oy verip yorum yapmayı unutmayınn
keyifli okumalarrr💙
*
jeongguk
Taehyung'la geçirdiğim o muhteşem gün yüzünden midir bilmiyordum ama şu an salatalıklara bakıp sırıtıyordum ve eminim ki bu halimi gören herkes deli olduğumu düşünürdü.
Ama değildim, sadece çok ama çok ama çok mutluydum.
Her ne kadar spor salonunda yaşanan bazı tatsız olaylar olsa da ondan sonra yaşananlar çok güzeldi. Özlemiştim Taehyung'la eğlenceli vakit geçirmeyi. Gerçi eskiden olsa dün anlattığım fıkraya katıla katıla güler, gülerken omzumu çürütürdü ama dün gülmemişti. Ama olsun, sonuçta bana verdiği sözü hatırlıyordu ve sözünü de tuttu.
Acaba yanına gidip 'Ben hamburger istiyorum.' desem ne derdi? Sonuçta istediğim kadar hamburger alma sözü vermişti. Bence istesem alırdı.
"Jeongguk?"
Dünden beri Taehyung'u o kadar çok düşünmüştüm ki bir an salatalıkların bana seslendiğini, üstelik seslerinin de Taehyung'la aynı olduğunu sandım. Gerçekten kafayı sıyırmış olmalıydım, hatta kesinlikle sıyırmıştım çünkü hâlâ salatalıklara bakıp sırıtıyordum.
"Jeongguk?"
İsmimi tekrar duymamla birlikte yüzümün önünde şıplatılan parmak ile anladım ki salatalıklar Taehyung olmamıştı. Taehyung şu an yanımdaydı ve elini kullanarak dikkatimi kendisine çekmeye çalışıyordu.
Bilmiyordu ki dikkatimi dağıtan zaten kendisiydi.
"Taehyung?"
Üzerine giydiği gri eşofman takımıyla bugün ayrı bir yakışıklı olmuştu ya da ben öyle sanıyordum.
"Neden salatalıklara bakıp sırıtıyorsun?"
Eliyle salatalıkları işaret edip ardından çenesini kaşıyarak konuştu. Bir de gülüyordu. Ne güzel gülüyordu öyle. İnsanın oturup şiir yazası gelirdi.
Taehyung'un karşımda cevap beklediğini fark ettiğimde düşüncelerimi toparlayarak cevapladım sorusunu ama onu düşündüğüm için sırıttığımı anlamaması için küçük bir yalan söyledim.
"Ah şey, benim salatalıklara karşı sırıtma fantazim var."
Tamam biraz saçmalamış olabilirdim ama çok da saçmalamamştım. Sonuçta herkesin garip fantezileri vardı ve benimkinin salatalara sırıtmak olduğunu söylemem garip durmazdı.
Ya da ben öyle sanıyordum.
Taehyung küçük(!) bir kahkaha kopartıp marketteki bütün gözleri üzerimize topladıktan sonra konuştu.
"Jeo- Jeong-"
Resmen gülmekten konuşamıyordu.
"Jeongguk kusura bakma ama benim gibi insanlar bu fantazini çok yanlış yorumlayabilir."
Sonunda gülmesini durdurup cümlesini tamamlayabilmişti ama cümlesi biter bitmez tekrar kaldığı yerden devam etti ve ben uydurduğum fantazimin gerçekten yanlış yorumlanabileceğini o sırada anladım.
Resmen kendi ayağıma sıkmıştım!
Taehyung kendini tutamayıp katıla katıla gülerken o kadar sinirim bozulmuştu ki dişlerimi sıkıyordum.
"Biraz daha gülmeye devam edersen omzuna yumruğu yersin Taehyung!"
"Tamam tamam, gülmüyorum."
Gülmüyorum demesine rağmen hâlâ gülmeye devam etmesiyle yumruğumu sıkıp omzunu hedef almıştım ki bir adım geri çekilip gülmeyi bıraktı.
"Bak gülmüyorum."
"Sen benim fantazimi boşver de ne yapıyorsun burada? Beni mi takip ettin yoksa, hıı?"
Tabii ki de biliyordum beni takip etmediğini. Yanında bulunan alışveriş arabasını doldurmak üzere buradaydı. Sonuçta market benim babamın marketi değildi, istediği zaman gelip alışveriş yapabilirdi.
"Evet Jeongguk seni takip ettim. Hatta şimdi seni şu alışveriş arabasına atıp kaçıracağım..."
Bu çocuk benimle dalga geçercesine konuşmayı ne zaman bırakacaktı acaba?
Gerçi bırakmasını istemiyordum, sonuçta yalnızca bu şekilde diyalog kurabiliyorduk.
"...Nasıl fikir?"
Aklıma annelerimiz markete geldiği zaman marketin içerisinde koşturup sonra da alışveriş arabalarına binerek birbirimizi sürdüğümüz zamanlar geldi.
Çoğu zaman ben biner, Taehyung ise iterdi. O zamanlar kaslarım olmadığı için Taehyung böyle olması gerektiğini, onun çok ağır olduğunu ve bu yüzden kendimi yormamam gerektiğini söylerdi. Tabii ki de ben de bundan zevk alırdım. Çünkü alışveriş arabasında gezmek çok keyifliydi.
"Hatılıyor musun Taehyung, küçükken bu arabalarda beni iterdin?"
Bir anda eski günleri hatırlamak gözlerimin dolmasına sebep olmuştu ve hiç düşünmeden o günlerin konusunu açmıştım.
Taehyung'un yüzündeki gülüş alaycılıktan özleme dönerken hafifçe kafasını salladı ve diliyle dudaklarını ıslattıktan sonra konuştu.
"Evet hatırlıyorum, en sonunda çalışanlardan azar işitirdik ama yine de her seferinde bunu yapmaya devam ederdik."
Çok güzel günlerdi. Hem çocuktuk, saftık hem de arkadaştık. Küslük yoktu aramızda.
Yüzüme kederli bir gülümseme ekleyerek konuştum, sanki karşımda küçük Tete vardı ve bıraksalar akşama kadar konuşurdum onunla.
"Çok güzel günlerdi."
Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladı.
"Öyleydi."
Bakışlarım alışveriş arabasının üzerindeki kollarını sıvayarak çıplak bıraktığı bileğine kaydı ama orayı boş görünce yine kalbimdeki hüznü hissettim. Oysa ben dün hamburger sözünü hatırladığı için bugün tekrar takmıştım bilekliği. Dünden sonra belki barışırız diyordum.
Bakışlarımı bileğinden gözlerine çıkardığımda onun da benim gibi kendi bileğine baktığını gördüm. Acaba hatırlıyor muydu bilekliği? Bence hamburger sözünü hatırladıysa o sözün hemen ardından verdiğim bilekliği de hatırlıyordu ama önemli olan hatırlamasından çok bileklik hâlâ duruyor muydu ya da barışmak istiyor muydu?
Gözleri bileklerinden gözlerime değdiğinde oldukça küçük ama gözle görülür bir şekilde gülümsedi. Biraz buruk bir gülümsemeydi. Aynı zamanda da çıplak bıraktığı kollarını sweatshirtünün kollarını aşağıya indirerek kapattı.
"Her neyse, ben alışverişe devam edeyim."
Alışveriş arabasını hafif yan çevirip gitmeye hazırlanıyordu ki gözleriyle benim neredeyse tamamını doldurduğum arabama bakıp konuştu.
"Bunların hepsini taşıyabilecek misin?"
Sorusuyla birlikte ben de alışveriş arabama baktım ve gerçekten biraz fazla şey aldığımı fark ettim ve genel olarak aldığım şeyler de ağırdı. Nasıl taşıyacağımı ise bilmiyordum ve düşünmemiştim.
"Sanırım biraz fazla şey almışım. Gereksiz olanları veya acelesi olmayan şeyleri bırakır, sonraki gelişimde onları alırım."
Bence mantıklıydı. Sonuçta bekleyebilecek ürünleri bırakabilirdim. Göz ucuyla aldığım ürünlere baktım ama o sıra fark ettim ki hiçbiri bekleyemezdi. Mesela cips olmadan nasıl film izleyebilirdim ki?
"Benim bildiğim Jeongguk bunların hiçbirini arkasında bırakmak istemez."
Kesinlikle haklıydı ama yapacak da bir şey yoktu. Her ne kadar onun bildiği Jeongguk da olsam bırakmak zorundaydım.
"İstersen taşımana yardım edebilirim."
İster miydim? Kesinlikle isterdim. Hem yol boyunca konuşur, muhabbet ederdik belki. Son zamanlarda aramızdaki buzları eritiyor gibiydik zaten, belki eskisi gibi olurduk.
"Sana zahmet olmayacaksa olur, teşekkür ederim."
"O zaman sen salatalıklarına sırıtmaya devam et ben alışverişimi tamamlayıp kasaya geçince seslenirim sana."
Ah be çocuk, varsın sen hep böyle gül. Ben benimle uğraşmana tek kelime etmem. Sen yeter ki bana böyle eski zamanlardaki gibi gül.
(...)
Taehyung alışverişini çok kısa zamanda tamamlamış ve beni yanına çağırmıştı. Birlikte ürünleri kasadan geçirdikten sonra da ürünlerimizi poşetlemiştik. Taehyung az bir şey aldığı için poşetlemesini çabuk bitirmiş ve sonra da benim poşetlememe yardım etmişti. Şimdi ise birlikte poşetleri taşıyarak apartmana doğru yürüyorduk. Az bir yolumuz kalmıştı.
Bakışlarımı önce Taehyung'un taşıdığı poşetlerde, sonra ise kendi taşıdıklarımda gezdirdim ve dayanamayarak son bir kez daha şansımı denemek üzere konuştum.
"Bak işte en ağırlarını sen almışsın. Bırak da eşit bölüşelim şu poşetleri."
Gözünün önüne düşen saçlarını elleri dolu olduğu için birkaç defa üfleyerek gözlerinden uzaklaştırmaya çalışsa da başarılı olamadı ve sonunda pes edip olduğu yerde durup konuştu.
"Daha kaç kere söylemem lazım? Ağır değil bunlar Jeongguk. Hem eşit ağırlıkta taşıyoruz."
Söylediği şeyin ardından saçlarına üflemeye devam edince anladım ki pes etmemişti. Ben de taşıdığım poşetlerin ne kadar hafif olduğunu belli etmek için poşetleri tek elime toplayıp Taehyung'a yaklaşarak boşta kalan elimle gözüne düşen saçlarını kulak arkasına sıkıştırdım. Yaptığım harekete şaşırmış olmalıydı ki hiçbir şey söylemeden sadece gözlerimin içine baktı. Ben de durumun daha da tuhaflaşmaması adına tek elimde topladığım poşetleri işaret ederek konuştum.
"Bak benimkilere, tek elimle bile taşıyabiliyorum. Seninse kollarındaki damarlarının çıktığına eminim."
Gözlerini poşetlerimden aldıktan sonra aynı yerde durup beklediğimizden olsa gerek poşetleri yere bıraktıktan sonra soluklanıp konuştu.
"Tamam seninkiler biraz hafif olabilir ama dün kolunu incittin, ağır taşırsan sonrasında acıdan kıvranıp durursun."
Haklıydı, dün kolumu biraz incitmiştim. Acısı hâlâ kendini belli ediyordu ama bunu ona söylemek zorunda değildim.
"Kolumu falan incitmedim ben. Sadece anlık ağrıdı dün."
Söylediğim şeylerin ardından önüne bıraktığı poşetlerin üzerinden adımlayarak yanıma geldi.
"Öyle mi?"
"Öyle."
Ve beklemediğim bir anda boşta kalan kolumu sıktı. Her ne kadar bağırmamak için kendimi sıkmış olsam da koluma yayılan ve feci derecede hissettiğim acı yüzünden bağırdım. Tek elimde taşıdığım poşetleri kaldırıma bırakarak kolumu okşadım.
Canım acıyordu.
"Sikeyim Jeongguk, bu kadar çok acıdığını bilmiyordum."
Açıkçası ben de bilmiyordum.
Söylediği şeyle birlikte kolumu tutup hırkamla birlikte sweatshirtümün kolunu yukarı doğru sıyırdı. Bu sırada Taehyung'un gözleri birkaç saniye kolumun çıplak kalmasıyla birlikte açığa çıkan bilekliğe takıldı ama benim ona baktığımı fark ettiğinde gözlerini biraz daha yukarı çıkararak bir yerde sabitledi ve siyahlarının sert bir hâl aldığını görünce baktığı yere baktım ben de.
Hiç hoş bir görüntü değildi.
"Jeongguk kolunun morardığının farkında mısın?"
Tamam morarmıştı ama bence Taehyung birazcık abartıyordu. Üstelik bu saate kadar görmemiştim bile.
"Şimdi fark ettim."
'İyi halt yedin.' der gibi bir bakış atarak sweatshirtün sıyırdığı kolunu geri indirdi.
"Eşyaları bıraktıktan sonra hastaneye gidelim."
Gerçekten abartıyordu.
"Abartma Taehyung, doktor görse dalga geçer bunun için mi geldiniz diye. Eve gidince buz koyarım geçer."
Tam bir şey söyleyecekti ki susturdum.
"Buz iyi gelmezse giderim."
Gözlerinden hiç istemediğini anlasam da yirmi iki yaşındaki reşit bir bireyi zorla hastaneye götüremeyeceğini anlamış olmalıydı ki kafasını aşağı yukarı salladı ve yanımdaki poşetlere uzanıp konuştu.
"O zaman sen sadece şunları taşıyorsun."
En başta taşımam için verdiği birkaç ağır poşeti de alıp içinde sadece abur cuburların olduğu hafif poşetleri bıraktı ve ardından eline aldığı poşetlerle birlikte kendi poşetlerini de alıp beni beklemeden yürümeye başladı. Bir şey söylemem için zaman bile bırakmadı resmen.
Gıcık!
Yanına yetiştiğimde zorlanıyor mu diye yüz ifadesini kontrol ettim ama çok da zorlanıyor gibi durmuyordu. Hoseok hyungun da dediği gibi gerçek bir 'big boy'du.
(okurlar için İstanbul beyefendisi de olur zkwmsowp)
Apartmana varmak üzereydik ki sürekli aklımı kurcalayan o şeyi sordum. Aksi halde kafayı yiyebilirdim.
"Bileklik duruyor mu hâlâ?"
Yüzüme dahi bakmadan konuştu. Gerçekten kırıcıydı. Hem söylediği şey hem de bakmaması.
"Hangi bileklik?"
Hangi bileklikten bahsettiğimi bildiğini biliyordum ama yine de bilmiyormuş gibi davranıyordu. Kaybetmişti işte, ya da bile isteye çöpe atmıştı. Yapabilirdi, bunun için onu suçlamazdım ama hatırlamıyor gibi yapması kırıcıydı.
Kırılmıştı işte kalbim.
Ne olursa olsun belki hatırlamıyordur diye düşünerek cevapladım sorusunu.
"Hamburger sözünü verdiğin gün ikimiz için aldığım bir bilekliği takmıştım bileğine. Hatırlarsın sanmıştım."
Sonunda yüzünü bana dönüp gözlerini gözlerime çıkardığında bir süre orada oyalanıp konuştu.
"Hatırladım şimdi böyle söyleyince. Kaybettim bilekliği."
Sanırım yüreyimdeki kırgınlık gözlerime yansımıştı. Yoksa o kırgınlığı görmese hatırladığını söylemezdi ama hatırlıyor olması kırgınlığımı yok etmemişti. Sadece biraz hafifletmişti, çünkü hâlâ o bileklik yoktu.
Bir şey söylemedim. Sadece yüküm de hafif olduğu için vardığımız apartmanın giriş kapısını açarak Taehyung'un geçmesini sağladım ve sessizliğime bir şey demeden içeri girdikten sonra hemen arkasından ben girdim.
Taehyung asansöre ilerlerken ben merdivenlere yöneldim. Eskiden olsa benimle birlikte kaç kat olursa olsun çıkardı merdivenleri ama sonuçta her şeyin olduğu gibi bu da eskide kalmıştı.
İlk basamağa adımlayacaktım ki Taehyung'un sesiyle durdum ve ona doğru döndüm.
"Hâlâ binemiyor musun asansöre?"
Kafamı aşağı yukarı sallayarak onayladım. Şu an onunla konuşmak istemiyordum.
Bir şey söylemeyip yere bıraktığı poşetleri tekrar eline alarak yanıma doğru yürümeye başladı. Bu kadar ağır poşetlerle onca merdiveni çıkmayacaktı herhalde.
"Ne yapıyorsun, bu kadar yükle merdiven çıkmayacaksın herhalde?"
"Eskiden sorgulamazdın."
Tamam az önce beni kırmıştı ama şu an ben ona kıyamazdım. Yükleri çok ağırdı ve zaten onca yol yürümüştü. Üzerine bu merdivenleri de çıkarsa pestili çıkacaktı.
Bunu kabul edemeyeceğimi anladığımda neredeyse yanıma varmış olan Taehyung'u es geçerek asansöre doğru yürüdüm ve asansörü çağırmak için tuşa basıp beklemeye başladım.
"Ne yapıyorsun?"
"Asansör bekliyorum, görmüyor musun?"
Tabii ki de bunu sormadığını biliyordum ama şu an hem bileklik meselesinden hem de bu kadar yükle merdiven çıkmaya niyetlendiğinden sinirliydim ona.
"Onu sormadığımı biliyorsun Gguk."
'Hayır Jeon sırf sana eskisi gibi Gguk diye seslendiği için yumuşama hemen!'
İçimden kendimi uyarıp sanki hiç seslenişini fark etmemiş gibi davranarak konuştum. Ama tabii ki de sesim yunuşamıştı.
Aptal ben!
"Çok uzun zaman oldu belki korkmuyorumdur artık. Hem sen varsın yanımda, bir şey olmaz."
Korkuyordum, umarım olmazdı.
"Emin misin?"
"Kim Milyoner Olmak İster'de miyiz?"
Anlamamış şekilde yüzüme baktığını fark edince konuştum tekrardan.
"Her neyse, eminim."
Asansör kapısının açılmasıyla birlikte bir şey söylemesine izin vermeden içeri adımladım. Taehyung da hemen arkamdan girdi ve bana normalden daha yakın durarak kat tuşuna bastı. Bense hızlanan nabzımı kontrol altına almak için gözlerimi kapatarak içimden hiçbir şeyin olmayacağını tekrarlamaya başladım ama işe yaramadığını anladığımda biraz sesli bir şekilde tekrarladım.
"Bir şey yok, bir şey yok, bir şey yok..."
Poşet sesleri arkasından elimde hissettiğim sıcaklıkla Taehyung'un elimi tuttuğunu anladım ama o kadar çok korkuyordum ki ne gözümü açıp birleşen ellerimize baktım ne de elimi çektim.
Taehyung'un elimi tutması beni bir nebze de olsa sakinleştirirken içimden asansörün yavaşlığına saydırmaya başladım.
Ve o sırada olan oldu. Asansörün bir anda durmasıyla yerimde sendeleyip düşmemek için asansör duvarına tutunurken küçük bir çığlık attım. Gözümü korkarak açıp etrafa baktığımda ışıkların da olmaması daha çok korkmama sebep olurken karanlıktan Taehyung'u görememek nefesimin kesilmesine sebep oldu.
Yere çöküp ağlamaya başlamıştım ki tutunmak için ayırdığımız ellerimi Taehyung'un tekrar tutmasıyla az da olsa güven hissetmiştim ama bu yeterli değildi.
Nefes alamıyordum ve vücudumdan sanki terler boşalıyordu. Korkuyordum, vücudum kontrolsüz bir şekilde titriyordu.
Ölecektim!
"Jeongguk sakin ol, bir şey yok birazdan düzelecek. Korkma, buradayım ben."
Gözüme vuran ışıkla kurtulduğumuzu düşünerek göz kapaklarımı araladım ama ışık Taheyung'un telefonunun flaşından kaynaklanıyordu.
"T- Taehyung korku- yorum."
Kesilen nefeslerim arasından zar zor bu iki kelimeyi söyleyebilmiştim.
Taehyung bir elini ellerimden ayırmadan ötekiyle asansörün acil yardım tuşuna basarak tekrar bana döndü.
"Gguk korkma, bak yardım tuşuna bastım çıkaracaklar birazdan bizi."
Yapamıyordum, nefes almak çok zordu. Ne kesilen nefesimi ne de titreyen vücudumu kontrol edemiyordum. Üstelik bedenim ter içindeydi ama hiçbir şeyi kontrol edemiyordum.
"Yapamıyorum, Tete öleceğim galiba."
Gözlerimden ardı arkası kesilmeden yaşlar dökülüyor, hıçkırıklarım nefes almamı daha da zorlaştırıyordu.
"Shhhh bir şey yok, yanındayım ben."
Taehyung ellerini yüzüme çıkardı ve gözyaşlarımı silmeye başladı ama arka arkaya akıyordu yaşlarım. Bir işe yaramıyordu bu yaptığı.
"Ne- nefes al-..."
Cümlemi bitiremedim dahi. Çok zordu, aptaldım. En başından binmemeliydim asansöre.
Sakin olmalıydım, her şey düzelecekti. Hem yanımda Taehyung vardı, bir şey olmazdı ki. Düzelecekti birazdan.
Düzelmedi. Üşüyordum, titriyordum, ağlıyordum. Ölecektim.
En azından Taehyung'a onu sevdiğimi söylemeliydim. Bunu bilmeliydi.
"Tae-"
Nefeslerimi düzenlemeye çalışıp ağzımı aralamıştım ki dudaklarımın üzerinde hissettiğim baskıyla ne olduğunu anlayamadım.
Taehyung beni öpüyordu.
Elleri yanaklarıma yerleşmiş dudakları dudaklarım üzerinde baskı uyguluyordu. Karşılık veremedim, Taehyung da kısa sürede ayırdı dudaklarımızı.
Şaşkın gözlerle bakıyordum siyahlarına.
Nefesim düzelmiş, atağım yok olmuştu.
"Bu- bunu nasıl yaptın?"
"Bir yerde okumuştum. Nefes tutmak panik atağı geçiriyormuş. Seni öptüğümde nefesini tuttun."
Dudağımı dişleyip ne söyleyeceğimi bilemeyerek gözlerimi kaçırdım.
Utanıyordum.
Taehyung da anlamış olmalıydı ki ellerimizi ayırmadan yanıma oturup konuyu değiştirdi.
"Son çıkan spiderman filmini izledin mi?"
Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım. Hâlâ az önce yaşananların etkisindeydim ve konuşamayacak kadar şaşkındım.
"Ben de izlemedim. Burdan çıkınca birlikte izleyelim mi?"
Bu sefer olumlu anlamda salladım başımı ve gözlerimi kapatarak buradan kurtulmayı diledim.
Bir de az önceki öpücüğü düşündüm.
*
noldu arkadaşlar ben anlamadım her şey çok hızlı gelişti ağağağağa
bölüm geç geldi ama umarım beğenmişsinizdirr<3