SIZI | ARA VERİLDİ. |

By ruhum_ezel

533K 35.2K 40.5K

"Ben sana bir çocuk veremedim Devran. Bu duygudan seni nasıl mahrum edeyim ki ben? Bunun vicdan azabını nasıl... More

| TANITIM |
1. BÖLÜM | SON UMUT
2. BÖLÜM | KARAR
3. BÖLÜM | VEDA
4. BÖLÜM | OĞUZ ŞAHİNBEY
5.BÖLÜM | CEZA
6. BÖLÜM | PART 1- NİKAH
7.BÖLÜM | PART 2- İLK BAĞ (+18)
8. BÖLÜM | KANAYAN YARA
9. BÖLÜM | YENİ DÜZEN
10. BÖLÜM | BEDEL
11- BÖLÜM | BAĞIMLI HİSLER
12. BÖLÜM | HİS KARMAŞASI
13. BÖLÜM | İLK DAĞILIŞ +18
14. BÖLÜM | SEZGİLERİN ÇIĞLIĞI +18
15. BÖLÜM | AĞIRLAŞAN DARBELER
16. BÖLÜM | YAKLAŞAN FELAKET
17. BÖLÜM | ŞAHİNBEY GELİNİ+18
18. BÖLÜM | ÇATLAKLARIN HIZI
20. BÖLÜM | AĞIR KARANLIK
21. BÖLÜM | YARALARA HAPSOLAN MUCİZE(+18)
22. BÖLÜM | SIZI
23. BÖLÜM | İNCELEN BAĞ
24. BÖLÜM | "ENKAZ ALTINDA.."
25. BÖLÜM | EN TEMİZ
26. BÖLÜM - BAŞKA RUH, YENİ YARA

19. BÖLÜM | KIRILMA NOKTASI

9.3K 964 886
By ruhum_ezel


"Sessizlik, ilk kez bir cevap değildi.."

***

(selimbensizmiabi 🤍)

| Saat: 14.00 |

Hayatında ertelediğin her şey, dönüp dolaşıp yine seni buluyor, geç kalmanın bedelini belki de en çok o zaman ağır ödüyordun.. Bedeli biçilen geç kalmanın ağırlığı, pişmanlığı öyle çok ele geçiriyordu ki zihnini, o an anlıyordun zamanında yapılması gerekenlerin önemini.. Yanlışlarını, erteledikçe ne kadar hata yaptığını, günden güne eklenen onca görmezden gelişleri .. Farkına vardıkça ise, daha çok eziliyordun..

Eziliyordu..

Kaldıramadığı tek bir görüntünün altında eziliyordu Dilşad..

Sorgusuzca güvendiği, irdelemek bir an olsun aklına gelmediği tüm her şeyin geç kalmışlığı ile yüzleşiyordu sanki..

Yoktu. O pişmanlığı, o tarifi olmayan zamansızlığı anlayabilecek tek bir kelime bile yoktu. Kaderine biçilen o yol ayrımına baktı bir an. Arkasında bıraktığı tüm dikenli yollardan daha karanlık, daha zifiriydi. Çaresiz kaldığı her an olduğu gibi yine adım atıyordu önüne çıkan ilk, ve tek yanlış olan o yola..

Bunu engellemek, imkansızdı.

İmkansız..

Tıpkı, kendi gözleri önünde gerçekleşen seçimlerini, hayatını elinden alanlar gibi..
Elinde kalan tek şey evliliği iken, onu bile almak için can atan insanların arasında yıllarca nefes almaya çalışılmıştı. Kurduğu, ama hep eksik kalan yuvasına bir başka bedeni sokmak için var gücü ile koşturan insanların arasında kalakalmıştı Dilşad. Nefesini almasını sağlayan tek şey kocasının kuvveti, sevgisi olurken, ilk kez ona dayanan diğer yanının da nefesinin kesildiğini hissediyordu..

Tüm hislerinin son soluk rengini kalbinde taşırken, ölen her hissinin arkasından sadece bakmakla yetindi tıpkı dakikalardır elinde tuttuğu telefona baktığı gibi..

Zamansızdı..

Beklediği, aklını delik deşik eden tüm ihtimallerin bir anda böylesine bir hüsrana uğraması, zamansızdı..

Bu değildi..

Zihni, hiçbir zaman kocasının sadakatini sorgulamamıştı..

Beklediği, şüphe ettiği bu değildi.

Evet bir şey gizlediğini anlamıştı ama..

Hayır..

Bu olmamalıydı..

Yanan parmak uçları telefonu daha sıkı sarmalarken bir anda ekrana damlayan gözyaşıyla aralanan dudaklarını kapattı öylece. Tekrar sessiz bir damlanın arkasından yanağını ıslatan serinliği sezerken, nefes almaya zorladı kendini. Değildi.. Gördüğü görüntü, gerçek değildi.

O..

Yapmazdı.

Titreyen çenesini farkederken gözlerinin önünden kaybolan resim ile ekranı ıslatan ıslaklığı sildi hızla. Kulaklarına bir ses geliyordu ama duymuyordu Dilşad. Öyle çok resme odaklanmıştı ki, donmuştu tüm algısı sanki. Boğazını yoran ağrıyı gidermek için sık sık yutkunmaya çalışırken tekrar girdi resmi atan numaraya. Açılan resime tekrar basarken daha derin inceledi..

Bakışları, kocasının bugün üzerinde dikkatini çeken kol düğmelerine döndü usulca. Yakından çekilen resim olmasına rağmen eşinin yüzünü görmezken başını çevirerek kapıdaki kıza baktığını gördü akşamın karanlığında sırtı kamerayla dönük durmaya devam ederken. Kapısı açık arabanın kenarında duran uzun bedeninden çekilerek, kapıda kolundaki ceketi kavrayan kıza döndü yeşilleri..

Omuzlarındaki saçlarında gezindi bakışları ilk önce. Yüzündeki gülümseme de, utanan ifade de gezindi..

Utanan..

Dayanamadı..

Parmakları titreyerek telefonu hızla karanlığa hapsederken bakışları öylece bakındı kapanan ekranda. Beynini alaşağı eden tüm kirli düşüncelerin sıçrayarak kalbine ilerlediğini, dokunduğu her noktayı kaplayan sızıyı hissetti..

Sızı..

O ince his..

Varla yok arası olan o derin acı..

Kalbinin yollarına adım adım yaklaşan düşüncelerin duvarlarına çarparak durmasını, azimle yüreğini zorlamasını dinledi..

Biliyordu..

Şüphe, sevgisine bulaştığı an bir şeyler kopacaktı..

İlmek ilmek işlediği her şey, yok olacaktı saniyeler içinde..

Herkes gibi..

Her şey gibi..

Durdurdu. Kalbinin dışında kalan o şüphenin etrafını sarmalamasına engel olamasa da, yüreğine sızmasına engel oldu Dilşad. Yine de onca emeğini, onca yıllarını hiçe saymayacaktı. Son bir ihtimal..

Son..

Yeşilin en aciz haline bürünen dolu gözleri önce tam karşında duran boydan cama döndü. Kendi yansıması ile karşı karşıya kaldığı an tuttuğu nefesini bırakamadı bile.. Düşen omuzlarına, bedeninin dağılmak için tek bir rüzgarı bekleyişini gördü. Titreyen tenini durdurmaya çalışsa da, akan gözyaşını umursamadan öylece döndü başı kapı ağzına..

Bulanık tüm görüntü birkaç saniye içinde netleşirken uzun bir bedeni farketti salon girişinde. Vücudunu saran takım elbisesini inceledi dalgınca.. Bakışları anlık üzerinde duran siyah ceketinde gezinirken kalbinin kasılışı, yine, hep olduğu gibi göz kapaklarına yeni yer edinen resmin önüne serilmesini izledi. Kirpiklerinin titreyişini göz yaşlarını tetiklerken öylece yüzüne odakladı Dilşad.

Ceketini çıkarıyordu.

Henüz dikkatini ona vermeyen halini izlerken, aynı anda sinirle çözdüğü kravatına baktı yeşil gözleri. Bir anda adımları salona dönerken sızlayan burnunu son defa çekti içine. Saniyeler içinde göz göze geldiği kahve koyusu gözlerini uzunca inceledi. Bakışlarının odağı direkt yüzünü bulurken değişen bir şeylerin olduğunu sezmesi sadece saliseler almıştı.

“Dilşad?-“Çıkardığı ceketini ve kravatını koltuğa atarken birkaç düğmesini çözerek üzerine gelmesini izledi boş gözlerle. “Ne oldu?-“ Tamamen dibine girerek yüzünü avuçları arasında almasıyla başı onun yüzünün hizasına kalktı. “İyi misin?”

Cevap vermedi..

Bakışları tüm süzgeçleri ile yüzünün her noktasına ayrı takıldı.

En çokta gözlerine..

Ona asla yalan söylemeyecek tek gerçek, kahveleriydi..

Kuruyan dudakları güçlükle aralandı Dilşad’ın. Soracaktı.. Soracak, ve alacağı tek cevaba inanacaktı.. Kalbi, bu düşünceyi öyle büyük bir istekle kabullendi ki, duvarlarının diğer tarafında hala direnen şüphenin ölmesi için, tek çarenin bu olduğunu fısıldadı tüm gücüyle.

Başını avuçları arasında iki yana sallarken, titreyen elleri tüm bedenini şiddetli bir titremeye maruz bırakan hisleri göz ardı etti. Usulca tutundu güçlü bileklerine.. Anlık dudakları titrerken, kahvelerinin yoğun bir hisle tenini takip etmesini izledi.
“Dün akşam,” Kısık, kesik kesik çıkan nefesini duyduğu an kasılan avuç içlerini hissettiği an tutamadı kendini Dilşad.. Bir göz yaşı daha avuçlarına aktı. “Neden geç kaldın?”

Umuttu..

Sesinde peydah olan tek şey, şüphenin bile dokunamadığı o umuttu.

Yutkundu..

Kasılan avuç içlerinde eşlik eden, gözlerinden kopan bir çift kahve göz olurken son kez yutkundu Dilşad..
Tıpkı kendisi gibi derince yutkunan kocasını izledi dolu gözleriyle..
“Nerden çıktı b-“

“Cevap verir misin?-“ Narin sesini duyan kocasının çenesini sıkmasını izlerken, aynı anda bileklerini, titremesine rağmen var gücüyle sıkan parmak uçlarını tutmadı. “Tek bir cevap Oğuz..”

Kırılan umudunun son parçasıyla yeşilleri yine döndü kahvelerine..

Gözlerinden kaçan kahvelere..

“İşlerim vardı."

İş..

Güldü. Islak dudaklarına konan tebessüme dönen kahvelere bir daha bakmadı Dilşad. Başını sallayarak avuçları arasından çekildi usulca. Gülümseme tüm yüzünü kaplarken dolu gözleri tekrar bir sonraki gözyaşı için boşaldı yanaklarına.. “Peki..” Sesinin titremesini bastırdı tüm gücüyle. Bakışları, son kez dokundu kahvelerine.. “Ne işin vardı?”

Kısık sesinin içine yerleşen binlerce soru vardı ama sözcüklere dökülen, onun duyduğu sadece üç kelimeydi..

“Geç geleceğimi söylemiştim sana. Niye soruyorsun?”

Üzerine adım atmasıyla hızla geriye gitti adımları Dilşad’ın. Başını sallayarak bakışlarını bedeninde gezdirdi kocasının.

Yalan..

Bir evliliğe bulaştığı an, kırılan bir dönüm noktası olduğunu tam şu an anlamıştı Dilşad.

Kırılma noktası..

Kırılan, sadece kalbi değildi bu sefer..

O bağın etrafını saran yalan yüzünden birkaç ilmeğinin çözüldüğünü hissetti güçsüzce... Dudaklarını hüzünle birbirine bastırarak dolu yeşilleri kahvelerini buldu. “Bu sabah bana bir şey söylemiştin,-“ Derin bir nefes alarak gözlerine daha uzak baktı kocasının.. “Hatırlıyor musun?”

-Ne olursa olsun, benden sakın bir şey saklama.

Gözlerini sıkıca kapatarak ensesini sıkıca kavramasını izledi karşısında. Gözlerinde doğan bir sıkıntı vardı. Bedenini ele geçiren, aldığı her nefeste, baktığı her noktada bunun bir izini bırakan büyük bir sıkıntı.. “Hatırlıyorum..-” Kahveleri, derin, çok derin bir hisle baktı ilk kez gözlerine.. “Peki sen hatırlıyor musun Dilşad?”

Sesinin altına gizlenen o hissi tanıyamadı genç kadın..

Onun aksine neden bunu sorduğunu sorguladı bir an zihni..

Sert sesine karışan küçük bir öfke sezdi her şeyin ardından. Kimeydi, ne içindi öfkesi bilmiyordu ama en az onun kadar, ama öfkeden daha yoğun, daha yok edici bir his taşıyordu bedeninde. Başını sallayarak bakışlarını etrafta gezdirdi. Diyecek bir şeyler aradı tıkanan zihni. Hatırlıyordu ama hala susuyor muydu? “Hatırlıyorum,-“ Konuşup konuşmama arasında giden zihni konuşmayı, daha da irdelemeyi seçmişti çaresizce. “Bana.. Söylemek istediğin bir şey var mı?”

Kahveleri bir anlık gözlerinde takılı kalırken kirpiklerine kadar, en ufak göz bebeğinde peydah olacak harekete kadar odaklandı Dilşad. Kaşlarının çatılarak yeşillerinde gezinmesini izledi. “Yok.”

Yok.

Gözlerini gözlerinden saliseler dâhi olsa çekmemişti bile..

Güvendiği kahveleri, tek bir an olsun yalan söylemekten korkmamıştı.

Yeşilleri yüzünü farklı bir hisle izleyen kahvelerine son bir bakış atarken adımlarını güçlükle hareket ettirdi. Başını salladı usulca. Susacaktı. Sormuştu.. Vereceği tek cevaba tüm kalbiyle inanmaya öyle hazırdı ki.. Sussa, bu kadar canı yanmazdı belki de.. Söyleyeceği, tüm kalbiyle inanmaya hazır olduğu tek bir kelimeye yalanı bulaştıracak kadar ne olmuştu?

Yüzünü, salonun kapısına çevirerek harekete geçti. Bedeni gibi kalbi de usul usul kocasından uzaklaşırken kararan gözleri, dönen başı umurunda bile olmadı. Dalgalanan adımlarını güçlükle merdivenlere çevirirken gözlerini birkaç saniye sıkıca kapattı korkuluğa yaslanırken. Adımları basamakları daha yavaş çıkmaya başlarken derin bir nefes alarak biten merdivenin ardından yatak odasına girdi.

Bulanık olan dolu gözleri miydi, yoksa gördüğü görüntü müydü bilmiyordu ama dengesini kaybeden bedeni hızla duvara dayandı. Gözlerini sıkıca kapatırken gözlerinin önünde dönen tek bir görüntü vardı sanki.. Dengesini daha da kaybetmesini sağlayan, tüm zihnini alaşağı etmek için tek bir an kaybolmayan o resim.. Acıyordu.. İçinde şüphenin bulaştığı her hissi, ayrı ayrı acıyordu sanki.. Titreyen dudaklarını sıkıca birbirine bastırsa da, kopup gelen bir hıçkırığa engel olamadı..

Olamadı..

Başına gelen hiçbir şeye engel olamadı Dilşad..

Avcunu ıslanan dudaklarına yaslarken, iç çekişlere hapsettiği tüm hıçkırıklarını bıraktı.

Bu kadar zayıf olduğu için kendinden utandı..

Bu kadar güçsüz olduğu için..

Etine gömülen parmaklarının yanaklarını sıkıca kavramasını, kendi kendini susturmaya çalışmasını sanki bambaşka bir gözden izliyor, kendi haline acıyordu. Bu değildi..

O, böyle bir kadın değildi..

Yıllar önce kendi ayakları üzerinde duran, mutlu ve küçük ailesiyle huzurlu bir kızdı..

Ruhunun içinde çıkan katliamın geriye bıraktığı zayıf bir kadına nasıl dönüşebilmişti?

Kendini, başını iki yana sallayarak izledi..

İnanamayarak..

Kabullenemeyerek..

Yaslandığı duvardan doğrulan ince bedeni dalgalı bir adım attı banyoya. Odaya geldiğinde onu böyle görmesini istediği en son kişi, kocasıydı. Kapattığı kapının kilidini çevirmedi bilerek. Dönen etrafı umursamadan hızla eğildi lavaboya. Önce yüzüne buz gibi bir su çarparken, ardından ağzını çalkaladı bulanan midesini bastırmak için. Saç diplerine ıslak ellerini çalarak doğruldu son halini izlemek için.

Geldiği son hali..

Bundan ötesi olur muydu bilmiyordu..

Ötesini yaşayacak kadar, güçlü müydü, onu da bilmiyordu Dilşad..

Gelen bulantı ile yüzünü tiksintiyle buruşturdu bir an. Midesi, bomboştu. Hiçbir şey yememiş, dünden bu yana birkaç bardak su bile görmemişti gözü. Nasıl dayandığını kendi de bilmezken, bir anda tutamadığı bir koku burnuna gelmesiyle aceleyle arkasında kalan klozete eğildi. Boş midesinden yükselen öğürme ile canı yanarken dolu gözleri daha çok doldu taştı. Tekrar gelen kokunun tüm bedenini titretecek kadar şiddetli bir öğürmeye neden olmasıyla gözlerinin önüne bir perdenin indiğini hissetti.

Ellerini kalan son gücüyle duvara yaslarken yerinden kalkmaya zorladı kendini. Dizlerine değen soğuk fayansı hissederken, bir şeyler yemesi gerektiğini anladı çaresizce. Zorla da olsa kalktı yerden. Kalkarken çarptığı klozet kapağı sertçe kapanırken umursamadan ayaklandı. Tekrar musluğa eğilerek avcuyla bir yudum su aldı ağzına.

Suyun tadı bile midesini çalkalarken bir anda açılan kapıyla yerinden sıçradı korkuyla. Dalgınlığına tıpkı kendi gözlerinde his gibi farklı bakan kahvelerine baktı yeşilleri. “Bir ses duydum, iyi misin?”

Sesi, varla yok arası kısıktı..

Derindi..

Çekti bakışlarını Dilşad acıyla. Başını usulca iki yana sallayarak ıslanan tenini havlu ile yavaşça kuruladı. “İyiyim.”

Değildi.

“Dilşad?” Bir anda farklı bir tona bürünen sesini duymasıyla gözlerini ona çevirmeden havluyu kenara koydu.

“Efendim?” Kendi sesine bulaşan, tek bir his bile yoktu. Bomboştu sanki artık etrafında olan, olacak tüm her şey..

Bir anda bel oyuntusunda kolunu hissederken bedenini sıkarak dokunuşunu görmezden gelmeye çalıştı. Yeşilleri, garip bir öfkeyle döndü kahvelerine.

“Biraz konuşalım mı?”

Kalbi, bu sözlerinin altında yatan binlerce kelimenin ağırlığı ile hızla durdu.
Kirpiklerine vuran korkunun ayak sesleri bedenini ele geçirirken yutkunarak başını sallamakla yetindi. Hafif geri çekilerek belindeki kolunun boşluğa düşmesini sağlarken hareketine anlık dönen kahvelerini farketti ama umursamadı Dilşad. Yanından geçerek hala bulanık gören gözlerini kâle almadan odaya girdi. Arkasında gelen adım seslerini duyarken ilk kez soğukluğa bürünen yeşillerine engel olma isteği gütmeden döndü kocasına.
“Seni dinliyorum.”

Sesi, gardlar almıştı sanki..

Banyo kapısında bekleyen bedeni sıkıntıyla bir nefes alıp verdikten sonra üzerindeki gömleği hızla sıyırdı bedeninden. Bu, daha çok rahatlamak için, belki de vakit kazanmak için yaptığı bir şeydi.. Yeşilleri, bedenine bakmadan kahvelerinde durmaya devam etti. Elindeki gömleği yanına yaklaşarak yatağa atarken hareketlerinde ufak da olsa bir hırçınlık sezdi. Yakın bedeni gömleğinin ardından dibinde kalan kendi ince bedenine yöneldi.

Önce ellerini yanaklarında, ardından dudaklarını saçlarında hissetti Dilşad.
“Bugün olanlardan b,-“

Bir anda sözünü bölen zil sesi ile yeşilleri hızla döndü kahvelerine. Dudakları garip bir hisle aralanırken bekledi sözlerinin devamını. Kapı, umurunda bile olmadı. “Seni dinliyorum?”

Bakışlarından kopan gözlerinin kapıya dönerek kaşlarını çatmasını izlerken yanaklarından kopan ellerinin ardından bedeninden uzaklaşan çıplak bedenine baktı. Tekrar zil sesi duymasıyla gözlerini sıkıca kapattı Dilşad.

Her şey..

En ufak şey bile nasıl bu kadar zamansız olmayı başarıyordu hayatında?

“Bekle geliyorum hemen.” Yatağa bıraktığı gömleğini alıp tekrar giymesini izledi aynı anda kapıya ilerlerken. Çıkıp giden bedeninin ardından öylece kaldı odanın orta yerinde. Bakışları hazır olmadığı o an için korkuyla sıkıca kendini korumaya alırken, göz kapaklarına çizdiği onca resim anlık yok olmuştu zihninde.

Anlatacaktı..

Her ne olduysa söyleyecekti.

Başını iki yana sallayarak kimin geldiğine bakmak için adımları odanın kapısını buldu hızla. Merdiven boşluğundan gelen ses ile yavaşça indi merdivenleri. Karşısında gördüğü beden ile yeni yeni yatıştırdığı midesi tekrar harekete geçerken kocasının mutfaktan çıkışını izledi bir an.
“Burada değil, evde olmadığına emin misin?”

Anlamayarak kocasının yüzüne bakarken, onunda gözlerinin yeşillerine dönmesini bekledi. “Yok kardeşim baktım, neyse başka yerde unuttum sanırım. Olmadı alırız yenisini alırız artık yapacak bir şey yok.”

Sorgu ile ikisi arasında gidip gelen yeşillerine ilk takılan kapı ağzında dikilen Kenan’ın gözleri oldu.

Garip bakıyordu..

Bir an, bakışında başkaldıran o yabancı sezgiyi sorguladı..

Kısık gözlerine daha fazla bakmak istemese de çekemedi bir an gözlerini.

Tek kaşı, yüzündeki ifadeyi gördükçe hareketlenirken bir süre sonra kendiliğinden ayrılmasını, kocasına dönmesini izledi koyu bakışlarının.
“Neyse ben daha fazla rahatsızlık vermeyeyim. İyi akşamlar size.”

Bir anda cevap bile beklemeden arkasını dönmesini, bahçe kapısından çıkarak kendi evine yönelmesini izledi ikisi de. Hareketlerindeki farklılık ile anlamayarak bir süre arkasında bıraktığı boşlukta gezinen yeşilleri tekrar kocasını buldu.
Nasıl bir arkadaşa sahip olduğunu anlatmak için  can atan tarafını dinledi.

Söylemek istiyordu..

En ince detayına kadar anlatmak, hayatlarından bir an önce uzaklaştırmak istiyordu ama şu an zihnini deli gibi meşgul eden bambaşka bir şey vardı.
“Devran Bey, biraz önce şirketten Orhan Bey aradılar. Size ulaşmadığını, Haşmet Bey’in şirkete geldiğini size bildirmemi istediler efendim. “

Yasin’in sesi ile bitkin bedeni daha da yorgun düşerken kocasının da onunla aynı anda derin bir nefes aldığını hissetti. “Tamam.”

Evin kapısını kapatarak arkasını dönmesi ile yüz yüze geldiği kendi bedenine kısa bir bakış atmasını izledi. Saniyeler içinde değişen bakışları ile yüzündeki düz ifadesi değişmedi Dilşad’ın. Konuşmak için boğazını temizledi hafifçe. “Gidecek misin?”

İstemsizce sorduğu sorunun altında yatan merakın bambaşka olduğunu bilen kahveler, kararsızca gezindi gözlerinde. Bakışlarını yeşillerinde fazla tutamadan çekti. “Bir sorun olmasa gelmez boşuna. Baksam iyi olacak.”

Kirpikleri aldığı cevap karşısında titreyerek ayrıldı kocasının bedeninden. Başını belli belirsiz sallarken yanından geçip merdivenlere yönelen bedenine dönüp bakmadı. Bakışları öylece kapıda kaldı bir süre düşüncelerinin ağırlığı altında.

Düşünceler..

Bir yılını, belki de sadece bu düşüncelere kurban etmişti Dilşad..

Başı olan ama sonu asla eline gelmeyen onca düşüncelerin altında kalan bedenini, sırf bu düşüncelerden kurtulabilmek için yıpratmıştı yıllarca. Odağı yavaşça yeri bulurken gelen adım seslerinin ardından usulca bedenini hareket ettirmeye zorladı. Mutfak kapısının kenarına yaslanan sırtını hissederken bakışları üzerine gelen bedeninde gezindi. Aynı anda yine, tekrar yanaklarını kavramasını seyretti bambaşka bir pencereden..

Bakışını seyretti..

Dokunuşunu..

Her ne olursa olsun, güveni soluduğu bedenini seyretti..

Güven..

Kırılması, anlık olan tek histi..

“Bir iki saate gelirim, önemli olmasa Orhan aramazdı.”

Kısık sesindeki farklı tonları ilk kez farketti Dilşad. Kocasının sesine yapışıp kalan o hissi, ilk kez irdelemeyi seçti mantığı..

O.. Korku hissini..

Telaşı..

Hepsini bastıran o tanıdık hissi..

Şüpheyi..

Yutkundu.

Bakışlarını açık birkaç düğmesine tutmaya devam etti.. Yutkunuşları ardı ardına gelirken başını salladı öylece. Her şeye rağmen alnından öpen dudaklarının varlığı ile kapanan gözlerini bir daha açmadan önce teninin eksikliğini hissederken, sonra da mutlulukla adım attığı, her köşesine elinin değdiği evin kapısının sesini duydu. Kapalı gözlerinin arasına karışan o his, tüm gözyaşlarının can evine tek bir hamle ile yerle bir ederken kirpiklerinin arasından taşan, dokunuşu ile sızlayan yanaklarının üzerinden geçip gitti öylece..

Konduramıyordu..

Kalbi deli gibi kasılsa da, gözünün önünden binlerce resim geçse de, konduramıyordu..

Dudaklarındaki tuzlu tat ile sıkıca birbirine bastırırken titreyen elleri hızla sildi yanaklarını. Derin nefesler alarak başını iki yana sallamaya başladı bir anda. Çelişkiler, tüm düşüncelerine karışmıştı. Çelişkinin en büyüğü ise, kaldıramayacağı, belki de söylese bile artık asla inanamayacağı tek şeydi..

Gidebilirdi..

O konağa, ailesinin yanına..

Düşüncelerini zorlayan tek şey, yalan söylemesini gerektirecek şeyin ne olduğuydu.

Gittiğini söyleyemeyecek kadar ne olmuştu?

Zehirli tüm düşüncelerin ayaklanmasını sağlayan işte tek şey buydu belki de.. Sormuştu. Her şeye rağmen, tek bir fotoğrafa inanmadan sormuştu.

Başkalarını haklı çıkarışına kızdı kalbi..

Daha sabah sözlerinin üzerine aralarına yalanı koymasına, üstüne üstlük devam ettirmesine kızdı. Adımları, sendeleyerek oturma odasını buldu. Zihni, artık kaldıramadığı her şeyin altında öyle çok eziliyordu ki, bir gün kalkamamaktan, ölen her noktasını gizleyememekten korkuyordu. Gözlerini sıkıca kapatarak koltuğa bıraktı bedenini. Başını geriye yaslarken ağrıyan başına, hala titremesi geçmeyen ellerine odaklandı.

Sıkıntı..

Bir insan, sıkıntıyı iliklerine kadar hissedebilir miydi?

Tek bir adım bile atacak gücü kalmayana kadar her yerini kilitleyen o hissi, tüm ruhunu zedeleyene kadar nasıl durduramazdı?

Nasıl durmazdı?

Aklı almıyordu olanları.. Olacakları..

Bir anda gelen ses ile bakışları aralanırken başını kaldırarak telefonunun olduğu yere baktı. Çalmaya devam ederken yerinden kalkarak sehpaya ilerledi. Tanımadığı kodda bir numarayı ekranda görürken dalgınca açtı kulağına götürerek. “Efendim?”

Gelen sessizlik ile anlamayarak baktı ekrana. Sorgu ile tekrar seslendi. “Alo?”

Doğruyu söylemek gerekirse.. Etkilendim.”

Durdu Dilşad.

Gelen sesin farkındalığı ile öylece kalakaldı..

“Susacak mısın?”

Konuşan adamın sesi zihnini daha da çıkmaza sokarken hiçbir şey demeden kulağından çekmeye yeltendi kapatmak için ama son dakika duyduğu sözler ile duraksadı hareketi. “İstersen kapatmadan önce başını çevir Dilşad.”

Dudakları şaşkınlıkla aralanırken yanında durduğu, bir cepheyi öylece kaplayan salon camına döndü başı aynı hızla. Aynı anda karşı binanın herhangi bir penceresindeki hareketliliğe odaklandı. Nefesini tutarak öylece gördüğü görüntüyü sindirmeye çalışırken, kuruyan dudaklarını ne yapacağını bilemeyerek ıslattı. “Senin-“ Başını iki yana salladı gördüğü beden karşısında. Tek kolunu başının üzerine, cama yaslamış, alnı da koluna dayanmıştı. “Amacın ne? Bunu yaparak eline ne geçecek?”

Gülüşünü gördü.. Ev, ne uzak, ne yakındı. Ortada sarmaşıkların sardığı kocaman bir duvar vardı ama sadece karşı evin alt katını kapatıyordu. Üst kat ve teras, evine öylece açıktı.

“Amacım.. Yok aslında. Sadece kocanın gerçek yüzünü gör istedim, hepsi bu.”

Alayla çıkan sesi karşısında yüzü tiksinti ile buruştu. “Gerçek yüzü bilinmeyen tek kişi sensin. Senin gibi bir adamın iki sözüne inanıp kocamdan şüphe edeceğimi falan mı sanıyorsun?-“ Bir anda zoraki gülmeye zorladı kendini Dilşad. Güçlükle sarf ettiği kelimelerin arkasında durmaya çalıştı. “Amacına ulaşamayacaksın. İstediğin kadar uğraş ama buna izin vermeyeceğim. “

Yüzünün ifadesinin an be an değişmesini izledi Dilşad.

Kasılan yüzünü, başının üzerindeki elinin yumruk olduğunu gördü.

Buna rağmen gülüşünü sezdi..

Korkuyla nefeslendi.

“Devran’a olan güvenin,-“ Hafif gülüşünü, ama o gülüşün büyük bir öfkeyi bastırdığı hissetti. “Gözlerimi yaşarttı Dilşad. Çok merak ediyorum kocan da sana, senin ona güvendiğin kadar güvenir miydi?”

Bir anda söyledikleri ile anlamayarak baktı camdan görünen bedenine. Yüzünün aldığı şekli izleyen adamın başını iki yana sallayarak yerinde doğrulmasını, elini cebine koymasını izledi. Rahat tavrına karşı yüzü daha çok kasılırken hızla çekti gözlerini bedeninden. “Seni daha fazla dinlemeyeceğim.”

“İstediğin kadar dinleme Şahinbey Gelini(!)-“

Şahinbey Gelini.

Midesinin burkulduğunu hissetti.

“Sözlerinin arkasında gizlenen o şüpheyi sezmeyecek kadar tecrübesiz bir adam değilim ama buna rağmen hala güvenmek istemen, takdire şayan. Ancak-“ Bir anda camdan görünen bedeni kaybolurken derin, alay dolu bir nefesi içine çekmesini, mırıldanarak bırakmasını izledi. “Unutma Dilşad.. Dün geceye dair tüm ayrıntı hala bende.. Mesela kocanın akşam 2 saat o konakta neler yaptığına, sana yalan söylemesine neden olacak şeye kadar daha bir çok bilgi edinebileceğin tek adres benim güzelim. O yüzden kocana güvenmeden önce daha sıkı düşün derim. Çünkü senin yerinde Devran olsaydı,–“

Duymuyordu..

Daha fazla söze tıkanmıştı zihni..

Düşünürdü.”

Kelimelerin ardından duyduğu kapanma sesi ile hareket edemedi Dilşad.

Yalan söylemesine neden olacak şey..

Biliyordu..

Aralanan dudakları, donakalan gözlerinin hissi ile öylece kaldı tüm bedeni.. Dediklerinin altında yatan gerçeklerin nefeslerini hissediyordu. İstemese de, yapmaya çalıştığı şeyi fark etse de, söyledikleri gerçekti.

Gerçekti..

Dolu bakışları etrafta öylece gezinirken kapanan telefonu çekti kulağından.. Hareketi öyle boştu ki, ellerinin iki yanında öylece sallanmasını, göz bebeklerinin odanın her köşesinde teker teker gezinmesinden anlaşılıyordu bu. Kirpikleri yaşadığı bu ağır darbenin ardından belirsizce kırpılırken, aklına gelen şey ile hızla telefona baktı tekrar.

Telaşla titreyen parmakları ekranda numarayı bularak aceleyle engelledi. Ardından bedenini camın önünden çekerken son kez baktı pencereye. Kalbinin üzerine yerleşen hafif bir korku sezdi. Bunun tedirginliği ile derin bir nefes almaya, kendini rahatlatmaya zorladı. Şüpheye teslim olan bedeninde tek eksik, kalbiydi. Dahasına izin vermeyecekti Dilşad.

Kalbinden aldığı bir güçle iki yana salladı başını.

Vermeyecekti..

İstediği kadar güvenini sarsmaya çalışsa da, biliyordu Dilşad.. Kocasının, evlilikleri için verdiği mücadeleyi biliyordu. Uğraşlarını, daha bu sabah bulduğu bir çözümle bir şeyleri yoluna koymaya çalışmasını biliyordu.

Başını iki yana sallamaya devam etti.

Biliyordu..

Görüyordu..

Neden, ne sebeple gitmiş olursa olsun o konağa, o sebebin evliliklerine darbe vuracak bir şey olmadığına inanmak istiyordu..

Belki de gittiğini söyleyip, moralini bozmak istememişti..

Belki, Haşmet baba çağırmıştı konağa..

Yıllarca hep bir odaya girip, baba oğulun konuşmalarına, saatlerce çalışmalarına şahit olmuştu..

Belki yine öyle olmuştu..

Bu düşüncenin mantığına öylece oturmasıyla omuzları kırıkça düştü..

Belki..

Ceketini unutmuştu..

Görüntü, tüm kendini tatmin eden düşüncelerin üzerine kara bir bulut gibi çöktü bir anda.

Elindeki telefonu sıkıca avuçlarına kıstırırken camdan daha da uzaklaşarak alnını ovaladı. Başı daha çok ağrımaya başlarken yorgunca oturdu koltuğa. Başı, duraksamadan kırlenti bulurken gözlerini sıkıca kapatarak düşünmemeye çalıştı.
Düşünmemeye çalıştı..

Düşünmemek..

Bir yalanı görmezden gelmek, nasıl mümkündü ki..

***

| Saat: 18:00 |

Kışın serinliğini tüm yüzünü yalayıp geçen rüzgarda hissederken elindeki kahvesine sarıldı Dilşad.. Çöken hafif karanlığın arasında parlayan birkaç köyü bulut görüyordu ama o kadar koyuydu ki, varla yok arası olan aydınlığı bile erkenden kapatmak ister gibiydi sanki.

Hava, fazla kapalıydı.

Karanlık renklerin kasveti tüm gökyüzünü git gide kaplamaya devam ederken katan görüntünün arasında kızıla çalan aydınlık renkler bile giderememişti o kasveti. Bakışları aşağıda dizili onca adamda gezindi bir an. Ardından ağır bir bakış, sadece ön bahçesi görünen yan eve döndü.

Bahçeyi aydınlatan küçük ışıkların etrafındaki kuru gül fidanlarına baktı. Birkaç saattir beynini yemekle oyalamış, birkaç lokma bir şey anca yiyebilmişti. Hala bastıramadığı midesinin üzerine sütlü bir kahve yaparken temiz hava almak için yatak odasının geniş balkonuna çıkmıştı en sonunda.

Gözlerini yorgunca kapatırken hırkasını daha sıkı önüne kapatıp adımlarını içeri yöneltti. Kapıdan gireceği sırada duyduğu araç sesi ile yeşil gözleri hızla bahçe kapısını buldu. Önce Yasin’in araca yöneldiğini farkederken ardından büyük siyah araçtan inen kocasını gördü. Saniyeler içinde eve dönen kahve bakışlarını izlerken denk geldiği yeşil gözleri ile anlık duraksadı bahçedeki adımları.

Gergindi.

Yine.

Bakışları, gördüğü görüntü karşısında umarsızca titrerken ardından eve girdiğini anlamasını sağlayan kapı sesini duydu. Gözlerini kapatarak başını önüne eğerken yatak odasına girip kahve bardağını küçük sehpanın üzerine koydu. Yavaşça odanın kapısına yöneleceği sırada açılmasıyla adımları durdu odanın orta yerinde.
“Hava buz gibi, ne yapıyorsun balkonda?”

Hafif sinir sezdiği sesini farkederken kollarını önünde bağladı dalgınca. “Temiz hava almak istedim.”

Sesindeki soğukluğu anlayan kahveleri kısılırken konuşmaması ile bakışlarını çekti gözlerinden. Yanına ilerleyerek kapıya ulaştı. “Sen üzerini değiştir, bende sofrayı kurayım.”

Kapıdan çıkacağı anda sesini duymasıyla yeşilleri bedenini buldu. “Kenan akşam yemeği için aradı.”

Gözlerinde beliren şaşkınlık ile hızla kahvelerine baktı. “Nerden çıktı bu?”

Üzerindeki gömleğini çıkarmasını izledi sırtını ona dönerken. “Bilmiyorum.”

Çıkardığı gömleğini küçük koltuğun kenarına atarken giyinme odasına girmesini bekledi öylece.

Bir sıkıntı doğan kalbini engellemeye çalışmazken bir bahane aradı kendine. Bakışları telaşla etrafında gezinirken, aynı anda gömleğinin kenarına koyduğu telefonunu farketti Dilşad. Odağı bir anda değişirken yeşilleri tereddüt dolu bir bakış attı giyinme odasının kapısına. Aklına gelen şeyin saçmalığı ile gözlerini sıkıca kapatırken başını iki yana sallayarak çıkmaya yeltendi odadan ama duyduğu mesaj sesi ile bakışları öylece kaldı kapı yüzeyinde.

Başı omzunun üzerinden tekrar telefonu bulurken yutkunarak bir süre baktı. İçinden gelen şeyin ona hiç yakışmayacağını bilse de, yine de durdurmadı kendini. Adımları acemi bir telaşla telefonu buldu. Eğilerek aldığı anda tekrar bir ses daha duyarken ekranı açmasıyla şifre ile karşılaştı. Dudakları, ilk kez kocasının telefonunu gizli eline almanın farklılığı ile şaşkınca aralandı. Bildiği şifreyi gireceği sırada adım sesleri ile telaşla kapattı ekranı.

“Ne oldu?”

Bir anda sesini duymasıyla yerinden sıçrarken titreyen ellerini zapt etti güçlükle. Hızla uzattı telefonu. “Ses geldi de, sana getirecektim..”

Yeşillerini kahvelerinde tutamazken uzattığı telefonu almasıyla uzaklaştı bedeninden.
“Üzerini değiştirmeyecek misin sen?”

Sorusu ile hırkasının önünü kapattı. “Ben-“ Bakışları kapıya dönerken kaçamak bir bakış attı yüzüne. “Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Başka zaman gitsek olur mu?”

Söylediklerinin hemen ardından ona yaklaşan uzun bedenini farketti. “Neyin var? Hastaneye gidelim mi?”

Başını iki yana sallayarak yüzüne yaklaşan sakallı yanaklarına döndü. “Sadece başım ağrıyor.”

Kahvelerine yerleşen ifadelerin altında ezilmekten son dakika kurtulurken, o bakışlarının anlamını yitirmesinin üzerinden sadece saatler geçmişti. Bu düşüncenin ağırlığı ile adımları bir iki adım geriye gitti. “Yemekle falan uğraşma, yat dinlen.”

Hafif uzaklaşan bedeninde gezinen kahvelerini hissederken başını iki yana salladı. “Yok, hazırlarım şimdi.”

Adımları kapıyı bulurken cevabını beklemeden hızla çıktı odadan Dilşad. Tuttuğu nefesini bırakırken gözlerini kapatarak rahatlamaya çalıştı. Yemek işinin altında yatan şeyleri sezen zihni, hızla başını iki yana sallayarak kaçmanın ne kadar mantıklı olduğunu savundu.
Bakışları kapattığı kapının yüzeyinde gezinirken derin bir nefes alıp merdivenlere yönelmek istedi ama aynı anda duyduğu ses ile kaldı olduğu yerde.
“Araştırdın mı?”

Sesinin kısıklığı dikkatini çekerken tekrar baktı yeşilleri kapıya.
“Bu işin nereden patlak verdiğini bile bulamıyor musun Orhan?”

Duydukları ile kaşları anlamsızca çatılırken sorguyla gezindi kapı yüzeyinde bakışları.
"Aslını astarını öğrenmeden bana dönüş yapma sakın. Kimin kulağına gittiyse bul o şerefsizi!!”

Bir anda farklı bir ses ile telefonu bir yere attığını anlarken, teninin ürperdiğini hissetti. Adımları telaşla kapıdan uzaklaşırken hızla merdivenlere ilerleyip mutfağa indi. Aklında dolaşan sözlerinin ne ile ilgili olduğunu düşünmeden edemezken, ters giden bir şeylerin olduğunu ve bunun kocası için büyük bir sıkıntı yaratacağını anlamıştı. Mutfağa girerek yemeklerin altını açarken bir anda çalan kapı ile bakışları mutfağın girişini buldu.

Aynı anda kocasının gözleri ile denk düşerken birkaç saniyenin ardından yeşillerinden çekilmesini, kapıya ilerlemesini izledi. Kendi adımları da mutfağın girişine ilerlerken açılan kapının ardından duyduğu ses ile kasılan bedeni hızla gevşedi. Taşındıkları ilk hafta hizmetli olarak anlaştıkları Sabiha ablaydı.
“Merhaba Devran Bey.”

Bakışları kapı girişinde duran Sabiha Hanım ‘da gezinirken göz göze gelmesiyle gülümseyerek baktı yüzüne.
“Hoş geldiniz?”

Durgun gözleri yüzünde gezinirken bakışlarını kaçırarak gülümsemeye çalıştı zoraki..

Hareketine anlam veremedi bir an..

“Hoş bulduk Dilşad Hanım.”

“Bu saatte neden zahmet ettiniz ki, sabah gelirdiniz?”

Naif sesine karşı samimiyetle gülümseyen kadına baktı Dilşad. Konuşması ile anlayışla gülümsedi.
“Evim buraya çok uzaktır. Siz lazım olduğunda kalabileceğim bir yer olduğunu söylemiştiniz, o yüzden sabah erkenden işlere başlarım diye geldim bu saatte. Hem akşam yemeğine de yetişmiş olayım dedim. Rahatsız ettiysem kusura bakmayın lütfen.”

Sonlara doğru çıkan mahcup sesi ile aceleyle başını iki yana salladı Dilşad. “Tabi ki de rahatsızlık vermediniz, olur mu öyle şey, buyurun lütfen.”

Sesini ile birlikte kocasının yol vermesiyle içeri girmesini, çekingen bir tavırla kenarda beklemesini izledi. Bu eve taşındıkları ilk hafta her şey o kadar iyiyken, şimdi yeniden, bu kadar gerginlerken gelmesi, sanırım iyi olmamıştı. Yüzünde güçlükle tebessüm belirirken kocasının yanından geçerek mutfağa girmesini seyretti.
“Yemek yediniz mi hemen hazırlayıvereyim?”

Yaşlı kadının sesi ile yeşilleri gözlerini bulurken gülümseyerek başını iki yana salladı. “Yemek yapmıştım aslında ben, birazdan hazırlayacaktım..”

Üzerindeki paltosunu çıkararak vestiyere asmasını, yemenisini düzeltmesini izledi. “Siz oturun, ben hemen kurayım sofrayı.”

Başını sallayarak kenara çekilirken yanından geçip mutfağa girmesini, hemen ocaktaki yemeklerin altını kapatmasını seyretti dalgınca. Masada oturan kocasını görürken telefonuna bakarak bir şeyler ile uğraştığını farketti. Karşısına geçip otururken yeşilleri dikkatle gezindi telefon ekranında olan gözlerinde. Bakışını farketmesi ile gözlerini çevirerek gözlerine dönmesini izledi.

O bakış, ikisi içinde çok farklıydı aslında..

Dilşad, ince bir hisle bakışlarını incelerken, bu sefer Devran çok başka bir hisle inceliyordu yeşillerini..

Bir sorun vardı.

Bunu hisseden kalbi doğruluğunu teyit edercesine kasılmaya devam etti göğsünün altında.

Uzun sürmedi o bakış..

Tekrar telefon ekranına düşerken ilk kez susmanın, aralarına giren sessizliğin can alıcı o keskin uçlarını hissetti.

Konuşmak, bir şeyleri açığa kavuşturmak varken ikisinin de susmayı seçmesi, belki de yine bir yol ayrımını daha belirliyordu ve hala susmaya devam etmek, kader değildi..

Bu sefer, hataydı..

***

| D. Oğuz ŞAHİNBEY |

Zaman geçtikçe gerilen bedenini durdurmaya çalıştı Devran. Sinirin beynini delik deşik edecek kadar çoğalmasını, tüm mantığını alaşağı edecek kadar geçtiği her noktayı yerle bir etmesini dinliyordu kafasının içinde saatlerdir. İhtimal vermediği her şeyin üst üste gelişi daha da her şeyi çıkmaza sokarken, sorgulayan zihninin gittikçe daha da karıştığını, her şeyin birbirine girdiğini hissediyordu.

Beklemiyordu.

Bir gün önce ogrendiği şeyleri, hiçbir şekilde beklemiyordu ve anlık gelişen bu durum, sadece yıkımdı.

Elinde tuttuğu bardağı saran parmaklarının, dokusunda gezinmesini, çıkıntıları sıkmasını dalgınca izlerken, gözlerini tüm sıkıntısıyla kapatıp kafasına dikti bardağı. Kenara koyarken adımları sindiremediği bir hissin varlığı ile bir iki adım odada dolaşmaya başladı. Aynı anda duyduğu kapı sesi ile hızla bakışları kapıya döndü. “Gel!”

Kapı arasından görünen Orhan’ın yüzü ile kasılan çenesini güçlükle zapt etti. “Müsait misiniz Devran bey?”

“Otur!”

Elindeki dosyalar ile tekli koltuğa oturmasını, ceketini düzenleyerek garip bir bakış atmasını izledi yüzüne. “Öncelikleri sakin ol-“

“Orhan(!)”

Gözlerini sıkıca kapatarak önündeki dosyalardan bir tane almasını, kapağını açarak sehpanın diğer tarafına koymasını izledi. Başını umutsuzca iki yana sallaması ile gözlerini sıkıca kapattı Devran.
“Üzgünüm Devran Bey. Diğer şirketler, her şeyden haberdar edilmiş. Bu olayın, güven sarsıcı bir eylem olduğunu göz önünde bulundurarak ortaklığı gözden geçireceklerini iletmemi istediler. İlk hamle en önemli ortak olan İstanbul AK Holding Yönetim kurulundan geldi. Tüm tazminatı göze alarak ortaklığı geri çekmişler bile. Bizi en büyük zarara uğratacak tek şirketti. Konuşma fırsatı bile verilmedi.”

Bakışları öylece yüzüne dönerken kaşlarını sorguyla kaldırdı Devran. “Haber edilmiş?”

Sorusu ile Orhan’ın korkuyla yüzüne bakışını görürken başını sallayarak masanın etrafına dolandı sakince. “Haber edilmiş ha?” Sandalyesini kenara iterken masaya eğilerek usulca yasladı parmaklarını.

Gülmeden edemedi. Gülüşünü duyan asistanının hareketlerini tedirginlikle izlediğini biliyordu ama biraz önce karşılaşacağı şeylerin yanında bir hiçti. “Bana haber edilmiş olmasından önce, bunu kimin yaptığını söylemiş olman gerekmiyor muydu Orhan?”

Sakin sesi ile oturuşunu korku ile düzelten adama bir bakış attı Devran. Öylece konuşmasını, sorusuna tek bir isim ile cevap vermesini bekledi ama susan adam ile gülerek doğruldu yerinde.
“Noter müdürünü aradın mı?”

“Aradım efendim. Adam çok emin konuştu. Her şeyini tüm delilleri ile göstermeye hazır olduğunu söyledi. Gün içinde yaptığı telefon görüşmelerine, güvenlik kayıtlarına kadar.”

Ellerini takım elbisesinin cebine koyarak başını sallamaya devam etti. “Geriye kim kalıyor Orhan, düşündün mü peki?” Koyulaşan kahve gözleri adamına dönerken kaşını sorgu ile kaldırdı. “Yoksa ben mi haber verdim de bilmiyorum?”

Alaylı sesinin altında yatan o öfkeli fırtınanın son çalkantısı tonuna yansırken bunu anlayan Orhan’ın başını iki yana sallayarak başını eğmesini izledi. “Size asla yanlış yapmadım Devran Bey şimdiye kadar, yapmam da.. Bu bilgi sızması ilk kez başımıza gelmiyor. Birkaç yıl önce de yaşanmıştı ve şirketten biri çıkmışt-“

“Ama o odada, şirketten kimse yoktu Orhan. Atladığın tek nokta bu?”

Orhan’ın bakışlarını kaldırarak yüzüne bakmasını izledi mahcupça. “İnanın ne diyeceğimi bilmiyorum. Dilşad Hanı-”

"O yapmaz!"

Bir an.

Tek bir an yapmış olduğunu düşündüğü için bile pişmanlık duymuştu Devran.

Hayatında güvenini sorgulayacağı son kişi bile olamazdı karısı.

Bir anda çalan telefon ile cebine yönelmesini, ekrana bakmasını izledi Devran. Ardından telaşlı bakışlarını kendi gözlerine dönmesine baktı. “Geçen ay anlaşma imzaladığımız inşaat firması arıyor, açayım mı?"


Derin bir nefes alarak başını salladı. Açılan telefondan tek bir ses duymazken konuşan Orhan’dan uzaklaşarak tekrar cama döndü yüzünü.

Almıyordu.

Bir gün içinde nasıl yaptığı her plan suya düşmüştü aklı almıyordu Devran’ın.

Düşündü.

Tüm mal varlığının devri kim tarafından yayılmıştı bilmiyordu ama bunun doğuracağı ciddi sonuçların, nasıl bir darbe vuracağını biliyordu Devran. Sıkıntıyla düşünmeye devam ederken aklına gelen son ihtimal bile olmayan karısını düşündü. Bunu düşünmek bile beynini zorlarken başını ovalayarak öfkeyle sıktı bedenini.

“Destek firma olarak her zaman yanımızda olduklarını belirttiler efendim.”

Orhan’ın varla yok arası sesi ile adımları odada gezinmeye başlarken ne yapılabileceğini düşündü bir süre. “Bankaları aradın mı?” Kahveleri, sorgu ile adamına döndü.

“Aradım efendim. Henüz bloke edilecek bir durum olmadığını söylediler. “

Başını sallayarak masasına ilerledi hızla. “Acil durum toplantısı ayarla. Tüm yönetim departmanı, maliyet departmanı olsun. AK holding dışında başka firma aradı mı?”

Orhan’ın masa üzerindeki dosyaları toplamasını izledi. “Şimdilik başka arama olmadı efendim.”

Başını sallayarak masasına oturdu. “Dilşad’ın ailesine laf arasında söyleme ihtimalini düşünüyorum ama gün içinde mümkün değil bu kadar hızlı yayılması. Yine de bu işi, noterin etrafında araştır. Tek açık orası! Sanki biri bilerek firmalara haber vermiş. Aşiretten ses soluk çıkmadan bunun firmalara iletilmesi sadece bizi devirmek isteyen birinin işi. Bu kişiyi bulmak da senin işin Orhan!”

"Nasıl isterseniz Efendim.-" Dosyaları elinde toplayarak çıkışa ilerleyeceği sırada duraksaması ile kaşlarını sorgu ile kaldırdı Devran. "Ancak yine de Dilşad Hanım'ın kayıtlarını inceleyelim. Belki ailesine söyleme ihtimali üzerinden de bir yol izleyebiliriz?"

Başını sallayarak kafasını koltuğa yasladı. "Ne gerekiyorsa yap. Ardından şu aşiret devri işlerini de hızlandıralım. Babamla dün verilecek dökümlerin listesini çıkardık bu haberi alınca. Sana attığım mailleri anlaşma dosyasına ekle. Hazırda olsun, her an yeni toplantı isteyebilirler."

Başını sallayan adam ile arkasına yaslanırken ağrıyan başını geriye yasladı Devran. Gözlerini sıkıca kapatırken düşünmekten birbirine giren tüm ihtimalleri ayırmaya çalıştı. Bu işin, gizli kalması gerekiyordu. Gizli kalması gereken belki de tek şeydi ama yine her şey tersine yol alıyordu. Aşiretler arası duyulduğu an ve mal devri yapıldıktan sonra hızla tekrar eski düzene dönecekti ama bir şey vardı.

Bir engel.

Göze görünmeyen, ama büyük.

Düşüncelerinin ağırlığı ile ihtimalleri netleştirdi kafasında.

Orhan’ın yapmayacağını biliyordu.

Karısı, ihtimaller arasında dâhi değildi.

Sadece noter müdürünü düşündü Devran.

Başka açıklaması yoktu bu işin.

Yoktu.

Olmamalıydı.

***

| Dilşad ŞAHİNBEY |

His.

Körelmiş bir his peydah olmuştu kalbinde.

Adını koyamadığı, tarifi olmayan çok derin bir hissin varlığı ile sarsılan kalbinin duvarları, yara alıyordu.

Belki de ilk kez..

İlk kez, bir his, kalbine yara açacak kadar çok yakıyordu canını..

Hayatlarını alt üst etmiş tüm olayları göz ardı etmelerini sağlayan bu sıkıntının gücü karşısında duraksayan zihnini hissediyordu Dilşad. Sorguladıkça daha da çıkmaza sürükleyen bir yaranın sancısı ile kasılan tenini hissediyordu.

Hissediyordu..

Birden fazla, hem iyi hem kötü..

Hayatları, yok olmak üzereydi...

Saatlerdir baktığı halının detayından çekilen gözleri bu defa da konsolun üzerindeki süslere döndü. Sanki bekliyordu.. Olacak olanları, kopacak kıyametleri öylece bekliyordu. Kirpikleri, güçsüzce kırpıldı o an. Beklemese ne olacaktı ki?

Engellenebilir miydi olacak şeyler hayatta?

Gözlerini tekrar kapatarak kendini tüm dünyadan gizlemek, çevresinde dönen tüm yanlışlardan korumak istedi çaresizce. Durgun bedeninin derin bir nefesle hareketlendiğini dinlerken bir anda kulağına bir ses ilişti saatler sonra.

Telefonu çalıyordu.

Bakışları ön masada duran telefona dönerken eğilerek aldı eline. Yabancı bir numara yine ekrana düşerken hızla bıraktı telefonu elinden. Öfkeyle kendini sıkarken meşgule aldı aramayı. Susan telefonun tekrar çalmaya başlamasıyla aynı anda kulağının dibinden gelen tıkırtı ile dudaklarından kaçan çığlığa engel olamadı.
“Benim, korkmayın."

Sabiha ablanın varlığını tam koltuk kenarında görürken şaşkınca döndü bakışları yüzüne. Evde birinin varlığına alışmaya zorladı kendini saniyeler içinde. “Ben bir an unuttum sizin olduğunuzu..”

Kısık sesine karşılık yaşlı kadının gülümsemesine baktı. “Üst katı temizledim. Şimdi de buraların tozunu alıp yemeğe koyulacağım. İstediğiniz bir şey var mıdır?”

Başını iki yana sallarken işine devam eden kadına baktı bir süre. Dalgın bakışları elindeki bezde gezinirken tüm dikkatini dağıtan mesaj sesi oldu. Bakışları yan tarafına koyduğu telefona dönerken ekranı açarak gelen mesaja baktı.

*Gönderen -0507 8** ** **

- Beni engellemek, biraz çocukça olmadı mı senin gibi güzel bir kadın için?

Düşünmedi Dilşad. Mesajın geldiği numarayı da hızla engellerken aceleyle mesajı sildi kutudan. Gözlerini sıkıca kapatırken telefonu korkuyla kenara attı. Başını korkusunun üzerine dökülen bir şaşkınlık ile iki yana sallarken arkasına yaslandı tüm ağırlığı ile.

Nasıl bir adamdı?

Nasıl bu kadar ileri gidecek kadar gözü kör, nefretle dolu olabiliyordu ?

Bir an derdini düşündü. Kıskançlık meselesinden daha fazlasının olduğunu fısıldayan zihni bunun doğruluğunu belli etmek istercesine bir an sessizliğe gömüldü. Kin doluydu. Nefreti bile bastıran kin ve hırsın kocasına karşı tehlikeli bir boyut olduğunu hissediyordu ama anlam veremiyordu Dilşad.

Okul arkadaşıydı. İstanbul'da yaşıyordu ve şimdiye kadar neredeyse buralara hiç gelmemişti. Ne gibi, nasıl bir derdi olabilirdi böylesine nefretle dolacak kadar bilmiyordu ama kötüydü.

Çok kötüydü.

Sıkıntıyla dizlerine yaslanırken parmakları stresle saçlarını kavradı. Gelen tekrar bir arama sesi olurken öfkeyle aldı eline telefonu. Bakmadan hızla açarak bağırdı tüm hıncıyla. "NE VAR!!"

Burnundan sinirle bir nefes verirken bakışları ekranda olan yabancı numarada gezindi. Sessizliği ile öfkesi daha da çığrından çıkarken ayaklandı yerinde. Tüm gerginliği ile konuşmaya devam etti Dilşad. "Sana istediğini ver-"

"Dilşad Hanım?"

Bir anda duyduğu yabancı ses ile olduğu yerde kalakalırken kalbinin durduğunu hissetti Dilşad. Telefonu tutan eli gücü kesilmiş gibi donakalırken yutkunarak konuşmaya çabaladı. "K-kimsiniz?"

"Benim, Orhan."

Kirpikleri şaşkınlıkla birbirini bulurken korkuyla etrafına baktı bir an. "Buyrun, niye aramıştınız?"

"Beni mâzur görün ama-" Sesindeki merakın şiddetini hissetti Dilşad. Anlamsızca baktı duvara. "Siz, kime istediğini verdiniz?"

Vermemişti...

Hiç kimseye, hiçbir şeye izin vermemişti Dilşad..

O adamın tuzağına düşmemişti belki ama..

Tuzak, sadece bir tane değildi..

***
- BÖLÜM SONU -

Beni sabırla bekleyen her okuyucuma ayrı teşekkür ediyorum ve sizi çok seviyorum SIZI Ailesi 🤍

Tahminlerinizi her satır arasında ve panomda görmek, tek motivasyonum..

❤️

Continue Reading

You'll Also Like

214K 10.6K 21
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
1.2M 44.3K 59
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2M 122K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1.1M 16.2K 40
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...