KAÇAK SAVAŞ (FİNAL)

By misi_deny

477K 22.7K 3.1K

Deli miydim ben? Hayır, sadece aşıktım... Kim ne derse desin, hakkımda ne düşünürse düşünsün umrumda değil. E... More

Tanıtım
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
ÖZEL BÖLÜM (Özlem ve Polat)
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
...
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM (FİNAL)
SÜVEYDA 'ZEYREK'

33. BÖLÜM

7.9K 418 48
By misi_deny

Selam, ben geldim. Herkese keyifli okumalar.

Oy ve satır arası yorumlarınızı bekliyorum çitlembiklerim. Lütfen bir tane de olsa yorum yapmadan geçmeyelim.

Alıntılardan haberdar olmak istiyorsanız hesabımı takip edebilirsiniz.

İnstagram: misi_deny

'RÜYA!'

Yeniden başlamak...
Ben Alphan'a yeni bir şans vermiştim. Sadece hatalı olan o değildi, ben de hatalıydım. Sevgimin takıntı haline gelmesine sebep olduğumda bunu inkar ederek gurursuzca peşinde dolanmıştım. Attığı her adımda, gittiği her yerde karşısında beni bulması, asla vazgeçmeyişim ve onun da dediği gibi bir yapışkan misali yük olmuştum. Beni sevmeseydi bu kadar peşimden koşmazdı diye düşünüyordum şimdi ama ona olan öfkem dinmiyordu. Rakı masasında alay etmesi gururuma dokunmuştu.

Canım yanıyordu, yine de affetmek için ona şans verdim evet. Ancak bu demek değildi ki Alphan'a sonsuz güveniyorum, sadece yarama merhem olabilecek miydi merak ediyordum. Beni iyileştirebilecek miydi ve yeniden deneyecek miydik bilmek istiyordum.

O günden sonraki geçen üç gün boyunca kapımın önünde buluyordum Alphan'ı. Elinde ya sevdiğim çikolatalar ya da çiçeklerle dikiliyordu. İşte yine buradaydı. Bu kez elinde bir taşıma kafesi vardı. İçinde gördüğüm kedi ise gözlerimi irice açmama neden oldu. Şerefsiz miydi o? Benim kedimin onda ne işi vardı? "Şerefsiz?" diye ciyakladım.

Alphan kaşlarını çatarak kafesi geriye doğru çekti. "Şerefsiz değil o, püsküllü."

"Ne püsküllüsü? Dişi değil ki benim kedim!" derken kafese uzandım. "Onu nasıl evden çıkardın?"

Yeniden geriye çekti benden uzaklaştırarak. Ağzının içinde bir şeyler söyledi ancak duyamadım. Sonra bana tersçe baktı. "Senin kedin değil, ben sahiplendim püsküllüyü. Bir aydır beraberiz."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Aynı şerefsize benzeyen gri kediye dikkatle baktım. Kuyruğundaki tüyleri şerefsizinkine göre daha uzundu ve gerçekten de bir püskül gibi görünüyordu. Alphan'a çevirdim yeniden bakışlarımı. "Sen insan sevmiyorsun, bir kediyi nasıl sahiplendin şaşkınım şu an."

Tek kaşını kaldırdı. "İnsan sevmediğimi de nereden çıkardın?" dedi ters ters.

Yüzümü buruşturdum. "Herkese nefret eder gibi baktığın için olabilir mi?" taklidini yaparak kaşlarımı çattım, yüzümü de iğrenir bir ifadeye soktum. "Böyle bakıyorsun işte, millet sana küfür etmiş gibi hepsine içinden beddua okuyorsun sanki."

İşaret ve orta parmağıyla kırıştırdığım burnumu sıkıştırdı. "Millete nasıl baktığımı boşver, önemli olan sana nasıl baktığım." dedi dudaklarını kıvırırken.

Bir şey demedim. Kapıyı açtığımda birlikte girdik içeri. Şerefsiz hemen dibimde biterken eve gelen yeni kediyi görünce tüylerini dikti havaya. Tehdit olarak algılıyordu şu an püsküllüyü. "O bizimle değil oğlum, sakin ol." diye mırıldandım.

Alphan içeri geçti, elindeki kafesin kapağını açtığında dışarı çıkan püsküllü etrafta gezinmeye başladı. "Derslerin nasıl?" diye soran Alphan'a baktım.

"Normal," topladığım kıvırcık saçlarımdaki tokayı çıkardım başımın ağrısından dolayı. "Dönemin ortasında gittiğim için biraz sıkıntılı ama idare etmeye çalışıyorum."

Bana uzun uzun baktı, kısılan gözleri, sert çehresi ve uzun zaman sonra kısalttığı kirli sakalıyla çekici görünüyordu. Üstüne giydiği lacivert gömlek ve siyah pantolon ise çok yakışmıştı, önümden ilerleyip salona geçerken dikkatimi çeken kalçalarına kaçamak bir bakış atmıştım. Bazen arkasından şap diye vursam ne der, diye düşünmeden edemiyordum. Başımı iki yana sallayarak kaşlarımı çatarken ifademi sert bir hale bürüdüm. Biraz ağırdan almak en iyisi olacaktı. Zira kırgınlıklarım geçmiş değildi ve o da bunun farkında olduğu için samimi davranamıyordu.

"Kahve?" dedim sorarcasına.

"Olur," geriye yaslandı. "Evin güzelmiş." derken gözlerini etrafta gezdirdi detaylıca. Daha önce de gelmişti ama o sıra tartışmalı bir konuşma yaşamıştık ve onu kovmuştum.

"Teşekkürler."

Boğazını temizledi, bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra sessiz kaldı. Ben de sormadım. Kahveleri hazır edince kupanın birini ona uzatıp koltuğun diğer tarafına, biraz ondan uzağa oturdum. Şerefsiz bir köşede durmuş püsküllünün en küçük hareketinde saldıracakmış gibi bakıyordu. Onu yanıma çağırdım ancak şu an beni bir taraflarına bile takmadı. Alphan'a döndüm, tersçe şerefsize bakıyordu. "Senin bu kedi çok huysuz."

"Huysuz olması beni sevmediği anlamına gelmiyor." diye mırıldandım.

Boynunu hafifçe eğdi ve bana tuhaf bir bakış attı. "Sadece seni sevmesi değil, beni de sevmesi önemli."

İfadesizce baktım. Sessiz kaldığımda üstüme gelmedi ama mesafeli tavırlarım sinirlerini bozuyordu. Püsküllü biraz dolandıktan sonra Alphan'ın ayaklarının dibine gelerek bacağına sürtündü. Alphan eğildi, tebessümle onu kucağına aldığında tüylerini okşamaya başladı. Şerefsiz onlara doğru sinsi sinsi yaklaşırken kedimin yine ne tür bir hırçınlık çıkaracağını merak ettim. Alphan, şerefsizi fark etti. Sertçe baktı ancak bir anda üstüne atlayan kedimin saldırısıyla püsküllü Alphan'ın kucağından atlayarak kaçtı.

Şerefsiz patilerini Alphan'a acımadan geçirmeye çalışırken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ayağa kalkıp Alphan'ın üzerindeki kedimi aldığımda ağzının içinde sert küfürler savuran adam çenesinin altında dokundu. Sakalından dolayı belli olmuyordu ama eminim ki orada şerefsizin imzası vardı. Hareleri öfkeyle baktı şerefsize. Kedim onun bakışlarına zerre aldırmadan kuyruğunu sallaya sallaya uzaklaşırken yanaklarımı ısırdım gülmemek için. "Gülüyor musun?" dedi bana kaşlarını çatarak. "Kedin tam bir baş belası!"

Kaşlarımı havaya kaldırdım, alaycı bir tebessüm oluştu suratımda. "Kedim tam bir prens, intikamımı alıp beni kurtardığı zamanları çok gördüm." dedim sürekli tırmalanmasına dem vurarak. İmalı sözlerime karşılık sessiz kaldı. "Söylesene," diye girdim lafa. "Neden bir kedi sahiplendin?"

Bir süre baktı yüzüme, ardından buruk bir tebessüm kondurdu dudaklarına. Sert çehresi kasıldı. "Çünkü yalnızdım." sertçe yutkundu. "Bir ay kadar önce kendi evimde yaşamaya başladım. Sessizliği severdim ama senden sonra nefret eder oldum."

Tek kaşımı kaldırdım. "Nasıl yani?" sessizliği sevdiğini zaten biliyordum ama benden sonra neden nefret eder olmuştu? Derin bir soluk bıraktı, duygularını kolay kolay açıklamayı beceremezdi. Şu anda hissettiklerini açıklamak için olağan bir çaba sarf ediyordu, farkındaydım.

"Çok konuşuyorsun," dedi lafa abuk subuk bir yerden başlayarak. "Ve ben çok konuşan insanlardan nefret ederim ama seni saatlerce dinleyebilecek hale geldim." gergince sakalını kaşıdı. "Beni ilk öptüğün zaman vazgeçtiğini söylediğin zamandı, sonrasında bir kedi sahiplendin. Belki de beni unutmak için," bana harelerindeki yoğun duyguyla baktı. "Unutmam ama olur da seni aklımdan bir saniye olsa çıkarırım belki diye sahiplendim püsküllüyü. Bana seni anımsatıyor."

Dudaklarım aralandı. Ne diyeceğimi bilemedim, Alphan bir kedi sahiplenmişti ve bunu da sırf benim için mi yapmıştı yani? "Kedinin beni anımsatmasına pek anlam veremedim." dedim onu zorlayarak.

Boğazını temizledi. "Aslında senin şerefsiz gibi olur sanmıştım ama tam tersi çok uysal." dedi lafı çevirerek. Alphan böyleydi işte duygularını yeterince açık edemez, bunu dile getirirken bile dolaylı olarak söylerdi. "Geldiği günden beri bir kez olsun beni tırmalamadı."

Doğrudan gözlerine baktım. "Neden açıkça söyleyemiyorsun?"

Kaşlarını çattı, yüzündeki sert çizgileri yine kendini belli ederken sertçe yutkundu. "Ne dememi bekliyorsun?"

"Hissettiklerini doğruca söylemeni," derken geriye yaslandım. "Açık olmanı, duygularını belli etmeni?"

Derin bir nefes aldı. Birkaç saniye sessiz kaldı, ardından dişlerini birbirine bastırarak konuştu. "Ben öyle bir adam değilim," dudaklarını ıslattı gergince. "Hiç açıkça birine belli etmedim bunu."

Kaşlarım havaya kalktı. "Nasıl yapacağız o zaman?" alayla güldüm. "Sen hep böyle gergince duygularını gizleyeceksin ben de hep açık olan taraf mı olacağım?"

Duraksadı, gözlerinde yoğun bir duygu oluştu. Hareleri bana bakarken sanki öl desem ölecek gibi bakıyordu. "Her şeyi senden beklemek aptallık olur," sanki yeniden tanışıyor gibiydik. Birbirimize ilişkiyi nasıl yürüteceğimize dair bilgiler veriyorduk. "Deneyeceğim, gerekirse saat başı sevdiğimi söyleyeceğim." derken başını hafifçe sağa doğru yatırdı, "Ama ben böyle belli etme taraftarı değilim," yerinden kalktı. Başımı yukarı dikip oturduğum yerden bana yaklaşmasını izledim. Önümde eğildi. Ellerimi tuttuğunda geri çekmek istedim ama bırakmadı. "Sana seni sevdiğimi her türlü hissettirmek istiyorum Farya Kara."

İfadesiz durmaya çalıştım. "Nasıl yapacaksın bunu?"

"Koca adamım ilk kez birini kaybetme korkusuyla ağladım, ilk kez kalbim sıkıştı, ilk kez uykusuz kaldım biri için." sert çehresi yumuşadı. "Yaşlandığımda bile görmek istediğim, yanımda olmasını istediğim tek kişi sensin kadın." yaklaştı, alnını alnıma bastırırken yüzümü yana doğru çevirdim. "Böyle uzaksın ya bana, ölüyorum sanki."

Sözleriyle gözlerimi kapattım, alnımı alnından çektiğimde ellerimi bıraktı. "Hak ediyorum ama," dedi uzaklaştığında. "Senin gelmeni bekleyeceğim, adım atman için önüne yolları sereceğim ama yakın temasta bulunmayacağım. Sen isteyene kadar..." yerine oturdu yeniden. "Yaralarını bir bir saracağım Farya, iyileşeceksin ve yeniden biz olacağız."

Sertçe yutkundum. Sessiz kaldım yine. Bunun için onu onaylamadım, sadece şu an canım yanıyordu ve o beni iyileştireceğini söylüyordu. Madem deneyecekti, bunun için hiçbir şekilde yardımcı olmayacaktım. Ben zamanında ona fazlasıyla adım atmıştım zaten, sıra ondaydı.

📖📖📖📖📖

Aslı ve Demir'den...


Genç adam nişanlısının yanına gitmek için akşam evden çıktığında karşı evin bahçesinde oturan kızı gördü. Aslı her zamanki oturduğu ağacın altındaydı. Bahar gelmişti, havalar ılımıştı ama akşamları biraz esiyordu hâlâ. Genç kız bir şal almıştı omuzlarına, kahve ve dalgalı olan saçları omuzlarına dökülüyordu. Baygın bakan gözleri uykusuzluğun emaresini taşıyordu. Oturduğu ağacın altına orta boy bir puf koltuk koymuştu, elindeki kupasının içinde çay olduğuna adı kadar emindi Demir. Aslı çok severdi çayı. Elinde tableti vardı, oradan bir şeyler izlediğini biliyordu genç adam. Çok önceden beri duyguları vardı Aslı'ya karşı fakat Alphan'a beslediği kin ve öfke yüzünden Aslı'ya olan duygularını bastırmaya çalışıyordu. Zaten bir bakıma bu yüzden Almila'yla nişanlanmıştı. Almila çok güzel bir kadındı ama ona karşı hisleri yoktu. Ve genç kız başından beri biliyordu bunu. Aslı'yı unutmanı sağlarım, diyerek olağanca çabalamıştı. Demir bunu ilk başlarda asla kabul etmemişti, unutacağını sanmıyordu ama Almila çok ısrar etmişti. Başından beri hep duygularını belli ederek yaklaşmıştı zaten Demir'e. Aslı ne zaman Baran'la sevgili oldu, işte o zaman Demir artık unutması gerektiğini anladı. Almila'yla mantık evliliği yapmayı kabullendi. Genç kızın kendisine olan duygularının farkındaydı, ileride ben de severim belki diye düşünmeye başlamıştı.

Almila zaten her şeyi bildiği için ona Aslı'yı unutturmak istedi, bunun için çabaladı. Hâlâ Demir'in kalbindeki kişinin Aslı olduğunu biliyordu ama evlenince her şeyin değişeceğini düşünüyordu genç kız. Demir elinden geldiğinde ona ilgi göstermeye çalışıyordu ve bu da Almila'nın hoşuna gidiyordu. Aslı'yı unutması için sık sık kendisi hakkında şeylerden bahsediyordu ona. Zaten evlendikten sonra mahallede oturmayacaklardı. Demir'in ailesini ziyarete geldiklerinde de Aslı' görüp görmeyecekleri bile meçhuldü. Sonuçta Farya da artık Aslı'yla konuşmuyordu. Bunun için de ayrı bir mutluydu genç kız. Zira müstakbel kocasının kardeşiyle iyi geçinmek isterdi ve Aslı, Farya sayesinde hayatlarında daima olabilirdi. Şu an konuşmuyor olmaları onu sevindiriyordu bu yüzden.

Farya gözünü çizdirdiği zamanlarda Aslı yanında kalmak istemişti ve Demir o sıralar Almila'da kalacağını söyleyerek evden gitmişti. Halbuki genç adam o sırada otele gidiyordu. Hiçbir zaman Almila'nın yanında kalmamıştı.

Demir, Aslı'ya daha fazla bakmayı bırakıp kaşlarını çattı, kendine öfkelenerek arabasına doğru adımladı hızla. Bir daha bakmadı o yöne. Gaza basıp uzaklaşırken Almila'nın yanına sürmeye başladı arabayı. Evin önünde park edip indiğinde camdan bakan kıza tebessüm etti. Kapıyı çalar çalmaz açılırken Almila kocaman sırıtarak bakıyordu ona. "Hoş geldin canım." diyerek boynuna sarıldı.

Demir beline koydu elini, "Hoş buldum güzelim." Birlikte içeri geçtiklerinde evde kimsenin olmaması dikkatini çekti adamın. "Sizinkiler nerede?"

"Teyzemlere gittiler, senin geleceğini söyleseydim gitmezlerdi." deyip güldü. "Yalnız kalalım istedim." Biraz daha yaklaşıp küçük bir öpücük bıraktı Demir'in dudağına.

Koltuğa yerleştiklerinde genç kız heyecanla konuşmaya başladı. Düğüne çok az kalmıştı, gelecek ay için gün almışlardı ve Almila heyecanla gelinliğinden bahsediyordu. Demir ise onu dinliyordu daha yarım saat önce gördüğü kızı aklından silmeye çalışarak. Bunun saçma olduğunun farkındaydı, belki de yol yakınken vazgeçmeliydi ama vazgeçse ne olacaktı ki? Aslı'yla olmazlardı, Almila'yı yüz üstü bırakmış olurdu. Mantık evliliği olarak düşünüyordu Demir, zaten Almila'yla kafası uyuyordu. Ortak noktaları çok fazlaydı. İyi anlaşabiliyorlardı.

Mantıklı olan buydu Demir'e göre. Almila da bunu kabullenmişken, düğüne bu kadar az kalmışken onu bırakmazdı. Bırakamazdı. Geç saatlere kadar düğün hakkında konuştular, bir ara Almila ona yakınlaşmak istedi ama Demir aralarına mesafe koydu. Genç kızı kırmaktan çekinircesine dudaklarına bir öpücük bıraktı. "Kalksam iyi olacak, sabah erken uyanmam lazım."

"Peki," dedi tebessümle Almila. "Yarın şirkette görüşürüz o zaman."

Genç adam başını salladı. Vedalaşıp evden ayrıldığında yüzündeki zoraki tebessümü sildi. Arabasına binip sahile sürdü. Deniz havasını soludu biraz. Kalbinde hissettiği bu duygulardan bir an önce kurtulmalıydı. Gözlerini kapattığı an Aslı'nın siması gelmemeliydi aklına. İçi böyle acımamalıydı. Ne kadar kaldı bilmiyordu ama eve döndüğünde ışıklarının kapalı olduğunu gördü, arabasını park edip indi.

Evlerinin kapısını açmak için çıkardığı anahtarla ilerlerken arkasından duyduğu ses yerinde kalakalmasına sebep oldu. "Demir abi?"

Ah, dedi içinden genç adam. "Ah bir de adımla seslensen..." kısık sesle mırıldanışıyla Aslı anlamazca baktı ona. Demir ona döndü. "Efendim?" dedi normal tonda.

"Nasılsın?" diye hafif tebessümle gülen kıza baktı içi giderek.

"İyi, sen?"

"Ben de aynı," diyerek omuz silkti Aslı. "Baya yorgun gözüküyorsun, seni çok da meşgul etmek istemiyorum aslında ama Farya nasıl?"

"İyi, dersleriyle meşgul. Bir de kafede çalışıyor duymuşsundur belki."

Başını salladı genç kız. "Duydum, şarkı söylüyormuş. Sesi zaten hep güzeldi, tam istediği bir iş bulmuş kendine."

"Öyle." dedi Demir.

"Neyse sana iyi geceler o zaman."

"Sana da Aslı." dedi başıyla selam vererek ve arkasını döndü. Kapıyı açar açmaz içeri girdiğinde içinden bu duygularla baş edebilmeyi diledi. Zira kalbindeki hisleri hiç geçecek gibi değildi.

📖📖📖📖📖

"Şaka mı bu?" diye bağırdım telefonun diğer ucundaki Ilgaz'a hitaben. "Dur bakıyorum!"

Ünlü olan adamın sayfasına girdiğimde gerçekten kafede çekilmiş olan bir videomuzu paylaştığını gördüm. Mekanı etiketleyerek 'Büyülendim.' yazmıştı. Etrafı çekse kafenin dizaynından etkilendiğini düşünecektim ama sadece bizi çekmişti ve bazı yerlerde ben şarkıyı söylerken kısık sesle eşlik etmişti.

Altındaki binlerce yoruma baktım, her biri sesimin güzel olduğuna dair şeyler yazmıştı. Bazıları adamın susmasını söylemişti hatta. Söylediğimiz şarkı Sertap Erener'in Rüya şarkısıydı. "İnanamıyorum!" diye konuştum.

"Fakültede bizi görenler gelip soruyor," dedi telefonun diğer ucundan. "Ünlü oldum kızım!"

Alaycı sesiyle kıkırdadım. "Ya Ilgaz bak birazdan manşetlere düşersin."

"Sen geç dalganı, buradaki kızlar fotoğrafımı çekmek için birbiriyle kapışırken ağladığını görürsem gülen ben olacağım." dalga geçmesine karşın ağlar gibi ses çıkardım.

"Ühü ühüü!"

Onunla biraz daha konuşup telefonu kapattığımda yeniden çaldı. Filiz arıyordu, muhtemelen görmüştü o da videoyu. "Efendim Filiz?"

"Olay olay olaaayy! Kızım resmen şokum şu an." diye bağırdı.

"Abartma be, adam paylaştı diye albüm çıkarmadık anasını satayım."

"Aman," dedi eminim ki şimdi ağzını yüzünü kırıştırıyordu. "Neyse akşam geliyoruz biz kızlarla. Masa ayırt, doludur oralar şimdi."

Gözlerimi devirdim. "Tamam hadi görüşürüz derse yetişeceğim."

Telefonu kapattıktan sonra koştur koştur yetiştiğim dersle içeri girdim. Sınıftakilerin gözleri üzerime çevrildi. Ardımdan gelenler de tuhaf bakışlarını eksik etmiyordu. Birkaç kız yanıma iliştiğinde samimi biçimde konuşmaya başladılar. Normalde merhaba merhabadan ileri gitmeyen bir tanışıklığımız vardı ancak sadece bu kadardı. Gergince yerime oturdum. Bakışların üzerimde olması tuhaftı. Diken üstünde hissediyordum kendimi.

Ders bitince kafeteryada beklediklerini söyleyen Ilgaz'ın mesajını görmüştüm. Adımlarımı oraya yönelttim. Soldaki masalardan birine oturmuş olan üçlü grubu görünce yanlarına ilerledim. "Selam."

"Selam." diye yanıt verdi Kaya, Ilgaz'da ona katıldı. Çağan ise tip tip bakmakla yetindi yine. Ilgaz'ın yanına oturdum. Karşımda Kaya vardı ve hemen yanında da Çağan oturuyordu. Dün akşamki olaydan konuştuk biraz. Hepimiz böyle bir şey beklemediğimiz için şaşkındık. Akşam için yine bir şarkı listesi oluşturduktan sonra diğer dersime gitmek için ayaklandım. Onlar da direkt kafeye geçeceklerdi, dersleri bitmişti. Alphan'ın attığı mesaja baktım sınıfa ilerlerken.  

-Akşam için müsait misin?

-Kafeye geçeceğim, gece bir gibi çıkarım.

-Seni almaya gelirim.

Bir şey yazmayıp ekranı kapattım. Son dersimin ardından kampüsten çıkarken otobüse yetişmeyi başardım. Önce eve geçtim, kısa bir duş alarak üstümü giyindim. Kıvırcık saçlarımı topuz yaparak önden kahküllerimi düzelttim. Giydiğim kahverengi elbisenin altına topuklu ayakkabılarımı geçirdiğimde hazırdım.

Yaptığım makyajın ardından evden çıkmak için eşyalarımı toplayıp beyaz çantama koydum. Telefonumu da içine atarak şerefsizin mamasını ve suyunu kontrol ettim. Anahtarla kapıyı kilitleyince asansöre binerek aşağı indim ve apartmandan çıktım hızlıca. Aslında daha vaktim vardı ama Kaya aramıştı ben eve giderken. Tıklım tıklım dolu olan kafeden bahsedince ona bir masa ayırtması için tembih etmiştim. Filiz başımın etini yerdi yoksa. Kafenin şimdiden dolmuş olması ise beni heyecanlandırıyordu. Yürüyerek ulaştığım mekandan içeri girdiğimde gerçekten de dolu olan masaları görünce gerildim. Tamam çok yoğun olan zamanlar da olmuştu ama genelde akşam dokuzdan sonra geliyorlardı. Şimdi ise daha saat yedi bile olmadan dolmuştu.

Arka tarafta dinlenmemiz için verilen odaya geçtiğimde Kaya ve Ilgaz'ın yerinde duramayan heyecanlı hallerini gördüm. Çağan koltuklardan birine oturmuştu ama sağ bacağını sallıyordu. O da gergindi. Benim geldiğimi gördüklerinde derin bir nefes aldılar. "Ne oldu?" diye sordum bir anda rahatladıklarını görünce.

Kaya, Ilgaz'ın ensesine bir tane patlattı. "Bu gereksiz bin türlü senaryo kurdu, gelemeyeceğini düşündükçe strese girdik!"

Ilgaz ters ters baktı ona. "Gerginim oğlum ne yapayım, aklıma saçma sapan şeyler geliyor.".

Çağan yerinden kalktı. "Farya Hanım'da teşrif ettiğine göre yemek yiyelim artık."

Ilgaz sırıttı. "Patron akşam yemeklerimizi karşılayacakmış bundan sonra."

Kaşlarım havaya kalkarken hemen yanımdaki Kaya açıklamaya girişti. "Başka bir yerden teklif gelirse değerlendirmeyelim diye düşünüyor muhtemelen."

"Çok saçma," dedi Çağan. "Biri bizi paylaştı diye hemen her yerden teklif mi gelecek sanki."

Ilgaz girdi araya. "Küçük bir düzeltme yapmak istiyorum, biri değil ünlü biri!"

Çağan ona gözlerini devirip odanın içindeki orta boy masanın oraya doğru ilerledi. Hep birlikte yemeklerimizi yedikten sonra saate baktık. Sahneye çıkmadan önce sıcak bir bitki içtim. Kaya, Çağan ve Ilgaz son hazırlıklarını hallederek çıktıklarında hemen arkalarından ilerledim. Onlar yerleşti, etrafa göz gezdirirken kızların oturması için ayarlattığım masaya baktım. Kafeye geldiğimde onlara masa numarasını atıp rezerve ettirdiğimi söylemiştim. Beni gördükleri an gülümseyip el salladılar. Onlara sırıttım.

Kaya'nın işaret verdiğini görünce toparlanarak şarkıya girmelerini beklediğimde Buğra'yla içeri giren Alphan'ı fark ettim. Yer yoktu ama bunu sorun etmediler, köşede dikildikleri sırada Özlem, Aslı ve Filiz onları fark etti. Masaya çağırdılar hemen, garsonlardan birinden istedikleri sandalyeyi de masaya sıkıştırdıklarında Buğra da oturmuş oldu. Dilek gelmemişti, düğününe az kaldığı için telaşlıydı.

Birkaç şarkının ardından istek parçaları almaya başladığımızda kızların hepsinin ayrı ayrı bir şeyler yazdığını görünce güldüm. Her masadan bir tane istek parça alabiliyorduk. Maalesef bir tanesini işinden seçecektik. Alphan kimseyle muhatap olmadan gözlerini bana dikmişti. Giydiği gri kısa kollu tişörtü ve altındaki koyu lacivert kot  pantolonla çok yakışıklı görünüyordu. Kolundaki saati siyah deri kordonlu bir saatti. Saçlarını elleriyle geriye doğru atmıştı, giydiği ayakkabı ise gri tişörtüne uyumlu olarak gri bir spor ayakkabıydı. Bana gözlerini kısarak baktığını gördüm, onu incelediğimi anlamıştı. Baştan aşağı tenimi ürperten bir bakış attı, ağır ağır süzdü. Nefesim yetersiz gelince dudaklarımı araladım. Bunu fark ederek sırıttı, göz kırpıp masadan bir kağıt aldı. Sandalyesinin arkasına astığı ceketinden kalemini çıkartarak kağıda bir şeyler yazmaya başladı. İstek parça mı istiyordu?

Onun yazdığını görünce Buğra da gaza gelerek bir kağıt aldı, Filiz'in elinden kavgayla aldığı kalemin ardından bir şeyler yazmaya başladı. Bana döndü ve 'Benim yazdığımı söylemezsen, bitersin.' anlamına gelen bir bakış attı. O sırada Filiz'den gelen darbeyi fark edemedi tabi. Kafasına yediği çantayla önüne dönerek Filiz'le atışmaya başladığında garsonlar istek parçaları toplamaya başladı. Bizimkilerin oturduğu masadan ayrı ayrı kağıtlar alırken hepsini bir arada toplamıştı. Kağıtlar bize geldiğinde Kaya'yla birlikte hangilerini söyleyeceğimizi konuştuk. Birkaç dakikanın ardından bizim masadan gelen kağıtlar arasında Alphan'ın yazısını hemen tanıdım. Keskin ve hafif eğri yazısı çok güzeldi. Kağıdı elime alırken Kaya boğazını temizledi. "Onu mu söyleyeceksin?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır," dediğimde neden kağıdı aldığımı sorgulamadı. Buğra'nın söylememi istediği şarkıyı seçtim içinden. Kağıdın altına kocaman 'Buğra!' yazmıştı. İstek parçaları söylemeye başladığımızda Kaya arada bana eşlik ediyordu. Şarkıya girerken bana baktı. Onun söylemesi için sustum.

"Çizdim kendi aklımca
Hayatın resmini,
Bir şey bilmezdim aslında
Karıştırdım tüm renkleri
Hata yaptım tabi."

Şarkıya girmem için baş işareti verdi ve sustu.

"Herkes başka bir şeyden
Kaçırmış kendini
Bazen yaşlı gözlerle
Kabullenmiş gerçekleri
Bazen memnun gibi."

Beraber girdik bu kez. Herkes eşlik edince Kaya bana kocaman sırıtarak bakmaya başladı, ben de istemsizce tebessüm ettim.

"Artık çok uzaklaştım
En çok da kendimden
Evden, senden göçmen kuşlar gibi

Çok geç kaldığım halde
Solmuş resimlerde
Kaç yıl geçmiş hâlâ güzel durur."

Gözlerimi etrafta gezdirirken Alphan'ın çatık kaşlarla bize baktığını gördüm. Tebessümüm silindi, yanlış anlamış olamazdı değil mi? Sonuçta ben etraftakilerin bize eşlik etmesine gülümsemiştim. Ondan gözlerimi ayırmadan devam ettim şarkıya.

"Küçükken çok inanmıştım
Eğer çok istersen
Her şey mümkün, inanmak zor değil.
Hikayem senle başlardı,
Senle devam etsin
Beni sen inandır."

Gözlerini kapatarak sakin kalmaya çalıştı, yeniden açtığında bu kez hareleri bana güvenircesine bakıyordu. Az önceki öfkesi yerli yerindeydi ama bana karşı değil, Kaya'ya karşı. Buğra'nın istediği şarkıyı söylemeye başladığımızda Alphan'a nispet yapar gibi alaylı ve ukala bir bakış atıyor, bir şeyler söylüyordu. Alphan ilk başta bir şey demese de sonrasında ensesinden tutup kulağına eğilmişti. Geri çekildiği an canım arkadaşımın gözlerini irice açarak sandalyesini Alphan'dan uzaklaştırdığını gördüm. Diğer yanında ise Filiz vardı, ona yaklaşınca da yüzünü buruşturdu ve yine kavgaya tutuştular.

Gecenin geç saatlerine kadar çoğu kişinin telefonlarını çıkarıp bizi çektiğini ve eşlik ettiğini görmüştük. Çok fazla kişi gelmişti, bu yüzden mekana sığmayan insanlardan bazıları ayakta kalmıştı ama Fırat Bey bu sorunu çözmek için hızlıca devreye girmişti. Eski kullandıkları bar taburelerini ve yüksek masaları çıkarttırmıştı. Nihayetinde biten gecenin ardından bir iki kere verdiğimiz beş dakikalık aralardan dolayı yorgunduk. Normalde yarım saatlik mola verdiğimiz dahi olurdu ancak bugün beş dakikayı bile zor ayırmıştık. Boğazımı temizleyerek kızların yanına doğru ilerledim. Masalardan biri yarım saat önce boşalınca Alphan'la Buğra oraya geçmişti.

Önce kızların yanına ilerledim. Aslı'yla kısa bir an bakıştık. Özlem'le Filiz bana sarılınca o da yerinden kalktı. Sarılmak istiyordu ancak adım atıp atmamakta kararsızdı. Geri çeviririm diye korktu ama sarılsa bir şey demezdim. Onlarla konuşurken arkamdan gelen Buğra kolunu omzuma attı. Alphan da peşinden gelmiş olmalı ki onun omzumdaki elini itti sertçe. Bana baktı, çehresi yumuşarken sıcacık bir tebessüm sundu. "Gidelim mi?"

"Nereye?" diye soran kişi Buğra'ydı. Alphan kaşlarını çattığında arkamda kalan arkadaşımın sertçe yutkunuşunu işittim. "Sormadım sayın Hocam."

Filiz kahkaha atarak ona baktı. "Bir de Farya'nın arkasına saklanıyor, tam çocuk."

Buğra yiğitliğe bok sürdürmemek adına yakasını düzeltip arkamdan çekilirken başını dikleştirdi. "Ne alakası var? Sen her şeye maydanoz olmasana kızım!"

Filiz onun ağzını taklit ederken Buğra ters ters bakıyordu. Aslı yerinden kalktı, Özlem de ona ayak uydurdu. "Saat geç oldu, bizde gidelim artık."

Buğra, Alphan'a baktı. "Hocam izin verirseniz ben bırakayım kızları mahalleye. Taksiyle uğraşmasınlar."

Yanımda dikilen adam ilk başta olumsuz cevap verecekti ama kolumu karnına vurunca başını salladı istemeye istemeye. Buğra kızları alıp gittiğinde bizde kafeden çıktık. Kapıda Kaya, Ilgaz ve Çağan'la karşılaşırken Alphan gerildi. Birkaç adım atıp Kaya'nın karşısına dikilmek için hareketlenmişti ki elini tuttum. Duraksadı, uzun zaman sonra ilk temasımızdı bu. Bana baktı, gözlerimde ne gördüyse sakinleşmeye çalıştı. Elimden tutarak beni çekiştirirken arkasından ilerledim hızla.

Arabasına bindik, ikimiz de yol boyunca hiç konuşmadık. Sahil kenarına geldiğimizi gördüm. Arabayı durdurdu ancak inmedi. O inmeyince ben de bekledim. "Sesin çok güzel." dedi birden.

"Teşekkür ederim." bunu çoğu kişiden duymuştum ama ilk kez şımarmak istedim. Onun iltifatları içimdeki küçük kız çocuğunun heyecanla el çırpmasına sebep oluyordu.

"O çocuk," dedi dişleri arasından. "Sana karşı bir şey mi hissediyor?"

"Kaya mı?" diye sorduğumda kaşları çatıldı.

"Ne boksa işte," çıkıştı birden. Sert bir soluk bırakırken burnunu çekti hafifçe. "Bakışları farklı!"

"Evet," dediğimde bana çevirdi kafasını aniden. "Benden hoşlanıyor ama ona asla ümit vermedim. Seni sevdiğimi biliyor."

Gerildi, kendisini sevdiğimi duysa da Kaya'nın bakışlarından hoşlanmamıştı. Yine de bir şey demedi bu konuda. Bir süre sessizce denizi izledik. Alphan yanımda sıkıntılı soluklar bırakırken onu bu denli geren şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Sormak istedim ancak sonra vazgeçtim. Eğer söylemek isterse kendisi söyleyebilirdi.

Saate baktım. Gecenin ikisi olmuştu. "Artık gitsek mi, sabah dersim var."

Bana döndü, çatık kaşlarının altındaki harelerinde yoğun bir his vardı. Bakışları tüm tüylerimi diken diken yaparken nefesim sıklaştı. Neden böyle bakıyordu şimdi? Sertçe yutkunduk aynı anda. "İki gün önce," diye lafa girdi. "Rüyamda seni gördüm, çocuklarımız vardı."

Kaşlarım şaşkınca havaya kalktı. Alphan beni rüyasında görmüştü, çocuklarımız diyordu. "Çocuklarımız?" dedim sorarcasına.

Başını salladı, "Onların yüzünü görmedim. Sadece sen vardın ama iki tane çocuğumuz olduğunu biliyordum."

Tuhaf hissettim. Bunun düşüncesi bile kalbimi yerinden çıkaracak kadar heyecan vericiydi. "Beni nasıl gördün?" diye sordum heyecanla.

Tek kaşını kaldırdı. "Bence bilmek istemezsin."

Kaşlarım çatıldı. "Söyle çabuk!" dedim merakla.

Bana doğru usul usul yaklaştı, kendimi geriye doğru çekerken sırtım kapıya yaslandı ancak o üzerime gelmeye devam etti. Kaçacak yerim kalmayınca soluklarını tam dudaklarımın üzerinde hissettim. Elinin birini belime ilerleterek beni sardı. "Yataktaydık," deyince neyden bahsettiğini anlamaya çalıştım. Sonra rüyası için baskı yaptığım aklıma geldi. Ne? Yatakta mıydık?

Dudaklarını usulca sürttü dudaklarıma, öpmeden teğet geçerek yanağıma doğru ilerledi. Nefesim daha da sıklaşırken elimin biri benden bağımsız ceketinin yakasına tutundu. "Kucağımda titreyerek kendinden geçiyordun." dedi kısık ve boğuk bir sesle, gözlerim irice açıldı. Boştaki eli dudaklarıma doğru ulaştı, baş parmağıyla alt dudağımı okşadı hafifçe bastırarak. "Adımı inlemen bile rüyamda ergence kendimi kaybetmeme neden oldu Farya Kara." fısıltılı sesiyle dudakları her tenime değişinde nefesimi kesiyordu. Gözlerimi kapatmış, duyduklarımı idrak etmeye çalışıyordum. Boynuma doğru eğilerek dudaklarını bastırdı. Yumuşak ama içimi titreten bir öpücük bıraktı. "Ve ben iki gündür senin için yanıyorum."













Bölüm sonu.

Nasıldı?

Aslı ve Demir sahnesini sevdik mi?

Peki Farya ve Alphan?

Diğer bölümde görüşmek dileğiyle.

Oy verdik mi?

Continue Reading

You'll Also Like

Atıfet By Türkan

General Fiction

7M 274K 38
Betül yetenekli bir aşçıdır. Çevresinin ısrarıyla evlenmek için evlilik görüşmeleri yapmaya başlar. Bu görüşmeleri yaparken ev sahibinin oğlu Yüzbaşı...
6M 277K 58
"Küçük bir kız çocuğu gibisin." Soğuğun içime ilmek ilmek işlemesi gecenin ayazından değildi, onun buz gibi sözlerinden ürpermiştim. Gök yüzünde bizi...