Merhaba 💗
Sınır: 800 oy 810 yorum.
Bölümün şarkıları 👇
1-) Sezen Aksu - ben sende tutuklu kaldım.
2-) Anıl Emre Daldal - M.
3-) Ferhat Göçer - yıllarım gitti.
İyi okumalar ❤️❤️
Günler geçmişti. Ama hâlâ Polat ile yaşadığım o anı unutamıyordum. Rüya değildi. Rüya olamayacak kadar güzeldi. Tekrar olmasını istediğim kadar güzeldi...
Ayyyy
Dudaklarını dudaklarımın üstünde, hissettiğimde yaşadığım şoku çok iyi hatırlıyordum. Elini belime sarması... Ellerimin ensesinde birleşmesi... Gözlerimi kapattığım her an aklıma bir bir düşüyordu. Sesli bir nefes alıp daldığım yerden bakışlarımı çektim.
Her şeyi neredeyse tamamlamıştık. Gelinlik, bindallı hepsi alınmıştı. Gelinliğimi almaya Sümeyra teyze,Esra, Buse ve Pınarla gitmiştim. Eğlenceli bir alışveriş olmuştu. Her ne kadar neredeyse Pınar'ı boğacak olmam dışında bir sorun olmamıştı.
Şimdi ise kalan eşyalarımı almaya gelmiştim.
Düğüne 2 gün kalmıştı ve biz Polat ile oturacağımız evi dizmiştik. Aynı mahallede olacaktık ama ailesinin oturduğu sokağa yakın değildik. Öğrendiğim kadarı ile bina Polat'ın dı.
Evi dizme esnasında küçük prüzler yaşamıştık. Az kala bütün mutfağı yıkıyorduk. Nasıl becerdik bilmiyorum ama ben bir tabak setini yanlışlıkla kırdıktan hemen sonra Polat'ta elinde ki tabağı düşürmüştü.
:)
Polat o gün gittikten sonra bir daha gelmemişti. Ama sürekli telefonda konuşmuş, mesajlaşmıştık. Mahallede olmasam da Buse,bana bir bir olan her şeyi anlatıyordu. Eslen'in, Polat'ın yanına yaklaşmadığını da söylemişti. Eslen öğrenecekti. Milletin sevgilisine, kocasına kur yapmamayı öğretecektim ona.
Şimdi ise babamın evinin önündeyim. Kalan özel eşyalarımı alıp bir daha dönmemek üzere bu eve gelmeyecektim. O kadının evde olamadığını biliyordum. Yunus söylemişti. Ama babamın evde olma ihtimali düşüktü. Karşılaşmak istemiyordum. Belki de karşılaşıp yüzleşmem gerekiyordu ama kendimi hazır hissediyor muydum? işte o muamma.
Binanın içine girip yukarı çıkmaya başladım. Karşılaşırsam da görmemezlikten gelirdim herhalde.
2 katı çıktıktan sonra evin kapısının önündeydim. Anahtar hala bende olduğu için zorlanmadan kapıyı açtım. Ayakkabımı indirip içeri girdim. İçerden ses gelmiyordu. Sesin gelmemesi beni biraz rahatlatmıştı. Çünkü ne babamla ne de o kadınla karşılaşmak istemiyordum.
Aynı sessizlikte odama doğru yürüdüğüm sırada gözüme takılan kişiye baka kaldım. Evet düşük bir ihtimalle de olsa babamın evde olmasını bekliyordum ama koltukta oturmuş albüme bakan, bir adet babamı beklemiyordum. Daha dikkatli baktığım da bu albümün Pınar ile bana ait olduğunu anladım.
"Hoşgeldin."
Yutkunup adımlarımı salona yönelttim. Çantamı salonda duran ayaklı askılığa asıp babamın karşısında ki koltuğa oturdum. Umursamayıp odama gidebilirdim, eşyalarını toplayıp bu evden defolup gidebilirdim. Ama içimden bir ses oturmamı söyledi.
Albümden bir fotoğraf alıp bana çevirdi.
"Bu fotoğrafta 11 yaşındaydın." Diye mırıldandı. Bakışlarımı fotoğrafa çevirdim. Okula giderken babaanemin çektiği bir fotoğraftı. Her ne kadar fotoğrafta tipim kayık olsa yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. Daha sonra tebessümüm yavaşça soldu. "Neden fotoğraflara bakıyorsun? " Dedim. Yüzümüze bile bakmayan adam fotoğraf albümüne bakıyordu."Bir kaç gündür evde değilsin... Değilsiniz. Ciddisin galiba annannende kalmaya." Dedi soğuk ama bir o kadar da garip bir ses tonu ile.
"Sadece iki gün baba. İki gün sonra evleniyorum. Ne anneannem de kalacağım,nede burada. Çünkü artık kendi evim olacak. Ama Pınar geri gelmeyecek. O anneannemde kalmaya devam edecek. "
"Siz bilirsiniz." Deyip sustu. Babamın üstünde ki garipliği fark etmiştim. Bir şey olmuştu. Ya da bir şeye canı sıkkındı. "Annen" deyip sustu. Şaşkınlıkla ona baktım. Annem hakkında mı konuşacaktı? Annemden bahsetmek istediğim zamanlar sinirden deliye dönen adam,şimdi gelmiş annen diyor. "Annem ne?" Dedim içime dolan sıkıntı ile.
"Sen, annene yani Fa-" sözünü kesip sert bakışlarımı yüzünde gezdirdim. "Annemin adını ağzına alma. Bari bırak adı temiz kalsın." Deyip gözlerimi sinirle yumdum. Geri açtığımda babamla göz göze geldik.
Bari adın temiz kalsın F...
"Annene çok benziyorsun. Annen gibisin. Ben anneni hiç sevmedim. O beni seviyordu ama benim sevdiğim vardı. Bu yüzden annene hiç karşılık vermedim. Sevgisini kendi içinde yaşadı. Annen öldüğünde kendimi hiç suçlamadım. Çünkü kendimi suçlu görmüyordum. Şimdi bazı şeyler oldu. Ben bir şey öğrendim. Sende öğren... Çünkü anneni ne kadar sevdiğini biliyorum. Bir mektup geldi bu sabah. Annen ölmeden önce yaşadığımız evi hatırlıyorsundur belki. Karşı komşu vardı,Bir kadın. İşte o kadının çocuğu getirdi mektubu." Diye dediklerine ara verdi.
Her şeye seyirci kalan komşumuz... Onu nasıl unutabilirdim ki?
Mektubu düşündüm. Annem mi bırakmıştı bu mektubu?
"Ben mektubu okudum. Bazı gerçeklerle yüzleştim. Öğrendiğim şeyler oldu. Bu öğrendiğim şeyler hayatımda bir şeyleri değiştirecek. Birilerini değiştirecek. Ama Mektupta seni de ilgilendirecek şeyler var. " Deyip yan tarafında duran zarfı bana uzattı. Zarfın daha önce açıldığı kenarının yırtık olmasından belliydi. Bekletmeden aldım zarfı. İçimde bir acı hissettim. Öyle bir acı ki yüzüme de yansıyacak diye ödüm koptu.
"Hayatında ne olup biteceği beni zerre ilgilendirmiyor. Aramızda kan bağı olsa da sen, benim babam değilsin. Unutma Mehmet Mir! Sen benim babam değilsin." Dedim tiksintiyle.
Ama biliyordum... İçimde ki küçük Rümeysa babasına hala özlem, aşk duyuyordu. O küçük Rümeysa öldü zannetim ama babamın karşısında oturuduğum an aslında küçük Rümeysa'nın ölmediğini, içimde bir yerlerde gömdüğümü anladım.
Ben babamı özlemiştim. Ben hala küçük bir çocuk gibi babamı özlüyordum.
"Baban olamayacak kadar kötü bir adamım değil mi?" Diye sordu burukça.
Gülümsedim."baba olamayacak kadar kötü bir adamsın." Dedim acımasızca.
Bunu dememi bekliyormuş gibi hiç tepki vermedi. Bir kaç dakika sadece o zarfa baktım. Sonra bakışlarım yere düşmüş bir fotoğrafıma takıldı. 23 Nisan'da çekilen bir fotoğraftı. Annem yoktu babam yoktu. Beni izlemeye Pınar ve anneannem gelmişti. O bile yetiyordu o zamanlar...
"İnsan yaptığı çocuktan bu kadar mı nefret eder?" Diye sordum kendi kendime. Beni duydu. Hatta başını kaldırıp bana baktı. Bir şey diyemedi ama.
"Baba hatırlar mısın bilmiyorum ama yıllar önce sen bana hiç unutamayacağım bir şey yaptın." Deyip sustum. Ona bakmadım çünkü bakacak cesaretim yoktu.
"Ve ben ilk defa o gün babam varmış gibi hissettim. " Yutkundu ve meraklı görünmemek için başını başka yere çevirdi. " Ne yaptım?" Diye sordu.
"9 yaşındaydım. Bayram sabahıydı ve her zamanki gibi annem, babasının evindeydi. Yine dövmüştün. Pınar'ı da yanına almıştı. Ben tektim. O bayram sabahı, hem annem yok diye, hem de saçımı öremiyorum diye ağlıyordum. Sonra sen sesimi duydun. Ve odama gelip ne için ağladığımı sordun. Evet. Kulağa imkansız geliyor ama Sen. Bana. Ne. İçin. Ağladığımı. Sordun. Saçlarımı öremediğimi söyledim sana. Başta sadece baktın. Gideceğini zannetim ama gitmek yerine yatağa doğru yürüyüp arkama oturdun. O kadar şaşırmıştım ki rüya görüyorum zannetim. Ama rüya değildi. Rüya olamayacak kadar gerçekti. Saçlarımı nazikçe..sana ters bir şekilde nazikçe ördün. Örgü açılmasın diye de pembe bir lastik toka ile orayı bağladın. Daha sonra bende aynaya bakmamı istedin. Koşarak odamın içinde ki aynanın karşısına geçtim. Ayna da gördüğüm kişi çok güzel olmuştu. Çünkü babası saçlarını örmüştü. Teşekkür ettim sana. Başını sallayıp odadan çıktın. Bir şey demeden gitmeni bile umursamadım çünkü çok mutluydum." Gözyaşlarımı elimin tersi ile sildim.
Niye akıyorsunuz!
Sesli bir şekilde burnumu çektim. "Yıllar geçti, örgü bozuldu ve sen bir daha saçlarımı örmedin."
Karnımda hissettiğim acıya rağmen gülümsedim." Ama ben öğrendim baba. Saç örmeyi öğrendim. Kendim için değil! Pınar için öğrendim. Çünkü onun artık ne babası vardı, nede annesi. Kimse saçlarını öremezdi. Saç örmeyi öğrenmiş olabilirim ama kendi saçlarımı hiç örmedim. Çünkü sen ör istedim." Dedim
"Saçımı hiç kesmedim baba... Yemin ederim makas bile değdirmedim. Çünkü eğer bir gün gelip saçımı örmek istersen, örebileceğin uzunlukta olsunlar istedim. Bir umut baba... saçlarımı 2. Defa örersin zanettim. " Daha fazla ağlamamak için dişlerimi sıktım. Çenemi havaya dikip yerdeki fotoğrafı işaret ettim.
"23 Nisan gösterilerim olurdu ama sen olamazdın. Çünkü hiç bir zaman beni kızın yerine koyup,beni izlemeye gelmedin. Doğum günüm olurdu ama sen olamazdın. Seninle birlikte hiç uyumadık. Bana hiç oyuncak almadın. Yani ne bileyim... ben hiç babam varmış gibi hissetmedim. Sen bana hiç babalık yapmadın. Sen her zaman babalığın para vererek bittiğini zannetin. Ama baba bir babanın kızına verebileceği en büyük şey ne biliyor musun? Sevgi. Ama sen bana bırakıp sevgiyi merhamet bile göstermedin. " Dedim.
"Özür dilerim." Dedi.
Şokla ona baktım. Özür dilerim! Bana yaşattığı onca şeye rağmen karşıma geçmiş özür dilerim diyordu. Nefretle ona baktım."Baba henüz ben, tam olarak farkında değilim ama aslında özlediğim tek şey; ne biliyor musun? ruhumun sende kalan parçaları. Sen benim ruhumu, çocukluğumu çaldın."
Pişmanlık yüzünü sarmıştı. Babam pişman mı olmuştu? Mektupta ne yazıyordu ki bu hale gelmişti.
"Özür dileme! Hiç bir özür benim çocukluğumu geri getirmeyecek." Deyip ayağa kalktım. Benim kalktığını görünce o da kalktı. "Eşyalarımı toplayıp gideceğim. Bir daha ne zaman karşılaşırız bilmem ama sana çok kırgınım baba. Ne yaparsan yap benim kalbim sana karşı hep kırık olacak. "
Odama doğur ilerleyip kapıyı açtım. Bazı şeyleri söylemek rahatlatmıştı ama hala babama söylemek istediğim çok şey vardı.
Yarım saat içinde odamda bana ait ne varsa almıştım. Boş dolaplara, boş çekmecelere son bir bakış attım. Odamı özleyecektim ama bu evi asla.
Gözyaşlarım durmuş yerine iç çekişleri bırakmıştı. Babamın sesini yarım saat boyunca hiç duymadım. Odama da gelmemişti. Bu benim açımdan iyiydi.
Odada daha fazla durmak istemediğim için yerdeki küçük valizi elime aldım. Sürükleyerek odadan çıktım. Salona kısa bir bakış attıp önüme döndüm. Ama babamın sesini duyduğumda adımlarım kesildi.
"Rümeysa"
Arkama dönmeden konuştum. "Efendim?"
"Saçlarını örmek istesem izin verir misin?" Dediğinde öylece kala kaldım.
Bir şey demek istedim ama dilim lal olmuştu. Sonunda kendime gelip ona döndüm. Bıraktığım gibi koltukta oturuyordu. "Saçlarımı örmek istediğini mi söylüyorsun? "
Başını salladı. "Evet."
Elimden ki valizi kolidora bırakıp salona girdim. "Saçlarımı çekmek yerine örecek olmak; seni zorlamasın? " Dedim alayla.
Gözlerime biriken yaşları geri ittim. Ağlamak istemiyordum.
Güldüm. "Baba seni tanıyamıyorum. " Dedim.
Babamı tanıyamıyordum.
Çenesinin titrediğine şahit oldum. Bu hareketi kalbimde bir şeylerin hareketlenmesine sebep oldu. Babam yıllar sonra ilk defa merhamet duyuyordu. Her şeye rağmen, bana yaşattığı bütün acılara rağmen gülümsedim.
Babama gülümsedim.
Yanına doğru adımladım ve yanına oturdum. Ve ilk defa gururumu ayaklarımın altına aldım.
"Baba saçlarımı örer misin?"
🤍
Polat Sungurun anlatımı ile.
Gün soldu... Caminin bahçesinde oturuyordum. Lacivertten neftiye kadar koyulaşıp, Marmara'nın eteklerinde tutuşan bulutları seyrediyordum
Ruhumda derin aksiler bırakan, bütün vücudumu saran bir teslimiyetle, semaları tatlı bir seda ile çekilen ezan sesini dinliyordum. Manevi bir vecdin nihayetsiz derinliklerine düşmüştüm.
Bu ses ruhumdaki gizlilikleri deşeliyip galeyana getiriyor, Rümeysa'yı hisleriyle, sezgilileriyle susturup, vazgeçilmez bir kapının ısrarla bekçisi haline getiriyordu. Ruhum ile sindire sindire dinle diye ömrünce devam etmesini istediğim ezan bitti... etrafıma baktım. Cemaat namaz kılmak için camiye geliyordu. Diğer İmam okumuştu ezanı. Eve gitmek istememiştim. Namazı kıldırıp Rümeysa'nın yanına gitmeye karar vermiştim.
Rümeysa... Dualarımın kabulüydü. Ömrü hayatım boyunca hep anneme benzeyen bir kadını sevmek isterdim.. Çünkü annem, hayatımda görüp görebileceğim en güzel kadındı. Annem hep dinine aşık bir kadındı. Hala da öyle. Onun gibi bir eş isterdim. Ahlakı temiz, dinine bağlı bir eş...
Dualarım kabul olmuştu.
Allah Rümeysa'yı bana layık görmüştü.
Bir kaç aydır tam anlamıyla birlikteydik. Ondan öncesi vardı. Ama sadece benim için vardı. Rümeysa benden bir haber yaşıyordu. Ben onu caminin avlusunda ki çardakta izlerken o karşımda çocuklara ders verirdi. Bazen kendime kızardım. Niye izliyorsun diye ama gözlerimi ondan alamazdım. Sanki kalbinin güzelliği yüzüne vurmuştu. İlk zamanlar sadece öylesine izlerdim... Daha sonra izlemek için fırsat aramaya başlamıştım. Her hareketini dikkatlice izledim. Ama hiç bir zaman onu kötü anlamda düşünmemiştim. Çünkü kötü düşüncelerim olmamıştı. Sürekli içimde anlam veremediğim bir heyecan olurdu. Onu gördüğümde ise göğüs kafesimde tatlı bir sızı oluşurdu.
Ben ad koyamasam da Rümeysa benim içime yerleşmişti. Yavaş yavaş sızdı içime. Sonra ona olan ilgim artı. Küçüklüğümden bu yana kıskanç bir insandım. Bana ait oyuncağı bile kıskanırdım. Sevdiğim insanları kıskanırdım. Rümeysa'nın ders verdiği zamanlar mecburi diğer erkek hocayla öğrenciler hakkında konuşurdu. Başlarda umursamamaya çalışırdım ama daha sonra o erkek hoca'dan bile Rümeysa'yı kıskandığı mı hissetim. Kabullenmek bir yana saçmaladığımı bile düşündüm. Oysaki tek saçmalık benim Rümeysa hala uzaktan izliyor olmamdı.
Aylar geçti. Yaz kursu bittiği için Rümeysa camiye gelmez oldu. Hayatımda ilk defa bir kadını görmek için yanıp tutuştum. Haftalar sonra onu ilk defa camide teravih namazına geldiği gece görmüştüm. Onu her gördüğümde göğsümde beliren tatlı sızı yine belirmişti. Ama o gece her zaman olduğu gibi yeşilleri bir kez bile bana değmedi.
Yaşına göre çok çocuksuydu. Hal hareketleri olsun... Her zaman çocukla çocuklaşırdı. Bunu verdiği yaz kurslarından anlamıştım. Her çocukla tek tek ilgileniyor, oyun oynuyordu. Bu özelliğini çok seviyordum çünkü çocukları seven kadınlar merhametli olurdu. Yabancının çocuğunu bile bu kadar seven bir kadın; kendi çocuğunu acaba ne kadar sevebilirdi. Çok diye düşündüm. Çok severdi kendi çocuğunu.
O gece arkadaşı, adının da Buse olduğunu öğrendiğim kızla yaptıklarını gördüğümde gülmemek için zor durmuştum. Çünkü Buse gece boyunca Rümeysa'nın eteğine basıp düşmesini sağlamıştı. Rümeysa her düşüşünde toparlanıp ayağa kalktığında, Buse onun bir kez daha eteğine basıyordu. Rümeysa da öyle. Gece boyu eteklerine basıp birbirlerini düşürdüler. Tabii yaşlı teyzelerden de azar yediler.
O an aklıma geldiğinde yüzümde hafif bir tebessüm oluştu. O kadar nazik ve anlayışlı ki etrafındaki herkesi daha iyi bir insan yapmayı başarıyor. Mahallede ki çoğu genç kızın Rümeysa ile iyi anlaştığını biliyordum. Öyle bir insanın düşmanı az olur zaten. Her zaman naif bir kadın gibi görürdüm onu. Ama sonra o naif kadının içini öğrendim. Yaşadıklarını öğrendim. Bir kez daha ona hayran oldum. Çünkü o kadar acıya rağmen gülümsemeyi başarmış. Başarmaya devam ediyor. Babası ise en büyük yarası... Çocukluğunu çalmış. Bir kadının çocukluğu çalınmışsa, hep eksik büyür.
Hiçbir şey onu teselli edemez,her zaman bir baba ile kızın iyi anlaştığını gördüğünde eksikliğinin bir kez daha farkına varır.
Rümeysa eksik büyümüş. Baba kavramını bilmeden, birhaber yaşamış. Yaşamak zorunda kalmış.
Hayatımda daha önce bir kadına aşık olmadım ya da bir kadını sevmedim. Hiçbir zaman bir sevgilim olmadı çünkü istemedim. Birisine karşı duygu hissetmediğim zaman niye beraberlik yaşayayım ki? Midem almaz bir kere. Kendimden soğurum, hatta nefret bile ederim.
Çünkü benim babam, hiçbir zaman Bir kadının kalbini kırmamam gerektiğini öğretti. Babam bana, kadınları bir obje olarak görmememi öğretti. Benim babam, bana kadınların daima el üstünde tutulması gerektiğini öğretti.
18, 19 yaşlarında öfkemi kontrol etmek için tedavi oldum. Çünkü öfkemi kontrol edemiyordum. Öfkelendiğim zaman istemeden bir şeyleri kırıp, döküyordum ve bu kırdığım şeyler; çevremdeki kişilerin kalpleri de oluyordu.
Sonra babam bugün beni karşısına oturtup" Böyle olmaz! Her sinirlendiğinde bir şeyleri kırıp, döküp çevrendeki insanlara kötü söz söyleyeceksen, sen adam olmazsın. Yarın bir gün evlendiğin zaman karın olacak kadının da kalbini kırarsın, hafta döversin de." Dediğinde acı gerçek yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Karıma şiddet uygulamam, onu kırmam diye düşünürdüm hep. Ama artık öfkem'i kontrol edemediğimi anladığım zaman; öfkeliyken gözümün karımı bile göremeyeceğini anladım. Karımı kırabilirdim, karımı dövebilirdim. Eğer tedavi olmasaydım, belki de öfkem durdurulamaz bir hale gelecekti. Tedavi oldum. Eskisi kadar olmasa da hala ara ara öfkemi kontrol edemediğim anlar oluyordu. O anlarda eğer etrafımda insanlar varsa o ortamdan hızlıca uzaklaşıyordum. Çünkü kimseyi kırmak istemiyordum.
Şimdi ise geriye dönüp baktığımda İyi ki de tedavi olmuşum diyorum. Çünkü Rümeysa'yı kırmak isteyeceğim son şey bile olamazdı. Bazen o kadar güzel bakıyor ki öylece kala kalıyorum. Ergen gibi. Ya da tüm içtenliği ile bana baktığı zamanlar kendime çekip, sabaha kadar sarılmak istiyordum.
Rümeysa'ya duyduğum şey; aşk değildi.
Aşk kavramı benim için bir hevesti. Bazı insanlar, aşık olduk deyip karşısındaki kişiyi elde ettikten sonra soğuyorlardı.
Ama benim Rümeysa'ya olan sevgim hiçbir zaman soğumayacak, eksilmeyecekti. Çünkü ben Rümeysa'yı aklım başımda seviyorum. 28 yaşındayım ve bu yaşıma kadar hiçbir kadın beni sevsin istemedim. Ama ben ilk defa bir kadın beni sevsin istiyorum. O kadın; Rümeysa olsun istiyorum. Çünkü Rümeysa tarafından sevilmek, sevileceğimi bilmek beni dünyanın en mutlu adamı yapıyor.
Camideki cemaatin namazını kıldırıp camiden ayrıldım. Bir kez daha Rümeysa'yı aradım ama açmadı. 4 kere aramıştım ama hiç bir aramama cevap vermiyordu. Pınar'ı aradım ama ona da ulaşamadım.
İçime dolan sıkıntıyla arabamı almak için eve doğru yürümeye başladım. Ama gördüğüm silüet ile adımlarım yavaşladı ve içimde ki sıkıntı yok oldu. 50-60 metre ilerimde valizini çekiştiren Rümeysa vardı. Ona doğru hızlıca yürüdüm. Birden adımları kesildi ve valizi gelişi güzel bırakıp kaldırıma oturdu. Adımlarımı hızlandırıp yanına vardım.
Ağladığını görünce hızlıca yanına çöktüm. "Rümeysa!" Telaşlı çıkan sesimi duyunca başını kaldırıp bana baktı. Gözlerini gördüğümde şaşkınlık ona baktım. Gözleri şişmişti... Haddinden fazla şişmişti. Az önce içimde olan sıkıntı tekrardan geldi ve varlığını büyüttü.
Beni görünce daha çok ağlamaya başladı. Ben daha ne olduğunu anlamadan kollarını boynuma doladı. Bekletmeden ellerimi beline sardım.
"Rümeysa, ne oldu?"
Göğsümde ki kafasını salladı. Ve hıçkırdı. Canımdan can gitmiş gibi hissettim. Onu böyle görmek istemiyordum. Rümeysa'yı ağlarken görmeye dayanamıyordum. Bu gerçek mantığımı devre dışı bıraktı.
"Po... Polat biliyor musun? Babam saçlarımı ördü." Dediğinde öylece durdum. Babası saçlarını mı örmüştü? Rümeysa'ya bir şey mi yaptı?
"Sana zarar verdi mi? Söyle bana zarar verdi mi sana?" Dedim içime dolan öfkeyle. Belinde olan ellerimi daha çok bastırdım beline. Kendime daha çok yasladım. İyi hissetsin istedim.
"Polat... Babam saçlarımı ördü" hıçkırdı. "Yıllarca saçlarımı çeken adam! Saçlarımı ördü." Dedi kısılan sesiyle.
Yutkundum.
Teselli etmedim. Çünkü teselli edebileceğim bir şey değildi. Sadece sarıldım. Sımsıkı sarıldım. Önce hıçkırıkları kesildi, sonra da gözyaşları. İç çekişleri kaldı.
Başına küçük bir öpücük kondurdum.
"Ağlama artık."
"Babam bana merhamet etti. Benim babam bana merhamet etti. Polat ben ağlamayım da kim ağlasın?" Dedi boğuk sesiyle.
"Tamam. Kendini iyi hissedeceksen ağla."
Bir cevap vermedi. Dakikalarca öyle kaldırımın kenarında sarılı halde oturduk. Bir adamın Rümeysa'ya baktığını görünce kaşlarım çatıldı. Hem yürüyor hem de Rümeysa'ya bakıyordu.
"Dön lan önüne!" Diye çıkıştım. Hemen hemen yaşıtımdı. Sesimi duyar duymaz önüne dönüp yanımızdan hızlıca geçip gitti.
Şerefsiz.
"Kime dedin?, Bana mı? " diye mırıldandı. Sesi kediden farksız çıkmıştı. Kollarımın arasında ki bedeni küçücük kalmıştı. Altan altan bana baktığını görünce alnından öptüm. "Sana demedim. Şerefsizin tekine dedim."
Bir kaç saniye yüzümü izledi. O beni izlerken ben de şişen gözlerine bakıp iç çektim. Gözlerini hem öpmek istiyordum hem de öpmemek...
Ayrılık getirir. Öpme.
"Çok dikkatli bakıyorsun. Çirkin miyim yoksa." Dedi gülümseyerek. Gülümsediğini görünce elimde olmadan bende gülümsedim.
"Hayatımda görüp görebileceğim en güzel kadınsın. Ağlayınca da güzelsin ama ağlama. Gözlerinde şişmiş hem.." deyip sustum.
Öyleydi. Rümeysa benim için en güzel kadındı. Hayatımda olmasını istediğim tek kadındı.
"Sende hayatımda görüp görebileceğim en yakışıklı erkeksin." Dedi.
Birden eski haline dönmesini beklemediğim için bocalamıştım ama yine de bozmadan ona baktım.
"Görmek istediğin tek erkek olmak için ne yapmalıyım acaba Rümeysa hanım?" Diye muzip bir ifade ile sordum.
Morali azda olsa yerine gelmişti.
"Bir şey yapmana gerek yok"deyip omuz silkti. "Zaten öylesin." Dediğinde kalbimin duracağını hissetim. Bir kadının bu denli üstümde etki bırakabileceğine hiç ihtimal vermezdim. Ama ihtimal verip, vermeyeceğim önemli değil artık. Çünkü artık hayatımda bir kadın vardı. Ve bu kadın kalbimin durmasına bile sebep olabilirdi.
"Niye sustun?"
"Ne dememi bekliyorsun?" Dedim.
Bir şey demem için mantığıma ihtiyacım vardı ve şuan mantık ne halin varsa gör deyip bedenimi terk etmişti.
Dudaklarını bilmem derecesine büzdü. Bakışlarım dudaklarına kaydı ve o gün aklıma geldi. Dudaklarımı dudaklarına yasladığım gün... Sesli bir şekilde boğazımı temizleyip dudaklarında olan bakışlarımı gözlerine çevirdim. "Mesela benimde hayatında görmek istediğin tek kadın olduğumu söyleyebilirsin. Ha yok söylemem dersen ısırırım seni." Diye tehdit etti beni.
Gözlerimi büyütüp ona baktım. "Ailem zarar verme lütfen." Dedim sahte bir korkuyla. Kıkırdayıp kollarını boynuma daha çok sardı. "Hayır, hepsini öldüreceğim." Deyip gözlerini kıstı.
Karım korkutucu olamaya çalışıyordu ama şuan gözümde küçük bir civcivden farksızdı. "Küçük civciv dehşet saçmak istiyor." Deyip güldüm.
Kırılmış gibi bana baktı. "Küçük falan ayıp oluyor. Ben sana hiç dev adam diyor muyum? Evliliğimizi gözden geçirmenin zamanı geldi, geçiyor Polat Sungur." Deyip başını göğsüme hafifçe vurdu.
Tek kaşımı kaldırıp, gözlerimi kıstım.
"Bence de... Çocuk falan olmadan olmaz. Kaç tane yapalım. Ben kız çocuğu istiyorum. Sen karıcığım? Erkek mi, kız mı istiyorsun?" Dedim sırıtarak.
Birden boğazında gıcık varmış gibi öksürmeye başladı. Kendine geldiğinde başını göğsüme sakladı.
"Bunları konuşmak için daha erken kocacım." Dedi, son dediğini nispet yapar gibi bastıra bastıra söylemişti.
"Tabii karıcığım nasıl istersen. Sonuçta ömür boyu birlikteyiz. İstediğimiz zaman çocuk yaparız. Değil mi? "
"Hm hm. Evet, yaparız." Dedi kısık sesle.
"Utandın mı sen?" Dedim şaşırarak.
"Yoo ne utanacağım... Sen utandın." Deyip topu bana attı.
"Evet, yüzü utançtan yananda benim."
"Yaa Polat" diye inledi.
Gülerek çenemi başına yasladım.
"Tamam, Ben utandım. Hatta domates oldum. "
Başını salladı sadece.
"Ben de en çok sevdiğin yer neresi" dedi bir anda. Başını göğsümden çekmiş gülümseyerek bana bakıyordu.
"Bu da nereden çıktı?" Diye sordum. Böyle bir soru sormasını beklemiyordum.
Omuz silkti. "Hiç... Merak ettim."
Anladım der gibi başımı salladım ve aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdim. İşaret parmağımı yüzünde gezdirdikten sonra dudaklarının üstünde durdurdum. Kısa bir an dudaklarını bakıp başımı gözlerine çevirdim. En hayırlısı buydu çünkü.
Şaşkınlıkla bana baktı. "Dudaklarım mı?" Diye sordu.
Kafamı iki yana salladım. Ve onu yanıltacak cevabı verdim.
"Gülüşün... Gülüşünü seviyorum. "
Yüzünde beliren mutlulukla ben de mutlu oldum. Ve devam ettim. "Sevdiğim tek şey gülüşün değil Rümeysa..." Deyip tepkisini ölçtüm. Anlamayarak baktı daha sonra devam etmem için kafasını salladı.
"Seni de seviyorum. Ama öyle deliler gibi değil. Aklım başımda seviyorum. Ve ben ömrü hayatım boyunca ilk defa bir kadın beni sevsin istiyorum. Beni sever misin?"
Önce bana baka kaldı. Gözleri birden doldu. Ağlak bir karım var. Gülümseyerek hızlıca başını salladı.
"Severim, Seviyorum."
Rahmetliyi nasıl bilirdik ey cemaatin müslimin?
🤍
REKLAMLARDAN SONRA BURADAYIZ EFENDİMMM
İg: rulinzils_63
TikTok: Rulisinzruli_
Wattpad: Rulisinzruli_
Hoşçakalın 💗