Aurora'nın Şarkısı 1-Kutup Ge...

By AysenurNazli

783K 54.8K 5K

Adrian suydu, Nikolai kara. Aurora ise suya çekilen ama karaya özlem duyan bir siren melezi. Savaş yaklaşırke... More

Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm (1. Kısım)
17. Bölüm (2. Kısım)
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm (1. Kısım)
45. Bölüm (2. Kısım)
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm (Final)

29. Bölüm

9.1K 786 56
By AysenurNazli

Bölüm 29

Aurora

Ertesi gün, korktuğum şey başıma geldi. Öğlene doğru, Kraliçe Nikita'nın huzuruna çağrıldım. İçeri girer girmez, daha ben selam bile veremeden Kraliçe Nikita "Derslerinde zorluk çıkarıyormuşsun." dedi onaylamayan bir sesle.

Australis'te yalnız olmama rağmen kendimden ödün vermeyerek cesurca bir girişimle "Buraya ders almaya gelmedim, kraliyeti ziyaret etmeye ve Krystof ile tanışmaya geldim." dedim.

Kraliçe Nikita küçümseyen bakışlarını üzerimde gezdirdi. Oğlundan farklı olarak duygularını oldukça belli eden bir kadındı. Kraliçe Nikita'nın ne düşündüğünü veya ne hissettiğini onun yüzüne bakarak anlayabilirdiniz. Ama Kraliçe'nin yüzündeki ifade etrafında ben varken genellikle sinirli, öfkeli, nefret dolu, küçümser veya soğuk olurdu. Beni sevmek zorunda değildi; ben de onu sevmiyordum zaten ama en azından birbirimize saygı gösterebilirdik. Benim tüm çabalarıma rağmen inatla beni küçümsemesi sonucu artık ben de ona olan saygımı elden bırakmıştım. Beni böylesine haksızca eleştirip küçümsemesinden nefret ediyordum. Bayan Athena'nın kimden güç olarak bir prensese karşı böyle bir davranış sergilediği aşikârdı.

"Krystof ile çoktan tanıştın ve Kraliyet'i de yeterince gezdiğini düşünüyorum. Ders almaman için hiçbir neden göremiyorum."

"Evliliğe daha vakit var ve ziyaret sürem çoktan doldu."

"Ama hala buradasın, öyleyse günlerini boşa geçirmemelisin, değil mi?"

"Belki de daha saygılı bir eğitmen bulmalısınız." dedim, daha kendinden emin durmaya çalışarak.

"Bayan Athena'nın saygısız olduğunu mu söylüyorsun?" dedi küçümsercesine gülerken.

"Evet, öyle olduğunu söylüyorum."

"Peki, sen çok mu saygılısın, Aurora? Daha Australis'in resmi gelini bile değilsin ama şimdiden kalmış Australis'in kraliçesi olacağını söylüyorsun!" Kraliçe Nikita'nın sesi her kelimede daha da yükselmiş ve ortaya kulak tırmalayıcı bir ses çıkmıştı. Yüzümü buruşturmadan edemedim.

Kraliçe derin bir nefes alıp çirkefliğini toparlamaya çalıştı ve bir hanımefendi gibi davranmaya özen göstererek ellerini kucağında birleştirdi. Bıyık altından gülümsedim, demek ki Kraliçe Nikita övündüğü gibi bir hanımefendi değildi. Bir insanın kökeni veya ailesi onun kim olduğunu belirlemezdi. Bir insanın kim olduğunu kendisi belirlerdi. Kraliçe Nikita, soylu bir aileden gelen bir Güneyli olabilirdi ama bir birey olarak bakıldığında kıskanç ve çirkef bir kadındı. Yine de böyle birini küçümsememek gerekirdi. Dünya adaletsiz bir yerdi; güç, her zaman adaletli kişilerin elinde olmuyordu.

"Pardon ama halkıma ve bana hakaret edilirken nasıl davranmamı bekliyordunuz? Halkımın aşağılanmasına ve sırf melez olduğum içim küçümsenmeme razı mı olsaydım? İstediğiniz böyle sinik bir gelin mi? Eğer kukla gibi oynatabileceğiniz sinik bir gelin istiyorsanız, üzgünüm ama yanlış kişiyi seçtiniz." Konuşurken bir kez bile takılmamış, bir kez bile kendimi kaybetmemiş ve bir kez bile korku belirtisi göstermemiştim. Sanırım Kraliçe Nikita'yı daha da öfkelendiren şey buydu. Ben onun gibi kendimi kaybetmek yerine sakince konuşabilmiştim, ondan korkmamıştım ve sözlerimde tereddüt etmemiştim. Ben Kraliçe Nikita'nın parmağında oynatabileceği bir gelin değildim.

Kraliçe Nikita bir hışımla ayağa kalkıp karşımda dikildi. Soğuk bir nefretle "Kiminle konuştuğuna dikkat et." dedi.

"Merak ediyorum," dedim, "benden asıl nefret etme sebebiniz Kral Robert'ın hala annemi seviyor olması mı yoksa Kral Robert'ın hala sevdiği kadının kızının oğlunuzla evlenecek olması mı?"

O an, dün ben nasıl davrandıysam, bugün de Kraliçe'nin öyle davrandığını fark ettim. Önce unvanı ile beni uyarmıştı ve şimdi de elini kaldırmış, bana tokat atmak üzereydi. Kraliçe'nin havada kalan eli tereddütle titrerken eline bakmadan konuşmaya devam ettim. "Görüyorum ki beni kendinizin de yaptığı şeylerle yargılıyormuşsunuz."

Arkamdan "Anne, sakın!" diye bir ses işittim. Bu sesi artık gayet iyi tanıyordum, kim olduğunu görmek için arkamı dönüp bakmama gerek yoktu.

Tereddüdü bırakıp niyetlendiği tokadı atmak için elini tekrar geriye atmıştı ki Blade'in seslenişiyle eli, yüzüme inmesine santimler kala havada asılı kaldı. Blade'in sesinin, annesi üzerindeki etkisi inanılmazdı. Kraliçe elini indirip eteklerini uçurarak döndükten sonra sinirle yerine oturdu. "Bu kızla evlenmeni istemiyorum." diye söylendi.

"Ben istiyorum." dedi Blade baskın bir sesle. "Ve babam da onaylıyor. Bu mutlak barış için gerekli, evet ama ortada bir zorunluluk olmasa bile onunla evlenmeyi isterdim. O yüzden, onu kabullen artık. Sakın bir daha ona elini kaldırma, anne."

Blade yanıma vardı ama bana bakmadan bakışlarını annesinin üzerinde sabit tuttu. "Babamın bir başkasını seviyor olmasının bedelini Aurora'ya ödetme."

Blade'in annesine karşı beni savunmasına şaşırsam da Kraliçe'nin Blade'e karşı tepkisiz kalmasına daha çok şaşırmıştım. Kraliçe en sonunda ağlamaklı bir sesle "Üzgünüm, oğlum." dedi. "O kadın, ölmesine rağmen kocama sahipken bir de kızının gelip oğlumu elimden almasına dayanamıyorum."

Kraliçe Nikita için neredeyse üzülecektim ama beni aşağılamasını affedemiyordum ve şu anki duygu sömürüsü öyle yapmacık geliyordu ki duygularına inanasım gelmiyordu.

Blade omzunun üzerinden bana bakıp "Aurora, beni annemle yalnız bırakabilir misin biraz?" diye sordu.

Zaten oradan çıkmak için fırsat kolladığımdan başımı eğerek onayladım ve hızlıca dışarı çıktım. Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladığımda derin bir nefes aldım. Kapıda bekleyen nöbetçiler göz ucuyla bana bakıp ne yaptığımı anlamaya çalıştılar. Kapıdan çekilip kendimi toparlayarak nöbetçilerin bakışlarını aldırmadan saray bahçesine doğru ilerledim.

Yaptığım tartışma ile en azından saçma dersler sorunu ortadan kalkmıştı. Bugün Bayan Athena'yı görmemiştim bile.

Bahçede amaçsızca dolaştıktan sonra en sonunda ıssız bir köşede kalan bir banka oturdum. Rahatsızlık verecek kadar sessiz bahçe, beni zaman geçtikçe daha da hüzünlendiriyordu ama aynı zamanda da huzur veriyordu.

"Prenses, sizin dersiniz yok muydu?"

Sessizliği bozan tanımadığım sese bakmak için sol tarafıma göz attım. Daha önceden birçok kez karşılaştığım ama pek konuşmadığımız Joel, oturduğum banka doğru geliyordu.

"Artık yok." dedim. "Eğitmenine tokat atıp Kraliçe'ye karşı çıktığında dersler iptal olabiliyormuş meğerse."

Joel yanıma oturduğunda güldü. "Bayan Athena'ya tokat mı attınız?"

"Evet." dedim omuz silkerek.

"Eminim hak etmiştir. Çoğu zaman ben de ona tokat atmak istiyorum ama yaşına ve unvanına hürmeten kendimi tutuyorum."

Yan gözle bir bakış attım. "Seni neden sinirlendiriyor?"

"Annem bir Borealisli ve onun gözünde bu beni aşağılık biri yapıyor. Ben ona göre cahil ve görgüsüz biriyim."

Kafamı salladım, anladığımı ifade ederek. "Bayan Athena'nın Borealis ile sorunu ne?"

"Bayan Athena, sadece doğduğu toplumu daha üstün gören biri. Aşırı derecede milliyetçi ve ırkçı. Onun için en yukarıda Australis, onun altında da Borealis var. Bağımsız veya bir insan olmadığına şükret, çünkü ona göre onlar Borealis'ten daha da aşağıda."

"Ben yarı insanım." dedim. "Bu beni hangi gruba koyuyor?"

"Ah, üzgünüm, bunu sürekli unutuyorum." dedi Joel, alnını kırıştırarak. "Benim gözümde normal bir bireysiniz, prenses. Melez olduğunuz için sizi dışlamam."

Tekrar kafamı salladım. Son günlerde biriyle dostça ve normal bir konuşma yapmamıştım. Bu yüzden Joel'in beklenmedik sohbeti bana iyi gelmişti. "Peki, Tanrılar hangi sırada yer alıyor?" diye sordum konuyu değiştirmek istercesine.

"Tanrılar, Olimpos'a çekildiğinden beri Bayan Athena'ya göre onlar bu piramitte yer almıyor."

Kısa bir sessizliğin ardından konuşan ben oldum. "Joel," dedim, "karada neler oluyor?"

Joel anlatıp anlatmamakta tereddüt etti ama sonra anlatmaya karar vererek konuşmaya başladı. "Avustralya'da yaşanan son cinayet ile birlikte katil durdu ama katili bulamadık. İnsanlar cinayetlerin bağlantılı olduğunu çözmeye başladı yavaş yavaş ama 'siren' lafını eden olmadı henüz."

"İnsanlar deniz kızlarını seviyor ama bizi hatırlamıyorlar bile." dedim. "Sanırım henüz açığa çıkmamış olmamız normal."

"Bu bizim için güzel bir şey, prenses. Açığa çıkmamız dünyada bir kaos yaratırdı ve inan, Poseidon bile Olimpos'tan kalkıp gelirdi."

Elimde olmadan bir kahkaha attım. "Gerçekten de çok yerinde bir tahmin oldu."

Joel kocaman bir sırıtışla bana baktı. "Sizi güldürebildiğime sevindim. Sizin için yapabileceğim bir şey var mı? Son günlerde mutsuz görünüyorsunuz."

"Aslında bana Krystof'un nerede olduğunu söyleyebilirsin, onunla konuşmayalı uzun zaman oldu."

Joel yine bir tereddüt yaşadı, onun benden bir şeyleri saklamak zorunda olduğunu hissettim. Saklamak istemiyordu ama ona saklaması söylenmişti. "Tek söyleyebileceğim meşgul olduğu."

"Anlıyorum." dedim, onu zorlamak istemeyerek. Joel, emir kuluydu, ona kızamazdım.

Continue Reading

You'll Also Like

ELFİDA By ✍︎︎

General Fiction

93.1K 5.6K 37
Deniz kızı Ve Kara Prens'in Hikayesi.. § 12.04.2013 Karan'a ; Genç bir kızın, küçük yüreğinden dökülen bu satırlar genç bir adamın, koca yüreğine a...
164K 3.6K 47
Yunan mitolojisi hakkinda hersey. Tanrilar yari tanrilar periler sentorlar vb. Öğrenmek istediğiniz herşey..