Selammm!
Nasılsınızz? Umarım iyisinizdirr.🍒
İştee yeni bölümle karşınızdayımm.
Sol aşağıdaki yıldıza dokunmayı vee yorum yapmayı unutmayalımm🍒
(Bu arada multimedyada Aron Marshal varr.)
Keyifli okumalarr!🦋
*
Kendimi zorlayarak göz kapaklarımı araladığımda ilk başlarda nerede olduğumu kavrayamadım. Biraz daha baktıktan sonra bir arabanın içinde olduğumu anladım. Sesler duyuyordum fakat sesler o kadar uzaktaydı ki, anlamakta zorluk çekiyordum. Tüm vücudum uyuşmuştu sanki. Hiç bir şey hissetmiyordum.
Bakışlarımı hafifçe kaldırdığım zaman bulanık bir yüz gördüm. Gözlerimi sıkı sıkıya kapattım. Bir kaç saniye öyle bekledikten sonra tekrar gözlerimi açtım. Mavi harelerini yüzüme dikmiş, endişeli bakışlarla beni süzen annemi gördüm.
"Anne." Tek kelime bile boğazıma dikenler batırmıştı.
"Nora, bir tanem duyuyor musun beni?" Sesi daha net bir hal almıştı.
Ağzım açıp konuşacağım sırada vücuduma şiddetli sızı bir yayıldı. Az önceki hissizliğim gitmiş yerini öldürücü acıya bırakmıştı. Göz pınarlarımdan acı dolu bir kaç damla kendini yanaklarıma bıraktı. Acı bir yerde değildi, her yerimdeydi. Sanki birisi ellerini derimin altına geçirmiş, kemiklerimi kırmak ister gibi sıkıyordu.
Kendimi toparlayıp konuşmaya başladım. "Anne sen misin?." Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki, duyduğundan bile kuşkuluydum.
"Tamam güzelim, buradayım geçti." Duymuştu. Zaten o beni hep duyardı. En çaresiz anlarımda da elimi tutan o değil miydi?
Araba aniden durduğunda yerimden biraz kaydım. En ufak hareket bile acımı dayanılmaz hale getirmişti. Kapının açılmasıyla bakışlarımı oraya diktim. Dümdüz ifadeyle irislerini üzerimde gezdiren Aron'u gördüm. Beklemediğim anda kafasını içeriye sokmuş beni kolları arasına almıştı. İtiraz etmeye halim bile yoktu. Zaten etmek istemiyordum. Bu halde yürüyemezdim.
Soğuk rüzgar tenimi yalayıp geçiyordu. Buz havuzuna atılmışım gibi titriyordum. Aron beni saran kollarını daha da sıkılaştırdı. Gözlerim yüzüne çıktığında şuana kadar görmediğim sert bir ifade vardı yüzünde. Vücudunun kaskatı kesilmesi gerginliğini ele veriyordu.
Sadece bir kaç saniye sürmesine rağmen bana ömür gibi gelen saniyelerin ardından kapıya ulaştık. Birisi geçip kapıyı açmıştı ama kim olduğunu görememiştim. Eve adımımızı atar atmaz sıcak hava içimi ısıtmıştı. Merdivenlere yöneldiğinde beni odama çıkardığını anladım. Odamdan içeriye girip beni dikkatli bir şekilde yatağa bıraktı.
"Hemen şifacıyı çağırın." Bıçak kadar keskin sesiyle emir vermişti.
"Nora," Ria'nın sesi kulağımı doldurdu. "Çok yanıyor mu canın?" Yatağımın yanında yere oturmuş üzgün gözlerle durumumu ölçmeye çalışıyordu.
"Annem," yutkundum. "Annem nerede?"
"Annen burada değil, güzelim. Sadece halisünasyon gördün."
Gözlerimden bir damla yaş düştü. Oysa ne kadar gerçekti. Sesi, bakışı, dokunuşu her şeyi annemdi. Onu gerçekten çok özlüyorum. Keşke şuan yanımda olsaydı.
Kapının tıklatılmasıyla düşüncelerime ara verdim. Beyaz kıyafetli, elinde siyah çantası olan bir adam odaya girdi.
"Bir büyünün ortasına denk gelmiş." Bu kez konuşan Noah olmuştu.
Şifacı olduğunu düşündüğüm kişi yanıma geldi. Yatağın sol tarafında kalan boşluğa oturdu.
"Nasıl hissediyorsun, kızım?"
"Acı," kuruyan boğazım yüzünden öksürdüm. "Her yerimde acı hissediyorum."
"Pekala," elini çantasına attı ve bir şişe çıkardı. Şişenin içinde mor renk bir sıvı vardı. "Bu iksir sana iyi gelecektir fakat bir kaç gün kendine dikkat etmelisin. Halsizlikler baş göstere bilir." Anladığımı belli etmek amaçlı gözlerimi kırptım.
Ria doğrulmama yardım ederken şifacı da kaşığı iksirle dolduruyordu. Bana uzattığında beklemeden içtim. Tadı nasıl mıydı? B*k gibiydi! Tadının iğrençliğiyle yüzümü buruşturdum.
"Bu ne be!"
"İlaç bu kızım, tadı güzel olmaya bilir." Şifacının babacan tavırla sözlediklerine bir şey demedim. "Artık ben gitmeliyim hastalarım bekliyor."
"Teşekkür ederim, geldiğin için. Asin sana kapıya kadar eşlik edecek." Aron'un sözlediklerine gülümsemeyle karşılık veren adam son kez bana bakarak odadan çıktı.
Acım biraz hafiflemişti. Bu kadar erken etki etmesini beklemiyordum açıkcası. Bastıran uykumla başımı yastığa gömdüm.
*
"Nora uyan kızım," annem beni sarstığında gözlerimi açtım. "Gitmemiz gerekiyor hadi." Ben bir şey diyemeden annem beni kucağına almıştı.
Burası neresiydi? Altın işlemeli beyaz duvarlar, geniş koridor, meşaleler... Nasıl gelmiştim buraya?
"Benimle, gelin hemen kraliçeyi korumamız gerekiyor!" Bu Jenna teyzenin sesiydi.
İki adam bizimle birlikte az önceki ihtişamlı yerden tamamen farklı olan bir yere geldi. Taştan oluşan dar merdiven inmeyi zorlaştırıyordu.
"Efendim, peşimizden geliyorlar. Siz inin biz onları hallederiz." Yabancı bir adamın sesi kulağıma dolduğunda annem adımlarını hızlandırmıştı. Kapıya ulaştığımızda Jenna teyze beklemeden kapıyı açtı.
Sesler. Çok fazla ses vardı. Kimlere aitti bu sesler? Çığlıklar, haykırışlar, kılıç sesleri...
Annem beni yere bıraktığında karşıma baktım. Su kütleleri havada uçuşuyordu. Kılıçlar bir biriyle çarpışıyor tok ses çıkarıyordu. Yeşil zemin savaşan insanların kanıyla kızıla boyanmıştı. Her kes acımasızca bir birine saldırıyordu.
Birden gözüm karşıda gücünün tümüyle savaşan genç bir adama takıldı. Mavi gözleri savaşın getirdiği karanlıkta bile parlıyordu. Bu kişi benim abimdi. Bu güne kadar sadece fotoğrafını gördüğüm abim.
Aniden arkasında bir adam belirdi. Elementini kullanarak abimi suyun içine hapsetti. Hiç düşünmeden kılıcını havaya kaldırdı ve aynı hızla kalbine indirdi. Annemin çığlığını duymamla ellerimi kulaklarıma götürdüm. Tam bu anda yağmur başladı. Yerdeki kanlar yağmura karışıyordu. Gündüz bir anda gece olmuştu sanki. Tüm ışıklar bir anda karanlığa dönmüştü sanki...
*
Nefes nefese uyandığımda bir kaç saniye hareketsiz kaldım. Önce nerede olduğumu idrak edememiştim. Biraz daha bekledikten sonra yerimde oturur pozisyona gelmiştim. Yüzümdeki ıslaklık terden miydi yoksa ağlamış mıydım çözemedim. Kabus görmüştüm. Kabus muydu gerçekten? Ne kadar da uyuyordu annemlerin anlattıklarına. Belki de geçmişi hatırlamışımdır.
Kafamı yana çevirdiğimde uyuyan Ria'yı görmeyi belklemiyordum. Kuruyan boğazımı gidermek adına su içmek istedim fakat komodinin üzürinde bir sürahi göremedim. Oflayarak ayaklarımı yataktan sarkıttım. Yavaş bir şekilde ayağa kalktım. Ses çıkarmamaya özen göstererek kapıyı açtım ve adımlarımı merdivenlere doğru yönelttim.
Ortalıkta kimse yoktu. Zaten genellikle ev sessiz olurdu. Dışarıdan bakınca insanı büyüleyen bir yapı ama içinde bir ruh yoktu.
Mutfağa vardığımda bakdaklardan birini elime aldım. İçini suyla doldurduktan sonra beklemeden yudumladım.
"Erkencisin kızıl." Aron'un sesiyle irkildim. Bu nedenle elim titremiş suyun birazı üstüme dökülmüştü. Kapının pervazına yaslanmış beni izliyordu.
"Ne diye sessiz sessiz geliyorsun ya? Ödüm koptu." Sinirli çıkan sesime karşılık dudağının kenarı yukarı kıvrılmıştı.
"Alışsan iyi edersin çünkü genelde sessiz hareket ederim." Göz kırptı ve sonrasında yanıma yaklaşmaya başladı.
"Durumun nasıl kızıl?" Aramızda adımlık mesafe bıraktı. Yüzündeki alaycı ifade gitmiş yerine ciddiyet gelmişti.
"Sana ne?!" Yanından ilerleyip geçecekken kolumdan tutarak beni durdurdu. "Ne istiyorsun benden."
Karşıma geçti. "Belki de sadece koca krallığı savaş alanına çeviren kızı tanımak istiyorumdur." Yakınlıktan dolayı ferah nefesi yüzüme çarpıyordu. "Olamaz mı?" Çenesini sağ omzuna doğru yukarı kaldırdı.
"Hayır olamaz. Ben salak bir kız değilim Aron Marshal. Amacın ne bilmiyorum ama bulacağım." Kolumu ellerinden kurtardım ve mutfağın çıkışına adımladım.
"Olmayan bir şeyi bulamazsın kızıl." Arkamdan seslendi ama tabii ki durmadım.
Pencereden gördüğüm kadarıyla yağmur yağıyordu. Odama çıkmaktan vazgeçip bahçeye adımladım.
Dışarıya adımımı attığım gibi buz gibi havaya karışık yağmur damlaları yüzüme çarptı. Bunu sorun etmedim çünkü yağmuru seviyordum. Yağmuru izlemek, ıslanmayı umursamadan gezmek bunlar bana aşırı zevk veriyor. Yağmur yağdığı zaman anlamadığım bir sevinç oluyor içimde. Hep elimi pencereden dışarıya çıkarır ıslanmasını izlerdim. Bazen annem hasta olurum diye dışarı çıkmama izin vermiyordu. Bu yüzden gizlice bahçeye çıkar yağmurun altında dans ederdim.
Kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım. Seyr etmeyi özlediğim o gökyüzüne baktım tekrar. Belki evren değiştirmiştim ama gökyüzü hala aynıydı, hala mutluluk veriyordu. Gökyüzü neden bu kadar huzur doluydu? İçine saklağı, her kesten sakındığı ruhlar mıydı onu huzurlu kılan?
"Hasta olucaksın küçük kızıl." Ne zaman geldiğini fark etmediğim Aron sesini duyurmak için yüksek sesle konuşmuştu.
"Seni ilgilendirmez." Önüme dönüp yürümeye başladım.
"Fazla düşüncelisin." Yanıma gelmiş benimle birlikte yürüyordu. Bu yaptığı şok olmama neden olmuştu. Neden içeri gitmeyipte ıslanmayı seçmişti ki? "Ne düşünüyorsun?"
"Önemli bir şey yok." Dedim uzatmamak adına.
"Önemli olsa söyleyecek miydin?"
"Tabii ki hayır." Islak saçlarını geriye attı ve yüzündü bir gülümseme belirdi.
"Biliyordum."
Yüzünü ilk kez bu denli inceliyordum. Biçimli, dolgun dudakları güzel bir burnu vardı. Simsiyah kaşları koyu kahverengi gözleriyle uyum sağlıyordu. Gözleri o kadar koyu bir renkteydi ki yakından bakmayan her kes siyah olduğunu düşüne bilirdi. Kaşlarıyla aynı renk olan siyah saçlarıysa ona ayrı bir hava katıyordu. Gerçekten güzel adamdı ama bana ne?
Onun incelediğimi yeni fark etmiş gibi kafamı iki yana salladım. Üşüdüğümü hissettim bu yüzden adımlarımı kapıya ilerlettim. Aron da sessizce bana uyum sağlıyordu.
Eve girdikten sonra beklemeden merdivenleri tırmandım. Dikkatili bir şekilde odama girdikten sonra Ria'nın hala uyuduğunu gördüm. Dolaptan pijama takımını elime aldım ve banyoya yöneldim. Islak olanlardan kurtuldum ve kuru kıyafetleri üzerime geçirdim. Saat henüz sabahın altısı olduğu için geriye dönüp yatağa girdim.
*
Uyandığımda Ria yanımda yoktu. Kahvaltı için inmiş olmalıydı. Bende yataktan çıktım ve banyoya girerek rutin işlerimi hallettim. Üstümü de değiştikten sonra odadan çıktım.
Merdivenleri ortasına ulaştığımda çatal bıçak sesleri geliyordu. Anlaşılan ben hariç her kes uyanıktı. Seslerin geldiği salona girdiğimde beni ilk fark eden Noah olmuştu.
"Uyuyan güzel de uyanmış niyahet." Ben onun sözlerine şaşırırken Ria'nın göz devirmesi dikkatimden kaçmamıştı.
"Günaydın." dedim. Üçünden de günaydın mırıltıları duyuldu. Ria'nın yanına kurulduğumda tabağıma bir şeyler atmaya başladım.
"Nasılsın uykucu? Büyü hala etkisini koruyor mu?"
"İyiyim Noah. Sanırım şifacının verdiği iksir iyi geldi."
"İyi o iyi." Dediğinde çatık kaşlarla Aron'a baktım. "Sağanak yağmurun altında dolaşacak kadar iyi hem de."
"Sen ne anlarsın ki." Kısık sesle söylediğimi duymamıştı.
"Ne diyor bu mal?" Ria'nın kulağıma söylediği şeyle gülmüştüm.
"Onu boş ver, sana anlatmam gereken bir şey var. Yeme-"
"Darılıyorum ama Nora." Noah'ın sesini duyduğumda anlamaz bakışlarla ona baktım. "Bize anlatmayacak mısın?" Nasıl duyduğu konusunda bir fikrim yoktu. Oysaki kısık sesle konuşmuştum.
"İki insan kendi arasında konuşuyorsa dinlememen gerekiyor. Bu nezaket kurallarına aykırıdır." Ria'nın tepkisine kaşlarını kaldıran Noah komik bir surat ifadesi almıştı.
"Senin bu yabani arkadaşın beni bir gün öldüre bilir Nora." Yabani diye Ria'dan bahsetmesi bana okul zamanlarını hatırlatmıştı. Okuldan bir arkadaşımız Ria'ya hep böyle seslenirdi.
"Öldürmesi için bir sebep verme sen de o zaman." Söylediklerim Ria'nın hoşuna gitmiş olucak ki zafer kazanmış gibi bakış attı Noah'a.
"Kadın dayanışması." Diyerek ellerini havaya kaldırdı. Kenardan ona bakan biri asla esprili bir insan olduğunu düşünmezdi. Çehresi onu oldukça sert biri gibi gösteriyordu.
"Nora." Konuştuğunda dikkatimi Aron'a verdim. "Ria'ya anlatacağın şey dünkü büyüyle ilgiliyse bize de anlatmanı öneririm. Önemli bir şey ola bilir ve çözümünü birlikte bula biliriz."
Gerçekten ona anlatmalı mıydım? Ona güvene bilir miydim bilmiyorum ama belli ki amacı zarar vermek değil. Bunu yapmak için fırsatı olmuştu. Bu yüzden fazla düşünmeden anlatmaya başladım.
"Bir kabus gördüm. İnsanların avuçlarından çıkan su, kılıç sesleri, bağırışlar. Bir savaşın ortasındaydım fakat hiç bir şey yapmıyordum. Sadece izliyordum." Gözlerimde canlanan sahneyle boğazıma bir yumru oturdu. "Abimi gördüm. Öldürüldüğü anı, annemin feryadını hepsini gördüm, duydum." Derin bir nefes aldım. "Kabusdan ziyade bir anı gibiydi sanki."
"Evet, bu bir kabus değil." Aron'un ciddiyet barındıran sesi duyuldu. "Geçmişini hatırlamışsın. Dün gece yapılan büyü sonucunda hafızanı geri kazanmışsın."
"Nasıl yani? Böyle bir şey mümkün mü?" Ria benim yerime soruları dile getirmişti.
"Dün Nora'ya yapılan büyü hafızasını silmek içindi." Noah soruları cevapladığında bakışlarımı ona çevirdim. "Çünkü bir büyünün ortasına denk gelmişti ve büyücü yüzünün görülmesi ihtimaline karşılık bunu yapmış olmalıydı."
"Büyü tamamlanamadan yarıda kesildi ama belli ki etki göstermiş." Aron Noah'ı tamamlamıştı. Ardından ekledi. "İyi yönde."
Evet geçmişimden bir kesit hatırlamıştım. Bu ne kadar işime yarardı bilmiyorum ama en azından Pamirin o iğrenç yüzünü uzaktan da olsa görmüştüm. Bu yüzü hafızama kazıyacaktım. En azından intikamımı alacağım güne kadar.
Bölüm sonu.
Evetttt yeni bölümü nasıl buldunuz?
En çok hangi kısım ilginizi çekti?
Nora'nın geçmişi hatırlaması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bölümü oylamayı ve yorum yapmayın unutmayınn🍒
Yeni bölümde görüşmek üzeree 🦋
Gününüz güzel geçsin🦋