KURGU TAMAMİYLE HAYAL ÜRÜNÜ OLUP GERÇEK KİŞİLER, OLAYLAR VE BİLGİLER İÇERMEMEKTEDİR.
28 Nisan 2002...
Merhaba sevgili günlüğüm.
Biliyorsun, annem ile dün Amerikaya geldik. Annem yine beni evde bırakıp resim çekinmeye gitti. Anneme beni evde bırakmamasını söyledim ama annem beni dinlemedi. Artık kocaman olmuşum, evde annemsiz de durabilirmişim. Annem öyle dedi. Haklı mı günlüğüm?
Ben daha 7 yaşındayım günlüğüm. Ağabeyim söyledi, 7 yaşındaki çocuklar anne ve babaları olmadan dışarı çıkamazmış. Ayrıca yaşları küçük olduğundan dolayı anneleri ve babaları onları evde tek başlarına asla bırakmazmış. Benim annem beni niye evde o pis ingiliz dadıyla bıraktı günlüğüm? Hi özür dilerim günlüğüm, biliyorum sana böyle kötü kelimeler söylememem gerekirdi. Affer beni.
Ha bu arada bugün benim doğum günüm sevgili günlüğüm. Bugün ben 7 yaşına girdim. Ama mutlu değilim günlüğüm. Çünkü yanımda annem yok, babam da yok. Benim babam yokmuş günlüğüm. Annem benim babamın olmadığını söyledi. Ama ben babam olmasını istiyorum günlüğüm. Abime babanın ne olduğunu sordum. Ama o cevap vermedi bir tek kafasını yere indirdi ve bir süre öyle tuttu.
Acıktım. Çok acıktım sevgili günlüğüm. Artık açlıktan senin sayfalarını yemeye başladım. Canın acımıyor değil mi? Çok özür dilerim, canını yaktıysam. Fakat ne yapayım? Annem ileride çok iyi yerlere gelmeyi istiyorsan benim yaptığım yemek takvimine uyacaksın dedi. Ama ben uymak istemiyorum ki. Çok acıktım sevgili günlüğüm. Doğum gününde senin için yapılan pastayı yiyememek ne kadar acı biliyor musun?
Bu arada evet, benim için mutfakta çok büyük bir pasta yapıyorlar. Sabahleyin gizli gizli onları izledim. Annem bunu duyarsa kızabilir, sevgili günlüğüm.
Neyse, artık sana kötü şeylerimi anlatmamaya karar verdim. Bunu ne zaman verdin diye sorarsan. Şu anlık verilen hızlı bir karardı. Çünkü senin de benimle birlikte üzülmeni istemiyorum.
Annem, senin bir canın olmadığını söyledi. Sana böyle canın varmış gibi davranmamam gerektiğini söyledi. Ama ben onu dinlemiyorum sevgili günlüğüm.
Çünkü inanıyorum ki senin de canın var. Çünkü biliyorum ki sen benim tek sırdaşımsın sevgili günlüğüm.
Şuan evimizin biraz ilerisinde olan denize gireceğim. Gelince görüşürüz günlüğüm değil mi? Seni seviyorum günlüğüm, gelince görüşürüz!
...
Tekrardan merhaba sevgili günlüğüm.
Denize gittim ve geldim. Üstüme pembe bir mayo giydim. Sonra pis dadımın bana verdiği oyuncak kovalarla oynamaya başladım. Kumlarla oynadım ama kendi başıma. Çok sıkıldım kumlarla oynarken.
Sonra
Sonra yanıma benden büyük olduğu belli olan bir çocuk geldi. Yanıma oturdu. İkide bir kovaya doldurup doldurup boşalttığım kumları kendi elleriyle topladı ve kovama koydu.
Daha sonra benimle konuştu. Bana 'you don't know how to play' dedi. Ama ben bunu anlamamıştım. Ben sadece Rusça ve Türkçe biliyorum günlüğüm. Türkçe konuşarak yakındım.
Bana dikkatle baktı. İnceledi beni. Gözleri güzeldi. Çok güzeldi. Koyuydu. Çok koyuydu, bir an siyah diye düşünmüştüm ama değildi. Kahverengiydi. Toprak gidiydi. "Sen, türk müsün?' demişti bana. Türkçe konuşmuştu. Benimle abim dışında ilk kez biri Türkçe konuşmuştu.
Kafamı salladım. O da bana gülümsedi. Elini uzattı. 'Ali ben.' dediğinde ben de ona gülümsedim. Elini tutmak yerine ona sarıldım. Ama sanırım yanlış bir şey yapmıştım. Ama ben daha önce kimseyle tanışmadım ki. Heyecandan adımı söylemeyi unuttum. O da sormadı zaten.
O gün orada saatlerce oynadım onla. Bana kendi elleriyle topladığı deniz kabuklarından verdi. Hatta bugünün benim doğum günüm olduğunu söylediğimde annesinin yanına gidip bizim için kek aldı. Annesi de tatlıydı benim annem gibi değildi. Gülümsüyordu Ali'ye ve
bana.
Ali üflemem için mum da buldu. Kekin üstüne diktik. Babası yaktı mumu. Sonra dilek tutmamı söyledi Ali. Ama ben dışımdan söyledim dileğimi. Ama bunu da yanlış yapmışım. Doğum günü diledikleri içimizden tutuluyormuş. Tuttuğum dilek neydi biliyor musun sevgili günlüğüm? Ali. Ben Ali'yi istedim. Ben onu sevdim. Ne olur yarın da onu göreyim ne olur. Ama bana söz verdi. Geleceğim dedi.
Görebilirim değil mi sevgili günlüğüm? Ne olur evet de bana...
İyi geceler sevgili günlüğüm. Uykum var. Ama aklımdan Ali'yi çıkartamıyorum.
29 Nisan 2002
Sabah olunca hemen tek başıma çıktım evden gittim denizin kenarına bekledim. Elimde oyuncak kova ile dün onu gördüğüm yerde bekledim. Saatlerce, üstümdeki beyaz ipli elbisem ile oturdum orada. Sonra insanlar gelmeye başladı. Garip garip baktılar bana. O insanların arkasından dadım geldi. Paldır küldür kaldırdı beni eve götürdü. Gözlerim annemi aradı. Gitmişti sanırım.
Dadım yere fırlattı beni. Sonra Rusça konuştu. 'Sen benden habersiz nasıl dışarı çıkarsın?!' dedi. Bağırdı bana, çok bağırdı. Sonra bana bir kaç defa tokat attı. Ağladım, çok ağladım. Sonra odama kitledi beni, yemek saatim gelince de yemek vermedi. Aç kaldım o gün. Ama bu benim umrumda değildi. Benim umrumda olan tek şey Ali'ydi. O gelmemişti.
Sonra evden kaçtım tekrardan. Belki o bir umut gelmiştir diye denize gittim. Ama gelmemişti. Sonra boynum bükük eve gizlice girdim.
Sevgili günlük, Ali gelmedi. Doğum günümü yıllardan beri ilk kez kutlayan kişi bana verdiği sözü tutmadı.
Ama her şeye rağmen onun gözlerini unutmayacaktım. Onun o koyu kahve gözlerini unutmayacaktım.
Görüşürüz sevgili günlük. Fakat bir süre görüşemeyebiliriz. Malum ben biraz üzgünüm de. Öptüm seni! Abim bana telefonu kapatırken hep böyle diyor.
...
Ben o günden sonra hiç günlük tutmadım.
*Biliyorum. Kısa bir bölümdü. Fakat biraz da Azize'nin ilk aşkını öğrenin dedimm... Azizenin doğum gününün 28 Nisan olduğunu da öğrendik. Ve doğum gününü ilk kutlayan kişinin de Ali adında bir çocuk olduğunu öğrendik.
Haftaya Cumartesi veya Pazar görüşmek dileğiyle.