SARMAŞIK İZLERİ (TAMAMLANDI)

By __Zemheri_

25.2K 1.7K 1.4K

"Nasıl başarıyorsunuz ?" Dedi genç adam hayranlık barındıran gözlerle. Genç kadın kaşlarını hafifçe çatarak s... More

1) Sarmaşık İzleri ⚖️
2) Sarmaşık İzleri ⚖️
3) Sarmaşık İzleri ⚖️
4) Sarmaşık İzleri ⚖️
5) Sarmaşık İzleri ⚖️
6) Sarmaşık İzleri ⚖️
7) Sarmaşık İzleri ⚖️
8) Sarmaşık İzleri ⚖️
9) Sarmaşık İzleri ⚖️
10) Sarmaşık İzleri ⚖️
11) Sarmaşık İzleri ⚖️
12) Sarmaşık İzleri ⚖️
13) Sarmaşık İzleri ⚖️
14) Sarmaşık İzleri ⚖️
15) Sarmaşık İzleri ⚖️
16) Sarmaşık İzleri ⚖️
17) Sarmaşık İzleri ⚖️
19) Sarmaşık İzleri ⚖️
20) Sarmaşık İzleri ⚖️
21) Sarmaşık İzleri ⚖️
22) Sarmaşık İzleri ⚖️
23) Sarmaşık İzleri ⚖️
24) Sarmaşık İzleri ⚖️
25) Sarmaşık İzleri ⚖️
26) Sarmaşık İzleri ⚖️
27) Sarmaşık İzleri ⚖️
28) Sarmaşık İzleri ⚖️
29) Sarmaşık İzleri ⚖️
30) Sarmaşık İzleri ⚖️ (Final 1. Kısım)
30) Sarmaşık İzleri ⚖️ (Final 2. Kısım)
Veda...
Özel Bölüm: Kızılbörü ⚖️

18) Sarmaşık İzleri ⚖️

484 47 79
By __Zemheri_

Merhaba. Bugün benim doğum günüm ve sizlerden küçük bir hediye isteyeceğim.

• Sokak hayvanları için bir kap su ya da yemek koymanız.
• Bir fidan dikmeniz veya tohum ekmeniz.
• Bir çocuğu mutlu etmeniz.
• İhtiyaç sahibi birine yardım etmeniz.

Siz, hangisi size uygunsa onu seçebilir ve bu doğum günümde de bana unutulmaz bir hediye verebilirsiniz. Şimdiden beni kırmayıp bu hediyeyi çok görmeyen herkese teşekkür ederim ❤️ (Not: Ne zaman görürseniz, o zaman da verebilirsiniz...)

Keyifli okumalar diliyor ve yeni bölümü düzenlemeye kaçıyorum ♡‿♡

••••••••••

Bir.

İki.

Üç.

Dört.

Beş...

Saatlerini hesap etmediği kamera kayıtlarının sayısı da beşi aşınca saymayı da bırakmıştı Elif Görkem. Hızlandırılmış halde izlediği kayıtlar oldukça uzayınca Turgay'ı evine göndermiş, kendisi de Turgay'ın emniyetteki odasında, misafir koltuklarında ayaklarını sehpaya uzatarak kucağındaki bilgisayarından kayıtları izlemeye devam etmişti. Başörtüsünü de evde yaptığı gibi arkadan bağlamış, bonesini de çıkartarak oldukça rahat bir hâle bürünmüştü.

Saati gece yarısını çoktan geçtiğini gösterirken kamera kayıtlarını izlemekten gözlerini her kırpışında artık bir şey batıyormuş hissi vermeye başlamıştı. Ama yine de ufak da olsa bir detayı kaçırıyorumdur, düşüncesiyle bir kaydı birkaç defa üst üste izlemekten ezberlemişti ama adam ya da adamlar o kadar dikkatliydi ki hiçbir açık yoktu. Bu kadar kusursuz bir iş çıkarmış olamazdı, bir yerde gözlerinden kaçan bir şey olmalıydı.

Saatler ilerledikçe ve genç kadın hiçbir şey bulamadıkça sinirleniyordu. Beynine hızla hükmeden sinirle tekrar tekrar izlediği kamera kaydını kapatarak bilgisayarı da yanındaki masaya koydu. Derin bir nefes verip koltukta biraz daha kayarak başını arkaya yasladı ve sızlayan gözlerini kapatarak ovaladı.

Nasıl alenen fotoğrafı olan birini hiçbir yerde bulamıyorlardı ? Nasıl bunca şeyi biliyor ve kusursuza yakın bir plan kurabiliyordu ya da kurabiliyorlardı ?

Elif Görkem, kafasının içindeki sorulara cevap bulamadıkça başındaki ağrı daha da artıyordu. Bu esnada odanın kapısı çalınınca hızla oturuşunu ve başörtüsünü düzeltti. Ardından "Gir" komutunu verdi.

Genç bir meslektaşı elinde bir kupayla girdi içeri. "Başkomiserim, Turgay Başkomiserim gönderdi beni. Size kahve getirdim" dedi elindeki kupayı uzatırken.

Bu saatte devriye gezen ve nöbette olan polisler hariç herkes evine gitmişti. Haliyle çay, kahve servisi yapan görevliler de.

"Zahmet etmeseydin keşke, alırdım ben" dedi mahcubiyetle.

Bu insanların ne kadar yorgun olduğunu gözlerinden görürken, işlerinin ona servis yapmak olmadığının da gayet bilincindeydi.

"Müsaittim Başkomiserim, zahmette olmadı" dediğinde Elif Görkem de teşekkür ederek kahvesini aldı.

Genç polis odadan çıktığında Elif Görkem, kahvesinin kokusunu derince soluduktan sonra büyük bir yudum aldı ve keyifle mırıldanarak arkasına yaslandı. Bir kupa kahve onu gevşetmiş, ağrıyan başına bile yavaş yavaş iyi gelmişti...

Elif Görkem, kahvenin verdiği mutlulukla kendinden geçerken masanın kenarında duran telefonu titredi. Turgay'dan mesaj gelmişti.

Gönderen: Kevgir

Günlük kafein miktarını alamayan bir Pikachu düşünemiyorum.

Sonuna da elleri yüzünde, gözleri korkudan kocaman açılmış bir emoji bulunan mesajı Elif Görkem'in yüzünde küçük bir tebessümle mesaja cevap vermeye itmişti.

Gönderilen: Kevgir

Tam vaktinde, hızır gibi yetiştin. Zira biraz sonra bilgisayarı camdan fırlatmayı düşünüyordum. Teşekkür ederim ve bir daha meslek taşlarımı keyfi işler için göndermemeni rica ediyorum.

Gönderen: Kevgir

Tamam göndermem (Dişlerini göstererek gülen emoji). Sen de gidip dinlen artık. Yarın sabah erkenden beraber devam ederiz.

Elif Görkem, buna cevap olarak çarpık gülüşüyle yana bakan bir emoji gönderdi. Bu Elif Görkem'in dilinde sen ne dersen de ben kendi bildiğimi yapacağım demekti.

Kayıtlı isme bakıp biraz daha gülümsedi. Turgay, bir operasyon sonucunda yaralanışında kevgire çevirdiler beni deyince, Elif Görkem'in de o sıralar bu ağzına takılmış, onu kevgir olarak kaydetmişti. Aradan yıllar geçse de Elif Görkem bu ismi değiştirmemiş, her baktığında tebessüm edeceği bir anı olarak kalmasını istemişti. Turgay'da da Pikachu olarak kayıtlı olduğunu biliyor, yaşları kaç olursa olsun bu aralarındaki çocuksu halleri dostluklarına ayrı bir tat katıyordu.

Telefonunu ve büyük bir yudum aldığı kahvesini kenara bırakıp sehpaya tekrar ayaklarını uzattı ve bilgisayarı da kucağına aldı. Masada duran kâğıdı da eline alıp kısa bir göz attı. İstediği gibi kayıp şahısların bütün sosyal medya hesaplarının isimlerini getirmişlerdi.

İlk olarak Damla Delfin'in sosyal medya hesabına girdi. Sadece bir tane sosyal medya hesabı kullanıyordu ve burada da sürekli kitap alıntıları paylaşmıştı. Bir gönderisinde sıklıkla gittiği ve en son görüldüğü sahafın fotoğrafını paylaşırken, "Her şeyden kaçıp kurtulduğum, dinlendiğim, güldüğüm, kimi zaman ağladığım mabedim. Bir gün kaybolursam ve beni bulamazsanız bilin ki bu tozlu rafların arasında saklanıyor olacağım..." notunu düşmesi Elif Görkem'in kaşlarının çatılmasına sebep olmuştu.

Diğer gönderilerine de baksa da başka gözüne çarpan bir şey olmamıştı. Bu gönderinin ekran görüntüsü alıp diğer kayıp şahsın sosyal medya hesaplarına geçti.

Oya Devrim'in oldukça fazla sosyal medya hesabı vardı. İlk hesabına girdiğinde çeşitli mekanlardan paylaşılmış fotoğrafları ve fazlasıyla olan takipçi sayısı karşıladı onu. Aktif bir kullanıcı olduğu belliydi. Fotoğraflarına girip hangi konumu etiketlediğini, ne gönderiye ne açıklama yazdığını tek tek incelerken kahvesi çoktan bitmiş ama kalkıp alarak vakit kaybetmemek adına yerinden bile kıpırdamamıştı.

Uzun dakikalar saatlere döndü. Elif Görkem etiketlenen mekanlara, fotoğraflara yapılan yorumlara kadar tek tek baktı ama işe yarar bir şey bulamadı. Hiçbir şey bulamamanın verdiği sinirle hesaptan çıkacakken gözüne çarpan öne çıkanlar kısmına girdi. Burada da çeşitli fotoğraflar varken, bir kısımda izlediği filmler ve yaptığı yorumlar bulunuyordu.

Filmlerin çoğunun ana karakterleri sert erkeklerdi ya da âşık oldum yazısı hep kötü karakterler içindi. Bir videosunda da sert erkeklerden, kötü karakterlerden ne kadar hoşlandığını anlatıyordu ve tam bir film, sinema tutkunuydu.

Defterine bununla ilgili notunu alırken en son paylaşımının kaybolduğu sinemadan olduğunu da görmüştü. Biraz daha ilerlediğindeyse takipçilerinin sorularını cevapladığı bir kısım karşılamıştı onu. Soruları ve verdiği cevaplara bakarken bir defa daha kötü karakterlere olan sevgisini söylediği bir videoyla karşılaşmış, bunun ardından takipçisinin neden çoğunlukla aynı sinemaya gittiğini sorduğu bir soru da dikkatini çekmişti. Cevap olaraksa oranın eski tarzını ve çok fazla kişinin tercih etmemesini sevdiğini, yıkık dökük görüntüsünün aslında sanatının bir parçası olduğunu ve orada geçen anılarının yanında oldukça güzel bir hikayesinin de olduğunu söylüyordu.

Elif Görkem'in kaşları iyiden iyiye çatılırken bunun da notunu alarak yeni kişiye geçti.

Geçtiği her hesapta edindiği bilgiler hiç hoşuna gitmezken sabaha karşı sızlayan gözlerine içtiği kahveler de hayredemeyince çareyi koltukta biraz uyumakta bulmuştu. Zaten hava neredeyse aydınlanmıştı. Birkaç saat uyuması en azından günün devamında onu ayakta tutacaktı...

•••••

Elif Görkem, kapının çalınma sesiyle kısa süreli uykusundan hızla uyandı. Bozulan başörtüsünü el çabukluğuyla düzeltip "Gir" dedi uyku mahmuru sesiyle.

Kapı saniyeler içinde açılırken Turgay, kapıyı açık bırakarak içeri girdi.

"Neden şaşırmadım acaba ?!"

Elif Görkem, sızlayan gözlerini kısarak Turgay'a bakarken, "Ne diyorsun sabah sabah ?" Dedi hoşnutsuz bir yüz ifadesiyle.

Turgay, elindeki kahve kupasının birini Elif Görkem'in önündeki sehpaya koyarken, "Neden hiç şaşırmadım seni burada gördüğüme diyorum" dedi yüksek sesiyle tekrar ederek.

"İşlerim vardı, bilgilere daha çabuk ulaşırım diye burada sabahladım" dedi Elif Görkem esnemeden hemen önce.

Turgay, karşı tarafında kalan tekli koltuğa otururken, "İşkolik kelimesinin sözlük anlamı gibisin Suratsız Pikachu" dedi, sabahın erken saatleri olmasına rağmen kaybetmediği enerjisiyle.

Eliyle alnını ovalarken, "Başım zonkluyor zaten, bir de sen şişirme kafamı" dedi Elif Görkem de sabah sabah huysuzluğundan hiçbir şey eksiltmeden.

"Tahmin ettiğimden kahve almıştım sana. İç, gelirsin kendine" dedi Turgay, kendi kahvesinden sinir bozucu bir sesle büyük bir yudum alırken.

Elif Görkem, çatık kaşları ve memnuniyetsiz yüz ifadesiyle sehpanın üzerindeki kahvesini eline alıp önce derince kokusunu çekti içine ardından sıcak olmasına aldırmadan büyük bir yudum aldı.

Turgay, "Sabahladığına göre bir şeyler bulduğunu düşünüyorum" dedi sorarcasına.

Ruh hali ve tavırları saniyeler içinde değişebilen bir adamdı. Nerde nasıl davranması gerektiğini bilince de bu göze batmıyordu.

"Bir şeyler buldum gibi. Önce kayıp şahısların aileleriyle ve arkadaşlarıyla bir de ben görüşmek istiyorum. Ondan sonra akşam bir toplantı yapalım, her şeyi anlatırım. Bir planım var" dedi Elif Görkem. Gözleri bardağındayken dalmış, zihninde planını ölçüp tartıyordu.

Turgay da eski dostunu çok iyi tanıyordu ve bu ifade hiç hayra alamet değildi. "Olur toplanırız da..." Dedi ve gözlerini kıstı. "Planın tehlikeli ve beni zora sokacak bir plan mı ?"

Elif Görkem, bardağındaki gözlerini çekip Turgay'a bakarken, bıyık altı gülümseyip arkasına yaslandı ve kahvesinden büyük bir yudum almadan önce "Bilmem. Ola da bilir, olmaya da bilir" dedi.

Aslında bu gülüş ve sözler bile olacakların habercisiydi.

"Yol yakınken erken emekliliğimi isteyeyim mi, başımı yakar mısın ?" Dedi Turgay. Gözleri Elif Görkemden olumlu bir mesaj alabilmek için dikkatle bakıyordu.

Elif Görkem, "Korkma" dedi. Turgay'ın içini rahatlattığı pek söylenemezken devam ettiği sözleri onu daha fazla gerdi. "Bilirsin genellikle kendimi tehlikeye atarım, etrafımdakileri değil" dedi gülümseyerek.

Elif Görkem'in aksine Turgay'ın yüzü ciddiyetle kasıldı.

"Hım bilirim ! Elif Görkem Hanım gider olayın tam ortasına atlar ama bizim bir aile olduğumuzu unutur her zaman. O olaya atlarken bizim hissedeceklerimizi, yaşayacaklarımızı hiç düşünmez !"

Elif Görkem, derin bir nefes verip yerinde dikleşti. Gözlerinin hedefine karşısındaki dostunun gözlerini aldı.

"Korkma. Yardım etmeye geldiğim olayda dostumun başını yakarak dönmek gibi bir niyetim yok. O kadar da bencil değilim !" dedi Elif Görkem de silinen gülümsemesinin yerini alan ciddiyetle.

"Bencil demek istemediğimi sen de biliyorsun. Sadece canını zerre umursamıyorsun. Bizim arkandan ne kadar üzüleceğimizi hiç düşünmüyorsun. Akıllan diye vermedikleri ceza kalmadı. Ama sen yine ilk fırsatta tehlikeye koşuyorsun. Korkuyoruz, anlasana be Pikachu" dedi Turgay. Ciddiyeti de alaycı tavırlarını da bir kenara koymuş, samimi ve içten, dostu olarak korkularını dillendiriyordu sadece.

"Doğruyu söyle, Zeki Amir sana bu konuşmayı yapman için ne teklif etti ?" Dedi Elif Görkem.

Turgayla böyle konuşmalara girmeyi sevmiyordu. Ki Turgay'ın da bir anda böyle konuşmaları açmayacağını, kendini darlamak istemediğini, anlayış gösterdiğini biliyordu.

"Çok mu belli oldu ya ?" Dedi Turgay, ensesini ovarken.

"Her seferinde aynı cümle. Arada değiştir" dedi Elif Görkem de gülümseyerek. "Rüşvetinin yarısını verirsen Zeki Amirin kulağına burada olanlar gitmez."

Turgay hiç düşünmeden "Anlaştık" dedi.

İşte onların ciddi konuşmaları bu kadardı. Elif Görkem, kahvesini masaya bırakıp öne doğru hafif eğildi.

"Senden bir şey daha isteyeceğim ama bu durum aramızda kalacak."

Turgay, kaşlarını çatarak "Seni dinliyorum" dedi.

Karşısındaki kadın öyle kolay kolay birinden bir şey istemezdi. İlk olarak tüm yolları dener, olmadığı taktirde başkasından yardım isterdi. Yardım istediğine göre de önemli bir konu vardı ortada.

"Birini bulmanı istiyorum. Adı Mert Özcan, çocuk yaşta babası tarafından birine satılıyor. Bu çocuğa ne olmuş, ölümü diri mi bilmem gerekiyor. Elimde isminden ve Ankara'dayken satıldığından başka hiçbir bilgi yok. Bulabilir misin ?"

Turgay çenesini ovuştururken biraz düşündü.

"Zor olur, zaman da alır ama bulurum. Kim bu çocuk ?"

Elif Görkem, belini doğrultarak kanepeye yaslandı ve gözlerini kaçırdı. "Orası da bende gizli kalsın. Bu çocuğu bulduktan sonra ne dilersen dile benden" dedi.

Murat'a verdiği sözü tutacaktı. İstanbul'daki tanıdıklardan bir şeyler bulamayacağından direkt Turgay'dan istemek en doğrusu olmuştu. Turgay'ın eli kolu oldukça uzundu.

"Ooo açık çek demek" dedi Turgay, gülümseyerek. "Bulduktan sonra bana ustasının elinden bir testi kebabı ısmarlarsın artık."

Et düşkünü bir adamın Yozgatlı birinden isteyeceği şey tabii ki de yöresel bir lezzet olurdu.

"İsteğin o olsun yeter ki" derken oturduğu yerden kalktı. "Ben bir namazımı kılıp üstümü başımı değiştireyim. Sen de kayıp şahısların ifade veren yakınlarını çağırır mısın ? Bugün toplantıdan önce hepsiyle bir konuşayım."

"Olur, hallederim ben. Allah kabul etsin şimdiden" dedi Turgay.

Elif Görkem de "Amin" diyerek çıktı odadan.

•••••

Elif Görkem, eline defterini kalemini almış, kayıp şahısların ifade veren başka bir yakınıyla konuşmak için toplantı odasına geçmişti. Sabahtan bu yana onca kişiyle konuşmaktan boğazı kurumuş, küçük bir kahve molası verdikten sonra kaldığı yerden devam etmeye koyulmuştu.

Aynı sandalyede bu defa genç bir kadın karşılamıştı onu.

En başta, kadının çaprazında kalan sandalyeye otururken, direkt konuşmaya başladı. "Merhaba Öykü Hanım, ben Başkomiser Elif Görkem. Sizi de buraya arkadaşınız Oya Devrim'in dosyası hakkında birkaç soru sormak için çağırdık" diye hızla konuşmaya girdi.

Genç kadın, "O gün polislere ifademi vermiştim. Şimdi neden tekrar çağırdınız ? Yoksa Oya'nın kaybolması hakkında bir şey mi buldunuz ?" Dedi bir hevesle.

Elif Görkem, umudun bir insanın gözlerinde ne kadar hızlı filiz verebileceğini görmüştü genç kadının gözlerinde.

"Araştırıyoruz hanımefendi. Gözden kaçan bir detay var mı diye çağırdık sizi de" dedi Elif Görkem. Ve o an bir anda filiz veren o umudun aynı saniyelerde soluşunu seyretti.

Bu mesleğin acı yönü çoktu. Durmayı, biraz dinlenip, sindirip devam etmeyi kaldırmazdı. Bu sebepten kadının umutlarının soluşunu sindirmesine müsaade edemeden ilk sorusunu sordu.

"Oya Hanımın tutkuyla bağlı olduğu bir şey var mıydı ?"

Genç kadın başını sallarken, "Evet. Filmler..." Dedi ve duraksadı. "Oya, tam bir film tutkunuydu. Eski, yeni bütün filmleri bilirdi. Hatta evinde eski CD'ler bile vardır. Sırf bunun için odasına özel bir sinema köşesi yaptırdı. Perde ve projeksiyon falan taktırdı. Sinemaya gidemeyeceği filmleri oradan açıp izlerdi. O gün de zaten sinemada karşılaştı o pislik herifle..."

Genç kadının gözlerinde umutların solduğu yerden filizlenen nefreti gördü.

"Peki o sinemayı sevdiğini sık sık söyler miydi ya da sosyal medya hesabında paylaşır mıydı ?"

Bir yandan cevapları not alıyor, bir yandan önceden hazırlamış olduğu sorularını sıralıyordu art arda.

"Oya, yeni yerleri keşfetmeyi severdi. Ama o sinema Oya için ayrı bir önemliydi. Dedesi ve anneannesi orada tanışmışlar. Sonra anne ve babasının tanışması da orada olunca Oya da hayatının aşkını orada bulacağına inandı hep. Oranın eski tarzını, içindeki onca anısını, hikayesini severdi. Körü körüne inandırdığı hayalleri de olunca oraya aşırı bağlandı. Ailesi de çocukluğundan bu yana hep o sinemaya götürünce Oya orayı ikinci evi gibi gördü, belki de bu yüzden kim ne derse desin aksine ikna edemedi onu..."

Elif Görkem'in duydukları oldukça ilgisini çekmişti. Belirli bir yaşa gelmiş bir kadının bir anda hiç tanımadığı bir adamın teklifini kabul etmesi mantıklı gelmiyordu çünkü.

"Oya Hanım da bu yüzden mi onunla bir anda tanışmak isteyen bu adamı kabul etti ?"

Ebeveynler çocuklarına masallar anlatmalı, hikayelerini çocuklarına anı bırakmalıydı elbette ama tamamen hayal dünyasında da bırakmamalıydı. Dünya her geçen gün daha tehlikeli bir yer haline gelirken bundan en büyük zarar görecek insanlar ne yazık ki gerçeklikten uzak, tabiri caizse hayalperest insanlardı.

Genç kadın, "Hem evet hem hayır" dediğinde Elif Görkem'in sorgulayan bakışlarıyla devam etti. "Oya, bayılırdı bu tiplere. Daha önceden de tanışmak isteyenler olmuştu ama Oya yüzlerine bile bakmazdı. Ama bu adam gelir gelmez Oya ona büyülendi. Ama en başından belliydi zaten adamın tekin biri olmadığı !"

Elif Görkem'in kaşları çatılırken genç kadının daha önceki yazılı ifadesini okuduğu için adamın ben tekin değilim imajı veren bir tip olduğunu söylediğini hatırlamıştı.

"Aralarında geçen hatırladığınız bir konuşma var mı ?" Dedi ve kadına dikkatle baktı. "Öylesine bir konuşma, bir söz, detay falan ?"

Genç kadın başını iki yana salladı. "Maalesef aklıma hiçbir şey gelmiyor."

Elif Görkem, bunu bir cevap olarak kabul etmeyip biraz daha zorladı kadını.

"Lütfen iyi düşünün. Gelir gelmez yarın buluşalım demiş olamaz ya ?"

Ne kadar hayranlık duyarsa duysun böyle bir konuşma yaşanmış ve kabul etmiş olamazdı.

Genç kadın, gözlerini kapatıp kaşlarını hafif çatarak bir süre düşündü ve hızla gözlerini açarak "Geldi" dedi heyecanla. "Oya'ya merhaba dedi ve elini öptü. Sizinle tanışmak istiyorum, dedi. Oya da nedenini sordu. Sonra Oya'nın kulağına eğilip ben bir koleksiyoncuyum, senin gibi nadide bir parçam olmadan hep eksik kalırım, gibi bir şeyler demiş."

Elif Görkem'in kaşları çatılırken kafası da bilinmezlikle karışmıştı. Bu sadece bir iltifat mıydı yoksa gerçeğin ta kendisi mi ?

"İnşaat sektöründe çalıştığını söylememiş miydiniz daha önceki ifadenizde ?" Dedi büyük bir ilgiyle.

"Oya, ona dair bir şeyler bilmek istediğinde adam uzun süre bir şey söylememiş ama Oya en azından mesleğini söyle deyince, o da inşaat sektöründe çalıştığını söylemiş. Bir de eğer bir daha ki buluşmaları güzel geçerse ona koleksiyonunu da göstereceğini söylemiş" dedi genç kadın.

Bu koleksiyon meselesi bir iltifat yolu değildi yani. Gerçek bir koleksiyoncuydu.

"Ne koleksiyonu olduğunu da söylemiş mi peki ?"

"Hayır" dedi genç kız.

Ellerinde yeni bir bilgi daha vardı ama bu sefer uçsuz bucaksız bir yönü de vardı.

"Tamam, teşekkürler Öykü Hanım. Bir durum olursa sizinle tekrar irtibata geçeceğiz" dedi ve kadını gönderdikten sonra tek tek diğer kayıp şahısların ifade veren yakınlarıyla görüştü.

Uzun saatleri bu görüşmelerle akıp giderken neyse ki sonunda Elif Görkem bazı şeylerden emindi.

Toplantının yapılacağı odaya girdiğinde baş köşede Savcı Beyi görünce baş selamı verdi.

"Kusura bakmayın beklettim hepinizi. Kayıp şahısların ifade veren yakınlarıyla konuşmam biraz uzun sürdü" dedi Turgay'ın yanındaki sandalyesini çekerken.

"Eliniz dolu geldiyseniz hiç önemli değil Elif Görkem Hanım" dedi Savcı Bey, sert tavrıyla.

"Merak etmeyin Savcım, elim oldukça dolu geldim" dedi Elif Görkem de. Elindeki kağıtları masanın ortasına dizerken konuşmasına da başladı. "Kayıp şahısların sosyal medya hasarlarına baktım. Hepsi sosyal medyayı aktif kullanıyor. Bununla da kalmayıp her bilgilerini oralarda paylaşıyorlar. Gittikleri yerleri, nerede ne yaptıklarını her dakikalarına kadar paylaşmakla da yetinmeyip nasıl erkeklerden hoşlandıklarını ve borçları olduklarına kadar da detaylı olarak söylüyorlar. Yani suçlumuzun gözü, kulağı aslında kayıp şahısların sosyal medyaları."

Herkes Elif Görkem'in sosyal medya hesaplarından aldığı ekran görüntülerinin çıktılarına bakıyordu.

"Suçlumuz sanatçı ve sosyal medya hesaplarından kurbanlarını seçiyor yani öyle mi ?" Dedi Savcı Bey.

"Öyle ama eksik Savcım" dedi Elif Görkem. "Oya Devrim'in ifade veren bir arkadaşıyla konuştum. Adamımız geldiğinde ben bir koleksiyoncuyum, senin gibi nadide bir parçam olmadan hep eksik kalırım gibi bir şeyler söylemiş. İlk başta bunun bir iltifat olduğunu düşünsem de adam bir daha ki buluşma yolunda giderse koleksiyonunu göstereceğini de söylemiş."

Savcı Bey çenesini sıvazlarken herkes gibi o da düşünüyordu.

Savcı Beyin düşünceli gözleri, Elif Görkem'in gözlerini bulduğunda "Belli ki bir planın da var Elif Görkem Başkomiser ?" Dedi sorar gibi.

"Evet, bir planım var Savcım" dedi. Bu plan başta bir taslaktan ibaretti ama dünden bu yana öğrendiklerini planına ekleyince işe yarar bir şeyler çıkmıştı ortaya.

"Seni dinliyoruz" dedi Savcı Bey.

"Adamımız sanata meyilli. Bu yüzden onu yine sanat yönünden çekebiliriz. Yazar bir arkadaşım var burada. Oldukça hatırı sayılır, ismini duyurmuş birisidir. Diyorum ki, kapalı alanda, sınırlı sayıda kişinin girebileceği, söyleşi tarzı bir imza düzenlese. Bunu da birkaç haber kanalına ve sosyal medya hesaplarında duyursak. İçeride de sadece bizden ve kayıp şahıslara benzeyen, sanatla bağlantısı sadece kitaplar olan kadınlar olsa ama erkekler sınırsız şekilde girebilse ? Gerekirse İstanbul'da takviye de isteriz" dedi Elif Görkem.

Savcı'nın gözlerinde planını tarttığını görebiliyordu.

"Peki yem kim olacak ?" Dedi Turgay. Cevabı tahmin ediyordu ama o cevabı verme der gibi bakıyordu.

Sanki neler yaptığını ya da yapacağını bilmedikleri bir sapıktan değil de normal bir şeyden bahsediyormuş gibi rahat bir tavırla "Ben !" dedi. "Tabii bir de bulursak benim açık versiyonum. Böylece farklı kişileri seçip seçmediğini de ortak yönlerinin bunlar olup olmadığına da emin oluruz."

"Saçmalıyorsun Görkem. Bu çok tehlikeli !"

Turgay'ın ciddi yüzü karşısında Elif Görkem boş gözlerle bakıyordu yüzüne.

"Ee" dedi Elif Görkem.

Tehlike onun hayatının ana çekirdeği haline gelmişti. Olmadığı zaman yadırgıyordu.

"Eesi sen kendini direkt olayın içine atıyorsun. Ama ben buna izin vermem !"

İşte Elif Görkem'e karşı asla yapılmaması gereken bir şey yapıyordu, Turgay. Onun iyiliği için çabalarken aslında onun en hassas noktasına basıyordu.

"Şu an asıl sen saçmalıyorsun Turgay ! Ben bir polisim, tehlike benim işimin diğer adı. Bende buraya bu dosyayı çözmek için geldiysem elbette elimden gelen her şeyi yapacağım. Şimdi kadınsın, yok misafirsin, tehlikeli zırvalıklarına başlama sakın. Ben öyle ya da böyle bu dosyayı çözeceğim ! Hem bu adamın elinde olmayan tek kadın benim kaş, göz rengim."

Elif Görkem, bu tepkiyi elbette bekliyordu. Bu yüzden planını direkt söylememiş, reddetmemeleri için sağlam nedenler bularak ince ince kurgulamıştı zihninde.

"Elif Görkem Başkomiser haklı, Turgay. Eğer bu şüphelerinde haklıysa, yeni bir kadın daha kaçırılmadan bu dosyayı kapatma şansımız var. Dediği gibi kaçırılan şahıslardan daha farklı. Operasyonda onun gibi profesyonel birinin olması da işimizi kolaylaştırır."

Turgay, "Ama Savcım" dediğinde Savcı Bey elini kaldırıp susturmuştu onu. "Mesleğine duygularını karıştırma Turgay."

Savcı Bey de Elif Görkem de biliyordu ki Turgay'ın itiraz etmesinin tek sebebi aralarında olan o dostluk bağıydı. Mehmet Rauf'un şehit olmasından sonra Elif Görkem'i kardeşi gibi görmüştü. Kendince de koruyup kollamaya çalışıyordu ama bu meslek duyguları, bağları kaldırmıyordu.

Savcı Bey, "Planın detaylarını da düşünmek gerekiyor" dediğinde Elif Görkem konuşmayı tekrar devraldı. "Ben detaylı olarak planladım aslında Savcım. Adam sanatla ilgilenenleri hedef alıyor. Ben de kendimi kameraman olarak tanıtacağım. Sosyal medya hesapları da onun bir diğer hedefi. Benim de öylesine çektiğim fotoğrafları paylaştığım anonim bir hesabım var. İmzanın duyurusunu yaptıktan sonra, yazar arkadaşımdan ve kitlesi çok olan birkaç kişiden bu hesabı paylaşmasını isteriz."

Turgay, gülüyormuş gibi duran ama aslında sinirini yansıtan bir ifadeyle hızlı bir soluk verdi burnundan. "Sen planını yapmışsın zaten, bize söyleme zahmetinde bulunman bile bir lütuf !"

Elif Görkem, konu mesleği olunca taviz vermez birine dönüşüyordu. Turgay'ı anlasa da meslek hayatında cinsiyeti ve dini görüşleri sebebiyle fazlasıyla psikolojik şiddete maruz kalmış, yine de yılmayıp kendini kanıtlamak için yıllarını vermişti bu mesleğe. Şimdi dostu dahi olsa bu tavırları ne sebepten olursa olsun kabul edemiyordu.

"Turgay ! Benim sınırlarımı zorlama. Sana bunu ilk ve son defa söyleyeceğim. Ben buraya kadar senin ya da başkalarının korumasında gelmedim. Daha güven içinde bir hayat yaşamak isteseydim Polislik tercih edeceğim en son meslek bile olmazdı. Şimdi izin verirsen kayıp kadınlara bir yenisi eklenmeden bu olayın çözülmesini istiyorum, istiyoruz. Ki sen de bu dosyanın çözülmesini bu kadar istemeseydin ve benim aykırı yöntemlerimle çözeceğime inanmasaydın beni çağırmazdın. Beni buraya çağırdığına göre yapacaklarımı da göze almış olmalısın !"

Herkes sessizce onları izliyordu. Savcılar normalde böyle durumlara pek izin vermezdi ama Turgay ve Savcı Beyin samimi olduğu aşikardı.

"Sen resmen bizim fikrimizi bile almadan kendin kurup kendin oynuyorsun. Bir ekipte işler böyle yürümez ! Bir plan yapılarak da direkt operasyona çıkılmaz !"

Elif Görkem, bir şeyler için sakin kalmaya çıktıkça Turgay sinirini körüklüyordu resmen.

"Turgay, şu an boşu boşuna tartışıyoruz. Ben bir plan sundum ortaya. Eğer varsa daha iyi bir planın seni de dinleyelim. Ama artık bana boş boş konuşmalarla gelip tepemin tasını attırma !"

Elbette benim planım bu yarın operasyonu başlatalım, demiyordu. Ama iyi bir planın da sırf duygular ve korkular için baltalanmasına sessiz kalamıyordu.

"Yeter ! İkiniz de koca koca insanlarsınız, oturmuş burada çocuk gibi tartışıyorsunuz" diye kızmıştı en sonunda Savcı Bey. "Gidip bir çay, kahve alın. Sonra gelin planın detaylarını konuşalım" dedi ve Turgay'a döndü. "Varsa daha iyi bir planınız onları da dinlemek isterim !" Bu onların kavgasını sonlandıran sözlerdi.

Turgay, bir sinirle ayağa kalkmış, "Merak etmeyin, yeni bir plan bulacağım Savcım" diyerek hışımla çıkmıştı odadan.

O dakikadan sonra ekip kısa bir kahve molası vermiş, ardından tekrar toplanmışlardı.

Tabi ki bu kısacık sürede Turgay akla yatan bir plan bulamamıştı ama daha fazla itiraz edip durmamıştı da. Çattığı kaşlarıyla toplantı boyunca sadece gerekli birkaç şey için konuşmuş, onun dışında sessiz kalmıştı.

Elif Görkem ise yazar arkadaşını aramış, üstü kapalı bir şekilde önemli bir durum için imza ve söyleşi günü yapması gerektiğini söyleyerek plandaki gibi imzasını duyurmasını istemişti. Ekibin diğer üyeleri de mekân işini hallederken, Turgay da haber işini halletmeye koyulmuştu. Son olarak da Elif Görkem küçük ekibinin de İstanbul'dan destek olarak gelmesini istemişti.

Bir günde her şey halledilecek, bir sonraki gün de operasyonun ilk oyunu oynanacaktı. Bir gün hatta saatler bile onlar için oldukça önemliydi ama imzayı ve sayfayı biraz daha duyurmaları gerekiyordu ki planda bir sorun çıkmasın...

•••••

Telefon birkaç defa çalmış ve daha çok beklemeden açıldığında "Selamın aleyküm amirim" diye hızla girmişti konuşmaya, Elif Görkem.

"Aleykümselam kızım" demişti Zeki Amir yorgun bir sesle. Anlaşılan uygun bir zamanda aramamıştı.

"Nasılsınız Amirim ?" dedi hal hatır sormayı da ihmal etmeyerek.

"İyiyim kızım çok şükür, sen nasılsın ? Nasıl gidiyor dosya süreci ?"

Anlaşılan Turgay'dan önce davranmıştı ki planından haberi yoktu.

"İyi gidiyor Amirim" dedi. Gerekmedikçe kendi meslektaşlarına bile bilgi verilmezdi dosya hakkında. "Ben de sizi bunun için aramıştım aslında Amirim. Operasyon için benim ekibe ihtiyacım var. Durum biraz acil de gerekli yerlerle konuşmanızı rica edecektim."

"Tamam kızım, başımdaki belayı bir def edeyim konuşurum üsttekilerle" dedi canı sıkkın bir sesle.

Elif Görkem, kaşlarını çatarak "Hayırdır Amirim, bir sorun mu var ?" diye sormadan edemedi.

"Aynı dertler. Karahanlı ve köstebekleri yine iş başında, bilgi işlemi rahat bırakmıyorlar. Herifin nasıl köstebekleri varsa onca adamın yaptığı sistemi çökertiyor."

Aybars Karahanlı...

Emniyettekilerin yaka silktiği, yer altı dünyasından bir adamdı. Rahat durmaz ama yakalanamazdı da. Sözde nasıl becerdiği meçhuldü ama onun gibilerinin her yerde bir adamı olduğundan çok da meçhul sayılmazdı aslında. Sadece üstlerde ona yardım eden biri var demek, elinde kanıtın olmayınca kendi başını ağrıtmaktan öte gitmeyecek bir ithamla sınırlı kalıyordu.

"Gelince ufak bir ziyarette bulunurum kendisine. Eminim bizi özlemiştir !" Dedi alaylı bir sesle.

Yollar aşınmıştı adamın ayağına gidip eli boş dönmekten ama resmi prosedürler böyleydi. Giderler, konuşurlar, sinir bozucu gülüşleri altında siz bana bir şey yapamazsınız, egosuyla bakar ve yasal olarak sınırlı oldukları için kibarca kovulurlardı. Arada tekrar ettikleri bir rutin haline gelmişti resmen.

"Sen yorma kafanı bunlarla, önündeki operasyonuna odaklan. Kendine de dikkat et. Aklımı sende bırakma. Bak benim hanım sürekli seni soruyor, geçen de rüyasında görmüş. Ne zamandır da gelmiyor, diyor. Şu dosyayı sağ salim bitir de bir gün ziyaretimize gel. Özlüyor seni..."

Elif Görkem'in yüzünde buruk bir gülümseme belirdi. Mehmet Rauf'u oğlu gibi öyle benimsemişlerdi ki aralarındaki ilişkinin bir adı olmasa da Elif Görkem'i gelinleri, kızları gibi benimsemişler, sevmişlerdi. Ne zaman Mehmet Rauf'u çok özleseler Elif Görkemi bir bahaneyle evlerine çağırır, acılarını onunla bastırırlardı.

"Dikkat ederim Amirim. Siz de dikkat edin" dedi ve boğazındaki yumru gitsin diye yutkunup devam etti. "Emine Teyzeye de en kısa zamanda geleceğimi ve selamlarımı iletin lütfen. Ben de kendisini çok özledim. Şimdi kapatmam gerekiyor, izninizle."

Telefonu kapatsa da bir süre elindeki telefona baktı. Acaba dedi bir an. Acaba babam da özlüyor mudur, başına bir şey gelecek diye endişeleniyor mudur, diye düşündü. Ama bir cevap bulamadı. Belki de en çok bu yaktı canını...

•••••

Kısacık vakitte hızla akıp gitmişti. Elif Görkem, spor kıyafetleri içinde kısa süreli ekibi tarafından ayarlanan mekâna giriş yapmıştı. Kulağında ekibiyle iletişim kurabileceği küçük bir cihaz bulunuyordu.

Kafe tarzı bu mekânın içi emniyetten gönderilen kadınların haricinde Adil, Âdem, Serhat ve Murat olmak üzere sadece emniyetten dört erkek bulunuyordu. İçeri yabancı kadın alınmıyordu ama girmek isteyen bütün erkekler girebiliyordu. Turgay ve Savcı Bey, dışarda bir aracın içinde sesleri dinleyerek yönlendirme yapacaktı.

Mekân yavaş yavaş doluyordu. İmzayı gerçekleştirecek yazar arkadaşı da gelmişti. Elif Görkem, onunla kafeye girmeden önce konuştuğundan çok gergin durmuyordu.

İmza söyleşi tarzı olduğu için ve oldukça az kişi olduğundan koyulan sandalyelerdeki yerlerini almıştı herkes. İlk söyleşi olacak ardından imzalar halledilecekti.

Herkes masasına yerleşirken yazara da bir mikrofon takılmış ve canlı müzik yapıldığını düşündüğü bir kısımda da bir sandalyeye oturmuştu. Elif Görkem'in masasında ise Tuğba ve Banu da oturuyordu.

Yavaş yavaş sorular sorulmaya başlarken, Elif Görkem de bu soranların arasında yerini alıyordu.

Yazmak sizin için ne ifade ediyor ya da nasıl hissettiriyor diye klasik sorularla başlamış, eğer yazmasaydınız sanatın hangi dallarıyla ilgilenirdiniz gibi çeşitli sorular sormuş, olabildiğince ilgiyi üstüne çekmeye çalışmıştı.

Söyleşi bittikten sonra yazar arkadaşı Elif Görkem'in özel ricası üzerine masa masa gezerek, okurlarla kısa sohbetlerde bulunarak imza atmak için en öndeki masalardan başlamıştı.

Elif Görkem de planı işe yarayıp yaramadığını görebilmek adına adamın yanına gelebilmesi için masadan kalktı.

"Dikkat edin Başkomiserim" dedi kısık bir sesle, Banu.

"Siz de kızlar. Biri gelirse yanınıza ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz" dedi ve ilerde, duvardaki boşlukları süsleyen bibloların bulunduğu yere gitti.

Telefonunu çıkarıp bibloların hoş durduğunu düşündüğü birkaç açıdan fotoğrafını çekmiş, diğer tarafta duran bibloları da çekmek isterken arkasından gelen adım seslerini uğultuya rağmen duysa da duymamış gibi biblonun birini düzeltmeye koyulmuştu.

"Sanatın her haline ilgilisin galiba" diyen erkek sesini duyunca korkmuş gibi biblolardan ellerini çektiğinde kalbinin üzerine koydu ve "Hih" diye bir ses çıkararak irice açtığı gözleriyle arkasını döndü.

İşte oyun şimdi başlamıştı ve kim kazanan olur, kim kaybeden meçhuldü...

"Özür dilerim, korkuttum mu ?" Demişti karşısındaki adam.

Yüzünün yarısını siyah ağırlıklı bir fular kapatırken, bal rengi gözleri ortaya çıkmıştı.

"Önemli değil, ben fazla dalmışım. Sanata dair güzel şeyleri görünce kendimi durduramıyorum, kendimi fazla kaptırıyorum. Sanki dünyada yalnızım ve onu yapmazsam dünya beni bir karadelikte yutacak. O âna ben dokunamazsam kimse dokunamayacak ve benim sonsuza kadar zihnimi kemirecek, rüyalarıma girecekmiş gibi. Yaparsam huzurum olacak şey yapmazsam kâbusum olacak gibi..." Dedi hızla konuşarak, Elif Görkem. Jest ve mimiklerini hararetli konuşmasına eklerken bir an durdu ve omuzlarını düşürüp derin bir nefes alıp hızla verdi ve karşısındaki adama utanmışçasına baktı. "Çok fazla konuştum değil mi ?"

Karşısındaki adamın güldüğünü kısılan gözlerinden, görebildiği kadarıyla hareket eden elmacık kemiklerinden ve çıkardığı sesten anlamıştı.

"Hep böyle misindir ?" Dedi karşısındaki adam.

"Nasıl ?" Dedi Elif Görkem.

Karakterini iyice özümsemiş bir oyuncu gibi elinde bir senaryo olmadan doğaçlama hareket ediyordu.

"Hızlı mı konuşursun hep ?"

Elif Görkem, mahcup bir tavırla, "Heyecanlandığımda, korktuğumda bir de konu sevdiğim şeyler olduğunda" diye yine hızlı hızlı konuştu.

"Korktuğunu anladım. Peki neden heyecanlandın ?"

Elif Görkem, onu süzen dikkatli gözleri yuvalarından çıkarma isteğiyle dolup taşsa da bu düşüncelerine rağmen yüzündeki ifadeyi bozmadı.

"Fotoğraflar hakkında konuşmak beni her zaman heyecanlandırır. Birine sanatı eksik anlatmaktan korkarım çok. Bu eşsiz, sınırsız güzellikten insanlara tüm tutkumla bahsetmek isterim. Aksi taktirde uzun bir zaman kafamın içinde kendi kendimi yerim. Hem bir sanatçının dili sanatıdır. Sanatımı anlatacak kadar gür bir sesi olmalı eserimin, tabii bunun için de benim tutkumu karşı tarafa doğru aktarmam gerekir" dedi Elif Görkem ve saf bir gülümsemeyi de yüzüne kondurdu.

"Polis değil de evinde oturup aksiyon kitapları yazan bir yazar olmalıymışsın. Resmen iki dakikada senaryo yazdın" dedi kulaklıktan, Turgay.

Elif Görkem'in ona verecek elbette cevapları vardı ama şimdi sırası değildi.

"Sanata olan bu tutkun gözlerinden okunuyor."

Elif Görkem, buna mahcubiyetine karışmış bir gülümsemeyle karşılık verirken, "Bunu duyduğuma çok sevindim" dedi ve biraz yana eğilip adamın arkasında kalan masalarına gelen arkadaşına baktı. "Zehra Betül Hanım gelmiş. Kaçırmadan sohbetine yetişeyim. İzninle" dedikten sonra birkaç adım atmıştı ki adam arkasından seslendi.

Elif Görkem, arkasını döndüğünde de "Senin gibi sanat aşığı bir hanımefendiyle yakinen tanışmak isterim. Eğer müsaitsen imzadan sonra seni ilerdeki sokak sanatçılarının yanındaki banklarda bekliyor olacağım..." Dedi ve gitti.

Ve birinci perde kapanmış, oyuncular oyunlarını sergilemiş, perde arkasına geçince asıl yüzleri ve kimlikleri gün yüzüne çıkmıştı. Elif Görkem, adam kafeden çıkar çıkmaz hızla sert ifadesine büründü.

"Veee bu yılki Oscar ödüllerinde en iyi kadın oyuncu ve en iyi kadın senarist ödülleri Elif Görkem Başaran'a gidiyor" diye bağırdı, Turgay.

Sesi espri yapar gibi değil de sinirli bir tavırla laf sokar gibiydi.

"Bir an önce şu adamı kendine getirin" dedi Turgayla muhatap olmak istemez gibi. "Operasyonda Turgay Başkomisere ihtiyacımız var. Profesyonellikten uzak bu adama değil !"

Elif Görkem, iri adımlarıyla kısa sürede masaya varınca, eski dostuna sıkıca sarıldı. Kulağına kısık bir sesle, "Her şey için teşekkür ederim" dedi.

Zehra Betül, üniversite yıllarında tanıdığı ve yolları denk düştükçe görüştüğü yazar bir arkadaşıydı ve arar aramaz direkt yardımcı olmuştu. Mekân ve operasyonu planlamak onların elindeydi fakat yayınevine ve yazara mantıklı bir açıklama yapmadan bir imza düzenlemek sorgulanmadan kabul edilecek bir durum değildi. Ama eski dostu onu kırmamış, elinden geleni yaparak bu plansız imza ve söyleşi için gerekenleri halletmişti.

"Ne demek güzellik. Sen bunu istediysen elbette altında büyük bir neden vardır. Umarım istediğin gibi olmuştur."

"İnan bana çok yardımcı oldun Zehra Betül. Her şey için tekrar teşekkür ederim. En kısa zamanda seni ve ufaklıkları İstanbul'da ağırlamak isterim" dedi Elif Görkem.

Zehra Betül ise "Seve seve" diyerek ayrılmış, diğer masalara geçmişti.

Elif Görkem, hızla ekip arkadaşlarına dönüp "Başka gelip giden oldu mu?" diye sordu. Ona benzeyen kızıl biri bulamamışlardı. Yine de adamın gördüğü kişi olup olmadığını ve farklı kadınlarla ilgilenip ilgilenmediğini teyit etmesi gerekiyordu.

"Hayır Başkomiserim. Adamımız bu mu peki ?"

"Bilmiyorum Tuğba. Umarım öyledir" dedi bu bilinmezlik canını sıkıyormuş gibi bir yüz ifadesiyle. Çantasını ve romanlarını masadan alırken, "Dikkat çekmeden dağılın. Ben adamın yanına gidiyorum" diye de ekledi.

"Emredersiniz Başkomiserim" dedi Banu.

Elif Görkem, kafeden çıkıp ilerdeki geniş alanda sanatlarını icra eden sanatçılara baktı ve ardından ilerdeki arabanın ön camından görünen polise başını hafif eğerek tamamdır mesajı verdi.

Elindeki kitaplarla hızlı hızlı yürüdü ve ilerdeki banklara oturup etrafına bakındı. Yüzündeki ifadeyi normal ve yumuşak tutmaya çalışıyordu. Tam bu esnada müzik sesinden ve insanların gürültüsünden bağımsız bir ses duydu arkasından.

"Beni kırmayıp gelmene çok sevindim" dedi daha önce de duyduğu sesin sahibi.

Arkasını döndüğünde, "İlk defa çok konuşmamdan şikayetçi olmayan ve sanata olan tutkumu sinir bozucu bulmayan biriyle tanıştım. Hiç kaçıramazdım" dedi Elif Görkem, sahte ama büyük bir gülümsemeyle. Gerçekten iyi bir oyuncuydu.

Karşısındaki adam ona kahve bardağını uzatırken dikkatli gözlerle ona bakıyordu.

"Ben de senin gibi nadide bir parçayı kaybetmediğim için ve beni kırmayıp geldiğin için sana bir kahve ısmarlamak istedim. Umarım kabalık etmemişimdir ?"

Elif Görkem, kahveyi alırken gülümsemesini bozmadı. Oysa içinden geçen sıcak kahveyi onun başından aşağı boşaltmaktı.

"Hayır etmediniz. Ama kahveyi sevdiğimi nerden bildiniz ?"

Adam yanına otururken, yüzündeki mimiklerin çoğunu yüzünü kapattığı küçük fular yüzünden kaçırıyordu.

"Asıl kitap tutkunları, kitap kokusuna karışan kahve kokusunun müptelasıdır. Sen de kitaplara bu kadar tutkuluyken kahve sevmemen olmazdı diye düşündüm" dedi Elif Görkem'in elindeki kitaplara bakarken.

Gülümsemesini bozmadan "Çok iyi bir gözlemcisiniz. Bu arada ben Gülce" dedi Elif Görkem.

"Neden hiç şaşırmadım acaba..."

Adamın gözlerinin içine dikkatle bakarak kurduğu bu cümle, Elif Görkem'i germişti. Aklına ilk gelen gerçek kimliğini bir şekilde biliyor olması olmuştu.

"Anlamadım ?" Dedi, büyük bir gülümsemeyle ifadesini gizlemekte zorluk çekerken.

Adam, "İsminin anlamı gül gibi demek ya. Senin gibi gözlere ve bu renk kaşlara sahip birine oldukça uyumlu bir isim. Tek şaşkın olduğum nokta tek bir çilinin bile olmaması. Dikensiz bir gül kadar pürüzsüz tenin" derken öyle iğrenç bir dikkatle bakıyordu ki, Elif Görkem karşısındaki adamın suratını dağıtmamak için kendini zor tutuyordu.

Turgay'ın, "O gülün dikenlerini senin..." Diye başlayan konuşması anında kesilmişti. Galiba Elif Görkem'i zor duruma sokmamak için kulaklıktaki sesi kesmişlerdi.

Elif Görkem, her şeye rağmen içinden ya sabır çekerek yanağını kaşıdı. Utanmış gibi davranıyordu. Sinirinden kızaran yanakları da bu durumu daha inandırıcı kılıyordu.

"Şey, ben..." Diye kekeleyince de karşı taraftaki adamı kandırması çok zor olmamıştı.

"Pardon. İleri gittim galiba" dedi o da. Tavırlarını mahcup olduğu yönünde yorumlamış olmalıydı.

"Önemli değil" dedi ve kısık bir sesle boğazını temizleyerek, "Peki senin adın nedir ?" Diye sordu.

"Ah kabalık ettim, kendimi tanıtmayı unuttum. Ben de Emin" dedi.

"Güvenilir, zararsız kişi demek" dedi Elif Görkem de güler yüzünü bozmadan.

"Evet" dedi adam. Ama Elif Görkem'in altıncı hissi avaz avaz bağırıyordu bu adamın bakışlarının hayra alamet olmadığını. "Sizi hangi rüzgar attı buraya ? Zehra Betül'ün sıkı takipçilerinden misiniz yoksa ?"

"Zehra Betül benim yakın arkadaşım. Hem onu görmek hem de tek amaçları sanat olan insanlarla bir araya gelmek istedim. İmza bahanemdi bu güzel ortam için anlayacağın."

Gece yatağına uzandığında bu anları en ince detayına kadar planlamıştı. Bu yüzden rolüne iyi hazırlanmış bir oyuncu gibi kestik sesini duyana kadar bu konuşmaya devam edebilirdi.

"Sanata bu kadar tutkuluyken ne işte çalıştığını merak ettim doğrusu."

Beklediği soru gelince hiç durmadan hızlı cevap verdi.

"Ben kameramanım. Peki siz ?"

"Fotoğraf çekmendeki o tutkudan anlamalıydım. Ben de peyzaj mimarıyım" dediğinde adamın son vermediği dikkatli bakışları Elif Görkem'in oldukça canını sıkıyordu.

"Aaa demek öyle" dedi Elif Görkem. Her kadın da başka bir kimlik oluşturuyordu demek ki. "Çok güzel bir meslek. Eminim doğayı ve sanatı bir bütün haline getirmek eşsiz olmalı."

"Öyle. Her bahçeye, doğanın bulunduğu her köşeye kendinden bir iz bırakıyorsun ve doğanın güzelliğine güzellik katıyorsun."

Karşısındaki adam ya profesyonel bir yalancıydı ya da yanlış adamla vakit kaybediyordu. Bunu anlamanın tek yolu mimiklerini daha iyi okumak için yüzünü görmek ve konuşmayı biraz daha uzatmaktı.

"Bu çok güzel bir his olmalı. Senin bildiğin çok iyi ormanlık yerler de vardır kesin" dedi Elif Görkem. Heyecanlı ve hevesli tavırlar sergiliyordu.

"Evet var" dedi adam da Elif Görkem'in her mimiğini gülümsediğini düşündüğü bir ifadeyle izlerken.

Adamın gözlerine umutla bakarak "Çok yakında yurtdışında bir yarışmaya katılacağım. Bir koleksiyon hazırlayıp onların hikayesini yazıyorum daha doğrusu bana hissettirdiği birkaç şey karalıyorum. Ama koleksiyonumda eksik olan bir şeyler var gibi hissediyorum. Madem senin bildiğin çok güzel yerler var, bana biraz buraları gezdirebilir misin ? Belki eserimde eksik olan o parçayı bulurum" dedi Elif Görkem.

"Doğa çekimi mi yapmak istiyorsun ?" Dedi Emin, bal rengi gözlerini kısarak.

"Aslında konseptim Allah'ın sanatı, yani doğada insan eli değmeden var olan şeyler. Gökyüzü, bir şelale, ağaçlar falan. Ama ben bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyorum. En büyük sanatçının sanatı her yerde ve ben bir şeyleri kaçırıyorum gibi hissediyorum. Eğer o eksik parçayı bulursam tablo tamamlanacak gibi" dedi yine heyecanlı heyecanlı anlatarak.

Rolünü bozmadan o kadar hızlı konuşuyordu ki dili damağı kurumuştu. Elindeki kahvesinden bir yudum alırken göz ucuyla adının Emin olduğunu söylediği adama baktı. Kahvesini öylece elinde tutarken bir yudum bile almamıştı.

"Daha önceki çekimlerini görebilir miyim ? Merak ettim de" dedi dikkatli gözlerini bir an olsun üzerinden çekmeden.

"Tabii" dedi Elif Görkem. Telefonundan fotoğrafları paylaştığı sosyal medya hesabını açtı ve telefonunu adama uzattı.

Emin, uzun uzun inceledi fotoğrafları. Hatta bazı fotoğrafları yakınlaştırarak detaylarına baktı.

"Bence buradaki doğa fotoğrafları daha iyi. Hiç el değmemiş, varoluşsal bir sanat var bunlarda. Bence orman ya da dağlar dışında başka bir şeyler çekmelisin. Söylediğin gibi Tanrının sanatı her yerde..."

Hiç bozmadığı o hevesli ifadeyle "Ne gibi ?" dedi Elif Görkem.

"Koleksiyonum gibi..."

••••••••••

Merhaba benim küçük Sherlock'larım. Fikirlerinizi merak ediyor ve beyan etmenizi rica ediyorum ♡

İnstagram: __Zemheri_

Twitter:_ZemheriYazar_

Continue Reading

You'll Also Like

52.6K 1.3K 32
Babasının yer altı dünyasının en büyük mafyasına borcu olduğu Güneş, mafyalar tarafından kaçırılıyor.(+18)
TEVÂFUK By niisademirci

General Fiction

80.2K 8.6K 57
Tevâfuk: Birbirine denk gelme, latifâne (hoş, zarif) bir şekilde uyum içinde olma. ===== Henüz 21 yaşındayken -sözüm ona- töre kanunları yüzünden evl...
188K 11.2K 52
Bir bataklığın içinde ruhumu kaybetmeye adım adım yaklaşmamın, Kendi kişiliğimi hiçe sayarcasına ayaklarımın altında ezişimin, Alazlanarak benliğimi...
19.6K 5.4K 33
+Şimdi ne senden gitmeye halim nede senle kalmaya mecalim var... -Gitme güzel gözlüm sen gidersen yıkılır bu kent kuşlarda ölür... -Peki ben ne olac...