Tengri'nin Varisi

By LovedLikeTheMoon

482 27 8

Gökçe Aybora Tunçsoy adını meslek camiasında duyurmuş başarılı bir arkeologdu. Bu başarısını verimli bir çalı... More

BİRİNCİ KISIM: YERYÜZÜ
Bölüm Bir: Kızıl Düzenbaz
Bölüm İki: Kurtların Anası
Bölüm Dört: Kayra Han
Bölüm Beş: Kız Kardeş

Bölüm Üç: Kurban

47 3 0
By LovedLikeTheMoon

"Fırtına kendisinden çalınanı daima geri alır"

Loki kucağında tuttuğu Gökçe ile birlikte eve girdiğinde Hemming oturduğu yerden kalktı ve hızla onlara doğru yürüdü. "Onu bulmuşsun" dedi Loki'ye. Sonra Gökçe'ye dönüp "İyi misin? Umarım düzenbaz tekrar seni hırpalamamıştır" diye ekledi. 

Loki, Gökçe'yi banka oturturken burnundan soluyarak "Şu konuyu ne zaman kapatacaksınız artık. Evet bir kez hata yaptım ama bunu sürekli yüzüme vurmak zorunda değilsiniz" diye söylendi. 

Gökçe yaralı bacağına dikkat ederek oturuşunu düzeltip Hemming'e baktı. "Teşekkür ederim Hemming, iyiyim. Loki olmasaydı insana dönüşemezdim" dedi. Sonra Loki'ye dönüp samimiyetle "Tekrar teşekkür ederim" diye ekledi. 

Loki şaşkınlıkla Gökçe'ye bakarak ağzını açtı. Ancak söyleyecek bir şey bulamadığı için tekrar kapattı. Şaşkın bakışlarını Hemming'e çevirip "Sende benim duyduğumu duydun mu?" diye sordu hayretle.

Gökçe düzenbaz tanrıya karşı duyduğu bütün sempatinin uçup gittiğini hissetti. Gözlerini devirerek "Evet Loki doğru duydun. Sana teşekkür ettim ama böyle davranmaya devam edersen benden duyacağın tek teşekkür bu olacak" dedi. 

Loki gülümsemesini bastırmaya çalışarak işaret parmaklarını dudaklarına bastırıp oyuncu bir tavırla "Dudaklarım mühürlü" dedi. 

Genç gözlerini devirmekten kendini alamadı. 

"Şekil değiştirici olduğunu bilmiyordum. Sıradan bir Midgardlı gibi kokuyorsun" 

Gökçe kaşlarını çatarak Hemming'e baktı. "Çünkü sıradan bir Midgarlıyım. Şekil değiştirmek gibi güçlerim olsaydı bilirdim" diyerek düzeltti onu. 

"Vücudunda ki yara izlerini göz önünde tutarsak evet, çok fazla fırsatın olmuş" Loki, Hemming'in meraklı bakışlarının kendisine döndüğünü görünce omuz silkip "Kendisi antik medeniyetleri arayan gezgin-alim gibi bir şey-" diyerek açıklama yapıyordu ki... 

"Arkeolog! Ben bir arkeoloğum!" diye karşı çıkarak Loki'nin sözünü kesti Gökçe. Ancak Hemming'in kafası karışmış bir şekilde kendisine baktığını görünce yenilmiş bir şekilde iç çekerek "Evet ben gezgin bir alimim" diye ekledi. Bakmasa da Loki'nin kibirli bir sırıtışla kendisine baktığını biliyordu. Bu yüzden genç kadın oyunbaz tanrıya bakmayı kesinlikle reddederek Hemming'e bakmaya devam etti. 

"Buraya gelirken güç kazanmış olabilirsin" diye sordu Hemming. 

Kararsız bir şekilde "Bilmiyorum... Belki" diye cevap verdi Gökçe. 

Loki düşünceli bir şekilde Gökçe'ye bakıp "En son ne gördüğünü hatırlıyor musun? Kalbine sapladıkları hançerin görünüşünde özel bir şey var mıydı? Ya da tuhaf bir şeyler hissetmiş miydin?" diye sordu. 

O ana kadar yaşadıklarını ciddi anlamda düşünmeyen Gökçe kaşlarını çatarak düşüncelere daldı. "Her şey sunağı ortaya çıkardığımız gece başladı..."

***

Birileri onu ayaklarından tutup sürükleyerek yatağından çıkardığında Gökçe kurumuş gölün ortasındaki ağaçla ilgili yine kabus görüyordu. 

Gözlerini açtı ve panik içinde bakışlarını ayaklarından tutan kişilere çevirdi.

Güneş henüz doğmadığı için karanlıktan ve adamlar -yada adam olduğunu tahmin ettiği kişiler- bir çeşit kukuleta giydiklerinden dolayı vücut veya yüz hatlarını göremiyordu. Cüsselerinden sadece adamların ne kadar uzun ve iri olduklarını seçebilmişti. Gökçe kendini sakin tutmaya çalışarak ayaklarını tutan adamları inceledi. Tutuşları oldukça sıkıydı. Ayaklarını kurtarabileceğini düşünmüyordu. Ayrıca hızlı bir şekilde sürüklendiği için çevresinde silah olarak kullanabileceği -paltosunda sakladığı avcı bıçağının haricinde- herhangi bir materyale de ulaşamıyordu. Bu yüzden sabırla, herhangi bir direniş göstermeden adamların onu bırakacağı ana kadar beklemeye karar verdi. 

Bu insanlar kazı sırasında ona saldıran ilk insanlar değildi. Sonda olmayacaklarını biliyordu. Değerli antik eserleri sadece kendisine isteyen zengin insanlarla her zaman uğraşırdı. Ancak bu adamların elinde ölmek gibi bir niyeti yoktu. Ölüm onu sadece hak ettiğinde alabilirdi ve Gökçe, Azrail ruhunu almak için geldiğinde bile onunla sonuna kadar savaşmayı planlıyordu. Şu an endişelendiği tek konu kazı ekibindeki diğer insanların zarar görmesiydi. 

Ancak bu konuda endişelenmesi de anlamsız gibi duruyordu. Çünkü çevresine bakındığında diğer adamların kazı ekibindeki insanları kontrol altına aldıklarını ancak zarar vermediklerini görmüştü. Bu durum ona adamların asıl hedefinin kendisi olduğunu gösteriyordu. 

'Kesin bulduğum antik eserler için beni sorguya çekecekler' diye düşündü Gökçe. 

Bir süre daha sürüklendikten sonra adamların durduğunu hissetti. Bunun bir fırsat olduğunu hisseden Gökçe bir saniye bile düşünmeden anında hareket etti. Adamlar onu bırakır bırakmaz bir yılan gibi fırladı.

Önce en yakınındaki adamı dizinin arkasından tekme atarak onun tek dizinin üstüne çökmesini sağladı. Sonra suratına sağlam bir tekme atarak adamın geriye düşmesine neden oldu. Durumun farkına varan diğer adam hızlı bir şekilde hareket etti. Ancak daha tekme attığı ayağını yakalayamadan Gökçe kendi etrafında dönüp diğer ayağıyla adamın ayaklarını yerden kesti. 

İki adamın kıskacından kurtulunca Gökçe hızla ayağa kalktı. Tam paltosuna sakladığı avcı bıçağına uzanıyordu ki kafasının arkasına aldığı sert bir darbeyle bütün dengesi bozuldu. Vuran kişi tam olarak nereye vuracağını çok iyi biliyordu. Bu yüzden darbenin etkisiyle Gökçe'nin gözleri bir saniyeliğine karardı ve emirlerini dinlemeyen vücudu bir kez daha yere yığıldı. Sonrasında birinin saçlarını tutarak onu ayağa kalkmaya zorladığını hissetti. 

Gökçe hissettiği acıyla dişlerinin arasından nefes alarak ayağa kalktı. 

"Bu kadın aradığımız kişi mi?" diye sordu onu tutan kişi. Gökçe ses tonundan onu tutan kişinin bir erkek olduğunu anlayabilmişti. 

Ayaklarını yerden kestiği kişi başını sallayarak "Burada siyah saçlara ve yeşil gözlere sahip tek kadın oydu" diyerek onayladı adamı. 

Gökçe saçlarının biraz daha geriye çekildiğini hissetti. Hemen ardına onu tutan adamın yüzü görüş alanına girdi. 

Giydiği kukuletadan kaynaklı yüzünün büyük çoğunluğunu göremiyordu. Ancak geniş, kemikli bir çene yapısına ve karanlıkta bile parıldayan parlak mavi renkli gözlere sahip olduğunu görebilmişti. 

İsimsiz adam kötücül bir gülümsemeyle ona bakıp "Güzel. Efendimiz çok memnun olacak" dedi. 

Gökçe adamın gülümsemesine korkusuz gözlerle karşılık verdi. "Efendiniz kim bilmiyorum ama burada koleksiyonuna ekleyebileceği değerli eserlerimiz yok" dedi. 

Adamın gülümsemesi anlam veremediği şekilde daha da büyüdü. "Biz değerli eserimizi çoktan bulduk. Senin ölümün bizi zafere götürecek" dedi. 

Gökçe daha adamın sözlerini kavrayamadan adam saçlarından tutmaya devam ederek onu tekrar sürüklemeye başladı. 

Genç kadın tüm gücüyle adama direnmeye çalıştı. Ancak adamın tutuşu oldukça sıkıydı. Ayrıca sonrasında ona katılan başka adamlar onu ayaklarından ve kollarından tutarak hareket etmesini imkansız hale getirmişlerdi. 

Adamlar onu bu gün ortaya çıkardıkları antik taş sunağa yatırırlarken asistanı Matthew'un panikle "Gökçe!" diye bağırdığını duydu. 

Gökçe kafasını çevirip baktığında iki pelerinli adamın Matt'i zorlukla zapt ettiklerini gördü. Kazı ekibinin diğer üyeleri ise ya baygındı yada yabancılar yüzünden hareket etmeye cesaret edemiyorlardı. 

Gökçe, Matt ile uzun zamandır çalışıyordu. Bir çok badireyi beraber atlatmışlar ve bir çok saldırıya beraber göğüs germişlerdi. Bu yüzden pelerinli adamlara ne kadar zorluk yaşatabileceğini biliyordu. 

'Aptal adam kendini öldürtecek' diye düşündü panikle. "Sakın direnme Matt! Duyuyor musun beni? Bana ne olursa olsun! Önceliğin kendinin ve ekibin güvenliği!" diye bağırdı endişeyle. 

Matt korkuyla ona bakarak "Ama-" diye itiraz etmeye başlıyordu ki...

"SAKIN DİRENME!" diye bağırarak sözünü kesti. Sonra onu saçlarından sürükleyen adama bakıp "Herhangi bir direnişte bulunmayacağım. Yeter ki diğerlerine dokunmayın" diyerek onunla anlaşmaya çalıştı. 

İsimsiz adam kabzası ve bıçağına *rünik alfabeden oluşan yazılar kazınmış hançerini kınından çıkarırken "Bizi gördüler ve biraz sonra burada yapacağım şeyi de görecekler" dedi. Sonra kafasını çevirip genç kadına bakıp "Onları canlı bırakmam imkansız" diye ekledi. 

Gökçe ilk başta adamın söylediklerini anlamadı. Ancak beyni kelimelerin anlamını kavramaya başladığında damarlarından kan yerine adeta ateş akmaya başladı. 

"Sizi öldürürüm" diye fısıldadı genç kadın. "Tengri şahidim olsun. Öteki taraftan sürünerek çıkmam gerekse bile hepinizi tek tek bulur ve ÖLDÜRÜRÜM!" diye bağırarak cümlesini bitirdi. Aynı anda gökyüzü sanki kızın öfkesine tepki verircesine güçlü bir rüzgarla birlikte şimşekler çakmaya başladı. 

Yabancılar gördükleri manzara karşısında gerilseler de elinde hançeri tutan adamın kılı dahi kıpırdamamıştı. 

Duygusuz mavi gözlerini genç kadına dikerek "Bundan sağ kurtulabileceğini sanmıyorum" dedi. Sonra kibirli bir şekilde sırıtarak "Tabi böyle bir şey olursa *Glaðsheimr'a gel ve beni bul. Seni tekrar ve tekrar öldürmek benim için büyük bir zevk olacak" diye ekledi. 

Daha sonra isimsiz adam hançeri saplamak için kolunu havaya kaldırdığında Gökçe kanında kaynayan öfkeyle bir kez daha çığlık attı. Aynı saniyede hançerin derisini yırtarak kalbine saplandığını hissetti. 

"Eg gjev deg din odel. Odal" diye fısıldadı yabancı. 

Yabancının sözlerini duyan Gökçe'nin kanlı dudaklarından bir gülüş kaçtı. Sonra gözlerini safir renkli gözlere dikerek kalan son gücüyle "Tengri biz menen" diye fısıldadı. 

Aynı saniye gökyüzü adeta bu sözlerin sarf edilmesini bekliyormuş gibi bir anda büyük bir fırtına koptu. İki karganın panik içerisinde öttüğünü duydu Gökçe. Ancak daha ne olduğunu anlayamadan fırtına bulutlarının arasında sanki şimşeklerden oluşan bir kurdun ona baktığını gördü. Güçlü bir tanıdıklık duygusu içine işlerken uzaktan bir kurdun ulumasını duydu. 

Yaşam hızla bedenini terk ederken son nefesini vermeden önce bir yıldırımın üzerine düştüğünü gördü. 

Ve bu Gökçe'nin gördüğü son şey oldu. 

*Runik Yazı: Runik yazı İlk Çağ Orta Asya toplumları, Etrüskler, Macarlar ve vaktiyle Kuzey Avrupa ülkelerinde (İsveç, Norveç, Finlandiya, Almanya vs.) yaşayanlar tarafından kullanılmış bir yazı sistemidir.

*Glaðsheimr: (Eski İskandinav = 'aydınlık ev' veya 'neşe evi'), Asgard'da bir alem ve Valhalla'nın bulunduğu yerdir. 

Continue Reading

You'll Also Like

478K 42.4K 56
"Bu diyarı değiştirelim sevgilim." Dudağına doğru fısıldayarak devam ettim. "Bu krallıkları yerle bir edelim." ***** Bir sese, bi...
8M 513K 122
Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştünüz mü? Hare...
54K 4.2K 66
# Gençkurgu-- Fantastik # # 3. Fantastik # 1. Akademi # 1. Büyü # 1. Ejderha # 1. Efsane # 1. Krallık # 2. Savaş - Düşünsene, sen büyünün her şey o...
43K 6K 60
Eski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gabl...