👑Muhteşem Yüzyıl | Fetih Ars...

By Bookwriterbooklover

668K 2.7K 20.1K

Araz ve Aylinin tutkulu aşk hikayesi Osmalı tarihinde başka bir evrende. SadGül karışık tüm GHBG ekibi karışı... More

👑Karakter tanıtımı 1👑
👑Karakter tanıtımı 2👑
👑1 bölüm👑
👑2 bölüm 👑
👑3 bölüm👑
👑4 bölüm👑
👑Tarihden Gelen Konuk👑İki Evren Arasında 💞
👑5 bölüm👑
👑6 bölüm👑
👑 7 bölüm 👑
👑8 bölüm👑
👑9 bölüm👑
👑10 bölüm 👑
👑11 bölüm👑
👑1 bölüm 👑(düzenlendi)
👑2 bölüm👑 (düzenlendi)
👑3 bölüm👑(düzenlendi)
👑4 bölüm👑(düzenlendi)
👑5 bölüm👑(düzenlendi)
👑7 bölüm👑(düzenlendi)
👑8 bölüm👑(düzenlendi)
👑9 bölüm👑(düzenlendi)
👑10 bölüm👑(düzenlendi)
👑11 bölüm👑(düzenlendi)
👑12 bölüm👑(düzenlendi)
👑13 bölüm👑(düzenlendi)
👑14 bölüm👑(düzenlendi)
👑15 bölüm👑(düzenlendi)
Hikaye yeni bölümlerle ilgili bilgilendime
👑16 bölüm👑(1 sezon sonu)
👑17 bölüm👑( 2ci sezon başlangıc)
👑18 19 bölümlerin içerikleri👑 |Trailer
👑18 bölüm👑(yeni)
👑19 bölüm👑 (yeni)

👑6 bölüm👑(düzenlendi)

4.2K 79 528
By Bookwriterbooklover

Merhaba arkadaşlar uzun süre sonra 6cı bölümle yeniden karşınızdayım. Bu hikaye Araz, Aylin, Sadi, Songül, Gelsin Hayat Bildiği ve Tarihi Kurgu seven herkes içindir. Bu hikayenin gerçek tarihle hiç bir alakası yoktur sadece GHBG fanfiction olarak yazılmaktadır. Bölüm yine orta uzun  ama umarım sıkılmadan okursunuz. Bu arada farklı başlıklarla hikayeni bölmekte amacım kim hangi kısmı isterse onu okusun. Muhteşem Yüzyıl ArLin ve SadGül karışık Tarihi Kurgu hikayemi okuyacak olan herkesi selamlıyorum ve eğer beğenirseniz yorum ve votelerinizi görmek beni çok sevindirir. Herkese iyi okumalar.
Sevgilerle💕

Bölüm İçerikleri

#EdirneSarayı
#SiyasiEvlilik
#ŞehzadeMustafanınİlkEvliliği
#MecburiEvlilik
#ŞehzadeVuralınAcısı
#SadGülİlkKarşılaşma
#ŞehzadeBoraSadiPaşaOkulunda
#YengarHatun
#CadıPrensesGizella(Gizem)
#MoskovaKnezliği
#TahtOyunları
#TahtSavaşlarıBaşlıyor
#VeliahtKim?
#TahtaKimGeçecek?
#ŞehzadeMustafaİkinciSiyasiEvlilik
#Deve🐪
#MustafanınRuhunaSonsuzAcı
#SultanAbildevranşahınSonu
#SongülHatunÇerkezSarayı
#SongülHatunİlginçDüğünde
#SongülHatunUmutsuzluk
#ElvedaDağlar
#GizemliAdamÇerkezSarayı
#ÇeçenYurdu
#MoskovaSarayı
#AlessaVeMellissa

Arka Fön Müzikleri 🎶💞


💞Ar💖Lin💞

👑Sad🌹Gül👑

👑MOSKOVA KNEZİ İDORİS👑

💜YAVER AĞA 💜


          👑EDİRNE SARAYI👑

🐫BÖLÜMDE KONUSU GECEN DEVE🐫

🥀HASTA YATAĞINDA SULTAN ABİLDEVRANŞAH🥀

    EDİRNE SARAY KORİDORLARI✨

✨MUSTAFA VE GİZELLA'NIN KONUŞTUĞU SARAY BALKONU✨

🐎MOSKOVA SARAYI'NIN ÖNÜNDE OSMANLI ATI🐎


Şehzade Mustafa ve Rus Prensesi Gizella’nın evliliği.
1 ay sonra...🥀❣️🕊️

Şehzade Mustafa gördüğü çekik ve yeşil gözlü Rus kızı karşısında hiç etkilenmiş görünmüyordu. Hatta az önce saraya girdiğindeki neşesi yüzünden bir anda kayboluvermişti.


Valide Sultan: İşte Moskova Knezliği’nin Prensesi Gizella.


Prenses Gizella: Memnum oldum efendim.


Şehzade Mustafa sakın bakışlarla Gizella’yı baştan ayağa bir kere süzdükten sonra soğuk bir ses tonuyla “ Hoş geldin” dedi ve annesine bakarak “ Validem ben içeri geçiyorum bu gün çok işim var” deyip umursamaz bir şekilde ortadan kayboldu.


Onun ilk günden müttefiklerinin kızına yaptığı bu patavatsızlık valideni çok kızdırmıştı. Ama bunu Gizella’ya çaktırmamaya çalışıyordu. Gizella bu soğukluğu fark edip cinnet geçirse de içinden “Eninde sonunda benim olacaksın deli şehzade. Kısır bile olsan kabulümsün. Hiç bir yere kaçmak yok” diye geçirdi.


Sarayda akşam saatleriydi. Evlilik öncesi nişanlıların bir birini yakından tanımaları için baş başa kalmaları gerektiği Valide Sultan tarafından öne sürülmüştü. Ve yaz havasının güzel sıcaklığında yeni nişanlılar bahçeye bakan koridor gibi üzün saray balkonunda buluştular.



Sevda Sultan elinden şimdilik bir şey gelmese de bir gün bu kızdan kurtulacağına dair kendine söz vermişti. Ya onu severse diye içi içini kemiriyordu.

Şehzade Mustafa ve Prenses Gizella biraz o muhteşem balkonda biraz yürüyüp konuştuktan sonra birden Mustafa içindekileri tutamayıp döküldü.

Şehzade Mustafa: Bak Prenses Gizella seninle açık konuşacam. Zaten ben kapalı konuşacakta bir adam değilim. İyi hoş zaten bu siyasi evlilik daha çok burdasın göreceksin de deli biri olduğumu zamanla. Yani demem o ki benden kendine sevgi aşk filan bekleme tamam mı Rus Prenses?




Prenses Gizella: Şehzade bak bana. Ben senin o basit cariyelerine benziyor muyum ha? Ben koskoca Moskova Knezliği’nin Prensesi Gizella İvanovna. Bana basit biriymişim gibi davranamazsın! Ben senin sultanın olacam bundan sonra ve sende benim kocam!

Şehzade Mustafa hıh diye gülerek: Vay açıkçası böyle cesaret beklemiyordum senden ama olsun iyi hamle. Bak kızım siz Ruslar benim can düşmanımsınız ve ben düşmanımın kızına asla karım sultanın artık her neyse ne demem! Ayrıca geç bu işleri beni babanın Knezliği’yle de korkutamazsın. Ha istiyorsan babana bir kuzgun yolla gelsin seni alıp geri götürsün bana uyar.


Prenses Gizella “ Neyimi beğenmedin ha? Neyimi aptal herif? Baksana bana baksana yüzüme gözlerimin yeşiline. Saçlarımın sarısına yeterince güzel değil miyim? Bak gör bir birimize ne kadar yakışıyoruz. Sanki ikimizde güneşin yarısı gibiyiz “ diyerek öpmek için Mustafa’nın gözlerinin içine bakarak dudaklarına öpmek için yaklaştı.

Şehzade Mustafa Gizella’dan kendini geri çekerek: Bizim buralarda ona bir elmanın iki yarısı diyorlar da neyse boş ver sen şimdi orasını burasını da. Hem sen nerden çıkardın ya benim sarışın kız beğendiğimi? Belki ben siyah saçlı siyah iri gözlü bir kız istiyorumdur? Sana ne? Sen benim keyfimin kahyası mısın kızım?


Prenses Gizella: Hayır olamaz! Kendine benzemeyen birini nasıl istersin? Benim güzelliğim dillere destan kader beni sana nasip etmiş senin dediğine bak ya!

Şehzade Mustafa: Hayda! Çattık yine... Kızım ben sarışınım diye sarışın kız istemeye mecbur muyum? Belki ben aksime ilgi duyuyorumdur olamaz mı? Hem o kadar hayranın varsa hadi o Knez banana söyle seni geri götürsün onların sarayına göndersin. Hatta en iyisi Bizans Sarayı’na gelin etsin seni sevdiğin mavi gözlülerden orada daha çoğu vardır. Hem bizim buralardaki hayat sizinkine benzemiyor ya sen sıkılırsın buralarda.



Prenses Gizella: Babama söylersem seninkiler senin bu patavatsızlığını öğrenir. Buda senin için hiç iyi olmaz bilesin.

Şehzade Mustafa: Sana ne? Babam boynumu vurdurur diye mi korkuyorsun? Merak etme ona bile razıyım yeter ki git başımdan.

Prenses Gizella: Benim bu saraydaki hayatı bu ortamı sevmediğim, bunun yerine Bizans Sarayı’nın benim için daha uygun ve layık bir saray olacağı doğrudur. Evet sarayınız güzel ama insanların kafaları farklı.

Şehzade Mustafa: E ne duruyorsun o zaman? Babana bu patavatsızlığımı söyle gelip seni kurtarsın.

Prenses Gizella: Hayır! Hiç bir yere gitmeyeceğim! Bu saray bundan sonra benim evim!


Şehzade Mustafa: Hayda! Bir günde nasıl sahiplendin koskoca sarayı?

Prenses Gizella: Saray umurumda değil.

Şehzade Mustafa: Peki seni bu saraya öyle bir anda bağlayan ne o zaman? Ha bak sabahtan durmadan yemek yiyorsun. Eğer yemekleri sevdiysen sen git ben sana onlardan doya doya gönderirim.

Prenses Gizella: Kes saçmalamayı. Beni bu saraya bağlayan sensin. Senin mavi gözlerin.

Şehzade Mustafa: Kızım kes şu saçmalığı. Bir gün gördüğün erkeye aşık mı olunur? Daha kimim nasıl bir manyağım onu bile bilmiyorsun.

Prenses Gizella: Fark etmez. Kim olursan ol. Ayrıca ben sana ilk bakışta aşık oldum. Ne var? Niye öyle şaşkın şaşkın bakıyorsun? Olamaz mı yani ilk görüşte aşk?

Şehzade Mustafa: Siz kızlarda ne manyaksınız be. Aşığım aşığım diye tutturup duruyorsunuz. Ben sana aşık değilim o iş ne olacak?

Prenses Gizella (Gizem) Mustafa’ya bir kaç adım yaklaşıp gözlerinin içine bakarak “ Olacaksın. Zamanla sende bana aşık olacaksın. Seni kaybetmeyi asla göze almayacam! “ dedi.

Şehzade Mustafa: İddialısın yani.

Prenses Gizella: Evet öyleyim. Ölmek var ama dönmek yok bu yolda.


Şehzade Mustafa “ Hadi o zaman hoş geldin saray otelimize. Yemek, içmek, yatmak, gezmek dedi kokucu harem kadınlarıyla birleşip dedi koku yapmak serbest ama yeter ki benden uzak ol gözüme görünme “ deyip hemen orada kaçmaya başladı.

Prenses Gizella: Dur nereye gidiyorsun?...Hayır! Bana bak ben son sözümü demeden hiç bir yere kaçamazsın tamam mı?

Şehzade Mustafa: Aman öf son sözün neyse söyle de kurtulayım bu oyundan.

Prenses Gizella: Oyun moyun yok! Tamam mı? Anladın mı? Ben bu saraya senin karın kadının olmaya geldim. Bu sarayda yan yiyip yan yatmaya değil. Ayrıca benden kaçamazsın. Her gün seni yanımda istiyorum!

Şehzade Mustafa : Vay vay vay. Oldu başka emriniz prenses?

Prenses Gizella: Benim olman. Her anlamda bu kadar anladın mı şımarık prens?

Şehzade Mustafa: Hop hop biraz ağır ol! Orda dur yavaş. Prens mirens bizim cihanda geçmez ben Şehzadeyim bi kere. Ayrıca o bozuk Türkçenle de bana laf sokup durma.



Prenses Gizella: Aman öf ne fark eder ya. Hani prens hani şehzade. Hepsi kralın sultanın oğlu sonuçta.

Şehzade Mustafa: Fark eder! Ayrıca kimse bana bu hayatta şart koyamaz anladın mı kızım! Sen git geceler yanına başka yandaş ara. Hem belki bir mavi gözlüsünü de bulursun. Beni rahat bırak.


Prenses Gizella Şehzade Mustafa’nın yanağına bir tane tokat atarak: Terbiyesiz herif! Bu lafların bedelini çok fena ödetecem sana görürsün.




Şehzade Mustafa “ İyi tamam bir ara ödetirsin şimdi bay ben gittim sen takıl kafana göre. Gece burda köpek filan görürsen korkma bizim Bora biraz köpekçidir de kusura bakma. O güzelim kıyafetlerine bir zarar gelir aman Allah korusun “ deyip bu kes gerçekten kaçıyordu ki...



Prenses Gizella: Kaç kaç. Bakalım nereye kadar kaça bileceksin. Ulan ben senin karakterine dayanmak ne ki kısır olduğunu bile bile seni istiyorum mal! Ama beni reddetmek neymiş sen görürsün.


Şehzade Mustafa “ Bi dakka bi dakka? Kısır mı? “ deyip güldü daha sonra “ tabi ya bide o var. Bence bir an önce kaç kurtar kendini yoksa sende Sevda gibi eli boşta çoluksuz çocuksuz kalırsın ” deyip bu kes gerçekten gitti.

Prenses Gizella: Görürsün sen. Seni kendime büyüleyeyim de sende bak. Çetin cevizsin ama senin tek kadının olmayı başaracağım kısır herif. Mustafa ha ilginç isim ama sevdim.


Prenses Gizella sarayda bir süre zaman geçirdi. Ama Mustafa bu nişan sürecinde bir daha Gizella’yla baş başa kalmadı. Sadi Paşa’ya da kızdan katiyen hoşlanmadığını ve asla bir Rus kızını sevmeyeceğini söyledi. Bir akşam salonda Bora’yla olan konuşmada da kızdan hiç hoşlanmadığını dile getirdi.



Şehzade Bora: Vay efendim tüm kızlarda ilk görüşten bizim oğlana deli divane aşık oluyor da bizim oğlandan tık yok. Merak ediyorum da bazen acaba kim işgal edecek bizim bu yakışıklı şehzademizin kalbini.




Şehzade Mustafa: Kes lan. Sen kendi derdine yan. Bak Yengar da seni bekliyor belki.



Şehzade Bora: Aman abi yaaa. Hay ben anlamıyorum konu hep dönüp dolaşıp nasıl bana geliyor. Ben o kızı istemiyorum anlasana.


Şehzade Mustafa: Bende o Rus kızını istemiyorum sana da tamam mı?



Şehzade Bora: Tamam abi tamam. Sen zaten Bizans prensesi olmasa tatmin olmazsın.

Şehzade Mustafa: Bana bak lan bu Bizans prensesi konusu senin diline yapıştı. Hayır ola nedir senin bu Bizans kızı takıntın? Yoksa ordan bir kıza aşık oldun da bizden mi saklıyorsun hayır ola?


Şehzade Bora: Yok be abi. Nerde bende o şans. Ama güzel oluyor oranın kızları. Ben bayılıyorum oranın kızlarına.


Şehzade Mustafa: Düşman oğlum onlar düşman. Aklını başına yığ yoksa ben şimdi patlatacam o fesatlık dolu kafanı...

***

Bir kaç gün geçti. Prenses Gizella saraydan Gül ağa isimli bir ağanı altın dolu torbayla kendine çekti. Ona uymayacağı takdirde öldürmekle tehdit etti. Yapardı mı? Yapardı. Kendini beğenmiş kansız bir kızdı Gizella. Mustafa’yı takıntı haline getirmiş onu elde etmek için ne olsa yapardı.

Gül ağaya Mustafa ve Sevda’yı takip etmesini emretmişti ve bir gece Gül ağa Prenses Gizella’nın odasına gelip Mustafa ve Sevda Sultan’ı dört gecedir takip ettiğini ve onların bir odada dahi uyumadıklarını söyledi.



Prenses Gizella kendi kendine “ Hadi ya. Demek böyle seni sinsi şehzade seni. Demek ki herkesten gizliyorsun ha bunu. Tabi ya tahmin etmeliydim o gün alaycı şekilde gülmesinden kısır olmadığını. İşte şimdi elime geçtin Mustafa! “ dedi.


Prenses Gizella ve Şehzade Mustafa’nın Edirne’nin yeşilliklerle dolu o muhteşem bahçesinde  Knez İdoris’in de katıldığı misilsiz akıllara sığmayan bir düğünü oldu. Nede olsa iki devleti birlik edecek bir düğündü bu. Her şey krallara ve sultanlara layık olmalıydı.




Düğünden bir iki ay geçmişti... Şehzade Mustafa Manisa yakınlığında olan savaştan saraya geri gelmişti. Sarayda ilk günüydü. Artık tüm saray onun ikinci evliliğinden de çocuğu olmadığını görüp Mustafa’ya tamamen kısır olarak bakıyordu. Ama o gün farklı bir şey oldu. Gizella Mustafa’nın odasına gelip oturmuş Mustafa’nın boynuna sarılarak “Seni ne kadar özlediğimi bir bilsen” dedi.


Şehzade Mustafa: Gizella (Gizem) sen ne arıyorsun burda! Git burdan hemen. Seninle uğraşacak halim yok uzun yolculuktan daha yeni geldim.


Prenses Gizella: Yeter Mustafa! Aylardır benden kaçıyorsun ama artık canıma yetti!


Şehzade Mustafa sinir içinde ayağa kalkıp Prenses Gizella’nın önünde dayanarak (Bundan sonra Gizem Sultan) “  Kızım sen canına mı susadın? İstemiyorum seni diyorum zorla mı? “ dedi.


Gizem Sultan: Haklısın zorla sana bir şey yaptıramam. Ama senin kısır olmadığını da biliyorum.


Şehzade Mustafa: Sen ne saçmalıyorsun yine?

Gizem Sultan: Sevda Sultan’la da benim gibi hiç beraber olmadın bunca yıl boyunca değil mi? Benden kaçmaz delikanlı şehzade. Ama konumuz bugün bu değil. Eğer bana bir çocuk verip de benim Valide Sultan’a torun vermemi sağlamazsan Moskova Knezliği Bizans’la beraber Osmanlı’ya hücum edecek. Ha belki kendin için korkmuyorsundur ama bence Osmanlı’nın sırf senin hırçınlığın yüzünden kötü durumda kalmasına da gönlün el vermez herhâlde.

Şehzade Mustafa: Sen şimdi beni tehdit mi ediyorsun o kuş kadar beyninle.


Gizem Sultan “ İstediğin gibi düşün...Sana üç gün zaman. Üç günün içinde kararını vermezsen senin yüzünden çıkacak savaşa hayatını kaybedecek insanlara hazır ol! “  deyip odayı terk etti.


O gün Gizem Sultan Şehzade Mustafa’yı çok zor bir seçim karşısında bırakmıştı. Zaten nefret ettiği bu iğrenç kadına bu haraketliyle de daha da beter nefret etmeye başladı. Bir kadın nasıl bu kadar iğrenç ola bilirdi ki? Ya da bir adam bu kadar iğrenç bir kadını nasıl seve bilirdi?


İki Yıl Sonra. Sultan Abildevranşah’ın Sonu🥀✨

Sultan Abildevranşah ona karşı karşı Bizans tarafından kurulan komploda ağır yaralandı. Doktorlar sultanın bu kes hiç bir şansı olmadığını dedi. Herkes artık veliahttın tahta geçmesini bekliyordu.


Şehzade Mustafa saray koridoruyla babasının yanından çıkıp Sadi Paşa’yla giderken minik bir kız çocuğu çocuk sesiyle baba diyerek ona doğru koşup yere düştü.

Şehzade Mustafa kızım sen ne yapıyorsun burada tek başına? Annen nerde senin? Çocuk babasına sarıldı.

Sadi Paşa: MaşşAllah gözleri aynı sen.

Şehzade Mustafa: Teessüf ederim hocam. Sadece gözleri mi? Kızım komplo ben. Öyle değil mi kızım. Miniğim benim.

Gizem Sultan koşa koşa gelerek: Ay Sarella nerdesin kızım sen nereye kayboldun birden bire. Ha sen babayı mı özledin.


Şehzade Mustafa Gizem’i görünce nefretle bakarak hemen kendini geri çekerek “Hadi kızım sen anneyle git bizim Sadi Paşa’yla işimiz var” dedi. Sadi Paşa’da tabii ki farkındaydı aralarının buz gibi olduğunun.

O dönemler sarayda kimin tahta geçeceği konusu gizli gizli konuşuluyordu. Gizem Valide Sultan’a siz bize Mustafa’nın tahta geçeceğini vadetmiştiniz. Şimdi eğer Mustafa değil de onun yerine Vural tahta geçerse Moskova Knezliği Bizans hücumuna hazır olun diyerek onu tehdit etti.


Ve bir gece Gizem Sultan Mustafa’nın odasına gelerek tap diye içeri daldı.

Şehzade Mustafa: Yine ne var? Gece gece işin var senin burda?

Gizem Sultan: Karın değilmişim gibi davranma Mustafa!

Şehzade Mustafa: Değilsin tamam mı! Değilsin!

Gizem Sultan: Bizim bir kızımız var ve sende bunu unutma o zaman.


Şehzade Mustafa: Bu seni benim karım yapmaz. Beni tehdit ederek elde ettiğin bir çocuk. Başka bir şey yok.

Gizem Sultan: Eminim şu an Moskova’ya dönmemi asla istemezsin. Yoksa kızını kaybetmeye hazır mısın?

Şehzade Mustafa: Senin işinde bu zaten insanları tehdit ederek bir şeyler elde etmek. Yeter artık bıktım senden. Yüzünü bile görmeye tahammül edemiyorum anlasana!

Gizem Sultan: Bağırma bana! İster gör ister görme sen o tahta oturmalısın!

Şehzade Mustafa: Gizem delirtme beni! O taht abimin anlasana!


Gizem Sultan: Hayır efendim o taht senin olacak. Bu kadar! Bir yolunu bul o tahta geç yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.


Şehzade Mustafa: Ya sabır! Sen var ya benim başıma gelen en kötü şeysin. Nerden geldin başıma bilemiyorum ama bu kes beni tehdit etmekle hiç bir şey elde edemezsin!


Gizem Sultan “ Sense bu hayatta benim başıma gelmiş en güzel şeysin. Seni sevmekten ölünceye kadar vaz geçmeyecem. Ama o taht senin olacak bu kadar “ deyip odayı terk etti.


Mustafa bu sinirle hemen ortalığı “ Yeter artık yeter bıktım usandım yeter ” diyerek dağıttı.


Şehzade Mustafa’nın Gazabı✨

Sabah olmuştu. Alğan Paşa Mustafa’yla konuşmak için Erdal sancakbeyini ayarlamıştı. O demek gerekenleri ona söyleyecekti ve Mustafa’nın odasına gitti.

Şehzade Mustafa: Kim o?

Erdal Sancakbeyi: Benim şehzadem geçe bilir miyim?

Şehzade Mustafa: Geç Erdal bey neymiş değeceğin hadi anlat.

Erdal Sancakbeyi Şehzade Vural’a suikast hazırlayıp onu öldürmeyi teklif etti. Ve böylece Şehzade Mustafa tahta geçecekti.


Şehzade Mustafa: Demek öyle. Ben tahta geçecem ha? Ne güzel. Tamam o zaman öldürün ben izin veriyorum Erdal bey. Bu iş sizde dedi. Ama temiz iş olsun kimse fark etmemeli ona göre. (odada Erdal Sancakbeyinin kendiyle getirdiği iki adamı da vardı).


Erdal Sancakbeyi: Emredersiniz şehzadem. Her şey sizin sağlığınız ve iyiliğiniz için. Sizin uğrunuzda canımı bile veririm.

Şehzade Mustafa: Peki bundan başka kimin haberi var?


Erdal Sancakbeyi biraz sustu. Gerçeği söylememek emri almıştı. Ne olursa olsun asla validenin Alğan’ın baş vezirin ve Şehzade Biladis’in ismini vermeyecekti. “Ben ve birde Sahban Paşa’nın efendim. Başka kimsenin haberi yok” dedi.



Şehzade Mustafa ayağa kalkıp Erdal Sancakbeyinin yanına gelip etrafında dolanarak “Demek öyle. Başka kimsenin haberi yok diyosun?” dedi.


Erdal Sancakbeyi: Yok tabi şehzadem.

Şehzade Mustafa: Tamam o zaman hadi git emri ver Vural’ı ortadan kaldırsınlar.


Erdal Sancakbeyi “ Emredersiniz şehzadem “ deyip odadan çıkmak için arkasına döndü. Sadece iki adım gitmişti ki yerinde gözleri büyüyerek donup kaldı. Ve bir kaç saniye sonra yere düştü. İki adamı korku içinde elinde kanlı hançerle duran şehzadeye bakarak “Şehzadem” dediler kısık bir sesle.


Şehzade Mustafa’ysa hançerini yukarı kaldırarak “ Şimdi gidin sizi buraya gönderen başçınız her kimse söyleyin ona eğer Vural’ın kılına zarar gelirse onun yedi neslini bulur bu topalaklardan sürer kendisini de bunun gibi parçalarım! Hadi şimdi leşinizi götürüp def olun odamdan! “ dedi.



Emredersiniz şehzadem diyerek Erdal beyin cansız bedenini götürerek Alğan Paşa’nın yanına gittiler. Alğan Paşa ve Valide Sultan Mustafa’nın bu işe kol koymayacağını anlayıp bu işi kendileri hal etmeli olduklarını anladılar.


Sultan Abildevranşah’sa pek iyi değildi ama daha bir kaç ay yaşayacak durumdaydı.

Şehzade Mustafa’nın Hayatının İmtihanı✨🥀👑

Bir sabah babasının iyileşmesinin ardından Mustafa Manisa’da bazı işleri hal etmek için gitmişti. Valide Sultan da onunla beraber oradaydı. Sabah sabah Mustafa’ya bahçede Osmanlı tarzı kırmızı ve altın süslemelerle süslenmiş beyaz bir defe gördü.

Şehzade Mustafa: Kim gönderdi lan bu deveyi?


Hizmetçi: Babanız efendim.

Şehzade Mustafa: Hani nerde babamın mühürlü mektubunu göster o zaman.

Hizmetçi: Sizin doğum gününüz için hediye efendim. Buyurun.

Şehzade Mustafa: Devenin onun için babası tarafından gönderildiğinden emin olduktan sonra deveyi götürmeye gitti. Tam beyaz deveyi okşayacaktı ki Valide Sultan “Dokunma ona!” diye bağırdı.

Şehzade Mustafa: Anne noluyoruz? Alt tarafı babam doğum günü hediyesi gönderdi bu be telaş.


Valide Sultan: Sen karışma bu işe. Hizmetçi deveye dokun.

Hizmetçi: Ama efendim bu defe Şehzade Mustafa için.

Valide Sultan: Sana deveyi okşa ona dokun dedim hemen!

Şehzade Mustafa: Anne ne yapıyorsun Allah aşkına bu ne saçmalık.


Valide Sultan “ Geri çekil Mustafa anne sözü dinle! “diye bağırdı.


Hizmetçi gidip mecburen deveni okşadı.


Şehzade Mustafa: Anne baksana her yolunda kes telaşlanmayı lütfen deyip ireli gitmek istediğinde Valide Sultan onu geri çekti.


Bir kaç dakika geçti. Hizmetçinin nefesi daralmaya başladı. Yerinde duramıyordu. Yere düşüp bir eliyle boğazını tutup diğer eliyle Mustafa’ya yaklaşıp ondan yardım diliyordu.


Valide Sultan Mustafa’nı geri çekerek “Çek o pislik ellerini oğlumun üzerinden “ diye bağırdı. Ve hizmetçi burnundan ve ağzından köpük karışık kan gelerek gözleri açık bir şekilde hayatını kaybetti.


Şehzade Mustafa şok içindeydi. O gün hayatla bağlı his ettiği güzel her ne vardıysa hepsini kaybetti. Babası onu tahta aday olmasın Vural’a mani olmasın diye ölmeden aradan kaldırmak istemişti. Mustafa o gün sadece babasına olan tüm sevgisini değil insanlara olan tüm güvenini de kaybetti. Ve uzun bir süre depresyon halinde Manisa’da yaşadı.


İki ay sonra artık babasının hiç iyi olmadığı ve son nefesini vermek evresinde olduğunu öğrenen Mustafa saraya geri dönmek için yola koyuldu. Babası onun yüzüne nasıl bakacaktı?


Saraya yetişti. Herkes çok hüzünlüydü. Saraya karanlık çökmüş gibiydi. Minicik kızı “ dedem iyi olacak mı? “ deyip babasına sarıldı. Ve tam oraya varmışken Sümbül ağa dışarı çıkıp Sultan Abildevranşah’ın hiç iyi olmadığını aniden fenalaştığını dedi. Mustafa ve diğer şehzadeler ve Leyla Sultan, Sevda Sultan’da dahil olmakla her kes Sultan Abildevranşah’ın hemen etrafına toplandı. Abildevranşah sadece arada bir gözlerini açıp yumuyor ve hırıltılı nefes alıyordu. Ama kesinlikle konuşamıyordu. Mustafa Manisa’ya giderken çok daha iyiydi babası.

Şehzade Mustafa: Babam kaç zamandır böyle Sümbül ağa?


Sümbül ağa: Son bir haftadır şehzadem.

Şehzade Mustafa’nın yüzü kıpkırmızı olmuş , gözlerinden yaşlar damlamıştı. Ama görünmesin diye eliyle yüzünü tutmuştu. Evet babası gencecik oğlunun canına kıymak istemişti hem de en ağır bir şekilde buna rağmen Mustafa yaşlı vadesi dolmuş babası için ciğeri dağlanarak göz yaşı akıtıyordu.


Şimdi siz söyleyin kim daha fazla sevmişti? Baba mı oğul mu?🥀🦋


Sultan Abildevranşah oğlunun gözlerinin içine içine bakıyordu. Hiç bir yere değil sadece Mustafa’ya sakin sakin öylece bakıyordu. Kimse düşüne biliyor mu bile bilmezken o gözlerini çekmeden oğluna bakıyordu.

Ve birden Sultan Abildevranşah inildemeye başladı. Bir kaç keste öksürdü. Hepsi baba baba diyordular. Mustafa’nın o sırada canından can ayrılıyordu sanki. Nasıl ayrılmasın onun canına kıymak istemiş bile olsa canından çok sevdiği babası can çekişiyordu. Baba dedi yavaş bir sesle Mustafa. Ve birden elinin üstünde bir el his etti. Gözlerini açıp baktığında bu babasının eliydi. Sultan Abildevranşah ağzını açıp bir şey diyormuş gibi yapıyordu ama sesi çıkmıyordu.


Şehzade Mustafa: Baba babam bir şey mi diyeceksin babam?


Ve bir kaç saniye sonra Sultan Abildevranşah, devrinin en güçlü sultanı Osmanlı tarihine ismini kızıl harflerle yazdıran alemlere hüküm eden o koskoca sultan oğlu Mustafa’nın elini sımsıkı tutup gözlerinin içine baka baka bu dünyaya veda etti. Gözlerini kapamadan öylece kala kaldı koskoca sultan. Gözleri açık dünyadan nakam gitti çünkü oğlundan bir özür bile dileyecek sesi kalmamıştı. Bu onun bu dünyada yaşadığı en büyük cezası oldu. Hiç kimse ne dediğini duyamasa da Sultan Abildevranşah Mustafa’dan özür dilemişti. “Özür dilerim, beni affet oğlum” demiş ama sesi duyulmamıştı. Sultan Abildevranşah’ın bu dünyadan göçmesiyle Leyla Sultan’ın baba diye çığlık atması bir oldu ve odada olan herkesin canını yaktı.

Şehzade Mustafa “ Babam gitme nolur gitme “ deyip gözlerinden yaşlar akıttı.  Ve bir devir daha böyle on beşinci yüzyılda bitti🥀🥀🥀


O hüzün dolu gecede Mustafa yas zamanı cenaze odasında kendi kendine çok düşündü. Acaba babam ne diyecekti diye. Babasının son sözünü duyamamak onun canını çok yaksa da ondan özür dilediğini his etmiş olması ve Sadi Paşa’nın da dudak okuma kabiliyetiyle bunu tasdik etmesi azda olsa Mustafa’yı rahatlatmıştı...

Aradan bir kaç gün geçti. Mustafa ve Vural babalarının vefatından sonra Bora’nın aracılığıyla bir birlerine daha da yaklaşmış Sevda olayını unutarak üçü oturup babalarıyla ilgili sohbet etmeye başlamıştılar. Her üçü çok özlüyordu babalarını.

Şehzade “ Lan gaddardı bizi döverdi söverdi de ama iyi adamdı be benim babam. Vural şimdi biz babasız mı kaldık lan? Keşke bende sizinle aynı yaşta olsaydım belki azıcıkta olsa doyardım babama? “ deyip hönkür hönkür   ağlamaya başlayınca Vural yerinde duramayıp hemen gidip Bora’ya sarılıp “Ağlama lan. Ben bundan sonra senin baban da abin de olurum” dedi ağlar bir sesle.🥀

Mustafa’ysa donmuş bir vaziyetteydi. Babası olduğundan beri beti benzi atmış babasının son sözlerini ve deve olayını düşünüp duruyordu.💔

Şehzade Vural’ın Tahta Çıkması👑

Şehzadelerin toparlanması bir kaç gün zaman aldı. Ve artık zaman veliahttın yani Vural’ın tahta çıkmasına gelmişti. Vural o gün ihtişamlı bir şekilde tahta çıktı. Ama hiç bir şey onu Sevda Sultan’ı kaybettikten sonra önceki gibi iyi his ettiremiyordu.

Yeni sultanın Vural olması valideni deliye döndürmüştü ve Gizem de Valide Sultan’ı bu durumu her ne yolla olursa olsun çözmesi aksi taktirde bu sarayı başlarına yıkacağıyla tehdit etmişti. Ve Valide Sultan sonunda kararını verdi sayılı kişilerin bildiği bir operasyon düzenlenecek ve Sultan Vural’a suikast düzenlenecekti.

O sabah Vural Mustafa ve Bora iyice şakalaştıktan sonra Sultan Vural yolculuğu koyuldu. Ağaçlık yolla giderken birden iki kişi kendi aralarında “Hadi kılıçları hazırlayın saldırı başlasın geliyorlar” dediler ve çalılık yoldan geçerken bir grup cani Sultan Vural ve adamlarının üzerine hücum etti.

Şehzade Mustafa’yaysa Vural gittikten hemen sonra Sadi Paşa gelip pusu kurulacağını az önce sarayda iki kişi arasında olan konuşmanı duyduğunu söyledi ve Mustafa, Bora, Nevzat, Sadi Paşa ve bir kaç asker hep beraber bu katliama engel olmak için yola koyuldular.


Şehzade Bora: Hey millet o tarafa baksanıza bu Vural’ın atı değil mi?


Şehzade Mustafa “ Evet o . Hadi o tarafa “ diyerek koşuşturdular. Ve bu gün orda olacaklar artık bu sarayın tarihinde yeni bir hikayenin başlangıcı olarak tarihe yazılacaktı...(devamı gelecek bölüm).

Valide Sultan o gün yanına bir gardiyan çağırdı ve ona “artık zamanı geldi............) diye bir konuşma yaptı. Ve bu konuşmanı okurlar bu bölüm duyamasa da buda bu hikayede yeni bir devrin başlangıcını getirecek bir konuşmaydı (devamı gelecek bölümlerin birine).


Songül hatun Çerkez Sarayı.💒
Yalnız Çiçek🌹
Çerkezlerde Düğün Günü.🕊️

O gün bu gün her gün Songül hatun bahçeye bakarak bir gün ablası olan Osmanlı Valide Sultan’ının onu bu zindan saraydan kurtaracağını bekledi. Songül hatun bahçenin ayağındaki yalnız çiçeği kendine benzetiyordu. Oda onun gibi yalnızdı çünkü.🥀

Yaver ağaysa saray işleriyle çok meşgul olduğu için maalesef git gide Songül hatunla pekte beraber zaman geçiremiyordu. Buda Songül hatunun yalnızlığına yalnızlık katıyordu.
Ama ona bu yalnızlığında bile en iyi gelecek şey Sadi Paşa okulunun bastığı kitaplardı ve her nasıl olursa olsun bu kitapları Osmanlı Sarayı’nda getirttirmeyi başara biliyordu.


Bir akşam Haleniya hatun Songül hatunu odasında bulamadığında onun bulunup odasına getirilmesini emretti. Ve hizmetçiler Songül hatunu uzun uzun aradılar. Songül hatunsa saraya yakın yerde köpeği Volga’nı gezdiriyordu. Ve saraya dahil olduğunda hizmetçiler hemen kolundan tuttular.

Songül hatun: Noluyor ya? Ne bu patavatsızlık?


Hizmetçi: Efendim bize emredileni yapıyoruz. Lütfen zorluk çıkarmayın.

Songül hatun: Nereye götürüyorsunuz beni bırakın! Bırakın dedim size!

Ama hizmetçiler Songül hatunu bırakmadı ve sürükleye sürükleye Haleniya hatunun odasına götürdüler.

Songül hatun: Ha tahmin etmeliydim. Zaten bunu senden başka kim yapar ki bana bu sarayda.

Haleniya hatun: Benimle doğru konuş! Neredeydin sen bunca zaman?

Songül hatun: Asıl sen benimle doğru davran! Sen beni ne hadle buraya böyle sürükleye sürükleye getirttire bilirsin ki?

Haleniya hatun: Ben senin annenim!

Songül hatun: Hayır değilsin! Olmadın! Bundan sonra da asla da  olmayacaksın.

Haleniya hatun: Senin dilin bu aralar fazla uzadı. Bu konunu artık babanla konuşmamız gerekecek anlaşılan.

Songül hatun: Haa. Tamam o zaman. Çok korktum...Ne o şimdide benimi öldüttüreceksin “anne”?

Haleniya hatun: Sana benimle doğru konuş dedim! Annen benim yüzümden ölmedi! Babana doğru davranmadı diye sonu böyle oldu.

Songül hatun “ Hayır! Onu sen öldürdün! Anneme iftira attın! Babama bunu sen yaptırdın! Bana bundan daha kötü ne yapa bilirsin ki ha? Gerçi sen kötülükler kraliçesi Haleniya’sın. Bi yolunu bulur beni yine şaşırtır daha kötüsünü yaparsın. Zaten her defa daha kötü ne yapa bilirsin ki dediğimde daha da kötüsünü yapıyorsun “ deyip ardına bakmadan gidiyordu ki birden odaya babası Şamil bey dahil oldu.( Şamil Çerkez ve diğer Dağıstan halklarına ait isimlerdendir).

Şamil bey: Haleniya? Songül? Noluyor burada? Bu ne gürültü? Sesiniz bin metre öteden geliyor.

Songül hatun: Yok bi şey baba.

Şamil bey: Haleniya?

Haleniya hatun Songül’e nefret dolu bakışlarla baktı. Songül hatun bugün içini Haleniya’ya döktüğü için artık sonunun geldiğini düşündü. Babası böyle bir saygısızlığı affetmezdi. Ve gözlerini yumarak sonunun gelmesini bekledi.

Haleniya hatun: Yok bişey Şamil bey. Sadece kızımıza yeğenim Alexander Sergey’in düğünü olacağını söyleyecektim. Oraya gitmemiz gerek.

Şamil bey: Ne zaman?

Haleniya hatun: Dört gün sonra.

Şamil bey: İyi tamam siz gidin.

Songül hatun: Ne? Benim ne işim var orda?

Şamil bey: Kızım anneni orada yalnız mı bırakacaksın? Dahi gidin işte.

Haleniya hatun: Siz gelmeyecek misiniz Şamil bey?

Şamil bey: Benim işim çok. Oğlumla gidersiniz.

Songül hatun “ ben hiç bir yere gitmiyorum bunlarla” demek istedi ama olmadı. Yapamadı. Babasını kızdırmaktan korktu.

Haleniya hatun: Peki efendim. Songül kızım hadi git hazırlan. Oraya varmamız üç gün alır.

Songül hatun istemsiz bir şekilde “peki” diye bildi sadece.

Songül hatun odasına girip hazırlanmaya başladı. “Allah Allah ya. Hayır yani ben neden gidiyor mu ki bunun yeğeninin düğününe? Benim ne işim var orda? Of abla of. Bir kurtarmadın beni buradan.

O gece faytonla (at arabasıyla) Haleniya ve Songül, üvey ablası ve abisi yola çıktı. Yol Songül’e çok sıkıcı ve uzun geliyordu.

Üç Gün Sonra.✨

Üç gün geçti. Moskova Sarayı’na artık varmıştılar. İlk bakıştan Moskova Sarayı’nın farklı yapısı Songül hatunu çok etkilemişti. Aşırı yüksek yapıya sahip olan bu sarayın dış görüntüsü rengarenk, kapı tarafıysa bembeyazdı. Görüntüsü günümüzün Kremlin Sarayı’nı andıran bir yapıya sahipti. Üç gün his ettiği tüm yorgunluk Moskova Sarayı’nın inanılmaz görüntüsünü görmesiyle bir nebzede olsa geçmişti. Yaver de o gün Songül hatunun yanındaydı. Songül’e orada hizmet etmek için yanında gönderilmişti.

Yaver ağa: Vıııy saraya bak be.


Songül hatun: Yaver lütfen ağzını kapatır mısın? Bak görende hiç saray görmedi sanacak.

Yaver ağa: Ay ağzım açık mı? Vıııy hiç fark etmemişim. Özür dilerim Songül hatunum. E tabi saray gördüm de ama böylesini hiç görmedim be.


Songül hatun: E tabi sende haklısın. Bikere yapısı farklı. Ortamın his ettirdiği havası da.

Yaver ağa: Hava demişken Songül hatun. Burada hava çok soğuk ya. Daha son bahardayız bu ne soğuk. Yerde kar bile var yani. Dondum.

Songül hatun: E tabi sen ne sanmıştın. Burası bizim Çerkez topraklarına benzemez. Kışın daha da soğuktur buralar.

Yaver ağa: Bakıyorum da siz bu konuya hakimsiniz efendim. Yoksa geldiniz mi hiç bu topraklara daha önce?

Songül hatun: Yok gelmedim. Ama coğrafya diye bir ilim var hatırlatayım.

Yaver ağa: Ha o mesele. Hangi kitap bende okuyum?

Songül hatun:” iklimler ve yöreler “ kitabi sayfa 248. Sadi Paşa okulu.

Yaver ağa: Vay arkadaş ne okulmuş be. İlm dersen orda, sanat dersen orda, savaş sanatları dersen yine orda. Hakikaten orada olmak istedim ha.

Songül hatun: Evet öyledir oralar. Ablam ben küçükken Osmanlı’dan konuk olarak geldiğinde baya anlatmıştı bana oraları. O gün bu gündür hep merak ediyorum Osmanlı Sarayı’na..

Yaver ağa: Ama bak Sadi hocanın da hakkını vermek lazım. On parmağında on marifet, on numara bir adam. Nasıl biri ben bile merak ettim şu an.


Songül hatun: Herhâlde 150 boylarında , tombul, kel, gözlüklü bir adamdır bence.

Yaver ağa: Vıııy.. Şimdi niye öyle dediniz ki Songül hatun.


Songül hatun: Bilmem. Ben öyle his ettim.

Yaver ağa: Neden ki?

Songül hatun: Şey ya. Aslında bilim adamları filan hep öyle olur ya. O yüzden öyle hayal ettim. Aman önemli olan yüz güzelliği değil zaten, iç güzelliğidir.

Yaver ağa: Öyle tabi.

Songül hatunun birden gözleri Moskova Sarayı’nın önünde bir faytona dikildi ve yerinde dayandı.

Yaver ağa: Noldu Songül hatun niye durduk birden bire?

Songül hatun: Yaver oraya baksana.

Yaver ağa: Ha baktım. Vıııy at işte. Ne güzelde at bu ya.

Songül hatun altın işlemelerle süslü at arabasını göstererek şaşkınlık içinde “ Bu at, bu fayton... “ dedi.

Yaver ağa: Ney?

Songül hatun: Bunlar Osmanlı’ya özel. Bu atlar sadece Osmanlı’da bulunur!...

                   🔥6 bölüm sonu 🔥

Continue Reading

You'll Also Like

44.2K 3.4K 57
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Büyü # 1. Ejderha # 1. Efsane # 2. Savaş # 3. Fantastik - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dün...
827K 26K 24
Yetişkin içerik!!! ***** Bilinmeyen numara: "Bugün siyah giyinmişsin." Bilinmeyen numara: "Ne isterdim biliyormusun?" Bilinmeyen numara: "O düğmeleri...
7.7M 672K 72
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler...
103K 7.6K 38
Biyoloji öğretmeni Kim Taehyung, öğrencisi Jeon Jeongguk'a ödev verir. #201023 #010824