"Kalk artık!"
Örtüyü yüzüme çektim yeniden. "Hayır."
3 gündür yataktan sadece ihtiyaçlarım için çıkıyordum. Diğerleri bir daha böyle kayıplar yaşamamak için antrenman yaparken ben yatıp saatim geldiğinde de kalkıp çocuklara ders anlatıp geri geliyordum.
Sanırım zayıflamıştım.
"Geri zekalı. Çek şu örtüyü."
Yalım üstümden örtüyü çekti sinirle. Önüme gelen saçlarıma üfledim. "Ne var aptal Ateş Kasık, ne var?"
"Kötü olmasan görürdün sen de neyse. Sana ihtiyacımız var. Eliz'in var daha doğrusu."
Kolumu tutup sertçe kendine çektiğinde kolum kopacak sanmıştım. Yataktan kalkıp terliklerimi geçirdim ayağıma. "Nerede Eliz?"
Kaşlarını çattı. Kararsız bir şekilde üstümü süzdü. "Böyle mi geleceksin?"
Üstüme baktım. Pandalı tişört ve pandalı şortum vardı. Pijama takımıydı.
"Ne olmuş, Eliz'in yanına gidiyorum altı üstü."
Onu arkada bırakıp yürürken bahçede olduğunu söylemişti. Bahçeye indiğimde herkesin burada olduğunu ve beni beklediğini görmüştüm.
"Niye toplandınız?"
Deniz'e çarpmıştı gözüm fakat o benim olduğum tarafa hiç bakmadan kutlama günü yanında gördüğüm insanla sohbet ediyordu.
Pars geldi yanıma. "Bizi bitirdiler Ayda'm. Öldük biz." Korkuyla kasılmış yüzüne baktım.
"Neden?"
Uyananların gülüştüğünü duydum. "Suçunuz Eliz'in en değer verdiği iki insan olmak."
Anlamamıştım. Pars'a döndüğümde korkuyla konuştu. "Eliz'i güçlendirmek istiyorlar. Aynı anda 2 insanı iyileştirebilecek hale gelmesini istiyorlar. Asu ve Çilde'ye yumruk attı Kağan. İkisi de acıyla inlerken Eliz ikisini aynı anda iyileştiremedi. İlk birini sonra diğerini iyileştirdi. Yaman abi de en değer verdiği insanlarla çalışsın, dedi. O da bizim ismimizi verdi. İnanamıyorum. Niye Yalım demedi ki bu kız?"
Gülüşümü tutamadım.
O an Deniz'in bakışlarını üstümde hissettim. Gülüşüm anında dondu. Yaman abi bizi çağırınca yanına yürüdüm. Karşımda Eliz vardı. Pars da yanımdaydı. Eliz ikimize bakıyordu mahçup bir şekilde.
"Şimdiden özür dilerim başaramazsam eğer."
Pars fısıldadı. "Başaramamak mı? Yok öyle bir şey. Olur da başaramazsan ilk beni iyileştireceksin tamam mı? Ayda'm dayanıklıdır benim. Sen hiç Kağan'ın demirden yumruğunu yedin mi?"
Tek eliyle kolunu sıktı. "Çok korkunç, tüylerim ürperdi şimdiden."
Eliz gülmemek için dudaklarını dişlerken benim de kalbim korkuyla kasıldı.
Kağan arkamızdaydı. Anlık tepki verip vuruşundan kaçamamamız için arkamıza almışlardı.
Havanın yarıldığını hissettim. Başıma inanılmaz bir darbe alıp öne düşmüştüm.
Acıyla bağırdım.
Beynime aynı anda binlerce iğne batırılıyor gibi hissediyordum. Pars da benim gibi bağırırken boğazımın acıdığını hissettim.
Eliz iki elini ikimize doğrultmuştu. Görüşümün karardığını hissettim.
Ardından Pars'ın sesi kesildi. O iyileşmiş olmalıydı. Başıma yeniden ani bir acı girince tekrardan çığlık attım. Ellerim başıma çıkmıştı. Acıyı kesebilirmiş gibi başımı sıkıyordum.
Sonra acı kesildi.
Derin bir nefes aldım. Bu berbattı.
Pars beni yerden kaldırırken Eliz'e döndüm.
"Özür dilerim."
Elimi önemli değil dercesine salladıysam da önemliydi! Bir daha böyle bir acı çekmek istemiyordum ben.
"Tekrar."
Yaman abi konuştuğunda kanımın donduğunu hissettim. Ona döndüm hızla.
"Bugünlük yetmez mi? Yarın devam etsek?"
Yaman abi olumsuz anlamda başını salladı. "Vaktimiz kısıtlı. Bugün öğrense çok iyi olacak."
Lanet olsun.
Yalım yanıma geldi. Korkuyla ona baktım. "Sıra benim, özür dilerim şimdiden."
Lanet olsun.
Lanet olsun.
Tekrar mı yanacaktım?
Ayağa kalktığımda Pars'ın yanımda korkuyla yutkunduğunu gördüm. "Eliz, bana bak. Bir elini bana, bir elini Ayda'ya uzat. İyileştiğimizi, kalkıp gülüştüğümüzü hayal et. Bunlar bize saldırırken hayal etmeye başla bunu. Tamam mı?"
Eliz başını salladı. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
Hızla arkamı döndüm. Yalım'a bir şey söylemem gerekiyordu.
Ben bir şey söyleyemeden Yalım'ın alevini yüzümde hissettim.
Kendimi anında yere atarken bağırdım. Gözlerime eriyor, yerinden çıkıyor gibi hissediyordum. Çok kötüydü. Bağırmaya başladığımda duman yüzünden sesim kesildi. Ateş ağzıma bile girmiş gibiydi.
Görüşüm kararırken Yalım'ın öfkeli sesini duyuyordum. "Bırak lan Pars'ı, kızın yüzüne geldi ateş sikeceğim şimdi Pars'ını."
Adım sesleri duydum. Bir boka yarayacakmış gibi elimle yüzüme hava vermeye çalışıyordum. Eliz yanıma gelmiş elini yüzüme doğrultmuştu. Serinlediğimi hissettiğimde rahatladım az da olsa.
Çok geçmeden acı bitmişti.
Gözlerimden yaşlar akıyordu acı bitmiş de olsa. Daha fazla devam etmek istemiyordum. Eliz kollarını bana sardığında yüzümü omzuna gömdüm. Fısıldıyordu.
"Özür dilerim. Benim elimde değil. Kendiliğinden gücüm Pars'a daha çok gidiyor. Sanırım hoşlandığım için. Çok özür dilerim."
Önemli değil dercesine daha sıkı sardım onu.
Yine de devam etmek istemiyordum.
"Ayda, biliyorum kızım korkuyorsun ama savaşta böyle acılar çekip iyileşemeyebilirsin. O yüzden şimdi biraz fedakarlık yapman gerekiyor."
Yalım abinin sesini duyunca korkuyla soludum. Ben nasıl görünmezken birisi yumruk attığında hissetmiyor, nazikçe elimi tuttuğunda hissediyorsam ve bunu bilerek yapmıyorsam Eliz de böyleydi. Pars'ın değişmesi gerekiyordu.
Eliz'in kollarından sıyrıldım. Yalım anlamış gibiydi. Yaman abiye bağırdı. "Pars yerine ben geçeceğim."
Pars hiç bir şey anlamamış olacak ki Yalım'a öpücük atmıştı. Yalım yanımda dikildiğinde onun da gözlerindeki korkuyu görüyordum. Eliz yeniden karşımıza geçti.
Öğürdüm.
Kusmak istiyordum. Ağzımdan bir şeyler çıkıyordu.
İlk başta ağzımdan havaya çıkan suları gördüm, hemen ardından kanımın havada süzüldüğünü gördüm. Deniz olmalıydı bu.
Gözlerim sızladı. Bilincim kapanıyordu. Eliz odaklanmış iyileştirmeye çalışıyordu. Yine başarısızdı.
Yalım'ın öksürüklerini duyabiliyordum. Beynim patlayacak gibi hissediyordum.
Dizlerimin üstüne çöktüğümde kendimi iyi hissettim birden. Havada süzülen kanım açık ağzımdan geri girdi. Güçlendiğimi hissettim.
Ben ayağa kalkarken Yalım da kalkıyordu.
Yaman abi seslendi. "İyiydi bu, devam."
Artık daha az korkuyordum. Sanırım Eliz başarmaya başlıyordu. Gözlerimi kapatıp gelecek darbeyi bekledim. Sırtıma kılıçtan keskin dallar girerken havalandığımı hissettim. Sırtımdan giren dal karnımdan çıkmıştı. Ağzım kanla doldu. İnliyordum sadece.
Çığlık bile atamıyordum.
Kanlar ağzımdan akmaya başlamış tişörtüme bulaşmıştı. Asu dallarını kendine çektiğinde sertçe yere düştüm. Eliz'in gözleri çok parlıyordu.
Bu defa dayanamadım.
Gözlerim kapandı acıyla.
Yüzüme su döküldüğünü hissettim. Buz gibi bir suydu. Gözlerimi açtığımda Yalım'ı gördüm. "Sonunda uyandın."
Deniz azıcık uzaktaydı. Gözleri yeni kendi rengine dönmüştü. Anlaşılan suyu döken oydu.
"Başardı mı Eliz?"
Yalım olumsuz anlamda başını salladı. Yalım'ın kucağından inerken korkudan bacaklarım titriyordu artık. İstemiyordum.
"Yaman abi, Ayda yerine geçiyorum."
Yaman abi başını salladığında şaşkınlıkla Deniz'e döndüm. Bana hiç bakmamış Yalım'ın yanına geçmişti.
Başımı iki yana salladım hızla. O iğrenç bir adamdı ve yumuşayamazdım.
Yine de acı çektiğini görmek istemiyordum. Arkamı dönüp odama yürüdüm. Birazdan çocuklara ders verecektim zaten.
Kendimi duşa attım. Her yerim kandan yapış yapış olmuştu. Duştan çıkıp kalan saçlarımı taradım.Üstüme şort ve askılı geçirip görünmez oldum. Mezarlığa gidecektim.
Yeniden bahçeye indiğimde Deniz'in sesini duydum. Acıyla haykırmıştı.
Beter ol.
Mezarlığın yanına geldiğimde gülümsedim. Tüm Meva bir çiçek bırakmıştı mezarların başına. Bu onların teşekkür ifadesiydi. Topraklarını okşadım. "Umarım dünyadan daha iyi bir yerdesinizdir."
Kulağıma ağlama sesi geldi. Belçin yine ağacın arkasına saklanmış ağlıyordu büyük ihtimalle. İç çekip onu görebileceğim bir yere geçtim. Bir süre içim acısa da ağlamasını seyrettim. Hiç bir yaptığımız şey bu kızı neşelendirmiyordu.
Onu orada tek bırakarak dersliğime yürüdüm. Belçin derslere gelmiyordu, Yaman abi kendine gelene kadar girmemesine izin vermişti. Diğer öğrencilerim sınıftaydı. Kendimi görünür kıldığımda her zamanki gibi şaşırıp güldüler.
Onların gülümsemesini sağlamak beni mutlu ediyordu.
Bugün o ve ö harfini öğretiyordum. Matematikte de rakamları ve rakamlarla toplama yapmayı öğreniyorlardı.
"Öğretmenim, Belçin ne zaman katılacak aramıza? Çok geri kalıyor."
Baran'a gülümsedim. "Kendini hazır hissettiği zaman katılacak."
Çocuklarla 1 saat ders işledik. Parmaklarıyla saymalarını görmek çok güzeldi. Doğru meslek seçimini yaptığımı anlamıştım.
Ders bittiğinde tek tek hepsine sarıldım. Bu fikri Baran vermişti. Küçücük çocuklardan böyle fikirler almak şaşırtıcıydı.
Birilerinin ölmesi çocukların aydınlanma yaşamasını sağlamıştı. Bize her an her şey olabilirdi ve öğrencilerim dersten çıkarken bana, yarın olmayabilirmişim gibi sarılıyorlardı.
Telefonumun iğrenç melodisini duydum. Bunu değiştirmem gerekiyordu.
"Bahçeye gel."
Yalım bunu söyledikten hemen sonra yüzüme kapatmıştı. Göz devirip yürümeye başladım.
Yatağımı özlemiştim.
Bahçede Teoman, Yaman abi, Barın, Pars, Deniz, Eliz vardı. Yalım da bana doğru yürüyordu. Yanımdan geçerken olmayan saçlarımı karıştırdı. Eli saç olmayan yere gelince söylendi.
"Alışamadım. Dikkat et."
Eline vurup ilerledim. Sanırım yanımıza çekmek istediğimiz kişilerin yanına gidecektik.
Ben de yanlarına vardığımda Yaman abi konuştu.
"Teoman ile Ayda bir ekip olacak. Barın ile Deniz. Pars ve Eliz."
Ardından bana ve Barın'a bir kağıt uzattı. Kağıtta gideceğimiz adamın adresi, fotoğrafı ve bilgileri vardı.
Adamın sevgilisini mutant olduğu için öldürmüşlerdi ve o günden beri gördüğü askerleri öldürüyordu. Hükümet onun bölgesine pek asker yollamıyordu bu yüzden. Adam eski komandoydu. Kendi mekanında yakalanmıyordu. Onun mahallesindeki insanların hepsi mutant düşmanlığına karşıydı. Oraya sığınmaya gelen mutantlara bakıyorlardı.
Bu adamı ikna edebilirsek koca mahalle ve belki de daha fazlası bizimle olabilirdi.
Kafamı kaldırdığımda herkesin kağıtta yazılanları okuduğunu gördüm.
"Ne zaman gidiyoruz?"
Yaman abi gözlüğünü düzeltti. "Gece gidiyorsunuz. Ona göre yemek yiyin ve uyuyun."
Deniz kısa bir an bana döndü. Ben Deniz'in arkasındaki Eliz'e baksam da göz ucuyla onu da görebiliyordum.
Gözüm yandı. Deli gibi ona, orman yeşili gözlerine bakmak istiyordum. Boğazımı temizledim. Kağıdı cebime atmıştım.
Arkamı dönüp odama yürümeye başladım. Uyuyacaktım. Yolumuz uzundu.
"Ayda! Dur."
Eliz bana seslenince arkama baktım. Lanet olsun ki ister istemez Deniz'e bakmıştım. Bana bakıyordu o da. Gözlerimizin buluşmasıyla ellerim terledi. Üstüme silmemek için büyük çaba sarf ediyordum. Gözlerini ağır ağır benden çekti. Yerden havalanırken binanın arkasına, denize doğru gitmişti.
"Beraber gidelim, ben de uyuyacağım."
Eliz'e güç bela gülümsedim. "Ben uyumayacağım şimdi. Ufak bir işim var halledip odaya gelirim. Git sen."
Yanağımı öpüp sekerek odaya yürümeye başladı. Bu kızın neşesini kıskanıyordum bazen.
Barın'ı yanımda hissettim. "Ayda, Pars ile konuşsan Eliz'le ben gitsem?"
Barın'ın Eliz'den hoşlandığını biliyordum. Yine de Eliz ve Pars'ın beraber gideceği onca yol varken Eliz'e bu kötülüğü yapamazdım.
"Üzgünüm."
Barın bir şey diyemeden görünmez olup denize koşmaya başladım. Acaba Deniz ne yapıyordu?
Kendime hakim olamamıştım. 3 gün sonunda onu ilk görüşümdü bugün. İlk kez göz göze gelmiştik.
Ne kadar iğrenç birisi olduğunu bilsem de bakmak istiyordum.
Denize geldiğimde onu aradım öncelikle kumsalda. Burada yoktu. Başka bir yere gitmiş olabileceğini düşünüp gidiyordum ki ayak izlerini gördüm.
Burada yere iniş yapmış olmalıydı. Ayak izleri denize kadar devam ediyordu. Suyun üstünü kontrol ettiğimde kimseyi göremedim.
Tabii ya, suyun altındaydı.
Denize ilerledim. Suyun içine girdiğimde kısa bir an görünür olmayı düşünüp suyun soğukluğunu hissetmek istesem de anında vazgeçmiştim.
Onu gördüm.
Gülümsemiştim.
Kendime tokat attım hızla. Neye gülümsüyordum ben? Beni basit bir insan gören herife baktığım yetmiyor bir de gülümsüyordum. Saçmaydı.
Biraz onu izledim. Suyun altındaydı ve eline aldığı bir balığı seviyordu. Balık büyüktü biraz. Ne balığı olduğunu hiç bilmiyordum.
Balığı sevdikten sonra gitmesine izin verdi. Denizin daha da dibine yüzerek kuma oturdu. Onun yanına oturdum.
Uzandı, ben de uzandım.
Onu taklit etsem ne düşüneceğini anlayabilirmişim gibi geliyordu.
Derken suya birisi atladı.
Bu kutlama gecesi onun yanında olan kızdı. Deniz'e doğru yüzdüğünde Deniz kaşlarını çattı. Suyun yüzeyine çıkmak için hareketlendi.
Ben de peşlerinden yükseldim.
"Nefesin yetmez geri çıkmaya, yapma bir daha böyle."
Kız yüzündeki suları temizlerken cevap verdi. "Benden kaçma, yapmam."
Deniz tekrardan kaşlarını çattı. "Kaçmıyorum."
Kız gülerek başını salladı. Ona inanmadığını belli etmişti. "Tabii canım, bir öptüm diye kaçmadığın delik kalmadı. En son da suyun altı mı cidden?"
Kalbim acıdı. Deniz'i başka bir kızın öptüğünü hayal ettim ister istemez. Zihnime düşen görüntülerle kalbim daha da acıdı.
Deniz cinsel ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kızlarla temasa geçiyordu. Alan memnundu veren memnundu.
Beni ilgilendirmiyordu. Yine de canım acıyordu işte. Beni de o kızlardan birisi gibi gördüğünü belli etse de bu aptal kalp deli gibi acıyordu.
Deniz derin bir nefes verdi. "İşlerim var, geceleri uyuyorum."
Kız ona yaklaştı suda. Tek eliyle onun omzunu tuttu. "İşlerin bitince?"
Deniz diğer omzunu silkti. "Bakarız."
Kız gülümsedi. "Evet kabul ediyorum bunu."
Benim öptüğüm yerden, Deniz'in yanağını öptü. Gözümden bir damla yaş süzüldü.
"Bugün benim sıram, sonra görüşürüz."
Kız sudan çıkarken Deniz tekrardan suyun içine dalmıştı hiç bir şey demeden.
Ufka doğru yüzdüm. Binadan yeteri kadar uzaklaştığımda, Deniz'den yeteri kadar uzaklaştığımda, kendimi görünür kıldım.
Şimdi suyun soğukluğunu hissediyordum. Bina küçücük kalmıştı. Çok yüzmüştüm.
Eskiden denizden korkardım yüzme bilsem bile. Dibini göremezdim çünkü. Kapkaranlık olurdu. Hep köpekbalığı gelip beni yutacak sanırdım. Bensu abla bu coğrafyada köpek balığı olmadığını söylese de ben korkumu yenememiştim.
Şimdiye kadar.
Şimdi hiç korkmadan açıldığımı fark ettim. Denizin dibinden köpek balığı değil de Deniz çıkardı en fazla. Korkumu bu yenmemi sağlamıştı.
Sırt üstü yüzüp yüzüme vuran güneşin tenimi yakmasına izin verdim.
Ne kadar orada durdum bilmiyordum fakat hava hafifçe kararmaya başlamıştı. Bacağımın gıdıklandığını hissettim.
Minik bir balık bacağıma çarpmıştı. Bacağımı hareket ettirerek kovdum. Yine de gitmiyordu.
Kaşlarımı çattım. Bu Atakan olabilir miydi?
Sonra kendi düşünceme güldüm. Çoktan insan olup yüzmüştü Atakan olsaydı. Sudaki avucumu açtığımda balık avcuma geldi.
"Sen de mi yavrularını yiyen bir bencilsin acaba?" Mırıldanmıştım.
Balıkla göz göze geldik. Elime minik ısırıklar bırakıyordu. "Dostum derdin ne anlamıyorum ki."
Balık avucumda yükselip başını suyun yüzeyine çıkarttı. Kaşlarımı çatıp avucumu indirdim. Suyun içine inen balık arkasını dönüp yüzerken arada dönüp bana bakıyordu. Sonradan kendime güleceğime emin olsam bile yüzüp balığı takip etmeye başladım. Balığın hemen dibinde yüzüyordum kaybetmemek için. Nefesim yetmediğinde görünmez oldum. Balık arkasını dönüp beni göremediğinde durmuştu.
Ona herhangi bir şekilde işaret veremezdim. Üzüldüm.
Balık yüzmeye devam ettiğinde peşinden indim. Ayın ışığı çok yukarıda kalmıştı. En dibe inmiştik neredeyse. Balık minik larvaların olduğu yere geldi.
İpe sıkışmıştı hepsi.
Balıkları ipten kurtarırken anne balık yerinde dönüyordu sürekli.
Ne garipti. Yavrularını bu hale getiren birinden yardım istemek, ona kötülük yapan birine muhtaç kalmak.
Ben yapmadıysam da insan ırkı yüzünden oluyordu bunlar ve hayvanlar bazen tüm cesaretleriyle yardım isteyebiliyorlardı. Yavrular çıktığında annelerinin peşine takılıp yüzmeye başladılar. Ben de yukarı yüzmeye başladım.
Tekrardan ay ışığını gördüğümde görünür olmuştum.
Kıyıya yüzmeye başladığımda su dalgalanmıştı. Kaşlarımı çattım. Bunu ben yapmıyordum.
Köpek balığı korkusu kalbimi sardı. Kendimi görünmez yaparken o sesi duydum.
"Görünmez olmana gerek yok."
Deniz'di bu.
Köpek balığından beterdi.
Görünmez bir şekilde yüzdüğümde konuşmasına devam etmişti.
"Yalım'la mı tartıştınız? Saatlerdir burada yüzüyorum hiç fark etmedin."
Gerçekten hiç fark etmemiştim. Onu kıyıya yakın bir yerde bıraktığımı sanıyordum. Kendimi görünür kılarken gözüm sulanmıştı. Sudan olduğunu düşüneceği için içim rahattı.
Ona döndüm. "Biliyor musun?"
Alay eder gibi gülümsedi sinirle çıkan sesime karşılık. "Neyi?"
"Senden nefret ediyorum."
"Üzülmem mi gerekiyor bunun için?"
Yumruklarımı sıktım. Bir damla yaş yanağıma doğru yol aldığında gözleri o yaşı izledi. Kaşları çatılmıştı.
"Beni hiç dinlemedin, iğrenç laflar ettin direkt. Hiç dedin mi kendi kendine, şu kızı bir dinleyeyim?"
Omuz silkti. "Görünen köy kılavuz istemez. Sen neden üzgünsün, Yalım mutlu edemiyor mu seni?"
Suyun içinden yükselen elim yanağına tekrar çarpacakken elimi tuttu.
Cık'ladı. "Yeter bence."
Elimi sertçe ondan çekip tekrar vurmak için hamle yaptım. Bu defa izin vermişti. Öfkeyle güldü.
"Rahatladın mı?"
Başımı iki yana salladım. "Ne rahatlatır sizi Ayda hazretleri? Efendimiz, prensesimiz. Söyleyin, ne yapayım sizin için?"
Gözümden bir damla yaş daha aktı.
"Niye ağlıyorsun?"
Fısıldadım. "Çok aptalsın."
Kıyıya yüzmeye başladığımda sular önümde birikti. İleri geçemiyordum. Görünmez olmaya hazırlanırken konuştu.
"Gitme."
Şaşkınlıkla ona döndüm. Pes etmiş gibiydi.
"Dinlememi istemiştin, dinliyorum işte. Anlat hadi."
Güldüm. "O hakkını kaybettin. Tiksiniyorum senden. Yanıma yaklaşma."