerime yalvarırcasına bakıyordu." Unutma, ben kinci bir kadınım. Kısasa kısas yapmakta üstüme yoktur! Şimdi siktir git ve kapıyı kapat! Uyuyacağım! "

Beni karşısına almak istemezdi. Bilmiyordu onu kendi kanında boğarken zevk alacağımı.

*

Gurur bir kadının ruhunu temsil eder. Benim inandığım ve olmak istediğim kalıpta, bir çiçek gibi solmak yoktu. Bir arının gelip benden çaldığı polene kapılıp aşık olduktan sonra, o arının başka bir çiçekten aldığı polene kırılamazdım.

Ya kendime özel dalında tek bir çiçek olacaktım ya da diğer çiçekler gibi bir özelliğim olmayacaktı.

Kimse beni güzelliğinden dolayı kullanamazdı.

Arının bana rengimden dolayı vurulup polen alırken sevişine mest oldum.

Ama o arı hercai idi.

Polenim bittiği gibi başka bir çiçeğe aşkla baktı.

Ne yazık benim gibi boynu bükük çiçeğe, rengi solmuş ve yabancılaşmıştı.

"Derdini sikeyim, bir bitmedi bu adamın şerefsizliği. Sevmek güzel bir şey, aşık olursun karşındakinden Karşılık alırsın ve ilişki yaşarsın. Ama sana zararı verirse de ondan ayrılırsın. Sen bağımlı değilsin güzelim, onu sevebilirsin ama her kararında onu desteklemek zorunda değilsin. Seni hele ki böyle aşağılık bir şey için buna mecbur edemez. Anlamıyorum da, "diye soluklandı. Sigarasını derince çekti. İnce üst dudağı kıvrıldı." Toksik bir ilişkiniz yoktu, o kadına kadar. Daha doğrusu Ercüment'in boktan planına kadar! Ne güzel çocuk sahibi olmayı istiyordunuz. "

Yutkunup Mika'nın söylediklerini dinledim. Ya da sindirmeye çalıştım. Önceden bildiklerimi, kendim biliyor olsam da bir başkasının dile getirmesi çok başka gelmişti kulağa. Mika her daim iyiliğimi isteyen şahane bir dosttu, acı veren tüm konuşmaları yapıp acımı paylaşan dostum.

Benim bildiğimden farklı bir şey değildi ama vurdu kalbime. Dudaklarımı dilimle ıslatıp yine bir güne daha lanet diledim. Çok şey istiyorum sanki hayattan da ağzıma edeceği ilk fırsatta her şeyi karşıma çıkarıyordu.

Acı, zor, mecburiyet, yalan, ihanet bunlar bana hiç yabancı değildi.

Yirmi yaşındayım ve ruhumun kırk yaşında olması kesinlikle benim suçum olamazdı.

"Yaşamak bazen zor geliyor, ölmekse kurtulmak gibi gelse de daha büyük bir ateşin beni beklediğini biliyorum. Bir şey düzene girsin diye tolerans etmeyeceğim şeylere edipte sonucunda yine üzülen olmaktan çok yoruldum ben Mika. Bıktım. Zamanın da herkes konuştu, ben sustum ve onlara izin verdim. İzledim. Dönen yalandan gülüşleri ve hayatları izledim. Bir filmdi benim için, kurguydu. "dedim ve gözlerimi tavana diktim. Bana bakıyor ve sessizce içimi dökmemi izliyordu. Sigaranın dumanı tavanın yüzeyinde vals ederek gözlerime indi. Acıyan gözlerimi kapatıp konuşmaya devam ettim."Sürekli yargılandım, değiştirilmek istendim, yönetildim. Ailem benim yerime cevaplar verdi, hakkımda kararlar aldı. Güney onunla yatmadığım için beni sözleriyle taciz etti. Ural benim dostum ama benden aşk bekleyen bir adam. Biliyorum dostluğumuz bir yerde bitecek ama onu vazgeçemiyorum. Onu da kaybedeceğim. "dedim isyanla. Gözlerim dolmuş ve çoktan ağlamaya başlamıştım. Ben Hande ya, ağlamayan o güçlü kız.

Beni mahvettiler.

" Hepsini geçtim, Ercüment, "dediğimde ağzımdan hıçkırık koptu. Mika sigarayı masaya öylesine sallayıp yanıma geldi. Kollarını etrafıma dolandığında başım omzuna düştü. Kolları başımı sardığında Çenesini başımın üstüne koydu.

" Ağla, "

" İstemiyorum ama canımı çok yakıyorlar Mika!"

Gözlerimi kapattım. Titreyen çeneme süzülen yaşlar boynumun altına dopru aktı. Burnumu çektim.

"Sanki Hande'nin sabır kotası nerede diye merak edipte beni sınıyorlar! Hak etmiyorum! Yeter ya! İstemiyorum kimseyi hayatımda! Beni kimsenin üzmeye hakkı yok! Ne yapayım istiyorlar! Acıdan gebersem de güleyim mi?"

Saçlarımın tadına bir öpücük kondurdu. "Şhhh, "

Ölmekte çare değildi. Hayallerim vardı. Ve de kimse için ölmeye değer bir hayatım yoktu.

Aksine herkese inat yaşamaya ihtiyacım vardı.

" Ercüment'den ayrıl, en sağlıklısı bu inan. İhanete uğramadan ayrıl yoksa daha fazla acıyacak canın!"

Elimin tersiyle burnumu sildim. "Ne yazık, oysa hayalim bu değildi. Bana bahşedilen bir mucize olmuştu. Onun dokularıyla rahmim oluştu. Şu an içinde. Anne olacaktım, mimar olacaktım, mutlu bir ailem olacaktı! Mika ben hiç mutlu olamadım ona kadar. Bir şeyler yoluna giriyordu sanki," dedim içli içli.

" Öyle sanmışsın demek ki bebeğim, "

Başımı salladım vazgeçmişlikle. Öyleydi. Sanmıştım. Bitmişti.

Mika'dan ayrıldım. Ayağa kalktığımda şiş gözlerimi sildim parmak uçlarımla.

" Ben yukarı gideyim, Şahan'ın yanındayım. Bir şey olursa beni çağır."

Başımı salladım ve ona baktım burukça." Teşekkür ederim Mika. İyiki varsın, iyiki!"

Gülümsedi. "Her daim kardeşim."

Mika mutfaktan çıktığında mutfak kapısına yürüdüm. Dışarı çıktığımda bahçede onu gördüm. Uçaktan indikten sonra direkt kendi evime gelmiştim. Zaten burada çok kalmadan onun evine geçmiştim. Tozlu da olsa yatmıştım yatağımda. Bir daha asla onun evine gitmeyi düşünmüyordum. Ayak sesimi duydu ve bana döndü. Üzerinde gece mavisi bir gömlek vardı. İki düğmesi açıktı ve kravat bağlamamıştı. Yine yakışıklıydı. Yine çok güzeldi.

Gözlerim yürürken ona değdi. Saçlarına. Her daim düzenli olan kahve saçları dağınıktı. Göz altları kızarmış sakalları bir haftadır kesilmemiş duruyordu. Yüreğim cız etti.

Onu anlamak için çabaladığım yerde gurum ölüyordu.

Ve elimden bir şey gelmiyordu o saatten başka.

Tam karşısında durdum. İkindi üzeri olduğu için kızıl güneş yüzünü ve saçlarını daha açık bir tona bürümüştü. kahverengi gözlerinin içi kızıl bir tutkuya boyanmış gibi yosun tutmuş teknenin dibi misali yeşile hayran bıraktı beni. Üç rengi irislerine hapseden adama baktım. Uzun kirpikleri aşağı kıvrıldı ve ağladığımı fark etti. Kalın dudaklarını sıktı.

"Gözlerin öldürmemeli kalbimi vanilya kokulum. Kalbin benden vazgeçmemeli."

Başımı sallayıp acıyla gülümsedim. "Her şeyi bir kenara bırakalım mı? Olmuyor. Ercüment. Olmuyor. Nedeni sen değilsin, ben sana kadar da hiç bir şey olmuyordu hayatımda. Senden sonra olmasını beklemekte benim aptallığım. Anlıyorum seni. Annenin katilini arıyorsun. Gördüm ben o dosyada yazılan her şeyi. Annenin nasıl vahşice öldürüldüğünü okudum. Üzgünüm. Seni tam olarak anlayamam, "dedim, gözyaşım aktı sol gözümden. İrisleri onu takip etti aciziyetle. Nefes aldım. Saçlarım rüzgardan dolayı alnıma uçuştu. Çekmedim.

" Annenin katilini bulup öldüreceksin bunu biliyorum. Ne kadar sürede yaparsın bilemem. Onları bulman için de Atikson'a ihtiyacın var. Tamam anlıyorum. Seni anlıyorum." dedim hıçkırarak. "Ama bunu sen ve ben birlikteyken yapamazsın. Özür dilerim ama yeter! Benim de bir canım var, kimse önemsemese de bende bir insanım. Belki kimsenin kıymetlisi olamadım ama ben kendim için bu dünyadaki en kıymetli kişiyim bunun farkına vardım. Git. Ne yapıyorsan kiminle sahte ilişki yürütüyorsan yap. Özgürce. Vicdanın sızlamaz hem. Dönüp arkaya Hande ne halde ye bakmazsın. "

Diz çöktü.

Yemin ediyorum kalbim yerinden hopladı.

Şaşkınca nemli gözlerimin ardından ona baktım." Hande, yapamam. Sensiz yapamam. Dedim sana ben, bir kere teninin tadını alırsam bağımlısı olurum dedim! Gitme benden, Hande lütfen gitme. Yalvarırım gitme."

Gözlerimi yumduğumda kocaman iki gözyaşı iki gözümden aktı. Dişlerim titrerken çenemi sıktım. Yüzünü dizlerime gömüp ağlarken yanan yüreğimi susturamadım.

" Annem öldü, babam sandım babamı öldürdüm ben! Babamı öldürdüm ben babamı! Bunun vicdan azabını tek çekemem gitme acımı dindiren bir sen varsın sevgilim yalvarırım!"

Gözlerimi açıp ona baktım. Bacaklarıma sarılı olan kollarını çözdüm. Yüzünü kaldırıp bana baktı. Küçük bir çocuk gibiydi.

" Ben katil oldum sevgilim, babam annemi mutsuz etse de ölmeyi hak etmemişti. Ben öldürdüm onu. Tuzak kurdular, "dedi hıçkırarak. Başımı başka yere çevirip içime nefes çekmeye çalıştım. Tam göğüs kafesimin üstünde oluşan ağırlık, tonlarca ağırlığı olan bir kaya parçası gibiydi.

" Ölen hislerimi geri getiremem, hak etmediğim hayatı yaşamak istemiyorum. Özür dilerim,"

Arkamı döndüm. Rüzgar sert esti ve yüzüme vurdu. Sen suçlusun geri dön der gibiydi. Sonra kalbim acıyla can çekişti. Onun acı çığlıklarını duyunca daha emin adımlarla yürüdüm ve evime girdim.

Ne arkamı dönecek cesaretim vardı ne de koşup sarılacak.

Baştan belliydi.

Rahmime ağlarını ören adam, şehveti de tohum olarak ekmişti. Canı aşktan yanan şairlerin sazları susmadan çaldı tüm gece.

Tüm gece onları dinledim.

Kalbim ise hiç susmadan vaveylalarını kopardı. Yaşanan her güzel anıyı hafızama kazıdım. O güzel bir adam olsa da kusurları vardı.

Yine de sevgim ağır bastı.

Kötü anılarımı sildim.

Aklımda güzel kalsın diye.

Umut etmeyi de bıraktım.

Çünkü öğrendiğim bir şey vardı:Umut etmek insanı öldürüyordu.

Yirmi Bir Sene Öncesinden...

Notanın geceye sunduğu tutkunun zarif parmaklarda bulduğu yaşam özüne tutunan kadının kahve saçları omuzlarından arkaya doğru salınıyordu. Pembemsi elmacık kemiklerinin güzelliği insanı mest ederdi, al al yanaklı kadının yüzü paha biçilmez bir tablo gibiydi her zaman.

Şimdiyse elmacık kemiklerinin üzerinden akan gözyaşları kadının kapalı kirpiklerine tutunup düşmemek için bir umut dilense de bu gece Ay'ın ruhu ayazda kalmıştı. Kıydı gözyaşlarına kadının.

Notalar havada uçuşarak ahnekle sevişti. Bir bedenin arsız tutkusu notalara bulanır mıydı? Piyanonun sesi çığlık atıyormuş gibi şiddetini evin kötü anılara şahitlik yapmış duvarlarına çarptı.

Gerisin geriye kadının zarif ve masum bedenine çarptı.
Esiri olduğu piyanoya sığındı bu gece de.

Soğuk yatağında uyuyan küçük beden, kahve gözlerini araladı. Annesinin sessiz feryatlarını duyduğu gecelerden birindeydi yine.

Altı yaşına dair lanet edeceği bir anıyı görmek kim isterdi ki? Bilemedi çocuk. Diğer günler gibi sandı o geceyi de. Annesi muhteşem bir melek gibi piyano çalar, küçük oğlan çocuğu da merdivenin basamaklarına oturup parmaklıklar ardından annesini izlerdi. O gece bu gece değildi.

Odasından çıktı çocuk. Altındaki pijamanın bir ucu dizine kadar sıyrılmış diğeri ise parkelere sürtünüyordu. Çocuk bunu fark etmedi çünkü heyecan duyan minik kalbi annesini görmek istedi.

Çünkü o annesini bir tek piyanonun başındayken tanıyor gibi hissediyordu.

Kıvrıcık saçlarının arasında tek bir tane düz saç yoktu. Eliyle kısa kıvırcık saçlarını kaşıyacak merdivene tutundu ve inmeye başladı. Büyünce böyle kıvırcık saçları olacağı için sinir duyuyordu, arada çekiştirip düz olması için yoldu saçlarını.

Uzun kirpiklerini kırpıp eğildi. Ve annesini gördü. Alt katta her yer karanlıktı. Bir tek balkonun açık kapısından gelen ay ışığı annesini gölgeliyordu. Aslında annesinin parlaması için ay ışığına bile gerek yoktu. Annesi bir melekti.

Işık saçan meleğim diye koşardı kollarına.

Çocuk kaşlarını çattı.. Çünkü annesi ağlıyordu. Yine. Nedenini bulamadığı için kendine kızıyordu sürekli. Annesini neden koruyamıyordu?

Merdivene çöküp küsünce kaşlarını büküp dudaklarını sarkıttı. Islak dudakları şeker yemiş gibi parlaktı.

Annesinin ay ışığında parlayan saçlarını izledi. Rüzgara rağmen asla hareket etmeyen saçlarına hayranlıkla baktı.

Dirseklerimi dizlerine yasladı ve iki avucunu çenesine yaslayıp annesini izlemeye devam ederken başı ağrıdığı için yana düştü.

Gözlerine düşen uykunun emarelerini inatla iteledi. Ama küçük bedeni esir olmuştu.

Ta ki kapının ardından gelen kilit sesine kadar. Çocuk başını çevirip kapıya baktı merakla, açılan kapının arasından savsakça çıkan bedeni gördüğünde irisleri büyüdü. Babasının neden bu şekilde palyaço gibi savsakladığını anlamasa da komiğime gitmişti. Ruhu hala enkazın altına batmamış olan beyaz sayfanın sahibi gülümsedi.

Babası onu fark etmeden durdu. Yere düşen bayık bakışlarının üstüne kaşları evrildi. Başını kaldırıp karşıya bakarken içeri doğru girmişti iyice. Annesine baktığını gördü. Bakışlarını takip ederek o da annesine baktı.

Işığın altında parlayan kadının üstüne karanlık çökmüştü. Ürperdi çocuk, gülüşü yalpalayarak soldu. Babasının anahtarı parkenin üzerine fırlatıldı irkilip belini merdivenin sert basamağına yasladı. Canı acısa da kaçabileceği bir yer arıyormuş gibi tedirgince ellerini yüzüne kapadı.

Lakin parmaklarının arasından onları görüyordu. İçindeki meraklı çocuğa baş kaldıramadan izledi. Babasının dudaklarına konan gülümseye baktı. Piyano çalan kadını hayalinden çekip çıkaran o korkunç kahkaha salonda yayıldı. Bir an da buz kesti kadının ince ve zarif parmakları. Arkasında kalan adamın varlığı omzunu sızlattı. Dönüp baktı kızarık olan kahve çekirdeği gözleriyle. Onu karşılayan sarhoş adamın kızarık ve morarmış boynuna baktı.

Gülümsedi kadın ağlarken.

Bir uçurumun sonunda yürüyormuş gibiydi. Son adımlarını atıyor gibiydi.

"Canı yanan karım ne güzel piyano çalarmış, ne o yoksa melekler mi kıskanırmış?"

Ağzının inde dönen yılandan daha zehirli olan dili, kadının kalbine hançeri soktu. Gülümserken başını salladı kadın. Aksine gözleri çok soğuk bakıyordu. Melek miydi yoksa ölüm perisi mi belli değildi.

" Kocamın erken geleceğini düşündüm, belki onu böyle karşılarsam mutlu olur dedim nasıl?" diye sordu titreyen sesiyle. Alev alan bedenini soğuk bir suyun içine atmışlar gibi irkilen kocasına acınası bir bakış attı. Bedeninden gelen kadın kokusu midesini bulandırıyordu.

"Beni ezmek için mi yapıyorsun bunu? Ha? Vicdan azabı duyayım diye mi? Seviyorum işte seni? Bu başka kadınlara gitmeme engel mi olsun istiyorsun? Ruhun ölü kızım senin! Düz duvarla sevişiyorum sanki seninle yatakta! Zevk vermiyorsun bana!"

Çocuk dondu beyaz sayfasına ilk kirli mürekkebin damlası düştü. İkisi de bilmiyordu bu gecenin kıyametini.

" Sen sadece nefsine düşkün bir şerefsizsin kocacım ve benden seni anlamamı beklediğin gibi davranıyorum. Hiçbir şey olmamış gibi. Bu eve ben varken de kadın atmak istesen asla sesimi çıkarmam emin ol."

Kadın bu gece kendi canına kıyacaktı. Kafasında bir plan başında bir iblis vardı. Kimse bunun farkında değildi. Hele ki adam kadının halinden bir haberdi.

" Öyle mi karıcım? Emin ol yarın ilk işim güzel bir kadın getirmek olacak yatak odamıza! "

Kadın alevlendi. Öfkesi koca piyanoyu yerle bir etmesine sepeb oldu. Kim bilirdi o koca ağırlığı ince bedeniyle kaldıracağını? Adam irkilip yere düştü. Zaten bulanık olan aklı daha da bulandı.

Çocuk ise gördüklerinden dolayı ağlıyordu. Annesiyle babasını böyle ilk defa görüyordu.

Balkonun açık kapısından bahçeye koşan annesini ve ardından deli öfkesiyle giden babasını gördü. İç çekişlerini serbest bıraktı. Seslice ağlarken onu kimse duymuyordu diye rahatça ağladı.

Dışarıdan gelen bağırış seslerini duydukça kulaklarını kapamak için ellerini kullandı. Ama nafile annesinin çığlıklarını duydu.

Onun ağlamasını durduran şey bir el çekilen silah sesiydi.

Çocuk ayağa kalkıp merdivenleri koşarak indi.

"Anne," diyerek koştu dışarıya. Hissetmişti küçük kalbi. Işık saçan meleğine bir şey olmuş sandı.

Bahçeye çıktığında kocaman adamları gördü ileride. O zaman ormandan gelen kurt ulumalarını duydu. Onlar daha önce uzaktan gördüğü iki yavru kurttu.

Çocuk koşmaya başladı. Bir çukur vardı babasının başında ağlamaya başladığı. Korktu çünkü annesini göremedi. Yaklaştıkça korumaların ona baktığını ve acıyan bakışlar attığını gördü.

Babasının yanına koştuğunda elinde silah gördü. Nefesi tekledi.

"Baba,"

Babası ona dönüp bakınca şok oldu. Sanki sarhoş hali gitmiş gibi gözleri endişeyle açıldı.

"Oğlum, Ercüment'im!"

Babası onun yanaklarını kavrayamadan annesini gördü. O çukurda.

O çukur mezardı.

Annesinin göğsünü kaplayan kanı gördü. Dahası bedeninin üstünü kaplayan böcekleri. İri örümceklerin annesinin bedeninin üzerinde gezdiğini. İrice yılanların yavaşça annesine doğru süzüldüğünü.

Babası bir gece de vahşet yaşatmıştı.

Ercüment ağladı. Çığlık çığlığa. Mezara girip annesini böceklerden kurtarmak için mezara girmeye çalıştı. Babasının onu tuttuğunu bile anlayamadı.

Kurtlar ulumaya başladı onun çığlıkları eşliğinde.

"Annne!"

"Annem!"

"ANNEEEEE!"

Herkes bir anda sağır mı olmuştu?

Onu tutan kolların sahibine dönüp vurmaya başladı.

"Sen öldürdün annemi! Annemi öldürdün! Benim annemi öldürdün sen!"

Yanakları ıpıslak olan çocuğa ağlayarak baktı adam. Ama ne çare.

Ercüment çığlık attı.

Başını ormana doğru çevirip çığlık attı. Sanki bir çağrı da bulundu.

Ölümün çağrısı.

Sesler birbine girdiğinde her şey algılamaktan çok uzaktı. Kim ne oldu ne oluyor anlayamadığı kısacık zamanda ormandan inen kurtlarla irkilip kaçan adamların seslerini dinlediler birbirine benzeyen iki erkek. Birisinin kalbi korkunun melodisini yüklenmişti sırtına diğerinin kalbi ise acısının önüne geçen soğuk kanlılığa kucak açmıştı.

Küçük bir kalbin buza dönüşünün ilk gecesiydi.

Sanki anlıyormuş gibi kurtlar yaklaştı küçük bedene. Biri simsiyah bir kurttu diğeri ise kızıl kahverengi bir kurt. Küçük değillerdi ama yavruydular daha.

Ercüment gözleri yaşlı olsa da soğuk bir karlı gecenin hissini yaşatarak babasına döndü.

Ağlayıp zırlayan babasına döndü.

O iyi bir babaydı ama iyi bir eş olamamıştı.

Annesini öldürmüştü.

"Annemi öldürdün baba."

Adam başını salladı. "Annenin ruhunu ben öldürdüm çocuğum."

Adam ağladı.

"Bedelini ödemen gerek."

Adam başını salladı gözü yaşlı.

Altı yaşında ilk cinayetine babasıyla başladı küçük adam.

Kurtların babasının parçalara ayrılışını izlerken annesinin yok olan bedeninin boşluğuna baktı. Babası acıyla haykırırken düşündü. Annesi kaç gece haykırmıştı da o fark edememiş? .

Şimdi küçük olan adam yemin etti. Babası gibi kadınların tenine nefsi için dokunmayacağına.

Annesi gibi kalbiyle seveceğine yemin etti.

Hiçbir kadına ihanet etmeyeceğine yemin etti.

*
İNSTAGRAM : bidelihis

BÖLÜM SONU YORUMLARINIZI ALAYIM?

Oy ve yorumda bulunmayı unutmayın.

Hoş kalın.

Continue Reading

You'll Also Like

330K 18.6K 23
Zergül, doğuştan topal bir kızdır. Hizmetçilik yaptığı evin lideri Kılıç Şahbazoğlu ile çocuk doğurmaya dayalı anlaşmalı bir evlilik yapar. Birbirler...
219K 9.3K 28
Bir dönem kurgusudur💫 Kitap kapağı; oxxxll1y' a aittir teşekkürler🎀✨
121K 14.9K 18
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi. Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi. Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi? İçimden cevapladı...
2.1M 68.8K 46
+18 ve üzeri içindir.