2 Hafta Önce
"Off." Diyerek banyodan çıktım ve oturma odasına geçtim. Ama odada kimse yoktu. "Tülin?"
"Mutfaktayım." Dedi Tülin.
Elimi hala bulanmaya devam eden midemin üzerine koydum ve mutfağa yöneldim.
"Ne yapıyorsun?" Diye sordum halsiz bir şekilde.
"Sana nane limon kaynatıyorum."
"Iyy." Dedim yüzümü buruşturarak. "Nane limon mu?"
"Evet. İyi gelir midene."
"Şuan mideme hiç bir şeyin iyi geleceğini sanmıyorum." Diyerek sandalyeyi çektim ve oturdum.
"Hastaneye gidelim o zaman."
"Hayır o kadar değil." Dedim hemen. Bir kere daha hastane lafı duymak istemiyordum. Zaten piknikten beri sürekli midem bulandığı için Cahit sürekli hastaneye gitmeyi teklif ediyordu. Ama bir sorunum yoktu. Sadece midem bulanıyordu. O da arada sırada oluyordu. Dayanılmayacak kadar kötü ya da farklı bir şey olsa zaten itiraz etmezdim ama ufacık şeyler için de hastaneye gitmek istemiyordum. Sevmiyordum hastaneleri. Hoş zaten hastaneleri kim sever ki?
"Ne kadar acaba?" Diye sordu Tülin. Bana dönüp elinde ki kupayı önüme bıraktı ve karşımda ki sandalyeyi çekip oturdu.
"Ne bileyim Tülin üşütmüşüm işte. Kendimde bir şey yok gayet iyiyim. Sadece arada bir midem bulanıyor işte."
"Ha bu kadar yani?"
"Evet." Dedim.
"Ahsen sana bir şey söyleyeceğim." Dedi Tülin bir anda ciddileşerek. "Çünkü söylemeden aklına gelmeyecek belli."
"Ne gelmeyecek?"
"Ahsen."
"Efendim?"
"Hamile olabilir misin acaba sen?"
"Ay yok artık Tülin." Dedim hemen. "Ne alaka?"
"Ne demek ne alaka? Sen iki hafta süren mide üşütmesi gördün mü?" Diye sordu.
"Görmedim ama dediğin de değildir."
"Neden değildir? Korunuyor musunuz?"
Bir an böyle sorunca duraksadım.
"Hayır."
"Ee o zaman? Çocuk mu istemiyorsunuz?" Diye sordu ama ben cevap vermeden kendisi cevap verdi. "Çocuk istemeseniz korunursunuz, o zaman?"
Bir anda kocaman bir şok yaşadım. Tülin çok haklı ve mantıklıydı.
"Bir dakika ya, olabilir mi?"
"Neden olmasın?"
Neden olmasın?
Kalp atışlarım bir anda hızlandı. Şuan hamile olabilir miydim yani?
"Kız hiç aklına gelmedi mi?"
"Hayır." Dedim saf saf.
Gerçekten azıcık bile aklıma gelmemişti. Çünkü hiç çocuk konusu geçmemişti aramızda. İstemiyor değildik tabii ki ama hadi çocuk yapalım da dememiştik.
Neden dememiştik?
Konusu geçmişti aramızda ama erken falan demiştim ben. Fakat olmaması için de bir şey yapmamıştık. Yani şuan hamile olma ihtimalim çok yüksekti öyle mi?
Ben ve Cahit'in bebeği...
Hayal dünyam bir anda şenlendi, gözümün önünde eşini benzerini bulamayacağım manzaralar canlandı. Cahit'i baba olarak düşünmek bile bu kadar güzelken gerçeği nasıl olurdu?
"Tülin." Diye mırıldandım. Şuan birinin bana mantıklı bir şeyler söylemesi lazımdı çünkü ben kendi iradem ile mantıklı şeyler düşünemiyordum. Beynim sanki jöle kıvamına gelmişti. Bir şey düşünmeye çalıştıkça oradan oraya kayıyordu sanki. "Olabilir mi?"
"Ay kız olur tabii ki." Dedi heyecanla.
Bende heyecanlanmıştım ama heyecanlanmam gereken nokta bu nokta mıydı ondan emin değildim. Şuan hiç bir şeyden emin değildim.
"Sen iç şu nane limonu." Diyerek ayağa kalktı. "Bende gideyim eczaneden gebelik testi alayım."
"Ne?"
"Almayayım mı?"
"Al." Dedim ve derin bir nefes aldım. "Al evet, gebelik testi al sen. Zaten değildir."
Zaten değildir...
Yemin ederim hiç ihtimal vermedim hamile olabilmeme. Çünkü ben çocuk daha bilinçli yapılır diye düşünüyordum. Ne bileyim daha önce hiç hamile kalmadım ki. En azından bir oturulur düşünülür, konuşulur diye düşünüyordum.
Fakat şuan lavabonun mermerinin üzerinde duran ve çift çizgiyle hamile olduğumu gösteren test bana hiç de öyle olmadığını söylüyordu.
Hamileydim.
Cahit'in babası, benim annesi olacağım bir bebek vardı ortada. Ben hamileydim. Anne olacaktım. Cahit'de baba olacaktı.
Ne annemden doğru düzgün annelik görebilmiştim ne de babamdan güzel bir babalık. Cahit'in de bu konuda benden pek bir farkı olduğu söylenemezdi. Ama bunların, yaşanmışların, geçmişimizin, acılarımızın, aslında en çokta yaşayamadıklarımızın bize zararı olacağını sanmıyordum. Korkmuyordum yaşayamadıklarımız yaşayacaklarımıza zarar verecek diye.
Çünkü yanımda Cahit vardı. Yanımda aşık olduğum adam vardı. Sevdiğim adam vardı. Sevildiğim adam vardı. Ailem vardı.
Bundan bir sene önce ne böyle bir karar alabilirdim ne de böyle bir şey başıma gelse bu kadar hazırlıklı yakalanabilirdim. Çünkü bundan bir sene önce ne canımdan çok sevdiğim adam ne de her ne olursa olsun, ne yaparsam yapayım yanımda olacak bir ailem yoktu. Yalnızdım. O zaman bunun pek farkında olduğum söylenemezdi. Ama buraya gelince. Gerçekten hayatıma birileri girince anlamıştım. Ben bundan önce yalnızdım. Ne bir sıkıntım olduğunda yanına koşup derdimi anlatacağım annem vardı, ne de başım sıkıştığında, başıma bir şey geldiğinde sığınacağım bir babam. Abim var diyordum. En azından o var diye düşünüyordum. Burada kaldığım ilk gece abim de bana sırtını dönmüştü. Ne kadar bütün sorunlar halledilmiş gibi gözükse de içeriden bakınca işler çoğu zaman öyle olmuyordu.
Ama şimdi Cahit vardı. Korksam, üzülsem, endişelensem, mutlu olsam, yorulsam yanımda olacak bir adam vardı. Ne yaşarsam yaşayayım elimden tutacak bir adam vardı.
Cahit'in mükemmel bir baba olacağından en ufak bir şüphem bile yoktu. Ama Cahit sayesinde mükemmel bir anne olacağımdan da en ufak bir şüphem yoktu. Buna izin vermeyeceğini biliyordum. Cahit bana sevgisini, aşkını, güvenini öyle gerçek ve öyle derinden hissettiriyordu ki bazı şeylerde onun konuşmasına, beni ikna etmesine bile gerek kalmıyordu. Ben daha o söylemeden onun yapacaklarını biliyordum çünkü.
Şimdi kötü bir anne olacağım diye düşünsem, benim annem yok anneliği nereden bileceğim desem Cahit karşıma geçer benimle saatlerce konuşurdu. Benim mükemmel bir anne olacağıma beni ikna ederdi. Ve bunu öyle güzel yapardı ki ben hiç itiraz etmeden ikna olurdum.
Ama dedim ya Cahit bana olan duygularını o kadar hissettiriyordu ki buna gerek bile kalmıyordu çoğu zaman.
Şimdi de öyleydi.
Evet annem yoktu, maalesef ölümü yüzünden hatırladığım bir kaç güzel hatıra bile yoktu. Belki de gerçekten nasıl anne olunur bilmiyordum. Ama Cahit vardı. O yüzden hiç korkmuyordum.
Sadece çok heyecanlıydım. Çok şaşkındım.
Böyle bir şey beklemiyordum.
Aynı zamanda çok merak ediyordum. Cahit ne tepki verecekti? Baba olacağını duyunca ne yapacaktı çok merak ediyordum.
Aslında tek bir duygu hissediyordum diyemezdim. Sadece kötü şeyler hissetmiyordum. Onun dışında bir çok duyguyu beraber hissediyordum şuan.
Gülmek istiyordum çünkü mutluydum. Ama aynı zamanda gülemeyecek kadar şaşkındım. Bunların yanı sıra içimden çok şiddetli bir ağlama isteği geliyordu fakat ortada ağlanacak bir şey yoktu.
Sanırım bu ağlama üzgüntüden de değildi. Mutluluktan ağlamak istiyordum. İçimde bir can vardı buna ağlamak istiyordum. Anne olacaktım buna ağlamak istiyordum. Cahit baba olacaktı buna ağlamak istiyordum. Belki de yaşayamadıklarımızı yaşatacaktık en çok buna ağlamak istiyordum. Ve bunların hiç biri bana kötü hissettirmiyordu.
Göz yaşlarım birer birer akmaya başladı. Bir elim ile gebelik testini elime alınca diğer elim titreyerek karnıma doğru gitti. Bedenim de az öncekinden farklı hiç bir değişiklik yoktu ama aynı zamanda çok büyük değişiklikler vardı.
"Ahsen!" Diye bağırdı Tülin bir anda dışarıdan. Bir anda korkuyla sıçradım ve dünyaya döndüm. "Hadi kızım olmadı mı daha?"
"Oldu." Diye mırıldandım ama bunu Tülin'in duyduğunu sanmıyordum.
"Ahsen olması gerekiyor şimdiye, olmadı mı daha? Kız ses versene! Bayılacağım burada heyecandan. Ahsen?"
Derin bir nefes aldım ve kapıyı açtım.
Tülin kapıyı açmak üzere olduğu için ben bir anda kapıyı açınca dengesini kaybetti. Son anda düşmeden durdu ve gözlerimin içine baktı.
"Oldu mu?"
Başımı eve anlamında salladım.
"Oldu?" Dedi.
"Oldu." Dedim.
"Kız Allah kahretmesin ne oldu söylesene?"
Bu tam olarak nasıl söylenirdi? Ben hamileyim mi demem gerekiyordu? Yoksa anne olacağım mı demem gerekiyordu? Ne demem gerekiyordu? Tülin'e bile söylerken bu kadar heyecanlandıysam Cahit'e nasıl söyleyecektim?
Nasıl söyleyeceğimi gerçekten bilemediğim için elimde ki testi ona doğru çevirdim.
Tülin önce elime baktı. Sonra bana baktı. Sonra tekrar elime baktı.
"Ahsen." Dedi ve bir anda ağlamaya başladı.
"Tülin." Dedim bende ağlayarak.
Ağlamaktan başka bir şey söyleyemediğimiz için sıkıca sarıldık.
"İnanmıyorum." Dedi Tülin. "Ay hamile misin sen?"
"Ay hamile miyim ben?"
"Öyle duruyor."
Burnumu çekerek konuştum.
"Ya değilsem?"
"Ne?"
"BU testlerin yanılma payı falan yok mu? Ya yanlış çıktıysa?"
Tülin de duraksadı bir an.
"Hastaneye gidelim."
"Hemen mi?"
"Cahit'i mi bekleyelim?"
"Cahit'e de mi söyleyeceğiz?" Dedim bir an boş bulunup.
"Ne?"
"Ay yani." Dedim ağlayarak ama aynı zamanda gülerek. "Daha belli değil ya o manada dedim."
"Sürpriz mi yapacaksın?"
"Bilmiyorum." Dedim ve ağlamam bir anda şiddetlendi.
"Kız dur ağlama." Dedi Tülin. "Gel içeriye otur biraz, gel."
Birlikte oturma odasına girdik ve oturduk.
"İyi misin biraz daha?"
"İyiyim."
"Şimdi ne yapıyoruz?"
"Hastaneye gidelim." Dedim. "Kesinleşmeden Cahit'e söylemeyeyim, değilse üzülür o."
"Neye üzülsün kız yaparsınız bir tane hemen."
"Tülin ya!"
"Tamam be bir şey demedim. Eğer öyleyse Cahit'e nasıl söyleyeceksin?"
Kısa bir an durdum ve nasıl söyleyeceğimi düşündüm. Bir çok fikir geldi aklıma ama hiç birinde Cahit'in karşısına geçip sakince söylemedim. Hepsi çok farklıydı ve hiç biri sakin değildi...
Günümüz.
Gerçekten de sakin olmamıştı. Ben ultrason kağıdını Cahit'in cebine sıkıştırırken onun heyecanlanacağını, onun dayanamayacağını düşünmüştüm. Ama şuan dayanamayan bendim ve daha şimdiden pişman olmuştum. Kim bilir Cahit ne zaman gelecekti?
Derin bir nefes aldım rahatlamak için. Daha fazla evin içinde oradan oraya gitmeye ayaklarım izin vermeyince koltuğa oturdum ve beklemeye başladım.
Neyi beklediğim hakkında hiç bir fikrim yoktu. Cahit gelemezdi. Bebek hiç gelemezdi. O zaman şuan bir şey bekleyemezdim.
Elim karnıma gitti.
"Sence şuan baban ne yapıyor?" Diye sordum. Sesim titremiş kalp atışlarım hızlanmıştı. İlk defa konuşuyordum onunla. İki hafta o kadar değişik geçmişti ki. Aslında önce ki haftalardan hiç bir farkı yoktu. Yine ara sıra midem bulanmıştı. Ama bu sefer ben bunun sebebini biliyordum. Hamile olduğumu, içimde bir can olduğunu biliyordum.
Cahit'e göreve gidince söyleme fikri de daha ilk andan aklıma düşünce iki haftadır Cahit'in göreve gitmesini bekliyordum. Ama şansıma iki haftadır karakoldan dışarıya çıkmamışlardı. Bende bu yüzden iki haftadır ne Cahit'e söylemiştim ne de başka birine. Bu yüzden heyecan içimde ikiye, üçe, dörde, beşe katlanmış dayanamayacağım bir hal almıştı. Bir de şimdi Cahit'i bekleyecek olmak delirecek gibi olmama sebep oluyordu.
"Çok sevinmiştir." Dedim. "O kesin zaten. Ama başka ne yapmıştır acaba?"
Bir anda ayaklanıp oradan oraya koşan Cahit hayal edince gülmeden edemedim. Öyle bir şey yapsa yüksek ihtimal askerler şok olurdu.
"Yok koşmamıştır." Dedim gülmeye devam ederken. "Dışa hiç belli etmemiş olabilir. Çünkü baban duygularını çok iyi saklıyor. Ama merak etme sana sevgisini çok iyi göstereceğine eminim."
İç çektim.
"Dışarıya ne yansıttı bilemem ama fotoğrafını görünce nefesinin kesildiğine eminim."
Koltuğa uzanıp ayaklarımı uzattım ve ellerimi karnımın üzerinde birleştirdim.
"İlk gördüğümde benim de nefesim kesilmişti oradan biliyorum. Heyecanlanmıştır çok. İnanamamıştır baştan eminim hatta benim şaka yaptığımı bile düşünmüştür. Ama çok mutlu olmuştur. Belli etmemiştir ama ben yanında olsam anlardım. Gelince anlayacağım zaten."
Daha önce bir çok kez tavana bakarak konuşmuştum. Ama bu sefer yalnız olsam da tek başıma değildim. İçimde bir can vardı. Evet daha erken olduğu için duyduğundan pek emin değildim ama sonuçta tek başıma da değildim.
Bir anda dudaklarımdan bir kahkaha firar etti.
Cahit'in ne tepki vereceğini, geldiğinde ne halde olduğunu düşünmeden edemiyordum ve düşündükçe keyfim yerine geliyordu.
"Umarım çok kızmamıştır." Diye mırıldandım. "Ama o kıyamaz bana. Artık sana da."
Tekrardan kahkaha attım.
"Ay mutluluktan delireceğim galiba." Dedim.
Bir anda zil çalınca hızla koltuktan kalktım ama kapıya gidemedim çünkü başım dönmüştü. Bir kaç saniye durduktan sonra kapının yanına gelip kapıyı açtım.
Cahit'in gelmiş olmasını zaten beklemiyordum ama yine de kapıda onu görmek istemiştim.
"Hoş geldin." Dedim Tülin'e.
"Hoş buldum." Diyerek içeriye girdim. "Seni görmeye geldim. Nasılsın? İyi misin? Miden falan bulanıyor mu?"
"İyiyim." Dedim az önce kalktığım yere otururken. "Midem bulanmıyor bu gün. Sen nasılsın?"
"İyiyim. Cahit'e söyledin mi?"
"Ay söyledim."
"Gerçekten mi?"
"Evet."
"Ne yaptı?" Diye sorunca duraksadım. Hiç bir fikrim yoktu ne yaptığı hakkında.
"Bilmiyorum."
"Ne demek bilmiyorum?"
"Bilmiyorum işte." Dedim ve iki haftadır Tülin'e anlatmadığım Cahit'e baba olduğunu söyleme planını anlattım.
"Ay çok heyecanlı." Dedi Tülin sevinçle. "Cahit nasıl dayanacak kız dönene kadar?"
"Valla ben iki hafta dayandım, o da dayanacak artık."
"Sen sanki mecburen dayandın iki hafta, söylesen söylerdin kendin istedin de dayandın." Deyince kahkaha attım.
"Biraz öyle oldu ama artık yapacak bir şey yok."
"Ee orası da öyle tabii." Dedikten sonra ayağa kalktı. "Su alacağım ben bir şey istiyor musun?"
"Dolapta limonata vardı bir bardak getirsen iyi olur."
"Tamam."
Tülin elinde limonatayla geri döndü ve bardağı bana uzattı.
"Sende alsaydın ya." Dedim bardağı alırken.
"Yok canım istemiyor." Diyerek yanıma oturdu.
Kısa bir sessizlik oldu aramızda. Sonra ben aklıma gelen şey ile Tülin'e dönüp sessizliği bozdum.
"Tülin."
"Efendim?"
"Sana bir şey söyleyeceğim."
"Söyle." Dedi gayet rahat bir şekilde.
"Ben buraya geldiğim ilk günden beri hep beni konuşuyoruz, yok aşkı yok sevgili olması yok ayrılığı yok evlenmesi falan filan. Neden hiç seni konuşmuyoruz?"
Tülin bana döndü.
"Konuşmaya bir şey olmadığı için olabilir mi acaba?" Dedi alayla.
"Ne zamanda böyle bir şeyin konusu açılsa sen aynen böyle alaya vuruyorsun. Ama bu sefer yemezler."
"Ay Ahsen." Dedi hızla. "Konuşulacak bir şey mi var ki konuşacaksın?"
"Neden olmasın ya? Gençsin, güzelsin, bekarsın."
"Nerem genç ayol benim artık? Geçti benden o işler." Deyince gözlerimi kocaman açtım.
"Sen az önce kendine yaşlı mı dedin?"
"Yani yaşlı da demeyelim ama orta yaşlı diyebiliriz artık."
"Oha Tülin! Saçmalama istersen."
"Kız ne saçmalama?" Dedi. "Abla demiyorsun diye çok genç sandın herhalde beni. On yaş var bizim aramızda."
"Ciddi misin?"
"Evet." Dedi tırnağında ki kırmızı ojelere bakarken.
"Ne var varsa? Sen var ya hepimize taş çıkarırsın."
"Canım istesem zaten çıkarırım." Dedi gayet öz güvenli bir şekilde. "Ama istemiyorum."
"Neden istemiyorsun?"
"Ne bileyim? Ne yapayım bu yaştan sonra aşkı, adamı falan? Ben amcamla ilgilenmekten, yaşadığım hayattan gayet memnunum. Artık bir adamın nazını falan çekemem." Dedi. "Sen yoksa beni istemiyorsun da birini bulup göndermeye mi çalışıyorsun?"
"He aynen canım sen çok kötü bir görümcesin ya, dedim artık kurtulmanın zamanı geldi."
"Bana kötü diyene bak, yılan gelin seni." Deyince büyük bir kahkaha attım.
"Ya Tülin bir dakika." Dedim tekrardan ciddileşerek. "Gerçekten ciddi ciddi soruyorum. Karşına böyle uzun boylu, yakışıklı, boyu boyuna huyu huyuna biri çıktı. Seni de çok seviyor. Ne yaparsın?"
"Kaçarak uzaklaşırım ne yapacağım?" Dedi hemen.
Göz devirdim. "Tülin ya." Dedim tekrardan.
"Ay ne Tülin? Öyle her seviyorum diyene inanılır mı? Bak inandım da ne oldu? Onu da gördük."
"Sen de haklısın." Dedim iç çekerek. "Ama diyelim ki güvenini de kazandı?"
"Şu nokta da güvenimi kazanacak kadar uğraşacak bir erkeğin dünya üzerinde var olduğunu düşünmüyorum."
"Ay!" Diye bağırdım. "Tamam sormadım bir şey ya."
"Sorma tabii." Dedi halinden gayet memnun bir şekilde.
Oflayarak geriye yaslandım ve ayaklarımı orta sehpahanın üzerine uzattım.
"Ne zaman gelir acaba Cahit."
"Vallahi sen bilmiyorsan ben nereden bileyim?" Dedi Tülin.
"Ağlayacağım şimdi. Zaman geçmiyor sanki."
"Sen kendin kaşınmışsın canım benim."
"Evet." Diye mırıldandım. Maalesef ben istemiştim böyle olmasını. Keşke istemeseydim.
Tülin ile biraz daha oturduktan sonra Asım amcaya bakmak için yukarıya çıkmıştı. Havada kararmıştı çoktan. Cahit'in bu gün gelmesi imkansızdı. Zaten gitmeden önce söylemişti ama yine bir gözüm sürekli kapıdaydı.
Saat çok geç olmamıştı ama midem bulanmaya başladığı için uyumak mantıklı gelmişti o yüzden gece erken uyumuştum.
Ertesi sabah yine mide bulantısı ile uyandım. Ben uyuyunca geçer sanmıştım ama uyumak pek işe yaramış gibi durmuyordu.
Yataktan kalkıp banyoya koştum ve daha bir lokma bir şey girmemiş midemde ne var ne yoksa boşalttım.
Elimi yüzümü yıkayıp saçlarımı topladıktan sonra banyodan çıktım.
"Salak Ahsen." Dedim kendi kendime. "İnsan gibi adamın karşısına geç söyle işte. Ne diye böyle heyecan yaşatıyorsun.
Kendime söylene söylene oturma odasına geldim ve koltuğa uzandım. Canım hiç bir şey yemek istemiyordu. Uykumda dağılmıştı. Yapacak bir şeyim de yoktu. Sadece Cahit'in gelmesini istiyordum şuan.
Telefonumu elime aldım ve Cahit'e mesaj attım.
Siz : Aşkım ne zaman döneceksiniz?
Yarım saat sonra Cahit mesajı görmüştü fakat görmekle kalmış cevap vermemişti. Trip mi atıyor yoksa bir şey mi oldu diye düşünerek akşamı etmiştim.
Akşam üzeri karnım gerçekten çok acıktığı ve mide bulantımın tamamen geçtiğine ikna olup bir şeyler yemiştim. Yerken her şey güzeldi fakat daha masadan kalkmadan yine midem bulanmaya başlamıştı.
Daha yeni yemek yediğim için derin derin nefesler alarak mide bulantımın geçmesini beklemeye başladım. Daha yeni mideme bir şeyler gitmişti. Hatta daha mideme gitmemiş bile olabilirdi. O yüzden her şeyin geri çıkmasını istemiyordum.
"Ama olmuyor böyle." Diyerek ayağa kalktım ve koltuğa gelip uzandım. "Daha ne kadar devam edecek bu böyle? Anneye yazık değil mi?"
Tabii ki bir cevap alamadım.
"Baban burada olsa bana iyi gelecek bir şeyler bulurdu." Dedim ağlamaklı bir ses tonuyla.
Tam tekrardan konuşacakken zil çaldı. Kapıya gitmek için koltuktan kalktığım sırada zil tekrar çaldı. Ve tekrar çaldı.
"Geldim." Diye seslendim.
Kapıya gittim ve kapıyı açtım.
Cahit gelmişti.
"Cahit." Dedim hemen.
Sanırım dün gelmeyince bu gün de gelmeyecek sanmıştım.
"Ahsen." Dedi sanki kapıyı ben değil de başka birinin açması gerekiyormuş da ben açtığım için şaşırmış gibi.
Bir şey söylemeden bana doğru bir adım attı.
Geçmesi için kenara çekildim. İçeriye girdi ve kapıyı kapattı.
Söylemek istediğim bir çok şey vardı. Cahit baba olacağını öğrendiği için ona bir sürü şey söyleyecektim ama onu görünce hepsi aklımdan uçup gitmişti.
"Cahit." Dedim tekrardan.
Ayakkabılarını çıkarıp bana döndü.
Onunda benden bir farkı yoktu. Bir şeyler söylemek istiyordu ama hiç bir şey söyleyemiyordu.
Hiç bir şey söylemeden orada öylece durmayı tercih ederdim. Çünkü bir anda Cahit'i itip banyoya koşmaktansa, kapının önünde öylece durup hiç bir şey söylemeden heyecanla Cahit'e bakmayı tercih ederdim.
Ama maalesef öyle olmadı. Bir anda gelen öğürme isteği ile hızla Cahit'i itip koşarak banyoya girdim.
Kapıyı kapatmadım. Cahit hemen peşimden geldi. Gelme demedim. Yanıma gelip saçlarımı yüzümden çekip tuttu. Tutma demedim. Git demedim. Çünkü Cahit gitmezdi...
"İyi misin?" Diye sordu Cahit ben durunca.
Derin bir nefes aldım ve hafifçe doğruldum.
"İyiyim." Dedim zar zor.
Cahit kollarımdan tutup ayağa kalkmama yardım ettikten sonra beni lavabonun önüne getirdi. Suyu açtı ve eline su alıp yüzümü yıkadı.
Bacaklarım titremeye başlayınca "Başım dönüyor biraz." Diyerek yere çöktüm.
Cahit hiç itiraz etmeden benimle birlikte yere çöktü ve oturdu.
"Hastaneye gidelim mi?"
Başımı hayır anlamında salladım.
"Geçer şimdi merak etme." Dedim.
Bir kaç dakika sessizce oturduk.
"Normal bir şey mi bu? Yani." Dedikten sonra durdu ve derin bir nefes alıp ekledi. "Hamilelikte."
Söylediği şey ile bir anda gözlerim yaşardı ve göz yaşlarım hızlı hızlı akmaya başladı.
"Cahit hamileyim." Dedim sanki haberi yokmuş gibi. "Baba oluyorsun."
Onunda gözleri doldu.
Yüzünü ellerimin arasına alıp akan göz yaşlarını baş parmaklarım ile sildim.
"Ağlama." Diye mırıldandım.
"Sende ağlıyorsun." Dedi.
"Ben ağlarım, sen ağlama."
"Mutluluktan." Dedi.
"Mutlu musun?"
"Daha önce hiç olmadığım kadar." Dedi. "Ne diyeceğimi bilmiyorum, hissettiklerimi nasıl kelimelere dökeceğim bilmiyorum."
"Çok tuhaf." Dedim gözlerimden akan yaşlara rağmen gülümseyerek. "İçim de bir can var."
"Ahsen seni çok seviyorum." Dedi hızla. Ellerini kaldırıp yüzüme yerleştirdi ve aynı benim gibi göz yaşlarımı sildi. "Seni çok seviyorum. Herkesten, her şeyden çok. Kendi nefesimden sakınacak kadar çok seviyorum seni."
"Bende seni çok seviyorum."
Yüzün, yüzüme doğru yaklaştırdı ve dudaklarımdan öptü.
"Hep en çok beni seveceksin değil mi?" Diye sordum ayrıldıktan sonra. "Bebeğimiz olsa bile."
"Bebeğimiz olsa bile hep en çok seni seveceğim." Dedi. "Çünkü sen bana bu hayatta kimsenin hissettirmediği ve hissettiremeyeceği şeyler hissettirdin, hissettirmeye devam ediyorsun. Ben sana ne kadar teşekkür etsem, varlığın için ne kadar şükretsem az."
Göz yaşlarım hala usul usul akmaya devam ediyordu.
"Ben senden önce nefes almıyormuşum Ahsen. Senden önce yaşamıyormuşum sanki. Senin gelişin ile nefes almışım gibi, sen gelince bir hayatım olmuş gibi. Senden öncesini hatırlamıyorum bile. Sen hayatıma öyle güzel geldin ki, yanında gelirken bin bir çiçekle geldin. Benim için hep kış vardı sen bana baharı getirdin. Teşekkür ederim, sadece siyahtan ibaret olan hayatıma renklerini getirdiğin için, kışımı bahara çevirdiğin için, yaşadığımı hissettirdiğin için ve bana böyle güzel şeyler yaşattığın için."
Bir şey söylemeden önce sıkıca sarıldım.
"Asıl ben sana teşekkür ederim." Dedim. "Beni böyle güzel sevdiğin için."
"Hep seveceğim Ahsen, son nefesime kadar seni hep daha çok seveceğim. Sevgimi hissetmen için elimden geleni yapacağım."
Ne kadar öyle sarılarak durduk bilmiyorum. Cahit'in kollarında olmak, dünyanın en güzel yerinde olmaktı benim için.
Ayrıldıktan sonra gözlerimin içine baktı ve konuştu. "Şimdi bizim bir bebeğimiz mi olacak?"
"Evet." Dedim.
Yine gözleri doldu.
"Niye böyle söyledin?" Diye sordu bir anda.
Ben duygulanınca bu arada mesele arada kaynar diye düşünmüştüm.
"Ne oldu ki?" Dedim anlamamazlığa gelerek.
"Ne mi oldu?" Dedi hızla. "Delirdim ulan Allah'ın dağında!"
Gülmemek için kendimi tutmayı denedim ama beceremedim.
"Nasıl geçti zaman biliyor musun?"
"Biliyorum çünkü aynısını bende burada yaşadım." Dedim. "Bir de ben senin göreve gitmeni de bekledim. Sen düşün artık."
"Ne zaman öğrendin?"
"İki hafta önce."
"Sırf böyle bir şey yapmak için söylemedin değil mi?"
Canım kocam, karısını çok iyi tanıyordu.
Evet anlamında başımı salladım.
"Bir bebekten önce seni büyütmemiz gerekiyor."
"Hayır." Diye itiraz ettim hemen. "Hani ne kadar şımarırsam şımarayım senin için hava hoştu? Ne oldu? Bebeği duyunca hemen benim şımarıklıklarımdan vazgeçtin?"
"Ben seninle ilgili bir şeyden vazgeçebilir miyim hiç? Senden gelen her şey başım gözüm üstüme benim."
"Bence daha fazla burada durmayalım." Diyerek doğruldum. "Yoksa yine kusacağım."
Cahit ayağa kalkıp benim de kalkmama yardım etti. Birlikte banyodan çıkıp oturma odasına geldik.
"Doktora ne zaman gittin?" Diye sordu yanıma otururken.
"İki hafta önce."
"Bir daha gitmedin mi?"
"Hayır çünkü bir doktorumuz yok."
"Tamam ben Fuat'a söyleyeyim, güzel bir doktor baksın." Deyince kaşlarımı çattım. "Fuat'a mı?"
"Evet."
"Aşkım Fuat ne alaka? Fuat nereden bilsin güzel kadın doğum doktorunu?"
"Sen Fuat'ı tanımıyorsun." Dedi. "Onun bu şehirde tanımadığı insan yok."
"Tamam da neden doğum doktoru tanısın?"
"Tanır o." Dedi gayet emin bir şekilde.
"Bende bakarım." Dedim.
"Sen bakma."
"Ne?"
"Sen hiç bir şeye bakma, hiç bir şey için yorulmayacaksın artık."
"Neden pardon?"
"Hamilesin çünkü."
Kahkaha attım. Ama Cahit gayet ciddiydi.
"Ciddi misin?" Diye sordum.
"Gayet ciddiyim." Dedi.
"Saçmalama Cahit. Son aylara kadar normal yaşamıma devam edebilirmişim."
"Edemezsin canım."
"Cahit saçmalama ya." Dedim hızla.
"Kötü bir şey mi diyorum Ahsen?" Diye sordu hızla. "Senin yorulmanı istemiyorum."
"Sanki hamile değilken çok izin veriyordun."
"Ee o zaman?"
"Tamam aşkım tamam." Diyerek ona döndüm. Yaklaşıp yanaklarından uzun uzun öptüm. "Bir şey demiyorum. Haklısın sen, tabii ki de beni düşüneceksin. Başka kimi düşüneceksin?"
"Birini daha düşüneceğiz artık."
Gülümsedim.
"Kimi?"
Eli karnıma uzandı ve hafifçe bastırdı elini.
"Bebeğimizi."
"Ağlayacağım galiba." Dedim bir anda.
"Hayır." Dedi hemen. "Artık ağlamakta yok."
"Ama mutluluktan?"
"Tamam mutluluktansa biraz olabilir ama biraz."
Bir şey söylemeden başımı göğsüne yasladım.
"Seni çok seviyorum Cahit." Dedim. "İyi ki gelmişim buraya, iyi ki tanışmışız."
"İyi ki bir tanem, iyi ki."
-
Ertesi gün Cahit karakola gitmemiş ve Fuat'ın bulduğu doktora gelmiştik.
"Ne dedin sen Fuat'a?"
"Ne için?"
Birlikte hastaneden çıkıp arabaya bindik.
"Kadın doğum doktoru sorunca çocuk neden demedi mi?"
"Demedi?"
"Neden?"
"Salak mı güzelim bu çocuk, anlamıştır herhalde hamile olduğunu."
"Anlamış mıdır?" Diye sordum.
Ben olsam komutanım bana kadın doğum doktoru sordu diye bir ay güler, dalga geçerdim. Ama bebekleri olabileceği ihtimali aklıma gelmezdi. Sanırım bende de biraz salaklık vardı. Ama çok az. Azıcık.
"Anlamıştır."
"İyi o zaman."
"Yemek yiyelim mi bir yerde?" Dedi arabayı çalıştırırken.
"Bilmem ki." Dedim. "Fark etmez."
"Ne istiyor canın? Söyle güzel karım, canın ne istiyorsa onu yiyelim."
Gülerek ona baktım.
"Şimdi ne istediğini söylerdim de yeri değil."
Kısa bir an gözlerini yoldan çekip bana baktı.
"İstersen hemen eve süreyim." Deyince büyük bir kahkaha attım. "Hiç gülme ya, sonuçta hamilelikte aşerme diye bir şey var. Ya aşerirsen?"
"Bakıyorum da hamilelik ile ilgili çok bilgiye sahipsin?"
"Gece uyuyamadım, o ara biraz araştırdım."
"Neden uyuyamadın gece?" Diye sordum.
Derin bir nefes aldı. "Heyecandan."
"Aşkım benim!" Dedim uzatarak. "Yerim seni ya."
"Önce yemek yiyelim demiştik ama?"
"Bilmiyorum ki ya, canım istemiyor bir şey."
"İstemek zorunda."
"Zorunda mı?"
"Evet." Dedi hemen. "Doktor ne dedi? Güzel beslenmen lazım dedi."
"Tamam ama canım istemiyorsa ne yapabilirim? Beslenirken güzel beslenirim."
"Güzel bir et yiyelim bence."
"Et mi?"
"Evet."
"Bence sen aşerdin." Deyince büyük bir kahkaha attı.
Bir adam ancak bu kadar güzel gülebilirdi.
"Sağlık hayatım sağlık." Dedi.
"İyi tamam gidelim ya." Diyerek kabul ettim. Zaten kabul edene kadar ısrar edecekti.
Cahit ile güzel bir mekana gelip, gerçekten güzel bir yemek yemiştik.
Daha sonra Cahit tatlı yemeyi de teklif etmişti fakat gerçekten çok doymuştum. O yüzden hiç yiyecek halim yoktu.
Tatlıyı başka bir zamana erteleyip eve geldik.
Ama eve geldiğimizde gördüğümüz manzara şok olmamıza sebep oldu.
Alparslan kapının önünde bizi bekliyordu. Bu şok olunacak bir şey değildi. Fakat kapının önü poşetler ile doluydu.
"Hoş geldiniz!" Diye bağırdı Alparslan. "Hiç gelmeyeceksiniz sandım!"
"Alparslan bunlar ne?" Dedim hayretle.
"Yeğenime hediye aldım yenge!" Dedi bağırarak.
Hayretle poşetlere baktım.
"Sen nereden duydun?"
"Fuat söyledi."
"İyi söylemiş hoş söylemişte." Diyerek poşetlerin yanına gittim. "Biraz abartmamış mısın?"
"Yenge ne diyorsun sen ya? Yeğenin olacak diyorsun ne abartması? Az bile! Ben aceleyle bu kadar bulabildim."
Elime gelen ilk şeyi elime aldım ve Cahit'e döndüm.
"Daha varlığı yokluğu belli olmayan bebeğe top almış."
Cahit gülerek konuştu. "Helal benim kardeşime ya, alacak tabii amca olmak kolay mı?"
"Ya alsın tabii ama top ne, bu bebek ne bebek daha bu kadar değil."
"Yenge bak onları beğenmediysen bunlar var." Diyerek poşetlerin birinden uzaktan kumandalı araba çıkardı.
"Alpaslan bunlar için erken değil mi? Bir zıbın falan alsaydın en azından." Dedim.
"Ayıp ediyorsun yenge, onlarda şu poşette bak."
İç çekerek Alparslan'a baktım. Gülerek Cahit ile bakışıyorlardı ve ikiside halinden gayet memnun duruyordu.
"Yenge sen kızdın mı bana?" Diye sordu.
"Yok yengem ya niye kızayım?" Dedim hızla. "Fasulye kadar çocuğa dünyanın eşyasını almışsın, ben bunun neyine kızayım?"
"Kızma zaten yenge." Dedi. "Eğer ona kızarsan birazdan göreceğin şeye sinir krizi geçirirsin."
"Birazdan göreceğim şey?" Derken apartmanın kapısı açıldı ve Fuat içeriye elinde kocaman bir kutuyla girdi.
"Yuh." Dedi Cahit benden önce davranıp. "Ulan akülü arabada mı aldınız? Bıraksaydınız da bir kaç şeyi biz alsaydık."
Çünkü tek mesele buydu değil mi canım kocam?
Yani daha fasülye kadar olan bebeğe akülü araba almak normaldi ama bizim almamamız normal değildi...
"Manyaklar." Dedim onlara bakarak. "Manyaksınız siz."
Neyse ki aramızda akıllı yoktu da yabancılık çekmiyordu...
Zaten fasülye kadar çocuğa akülü arabayı da üç kişi alabilirdi ;
1 Çağan
2 Erdem
3 Alparslan hahahahejke ee sıra Alparslandaydı :)))))
Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi yorumlara yazmayı ve vote vermeyi unutmayın lütfen❤️❤️
Instagram / yericeryazar