Ben ne yaptım?
Karşımda gördüğüm kadından dolayı birden paniğe kapıldım. Çünkü Aslan onu burada görecek olursa kesin deliye dönerdi!
O sırada kendini hatırlatmak isteyen Hülya boğazını temizleyerek konuştu.
- Efendim?
Hülya'nın sesini duyunca, şaşkınlığın verdiği tutukluğumu bir kenara bırakıp;
- Teşekkür ederim, sen çıkabilirsin Hülya.
Dedim.
O da hızla gülümsedi ve baş onayıyla dışarı çıktı.
Yalnız kaldığımızda; hemen, panikle söze girdim.
- Sizin burada ne işiniz var?
- Gerçekte, çok daha güzelmişsin kızım.
- Anlamadım.
Dedim birden kadının söylediği manasız cümleye karşılık.
- Magazinde seni çok defa görmüştüm, fakat şimdi gerçekte görünce hayranlığım bir kat daha arttı. Aslan'ın sana, böylesine aşık olmasına şaşmamalı..
- Jale Hanım siz ne diyorsunuz, Allah aşkına? Burada ne işiniz var diyorum. Aslan sizi görürse ne tepki vereceğini ben bile kestiremiyorum. Lütfen bir tatsızlık çıkmadan gidin. Hem neden geldiniz ki?
- İşte beklediğim soru buydu? Neden geldim? Tabi ki oğlum için buradayım. Eksik bir hayat var Umay.
- Bakın Jale Hanım ne demek istediğinizi inanın anlayamıyorum. Zaten şu an Aslan gelirse diyede çok gerginim. Lütfen beni daha fazla zor durumda bırakmayın ve gidin.
- Amacım kesinlikle huzurunuzu bozmak değil. Beni en iyi sen anlarsın kızım. Seninde bir evladın var.. Ben- ben yıllardır evlat acısıyla yanıyorum. Sadece konuşmak istiyorum. Ben oğluma ulaşamıyorum. Bana yardım et Umay. Bunu ancak sen yapabilirsin.
Kadının acı çeken bakışlarıyla; içim yansa da, ne yapmam gerektiği konusunda hiç bir fikrim yoktu. Aslan her konuda bana müsemma gösterse de, ne zaman konu annesine gelse sözleri bıçak gibi kesilirdi. Adını anmamıza bile kesinlikle izin vermezdi. Jale Hanım, Aslan için tam bir kırmızı çizgiydi.
- Bakın Jale Hanım, benden nasıl bir yardım bekliyorsunuz bilmiyorum; ama yardım edebileceğimi sanmıyorum. Aslan yıllardır sizin adınızı bile andırmıyor. Bu konuda çok katı. Üzgünüm ama size yardımcı olamam. Hem lütfen gidin artık. Bugün akşam nikahımız var ve Aslan da buralarda. Sizi burada görürse hiç iyi şeyler olmaz.
- Biliyorum kızım. Günlerdir seni yalnız yakalamaya çalışıyorum, fakat bir türlü başaramadım. Bugün de artık dayanamadım. Oğlum evleniyor ve nikahına el gibi davet bile edilmedim. Bu öylesine canımı acıttı ki.. Dayanamadım ve buradayım.
- Jale Hanım yıllardır neredeydiniz? Yani gerçekten saygımı yitirmek istemiyorum, fakat bugün Aslan'ın ailesi zaten yanında. Onu büyüten, anne - baba olan insanlar zaten buradalar. Çok geç kaldınız.
- Haklısın yavrum, ama bilmediğiniz o kadar-
- UMAY! BUNUN BURADA NE İŞİN VAR?!
Aslan'ın kükreyen sesi ile olduğum yerde sıçrarken, vücudum çoktan korkuyla titremeye başlamıştı.
- Be- ben bilmiyorum.
Dedim zor bela bir araya getirdiğim kelimelerimle.
Kadını yok saymaya çalışır gibi, gözlerini sadece bana kilitlemişken, sanki dilim tutulmuştu ve başka tek bir kelime bile edemiyordum. Sinirle elinde bulunan kutuyu kenara fırlattı ve hiç muhatap olmak istemediğini belli ederek;
- Çabuk defol buradan?!
- Oğlum lütfen, beni bir kerecik olsun dinle.
Jale Hanım'ın sözlerini duyan Aslan, kadının kolunu birden tuttuğu gibi odanın kapısana doğru sürüklemeye başladı.
- SAKIN! Sakın bir daha bana oğlum deme! Neden dinleyeyim? Kimsinki sen?!
Dedi ve kadını koridordan merdivenlere doğru sürüklemeye devam etti.
Kadın kolundan tutulmuş sürüklenirken bile, hala yalvararak 'dinle beni', 'sadece bir kere dinle' diyordu.
Çalışanlar, bahçeyi hazırlamak için gelenler, hatta korumalar bile durmuş, şaşkınlıkla kadını evden atan Aslan'a bakıyordu.
Bende korkuyla arkalarından ilerken durmadan 'yapma', 'etme'.. diye sesleniyordum ama Aslan sanki trans halindeydi ve kimseyi duymuyordu.
Gözlerim annemle, babamı aradı. Belki onlar daha fazla rezillik çıkmadan Aslan'ı durdurabilirlerdi.
Ama ikiside ortalarda görünmüyorlardı.
Kapıya geldiğimizde; kapı kolunu kavrayan Aslan'ın elini tuttum. Tekrar;
- Aslan lütfen. Daha fazla rezillik çıkmasın, dur lütfen.
Dedim.
Aslan ise durumun vehametine rağmen, kolundaki elimi canımı acıtmadan çekti.
- Daha büyük, ne rezillik olabilir ki?
Dedi ve kadını evden dışarı çıkardı.
Kadın hala Aslan'a; düştüğü durumu düşünmeden, kendisini dinlemesi için yalvarıyordu.
Karşımda o an; gerçek bir anne vardı, fakat yıllar sonra ne olmuştu da kadın anne olduğunu hatırlamıştı? İşte onu bir türlü anlayamıyordum..
Peşlerinden bahçe kapısına kadar onları takip ederken, yalın ayak peşlerinden çıktığım için ayağıma batan taşları umursamadım. Aklım sadece Aslan ve Jale Hanım'dayken hızla peşlerinden ilerliyordum.
Kapının önündeki magazincileri görünce adımlarım birden durdu.
Korkuyla olanları izlerken, Aslan, Jale Hanım'ı birden yola doğru fırlattı. Kadın o anda dengesini kaybederek sendeledi. Düşeceğini düşünerek ellerim korkuyla ağzıma gitti.
Aslan ise annesinin düşeceğini görünce, bir adım öne gitse de sonrasında vazgeçerek durdu.
Neyseki Jale Hanım'ı şoförü olduğunu tahmin ettiğim bir adam tuttu ve düşmekten kurtardı.
Jale Hanım;
- Aslan! Şimdi gidiyorum, fakat bu konu burada kapanmadı.
Dedi ve şoförünün yanında beklediği aracına doğru ilerledi.
Aslan, sinirle elini yumruk yapınca bakışlarım eline kilitlendi. Hızla yanına gidip, sıkmaktan bembeyaz kesilmiş elini iki avucumun içine aldım ve açmasını sağladım.
Aslan, konu annesi ise; gözümde küçük, yaralı bir çocuktan farksızdı.
Hala kadının arkasından put kesilmiş bakarken, daha fazla magazincilere malzeme vermek istemediğim için elini hafifçe sıktım.
- Aslan, hadi içeri girelim.
Dedim.
Aslan, sesimle sanki yanında olduğumu yeni fark etmiş gibi birden bana döndü. Bakışlarından kafasının karışık olduğu belli olan adamın gözleri bir çok duyguyu aynı anda barındırıyordu..
Öfke, hüzün, şaşkınlık.. Ama en çok öfke!
Sonra bakışları önce üzerime, sonra ayaklarıma kaydığında korkuyla yutkundum. Çünkü üzerimde sabahlıkla, çıplak ayak peşlerine takılmıştım.
Yarın sabahki magazin bülteninde şimdiden bu halimin fotoğraflarını görür gibiydim.
Hemen korkuyla açıklamaya çalışsamda, Aslan beni susturarak hızla kucağına aldı ve tekrar odamın yolunu tuttu. Çaresiz sessizce ona ayak uydurdum.
Odama geldiğimizde; önce beni banyoma götürdü. Duşa kabinin içerisine soktu ve acıtmaktan korkar gibi, narince ayaklarımı yıkadı. Bu sessizliği beni korkuturken, ona yaşadıklarını sindirmesi için biraz zaman tanımak istedim ve bekledim.
Banyoda işimiz bitince tekrar beni kucağına alarak, odamdaki oturma grubuna götürdü ve oturttu. Kendisi ise; tekrar banyoya döndü ve çok geçmeden elinde ilk yardım çantası ile geri döndü.
Ayaklarıma sakince batikon sürerken sakinleştiğini düşünüp, söze girdim.
- İyi misin?
- İyiyim, neden iyi olmayayım ki? Sonuçta kim evleneceği güne böyle başlamak istemez ki?! Ben böylesine bok gibi hissederken seni düşünemiyorum bile! Şuna bak; ayakların paramparça!!
- Abartacak bir şey yok Aslan. Bir kaç çizik sadece ve açıkçası umurumda bile değil. Olanları benimle konuşmayacak mısın?
- Olanlar sırasında yanımdaydın Umay, ne anlatayım ki?
Olanlar sırasındaki hissettiklerini..
Düşüncemi dile getireceğim sırada, cevap vermeme fırsat tanımadan ayağa kalktı ve telefonunu çıkarıp birini aradı.
- Deha bazı aksiliklerden dolayı Umay'ın topuksuz, rahat bir ayakkabı giymesi lazım. Bir şeyler ayarlayabilir misin?
- ..
- Tamamdır, çalışanlardan biriyle gönderirsin.
- ..
- Masal mı? Ne işi var orda?
- ..
- Tamam, sen ayarladığın ayakkabıları ona verirsin.
- ..
Telefonu kapatıp, bana döndü.
- Masal Deha'nın yanındaymış. Ayakkabıları o gelirken getirecek.
Benim aklım hala, Jale Hanım'la olanlarda olduğu için Aslan'ın söylediklerine bir türlü kendimi veremedim. Zaten söylediklerinden de bir şey anlamadım.
Benim gelinliğim bile yoktu ki, ona uygun ayakkabı sıkıntısı yaşayayım!
Of ben ne diyorum ya?
Tekrar Jale Hanım'ı soracağım sırada; saatine baktı ve ekledi.
- Kuaförün ve ekibide birazdan gelir.
Böyle hiç bir şey yokmuş gibi hala nikahtan bahsediyor olmasına daha fazla dayanamayarak birden bağırdım.
- Aah! YETER! Aslan benim Umay! Aramızda ne olursa olsun, şu hayatta değişmeyecek bir şey varsa o da biziz. Yeter artık saklanma! Saklama kendini, duygularını benden! Böyle hiç bir şey olmamış gibi davranamayız. Dışarıda davranırız belki ama burada sadece biz varız!
Sözlerim onda etki etmiş olacak ki; önce omuzları düştü, sonra da kafasını iki yana sallayarak yanıma oturdu.
- Olmaz Umay! Seninle yaşayacağım tüm güzelliklere o kadın yüzünden geç kaldım ve bir tanesini daha mahvetmesine asla izin vermem, veremem. O yüzden bugün ne olduysa sonra konuşuruz, çünkü bugünün en önemli olayı nikahımız! Hiç bir şeyin bunun önüne geçmesine izin vermeyeceğim.
Sözleri ile bir an kafam karışsada, çabuk toparladım.
- Ne demek bu?
Sorumla bıkkınca iç çekti ve;
- Ne, ne demek güzelim?
Dedi.
- Neyi sorduğumu anladın, aramızda yaşananların annenle ne alakası var Aslan?
- Ne önemi var ki? Bilmen neyi değiştirecek?
- Aslan, saçmalıyorsun. Bilmediğim bir şey varsa söylemen gerekmez mi? Neden sana inanmam için çaba sarfetmiyorsun? Neden vazgeçtin Aslan? Haklıydım değil mi? Neler yaşadığımı, hissettiğimi öğrenince kendini aşık olduğuna ikna ettin; fakat bir yalanı yaşamak kolay olmuyor. Er ya da geç her şey ortaya çıkıyor işte! Sende anladın değil mi? Bana aşık olmadığını sende anladın sonu-
Sonra bir şey oldu!
Yavaşça ayağa kalktı. Bu hareketi ile bakışlarım bakışlarını buldu. Önce; Aslan'ın gözlerinin ne kadar kızarmış olduğunu fark ettim. Sonrasında ise ağlamamak için kendini ne kadar sıktığını gördüm..
Her bir bakışımda; şimdiye kadar göremediğim, inanamadığım ne varsa döküldü ortaya..
Aşkını, hüznünü, hayal kırıklığını.. En çokta kırgınlığını..
Ve başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Nasıl bu kadar kör, sağır oldum?!
Nasıl sevdiğim adamın içindeki yangınları fark edemedim?!! Kendimi korumak için kör, sağır olmuşum; Aslan'ı ne kadar kırdığımı fark edememişim..
Aslan bir süre daha gözlerime baktıktan sonra başını iki yana salladı ve arkasını dönüp kapıya doğru ilerledi.
Farkında olmadan döküldü gerçek dudaklarımdan..
- Bana gerçekten aşıksın..
Bu gerçek belki fısıltı gibi çıkmıştı dudaklarımdan, fakat Aslan duymuştu.
Çünkü; eli tam kapı kolundayken bir an duraksadı ve bana baktı. Dudaklarında alaycı bir gülümseme takılıydı. Gözlerinde sonsuz bir acı ve büyük bir kırgınlık..
Sonra tekrar kapıya döndü. Gidecekti.
HAYIR!
Böyle gidemez..