By mervelff

1.3K 4 0

Kitap arkadaşlarıma özeldir bakıp durmayın aw okusanız da anlamazsınız zaten bakmayın bu kitaba o kadar değiş... More

Kısacık Bir Bilgilendirme
Tanıtım Bölümü Artık Her Ne Haltsa Ondan İşte Her Neyse
Tanıtım Bölümü Yeni Versiyon
Boy İnceleme Şeyisi Portre Bişeysi
Adsız Bölüm 1
Adsız Bölüm 2
Adsız Bölüm 3
Adsız Bölüm 4
Adsız Bölüm 5
Adsız Bölüm 6
Adsız Bölüm 7
Adsız Bölüm 8
Adsız Bölüm 9
Adsız Bölüm 10
Adsız Bölüm 11
Adsız Bölüm 12
Adsız Bölüm 13
Adsız Bölüm 14
Adsız Bölüm 15
Adsız Bölüm 16
Adsız Bölüm 17
Adsız Bölüm 18
Adsız Bölüm 19
Adsız Bölüm 20
Adsız Bölüm 21
Adsız Bölüm 22
Adsız Bölüm 23
Adsız Bölüm 25
Adsız Bölüm 26
Adsız Bölüm 27
Karakter Analizi
Canan Şeker
Gece Acar
Zehra Babayiğit
Dicle Danış
Asya Sezen
Güneş Yıldız
Ege Yıldız
Kerem Atabey
Görkem Yesari
Hazar A(r)slan
Yunus Serer
Bora Serer
Özlem Serer
Lara Soyisimsiz(?)
Sudenaz Yılmaz
Galerimiz

Adsız Bölüm 24

19 0 0
By mervelff

Sude'nin ağzından...

"Ps! Ps! PS! PS! PSS! PSSS! PSSS!"

"Ne var lan?" diyerek bana bakınca sırıttım kapının oradan.

"Günaydın!" dediğimde ayağını 'Burama konuş!' dermişçesine kaldırmış ve topuğunu göstermişti.

Bakın işte pezevenk. İyilik yaramıyor. Adam gibi günaydınlaşamıyoruz da.

Elindeki neresinden çıkarttığını hala öğrenemediğim kılıcını sivriltmeye devam ederken onun önündeki koltuk sırasına geçip yönümü ona çevirmiştim.

Acaba dün geceden sonra hala sinirli miydi?

"Acıktım bu arada... Şöyle baştan sona bir kebap olacaktı var yaa..." dedim dudaklarımı yalarken.

"Napiyim?"

"Domal Elf."

"Atatürk Yunanlılarla konuşma demişti."

"Hasiktir oradan!"

"Allah'ın Yunanı!"

"Suri Elf!"

"Yine neyi paylaşamıyorsunuz sabah sabah?" diye uykulu uykulu bizim bulunduğumuz kamaraya girmişti Gece sol gözünü ovarken. Ben ve Merve de sanki anlaşmışız gibi aynı anda "Seni." diye cevaplamış ama ben daha da ileri gidip öpücük yollamıştım göz kırparak.

"Karımı rahat bırak it!" diyerek enseme sertçe çakmıştı Merve.

"Nereden senin karın oluyor awq?"

"Sen daha hayatımızda bile yokken nişanlıydık biz."

"Benim neden haberim yok?" diye anlamsızca soran Gece ile Merve omuz silkti.

"Tamam artık haberin var."

"Boş boş konuşmayın! Ne yapıyorsunuz onu söyleyin." diyerek yanımıza kadar gelip yan koltuklara oturmuş ve bize dönmüştü.

"Ben kılıcımı sivriltiyorum." dedi Merve elindeki kılıçla ilgilenmeye devam ederken. "Bir süre sonra köreliyor çünkü."

"Ben de Elf'e sövüyorum valla." dedikten sonra ona dönmüştüm. "Senden nefret ettiğimi söylemiş miydim?"

"Kesinlikle!" dedi genişçe gülümseyerek elindeki kılıçla ilgilenmeye devam ederken. "Aynısının tıpkısından sana karşı hislerim var."

"Siz adam olmazsınız..." dedi Gece bize onaylamaz bakışlar atarken. "Canan nerede?"

"Uyuyordu ön kamarada. Rahatsız etmemek için buraya geldim." dedi Merve kılıcını havaya tutarken. Ardından sırf inadından kılıfa koymak için indirdiği sırada bana doğru sallıyormuş gibi yapmıştı kılıcı.

"Köpek!"

"Kes çeneni."

"Gözümü çıkartacaktın! Ötede oyna oyuncağınla! Ben sana ok atıyor muyum hiç?"

"Seni durduran ne?" diyerek sırıtınca harbi harbi düşünmüştüm. 

"Harbi lan ne durduruyor ki beni?" diyerek sonunda arkamdaki arbaleti aldığım gibi ona döndürmüştüm. Tabii bunu beklemiyor olacak ki gergince doğruldu oturduğu koltuktan.

"Ağzına sıçrarım yemin ederim senin! İndir onu!"

"Yo."

"Gece bir şey söyle beni öldürecek bu- PEZEVENK!" dedi öfkeyle ona doğru attığım ilk okla beraber korkuyla benim geldiğim kabine yönelerek. Ok ona değil de ondan biraz uzağa isabet etmişti.

"Yeter Sude..." diye uykulu uykulu mırıldanarak ayağa kalktı Gece. "Dünden beri boynum arıyor zaten. Hiç rahat değil bu uçak. Ben Canan'a bakmaya gidiyorum."

"Bu arada ben bir şey soracağım. Kahvaltı etmedik?" dediğinde ben de başımı salladım.

"Evet lan. Açız ne yiyeceğiz?"

"Ne bulursak?" dedi etraftaki valizleri gösterirken.

"Biz onları dün yedik ama." diye masum masum sırıtan Merve ile Gece göz devirdi.

"Başımın eti dışında ne istiyorsanız yiyebilirsiniz! Hatta istiyorsanız koltukları kemirin! Rahat bırakın beni!" dedikten sonra da ön kamaraya ilerlemeye başladı.

"Sen benim kolumdan başla kemirmeye ben de bacağından başlayayım."

"Iyh! Seni ellemem bile ben!" dedi yüzünü buruşturarak.

Tavsiye de verilmiyordu azgın köpeğe...

Neyseki dünkü sinirinin geçtiğini ancak anlayabildiğimde tekrar bu konuyu açma kararı vermiştim. "Bu arada... Dünkü olaylardan ne düşünüyorsun? Sence kim haklı?" dedim o oturunca tekrar yönümü ona çevirirken.

Biraz sessiz kalıp kılıcıyla ilgilenmeye devam etti. "Canan asla kendi götünü kurtaracak diye başkasını öldürmez."

"Ama Dicle de asla yalan söylemez."

"Biliyorum." dedi başını sallayarak. "Onları barıştırmamız gerekiyor. Bence bu büyük bir yanlış anlaşılma falan olmalı."

"Of neyse ne amk!" dedim bıkkınca başımı iki yana sallarken. "Sen onu bunu bırak da şu bahsettiğin Kerem, Güneş, Görkem'i anlat bana-" diyecekken hızla ve panikle uzanıp ağzımı kapatmıştı.

"Anons et bir de Sudenur?!"

"Sude... Nur?" dedim birden dehşetle gerileyerek. Ardından büyük bir kahkaha patlattım. Öyle ki sesim muhtemelen Lara'ya kadar ulaşmış olmalıydı.

"Lan o kadar mı yaşlandın lan?!" dedim akan yaşlarımın arasından. "Adımı unutacak kadar?"

"Köpeklerin ismini ezberleme gereği duymadığım için karışıyor kusura bakma." dedi gözlüklerini iğneleyici bir şekilde gözüne iterek. Bunu orta parmağını kullanarak yapmıştı.

"Ya kıyamam ben sana-" diyerek yanaklarını sertçe sıkıp canı acısın diye iki tarafa da çekiştirmeye başlamıştım. Zaten kocaman elmacık kemikleri yüzünden bu çok kolay oluyordu.

"Lan köpek acıyor bırak!"

"Adımı söyle bakalım?"

"SUDE BIRAK ISIRIRIM!"

"Sude değil! Tam adımı söyle. Bırakacağım."

"Ya dilim sürtüşmüştü az önce yemin ederim ondan karşıtı SUDENAZ BIRAK LAN! ACIYOR!"

"Havla bakalım?"

"HAW SUDE BIRAK!" dediğinde sertçe bıraktım yanaklarını. Acıyla kızarmış yanaklarını ovalarken de gülmüştüm haline.

"Ne de yakıştı ağzına havlamak lan..."

"Senin sayende mecbur kaldık amk! Bir şekilde iletişim kurmamız lazımdı. Baktık sen öğrenmiyorsun Türkçeyi ben de fedakarlık yapıp senin dilini öğrendim. Ama daha fazla fedakarlık yapmama gerek yok. Öldüreceğim çünkü seni!" dedikte sonra eline kılıcını almasıyla hızla kalkıp koşmaya başladım.

"Konuşarak halletsek?" diye gergince sorsam da oldukça öfkeli bir şekilde üzerime koşunca çığlık atıp koşmaya devam ettim.

"Konuşarak?! BEN KONUŞURUM! SEN HAVLARSIN!"

"EN KÖPEK BENİM DUR ABLA!" diye göt korkusuyla koşmaya devam ederken karşıma Zehra çıkmış ve hızla onun arkasına sinmiştim.

"Yine ne oldu lan?" dedi anlamsızca bize bakarken. "Sakin olun."

"İlk o başlattı!" diye onu işaret edince tam üzerime atlayacakken uçak büyük bir hızla sallanmış ve üçümüz de yere kapaklanmıştık.

"AHA DÜŞÜYORUZ!" dedi Zehra birden dehşetle. "Allah'ım ölmek için çok gencim ya rabbim!"

"Ne düşmesi lan?" diyerek zor da olsa yanındaki koltuğa tutunarak ayağa kalktı Merve. "Düşmüyoruz saçmalamayın!"

"Kızlar inişe geçiyoruz." dedi nereden çıktığını anlamadığım Lara'nın yorgun sesi. "Lütfen koltuklara oturup kemerlerinizi de takın."

Erken davranıp Merve'nin üzerinden atlamış ve cam kenarına oturduğum gibi aşağıya bakmıştım. Yere oldukça yakındık ve aşağıdaki zombileri görebiliyordum.

"Amerika'da mıyız şimdi?"

"Yok lan bizim köy burası. Bak hatta şurada Galata Kulesi var." Merve'nin alayla dediklerine karşı göz devirip "O kule sana girsin." demiştim yanıt olarak.

E hak ediyor yani napim?

Dakikaların ardından uçak sert bir şekilde yere inmiş ve son sürat ilerlemeye devam etmişti. İçimden üç kulhu bir elham okurken uçak yavaşlamış ve sonunda durmuştu. 

Ama artık ne kadar ses çıkarttıysa bütün zombiler bize doğru akın etmeye başlamıştı.

"Sorması ayıp bu kadar zombiyle nasıl baş edeceğiz?" dedim bizden baya aşağıdaki insancıklara bakarken. 

"Lara'nın yanına geçelim."

Kapı tarafına ilerlediğimizde Lara'nın da orada olduğunu görmüştük. Yüzü oldukça solmuştu. Gözleri hafif kızarmıştı. Muhtemelen gece boyu uyumamanın verdiği yorgunluk yüzünden böyleydi.

Oraya varınca Merve hızlanıp Gece ve Canan'ın yanına geçmişti. Göz devirdiğim sırada da Dicle gelmiş ve hiçbirimize bakmadan Zehra'nın yanında dikilmişti. Bir ara başını kaldırıp Canan ile göz göze geldiği zaman da yüzünü iğrentiyle buruşturmuş ve yönünü diğer tarafa dönmüştü.

"Endişelenmeyin. Kapı direkt olarak havaalanı binasına açılıyor. Sadece sessizce koridorun sonuna kadar ilerleyeceğiz o kadar. Orada zaten bizi güvenceye alacaklar." diye kısaca açıklayarak kapıyı açtı Lara. Uzun ve beyaz koridorla karşılaşınca derin nefes aldım dikleşerek.

"Hadi gidelim o zaman."

🧟‍♂️

Gece'nin ağzından...

"Peki ne kadar sürede sonuçları çıkar?" dedi Lara karşısındaki adama karşı.

"İki saate belli olur." dedikten sonra bana döndü. "Senin ne semptomların var demiştin?"

"Ben iyiyim." dedim göz devirerek. Abartıyorlardı. Alt tarafı ayaküstü bir halüsinasyon görmüştüm o kadar!

Dicle oturduğu sedyeden kalkmış ve kolundaki pamuğu çıkartarak küçük bir yara bandı takarken kapıya ilerlemişti.

Neden anlamasam da yüzüme bile bakmıyordu. Herhalde bana da sinirli olmalıydı. Canan'a inandığımı düşünüyordu muhtemelen. 

Asıl sorun ben ikisine de inanmıyordum. Evet bu durum daha çok işime geliyordu.

Dicle çıkarken Zehra kapıdan görünmüş ve beni gördüğü zaman da gülümseyerek gelmişti yanıma.

"Nasılmışsın?"

"İyiymişim?" dediğimde başını salladı olumluca.

"Dicle tek kaldı ben onun yanına gidiyorum."

"Tamam." dedim kısaca. Diyebileceğim başka bir şey yoktu yani ne diyebilirdim ki?

"Canan, Sude ve Elf kapıdalar."

Ayh... O gergin ortamda Merve'yi tek bırakmıştım ben değil mi? Kesin dedeme küfürler etmekle meşguldür...

"Tamam." dedim tekrar başımı sallayarak. O da gülümsemiş ve kapıdan çoktan çıkmış olan Dicle'nin peşinden gitmişti.

"Asya'nın kanından bir ilaç üretmiş ve senin üzerinde denemişler. En azından iki tüp kan alıp bakalım neyinin olduğuna?"

"Gerek yok, ben iyiyim!" dedim bir kere daha. "Artık gidebilir miyim? Lütfen!"

"Öyle diyorsan öyle olsun..." diye mırıldandı Lara gülümseyerek. 

Şu gereksiz gülümsemesi çok sinirimi bozuyordu bu arada.

Oturduğum sedyeden kalkıp açık olan kapıya ilerlediğim sırada Lara ve diğer kadın bir şeyler konuşmaya devam ediyordu. Kapıdan derin nefes alarak çıkmış ve etrafı taramıştım önce. Dicle ya da Zehra ortalarda gözükmüyordu. Ama köşedeki Merve, Canan ve Sude'yi görebiliyordum.

"Ps! Ps! Ps! PS! PSS! PSS!"

"Ne var Merve duyuyorum işte seni?!"

"Deden diyorum..." dedi genişçe sırıtırken. "Bir bak istersen iyi miymiş değil miymiş diye? Kulakları çınlıyor muymuş sor bakalım!"

"Dedem rahmetli Merve?"

"Kemikler diyorum Gece kemikler! Sızlıyor muymuş kemikleri? Mezarda ters dönmüş mü benim küfürlerimden?"

"Senin benim dedemle ne alıp veremediğin var lan?" dediğimde derin nefes alıp ayağa kalktı. Ardından gülerek dibime kadar girmiş ve kulağıma doğru oldukça kısık şekilde fısıldamıştı.

"Beni bu gergin ortamda tek bıraktın diye annene de sövebilirim istiyorsan?"

"Tamam ya! Alt tarafı iki dakika gidip geldim!" dedim ben de onun gibi fısıldayarak. Şu an Canan umursamazca kolları birbirine bağlı şekilde parmaklarıyla oynuyorken Sude de elindeki oklarla arbaletiyle oynuyordu.

"Sen arbaleti nereden bulmuştun lan?"

"Elf'e soruyor musunuz kılıcı nereden buldun diye?"

"Evet?"

"Cevap veriyor mu?"

"Sana ne lan benden?" dedi Merve sinirle ona dönerken. "Şerefsiz piç! Siktir şuradan!" dedikten sonra Canan'ın yanına oturmuştu.

"Haspaama bak!" diye gülerek bana döndüğünde Merve alayla göz devirdi.

"Seni sevmiyorum. Canan'cıyım ben. Ağla kudur."

"Bak söylüyorum!" dedi Sude gülmemek için kendini zor tutup yanıma gelirken. "Lezbiyen bu bak!"

"Diyen heteroseksüel zaten?" dedim büyük bir alayla ona bakarken.

"Öyle deme yavrum. Ben Geceseksüelciyim."

"Sude Allah çarpsın ağzını yırtarım senin-"

"Ya Allah çarpmış zaten seni daha ne istiyorsun lan?" dedi Merve'nin sözünü keserek.

"Allah'ın cezası!"

"Kimine cezaaa-" dedikten sonra ona orta parmak çekerek cilveli bir gülümsemeyle bana döndü. "-kimine sevda..."

Arkadaşlar benim namusum güvende değil bu arada. Hadi Merve'ye alışmıştım bu yavşak tiriplerine ama Sude de aynı şeyi yapmaya başlayınca valla korkmaya başlıyordum ya! Hem ayrıca Merve'ninkiler fazla masumcaydı. Sude gerçekten yavşıyordu!

"Ne olur uzaklaş. Benden sevdanı değil haydarını bulursun yoksa." dedim bir adım geri giderek.

"Kız korkuyor senden awq. Sal kızı."

"Sen kendinkiyle ilgilen."

"Ben gidip biraz başımı dinleyeceğim." diyerek ayağa kalktı Canan birden.

"Seninle geleyim mi?" diye sorsam da gülümsemeye çalışarak başını salladı.

"Yok gerek yok. Uyuyacağım zaten."

Uyumayacağını gayet net biliyorum Canan...

"Lütfen bu ikisinden kaçmak için yakaladığım tek şansı kaçırmama izin verme!" diye şakaya karışık onun tarafına geçince güldü.

"Tek kalsam daha iyi."

"Ben geleyim mi?"

"Kız tek kalmak istediğini söyledi mal mısın malatyalı mısın?"

Sude'nin söyledikleriyle Merve göz devirse de Canan başını salladı.

"Uyuyacağım la siz durun burada. Başım da ağrıyor zaten."

"Peki sen bilirsin..." diye mırıldandığımda sandalyenin üzerine bırakmış olduğu ceketini aldı ve yavaş adımlarla merdivenlerin olduğu tarafa ilerlemeye başladı.

"Sen harbi salaksın bu arada..." diye bıkkınca iç çekti Merve Sude'ye dönerken. Sude ise umursamazca iç çekti.

"Her neyse! Hadi biraz siyaset konuşalım-"

"Eğer yanımda konuşursanız yemin olsun giderim bak!" dedi Merve korkuyla dikleşerek. "Yeter lan! Erdoğan'dan nefret ettiğin kadar biraz şeytandan nefret etsen müslümanlıkta çığır açmıştın amk!"

"Sen anlamazsın sus!"

"LAN ANLAMIYORUM ZATEN!" dedi Merve sinirle. "Anlamıyorum ben siyaseti! Erdoğan'dan başka kimseyi tanımıyorum amk! Ha bir de Kılıçlaroğlu var!" diye devam edince Sude oldukça gür bir kahkaha attı.

"Kılıçdaroğlu olmasın?"

"Lan bana ne amk?! O adam beni tanıyor mu?!"

"Erdoğan'ın tam adını söyle seni rahat bırakacağım. Söz."

Merve hemen ağzını açıp bir şey diyecekken duraksadı. Ardından ciddi ciddi düşündü. "...Erdoğan?"

Bu Sude'yi daha çok güldürmüştü. Açıkçası ben de gülmüştüm. Merve ise sinirle göz devirmişti tekrar.

"Ayh! Yeter lan! Gözünü seveyim bak anladım sevmiyorsun Erdoğan'ı ama BANA NE YANİ?! Benim olmadığım ortamlarda konuşursunuz tamam mı siyasetten?"

"E ne konuşacağız o zaman?" diye soran Sude ile Merve'nin yüzünde geniş bir gülümseme olmuştu.

"Tabii ki de yemek!"

"Güzel fikir!" dedi Sude iştahla.

Anlaşabildikleri tek konu varmış demek ki...

"Şimdi şöööyle bir kebap olacaktı var ya-"

"Yanında soğansız salata..."

"Soğansız salata mı olur amk?!"

"Soğana alerjin varsa olur sevgili bremı."

"Benim alerjim yok. O yüzden salata soğanlı olacak."

"Benim var belki?! Soğansız dedim!"

"Soğanlı Elf!"

"Sude çarparım bak! Soğansız dedim!"

"So-ğan-lı!"

"Naz, naz yapma!"

Büyük konuşan ağzımı sevebiliyor muyum ya?

"Gereksiz muhabbetler edeceğimize ne yapabileceğimizi düşünün!"

"Kime?" diye ikisi de aynı anda sorunca gözlerimi kapatıp sabır diledim. Onlar ise kahkaha krizine girmemek için zor duruyorlardı.

"Şaka lan şaka." diyen Sude'yi Merve kahkahalar arasında zar zor "Gül diye." diyerek tamamlamıştı.

"İkinizden de bir cacık olmaz."

"Aaa ayıp ediyorsun! Hıyar var işte!"

"Evet bak!" diyerek Merve'yi işaret etti Sude. "Hem de ne hıyar var ya mükemmel yani!"

"Ben ciddiyim." dedikten sonra hızla Sude'ye döndüm. "Ve sakın ben de Sude'yim diye bir espri yapma, Merve'nin kılıcıyla keserim seni! Şimdi ne yapacağımızı düşünsek iyi olur. Asya yok... Dicle ile aramız bozuldu."

"Zehra ile aramız açıldı gibi hissediyorum..." diye mırıldandı Merve omuz silkerken.

"Sana bunu düşündüren nedir?" diye alayla sorduğumda omuz silkti durgunca.

"Artık pek görüşemiyoruz ya hani? Ondandır. Sürekli Dicle'nin yanında."

"Yoo... Gayet de görüyorum ben onu."

"Belki aynı odada olduğunuz içindir?" dedi Merve alayla gülerek.

Sanırım haklıydı.

"Ne yapsın istiyorsun?"

"Belki biraz bize de zaman ayırabilir diye düşünüyorum? Yüzüme bakacak zamanı bile mi yok? Bakıp da gülümseyecek ya da belki hal hatır soracak zamanı da mı yok?"

"Hal hatır mı soracak?"

"Sen düşün işte!" dedi hızla. "O kadar koptuk ki eskiden aramızdan su sızmazken şu an hal hatır soramayacak duruma geldik!"

"Ben onunla konuşurum."

"Gece yapma." dedi net bir şekilde. "Bak döverim haberin olsun!" dediğinde de göz devirdim.

"Ne halin varsa dön!"

"Pekala... Amerika'dayız. Derya yok. Canan depresyonda."

"Burada bulunmak için pek bir sebebimiz yok gibi."

"Nasıl yok?"

"Buraya Dicle için gelmiştik. Kendini kötü hissetmesin diye." diye açıkladı Merve geriye yaslanırken. "Ama onun bize ihtiyacı yok gibi duruyor."

"Merve bari sen yapma amk! Hadi ben tamam! Gece tamam ama sen onun ilk arkadaşısın lan! Bizimle tanışmadan önceden beri arkadaştınız siz! Hatta ben sizi kuzen falan zannediyordum, o derece yakındınız!"

"Yani?" dedi Merve alayla.

"Yani demem o ki-"

"Bir dakika!" dedi Merve ciddileşerek. "Sakın bana gidip ondan özür dilemem gerektiğini söylemek gibi bir hata yapma!"

"Ya tamam öyle demiyorum ama-"

"Sude ben böyle şeylerle uğraşamam. Zaten son zamanlarda sıklıkla kavga ediyorduk. Zorlamanın anlamı yok. Şu an benimle konuşmuyor çünkü Canan'a hak verdiğimi düşünüyor. Biraz haklı da olabilir ben de emin değilim şu an... Sonuçta bütün bunlar bir yanlış anlaşılma olabilir. Tamam Dicle yalan söylemez ama sırf olay çıkartmak için bir şeyleri çok abartıyor. Biliyorsunuz. Yine de gidip de sırf bunun için özür dilemem ben. Hem ne alaka amk, ben neden özür diliyorum?!"

"Çünkü zamanında o çok özür diledi."

"Dalga mı geçiyorsunuz amk?!" dedi Merve rahatsızca gözlüklerini gözüne iterken. "Gören de beni hatalarımı asla kabul etmeyip özür dilemesini bilmeyen bir piç zanneder! Siktirip siz özür dileyin? Bana ne? Artık umurumda değil. Ciddiyim!"

"Lan sen hep değil miydin 'Yok ölümlü dünya barışın' falan diyen?!" dediğimde omuz silkti.

"Dicle'nin Canan'a olan bakışlarını gördüm ben. Hiç de hoş değildi o bakışları. Ben arkadaşlığımızı bitirdiğimiz için pişman hissetmiyorum. O da çok yüksek ihtimalle pişman değildir. Birbirimizden sonsuza kadar uzak kalmak ikimize de iyi gelecek. Ayrıca ona karşı herhangi bir sorunum da yok. Hakkım helaldir. Çok istiyorsanız siktir olup gidin ve siz özür dileyin. Beni rahat bırakın. Başka soru?" dediğinde ortamın daha fazla gerilmesini istemediğinden olsa gerek Sude devralmıştı konuyu.

"Uçakta da sordum cevap vermedin! Gözde'yi falan anlat bana!"

"Iyh!" dedik Merve ile aynı anda yüzümüzü buruşturarak. "Allah'ın cezası bir salaktı o kız, boş ver!"

"Hazar'a yavşıyordu herhalde... Hazar kimdi?"

"Matematik özürlüsü bir şerefsiz."

"Güneş kim peki?"

"Ege'nin abisi. Yazık ona kötü söz söylemeyeceğim. Zamanında Zera ile ebesine çok sövdük onun. Eli yüzü düzgün çocuktu. Ben seviyordum onu."

"Güneş diye erkek ismi mi olur awq?" diye anlamsızca mırıldanan Sude ile gülümsedim.

"Karakteri tasarlayan biraz geri zekalıysa neden olmasın?"

"Bana ilahi yerlerden ses geliyor sanki tövbe tövbe..." diyerek kulağını ovaladı Merve.

"Ege dilsizdi değil mi? Başka? Görkem vardı bir de?"

"O ödlek de bizim enişte işte. O da şerefsiz. Silah tutmuştu bize."

"Hangi enişte? Ne eniştesi?" diye anlamsızca sorunca göz devirdim.

"İnsanları şiplemeyi kes Elf!"

"Ne ama? Yakışmıyorlar mı? Sen de yakıştırdığını söylemiştin! Yalan mı?!"

"Yalan!"

"Çarpılırsın bak yalan söyleme!" dedikten sonra Sude'ye döndü. "Canan ile şipliyom ben!"

"Güzel güzel her neyse... Kerem kim peki?"

"O da şerefsiz. Hem de aralarındaki en şerefsiz piç kurusu o. Tiksiniyorum kendisinden. Öyle böyle nefret ettiğim bir şerefsiz!"

"E sen de hepsine koymuşsun şerefsiz unvanını!" diye isyan eden Sude ile güldüm.

"Ne hikmetse seninle tanışan herkes şerefini kaybediyor!" dediğimde birden kahkaha atmıştı.

"Harbi lan..." dedikten sonra gülmekten akan yaşlarını sildi. "İyi söyledin. Bu komik bir espriydi."

"Espri değildi." dedim göz devirerek.

"Sen de benimle tanıştın Gece..." diye ima ile sırıtınca göz devirdim.

"Ben istisnayım."

"Doğru... Sen üst model şerefsizsin. Şerefsiz bile olamayacak kadar şerefsizsin. Maksimum şerefsiz!"

"Senin psikolojik sıkıntıların var!"

"Ya konuyu dağıtmayın amk!" dedi Sude tekrar dikkatimizi toplarken. "Bora kim peki?"

"Ben o abinin adını zikredemem korkuyorum..." dedi Merve birden gergince. "Hatta ona şerefsiz de demeyeceğim. Ne haddime amk? Asıl benim şerefsiz!"

"Her artistliği yapıyorsun sonra çocuk üzerine yürüdüğü zaman da 'Dicle Dicle kurtar beni!'" dedim onun sesini taklit ederek.

"Kes!" dedikten sonra tekrar Sude'ye döndü. "Bak şimdi ben ve Zera A101'e gittik tamam mı sonra benim bir ara dikkatim dağıldı diye tuzağa bastım sonra-"

"Anlattın Allah'ın alzaymırı!" dedi Sude bıkkınca. "5 defa anlattın! Yeter!"

"6. DEFA DİNLESEN ÖLÜR MÜSÜN?!"

"EVET!"

"Sizi kendi kavganızla tek bırakıp Canan'ın yanına gidiyorum. Hadi görüşürüz."

"Görüşürüz bebeğim." diyerek öpücük yollayan Sude'ye Merve içimi okumuş olacak ki sertçe vurmuş ve "Karımdan uzak dur lan köpek!" diyerek ikinci defa yapıştırmıştı.

Fiziksel olarak da duygusal olarak da kendimi oldukça yorgun hissediyordum. Zamanında 'Keşke zombi salgını olsa da tek sorumluluğumuz hayatta kalmak olsa.' diye dualar eden Merve'yi içten içe desteklemenin büyük bir aptallık olduğunu yeni fark ediyordum.

Hayatta kalmak zordu. Amerika'nın hiç bilmediğimiz bir güvenlikli sağlık örgütündeydik. Ama kesinlikle mutlu olduğumuz söylenemezdi. Arkadaşlığımız dağılmıştı. Asla da eskisi gibi yakın olamayacağımızı biliyordum. Keşke zamanı geri sarma şansımız olabilseydi diye düşünmeden edemiyordum....

Aslında düşününce burada işimiz yoktu. Bence Lara ile konuşsak bizi tekrar Türkiye'ye gönderebilirdi. En azından oralar bizim köydü ve tanıdıktı! Mutasyonlu zombiler yavaş yavaş çoğalıyor olabilirdi ama sonuç olarak yabancı hissetmiyorduk.

Eski yaşamımı özlemiştim... Sırf bunun için bile zaman makinası icat edebilirdim sanırım...

Continue Reading

You'll Also Like

32.5K 1.6K 9
❝Sevmek: kıskanmak, endişelenmek ya da özlemek değildir. Sevmek sadece acı çekmektir. Ve ben sevgilim. Sevgilim değil, sevdiğim. Sana her baktığımda...
69.6K 4.3K 27
Levent ve kedi sandığı ama kedi olmayan kedisi Çakır'ın hikayesi 🌈
1.2M 31K 67
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
74.5K 5K 29
Ne yani ben 1986 yılında gôtünü veren bir ibnemiydim hemde ülkücü bir adama..