Nurten Hanım'ın sevinci bir anda tüm evi sarmıştı. Bir yandan Şebnem ve Kerem'e doğru dualar edip bir yandan da etekleri zil çala çala çocukları tebrik ediyordu. Kerem durumu düzeltmek adına araya girmek için çabalasa da bu sevinçten havalara uçan annesine karşı nafile bir çaba oluyordu. İşin kötüsü Şebnem'de sağ olsun Kerem'in tepkisinden korkmasına rağmen Nurten Hanım'a ayak uydurmuş ve onun kendisine sarılmasına aynı içtenlikle karşılık verip teşekkür etmeye başlamıştı. Gerçekten de adama keçileri kaçırtırdı bu kız!
O sırada banyodan çıkıp salona gelen Fiko durumdan bihaber olduğu için onlara garip garip bakarak annesinin yanına geçmişti. Ooo! Şebnem'i Nurten Hanım'a kaptıran Mukaddes Hanım'ın yüzü fena ekşimişti doğrusu. Fiko ne olduğu sorarken tansiyonu fırladığı için yanakları al al olan Mukaddes Hanım'da ayılıp bayılıp "Aaay! Gözümün önünde gidiyor mutfak robotu gibi kız Fikreeet!" deyiverdi. Şebnem mi mutfak robotu? Peeh!
Mukaddes Hanım için için kaynarken Fiko da annesine şaşkınca hangi kızdan bahsettiğini sordu. Aslında anlamıştı ama emin olma derdindeydi. Annesi Şebnem'den bahsettiğini söyleyince de derin bir oh çekip "Şükürler olsun! Demek sonunda gidiyor. Nereye gidiyormuş peki? Umarım çok uzaklaradır" deyiverdi. Fiko'nun sevinci annesinden gelen çimdikle son bulmuştu. O can acısıyla istemsizce bağırırken Mukaddes Hanım'da "Kerem'e gidiyor ayol Kerem'e! Gizli saklı konuşup anlaşmışlar evleniyorlarmış Fiikret sen daha uyu!" dedi. Fiko'nun şaşkınlığı görülmeye değerdi.
"Ne!"
Şebnem kızgın olmasına rağmen aynı zamanda sakinliğini de korumaya çalışan Kerem'e korkarak bakarken yanlarına yaklaşan Fiko da şaşkın bir bakışla ikisine doğru süzülüp "Kuşku uyandıran davranışlarınızdan durumu anlamalıydım" dedi. Neden bahsediyordu bu yahu!
Kerem'in gözlerini kısıp "Kuşku uyandıran mı?" sorusuna yan gözle Şebnem'e bakan Fiko'dan "Damdaki kemancıyı sahnelediğiniz günü unutmadım. Neyse beni ilgilendirmez bu ikinizin özel hayatı" cevabının gelmesi kaçınılmaz olmuştu. Ne! Şebnem ve Kerem ona şok dolu gözlerle bakarken Fiko da Kerem'in elini sıkıp hızlı hızlı sallayarak "Çok saçma bir ikili oldunuz ama hiç içimden gelmese de yine de arkadaşımsın diye tebrik etmem gerek" dedikten sonra hafifçe Kerem'e doğru sokulup "Ben gerçek bir dostum Kerem iyi günde olduğu gibi kötü gününde de yanında olacağım merak etme" dedi. Tabii bunu duyan Şebnem fena bozulmuştu. Ne diyor bu Bay Kel Alaka yine ya!
"Kötü gün derken ne demek istiyorsunuz Fiko Bey?"
"Anlayan anladı sarışın ama merak etme birazdan senin de bilgi akışın işleme geçer anlarsın. Gerçi uzun da sürebilir sen yine de bekleme de kal. Dııııt!"
Fiko'nun bulduğu her fırsatta kendisine aptal muamelesi yapması artık canını fena halde sıkmaya başlamıştı. O anlar da eline bir zımpara kağıdı aldığını ve o parlayan kel kafasını bir güzel zımparaladığını hayal ediyordu. Bu yüzden de kaşlarını çatarak ona bakan Şebnem tehditkâr bir tavırla aniden dönüp "Mukaddes teyzeciğim?" diye seslendikten sonra tam şikayetine başlayacaktı ki Fiko onu hemen susturup kolundan kenara çekerek "Ee Kerem! Cenaze törenin... Pardon düğün törenin ne zaman olacak? Sakın yazı beklemeyin yapış yapış geçen düğünlerden hiç haz etmem" deyip lafı kaynattı.
Fiko'ya da bravo yani! Arkadaşına yardım edeceğine hemen olaya adapte olmuştu. Böyle bir şey olmayacağını bilmiyor muydu sanki? Bu soruyla iyice fıttıran Kerem sert bakışlarını ağır çekimde Fiko'ya çevirirken Şebnem'de ona bakıp dudaklarını kemiriyordu. Bu sefer işi bitmiş gibi hissediyordu. Kerem onu kesinkes kapının önüne koyacaktı. Bir insanın başına da bu kadar bela olunmaz ki canım!
Şebnem yavaşça yanına sokulduğu Kerem'e masum bir ifadeyle bakarak "Kerem çok özür dilerim işin bu kadar büyüyeceğini tahmin etmemiştim. Biliyorum çok büyük saçmaladım ama ne olur beni bir yere gönderme" derken ona bakıp kısa bir an düşünen Kerem'de "Hiçbir yere gitmiyorsun başımın belası!" dedi. Şebnem şaşırarak şapşal şapşal sırıtıp "Valla mı? O zaman hadi hatırladığını da söyle de bitsin bu iş" dediğinde Kerem inadım inat dercesine hâlâ ısrarını sürdürüp "Hatırlamıyorum ki" deyiverdi. Bunu duyunca Şebnem'in gözlerinin biri sağa bir sola bakmaya başlamıştı. Resmen kaykılmıştı. Yuh arkadaş! O kadar şeyden sonra hâlâ inadını bırakmıyordu beyefendi!
Bırakmıyordu çünkü aklında başka bir şey vardı. Belli ki ikisi de birbirini pes ettirme yarışına girmişti. Kerem onu şöyle bir süzüp "Demek evleniyormuşuz Şebnem Hanım" dediğinde aralarında karşılıklı olarak sinsi bir bakışma yaşanmıştı. Kafasından türlü türlü şeyler geçiren Şebnem inadını kıramadığı için sinirlenip gözleri kısık bir halde "Evet öyle Kerem Bey! Takıyorum halkayı bur..." dedikten sonra tam burnuna diyecekken bir anda toparlanıp "Yani takıyorum halkayı parmağına!" dedi. Batırdık bari iyice sıvamayalım demiş olmalıydı.
Anlaşılan ne olursa olsun ikisi de geri adım atmaya pek niyetli değildi. Derin bir nefes alarak düşünen Kerem onu köşeye sıkıştırmak için "Tamam madem bana evlenme teklif ettin ve ben de bunu çipil çipil bakan gözlerim ile kabul ettim o zaman arayı uzatmayalım. Hatta şu doğum günü organizasyonunu hallettikten hemen sonra gidip gün alalım" dedi. Ooops! Gün mü? İşte tam da şu an insanın stop dediği anlardan biri yaşanıyordu. Şebnem böyle bir karşılık alacağını tahmin etmemiş gibiydi. Fiko onun haline bakıp karşısında dalga geçer gibi el sallarken Şebnem'de bakışlarını ondan alıp yeniden Kerem'e döndürdü.
"Ne günü Kerem?"
"Nikah günü"
"Öyle her önüne gelene veriyorlar mı onu?"
"Ne demek o Şebnem?"
"Ben ne dediğimi biliyor muyum Kerem?"
"Tamam anlaştığımıza göre bu hafta içinde gidiyoruz"
"Nereye?"
"Belediyeye!"
"Ben gelemem Kerem fobim var"
"Ne fobisi?"
"Belediye fobisi"
Belediye fobisi de ne be! Birbirlerine boş boş bakarken Kerem yaklaşarak gayet şirin bir çiftmiş gibi kolunu Şebnem'in omzuna attı ve onu sertçe kendisine doğru çektikten sonra da "Yanında ben varım Şebnemciğim korkma hiçbir şey olmaz!" dedi. Söylemesi kolaydı. Şebnem tırsarak omzundaki ele bakarken Kerem'de kızdığı için onu kendisini doğru iyice sıkıştırıyordu. Biraz daha uğraşırsa Şebnem'in omzunun çıkması an meselesiydi.
Şebnem canı acıdığı için kocaman olmuş gözlerini Kerem'e döndürerek imalı bir tavırla "Nefesimi kesiyorsun Kerem" dediğinde Kerem'de kızgın bir şekilde onun burnunu sıkıp "İnan sen de benim nefesimi kesiyorsun Şebnem!" dedi. Eyvahlar olsun! Şebnem böyle bir karşı atakla karşılaşacağını düşünmemişti doğrusu.
●●·٠●●٠·˙
Saat geç olunca Fiko ve Mukaddes Hanım izin isteyip kalkmıştı. Ailece onları kapıya kadar geçirirken Şebnem'in telefonu da ısrarla çalmaya başlamıştı. Kimdi ki bu saatte? Herkes oradaydı sonuçta. Şebnem telefonunu eline alıp arayanın arkadaşı Melis olduğunu görünce bir sorun olduğunu düşünerek heyecan içinde balkona çıkıp kapıyı kapatmıştı. Tabii böyle olunca Kerem'de merak edip evine çıkmadan önce onun geri dönmesini beklemeye başlamıştı.
"Melis bir şey mi oldu?"
"Dur panik yapma sadece seni bilgilendirmek için aradım"
"Ne için?"
"Aileleriniz bu akşam nikah tarihinizin Okan'ın yoğun iş temposu nedeniyle birkaç hafta ertelendiğini açıkladı"
"Sahi mi? Keşke hiç olmayacağını açıklasalardı"
"Bugün Okan geldi. Senin nerede olduğunu bilip bilmediğim konusunda beni sıkıştırdı"
"Sen ne dedin?"
"Ne söyleyebilirim ki sonuçta nerede olduğunu bilmiyorum değil mi? Ona da bilmediğimi çünkü senin hiç aramadığını söyledim ama o bana inanmadı. En son çıkarken oldukça kaba bir şekilde seni er ya da geç bulacağını ve eğer yalan söylüyorsam bunun da bir bedelinin olacağını söyledi. Bu adam tam bir canavar!"
"Seni arada bıraktığım için çok özür dilerim Melis"
"Böyle söyleme lütfen"
"Seni çok sık aramasam iyi olur. Senin de başını derde sokmak istemiyorum"
"Ama beni çok da merakta bırakma"
Şebnem hüzünlü bakışlarını salona çevirip Kerem ve ailesine bakarak "Tamam seni habersiz bırakmam ama sen de beni sakın merak etme olur mu? Etrafımda çok güzel insanlar var. Beni koruyup kolluyorlar. Hayatımda ilk defa gerçek bir ailenin o tatlı sıcaklığını hissettim biliyor musun?" dedi. Yüzünde hoş bir tebessüm belirirken önce Aslı'ya ve Nurten Hanım'a bakıp "Birinin kız kardeşi oldum diğerinin de kızı oldum" dedi ve sonra da Kerem'e dönerek ona uzun uzun bakarken çok tatlı bir gülüşle "Bir diğerinin de başının tatlı belası oldum" dedi. Hop hop! O nasıl bir ses tonuydu öyle?
"Şebnem!"
"Efendim?"
"Aşık mı oldun sen?"
"Ne?"
"Duydun!"
"Hayır canım ne münasebet! Hem de o çarpık bacaklı fasulye sırığına... Daha neler! Gerçi çok tatlı bir gamzesi kaslı maslı güvenlik duvarı gibi bir görünümü var ama yine de şeytan görsün yüzünü! Hele sabah uyanınca bir huysuz bir meymenetsiz oluyor ki hiç sorma! İstediği kadar yakışıklı istediği kadar güvenilir olsun kimse aşık maşık olmaz o ukala dümbeleğine!"
"Şebneeeem!"
"Çenem düşsün neler saçmalıyorum ben? Kapat telefonu Melis!"
"Dur sakın kapatma! Kimmiş o Bay Mükemmel?"
"Adı Kerem restoranında çalışıyorum aynı zamanda evinde... Yaaa! Konuşturma beni Melis kapat diyorum ağız ishali mi oldum ne! Kesin o Papyonlu Penguenin getirdiği tatlı yüzünden oldu. Uğursuz kel!"
"Papyonlu Penguen mi? O da kim?"
"Fiko! Asıl adı Fikret ama beni ilk zamanlar Kayhan'ım diye kandırdı. Anlayacağın ruh hali dalgalı bir tip... Kahretsin neler oluyor bana? Nurten teyzenin dikiş kutusundan bir ip bulup hemen ağzımı dikmem gerek. Sen sormadan ben söyleyeyim Nurten teyze de Kerem'in annesi az önce evleneceğimizi duyunca havalara uçtu. Çok tatlı bir kadın... Allah beni kahretsin inşallah hâlâ mı konuşuyorum ben!"
"Ne evlenmesi? Şebnem!"
Şebnem battıkça battığını fark edince fena halde paniklemiş ve telefonu Melis'in yüzüne kapatarak başını da balkondaki masaya gömmüştü. Hay dili kopaydı da tek kelime bile edemeyeydi. Kıza neler anlatmıştı iki saniye içinde! Sana ne adamın kasından gamzesinden sırası mı şimdi!
Kerem telefon görüşmesinin bittiğini ve Şebnem'in elleriyle başını kapattığını görünce kötü bir haber almış olabileceğini düşünüp yanına gelmişti. Balkonun kapısını açıp "Şebnem sen iyi misin?" diye sorunca başını kaldırıp gözü istemsizce onun vücuduna kayan Şebnem de bir pot daha kırıp "Kaslı gamze... Aaaa!" dedikten sonra ağzını kapattı.
Kendisine şaşkınca "Ne?" diyen Kerem'e bakamadan da iki eliyle yüzünü gizleyerek "Sakın bana bir şey sorma Kerem! Beynimin konuşma merkezinde sistem arızası var veri çıkışına engel olamıyorum kapıyı açık gören fütursuzca dışarı fırlıyor şu an çok tehlikeliyim lütfen benden uzak dur!" deyip hızla oradan çıkarak apar topar banyoya gitti. Kerem ise dediği hiçbir şeyi anlamamış arkasından manasız bir şekilde gülümseyerek bakıp kalmıştı. Deli bu kız... Hem de zır olanından.
●●ERTESİ GÜN·٠●●٠·˙
Söyledikleri bütün gece kulaklarında çınlayan Şebnem sonunda başını yastığın altına gömüp kulaklarını da kapatarak uyumayı başarmıştı. Neydi o dünkü hali Allah aşkına? Gerçek şu ki daha önce hiç bu kadar saçmaladığını hatırlamıyordu. Of! Şimdi bunları düşünmeden bütün gün Kerem'in yanında nasıl duracaktı ki? Onu her gördüğünde yine bu sözler aklına gelecek ve belki de çenesine yine hakim olamayacaktı. Lütfen böyle bir şey olmasın. Lütfen...
Sabah gözünü Aslı'nın sesiyle açan Şebnem başını kaldırarak ona günaydın derken Aslı'nın "Şebnem hadi kalk! Kerem geldi restorana gitmek için seni bekliyor" demesiyle uzun uzun düşünüp "O gitsin ben sonra arkasından yetişirim" dedi. Aslı onun ilk defa Kerem'den ayrı gitmek istemesini yadırgamıştı. Normalde Kerem kaçacakken Şebnem peşine takılan taraf olurdu çünkü.
Aslı hasta olup olmadığını sorunca Şebnem'de iyi olduğunu ama hazırlanması gerektiği için Kerem'i bekletmek istemediğini söyledi. Bunu daha önce Kerem'i beş dakikaya hazırım deyip sonra da yarım saat bekleten kız mı söylüyordu? Aslı odadan çıktıktan sonra yataktan kalkarak kapının önüne geçen Şebnem'de kulak misafiri olup onları dinlemeye başlamıştı. Aslı kardeşine Şebnem'in sonradan geleceğini söyleyince doğal olarak Kerem'de aynı kardeşi gibi hasta olup olmadığını sormuştu. O da garipsemişti doğrusu.
"Hayır hasta değil sadece hazırlanırken seni bekletmek istemiyormuş"
"Bunu Şebnem mi söyledi?"
Şebnem yüzünü buruşturup "Herhalde ben söyledim ne diye şaşırdı bu şimdi? Gören de beyefendiyi ağaç ediyoruz zanneder" diye söylenirken aniden kulağını dayadığı kapı Kerem tarafından tıklatılınca korkarak geri çekildi. O "Efendim?" diyerek saçını başını düzeltirken Kerem'de "Seni bekliyorum Şebnem yarınki doğum günü için almamız gereken şeyler vardı unuttun mu?" dedi. Ah! Şebnem bunu tamamen unutmuştu. Kerem'in yanında çenesini tutamayacağından korksa da oraya kendisinin de gitmesi gerektiği için "Tamam o zaman bekle hemen geliyorum" diyerek mecburen hazırlanmaya başladı.
Bu sefer ne hikmetse kısa süre içinde hazır olmuştu. İşine gelince oyalanmayabiliyormuş demek ki. Şebnem salona doğru gidip herkese günaydın dedikten sonra Kerem'e bakmamaya çalışarak artık çıkabileceklerini söyledi. Çenesine hakim olmaya çalıştığı da çok belliydi. Bir pot kırmamak için gereksiz laf kalabalıklığı yapmaktan kaçınıyordu sanki.
Kerem annesini öpüp ceketini alırken Şebnem'de Nurten Hanım'ı öpüp Aslı'nın da koluna minik bir dokunuş yaparak "Akşama görüşürüz" deyip Kerem'in peşinden gitti. Aşağıya inip arabaya doğru giderken onun suskunluğu Kerem'in dikkatinden kaçmamıştı. Hayır yani alışık değildi karşısında böyle sus pus bir Şebnem görmeye...
"Senin neyin var?"
"Benim mi? Bir şeyim yok"
"Dün akşam telefonla konuştuktan sonra biraz garipleştin sanki"
"O mu? Şey... Arkadaşım Melis aradı. Ailesel bir durum"
"Kötü bir haber mi aldın?"
"Bir iyi bir de kötü haber diyelim"
"Konuşacak birine ihtiyacın olursa bu konuda bana güvenebilirsin"
Kerem hemen fark edemese de Şebnem arabanın kapısını açarken ona uzun uzun bakmış sonra da tebessüm ederek "Biliyorum Kerem" dedikten sonra arabaya binmişti. Kerem arabayı çalıştırdıktan sonra daha önceden konuştukları malzemelere bakmaya gittiler. İlk iş ses tesisatını halletmekti. Dükkanın önüne park ettikten sonra Kerem gözleri camekanda duran gitara takılarak içeriye girmişti. Beğendiği her halinden belliydi. Şebnem'de hemen ardından onun baktığı gitara bakarak arkasından gidip yanına geçti.
Kerem kendilerini karşılayan adama istedikleri şeyleri anlatırken Şebnem'de meraklı gözlerle etrafı inceliyordu. Bir ara Kerem ve dükkan sahibinin konuşması kulağına gelince ister istemez onlara doğru dönmüştü. Anlaşılan o ki Kerem o gitarı pek bir beğenmişti çünkü güzel gülümsemesi elindeki gitara bakarken yine ortaya çıkmıştı.
Adam bir müzik grubunun imzasını taşıyan gitarın özelliklerinden bahsederken Kerem'de onu eline alıp dikkatle inceliyordu. Eline de yakışmıştı hani. Tabii Kerem fiyatını öğrenince kendisi için biraz fazla olduğunu söyleyip gitarı yerine bırakmıştı. Bu da Şebnem'in üzülüp yüzünü asmasına neden olmuştu.
Kerem adamla beraber kendilerine gerekli olan malzemelere bakmaya giderken Şebnem'de çaktırmadan arkalarından bakıp az önce inceledikleri gitarın yanına geldi. Dikkatle bakarken üzerindeki imza dikkatini hemen çekmişti. Yanlış hatırlamıyorsa eğer ilk geldiği gün Kerem'in evini kurcalarken orada bu grubun CD'lerini görmüştü. Demek ki gerçekten sevdiği bir gruptu.
Şebnem tam düşüncelere dalmışken Kerem'in kendisine seslendiğini duymuştu. Fikir almak istiyordu herhalde. Kerem'in yanına çağırdığını duyar duymaz kendisine gelerek "Hemen geliyorum Kerem" dedi ve daha sonra burayı aramak için masadaki kartlardan birini çantasına atıp yanına gitti. Birkaç dakika içinde de lazım olan ses sistemini kiralamışlardı.
"Farklı farklı çeşit çeşit ne çok malzeme vardı. Gözlerime inanamadım"
"Öyle... Burası Samet'in ikinci durağıdır"
"Neden arkadaşın Samet'i hiç görmedim?"
"Biraz çekingen o yüzden genelde yanına hep ben giderim"
"Hmm... Müzik işlerinden de anlıyormuş keşke yarın gelip yardım etseydi. Hem belki de çekingenliğini yenerdi"
"Aman Şebnem! Sen ona fazla ağır gelirsin. Henüz seninle tanışmaya hazır olduğunu sanmıyorum"
"Aşk olsun Kerem ne kötülüğümü gördün?"
"Susmak bilmeyen en çenebaz halini gördüm. Yetmez mi?"
"Tamam yine sen kazandın. Çenebazım ben doğru... Bu arada adam malzemeleri hemen yollayacağını söyledi ya düzenlemeleri de bu akşam mı yapacağız?"
"Bence öyle yapalım yarına da ufak tefek işler kalsın"
"Tamam olur. Kerem yarın ilk açılışı biz yapalım mı?"
"Hangi açılışı?"
"Karaoke açılışı. Hadi Kerem! Çok eğlenceli olur"
"Olmaz Şebnem ben o kadar insanın içinde şarkı falan söyleyemem"
O istediğini söylesin Şebnem bunu kafaya takmıştı bir kere. Kerem öyle ya da böyle o sahneye çıkacaktı. Bitti! Hem ona bu konuda da bir sürprizi vardı. Bu yüzden de o sahnenin tozunu muhakkak yutması gerekiyordu.
Kerem asla yapamayacağını söyleyip sessiz kalırken çoktan o ruha girmiş olan Şebnem'de büyük bir keyifle başını ona doğru uzatıp şarkı mırıldanmaya başlamıştı. Onu izleyen Kerem ister istemez gülümserken Şebnem'de o güldükçe daha da coşup ayarsız sesler çıkararak "Bak ben daha betermişim gördün mü? Emin ol senden daha çok çürük domates toplarım" dedi. Kerem başını hayır anlamında iki yana birden sallayıp duruyordu. Ne inatçı çıkmıştı yahu!
Yılmak bilmeyen Şebnem ellerini yukarıya kaldırıp önüne geçerek "Karşınızda son zamanların en bed sesleri Şebneeem Kereeeem!" dedikten sonra gülmeye başlayıp "Aaa! Sahne adı gibi oldu. Girişe de neon ışıklı tabela mı yaptırsak acaba?" deyince Kerem'de onu kolundan tutup "Orası restoran Şebnem gazino değil!" diyerek kızı paldır küldür doğum günü süslerini alacakları dükkana soktu.
●●·٠●●٠·˙
İşleri bittikten sonra restorana geri dönüp ellerindeki paketleri Kerem'in odasına bırakmışlardı. Aslında yorulmalarına rağmen keyifli de bir alışveriş olmuştu sanki. Eksiksiz bir şekilde tüm aradıkları şeyleri de bulmuşlardı. Geriye sadece restoranı konsepte uygun bir şekilde düzenlemek kalmıştı.
Kerem ceketini çıkarıp asarken çok acıktığını söyleyince ondan çok da farklı bir durumda olmayan Şebnem'de kendilerine masa ayarlamak için arkasını dönmüş ama tam o anda da "Ne o bensiz düğün alışverişine mi çıktınız yoksa? Bu zevksiz sarışın kim bilir sana ne rüküş ne avam şeyler aldırmıştır Kerem. Aman Allah'ım! Seçtiği paçavraları gözümde canlandırmak bile gözlük numaramın üzerinde artışa sebep oluyor" diyen Fiko ile burun buruna gelmişti. Bu adam bir gün yüreğine indirecek sonra da gidip "Oh! Ne iyi yaptım" diyerek bir tarafına kınasını yakacaktı herhalde.
Kerem arkadaşına saçmalamamasını söyleyerek masasının başına geçerken Şebnem'de onun yanından "Bugün sizinle muhatap olmak istemiyorum Fiko Bey" diyerek geçip içeriye gitti. Şebnem ve muhatap olmamak... İşte bu şaşırtıcı bir şeydi. Kısa bir süre sonra yemek hazır olunca Kerem'de gelmiş beraber masaya oturmuşlardı. Kerem yemeğini yiyerek dalgın bir halde notlar aldığı defterini kontrol ediyor Şebnem'de hiç es vermeden ona yarın için yapmayı düşündüğü şeylerden bahsediyordu. Gerçi ona göre birazda kendisi söyleyip kendisi dinliyor gibiydi.
"Kereeem!"
"Ne oldu?"
"Sen beni dinlemiyor musun?"
"Dinliyorum"
"Hayır dinlemiyorsun! Yemeğe başladığımızdan beri kendi kendime konuşuyorum"
"Dinliyorum Şebnem ama bir türlü susmadığın için araya giremiyorum"
Şebnem yalan söylediğini düşündüğü için kaşlarını çatarak bakarken Kerem'de arkasına yaslanıp derin bir nefes alarak "Tamam bakma bana öyle suçluymuşum gibi! Sana söylediklerini dinlediğimi ispatlayabilirim. Önce masaların yerlerini değiştirmekten bahsettin ve koca restoranda bir türlü uygun yer bulamayıp acaba masa koymasak mı ya kadar geldin. Ardından kırk yıllık ışıklandırmamızın mekanı iyi aydınlatmadığını ve badana rengini neden bu kadar soluk seçtiğimizi de anlayamadığını söyleyip bana adını ilk defa senden duyduğum bir sürü renk seçeneği sundun. Tabii yarın beyaz eteğini mi yoksa çiçekli pembe elbiseni mi giyeceğinle alakalı muallakta kaldığın ve alışveriş için kendine biraz zaman ayırıp ayıramayacağın konusunda hesaplamalar yapmaya çalıştığın kısmı hiç söylemiyorum.. kiii zaten bu beni hiç ilgilendirmez. Neden bunları bana söylüyorsun onu da anlayamadım doğrusu" derken Şebnem'de kocaman açtığı gözleriyle "Tamam Kerem inandım dinlemişsin ama itiraf etmeliyim ki sabrına hayran kaldım. Ben olsam çoktan kalkıp gitmiştim" dedi. Tabii tabii kalkıp gitsin de ardından demediğini bırakma adama...
●●·٠●●٠·˙
Tüm müşteriler ayrıldıktan sonra artık sıra restoranı yarın için hazırlamaya gelmişti. Fiko ve Kerem aldıkları süslemeleri getirip yavaş yavaş yerlerine yerleştirirken Şebnem'de elinde Fiko'nun yarın için yapmayı düşündüğü örneklik içecekle ikisine talimatlar yağdırıyordu. Tabii bir süre sonra aylak aylak durması ikisinin de gözünden kaçmamıştı. İlk tepki de haliyle Fiko'dan gelmişti.
"Ama olmuyor ki böyle! Kerem o süslemeler sahne tarafına konacaktı kırk kere söyledim sana değil mi? Fiko Bey sizin de sağ üst köşe yamuldu onu düzeltelim lütfen. Ay! Ne kadar amatörsünüz ya!"
"Hiçbir işe yaramadan o koca poponun üstüne oturarak bana emirler yağdıramazsın sarışın!"
"Benimle düzgün konuşun Fiko Bey!"
"Seninle istediğim gibi konuşurum. Kerem'in aklını başından aldın diye dokunulmaz mı olacağını sanıyordun yoksa?"
Fiko'nun bu dediğini duyan Kerem şaşkınlıktan merdivenden iki basamak aşağıya kaydıktan sonra "Kimin! Benim mi aklımı başımdan almış? Bundan benim niye haberim yok peki!" diyerek kızdı. Şebnem sesini çıkarmadan kendisini bu konudan geri çekerken Fiko'da Kerem'e dönüp "Aklını başından almadıysa o zaman neden evlenme teklifini kabul ettin Kerem?" diye sordu. Ah! Doğru ya Kerem henüz bu mevzudan ona bahsetmemişti. Şebnem ile göz göze gelip ağzında bir şeyler geveledikten sonra aslında hatırlasa da aksini söyleyip "Bilmiyorum. Sanırım o konuşma hafızamı kaybetmeden az önce gerçekleşmiş yani en azından Şebnem öyle olduğunu söylüyor" deyiverdi.
Onun sonunda açık vereceğini düşündüğü için ağzından çıkacak olan kelimeleri dikkatle dinleyen Şebnem bu cevapla yeniden hayal kırıklığına uğramıştı. Bu böyle olmayacaktı. Ona öyle bir tuzak hazırlamalıydı ki Kerem kaçak göçek cevaplar veremeden bülbül gibi şakımak zorunda kalmalıydı. Ama nasıl?
Şebnem ikisinin konuşmasının arasına girip ayağa kalkarak "Biraz daha konuşursak yetiştiremeyeceğiz. Şirin'e ona asla unutamayacağı güzellikte bir parti hazırlayacağımız konusunda söz verdim. Onu bu mutlu gününde hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum" dedi. Kerem ikisine ters ters bakıp kendi işine dönerken Fiko da sırıtarak "Şirin mi? Kızın adı bildiğimiz Şirin mi yani? Umarım servis yaparken sürekli bunu hatırlayıp yüzüne karşı gülmem çünkü çok ayıp olur" deyiverdi. Ah Fiko ah! Şebnem'e kullanmaktan hiç de çekinmeyeceği kozlar verip duruyorsun da farkında değilsin.
Fiko bardakların olduğu tepsiyi alıp açık büfenin bulunacağı yere doğru götürürken Şebnem'de gözleriyle onu sinsice takip ederek "Evet Fiko Bey! Doğum günü sahibemizin adı Şirin Özden. Bu ismin henüz size bir şey ifade etmediğini biliyorum ama sizi hemen aydınlatacağım merak etmeyin. Siz Şirin'i yıllardır su gibi güzelliğiyle kapınızın önünden geçen elma yanaklı kiraz dudaklı "Peri Kızı" olarak tanıyorsunuz" dediği anda Fiko'nun gözleri kocaman açılmış ve elindeki bardakları yere düşürüp un ufak etmişti.
Hafiften panik atak belirtileri de baş göstermeye başlamıştı sanki. Kalbi deli gibi çarparken nefesi kesilmiş ve gözlerinin önünde tüm restoran fıldır fıldır dönerken kendisine neyi olduğunu anlayamamış gibi bakan tam tamına üç tane Şebnem ile karşı karşıya kalmıştı. Ne yani tüm bu hazırlıkları o elma yanaklı kiraz dudaklı kız için mi yapıyorlardı? Bu Fiko'ya şimdi mi söylenirdi? Alacağın olsun Şebnem!
•●●·٠•●●•٠·˙
Okur Yorumları (Düşüncelerinizi satır arası yorum olarak yapabilirsiniz)
Karakterler ile Alakalı Düşüncem : (?)
Bölüm ile Alakalı Düşüncem : (?)
Sevdiğim Detaylar : (?)
Hoşuma Gitmeyenler : (?)
10 Üzerinden Bölüme Verdiğim Puanım : (?)