İyi Okumalar..
Genç adam tapınaktan içeriye girerken duyduğu ezgileri hoşnutluk içinde dinlemeye başlamıştı. İlahiler yükselirken başındaki pelerini daha da yüzüne çekmişti. Tanınmak istemiyordu sadece keşfetmek istiyordu. Aniden yükselen sesle genç adamın gözleri sesin sahibine çevrilmişti. Üzerinde ki beyaz elbisesi tüm vücudunu sarıyordu. Daha yakından incelemek için adım adım öne yaklaşmıştı adam.
"Sen İsis, tüm kainatın ışığısın tüm kainatın annesi. Ruhların kraliçesi sesimi duy ve bize gel. Sen hep olansın, hep olacak olan;
Hiç bir fâni senin örtünü aralayamaz." sesinin güzelliğine kapılan adam kadının tüm kıvrımlarını izledi büyük bir hayranlıkla.
Ellerinde bulunan hançerleri iki yana açtığında kollarının altında bulunan İsis kanatlarını açmıştı. Kuş kanatları kadar güzel işlenmiş bu iki kanat üzerine vurulan ışıkla tüm tapınak aydınlanmaya başladı. Aynalardan yansıtılan ışıklar kadına çevrilmişti. O sırada yükselen davul sesleriyle etraf kararırken ateşler kadının bulunduğu sahnenin arkasından yükselmişti.
Dansına başlamıştı ateşler içinde gözüken kadın.
"Kâinatın efendisi beni aşkınla kutsadın. Senin yolunda olan ışığını kaybetmişlere sesleniyorum.
Tanrıçanız size kudret bahşetti ışığa dönün." kadının bilekleri nazikçe kıvrılırken ellerindeki parlayan hançerleri gözlerinin önüne getirmişti. İki metalin arasından halka bakarken gözlerine çekilmiş sürme ona ayrı bir güzellik katıyordu. İki elini çapraz şekilde göğüsüne koyarken Ra'yı selamlamıştı.
"Tüm âlem bizim aşkımızı konuşur, kavuştur bizi Ra. Osiris'le hayat bulacağım dillerde destan olacağız. Aşkımın haykırışları bunlar." Güneş ışıkları tekrar tapınağın içine süzülürken İsis yükselmeye başlamıştı. İki kolunu yine açan kadın bu sefer yukarıya yükselmişti. Herkes hayranlık içinde bu kadını izlerken adam büyülenmiş gibiydi.
Kadın havada süzülürken yavaş yavaş iniyordu sahneye doğru. O an da yükselen alkış sesleriyle yerinde irkilmişti genç adam.
"Tanrıça İsis yolunu açık etsin." yükselen sesle tüm sesler kesilirken genç adam bulduğu duvarın arkasına geçmişti hızlıca.
Firavun yerinden kalkarken herkes gibi o da selam vermişti. Gösteri bittiği için sıkılmış olan Firavun tapınağı terk ederken onu selamlayan başlar tek tek kalkmıştı.
Gözlerini başını kaldıran kadına çevirdiğinde gördüğü yüzü asla unutmayacağına yemin etmişti.
Nefes nefese kalmıştı genç kadın. Gösterisini kusursuzca yapmak için elinden geleni yapsada Firavun her zamanki gibi beğenmemişti. Canı sıkılan genç kadın ön tarafta bulunan ailesine doğru yürümüştü sıkıntı içinde.
"Bu sene yapılan gösteri kusursuzdu ama efendimiz yine beğenmedi. Rahip İmhotep beni cezalandıracaktır." deyip etrafta gözlerini gezdirdi.
Herkes memnun şekilde gösteriyi konuşurken mutluydular. Heyecanla birbirlerine bir şey anlatan insanlardan gözleri birine takılmıştı.
Bir duvarın arkasında yüzünün yarısı görünen adam gözlerini ona dikmiş izliyordu. Gözlerini kısan kadın net görmek istesede adam aniden hareket ederek başına çektiği siyah pelerinin şapkasını iyice öne çekip tapınaktan hızla çıkmıştı. Onun arkasından koşarken ailesinin tüm seslenmelerini kulak ardı etmişti genç kız.
"Sende kimsin dur orada!?" diyen kızla genç adam arkası dönük şekilde yerinde durmuştu.
"Neden beni görünce kaçtın?" diyerek yaklaştığında duyduğu sesle durmuştu genç kız.
"Ben benim fakat senin kim olduğunu öğreneceğim günü bekle. O gün geldiğinde tıpkı bugün yükseldiğin gibi zirveye yükseleceksin." diyen adam hızla uzaklaşmıştı.
Arkasından onu seyreden genç kız anlamsız gözlerle çekip giden adamı anlamak için çabalıyordu.
Arkasından seslenenlerle tapınağa geri dönerken aklı dağınıktı genç kızın. Kimdi bu gizemli adam merak içindeydi. Dans ettiği sürece ona kaymıştı gözleri. Gözlerinde olan derin bakışlarıyla her hareketini izlemişti. Çıktığı kapıya döndü bakışları.Dudaklarından şu sözler dökülmüştü.
"O günü bekleyeceğim." demişti genç kız.
Dışarıya çıkan adam onu bekleyenlerin yanına hızla giderken son kez tapınağa göz gezdirdi.
"Bugün gösteriyi yapan kadının kim olduğunu öğrenin." dedikten sonra her zamanki yerine yürümeye başladı. Arkasındakilere elini kaldırdığında bu yalnız kalmak istediğinin emiriydi onlar için.
Kumların sıkılaştığı alana geldiğinde kafasını kaldırırken devasa heykeli incelemişti yine hayranlıkla.
"Az kaldı seni oradan çıkaracağım." dediğinde ilerleyip heykelin gölgesine sığınmıştı. Sırtını tek dostuna yaslarken aklına gelen gözlerle gülümsemişti.
"Seni oradan çıkarırsam bir dileğim daha var. Bana benim tanrıçamı da bağışla Mısır'ı bağışladığın gibi." dedikten sonra ayağa kalkıp sakladığı kılıcını yerinden almıştı genç adam. Kılıcı kınından çıkaran adam pürüzsüz yüzeyine kendine çevirmişti. Siyah gözleri kılıcın üzerinde yansırken ilk hareketini yapmıştı. Düşündüğü güzelin dans hareketlerini taklit ederken kılıcını savurmuştu. Kılıcının rüzgarıyla dağıttığı kumlarla nefes nefese açılan heykelin bir kısmıyla gülümsedi.
"Daha çok yolum var." dedikten sonra kılıcını kınına sokarken duyduğu sesle arkasını döndü.
"Hâlâ o saçma rüyanın peşindesin değil mi?" diyen adamla tek kaşı kalkarken alayla gülümsedi.
"Ben gerçekleşmeyeceğini bildiğim hiç bir şeyin peşine düşmedim senin aksine Sefu." dedikten sonra kendine çekilen kılıçla kınına soktuğu kılıcını büyük bir hızla çekerken kendine doğru yükselen kılıcı durdurmuştu.
"Bazen aklını kaçırmış olduğunu düşünüyorum. Karşında kim olduğunu unuttuğunu zannediyorum ama senin gözlerinde tüm gerçeklik. Büyük bir sinsilik ve nefretle bakıyor gözlerin. " genç adam önünde dikilen adamın duruşunu büyük bir hızla inceledikten sonra kılıçları birbirine sürterek ayırmıştı. Rakibine fırsat vermeden vurduğu darbeyle kılıcın kuma düşme sesi yankılanmıştı ikisinin arasında. Genç adam kılıcını önündeki boğaza doğrulturken atan damara kılıcının sivri kısmını götürmüştü.
"Hayatın tek bir hareketimle bitebilir fakat ben seni bağışlıyorum. Çünkü rüya dediklerini bir gün başardığımda yaşıyor olmanı istiyorum. O gün geldiğinde de bugün olduğu gibi karşıma çık. Tek bir farkla!" alayla gülen genç adam önünde sinirden kasılan Sefu'ya daha da yaklaştı.
Kılıcını hafifçe batırdığı yerden akan kanla zevkle gülmüştü.
"Önümde senin gibi sefil bir rakip istemiyorum. Gerçekten güçlüysen çık karşıma. Bu sözümü asla unutma Sefu. Ben Prens Thutmosis, gördüğün tüm Mısır'ın ve nice diyarın efendisi olacağım. Firavun olduğum gün tek yapacağın dizlerinin üzerine çöküp kabul edeceğin yenilgin olacak!" kılıcını geri çeken Prens Thutmosis önündeki adamı ittirip kumlara sermişti.
Ayaklarının dibinde olan adama öyle bakışlar atıyordu ki gerçekten tanrı soylu olduğunu kanıtlıyordu. Kılıcını tekrar yerine koyarken arkasını dönmüştü. Sıcak kumlarda sert adımlarla yürürken eli kılıcının kabzasına götürüp sıkmıştı sinirle.
"Hepinize haddinizi bir gün bildireceğim. O günler ne yakın ne de uzak." diyen adam yeminini ilk kez o gün etmişti.
Ne olursa olsun o tahtın tek sahibi kendi olacaktı.
*******
Menefer
Gözlerimi sıcaklıkla beraber aralarken bulunduğum kollarla bakışlarımı kaldırmıştım. Derin bir uyku içinde olan Firavun kaşları çatılmış bir şeyler fısıldıyordu.
Kulağımı yaklaştırırken anlamsız sözleri toparlamaya çalışıyordum.
"O benim hakkım! Sahibi benim!" diyordu büyük bir sinir içinde.
Elim istemsizce yanağını bulurken korkutmadan uyandırmak istemiştim.
"Efendim.." dediğimde hâlâ acı çeker şekilde inleyen Firavun'la korkmuştum.
"Thutmosis!" diye seslendiğimde aniden açılan gözlerle yatakta sırt üstü yatırılmıştım. Boğazımda olan el kim olduğumu idrak ettiğinde sakinleşip gevşemişti.
"Menefer.." dediğinde alnında birikmiş terlerle onu korkarak süzdüm.
"İyi misiniz? Kabus görüyor olmalıydınız bir şeyler sayıkladınız." dediğimde bakışları koluma dönerken üzerimden hızlıca kalkmıştı.
Kolumdan dikkatlice tutup kaldırırken karşı karşıya oturmuştuk yatakta.
"Canını yaktım mı?" dediğinde sesindeki endişeli tonla gülümsemiştim.
"Ben iyiyim efendim canımı yakmadınız." dediğimde yerinde derince nefes alırken elini saçına atıp karıştırmıştı.
"Bazı geceler kabus görüyorum uyandırırken dikkatli ol sana zarar vermek istemiyorum." dedikten sonra sıkıntıyla arkasını dönerken yataktan ayaklarını sarkıtmıştı. Bakışları karşı duvarda takılı kalırken elleri yatağı sıkıyordu büyük bir sinirle. Gerilen sırt kaslarını gördüğümde endişeyle öne atılmıştım.
Elim gergin sırtını bulurken rahatlaması için sıvazlamıştım.
"Sakin olun efendim. Bahşederseniz kabusunuzda ne gördünüz?" dediğimde başını hafifçe bana doğru döndürmüştü. Sırtında olan elime bakışlarını çevirdiğinde hızlıca çekmiştim elimi.
"Affedin izniniz olmadan size dokundum." dediğimde elimi tutup beni kendine çekerken gözlerime kızgın şekilde bakmaya başladı.
"Bana resmi dille konuşmaya devam edersen seni cezalandıracağım tatlı Menefer. Ayrıca eşinim bana dokunurken izin almasını gerektiren hiç bir durum olamaz. Bana Firavun olarak sadece bu kapıların dışında davranacaksın anlaşıldı mı?" dediğinde korkuyla gözlerim büyümüştü.
"Efendim ama ben nasıl?" derken avucunu dudaklarıma kapatmıştı.
"Ne emrediyorsam onu yapacaksın. Bana ismimle hitap etmeni istiyorum." dediğinde başımı hızlıca sallamıştım. Gözlerim irice açılırken gülerek elini çeken Firavun gece olduğu gibi burnuma bir fiske vurmuştu.
"Her gün daha ne kadar güzel olabilirse bir insan o kadar güzelleşiyorsun güzel kadınım." dedikten sonra alnımdan öpmüştü Firavun. Dilimi yutmuşcasına geri çekilen Firavunla ellerimi yüzüme kapatırken yerimden kalkmıştım hızlıca.
"Ben sizin için yani şey senin için bizim için yemek hazırlamalarını söyleyeyim." dedikten sonra telaşla kapıya giderken hızlıca kapıyı açmıştım. Kapının önünde başı eğik şekilde bekleyen Nina kafasını kaldırıp beni gördüğünde selam vermişti hızlıca. Yüzünde büyük gülümsemeyle bana bakarken yerinde alkış tutmuştu sessizce.
"Hanımım, iyisiniz çok şükür. O kadar korktum ki sizin için!" dediğinde şefkatle ona gülümsedim.
"Teşekkür ederim Nina. Yiyecek bir şeyler hazırlayıp buraya gönderin." dediğimde başını emrimle eğip hemen uzaklaştı. El mahkum kapıyı kapatıp dönerken yerinden kalkmış olan Firavun'u seyrettim.
Anlatıldığı gibi sert olan hatları vücuduna da yansımıştı. Normal bir Mısır erkeğine göre boyu çok uzundu Firavun'un. Yanında küçücük kalan ben bu durumdan şikayetçi olsamda onun Tanrı soylu olması bedenine de yansıyordu.
"Eşine bakman tabi ki de normal ama uzakta durma yanıma gel." diyen Firavunla kıpkırmızı kesilirken başımı eğerek yanına gelmiştim.
"Ben rahatsız ettim sizi affınızı dilerim." dediğimde çenemde buluşan parmaklar yüzümü kendine doğru kaldırmıştı.
"Resmiyeti kaldır demiştim fakat sen cezalandırılması gereken küçük bir yaramaz olmaya devam ediyorsun." dediğinde oflamıştım.
"Benden birden normal olmamı beklemek tam da senden beklenilecek bir şeydi zaten." söylediklerimi kulaklarım işitince gözlerim kocaman açılırken Firavun'un sertleşen hatlarını izledim.
"Demek öyle benim güzel eşim." dediğinde bir adım geri çekildiğimde beni bileğimden tutarak kendine çekmişti.
Yüzü iyice kasılırken gözlerimi yummuştum. Yükselen kahkaha sesiyle gözlerim açılırken Firavun'a baka kalmıştım.
"Benden bu kadar korkuyor olman beni hem sinirlendirip hem de nasıl hoşuma gidiyor anlamıyorum." dedikten sonra başıma kondurduğu öpücükle geri çekilmişti.
"Yüzümü güldürenim." dedikten sonra kendisiyle beraber beni de yerde bulunan büyük minderlere oturtmuştu.
"Çok kötüsün. Ben de canımı alacaksın sandım." dediğimde kaşlarını çatmıştı yine.
"İnsan hiç canı kendisine emanet edilene kıyar mı? Sen bana bir emanetsin, canın benim canımdır." dediğinde içim sıcacık olmuştu.
"Senin çok farklı olacağını düşünmüştüm." dediğimde sorgular şekilde bana bakmıştı.
"Ne demek istedin, anlamadım?" diyen Firavun'la başımı ellerime çevirirken utanarak anlatmaya başladım.
"Sarayla ilgili pek iyi şeyler anlatmazlar. Özellikle Firavun'un eşlerine ve cariyelerine kötü davrandığı söylenir." dediğimde gülmüştü.
"II.Ramses, eşi Nefertari'yi o kadar seviyordu ki kendisiyle beraber heykelinin yapılmasını emretmiştir. Böyle şeyleri anlatmak işlerine gelmiyor bu yüzden kötü olanı görmek daha kolay. İnsanoğlu başkalarının açığını aramak için çabalar durur." dediğinde bilgeliği karşısında memnun olmuştum.
"Firavun eşleri ve halktan olan tüm kadınların ne haklara sahip olduğunu senin de bilmen gerekir." diye sordu Thutmosis.
"Adalet kadın erkek diye ayrılmaz. Mısır kanunlarında kadınların toprak işletme, boşanma hakları hatta sarayda vezir olma hakları bile bulunuyor. Diğer krallıklarda böyle haklar yok diye biliyorum. Babam söylerdi olsaydı." dediğimde içimde beliren özlem buruk bir tebessüme neden oldu.
Onlarsız geçen ilk gecem ve günümdü bugün. Yalnızlık iliklerimi sararken elimi tutan el ile başımı kaldırdım.
"Ailen seni çok güzel yetiştirmiş Menefer. Onlara olan özlemini gözlerinde görüyorum. İstediğin zaman gitme hakkına sahipsin fakat güvenliğin sağlandığı taktirde bu mümkün. Artık Firavun eşisin." dediğinde başımı salladım.
"Sen nasıl istersen." çalan kapıyla bakışlarımız oraya dönerken kapının açılması emrini vermişti Thutmosis.
Elimi kendime çekerken önümüze konulan yemeklerle gelenler geri çekilmişti. Yanımızda genç bir kız dışında kimse kalmadığında Firavun yemem için işaret etmişti.
"Sağlık ve şifa olsun." diye duamı edip yemeğime başladım.
"Kendini anlat bana. Menefer kim?" dediğinde elimdekileri bırakıp başımı kaldırmıştım.
"Çok küçük yaşlarda esir düşmüş bir köle kız. Gerçek ismim Maya. Mısır ülkesine satılmak için getirildim fakat babam Akinis açlıktan ve susuzluktan yere yığıldığım gün beni sahiplendi. Artık adım Menefer oldu. Mısır ülkem, dinim Amon Ra'nın yolu oldu."dediğimde tüm cümlelerimi büyük bir dikkatle dinliyordu.
"İlk geldiğimde hiç kimseyle konuşamıyordum babam dilimizi öğrenmem için çok çabaladı. Çabaları sayesinde bugün akıcı şekilde konuşabiliyorum. Eğitimim için de çok uğraştı. Evimizde bir kütüphanem vardı. Kitap okumaya çok severim." dediğimde ayağa kalkıp elini bana uzattı.
"Gel benimle." elimi avucunun içine bıraktığımda ayağa kalkmıştım.
Üzerini giyinmeden çıkacakken onu durdurmuştum. Yatağın üzerine koyduğu tuniği alırken yanına geri dönmüştüm.
"Bunu giy istersen." elimden tuniğini alırken bir çırpıda geçirmişti üzerine.
Yüzüme bakarken gülüp duruyordu. Gözlerimi kaçırırken elimden tutup çekiştirdi beni. Kapıdan çıktığımızda sarayın en tenha yerine doğru ilerlemeye başlamıştık.
"Nereye gidiyoruz?" dediğimde cevap vermeden beni götürmeye devam etmişti.
Karanlığa geldiğimiz de elini soldaki taşa götürüp çekmişti kendine doğru.
Duvar arkaya doğru açılırken taştan kapıyı ittirip beni de yanına çekmişti.
Işığa doğru yürüdüğümüzde gözlerim gördüğüm manzarayla büyülenmiş gibiydi.
"Burası çok güzel." dediğimde etrafımda dönmüştüm sadece.
"Bilgi en büyük güçtür. Bilgisini çoğaltan her toplum gelişecektir. Gördüğün kütüphane bu zamana kadar Mısır'da yaşamış en zeki olan adamların kadınların kitapları. Bilgiyi saklamaksa kraliyet ailesinin bir görevi." bulunduğum odanın ne kadar değerli olduğunu şimdi anlıyordum.
Raflara dizilmiş onlarca kitap ve papirüsle bu odanın farklı bir kokusu vardı.
"Burayı benden başka bilen tek bir kişi vardı. Artık sende bu sırra ortaksın. Bu sırrı zekice kullanacağına eminim güzel Menefer." dediğinde şaşkınca Firavun'a dönmüştüm.
"Burayı açığa çıkarmamdan korkmuyor musunuz?" dediğimde gülümsemişti.
"Dediğim gibi sen zeki bir kadınsın Menefer. Ayrıca seni senden daha iyi tanıyorum. Bu yüzden aklım ve kalbim huzur içinde." dedikten sonra raflarda bulunan bir kitaba uzanmıştı.
Bir kaç sayfasını kurcaladıktan sonra yanıma gelip elimi tutmuştu.
Avucumu yukarı doğru kaldırırken kitabı avucuma bırakmıştı.
"Belki Mısır'da eserleriyle anılacak kadar zeki biri değilimdir fakat bu da benim eserim. Kendimden sonraki Firavunlara bırakacağım mirasım. En başta ise evlatlarıma bırakacağım mirasım." avucumuzda bulunan kitaba bakarken merak etmiştim içinde ne olduğunu.
"Bunu sana emanet ediyorum. Günü gelince sahibine vereceğine eminim." kafam iyice karışırken kime vereceğimi düşünüyordum.
"Kitabı burada saklayabilir miyim peki bu kadar değerli bir şeyi sarayda güvende tutamam." dedim çekinerek.
"Onu kitap olarak saklamayacaksın zaten. Bu kitabı okumanı istiyorum. Ve buraya kazımanı." dedikten sonra iki parmağını alnıma koymuştu.
"Sen nasıl istiyorsan öyle yapacağım. Bunu bugün okumak istiyorum." dediğimde beni elimden tutup bu sefer başka bir yere götürdü.
İçerisinde kocaman bir taht olan bu oda tavandan açılan deliklerle gün ışığını içeriye taşıyordu.
"Burada okuyabilirsin istersen odana da gidebilirsin ama ben genelde burayı tercih ederim. Sessiz ve sakin." dediğinde tahtına gidip oturmuştum.
Tepeden bana bakarken gülümsüyordu.
"Yakıştım mı tahtına?" diye sormuştum gülerek.
Belki yaptığımı başka biri görse büyük saygısızlık olurdu ama onu için rahatlık olduğunu biliyordum.
Eshe'nin dediği gibi onu gözünde fazla büyüten insanlardan hoşlanmıyordu.
"Burası hiç bu kadar rahatlatıcı olmamıştı. Tahtıma da bu kadar yakışan başka bir kadın olamazdı ülkemde." dedikten sonra eğilip başımdan öpmüştü.
"Sen burada okumana devam et güzel kadınım. Benim taht odasına gitmem gerekiyor. Eğer çıkmak istersen aynı taşı çekmen yeterli." dediğinde başımla onaylamıştım onu.
Arkasını dönüp gidecekken birden elini tutmuştum.
"Teşekkür ederim Thutmosis." demiştim çekinerek. Yüzüme gülümserken elimi sevip odanın çıkışına yürümüştü. Odadan çıktığında beni bulan sessizlikle açtığım ilk sayfayla büyük bir dikkatle el yazısıyla yazılmış satırları okumaya başladım. Saatler büyük bir hızla geçip giderken son sayfasına geldiğim kitabın son cümlesini okumuştum.
"Gerçek bir Firavun sadece şefkati ve zalimliği ayırdığında unutulmaz olacaktır." okuduğum her satırla bambaşka bir kadın olarak çıkmıştım bu odadan. Thutmosis'in bu kitabı neden bana emanet ettiğini okudukça anlamıştım. O beni varisine hem bir anne hem bir öğretmen seçmişti.
********
Kitabın bu kısmından sonra olaylar çok seri şekilde ilerleyecek bu bölümün kısalığına aldanmayın.
Saray saltanat savaşı başlasın.
Beğeni ve yorumlarınızı bekliyorum bir sonraki bölümde görüşmek üzere 🫶🫶