ATEŞ PARÇASI (Tamamlandı)

By cokdeger

73K 14.7K 4.2K

İsmine yakışır bir adamın kalbine kaç cemre düşer More

ATEŞ PARÇASI - BÖLÜM 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34 ve...

Bölüm 6

2.2K 387 125
By cokdeger

Tıp kitaplarını masanın üzerine sermiş, not defteri ve renkli kalemleri dağınık bir halde masada serili olarak ders çalışıyordu. Doktorluğun ömür boyu okumak olduğunu kabul edeli yıllar geçmişti. Yenilikleri takip etmek, ayak uydurmak ve başarılı olmak en büyük hedefi olunca boş olduğu her an ders çalışıyordu.

Pembe formalı Defne hemşire kapıyı tıklatarak başını içeri uzattı.

"Rahatsız ediyorum ama bir hastanız geldi. Onu nasıl hastanız yaptığınızı da anlamış değilim ama on gün sonra gel demişsiniz"

Ateş gülümseyerek "Hepsine aynı şeyi söylüyorum" dedi. Hemşire de gülerek "Omuz çıkığı" ayrıntısını verince Ateş kim olduğunu anladı.

"Ha... Şu kız... Gelsin"

Cemre sarılı omzunu tutması için koluna taktığı renkli fular ile içeri girdi.

"Hoş geldin"

"Hoş buldum umarım hoş da çıkarım. Öncelikle çocuk doktoru olduğunu neden söylemedin?"

"Sormadın ki?"

Ateş gözlüğünü çıkartıp masanın üzerine bırakarak Cemre'nin yanına gitti. Muayene yatağını işaret ederek oturmasını istedi. Önce renkli fuları çıkardı.

"Bluzunu çıkartır mısın, bandajı açayım"

Tek eli ile zorlanınca Ateş yardımcı oldu. Mümkün olduğunca kadının tenine değmemeye gayret ediyordu. Buğday teni pürüzsüzdü. Bandajı çıkarırken yan gözle dikkatini çeken üst bedenini inceledi. Hareket ettikçe kaslarının yeri, şekli kendini belli ediyordu.

"Spor mu yapıyorsun?"

"Nereden anladın?"

"Kasların kuvvetli ve şekilli"

"Yapıyorum"

Bandajı kenara bıraktıktan sonra kolunu yukarı aşağı doğru çeşitli hareketler yaptırarak kontrol etti.

"Hareket edince ağrın var mı?"

"Yok"

Eliyle omzunu kavrayıp parmak uçları ile kontrol etti.

"İyi görünüyorsun. Beklediğimden daha iyi"

"Nazlı değilimdir"

Ateş uzaklaşıp "Giyinebilirsin" dedi.

"Sana hareketler olan bir broşür vereceğim. Bunları yap ama zorlandığın yerde hemen bırak. Bir süre daha kolunu biraz daha sakın, tekrar çıkmasını istemeyiz"

Cemre duyduklarından memnun oldu. On gündür kolunda herhangi bir ağrı, zorlama olmamasına rağmen söz dinleyip kullanmamıştı ve bu hayatını çok zorlaştırdı. Köpeklerini tek elle gezdirmek tam bir işkenceydi. Bir de evin işleri vardı ki onlardan asla şikâyet edemezdi ve aksatamazdı.

"Iı... Ben ödemeyi nereye yapacağım?"

"Ne ödemesi?"

"İşte bu muayene, önceki işlemler..."

"Seni ben çağırdığım için muayene ücreti yok. Öncekiler de acile ben getirdiğim için ücret alınmıyor. Borcun yok yani"

"Olur mu canım öyle şey? Özel hastane burası, donuma kadar almaları gerekiyor"

"Hastane kuralları böyle. Kendi çalıştığım kuruma karşı mı geleyim? Hem bizim kendi donumuz var"

Cemre şüphe ile baktı. On gündür bu çıkığın cebine nasıl yansıyacağını hesap etmeye çalışmıştı. Kardeşi "Abla bari kolun sargılıyken köpek gezdirme" demesine rağmen o hastane parası yüzünden tüm zorluklara katlanmıştı. Gözleri Ateş'in üzerinde ama aklı hala saçma gelen kurallardaydı. Ateş ise bu düşünceli kafadan ne çıkacağını merakla bekliyordu. Kız sandalyenin ucuna doğru kaydı.

"Düşündüm de... Hiç mantıklı gelmedi"

"Neymiş o?"

"Sizin maaşlarınızı nasıl ödüyorlar?"

Ateş sırıtarak kalçasını masaya yaslandı.

"Sen benim cebime gireni düşüneceğine kendi cebinden çıkmayan için mutlu olsana"

"Bencil miyim ben? Hı? Bencil miyim?"

Cemre bir anda hiddetlenip kaşlarını çattı. Ateş içinden gülüyordu ama bunu asla dışarıya belli etmek niyetinde değildi. Bu kız bu sinirle kesin parçalardı.

"Cemre kolun iyileştiği için memnun olman gerekiyor ama sen hala kuyunun dibini merak ediyorsun. Hadi git artık. Gezdirmen gereken köpekler yok mu?"

Çantasını omzuna astı "Her emeğin karşılığı olmalı doktor bey" diyerek odadan çıktı. Ateş başını sallayarak onu onayladı ama Cemre bunu görmedi. Gözlüğünü takıp kitaplarının başına geçtiğinde hemşire elindeki kâğıdı sallayarak içeri girdi. Cemre'ye ait faturaydı. Altına imzasını atıp muhasebeye göndermesini istedi. Pek tabii ki tüm işlemlerin bir ödemesi vardı fakat köpek gezdirerek hayatını sürdüren kıza bu ödemeyi yaptırmayacaktı.

Mesleği gereği bilgisini insanları iyileştirmek için kullanmak zorundaydı. Bir fark vardı ki Ateş bu işi zorunluluk gibi değil, gönüllü olarak yapmayı seviyordu. İhtiyacı olana yardım etmenin insani bir davranış olduğu bilinci ile büyütülmüştü. Doktor olmasa da aynı kişiliğe sahip olacağı için Cemre'ye yaptığının garipsenmemesi gerektiğine inanıyordu.

Başhekim kızdan alınacak ücretin Ateş'in ödediğini öğrendiğinde yanına çağırıp bunun doğru olmadığını, buranın hastane olsa da maddi ihtiyaçların olduğunu ve bunun da hastalardan alınan para ile karşılanabildiğini söylemişti. Kendi maaşı da buna dâhildi. Ateş adamı cümlesinin son noktasına kadar dinledikten sonra "Kusura bakmayın başhekimim ama ben buyum" dedi. "Eğer bunun için yaptırım uygulayacaksanız benim için sorun yok. Makamınıza saygım var" diye konuşmasını tamamlayıp odadan çıktı.

Odasında kitaplarıyla baş başa kalma umuduyla geri döndü. Defne masanın ucuna poposunu yerleştirip soran gözlerle baktı.

"Poponu masamdan kaldırır mısın?"

"Sen bu kızın masraflarını neden ödedin?"

"Keyfim öyle istedi"

"Etkilendin mi?"

"Defne neyin peşindesin?"

"Sende bir gariplik var. Ne zamandır akşamdan kalma gelmiyorsun"

"O hallerimden bıkmıştı ya..."

"Ah canım... Sırf ben uğraşmayayım diye mi? Yemezler doktor bey. Bak sorunun varsa ürolojiden gizli randevu alabilirim"

"Kalbime sahip, sevgime layık kadını bulmaya karar verdim"

"İyi yapmışsın ama bu hastane masrafları ödeyerek olmaz canım, benden söylemesi"

"Defne kıçını masamdan kaldır ve yerine git"

Çevresindeki herkesin hayatına bir ucundan dokunabilmişti fakat kendine kim yardım edecekti. Bu dünyada tek yalnız kendisi değildi. Pek çok defa yanlış davranmış olabilirdi. Yeterince yas tutup kendini kadın ırkından uzak tuttuğunu düşünüp buna bir son vermeye karar verdi. Gerçek aşk bazen pat diye karşımıza çıktığı gibi arayıp bulunması da gerektiği olabiliyordu. Şimdiye kadar karşısına çıkmadığına göre belki aramalıydı.

**

Ateş bahçeye girince üzerine doğru "Dayııı..." diye koşturan kızı kucakladı. Âşık ikili birbirlerine sıkıca sarılıp öpüşüp koklaşmaya başladılar. İnci on iki yaşında dayısına âşık bir kızdı. Neredeyse dayısının koynunda büyüyen bir çocuktu. Anne ve babasının yoğunluğunu fırsata çevirip Ateş'in yanında yerini alırdı.

"İnci, dana gibi oldun belim çıktı. Hadi in aşağıya dayıcım"

Dayısının cebinden sarkan renkli kumaş parçası İnci'nin hemen dikkatini çekti. Üçken bir uç çekince büyük bir fular oldu. Kumaşı havada sallayarak "Bu kimin?" dedi. Ateş, Cemre'nin unuttuğu fuları kaybolmaması için çıkarken cebine tıkıştırmıştı. Yeğeninin eline geçip bayrak gibi sallamasını beklemiyordu. Hızla çekip aldı ve düzgünce katlayarak tekrar cebine yerleştirdi.

"Kimsenin değil!"

Kız şaşkınca "Senin mi?" dedi. Pek dayısının tarzı değildi. Merakla tekrar cebinden çektiği fuları havada sallamaya başladı. Ateş bıkkınlıkla fuları alıp boynuna attıktan sonra iki ucunu başının üzerinde bağladı.

"Benim... Oldu mu?"

Ateş'in komik hali kızı çok güldürdü. Elini tutup eve kadar gülmeye devam ettiler.

"Bu ne? Lohusa kadınlar gibi kırmızı kurdele takmışsın"

"He dede oldun baba. Al bu da torunun"

İnci'yi kolunun altına alan adam yandan güldü. "Kimin o?" derken yeni bir aşk hikâyesi dinlemeyi bekliyordu.

"Dayım marjinal olmaya karar vermiş dede"

Dede torun her zamanki gibi alaycı eda ile Ateş ile uğraşacaklardı fakat hiç havasında olmayan adam odasına çıkıp üzerini değiştirdi. Akşam Soner'in evinde toplanmaya karar vermişlerdi. Evden çıkarken annesinin sorgulayıcı bakışlarına sırıtıp Soner'e gittiğini söyledi. Hoş Soner'in de eski kendisi gibi olduğunu bildiklerinden pek güven telkin etmiyordu. Hala evden çıkarken nereye gittiğini söylemek gibi bir alışkanlığı vardı. Bazen komik gelen bir durum olsa da hissettiği sorumluluğu seviyordu.

Yine en son gelen olarak düzeni bozmadı. Yiyecekler masada hazır, yanında bardaklar içeceklerle doldurulmuştu. Ateş'e de oturup yemesi kalmıştı. Gülerek eve girip her birine tek tek selam verdi. Lacivert kot ve siyah t-shirt gibi koyu renklerin arasında bileğine bağladığı renkli fular oldukça dikkat çekti.

"Hayırdır birader... Yeni tarz mı?"

Sol eli elini kaygan kumaşın üzerinde dalgınca gezdirdi. Renklerin çekiciliği mi yoksa sahibinin merak uyandıran kişiliği mi bilmeden bağlamıştı. Hastanede kaybolmasın diye bırakmamıştı ama evde odasında saklayabilecekken ayrılamamıştı. Sanki renkler onu çekiyordu. Eşyalara, renklere hatta sayılara anlamlar yüklendiği oluyordu. Belki farkında olarak belki de değil ama Ateş fuları eline aldığından beri ondan gelen enerjiye kapılmıştı. Üzerine yüklediği anlamı bilmese de yanında olması, tenine temas etmesi hoşuna gidiyordu. Arkadaşlarına sessizce "Hoşuma gitti" dedi. Başını kaldırdığında kırpıştırılan şaşkın gözlerle karşılaşınca yaptığı açıklamanın pek de tatmin edici olmadığını anladı.

"Ya... Bu aslında birinin"

İşte şimdi tüm dikkatler gerçek anlamda üzerine döndü. Dudaklar gülmek için yana kayıyor ama engel yediği için seğiriyordu. Ateş'in sıkıca fuları tutan eli de dikkatlerinden kaçmadı. Zaten öyle odaklanmışlardı ki kılı kıpırdasa fark edeceklerdi.

"Ateş... Dök içini kardeşim. Bize anlatmayacaksın da kime anlatacaksın?"

Ateş derin bir nefes alıp "Cemre'nin" dedi.

"Cemre kim?"

"Pikniğe gittiğimde kolu çıkan bir kız vardı. Kolunu yerine oturttum, sonra hastaneye götürüp filmini falan çektirdim. Sonra tekrar geldi. İyileşmişti çünkü çok kuvvetli bir bedeni var. Bir de..."

Devamını merak ettiler. Ateş'in anlatırken zorlanmasının altındaki nedeni de merak etmişlerdi. Genelde nefes almadan konuşurdu ama bugünkü tutukluğu yeniydi.

"Hastane masraflarını ben ödedim"

"Neden?"

"Çünkü o bir köpek gezdiricisi"

Hapsinin kaşları havalandı. Anlamsızca birbirlerine baktılar.

"O nasıl bir şey?"

"İşte... İnsanların köpeklerini gezdirip para alıyor"

Soner yanında oturan köpeğine baktı. Her şeyden habersiz hayvan başını sahibinin bacağına yasladı.

"Dalmi kendi geziyor. Gezmemeli mi? Nasıl iş lan bu? Para var mı bu işte?"

"Ayda üç bin lira kazanıyormuş"

"Oha! Gerçekten mi?"

"Öyle dedi ama kolu çıkmışken köpek gezdiremez diye düşündüm. Hastaneye ben götürdüğüm için de para alınmadığını söyledim"

"Yani kırılmasını istemedin"

"Evet"

"Neden?"

İşte esas soru buydu, neden? Bunun cevabı vicdan olabilirdi, acımış olabilirdi, insanlık olabilirdi ama Ateş tam cevabını veremedi. Nihat bacak bacak üzerine atıp kolunu koltuğun kolçağına yasladı.

"Ateş kardeşim acaba sen bu kızdan etkilenmiş olabilir misin?"

"Etkilenecek kadar vakit geçirmedim ki"

"Dedi, sabahları tanımadığı kadınlarla uyanan adam"

Ateş iyice kapana kısıldı. Sorular geldikçe duygularını anlamlandırmaya çalışıyordu. Huzursuzca yerinde kıpırdandı. Çaresiz bakışlarla arkadaşlarının yüzüne baktı. Yardıma ihtiyacı vardı.

"Şu kızın dış görünüşünü anlatsana biraz"

Caner'in isteği her biri tarafından onaylandı. Sonuçta insan bedeni ile ilgilenen biri olarak muhakkak incelemiş olmalıydı.

"Orta boylu, kumral, bronz tenli... Sıkı kaslı bir vücudu var. Spor yapıyormuş, öyle dedi ki söylemese bile anlaşılıyordu"

"Güzel kategorisine girer mi?"

"Girer tabii"

"Bu kızı tekrar görmek ister misin?"

Ateş gitgide vücut ısısının yükseldiğini hissetti. Sanki mahkemede hâkim karşısında ter döküyordu. Soner "Dökül artık birader!" diye ayağa fırlayınca "İsterim!" dedi. Şu tek kelime için bir sürü soru sormak zorunda kalmışlardı.

"Baştan desene beğendim kızı, görmek istiyorum diye"

"Buraya gelene kadar bunu bilmiyordum ki"

Yalan değil, Ateş gerçekten bilmiyordu. Etkilenmek, hoşlanmak, cilveleşmek deseler tez hazırlardı da aşk olunca sınıfta kalırdı.

"Oho... Hem diyorsun uzun ilişki yaşayacağım, gecelik ilişkilerden sıkıldım hem de daha ilk adımda yere yapışıyorsun"

Ateş hevesle Caner'e döndü. Bu konunun uzmanı o olmalıydı.

"Caner, bana sen yardım edersin. Bir sürü aşk romanı okuyorsun, oradaki adamlar kadınları etkilemek için ne yapıyor? Bende yapayım"

Caner kahkaha atıp olmaz der gibi elini salladı.

"Ateş'im o kitaplardaki adamlar gerçek değil. İnsanlar öyle adamlar yaratıyor ki anca süper kahraman olursan onlarla boy ölçüşebilirsin"

Ateş ayağa kalkıp kendine baktı.

"Niye ya? Benim eksiğim yok ki. Boy desen var, oldukça atletiğim çünkü kıçım çıkana kadar ağırlık kaldırıyorum. İşim de var, ağzım da laf yapıyor"

Caner dudak büküp başını iki yana sallasa da Ateş ne dese yapacak gibi duruyordu. Baş başa verip bir kızı etkilemek için ne yapılması gerektiğini tartışmaya başladılar. Ateş bu konuda başı çekecek kadar deneyim ve bilgiye sahip olmasına rağmen önerileri dinlemek istedi. Sonuçta kızı yatağa atmayacaktı.

"Kızı tanıyabilmen için onu bir noktadan yakalaman gerekiyor. Ortak bir şeyiniz olabilir mi?"

"Takıntılı olduğunu ve bundan sonra beni doktoru olarak ilan etti"

"Hah süper! Buradan yürü ve omzunu kontrol için evine git"

"Salak mısın Soner? Kapıyı çalıp aç bakalım omzunu mu diyeceğim"

"Önce hatır sorulur görgüsüz"

Soner'in kafasına yastık atınca Dalmi hırlamaya başladı. Ateş kaşlarını çatıp "Kes lan!" deyince sahibine sığındı. Ne güzel sarılıp uyuyorlardı o amcayla, niye bağırdı ki şimdi?

Ateş sessizce eve girdi. Tüm ışıklar kapanmış ve tek bir ses bile yoktu. Kimseyi uyandırmamak için ışıkları açmadan el yordamı ile odasına çıktı. İçeri girip yavaşça kapıyı kapattı. Işığa basması ile kapatması bir oldu çünkü İnci yatağına yayılmış uyuyordu. Ellerini beline koyup dudağını büktü. Bücür yine odasını ele geçirmişti. Dolaptan şortunu alıp odadan çıkacaktı ki ayağını dolabın köşesine vurdu. Canının acısı ile yerde yuvarlandı. Gündüz olsa ortalığı inletecek kadar bağırırdı ama tüm sesi içine atmak zorunda kaldı. Beş dakika kıvrandıktan sonra kalkıp topallayarak salona indi. Üzerini değiştirirken hala içine oturan acıya yanıyordu. Buz almak için mutfağa giderken babası ile karşılaştı.

"Niye topallıyorsun?"

"Parmağımı dolaba vurdum. Artık kimin ahı tuttuysa"

Aykut gülerek ensesine tokadı patlattı.

"O bücür neden yine benim odamda?"

"Seviyor seni"

Aykut dolaptan soğuk jeli çıkartıp uzattı. Ateş hemen ayağına koydu. Aykut da karşısındaki sandalyeye oturdu. Belli ki uykusu kaçmıştı. Gözlerini dikmiş Ateş'e baktı.

"Ne?"

"Hiç"

Ateş gülüp başını iki yana salladı. Komik bir babası vardı. Geçinmesi kesinlikle kolay değildi, zordu ama bir o kadar da kolaydı. Değişik bir kişilikti babası. Ailede kimseye benzemiyordu. Amcası dedesine benzerdi de babası kime benzemiş bilen yoktu.

"Baba... Anneme âşık olduğunu ne zaman anladın?"

"İlk gördüğümde... Kalbim yerinden çıkıyor sandım ama belli etmemem gerekiyordu"

Ateş dudak büktü. Kendisi nasıl anlayacaktı? Cemre'yi ilk gördüğünde kalbi gayet normal atıyordu. Demek ki o doğru kişi değildi. Boşuna mı bütün gece bu kız hakkında konuşmuşlardı yani.

"Ben yine âşık olamadım"

Aykut, oğlunun dudak bükerek yakınmasına dayanamayarak kahkaha attı. Ateş zaten kendini ölüm orucunda gibi hissediyordu. Aldığı karardan beri kendisine inanmayan kim varsa her birini mahcup etmişti. Değil biri ile birlikte olmak elini bile tutmamıştı. Belinay'ı öpmüştü ama o savaştan da galip çıkmıştı.

"Sana ait olan seni bulur oğlum"

"Ben, bana ait olanı istemiyorum baba. Tüm duygular karşılıklı olsun istiyorum. Çok mu?"

"Çok olur mu hiç? Ama yolun yanlış. Böyle ben âşık olmayı bekliyorum diye âşık olamazsın. İki uçta yaşıyorsun. Ya nerede akşam orada sabah ya da beklemek... Aşk sen beklemediğin belli olmayan bir zamanda gelip yerleşir. Bazen pat diye anlarsın bazen anlamaz kafana vurmalarını beklersin"

"Yani?"

"Yani git zıbar yat Ateş!"

Ateş'in bu geçiş dönemi Aykut'u yordu. Ergenliği bile böyle geçmemişti. Babasının ardından koca bir bardak soğuk su içti. Durumuna uygun en iyi içecek buydu. Yetmeyince bir bardak da soğuk süt içti. Boş bardağa bakıp 'Ulan Nihat haklı. Herifin inekleri iyi süt yapıyor' diyerek salondaki koltuğa uzandı.

Kolunu başının arkasına yastık yapıp düşünmeye başladı. Belli bir konu yok, uçuşup giden düşünceler dolanıyordu. Bir yoldan çıkıp diğer yola sapan avare gibi gezen aklı piknik gününe gitti. Cemre'nin havalanıp yere düştüğünü görünce refleks olarak yerinden fırlamıştı. Her kimi o şekilde görse yine aynı tepkiyi verirdi. Genlerine kodlanmış yardım etme dürtüsü acil durumlarda ortaya çıkıyordu. Düşüşün şeklinden olabilecek arızaları kafasından geçirmiş ve kolun durumunu görünce seçeneklerden doğru olanı öne çıkartmıştı. Tabii burada önemli olan kafasındaki seçeneğin çıkması değil, kızın omzunun çıkmasıydı. Yerine takmak kolaydı onun için. Cemre'nin dolmuş gözleri ne kadar acı çektiğini alenen ortaya koyuyordu. Yapabildiğinin en iyisini yapmıştı. O gün en kızdığı, arkadaşlarının birinin bile yanında olmamasıydı. Arkadaşlık değerliydi. Neden onu yalnız bıraktıklarına anlam veremediği gibi her birinin yüzüne tükürmek de istemişti. Gerçi kız da yakasına yapışmıştı beni bırakamazsın diye. Belki de huyunu bildikleri için geri durmuşlardı.

Cemre'nin evi kendi evine yakın değildi. Farklı semtlerde oturuyorlardı. Belli ki çevreleri de çok farklıydı. Sıradan bir mahallede sıradan bir evdi. Kapıda bıraktığı için hangi daire de oturduğunu da bilmiyordu. Ne çok bilmediği vardı. Bu kadar bilinmezin içinde neden peki aklı sürekli bu kızı hatırlatıyordu?

'Çok normal... Neden diye sormaya gerek yok ki. On beş günü geçkindir dokunduğum dişi sayısı üç. Annem, ablam ve İnci... Yanlış zamanda mı verdim ben bu kararı? Hem daha gencim. Neden kendimi kadınlardan soyutluyorum ki? Sayıyı azaltabilirim. Tabii tabii... En iyisi sayıyı azaltmak. Öyle pat diye alışkanlıkların bırakıldığı nerede görülmüş? Bir davranışın alışkanlık olabilmesi için on beş gün geçmesi gerekir. Yine bana uymayan bir teori. Bütün istisnalar da beni bulsun aman sıradan yaşamayayım ben zaten. Belinay'ı mı arasam? Hazır olandan başlayabilirim. Gerçi o gün canım hiç çekmemişti. Yarın bu konuyu masaya yatırayım. Belinay'ı masaya yatırsam... Yok yok... Onu canım çekmedi. Ateş topum bile hemen vazgeçti.'

Ateş gel git düşünceleri ile uyuya kaldı. Hayatını bir yola koymak isteyip de nasıl yapacağı konusunda yalpalayan genç adam doğruyu bulmak için çabalıyordu fakat genç dürtüleri ile boğuşmanın zorluğu hırpalayıcı olacaktı. 

****
Benim için özel ve heyecan verici bir haber. 19 mart 2023 pazar günü İzmir kitap fuarında 13.00 - 14.00 saatleri arası imza günüm var. İzmir'de olan okurCAN'larımı bekliyorum. Müsait olursanız tanışır azıcık da kaynatırız.

Continue Reading

You'll Also Like

99.8K 4.4K 27
"Mahallede herkes onu Cio diye bilirdi.Küçük büyük herkesin Cio abisi.Ama ben...benim sevdamdı bu adam.Çocukluğum gençliğim her şeydi.Sonra bir gün g...
919K 42.3K 62
Yıllar sonra kardeşinin yaşadığını öğrenen Ateş Sermen onu bulmak için İzmir den Istanbula gelmiştir.Ancak koruma olarak girdiği bu evde kardeşini bu...
651K 35.5K 47
Deli bir adam ve bahtsız bir kızın yaşam öyküsünde olaylar ardı ardına yaşanırken kader adeta itiyordu onları birbirine. Fakat her iki taraf da diren...
4.6K 203 12
"Seni sevmek; tüm doğru bildiklerinden geçmek, günahların koynuna çırılçıplak girmekmiş. Bilemedim. Bilsem yine de bu yolu seçer miydim, onu da bilem...