Son Öpücük

By janekkum

10.1K 544 147

"Filmlerde böyle bir sahne olduğunda, genelde erkek kızı öper," dedim yanaklarım kıpkırmızı. "Öpmeli mi... More

GİRİŞ
1. Bölüm | Felek Sana Limon Uzattıysa, Sen Üstüne Tekila ve Tuz İste
2. Bölüm | G Şahsını Pişman Etme Davası
3. Bölüm | Gülüşün diyorum, içmeden nasıl sarhoş edebiliyor insanı?
4. Bölüm | Beş Günde Devr-i Antalya
5. Bölüm | Ona Karşı Koyabileceğini Mi Sanıyorsun?
6. Bölüm | Günün En Güzel Saatleri Bunlar Yanımda Kal
7. Bölüm | Var Olmayan Bir Kadının Hayaliyle Savaşmaya Gücün Var Mı?
8. Bölüm | Ellerime En Çok Senin Ellerin Yakışıyor
9. Bölüm | Ben Bu Şehirde Sadece Seni Sevdim
10. Bölüm | Özledim Dedi Adam Hemde Delicesine
11. Bölüm | Hiç Gitme Desem Hep Benimle Kalır Mısın?
12. Bölüm | Seni Kıskandırıyorum Beni Affet
13. Bölüm | Ayrılığın Ön Gösterimi
14. Bölüm | Anneyle Tanışmak Mı Giyotin Mi Deseler Zerre Değeri Olmaz Hayatımın
15. Bölüm | Yazar Öyle Savsaklamış Ki Ruhum Yara Aldı Resmen
16. Bölüm | Gökten Murat Dalkılıç Yağsa Bana Cemil İpekçi Düşer
17. Bölüm | Daha Ne Kadar Beklemek Zorundayım Seni?
18. Bölüm | Aşk, Geçmiş ve Gerçek Kavga Edince Taş Üstünde Taş Mı Kalır?
19. Bölüm | Bir Baba Kızıyla Sevgilisini Yakalayınca Kan Çıkar Mı?
DUYURU
Gecikme Özrü ve Final Duyurusu
FİNAL: Bende Sana Aşığım...

20. Bölüm | Benimsen Benimsindir, Kusura Bakma Kimseyle Paylaşamam!

316 19 6
By janekkum

      "Deniz enişte!" lafının ağzından çıkmasıyla ellerini ağzına kapatması bir oldu ama duymaması gereken kişiler çoktan duymuştu. Annem şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Üzerimde hissettiklerim ise babamın delici bakışlarından başka bir şey değildi...

      "Enişte mi?" dedi babam ne olduğunu anlayamadığım bir ses tonuyla.

      "Enişte mi? Enişte mi dedim ben! Ay babacım erişte diyecektim yanlış söylemişim! Deniz abi bana hep erişte alır da ondan hep Deniz erişte ya da erişte Deniz derim!" diye saydırmaya başladı Burcu.

      "Evet baba, Deniz Abisi, Burcu'ya hep erişte aldığından adı erişte kaldı, değil mi erişte!" diye dürttüm Deniz'i dirseğimle.

      "E-evet efendim! Ben enişte, aman erişte!" dedi Deniz kekeleyerek.

      "Geçelim içeri önce," dedi babam ve salona yöneldi. Burcu ve Yekta yanaklarının içlerini ısırıp bize 'öldünüz' bakışları atmakla meşgullerdi. Şu an bunlara aldıracak ne vaktimiz ne moralimiz ne de aklımız vardı açıkçası, o yüzden fareli köyün fareleri gibi babamın peşinden salona gittik. Babam tekli koltuğun birine, annem diğerine oturmuştu. Ayşegül ve Yekta ikili kanepeye geçerken biz üç suçlu, teşbih gibi dizilmiştik küçücük kanepeye.

      "Kim doğruları anlatacak bana?" dedi babam ifadesiz bir tonla.

      "Babacım vallahi erişte diyorum Deniz Abi'ye!" diye atıldı Burcu lafa.

      "Gerçekten baba! Deniz, Yekta'nın küçük kuzeni! Bakma böyle direk gibi durduğuna, daha on sekizini yeni doldurdu!" diye eşlik ettim yalanımıza.

      "Çok zeki iki kız yetiştirdik diye övünüyordum Recep, baksana ikisi de birbirinden beter çıktı!" diye güldü annem.

      "Beni ablam aptal etti kafama vura vura anne! O yüzden elin abilerine erişte diyorum!"

      "Burcu, bırak şimdi şu erişte muhabbetini. Yekta, sen doğruyu söylersin oğlum güveniyorum sana. Kim bu erişte, söyle bakalım," dedi babam.

      Sesi sakindi ya da değildi ama bildiğim tek şey Recep YALÇIN'ın tuhaf sessizliğiydi. Lisede sevgilim olduğunu sanıp evde minik bir kıyamet koparan adam şimdi sessizce karşımda oturuyordu. Az sonra "Gel evladım! İki kızım vardı, şimdi birde oğlum oldu" diyecek gibi bakıyordu ya da ben bugün harbiden Şeker Kız Candy yutmuş gibiydim.

      Yekta birkaç saniye bize baktıktan sonra çaresizce başını iki yana salladı ve kendisini babama doğru döndürüp ellerini kucağına koydu. İki kez boğazını temizledikten sonra benim ölüm fermanımı okumaya koyuldu. Pis Yekta!

      "Recep Amca, erişte aslında sizin damadınız."

      "Onu anladım, neyin nesi onu anlat sen bana!"

      "Sizin mağazanın mal aldığı fabrikanın gelecekteki patronu, doğma büyüme buralı ve Elif'ten bir yaş büyük. Ama sizi temin ederim güvenilir bir adam. Elif'e karşı herhangi bir kötü hareketi olmadı, hatta aklından bile geçmez. Zaten siz kızınızı bizden iyi tanırsınız, kötü biri olsaydı Deniz ilk baştan biterdi ilişkileri."

      "Niye burada? Siz hep burada mıydınız?"

      "Bugün yıl dönümleri olduğundan Elif bizi davet etti, hatta mutfağa gidip çıkan bulaşıklara bile bakabilirsiniz."

      Babam çenesini ovuşturup başını salladı. Allah'ım ev dar geliyordu! Resmen koca evin içine sığamıyor, arkama bile bakmadan kaçıp gitmek istiyordum.

      "Senden hiç beklemezdim Elif! Ben seni buraya niye yolladım sen nelerle uğraşıyorsun! Yarın hesaplaşacağız seninle!" dedi babam duygusuz gözlerle. Ardından saatine bakıp ateş saçan bakışlarını Deniz'e çevirdi. Bir salisede o gözler nasıl tutuştu, nasıl bir sinir ve hayal kırıklığı vardı içinde bir Allah bilirdi.

      "Sen hala burada mısın erişte? Saat geç oldu, hadi evine!" dedi.

      Deniz hemen yerinden fırladı. Annemle babamı selamlayıp odadan çıktı. Ayşegül benim yerimden kıpırdayamayacağımı gayet iyi bildiğinden onu yolcu etmeye kalktı. Ardından birlikte masayı yeniden düzenledik ve sessizce yemeğimizi yedik. Babam tüm gece benimle tek kelime konuşmadığı gibi erkenden uyumuştu. Yarın gerçekten ölebilirdim. Tanıdığım bütün babalar içinde en kıskanç olanıydı benim babam. Utanmasa erkek hayvanlardan bile uzak tutardı beni. Şimdi Deniz, ona gerçekten ama gerçekten büyük bir şok yaşatmış olmalıydı. Uykuya dalarken ettiğim dua bir sonraki gece uyanmaktı.

      Nitekim duam tutmamıştı ama öğlen uyanmamı sağlayacak kadar da işlemişti. Uyanır uyanmaz, daha banyoya bile gitmeden aynanın karşısına geçtim ve elimdeki en hanım hanımcık kız yaratma malzemeleriyle yapabildiğim en ev kızı Elif görüntüsünü çizdim. Şimdi güvenli bölgeden dışarı çıkmaya hazırdım. Kapıyı açıp salona doğru iki adım atmamla babamın kahkaha seslerini duymam bir oldu. Allah Allah! Başına taş mı düşmüştü, gece Hızır uğrayıp kurtarmış mıydı beni? Kapıya geldiğim anda gördüğüm görüntü karşısında çenem dünyanın çekirdeğine doğru yol alırken gözlerim 23+5, yavru bir saray kadar büyümekle meşguldü.

      Babam, Deniz, tavla, kahkaha! Babamın elinin Deniz'in omzunda ne işi vardı ve gözleri, yemin ederim bana bile böyle içten gülmemişti o gözler. Ben rüya görüyor olmalıydım, yoksa bu sahnenin başka mantıklı bir açıklaması olamazdı. Babamın erkek arkadaşıma böyle gülümsemesi İzel-Çelik-Ercan'ın birleşmesinden, Grup Vitamin'in ağlatan bir aşk şarkısı yapmasından, Cem Uzan'ın hamileliği gerçekten altı aya indirmesinden, Nihat Doğan'ın Amerika'ya arabayla gitmesinden, Pascal'ın 'Where is the adalet' sorusuna cevap bulmasından daha imkansızdı!

      "Gü-günaydın!" dedim kekeleyerek.

      "Erişte! Kapıdakine söyle onunla şu dakikadan itibaren tüm muhabbeti kesiyorum, ikinci bir emre kadar benimle direkt konuşmasın," dedi babam Deniz'e.

      "Umay, babam diyor ki-" demesiyle Deniz'in lafını kesmem bir oldu.

      "Babam mı? Deniz burada ne oluyor? Ben uyurken ne işler çevirdiniz de babama baba diyorsun ve o benimle konuşmuyor?"

      "Sakin ol, geç otur şuraya," diye gülümsedi Deniz.

      Derin bir nefes alıp karşılarına oturdum.

      "Ne zaman geldin? Neden geldin? Babam benimle neden konuşmuyor? Babamla niye tavla oynuyorsunuz? Ne ara bu kadar samimi oldunuz? Neden babama baba diyorsun?"

      "İki saat önce geldim babamla kahvaltı yapmak için. Babamın seninle konuşmadığını şimdi öğrendim bende. Tavla oynamamızın bir nedeni olmasını beklemiyorsun herhalde Umay? Babana baba demem, samimi olmamız seni mutlu eder sanmıştım. Yoksa sen babamı benden mi kıskanıyorsun?"

      "Yok ya ne kıskanacağım! Sadece babamın benimle konuşmayıp seninle bir anda böyle samimi olması sence de tuhaf değil mi?"

      Babam yerinden kalkıp Deniz'in yanına oturdu ve kolunu Deniz'in omzuna attı.

      "Erişte! Söyle karşıdakine kızım gitti oğlum oldu yerine! beni kandırmadan evvel iki defa düşünmeliydi! Şu yeni nesle bak! Babaya yalan söyler oldu hepsi! Bir kızım değil ikisi birden hem de! Benim artık sadece oğlum var, bu böyle biline! O minik yalancı gelince ona da anlat olur mu?"

      "Sen nasıl istersen babacım!" diye gülümsedi Deniz ve babam yerinden kalkıp zarları attı. Yarım saat boyunca, babamın gözünün içine bakarak onları izledim ama adam dönüp de göz bile değdirmedi bana. Yarım saat sonunda dış kapıdan bir anahtar sesi geldi, ardından annemin ve Burcu'nun sesi.

      "Biz geldik!" diye neşeyle içeri daldı Burcu.

      "Erişte! Anlat durumu," dedi babam ve Deniz bana anlattıklarını Burcu'ya anlatmaya koyuldu. Burcu anında babamın dibine sokulup sarılmaya çalıştı ama geri çevrilince bunun gibi bir çabanın işe yaramayacağını anladı. Recep YALÇIN'ın inadından bahsediyorduk burada! Var olan inadının yarısını Burcu ve benim aramda paylaştırmış bir adamdı o ve ikimizin de keçi olduğumuz göz önüne alınırsa o ikinci emir gelene kadar anca birimizin hastanelik olması gerekiyordu.

      "Günaydın kızım," dedi annem yanıma oturup. Büyük bir özlemle sarıldım.

      "Günaydın annelerin en güzeli! En sevdiğim ebeveynim!" dedi yanağına kocaman bir öpücük kondurup.

      "Babanla mı küstünüz yine!" dedi.

      "İlla ki babamla mı küsmem gerekiyor sana böyle sarılmam için! aşk olsun Gülsüm Hanım! Kırdın şimdi kalbimi!"

      O sırada Burcu da annemin diğer yanına oturup en az benimki kadar yağlı sevgi gösterisine başladı. Bu bizim pek de gizli olmayan en etkili silahımızdı. Babamla ne zaman aramız bozulsa annemle kıskandırırdık onu ve dayanamadığı bir noktada affederdi bizi fakat şimdi bizim varlığımızı unutmuşçasına zarları sallayıp, Deniz'in pullarını kırmakla meşguldü. Bu yaptığının elbet bir geri dönüşü olacaktı Recep Bey'e!

      Tavla bitince bizimle ilgileneceğini sandığımız babamız bu kez de Deniz'i satrançta yenmeye karar vermişti ve anneme kızlarını alıp yemek hazırlamasını söylemişti. Yemekten sonra bize bir 'elinize sağlık' bile demeden yine eriştesine dönmüş ve onu gezdirip gezdiremeyeceğini sormuştu. Tabi erişte de büyük bir hevesle kabul edip kendi arabasıyla gitmeyi teklif etmişti. Saygı değer babacığı onun isteğini geri çevirmeyip iki yalancıyı da yanlarına almak zorunda olduğunu söylemişti ve eriştesi de babacığı nasıl isterse öyle olacağını söylemişti.

      Sonuç: Alanya yolunda, eriştesi ve babacığı önde, anneciği arka koltuğun ortasında kahkahalarla güzel bir yolculuk yaparken, iki yalancı, cam kenarlarında, içleri gide onları dinlemekte!

      Tüm yol boyunca üçü el birliğiyle bizi dışlamıştı resmen. Bizde Burcu'yla konuşmamaya yemin etmiş gibi mesajlaşmıştık. Hatta babam mesaj seslerinden bile rahatsız olmuş eriştesine onu aldatıp aldatmadığımı sormuştu. Yapmıştı bunu! Kendi kızına! Eriştesi ise sadece gülüp öyle bir durumda beni babacığına teslim edeceğini söylemişti. Allah'ım sana geliyorum diye bağırmamak için zor tuttum kendimi. Alanya'ya gidince ilk önce ne göreceksen artık Dim Mağarasına girdik, ardından kaleyi gezip Kızıl Kale'yi de ihmal etmedik. Hava hafiften kararmaya başladığında Dim Çayı'nda bir restorana gelmiştik. Tüm gün ve geri dönüş yolunca da tek kelime konuşmamıştı babam bizimle. Gece yarısına yakın eve gelmiştik nihayet ve eriştesini bin bir üzüntüyle evine yollamıştı. Bize bir iyi geceler bile demeden odasına çekilmiş, annemi de yanında sürüklemişti. Bizde elimiz mahkum Burcu'yla odama gidip kukumav kuşu gibi oturmak zorunda kalmıştık.

      "Abla! Ben bu erişte denen herifi öldürsem kaç yıl yerim?" dedi Burcu sinirle.

      "Yemin ederim şu an benim de aklımdan geçen o! Adama bak be bir gün içinde aldı babamı! Bir şey desem çocuk diyecekler, kıskanç diyecekler!"

      "Suç sende! Bir sahip çıkamadın!"

      "Erişte diyen ben miydim?"

      "O bendim ama sende devam ettirmek zorunda değildin!"

      "Off!"

      "Yalnız abla, sen erişteyi mi kıskanıyorsun yoksa babamı mı?"

      "Ne alaka ya kıskanmıyorum ben kimseyi!"

      "Ay bende çok inandım buna! Az evvel kendin itiraf ettin kıskandığını şimdi çocuk kandırmaya çalışıyorsun!"

      "Tamam be! Kıskanıyor olabilirim!"

      "Ama hangisini işte, önemli olan o benim için. babam tüm gün seninle konuşmadı, eriştesi de sana zerre kadar pas vermedi. Muhakkak ki biri ağır basıyordur, o hangisi?"

      "Sanırım babamı kıskanıyorum erişteden..."

      "Abla yemeğine müshil koyalım mı eriştenin? O zaman babam da bize kalır?"

      "Saçmalama Burcu! Tamam sinir oldum şu an Deniz'e ama gidip de onu hasta edecek kadar değil!"

      "O zaman benim yemeğime koy ilacı! Birimiz hastalıktan gebermedikçe babamın bizimle konuşacağı yok! Abla ben bir erişte yüzünden tüm ömrüm boyunca yalancı diye çağırılmak istemiyorum daha yolun yarısına bile gelmedim!"

      "O son çare. Eminsin değil mi kendini kurban etmeye? Beni öldürsen içmem o ilacı."

      "Eminim abla eminim! Sen burada kalacaksın yarından sonra ama ben paşa paşa gideceğim onlarla eve. Eğer beni yanına almak istersen durum farklı, burada iyi liseler var diye duydum."

      "Rüyanda bile zor görürsün sen onu!"

      "Abla bak aklıma bir plan geldi. Ne olursa olsun erişteyi babamdan uzak tutacağız tamam mı? Bu iş ilerlerse sonunda babam nüfusuna bile almaya kalkar Deniz Abi'yi. Sonra ne olur, sizin evlene olayı suya düşer! Yapabilecek misin bunu?"

      "Hiç dert değil! Yapmam gereken tek şey Deniz'e uzaktan birkaç kaş göz yapıp ayrılırım sinyalleri vermek! O iş bende!"

      "Eğer o da olmazsa ben müshili içiyorum öğleden sonra!"

      "Tamamdır!"

      "Gazamız mübarek olsun! Hadi uyu, yarın çok enerji harcayacağız!"

       Burcu arkasını dönüp hemen uykuya daldı, bende tüm sinirimi komedinin üzerine koyup peşinden gittim...

      Sabah uyandığımda önceki günden daha farklı bir güne uyanacağımı gerçekten ummuyordum ama sabahın köründe, kargalar bile şeylerini yemeden Deniz'in bizim evde ne işi vardı yine! Neyse ki bugün işe yarayacağını umduğumuz bir planımız vardı ama gelin görün ki o da işlemedi. Deniz'e ne zaman kaş göz yapsam çaresizmiş gibi omuzlarını silkmişti. Kahvaltıda, kahvaltıdan sonra, Kaleiçi gezisinde ve hatta şu an yat turunda bile durum farklı değildi. Görkemli bir yatın üst katında, korkuluklara yaslanmış, maaile denizi seyrediyorduk. Her zamanki gibi babacığı ve eriştesi anneciğini de aralarına katıp koyu bir sohbetin içindeydi, bizde Burcu'yla eve gider gitmez müshil ilacı almanın planlarını yapıyorduk sinsi sinsi. O sırada kulağıma tanıdık bir melodi doldu. Ardından eriştenin sesi geldi. Annesi arıyordu.

      "Efendim anne?... Recep Babamlarla marinaya geldik, yattayız annecim... Yarın dönecekler... Ciddi misin? Ben hemen onlara söyleyip sana döneceğim!" deyip heyecanla kapattı telefonu. Çok iyi bir haberdi aldığı, barizdi ve sorması gereken, yarın dönen kişiler annem ve babamdan başkası olamazdı. Korkuyla Burcu'yla birbirimize baktık ve Deniz'in vereceği haberi beklemeye başladık. Birkaç saniye geçmemişti ki Deniz kötü haberi verdi.

      "Babacım! Annem benimle çok güzel ilgilendiğiniz için ve sizi tanımak için bu akşam yemeğe davet etmek istiyor, ne dersiniz? Gider miyiz?"

      Şu an ailelerin tanışması demek babamın Süheyla Hanım'ın yanında da aynı davranması demekti ve öyle yapması demek beni tamamen müstakbel kayınvalidemin gözünden düşmem demekti. Bir şeyler yapmalıydım. O an aklıma tek bir şey gelmişti ve işe yarayıp yaramayacağından bile emin değildim. Etrafıma göz attıktan sonra, tam babam ağzını açacakken var gücümle kendimi yere attım! şimdi bir şeyin zamanıysa, o da bayılmanın zamanıydı! 

Continue Reading

You'll Also Like

602K 5.5K 27
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
SESSİZ By siyah_melek11

General Fiction

1K 118 10
Sessiz olabilirdi kendisi ama hiç susmayan gözleri vardı... 8 Mayıs başladı
230K 11.4K 101
Bir öğretmen ve bir öğrencinin hikayesi . İmkansız onların aşkları ama ikisininde vazgeçmeye niyeti yok!? F:"Sen imkânsıza aşıksın. Ama bana bu kadar...
ZİFİRİ By EBRU POLAT

Science Fiction

148K 9.8K 29
Beni büyük bir hayranlıkla süzüyordu. Sanki ona dünyaları bahşetmişim gibi itinayla izliyordu. Ona seni seviyorum desem, en fazla bu kadar güzel baka...