Jay'den
Gözlerimi tüm gece boyunca dudaklarımı kemirerek izlediğim Heeseung'dan aldığımda el ele dışarı çıkan Jake ve Sunghoon'u görmüştüm. Sunghoon'un ne ara geldiğini bilmediğim için şaşırsam da fazla umursamayıp içkimden bir yudum daha aldım.
Hayatım boyunca kimseye aşık olmamıştım, uğruna her gece sarhoş olup ağladığım Jungwon'a bile. Heeseung'a da aşık değildim zaten. Aşık olsam tüm gece onu ve konuştuğu kişileri izleyip sinir krizleri geçirmezdim, ya da aklımda saçma sapan senaryolar kurarak sakinleşmeye çalışmazdım.
Heeseung'ın, onun benim için ne ifade ettiği hakkında hiçbir fikri yoktu. Bazen ona bakıyordum ve rahatsız olduğunu anladığımda günlerce gruba yazmıyor ya da rastlaşmıyordum. Çünkü benden rahatsız olması istediğim son şey bile olamazdı.
Derin bir nefes vererek içkimin dibini kafama diktiğimde tüm partiyi cılız bir mikrofon sesi sardı. Saniyeler sonra sahnede Yuna belirdi ve boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.
"İlk olarak herkese selam. Bildiğiniz üzere bu balonun düzenlenmesinde büyük rol oynadım. Herkes sarhoş olmadan önce sizlere bu yıl mezun olan 12. sınıf arkadaşlarımızla ilgili bir slayt videosu izletmek istiyorum."
Önündeki bilgisayardan birkaç ayarlama yaptıktan sonra bir video başlattı ve sahneden indi. Balodaki herkes pür dikkat büyük ekrana bakarken birkaç tane fotoğraf belirdi.
İlk fotoğraflarda Yuna ve Wonyoung oldukça yakın şekilde poz verirken, fotoğrafların üzerlerinde tarihler de yazıyordu. Daha sonrasında Wonyoung'un ses kayıtları tüm hoparlörlerde yankılanmaya başladı.
"Tam bir enayi. Onu aldattığımı nasıl anlamıyor anlamış değilim. Güya okulun en başarılı öğrencilerinden." Ses kayıtları devam ederken dayanamayıp ayağa kalktım ve hızlıca bilgisayarı kapattım. Herkes bana bakarken Wonyoung'u kolundan tutarak ilerlemeye başladım.
"Arkadaşının yapmadığı sevgililik görevini sen mi yerine getiriyorsun yoksa?" Olduğum yerde duraksayıp arkamı döndüm. "Ne saçmalıyorsun sen? Kendi kişiliğinin bile Sunghoon'un yarattığı oyunun parçası olduğunu anlatamayacak kadar aptalsın." Dişlerini sıktığında söyleyecek bir şeyi olmadığını düşünüp ilerleyecekken arkasındaki kızı kolundan tutarak konuşmaya başladı.
"Bu Lia. Lia ve ben 5 aydır sevgiliyiz ve bil bakalım kim bu zamana kadar aldatıldığının farkına varmadı?" Wonyoung'un gözlerinin dolduğunu gördüğümde Yuna'ya baktım. Oldukça tatmin olmuş şekilde Wonyoung'un çaresiz haline bakarken yanında duran masadaki içkiyi aldı.
"Herkes hakettiğini bulur, Jang Wonyoung." Elindeki içkiyi tamamen Wonyoung'un kafasından aşağı boşalttığında kalabalıktan büyük bir ses yükseldi. Wonyoung'u hızlıca oradan çıkardığımda gördüğüm en yakın kafeye girdim ve kimsenin bulamaması için en üst kata çıkıp ışıkları kıstım. Sadece ay ışığından gördüğüm, her tarafı bira olan Wonyoung'la yalnızdık şimdi.
"İyi misin diye sormayacağım ama istersen sana su getirebilirim. Ya da kıyafet istersen, ya da yalnız kalmak istersen hiç konuşmam. Konuşmak istersen de iyi bir dinleyiciyimdir." Dedim panik olarak.
Burnundan nefes vererek güldü ve ellerini iki yana salladı. "Ben, orada çok rezil oldum değil mi?" Yüzünde gülümsemeyle kurduğu cümle karşısında ne diyeceğimi bilemedim. "Ne diyeceğimi bilemiyorum. Sunghoon'un yaptığını doğru bulmuyorum ve ona da bunu söyledim daha önce. Seni en çok üzen şey Yuna'nın ona katılması olmuştur."
Gözlerini kırparak kafasını eğdi. "Bak, bana da daha önce iyi geldiğini düşündüğüm insanlar oldu. Sonradan fark ettim ki bana iyi gelen insanlar değil, onlar sayesinde yaşadığım duygulardı. Kişiye değil duyguya aşık olursun bazen ve bunu aşamazsın. Yuna'yla aranızda öyle bir bağın olduğunu düşünmüyorum. Onun sayesinde kendini daha iyi hissetmişsindir belki, bilemem ama seni onun yanındayken hiç mutlu görmedim."
"Haklısın belki de. Daha geçen gün bile Yuna'yla benim tanışma hikayemi düşünüyordum. Sunghoon tarafından sürekli görmezden gelindiğim, hem fiziksel hem mental olarak yok olduğum dönemde hayatıma girdi ve güzelleştirdi, diyordum kendi kendime. Meğerse beni en kötü anımda bulmuştu ve ben beni sevdiğini sanmıştım."
"Dediğim gibi, aşk beklenmedik bir anda en beklemediğin kişiyle olmalı. Belki en yakın arkadaşın, belki sokaktan tanımadığın birisi, belki de eski sevgilinin kardeşi. Sizinkiyse aylar öncesinden planlanmış bir kurguydu sadece."
"Bira kokuyorum, ağlıyorum ve makyajımın da aktığından eminim ve ilk defa bu halde birisiyle konuştum ve hislerimi anlattım." Elini elimin üstüne koydu. "Ne kadar teşekkür edersem az kalır Jay. Eski sevgilimin en yakın arkadaşından tavsiye alacağımı hiç düşünmezdim." Gülümsedim.
"Sana su getireceğim, belki kafedeki çalışanlardan birisi fazladan kıyafet getirmiştir." Ayağa kalktım ve merdivenlerin olduğu köşeye geldim. Karşımda ay ışığından parlayan gri saçları ve esmer teniyle Heeseung'ı gördüğümde ağzım bir karış açık kalsa da sinirli halini görmemle kaşlarımı çattım.
"Heeseung? Burada ne işin var?" Elindeki poşeti uzattı. "Yedek kıyafetlerimden getirdim. Duygusal anınızı böldüysem kusura bakma, gidiyorum şimdi." Sesindeki ima fark edilmeyecek gibi değildi. Gitmeye yeltenirken kolunu tuttum ve kendime çevirdim.
"Ne oluyor?" Beni baştan aşağı süzdükten sonra konuşmaya başladı. Ben tüm balo boyunca onu izlemişken o beni yeni görüyordu. "Ne mi oluyor? Arkadaşının eski sevgilisine aşk hakkında tavsiyeler veren 'bro'ma kıyafet getirdim sadece. Git de teselli et onu."
Beynime sıçrayan kanı hissedebiliyordum. Kolunu tuttuğum elimi geri çektim ve dişlerimi sıktım. "Senin sorununun ne olduğunu anlayamıyorum tamam mı? O gün beni öpen de sendin, sonra görmezden gelen de. Sürekli ikilemde olduğun için okulda yanından bile geçmiyorum artık ve sen şimdi bunları mı söylüyorsun? Wow."
"Sen her şeyin benim için kolay olduğunu mu sanıyorsun? Benim hiç sorumluluğum ve sorunum yok gibi mi duruyor uzaktan?"
"Evet! Evet, tam olarak senin tanımın bu! Nasıl bir de bunu inkar edebilirsin ya? Bu saçma sapan şeyin tüm sorumluluğunu ben aldım çünkü sen öyle istedin, şimdi de sanki tüm bunların ağırlığı altında eziliyormuş gibi konuşma Tanrı aşkına!"
"Biliyor musun, büyük hataydı. Seninle arkadaş olmam, aynı evi paylaşmamız ve her fırsatta peşinden koşmam. Canın sıkıldığında öpüşmemiz, garip bakışmalarımız, birbirimizin kokusunda uyuyuşumuz. Hepsi büyük hataydı. Bazen seni hiç tanımamış olmayı diliyorum."
Ağzım bir karış açılırken gözlerimin dolduğunu hissettim. Bundan sonra söyleyebileceğim hiçbir şey kalmamıştı. Her ne kadar şu an o kadar da yakın olmasak da hayatımın hiçbir kısmında Heeseung'la tanıştığım için pişmanlık duymamıştım. Sözün bittiği yerdeydik.
Elimdeki poşete bakarak arkamı döndüm. Beni tanımamış olmayı dileyecek birisine diyecek hiçbir lafım olamazdı. Wonyoung'a poşeti uzattım ve boğazımı temizledim. "Tuvalette üstünü değiştir istersen. Ben aşağıda bekliyorum."
Hızlıca torbayı eline tutuşturduktan sonra hala orda olduğunu fark ettiğim Heeseung'ı es geçerek merdivenleri indim ve bir taksi çağırdım. Birkaç dakika sonra Wonyoung indiğinde beraber taksiye bindik. Dolan gözlerimi kırpıştırırken gördüğüm son şey camdan bizi izleyen Heeseung'tı.