Taehyung uyuması için hazır bekleyen yatağa doğru emekledi. Jin küçük bir kıkırdamayla omega kardeşine sıkıca sarıldı ve kollarını ona doladı. Taehyung memnun bir şekilde nefes verdi.
"Hyung?" diye seslenirken yüz ifadesi aniden değişti ve kaşlarını çattı. Gece neredeyse on birdi, Taehyung şimdi kardeşinin odasındaydı ve Jin'in sevecen sıcaklığında uyumak istiyordu. Doğum günü partisi bittikten sonra herkes evden ayrılmıştı. Babası Bay Kim ise çok yorgundu, bu yüzden iki oğlundan önce erkenden yatmıştı.
Jin karşılık olarak mırıldandı ve Taehyung'u kendine çekerek kül rengi gümüş saçlarını sevgiyle okşadı.
Taehyung, başını Jin'in göğsüne yaslarken, "Bana Namjoon hyungun arkadaşlarından bahseder misin?" diyerek hafifçe fısıldadı.
Dürüst olmak gerekirse sadece Jungkook hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordu fakat doğrudan Jin'e soramazdı çünkü koruyucu kardeşi için şüphe uyandırırdı.
Tamamen normal görünen bu kadar yakışıklı, klas bir adamın nasıl sıkı bir takipçiye dönüştüğü konusunda kafası karışmıştı.
"Onları biliyor olmalısın. Adlarını biliyorsun değil mi?" Jin Taehyung'a bakmak için durdu ve omega bastırılmış bir gülümsemeyle başını salladı.
"Yani Yoongi, Namjoon gibi bir alfa ve üniversiteden beri arkadaşlar. O çok nazik birisi. Ama bazen gerektiğinde soğuk olabiliyor. Ayrıca eğlenceli bir kişiliği var." Jin kıkırdadı. "Ve o Jungkook'un sekreteri."
Taehyung şaşkınlıkla kaşlarını çattı. "Sekreter?"
Jin, odanın tavanına bakarak umursamazca bir şekilde konuştu. "Ah, Jungkook hakkında bir şey bilmiyorsun, değil mi? Jungkook, Jeonların şirketinin CEO'su."
Taehyung'un gözleri şaşkın bir şekilde genişledi. "Şu milyarder şirket mi?"
"Evet." Jin, beklenen şok yüzüne kıkırdadı.
Akıl hastası bir CEO!?
Jin konuşmasını sürdürünce Taehyung'un düşünceleri bölündü.
"Namjoon ona kendi erkek kardeşi gibi davrandığı için çok yakınlar. O Bay ve Bayan Jeon'un tek oğlu. Joonie ona karşı çok korumacı çünkü Jungkook, ebeveynleri ve hyungları dışında herkes tarafından her zaman farklı muamele görüyor."
Taehyung bunu duyunca kaşlarını çattı.
Farklı?
Bu onun gerçekten bir psikopat olduğu anlamına mı geliyor!?
"Neden?" Sabırsızlıkla sordu. "Çünkü o bir gerçek kan." diye yanıtladı Jin, bu kelime bile onu korkudan titretiyordu.
Taehyung sarılmayı bıraktı ve yattığı yerden doğruldu. "Ne!"
Jin onun bu şaşkın bakışını bekliyordu, bu yüzden Taehyung'a düzgün bir şekilde bakmak için sırtını yatağın başlığına yasladı.
Taehyung kaşlarını daha da çattı, "Gerçek kan alfa mı?"
"Evet, güçlü alfa kokusunu fark etmedin mi? Ne zaman yaklaşsa doğal olarak boyun eğiyorum." Jin, Taehyung'u tekrar kendine çekip ona sarıldığında itiraf etti.
Taehyung'un aklı şimdi tamamen karışmıştı, bu yüzden bilinçsizce başını Jin'in göğsüne yasladı ve mırıldandı. "Fark ettim ama ben bilmiyordum-"
Jin elini Taehyung'un kafasına koyduğu sırada saçlarını karıştırırken hafifçe mırıldandı. "Sen benim gibi normal bir omega değilsin Taehyung, sen bir safkansın, bu yüzden boyun eğmeden bir alfanın kokusuna dayanabilirsin."
"Ama hyung, gerçek kan diye bir şey yok değil mi? Ay tanrıçası sondan beri kutsamayı bıraktı-" Taehyung sözü kardeşi tarafından yarıda kesildi.
"Biliyorum, son gerçek kanın dehşetinden bu yana, yüzyıllar boyunca var olan başka bir gerçek kan yoktu."
Taehyung, küçük bir çocukken babasının ezberden okuduğu hikayelerin farkındaydı. Güçlü gerçek kan alfa hakkındaki merakı her zaman aklının bir köşesinde yer kaplıyordu. Son gerçek kandan bahseden tarih kitapları için tüm kütüphaneyi aramak, gençken onun için her zaman heyecan verici şeylerdi.
En güçlü alfanın çizimleri ve eskizleri onu her zaman hayrete düşürmüştü. Gerçek kanın, normal bir alfa kurdunun iki katı büyüklüğünde, zifiri siyah canavarımsı bir kurdu olduğunu okumuştu. En güçlü alfaları bile dizlerinin üzerine çökerten muhteşem sesi, herhangi kurt adamı tek başına kıvrandırarak öldürebilirdi. Gözlerinden benzersiz olarak bahsediliyordu, yazıtlarda şeytani kırmızı yazıyordu.
Kitaplar gelmiş geçmiş en güzel omeganın son gerçek kanın kaderindeki eşi olduğunu söylüyordu, o, her alfanın arzuladığı devasa bir krallığın saf omega prensiydi. Aynı zamanda tarih gerçek kanın eşini pek tercih etmediğini ve güçlü kurdunun kontrolünü kaybettiği bir savaş sırasında onu acımasızca öldürdüğünü de söylüyordu.
İnsanları bir çırpıda öldürüyor, kontrolsüz gücü neredeyse bütün bir krallığın ölümüne mal oluyordu. Nasıl öldüğü hâla bilinmese de böylesine gaddar bir yaratığın ölümü kurt adam türünü rahatlatan bir şey olmuştu. Bazıları onun kendini öldürdüğünü söylüyor, bazıları ise bir grup güçlü alfa tarafından öldürüldüğünü söylüyordu.
Taehyung Jin'in elinden fırladı ve heyecanla sordu. "Bu, o kırmızı gözleri ve büyük siyah kurdu olduğu anlamına mı geliyor?"
Son gerçek kanın dehşeti üzerinde gezinip durmak yerine muazzam gücü karşısında büyülenmiş olması ilgi çekiciydi.
"Bilmiyorum, onu hiç kurt formunda görmedim." Taehyung kardeşini duyunca somurttu. Heyecanlı zihni yalnızca hikayelerde okuduğu gerçek kanın gerçekte tam olarak nasıl göründüğünü bilmek istiyordu.
"Ay tanrıçasının onu seçmesini gerçekten hak ediyor olmalı. Değil mi?" Taehyung mırıldandı ve kardeşinin göğsüne yaslandı.
Jin, Taehyung'un kendisini gerçekten endişelendiren gerçek kandan bahsedilmesiyle nasıl canlandığını gördü.
"Ay tanrıçası yalnızca kimin bu güce layık olduğunu seçer. Son gerçek kanın da değerli olduğu da doğru ama neredeyse tüm kurt adam türünü öldürüyordu. Bu yüzden..." Jin içini çekmek için bir an duraksadı.
"Jungkook'un tehlikeli falan olduğunu söylemiyorum ama ya son gerçek kanın yaptığı gibi kontrolünü kaybederse? O yüzden ondan uzak dur, tamam mı?"
Taehyung kardeşini gerçekten dinlemiyordu, meraklı zihni gerçek kan hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordu. Diğer herkesin gerçek kanın yakınında nefes almaktan bile korktuğu yerde, o Jungkook'un kırmızı gözlerini görmeyi hayal ediyor ve içindeki bir şey, merakının yanı sıra alfa hakkında daha fazla şey öğrenmesini söylüyordu ama o bu gerçeğin farkında değildi henüz.
"Vay canına. Kırmızı gözler! Hiç kırmızı göz görmedim. Çok güzel olmalı." Rüya gibi konuştu.
Jin içini çekti, "Taehyung ne dediğimi duydun mu?"
"Evet!" Taehyung kıkırdadı.
Jin sevimli burnunu çimdikledi ve örtüyü üzerine çekti. "Bence artık uyumalıyız."
Taehyung kardeşinin sıcaklığına daha da sokuldu ama aklı hâlâ gerçek kanla meşguldü. Jungkook'un 'kader eşi' olayına takıntılı olabileceği sonucuna vardı çünkü son gerçek kanda bir tane vardı. Belki de gerçek içgüdüleri onu böyle düşünmeye yönlendiriyordu.
Ancak yaramaz zihninden geçenler oldukça komikti.
Bir gerçek kanı kandırdım! Vay canına!
Bu eğlenceli olacak!
Usulca kıkırdayarak Jin'in gözlerini açmasına yol açtı. "Taehyung uyu!"
Omega parlak bir sırıtışla hemen gözlerini kapattı. "Tamam."
___
Yaşlı adam şezlongda oturan alfanın önünde dizlerinin üzerine çökerek yalvardı. "Lütfen, ben hiçbir şey yapmadım!" Alfa bacak bacak üstüne attı aynı elleri usulca silahının üzerinde geziniyordu. Egemenliği, korkudan titreyen merhamet dileyen insan için büyük ölçüde travmatize ediciydi. Zavallı adam makul bir sebep olmaksızın insanları katletmekle tanınan en gaddar mafya patronunun devasa malikanesine sürükleniyordu.
"Elbette insan, ama ne yazık ki adamlarımın polis memurunu öldürmesine tanık oldun." dedi alfa, sesi derin ve boğuktu.
Tamamen siyah bir kıyafet giymişti, altın rengi gözleri parıldıyordu ve dudaklarında zavallı masum adamı ürperten şeytani bir gülümseme vardı.
"Kimseye h-hiçbir şey söylemeyeceğim, lütfen b-bırak beni." Ağır ağır kekeledi, alnından terler damlıyordu.
Alfa sırıttı, önünde yalvaran ve ağlayan insanları görmeye bayılıyordu. Güçlüydü, insanların hayatlarını parmağının etrafında döndürmeyi seviyordu. Ölümü izlemeyi ve ona karşı gelen insanlar için ölüm olmayı ona zevk verici buluyordu. İstediğini elde etmek onun doğasında vardı. Arzuladığı her neyse onun olmadan asla geri adım atmamış ve hayatında bir kez olsun mağlup olmamıştı.
"Gerçekten mi? Hiçbir şey söylemeyecek misin?" Sesi huysuzdu.
İnsan yutkundu ve hızla başını salladı, ağzından umutsuz hıçkırıklar döküldü.
"Öyleyse git." diyen alfanın yüzünden şeytani gülümseme hiç ayrılmadı.
Zavallı adam, kötü alfanın gitmesine izin verdiğini duyunca şaşkınca bakakaldı.
Alfa sakin sesiyle, "Tekrar etmeyeceğim." dedi ve diğerinin sızlanmasına neden oldu. Adam yutkundu ve hızla ayağa kalktı. Arkasını dönerken gözleri mafya babasına temkinli bir şekilde baktı. Ağır adımlarla yavaşça öne çıktı. Etrafındaki adamlar onu durdurmuyordu, bir an önce oradan uzaklaşmak istiyordu bu yüzden onu sabırsızlıkla bekleyen annesiz çocuklarını görmeyi hayal ederek adımlarını hızla attığı sırada morarmış dudaklarında küçük bir rahatlama gülümsemesi oluştu.
Kapıdan dışarı çıkması için sadece bir adım kalmıştı ve adımını atmaya çalıştığı anda yüksek bir patlama sesi koca malikanede yankılandı ve zavallı insan, kurşun tam kafasından geçerken cansız bir şekilde yere yığıldı.
Mafya babası kıkırdadı.
"Ne kadar da saf."
Silahını masaya koyarken adamlarından birine "Mark, pisliği temizle." dedi.
Alfa babası Kim Seong, oğlunun omzunu okşarken "Beni çok gururlandırıyorsun Wohno." dedi.
Wonho, sahte gülümsemesini göstererek. "Elbette baba." diye yanıtladı.
Kimseye merhameti yoktu, tek ailesi olan babasına bile. Annesi yıllar önce, öz babası ona ölümüne işkence ederken ölmüştü. Yine de bunun için babasıyla ters düşüp onunla yüzleşmemişti. Neden yapacaktı ki? Annesi onun iyi bir insan olmasını istiyordu ama o asla iyi olmakla ilgilenmiyordu. O sadece her şeyi isteyen saf bir şeytandı.
"Jackson, sana gayrimenkulümüzü araştırmanı söylemiştim. Bir şey buldun mu?" Kollarını sıvarken sert bir sesle sordu.
Jackson, sahip olduğu en güvenilir adamdı. O da bir alfaydı ve Wonho'dan sonra yeraltı dünyasının çoğu işi onun tarafından hallediliyordu.
Jackson elinde bir dosyayla "Evet efendim." dedi.
Wohno şarap şişesini aldı ve iki kadeh koydu. Biri kendisine, diğeri babasına.
Jackson dosyayı Wonho'ya verirken söyledi. "Efendim, mülk bize ait değil. Büyükbabanız tarafından Bay Kim Jeong'a verildi."
"Kim Jeong mu dedin?" Wonho dosyayı incelerken babası kaşını kaldırarak sordu.
Jackson başını salladı.
"Evet efendim."
Kim Seong öfkeyle şarap kadehini fırlattı, yaşlı gözleri alfa rengini göstermeye başladı. "O pis yaşlı bunak."
Wonho babasına düz bir yüzle baktı, "Onu tanıyor musun?"
Seong dişlerini gıcırdatarak "Tabii ki o zayıf omegayı biliyorum, sonuçta o benim kardeşim." dedi.
"Bir amcam olduğunu hiç bilmiyordum." Wohno kıkırdadı ve masanın üzerindeki dosyayı masanın dışına fırlattı.
"Evet sen-" Seong'un sözü oğlu tarafından sertçe kesildi.
"Söyle bana, mülkümüz neden onun adına?" diye sordu sakince, kendini şezlonga atarak rahatladı.
"Muhtemelen büyükbaban bunu ben onu öldürmeden önce yaptı." dedi Seong, gözleri hâlâ hüsranla altın sarısıydı.
"Neden bunu yapsın ki?" diye sordu Wonho, bacaklarını masaya koyarak.
Seong acı bir şekilde kıkırdadı. "Jeong benim omega kardeşim. Babam onu her zaman herkesten çok sevdi, benden bile. Hatta o zayıf omegayı yeraltı mafya dünyamızın varisi yapmak istedi. Ama o Jeong reddetti, o mafya dünyasını hiç sevmedi."
"Güzel bir omega ile evlendi, o omegayı ben diledim ama o beni reddetti. Onları yok etmek için sabırla bekledim. Onun yerini almak için babamı öldürdüm ve sonra Jeong'un karısını öldürdüm. Onu da öldürmek üzereydim ama bir şekilde başardı. İki oğluyla birlikte kaçtı, onu bulmak için hiç zamanımı harcama zahmetine girmedim, sonuçta onun gibi zayıf bir omega bana ne yapabilir?"
Wonho anlayışla başını salladı ve Jackson'a baktı.
"Jackson amcamı bir an önce bul. Ne pahasına olursa olsun o mülkü istiyorum." diyerek sert sesiyle emir verdi.
"Tamam efendim." Jackson hafifçe eğildi ve salondan çıktı.
Wonho bir bardak daha alıp içine şarap koydu ve sakince mafya babasına uzattı. "Baba?"
Seong bardağı aldı. Wonho babasına ciddi bir yüzle, sert ve duygusuz bir sesle, "Kardeşini öldürmemin bir sakıncası var mı?" diye sordu.
Seong ise oğluna sırıttı ve kıkırdadı, gururla omzunu sıvazladı.
©jetblackxsoul