Minho sabah gözlerini Chan'ın sesiyle açmış, kendisini kontrol eden büyüğünü anlamaz bakışlarla süzmüştü.
"Ne oldu hyung?"
"Bir şeye baktım, seni uyandırdığım için üzgünüm. Geri uyu istersen." Minho iç çekerek gözlerini kapattı.
"Jisung mu beni uyandırmanı söyledi?"
"Hayır, sadece giydiklerini kontrol etmem gerekti. Pantolonla uyuman saçma olurdu sonuçta."
"Her gece böyle tepemde bitmek zorunda değilsin ama, git başımdan da uyuyayım." Chan kıkırdayarak onun saçlarını okşadı.
"Yanında uyuyabilir miyim? Baba oğul gibi."
"Yılışmak yok ama, sadece Jisung yılışabilir bana." Chan onun yanına kuruldu.
"Ne yılışması canım? Sadece sarılacağım." Chan adeta koala gibi Minho'ya sarılınca Minho dudak büzdü.
"Hiç yılışmazsın ki zaten."
"Değil mi ya? Ne o öyle vıcık vıcık. Neyse sen uyu istersen, ben biraz yanında uzanır giderim." Minho omuz silkip ona doğru sindi.
"Umarım uyuyabilirim, saat kaç?"
"Dörde geliyor."
"Ya sen... Sen neden beni bu saatte uyandırıyorsun? Saat dörtte pantolonla uyuyup uyumadığımı kontrol edecek kadar ne yaşamış olabilirsin?"
"Biraz daha konuşursan seni kedilere yem edeceğim, sus ve uyu." Minho oflayarak onun omzuna yasladı başını, çok kısa olmasa da bir süre sonra uykuya dalmıştı.
Minho uyuduktan sonra Chan onun üstünü örtüp odadan çıktı ve telefonunu çıkardı, Jisung'u aramalıydı.
Numarasını bulduktan sonra Jisung'u arayıp telefonu kulağına götürdü, telefon kısa zamanda açılmıştı.
"Uyandırdın mı?"
"Hm hm, geri uyudu az önce. Şüpheleniyor ama sorun değil, hallederim bir şekilde."
"Teşekkür ederim hyung, sana da iş yüklemişim gibi oldu. Minho'nun dersleri nasıl gidiyor bu arada?"
"Cidden çok hızlı anlıyor, bugün son kez çalışacakmışız gibime geliyor. İçin rahat olsun o konuda." Jisung'un rahat bir nefes verdiğini duydu.
"Minho'mu özledim, nasıl peki? Kilo aldı mı yeterince?"
"Pek yeterli diyemem, kilo almakta sorun yaşıyor ama aldı bir iki kilo, benimle de egzersiz yapıyor sürekli. Kasları ortaya çıkmaya başladı diyeyim sana." Jisung kıkırdadı.
"Kaslı erkekleri severim, tıpkı sen. Bir ara yatak odama davetlisin Bay Bang."
"Şimdi Minho'ya yetiştirmezsem şerefsizim."
"Yetiştirmen daha büyük şerefsizlik."
"Haklısın, doğru. Neyse ya, benim çok önemli işlerim var."
"Channie şirkette çalışan benim, senin ne gibi önemli bir işin olabilir ki?"
"Manitanın çalışacağı dersleri ayarlamak, yemesi gereken yemekleri pişirmek, yapacağı egzersizleri programlamak... Kısacası manitana bebeğim gibi özen göstermem gerekli ve bu pek de kolay değil." Jisung'un iç çektiğini duydu.
"Senin sırtına bu kadar yük bindirmemeliydim, üzgünüm. Sadece Minho'nun iyi olmasını istiyorum ve ben tek başıma üstesinden gelemem."
"Böyle konuşma yoksa sincap yanaklarından tutup asarım seni, Minho'yla ilgilenmek cidden enerji veriyor."
"Yine de Minho senin sorumluluğunda değil, yapmak zorunda da değildin. Bu yüzden teşekkür ederim."
"Ona sen de bakmak zorunda değilsin, biliyorsun ki Minho senden yaklaşık üç veya dört yaş büyük ve senin ilgine ihtitacı olmaması gereken bir yaşta. Yine de ona ilgini ve sevgini veriyorsun çünkü onu seviyorsun, senin sevdiğin gibi olmasa da ben de seviyorum Minho'yu. Cidden küçük bir kedi gibi." Jisung kıkırdadı.
"Bu konuda sana katılıyorum, bugün şirketteki işlerim büyük ihtimalle biter ve ben de Minho'ma kavuşurum sonunda, getirmemi istediğin bir şey var mı?"
"Seungmin'imi getir bana."
"Pekala, sizde toplanacağımızın alarmını veriyorum o zaman. Seungmin'i çağırıp bırakmak yok." Chan dudak büzdü.
"Ama çocuk yapacaktık..."
"Biz yapamıyorsak siz de yapmayın, hadi gitmem lazım benim. Küçük meleğime iyi bak." Chan kıkırdadı.
"Bakarım, görüşürüz."
"Görüşürüz~" Jisung'un aegyo yaparak söylediği şeyden sonra telefonu kapatması üzerine Chan güldü ve Jisung'a anlattığı şeyleri hayata geçirmek adına mutfağa ilerledi.
*~*
"Son zamanlarda hiç kabus görmüyorum, yaklaşık iki haftadır falan yani." Chan onu dinlediğine dair bir mırıltı çıkardı. "Ama sorun şu ki iki haftadır Jisung'u da görmüyorum." Minho'nun sözleri Chan'ın üstünde gülme isteği yaratınca Chan'ın yediği yemek boğazına kaçmış, öksürerek ayağa kalkmıştı.
Bu ani tepkisi yüzünden Minho ilgiyle onu süzdü.
"Sadece çıkarım, ayrıca ilk kabus görmeyi bıraktığımda da Jisung olmadan uyumuştum. Bu... Ayrı uyumamız gerektiğini mi gösteriyor? Jisung'tan uzak kalmak istemiyorum ki, zaten iki haftadır onunla bir kere bile konuşamadım." Chan içtiği suyu kenara bırakıp ona döndü.
"Jisung sanki büyük bir öcüymüş gibi konuştun, gülecektim ama gülemedim."
"Sensin öcü, ben beş yaşında değilim biliyorsunuz değil mi?" Chan yerine oturdu.
"Olayın Jisung ile alakası yok, sen o yerdeyken de Jisung yanında yoktu ama kabus görüyordun." Minho mantıklı geldiği için sessizce başını salladı. "Farkındaysan ilk geldiğin günlerde kabus görene kadar uyanmıyordun ama sonralarda ben seni uyandırmaya, saçma sapan bahaneler sunmaya başladım. Sebebi buydu işte, uzun uyuduğun zaman kabus görmeye başlıyorsun. Bu yüzden Jisung seni uyandırmam için beni arıyor her gün." Minho birkaç saniye duraksadı.
"Bekle, çok mantıklı. O yerdeyken tam olarak yedi saat uyurduk ve sonra bir siren sesiyle uyandırılırdık, zihnime öyle işlemiş sanırım. Yedi saat uyumak bana orada olduğumu hissettiriyor."
"Ama değilsin." Chan onun ellerini tuttu. "Beni hissediyorsun, değil mi? Elini tuttuğumu, yanında olduğumu, seninle konuştuğumu... Bunların farkındasın, biliyorsun. Bilinçaltından o yeri çıkarmak oldukça zor ama bu yeri sokmak kolay, biz burdayız Min. Uyandığında seninle yemek yedik, sonra ders çalıştık, sonra da spor yaptık. Şimdi de yemek yiyorsun ve bunlar zihninin oyunu değil, bunlar gerçekler. O yer ne kadar gerçekse biz de öyleyiz." Minho istemsizce daha sıkı tuttu onun elini.
"Hiç gitmeyin olur mu?"
"Gitmeyeceğiz zaten, gel yanıma hadi." Chan onu kendine çekip sıkıca sarılınca Minho da ona doladı kollarını.
İkisinin bu sıkı sarılması, dış kapıdan gelen sesle bölünmüştü. Chan Minho'nun saçlarını karıştırarak ondan uzaklaştı ve gülümsedi.
"Jisung geldi sanırım."
"Jisung mu?" Minho heyecanla ayağa kalksa da Chan onun bileğini tuttu.
"Başkası da olabilir, birlikte açalım kapıyı."
"Tamamm~" Minho Chan'ın ardından heyecanla zıplayarak odadan çıkmış, Chan kapıyı açarken yerinde zıplayarak onu izlemişti.
"Selam sevgilim." Seungmin kapıyı açan sevgilisinin dudağına nazik bir öpücük bıraktıktan sonra heyecanla yerinde zıplayan Minho'nun saçlarını karıştırdı. "Selam hyung."
"Selam, Jisung geldi-CHANGBİN-AH!" Minho heyecan içinde Changbin'in üstüne atlayıp ona sıkıca sarılınca Changbin düşmekten son anda kurtularak onun sarılmasına karşılık verdi.
"Selam hyung, neyin heyecanı bu böyle?"
"Seni bir aydır göremiyorum, özledim." arkasındaki arabaya yaslanan Jisung ufak bir gülümsemeyle onu süzdü.
"Alınıyorum yalnız, senin sevgilin benim Minho." Minho duraksayıp Changbin'in boynunu bıraktı ve Jisung'a koştu bu sefer.
"Sevgilimm~" Jisung gülerek onun sıkı sarılmasına karşılık verdi.
"Güzelim ya, hala bebek boy gibisin. Çok özledim seni."
"Ben de seni." Minho geri çekilip yerinde zıplayarak onun ellerini tuttu. "Chan hyung artık okula hazır olduğumu söyledi, sizinle aynı anda başlayabilecekmişim." Jisung gülümseyip onun dudaklarına kısa bir öpücük bıraktı.
"Bunu duyduğuma sevindim, kilo da almışsın. Cidden... Huzur doldum şu an." Jisung onu öpücüklere boğmaya başlayınca Minho kıkırdayarak onun boynuna doladı kollarını.
Onlar birbirlerine böyle özlemle sarılırken Jeongin durup Hyunjin'e döndü.
"Sen neden aynısını bana yapmıyorsun?"
"Bebeğim, biz o kadar ayrı kalmı-"
"Şhh..." Jeongin onun dudaklarına parmağını bastırdı. "Hep bahane bunlar, sevilmiyorum ya. Boşanıyoruz Yang Hyunjin." Jeongin sahte bir sinirle içeri geçince Hyunjin şaşkınca Chan'a baktı.
"Lan biz ne ara evlendik de benim soyadım Yang oldu? Bekle, TİLKİM YA GİTME!" Hyunjin de onun ardından içeri koştuğunda Chan kıkırdayarak kahkaha seslerinin yankılandığı yere çevirdi başını.
"İçeri geliyor musunuz?" Jisung Minho'yu gıdıklamayı bırakarak Chan'a döndü.
"Hayır, sadece diğerlerini başına musallat etmek istedim. Zenginsin sonuçta. Biz manitimle eve gideceğiz, değil mi güzelim?" Minho hevesle başını salladı.
"Hm hm, eve gidiyoruz. Jisung'uma kocamann sarılacağım~" Jisung gülerek onun alnına bir öpücük bıraktı.
"Çok aşığım ya, neyse biz gidiyoruz hyung. Görüşürüz sonra."
"Bekle çantamı alayım." Minho sekerek içeri koşarken Jisung arkasından gülerek izledi onu.
Sevgilisiydi, tamamen onundu.