Ya kimse de demedi bu yazarın o kadar yoonmin fici, one shotu var taekook ficlerinin hepsinde de yan ship yoonmin, bu fic 32 bölüm olmuş niye hala yoonmin yok
pardon jiyoon
Ya sizce ben jiyoon olmadan hikaye yazabilir miyim
🤭🤪
İyi okumalar ♡♡♡♡ oy ve yorumlarınızı bekliyorum ✿
Bölüm: 33
Yolculuk öncesi yapılması gereken çok fazla iş yoktu. Odada Taehyung eşyalarını siyah kalın kumaştan olan çantasına koyarken Jimin onu izliyor, bir yandan da merak ettiklerini soruyordu. "Nasıl tanıştınız şu prensle?"
"Bizim tanışmamız gibi güzel ve eğlenceli değildi." Taehyung ve Jimin, Ay Ormanı'nda tapınaktan çıktıkları sırada ikisinin de aynı ağaca çarpmasıyla tanışmışlardı. "Annemin öldürüldüğü gün tanıştık." Dolapta fazla elbisesi yoktu, paralarını elbiseden çok yiyeceğe ve kalmak için hana harcıyordu. "Jeongguk'u da öldüreceklerdi, kendi askerleri. Onu kurtardım." Jimin'e yeminden bahsetmedi, tepkisinin kötü olacağını biliyordu.
"Kaç yıl beraberdiniz?"diye sordu Jimin, Taehyung defterini alıp çantasındaki elbiselerin arasına sıkıştırmaya çalışırken.
"Dört yıl boyunca birlikte yaşadık. Onunlaydım hep. Bir yıldır ise yok."
"O kadar da uzun süre birlikte değilmişsiniz."dediğinde Jimin, Taehyung iç geçirdi.
"Bence de."dedi buruk sesiyle. Jeongguk ile daha fazla zaman geçirmek istiyordu. Tüm hayatını onunla birlikte yaşamak istiyordu ama bir yıldır yoktu. Yokluğu acı doluydu.
Jimin, arkadaşının üzüldüğünü fark edince, "Peki ejderhası nasıl? Ejderhaları hep merak görmek istemişimdir."diye konuştu. "Kutsal varlıkları görmek nasıl bir histi?"
Taehyung'un dudaklarında ufak bir gülümseme oluştu. "Safir ile tanışmak eşsizdi. Bana eğilmek bile istedi."
Jimin, Safir'in Jeongguk'un ejderhası olduğunu biliyordu. Kayıtlarda tüm ejderhalar ve süvarileri yazılıydı. "Kraliyet ailelerinden bile kutsalsın, çok normal. Peki diğerleri?"
"Read ve Yell ile konuşmadım ama görmek bile korkunçtu. Kokuları berbattı, lanetliydiler. Ve ejderhaların gözlerine bakınca aklından geçenleri görebildikleri için asla gözlerine bakmadım."
"Aklından kötü bir şeyler mi geçiyordu?"
Taehyung sustu, yatağındaki yastığın altındaki hançeri belindeki kemere yerleştirdi. Jimin'e kralı öldürme planını anlatmaya henüz hazır değildi. Yeni savaştan çıkmışlardı ve kesinlikle Ateş Krallığı'yla bir savaşa hazır değillerdi.
"Demek ki geçiyordu." Jimin güldü. "Ateş Krallığı'nda olup aklında iyi bir şeyler geçtiğini düşünmek aptalca olur zaten."
Taehyung da güldü. Altın çuvallarından tekini çantasına tekini boynuna astı, elbiselerinin altında sakladı. "Bir de Su var."
"Su mu?"dedi anlamayarak.
Taehyung gülümsedi, Su'yu da en az Pamuk'u özlediği kadar özlemişti. "Benim ejderham."
Jimin şaşırsa da pelerinini omzuna geçiren Taehyung ile odada işlerinin bittiğini anlamıştı. Daha sonra nasıl ejderhası olduğunu soracaktı.
Taehyung'un fazla eşyası olmadığı için gerekli olan her şeyi siyah çantasına koymak ona yetmişti. Toz Hanı'ndan sonunda ayrıldıklarında ilk işi Seokho'nun yanına gitmek olmuş, ona kendisinin Jeongguk'u arayacağını ve Hwaa Hanesi'nden ayrılacağını söylediğinde Seokho mutlu olmuştu. Taehyung'un yine de Hwaa Hanesi'nden ayrılmak istemediğini biliyordu ama en doğrusu buydu. Jeongguk'u kimse bulamasa bile Taehyung'un da aramaya katılması iyi fikirdi. Onların tarafında olanlardan bazıları hala Hwaa Hanesi'ndeydi. Jeongguk bir şekilde oraya gelirse haberleri olurdu.
"Burada çok fazla arkadaş edinmişsin."diye mırıldandı Jimin.
Şimdi Jimin'in siyah at arabasındaydılar ve gece yolculukları başlamıştı.
Taehyung sağ elinde tuttuğu kırmızı güle ve sol elinde tuttuğu üstünde Jeongguk'un çizimi olan kağıda baktı, gözlerini ayırmak istememişti. "Benim arkadaşlarım değiller."
"Benim için de arkadaşın olmadığımı söylerdin." Jimin gülümseyerek at arabasının camının önüne küçük beyaz tül perdeyi çekiştirdi. Karanlık olduğu için dışarıyı izlemek istemiyordu. Karanlığı sevmezdi.
"Çünkü annem arkadaşımın olmamasını, birisine bağlanırsam her ayrılığımızın daha da zorlaşacağını söylerdi. İsmimi bile tanıştığımız kişilere söylemezdi."diye hatırlattı Taehyung.
"Evet ama benim aklımda hep arkadaşım olarak kaldın. Taetae."
"Hayır..." İkinci heceyi mızmızlanarak söyledi Taehyung, kafasını geriye yatırıp gözlerini utançla kapattı. "Bana Taetae deme! Çok utanç verici! Artık altı yaşında değiliz!"
"Ama en son seni gördüğümde on dört yaşındaydın ve o zaman da sana Taetae demem hoşuna gidiyordu!" Jimin tatlı tınısı eşliğinde güldü. "Arkadaşın olarak utanç verici anlarını sana her zaman hatırlatmam gerek. Pamuk'un yasak olmasına rağmen denizatlarını her yiyişinde senin azar yiyişin gibi."
"Tanrım! Lütfen sus Jimin. Zaten buradan ayrılmak istemiyorum, elime koz verme."
"Tamam, tamam. Susuyorum ama bil ki eşini bulduğumuzda ona tüm sersemliklerini anlatacağım."
Taehyung'un yüzünde ufak, kırık bir gülümseme oluşsa da Jeongguk'u düşünmek onu yine hüzünlendirmişti. Onu aklındaki tüm büyüleri kullanarak ulaşmaya çalışmıştı ama bulamamıştı. Oysa şimdi ona yaklaştığını hissediyordu. Gönlü Hwaa Hanesi'nden ayrılmasını istemese bile akıllı davranmak zorundaydı, bekleyerek zamanını zaten harcamıştı. Ayağına gelen fırsatı değerlendirmeli, tüm sonuçlarına katlanarak Jeongguk'u bulmalıydı.
Taehyung'un sol arkasındaki küçük cam yukarı kaydırılarak açıldı, faytoncu Danny omzundan onlara baktı. "Birisi bizi takip ediyor ekselansları."
Jimin'in yüzündeki tüm tatlılık kaybolurken gözlerindeki içten bakış yok oldu, yüzü demir gibi sertleşti. "Durdur arabayı."dedi soğuk sesiyle. Taehyung ise elindeki gülü kağıdın içine koydu ve kağıdı dikkatle yuvarlayıp pelerinin içine koydu. "Kimmiş görelim."
Fayton dururken Jimin önünü kapatan pelerini kenara itmiş, büyük karnını gözler önüne sunarken eli kenarındaki kılıca gitmişti. Ama Taehyung'un gözleri karnındaydı. "Aman Tanrım."dedi şaşkınlıkla. Tüm gün Jimin koca mavi pelerini arkasında saklandığı için ilk kez bedeni görünüyordu. "Hamilesin!" Hamile olmasının şaşkınlığı hala üstündeyken bir de Jimin'in kılıcını çekmek üzere olduğunu fark etmiş, dehşete düşmüştü. "Bu halde dövüşemezsin!"
Jimin diğer elini at arabasının kapısına koydu. Taehyung'a değil kapıya çevirmişti bakışlarını. "Dövüşürüm ve dövüşeceğim de!"
"Eğer sana bir şey olursa hyung beni mahveder!"
Jimin gözlerini devirdi. Araba durduğu için karanlık ormanda başka bir atın sesi duyuluyordu. "Zengin ve hamileyim Tae. Emin ol arabam ilk kez takip edilmiyor."
Taehyung'u beklemeden arabadan indi. Taehyung, arkadaşının "Kimsin sen?!"diye bağırdığını duydu. Taehyung hemen arabadaki içinde ateş yanan lambayı demir tutacağından kaldırıp kendisi de arabadan indi.
"Taehyung!"dedi at üzerindeki koca yapılı adam.
"Bu alfayı tanıyor musun?"diye sordu Jimin, kılıcın sivri ucunu atın üzerindeki adama doğru tutmuştu.
"Tabii ki de tanıyor!"dediğinde adam, Taehyung kaşlarını çatıp sinirle üfledi.
"Jax bu! Beni ateş askerlerine veren."dedi kaşlarını çatarak. Sesi tanımıştı. Sadece ayın aydınlattığı ormanda yüzünü seçmek çok zordu.
"Ama sonra da bu betaya nerede olacağını söyleyen."dedi Jax bilmiş tavrıyla.
"Ne işin var burada?! Neden bizi takip ediyorsun?"
"Paranı verdiğim halde peşime mi düştün? Ölmek mi istiyorsun?!"diye Jimin de ona kızdığında Jax onlara at üstünde yaklaştı. Karanlık olduğu için fazla gözükmeyen yüzü şimdi biraz da olsa belliydi çünkü Taehyung'un elindeki lamba onların etrafını aydınlatıyordu.
"Hanede sıkılmıştım. Eminim siz bir maceraya gidiyorsunuzdur. Size eşlik etmeye karar verdim." Tüm dişlerini göstererek sırıttığında karşısındaki ikili sinirle küfür edecekti neredeyse.
"Bize eşlik etmek yerine yine ateş askerlerine yerimi söylemek değil mi yani amacın?"diye sordu Taehyung.
"Hayır, hayır. Tanrılar aşkına Taehyung, ben öyle biri miyim?"
"Evet."dedi Jimin ve Taehyung aynı anda.
Jax gözlerini devirdi. "Merak etmeyin. Doğruyu söylüyorum. Gerçekten sıkıldığım için ve biraz maceraya ihtiyacım olduğu için peşinize takıldım. Taehyung'un neden arananlar listesinde bu kadar çok altın ettiğini öğrenmek için değil asla... Hem korumalığınızı da yaparım?"
Taehyung ve Jimin birbirlerine baktılar, ikisinin de dudakları kıvrıldı. Taehyung tekrar alfaya dönüp elindeki kılıcı elinde döndürdü. "Sence korumaya ihtiyacımız var mı Jax?"
Jax onu baştan aşağıya süzdü. "Yine de iki güzel insana bu karanlık, korkutucu yaratıkları içinde barındıran ormanda eşlik etmek isterim."
"İstemiyoruz."dedi Taehyung, kesin bir dille. Ayrıca Büyülü Orman'da korkunç yaratıklar yoktu, en kötü ihtimalle alfalar ve haydutlar vardı ama onlar da korkunç değildi.
"Yine de takip edeceğim. Ama merak etmeyin, kimseye söylemeyeceğim. Alfa yemini."
Taehyung, bundan kesinlikle hoşlanmamıştı. "Jax."dedi kesin bir dille. "Eğer gideceğimiz yerde bir tane bile ateş askerinin bize baktığını dahi görürsem sorumlu olarak seni düşünürüm ve seni bulup Lanetli Orman'a götürür, gerçek karanlıkla ve korkutucu yaratıklarla seni yalnız bırakırım. Omega yemini."
Jax'ten kafasını çevirip arabaya bindi. Kılıcını kılıfına geçirirken elindeki lambayı da aldığı küçük bölmenin üsüne koydu. Jimin'in, "Arkada kalıp bizi izleyebilirsin ama eğer ateş askerlerini peşimize takarsan Taehyung'u durdurmam. Yeminlerinde oldukça ciddidir, onu dikkate alsan iyi olur."deyişini duydu. Sonra ise faytona binmek için bir adım atmış, tekrar durup alfaya bakmıştı. "Bir de bunun için sana altın vermeyeceğim. Unutma."dedi ve faytona bindi. "Belki de öldürmeliydik."dedi kapıyı kapatır kapatmaz.
Fayton tekrar hareket etmeye başladığında, "Kafası boş olan bir başka alfa. Aptalın teki."diye mırıldandı Tae. "Gördüğü tek şey para. Ateş askerlerini peşimize taktığı an onu öldürürüz."
"Ya başkasına söylerse?" Jimin'in eli karnına gitmiş, hafifçe ovuşturmuştu.
"Dilini keseriz." Taehyung kastığı yüzünün gevşemesine izin verdi, yüzünde yumuşak bir gülümseme oluştu. "Ne zaman oldu bu?"dedi karnını işaret ederek.
Jimin de hoş, hülyalı bir gülümseme yerleştirdi yüzüne. "Geumjin'in ölümüyle savaştan sonraki kutlamalardan tekinde kendimizi biraz fazla kaptırmışız. Altı ay olacak neredeyse."
İki erkek betanın ilişkisinde hamile kalma olasılığı çok azdı ama yok değildi. Betaların vücudu, omegaların vücudu gibi kızgınlık döneminde sadece bir ilişkide ve yumruyla hamile kalmaya hazır değildi. Vücutları eşlerine göre zamanla şekilleniyordu. Sadece boyunlarında eşlerinin izi olduktan sonra hamile kalma hormonları ortaya çıkıyor, aynı gün içerisinde birden fazla yapılan sekste vücuttaki hormonlar çoğalıyor, vücut değişime açık hale geliyor ve hamile kalınabiliyordu. Nadirdi ama imkansız değildi.
"Tebrik ederim."dedi sadece Taehyung. Düşünmemeye çalıştı ama aklı yine alfasına kaymıştı. Jeongguk'una.
"Hadi uyuyalım. Danny biz uyanıncaya kadar Fletcher Han'a ulaşmış olur."
Fletcher Han zamanla silah yapmalarıyla ünlenmişti. Bu yüzden de maalesef askerlerle kaynıyordu. "Askerlerin yanına gitmek doğru mu? Hem de Jax aptalı bizi takip ederken?"
"Merak etme, içeri girmeyeceksin. Hem birisini seni görürse hizmetçim olduğunu söylerim. Sen dışarıda beklerken Jax'ten gözlerini ayırmazsın. Bir şey yaparsa onu öldürürsün."deyip Jimin güldüğünde gözleri kapalı olan Taehyung da gülümsedi ama cevap vermedi. Jimin'i yıllardır görmese bile hiçbir kötülüğü içinde barındırmadığını yine de hissediyordu. Gözlerindeki nazik bakıştan, yayılan enerjisinden bile saf ruhu fark ediliyordu. Askerlerin yanına direkt gitmeyeceklerini de tahmin ediyordu çünkü hyungu da ateş askerlerini hiç sevmezdi. Şu an Jimin'den ayrı kaldığı için huzursuz da olmalıydı.
Dakikalar sonra Jimin sızlanır gibi inilti kaçırdığında dudaklarından, Taehyung anında gözlerini açıp ona baktı. "İyi misin?"diye sordu karnına elini koymuş, yüzünü buruşturmuş betaya bakarak.
"Uyumak istediğimi fark etmiş gibi hareket ediyor." Nefesini dışarı üfledi bıkmış tavrıyla. "Sen uyu Tae. Biz sanırım bu gece de uyanık kalacağız."
Taehyung kafasını salladı ve tekrar oturduğu yerde uyumak için rahat olabilmek adına kımıldandı. Kollarını göğsünde birleştirip gözlerini kapattığında ise aklına Jeongguk düştü. Her zaman aklındaydı zaten ama bu sefer Jeongguk'u ve kendisini hayal etmeye başlamıştı. Savaşlardan dolayı hiçbir zaman geleceklerinden ayrıntılı şekilde bahsetmemişlerdi. Ama şimdi Taehyung'un hayalinde, Jeongguk kucağında bir bebek taşıyordu. Kral olmuştu ve güneş hem Jeongguk'u hem de çocuğu parlatıyordu. Taehyung da onları gülümseyerek izlerken çiçeklerle dolu yerde oturmuştu.
Hayalindeki Jeongguk ve bebek kahkahalar atarak gülerken Taehyung kalbinin hüzünle burkulduğunu hissetti. Jeongguk'u bulamadığı sürece böyle hayallere kapılamazdı. Çocuklu bir gelecek yerine ilk önce iyi bir gelecekleri olmalıydı. Omega yanı, arkadaşının bebek taşıdığını görünce zihniyle oyun oynasa da Taehyung'un ilk önceliği alfası olacaktı.
Sabah Jimin onu uyandırdığında sonunda istedikleri yere gelmişlerdi. Faytondan indiklerinde beklediği kalabalık, askerlerle dolu bir yerde olacaklarını sanmıştı ama etrafta kimse yoktu. Sadece tek katlı, yüksek ve geniş bir han vardı. Siyah ve koyu gri taşlarla yapılmıştı. Birkaç camı kırıktı. Korkutucu, bir yandan da farklı duruyordu.
"Askerlerden uzak durmak isteyip Fletcher Han'ına gelmeniz çok trajikomik değil mi?"diyerek Jax, atı üzerinde onlara yaklaştı. Güneş yüzünden sırıtan yüzünü görmek Taehyung'ta ona yumruk atma isteği uyandırmıştı.
"Burada bekle."dedi Jimin, yüzü siyah örtüyle kapalı Taehyung'a dönerek. Jax'i yok saymıştı.
Jimin içeri girdiğinde, Jax de şükürler olsun Taehyung'u rahatsız etmemişti.
Jimin fazla uzun sürmeden kapıdan, kolunda bir beta ile çıktığında Taehyung gülümsedi. Uzun zamandır görmediği bir başka yüz şimdi ona doğru geliyordu. Hiç değişmemişti. Hala beyaz, soluk tenliydi. Ufak gözleri keskindi, yüzü de yumuşak kenarları olsa da olgundu. Yakışıklılığı artmış; küçükken takındığı karizması, kişiliği olmuş gibiydi.
Kapıdan çıktığında gözleri ilk önce içten gülümsemesiyle kocasındaydı. Jimin konuşurken onu izlemişti. Ama Jimin, Taehyung'a yaklaştıkları sırada kafasıyla Taehyung'u göstermiş, kocası da ona döndüğünde yüzündeki içten ifade kaybolmuştu. Açıkçası Taehyung bunu beklemişti. Hatta daha fazla sertlikle karşılaşacağına da emindi. Kalbinde rahatsız edici his oluşsa da görmezden geldi. Bu hissin sebebinin hyungunun ona bakışı olduğunu biliyordu. Taehyung'a kırgındı.
"Şuraya bak."dedi beta karşısında durduklarında. "Bizim küçük Taetae kocaman olmuş."dedi derin, sakin sesiyle.
"Hyung."dedi sadece Taehyung.
Betanın tek kaşı kalktı, kolu Jimin'in beline kaymıştı. "Bizi unuttuğunu zaten anlamıştık da en azından unutmamış gibi yapıp sarılabilirdin."
Taehyung'un dudakları büzüldüğünde Jimin kocasının gövdesine dirseğini acımadan geçirdi. "Yoongi!"diyerek ona kızmaya başladı. Taehyung'un üzülmesini istemiyordu. "Yardım istemeye geldiğimizi unutuyorsun! Ona iyi davran, neler yaşadığını da biliyorsun!"
Yoongi iç geçirdi, Jimin'in belindeki kolunu çekip Taehyung'un karşısına geçti. "Peki. O zaman ben sarılırım."dedi ve Taehyung ne olduğunu anlamadan Yoongi elini omeganın omzuna koyup kendisine çekti, sıkıca sarıldı. Taehyung ilk önce sarsılsa da Yoongi'nin tanıdık hafif çam ağacı kokusunu içine çekerken gülümsedi, sarılmasına aynı şekilde karşılık verdi. Yoongi ve Jimin küçüklükten beri birbirlerinin en yakın arkadaşıydı. Taehyung bu şekilde Yoongi'yi tanımıştı. Kendisi de onlarla tanışınca gizlice arkadaş olmuşlardı ama Yoongi ikisinden de büyük olduğu için hep onları korumaya çalışmıştı. Yılda belki de sadece iki kez görüşmüş olsalar bile. Su Krallığı'nda olduğunda korkacak hiçbir şeyi olmasa da Yoongi hyungu kahramanmış gibi davranmayı severdi. Önceden bir prensti, kahramanlık hikayeleriyle büyümüştü. Komik ve eğlenceliydi. Küçükken her şey gözlerine daha masum daha saf daha güzel gelirdi.
"Aile buluşması ha?"diyerek Jax konuşmasıyla sarılmalarını böldüğünde, Yoongi kaşlarını çatarak alfaya baktı. Jax üçünden de uzun, üçünden de yapılıydı. Dövmeleri, bakışları ve koca yapısıyla biraz göz korkutucu durduğu doğruydu ama Yoongi umursamadı bile. "Sen kimsin?"dedi en soğuk ses tonuyla.
"Kuyruğumuz."diye homurdandı Jimin.
"Ama sizi hiç rahatsız etmedim."
"Siktir git Jax. İşlerimiz var."dedi Taehyung ama Jax oralı bile olmadı.
"Umurumda değil. Siz ben yokmuşum gibi davranmaya devam edin. Yemin ederim hiçbir askerine burada olduğunuzdan bahsetmedim. Sadece macera arıyorum!"
"Askerlere bahsettiğin an sırtına aldığın o kılıcı sırtına geçirilmiş halde bulursun."derken Yoongi, ses tonu Taehyung'un tüylerini diken diken ederken Jimin'in dudaklarının kıvrılmasına sebep olmuştu. Taehyung ise Danny'nin elinde iki çantayla handan çıktığını görmüştü, Jimin ile içeri gitmiş olmalıydı.
Jax ise yüzünü ekşitti. "Ailecek sorunlusunuz, farkındasınızdır umarım."
Taehyung aile olmadıklarını söylemek isteyen yanını bastırdı. İçinde resmen acıyla bir ses Jeongguk benim ailem diye çığlık atıyordu. Hasret kafayı yedirtecekti.
"Senin kadar olmasak da." Taehyung gözlerini devirdi, faytona geçti. Jimin ve Yoongi de peşinden bindiğinde ise Danny'ye Yoongi yol tarif etmişti. "Sülüğü boş ver."diye mırıldandı Jimin, Yoongi ile sonunda at arabasına bindiklerinde. "Eğer bir şey yapmaya kalkışırsa Taehyung bunu fark edecektir."
Taehyung sessiz kalsa da fayton sonunda hareket ettiğinde Yoongi ona baktı. Gözleri omegayı süzerken göğsünde bir ağrı hissetti, Taehyung'un üzüntüsünü. "Jimin'in bahsettiği şu alfa prens çok mu önemli?"diye sorduğunda gözleri omeganın yüzündeydi. Yüzündeki ifadeye göre anlamaya çalışıyordu önemini.
"Evet."dedi Taehyung sadece.
"Ormanda ritüeli yaptığımda ve onu bulduğunda hemen gideceğiz."
"Biliyorum."
"Peki ona ait bir şeyin var mı? Saçı gibi?"
Taehyung yavaşça ona döndü. "Var."
"İyi ama..." Yoongi kaşlarını çattı. "O zaman sen neden yapmadın? Ritüeli biliyorsun sanıyordum. Aecha seni diğer cadılara götürdüğünde öğrenmiş olabileceğini düşünmüştüm."
"Yaptım." Taehyung dudakları büzülür gibi oldu. "Ama işe yaramadı. Her seferinde bir şeyler ters gitti. Elementlerden teki hep karşı çıktı."
"Hım..." Yoongi düşündü. Birisini bulma büyüsü için dört elementi kontrol etmeye gerek yoktu. Yoongi, elementlerden sadece suyu kullanabiliyordu ve her zaman yanlarındaki taşıdıkları bir parça suyun diğer elementlere değmesi yeterli olacaktı. Sonra ise bulunması istenen kişiye ait herhangi bir şeyi suya bulayacaklardı. Suyun hafızası onlara yol gösterecekti. Taehyung'a ait hiçbir şeyleri olmadığı için onu bulamamışlardı ama Taehyung'un prensini bulabilirlerdi. Sonra da kendi kıtalarına birlikte dönüp sirenleri geldikleri çıkmaza sokabilirlerdi.
Ormanın içindeki yolculukları sarsıntılıydı ama fazla uzun sürmemişti. Danny onları indirip başka yöne doğru arabayı götürdü, kimsenin onları rahatsız etmemesi gerekiyordu. Jax de atını bir ağaca bağlayıp peşlerine takıldığında onu umursamadılar. İndikleri yerden daha fazla ilerleyip ormanın içinde çimenlerin daha uzun olduğu alanlara ilerlediler. Yoongi rahatça ritüeli gerçekleştirecekleri bir yerde durmadan önce etraftan küçük, yakılabilecek kuru çalılıklar da toplamayı ihmal etmemişti. Birkaç taş da aldığında yer bulmaya çalıştı. Bir kıvılcım ile Taehyung'un ateşi gürleyeceğini biliyordu, o yüzden rahattı.
Sonunda çimenlerin arasında toprakta açıklık bulunca elindekileri bıraktı. "Arkama geçer misin?"diye sordu Jimin'e. "Ters giden bir şey olduğunda zarar görmenizi istemiyorum."derken hem Jimin'i hem de karnındaki bebeği kastetmişti.
Jimin kafasını salladı. Yoongi ve Taehyung karşılıklı otururken Jimin birkaç adım gerisinde ayakta bekledi. Ağaca yaslandı ama gözleri hem onların hem de Jax'in üstündeydi. Bir eli de kılıcındaydı, Jax de onun gibi geride kalsa da ateş halkından bir alfaya asla güvenmezdi.
Yoongi, kemerindeki deri su şişesini taktığı yerden çıkardı. Ağzını açarak yere bıraktı. İlk önce çalıları düzeltti. Taşları birbirine sürtüp kıvılcım çıkardığında ise Taehyung ateşi gürlemiş, çalıların yanmasını sağlamıştı. "Prensin eşyası."diyerek elini uzattığında Yoongi, Taehyung bağdaş kurarak oturduğu için bacağının dış tarafında kalan bıçaklardan tekini çıkardı kendi elini Yoongi'nin elinin üstüne koyup avucunu keserek kanın Yoongi'nin eline akmasını sağladı.
"Siktir, ne yapıyorsun Taehyung?!"dedi şaşkınlıkla Yoongi.
"Onun kanı benim kanım."
"Kan yemini."diye tısladı Jimin. "Nasıl böyle bir yemin yaparsın?! Tehlikesinin farkında değil misin?! Eğer bunu-"
"Hey."diyerek onu uyardı Taehyung, gözleriyle onları şaşkınlık içinde dinleyen Jax'i işaret etti. "Daha fazla zaman harcayamayız."
"Prense büyü mü yapacaksınız?"diye sordu Jax kafası karışık halde.
Üçü de nefeslerini üfledi. "Seni ilgilendirmez Jax."dedi Taehyung ve Yoongi'ye devam etmesini işaret etti.
Yoongi Jax'e baktı. "Sakın ses çıkarma."
Jax eliyle ağzını kapatıyormuş gibi yaptığında Yoongi önüne döndü. Elindeki kana bakarken diğer eliyle yerdeki su şişesinin içindeki suyu kontrol ederek şişeden çıkardı. Diğer elini hareket ettirmese bile elindeki kanlar yükselerek teninden ayrılmış, şişeden çıkıp ateşin üstünde daire halini alan su kütlesine doğru yükselmişti. Yoongi bilindik kelimeleri tekrar ve tekrar fısıldamaya başladı:
Havası kasvetli
Toprağı siyah
Suyu berrak
Ateşi hor
Jeon Jeongguk için
Bize kılavuz ol
Fısıldayışı esnasında ise sağ eliyle hem suyu hem de kanı kontrol etmeyi sürdürüyordu. Gözlerini bir saniye bile sıvılardan ayırmadı. Dudaklarında her saniye aynı fısıltı tekrarlanıyordu. Kan, suyun etrafında bir çizgi gibi dolanırken Yoongi gözleri sıvıların üstündeyken sol elini indirdi, yerden kuru toprağı kavradı. Avucuna aldığı toprağı sıvıların üstüne bıraktığında ise kan, sonunda suya karışmıştı. Sudan düşen başka parçalar ise ateşe düşerek ateşi harlamış, ateş de daire halindeki kanlamış suyu kapatacak kadar yükselirken ve çalılar çıtırdayarak ses çıkarırken Yoongi ateş ile kanlı su birbirlerine dokunduğunda nefesini üfleyerek havanın da suya dokunmasını sağladı.
Daire halindeki kanla karışmış su birden ateşin daha da gürlenerek suyu tamamen kapladığında çalılardan da korkunç sesler yükseliyordu. Ateşin çalıları yakan gür sesi Yoongi'nin kaşlarını çatmasına sebep oldu. "Söylemiştim."diye fısıldadı Taehyung. Yoongi'nin yanına gelirken ümitliydi ama yine aynı sonuçla karşılaşmak omuzlarını düşürmüştü. Jeongguk'una kavuşamayacaktı. Yine. Kalbi acıdı. Acısı gözlerini yaktı çünkü ağlamak istiyordu.
"Duyuyor musun?"diye fısıldadı Yoongi, onu duymamış gibi yaparak.
"Ateşin nasıl çalıları yaktığını mı? Evet."
"Hayır." Yoongi kafasını sola hafifçe çevirdi, sağ kulağı daha iyi duysun diye bu hareketi yapmıştı. "Bu bir ok."
Taehyung'un kaşları çatıldı. "Ok mu?" O da Yoongi gibi bir kulağını çevirip dikkatlice dinlemeye çalıştı ama hiçbir şey duyamıyordu. Çalıların yanış sesinden odaklanması imkansızdı. "Duyamıyorum."
Yoongi ona cevap vermemiş, son kez büyüsünü yapmadan önce "Suyun hafızası vardır. Suya güven."demiş ve büyüsüyle birlikte ateş çalılara düşerek sönmüş, sönmeden önce onlara doğru patlayarak kıvılcımlarını saçmayı ihmal etmemişti.
"Tanrım, ateşin şu şımarık çıkışları." Taehyung gözlerini devirdi, pantolonuna gelen ufak kıvılcımı yara olmayan eliyle söndürdü.
"Bak."dedi Yoongi. Kandan bile daha koyu kırmızı renge dönüşmüş olan suyu elinin üstünde tutuyordu. Taehyung dizlerinin üstünde durdu, Yoongi ona avucunun üstünde uçar halde olan koyu kırmızı sudan işareti gösterdi. "İşe yaradı."
Taehyung'un ise kaşları çatılmıştı. Jimin ve Jax de yanlarına gelip işarete baktıklarında "Bu ne?"diye sormadan edemedi Taehyung. Heyecanı sembolü görmesiyle tüylerini diken diken etmişti çünkü oluşan sembol kesinlikle normal değildi.
Koyu kırmızı renkteki işaret tuhaftı. Tanıdıktı. Yuvarlak çemberin içinde göz bebeği nokta olarak belli olan bir göz ve gözün içinden geçen bir ok sembolüydü. Suyun hareket edişi, gözü biraz belirsizleştirse de içinden ok kesinlikle geçiyordu. Ve göze benzediğine emindi. Koyu kırmızılık sembolü korkutucu yapmıştı. Taehyung'un karnında rahatsız edici bir kasılma oluştu.
Sembolü birkaç yıl önce görmüştü. Hatırlıyordu.
"Bilmiyor musunuz?"dedi Jax alayla. "Bu alfa isyancıların sembolü."
Yoongi'nin yanına gelmiş olan Jimin, kocasına baktı. Kocası da Jimin'e.
"Ne?"dedi Taehyung, bakışmalarını anlamayarak. "Bilmediğim bir şey mi biliyorsunuz onlar hakkında?"
Ayaktaki Jimin iç geçirdi. "Buraya gelirken bilyorsun, denizde yolculuk yapmalıyız. Min Denizi'ninden Ateş Denizi'ne geçeriz. Ya da Derin Okyanus'a..." Alt dudağını ısırdı. "Ateş Krallığı'nın en güneyinde bu isyancılar vardı. Sır Dağları'yla olan köprüleri ele geçirmişlerdi. Sirenlerden dolayı zaten zorlukla yolculuk ederken bir de onlar sorun çıkardı. Ve sanırım korsanlıkta da iyilermiş? Köprülerin altından geçerken su gücümüzü kullanmak zorunda kaldık, sonra da Choi Hanesi bize yardım etmeye çalıştı. İsyancıların oradaki gücünün büyüdüğünü, hiçbir şeyin engel olmadığını söylediler. Kral da askerlerin onlara engel olmasını istemiyormuş, alfa oldukları için."
"Ne?"dedi Taehyung çünkü gerçekten anlamıyordu.
"Bir yıldan uzun süredir öyle."dedi Jax, Taehyung'a tek kaşını kaldırarak baktı. "Taşın altında falan mı yaşıyorsun? İsyancıları nasıl duymadın? Omegaların korkulu rüyası oldular oralarda. En güçlü alfalar birleşmiş durumda, her krallıktan. Kimseyi umursamıyorlar ve omegaları kullanıyorlar. Ve sadece omega da değil; perileri, sirenleri, deniz kızlarını aklına gelebilecek her varlığı yakalıyorlar. Kimseye acımıyorlar."
"Tabii ki de isyancıları duydum. Sadece önemsiz olduklarını sanıyordum! Bir grup aptal alfa deniyordu eskiden." Taehyung'un tüm bedeni ürperdi. "Hem Jeongguk orada olamaz."dedi kafasını iki yana sallayarak. "Jeongguk asla omegalara, kutsal varlıklara zarar vermez. Böyle bir isyana katılmak için beni bırakmış olamaz."
"Gidip göreceğiz."dedi Jimin.
"Hayır."dedi anında Taehyung. "Bu bir yalan."dedi Yoongi'nin elindeki simgeyi kendi gücüyle elinin tersiyle itiyor gibi yaparak suyu dağıttı. Toprağı kontrol edip kutsal kanının toprağın en diplerine yolladı. Kimsenin güçlü kanın kokusunu almasını istemiyordu. "Jeongguk öyle bir yerde değildir. Başka bir yol bulacağız."
"Demek prense aşıksın ama o başkalarıyla olmayı seçti ha?"diyerek Jax konuştuğunda, Taehyung'un kafasını çevirip onun gözlerinin en derinlerine bakmasıyla alfanın tüm vücudu dondu. Yüzündeki gülümseme kayboldu.
"Seninle ne yapacağım biliyor musun Jax?" Taehyung yavaşça ayağa kalktı. Jax ise şaşkınlıkla kocaman açılmış gözlerle kendisine bakmaya çalışıyordu çünkü resmen hiçbir uzvunu hareket ettiremiyordu. "Lanetli Orman'ı siktir et. Seni burada öldüreceğim."
"Hayır."diyerek Yoongi araya girdi. "Kimseyi öldürmüyoruz." Jax'i süzdü. "Henüz." Tekrar Taehyung'a baktı ama omeganın tüm bedeni öfkeyle kavruluyordu. "Taehyung. Alfa İsyancılarına gidip Jeongguk orada mı değil mi diye bakacağız. Ve bu alfa bizim isyancılara ulaşma biletimiz olacak."
"Ona ihtiyacım yok."diye tısladı Taehyung. Hala Jax'in kımıldamasına izin vermiyordu.
"Evet ama isyancıların büyüklüğünü hafife alıyorsun. Önceleri bahsedilen zararsız azgın alfalar gibi değiller. Korsanlık yapmasalar bile suda güçlü oldukları koca bir gerçek. Ve karada da aynı şekilde. Gerçekten güçlüler, Jeongguk gerçekten oradaysa ona ulaşman bile imkansız olabilir."
"Orada değil."
"Bilmiyoruz."diye hatırlattı Jimin. "Hem ne zaman Yoongi'nin büyüsünde yanıldığını gördün? Küçükken bile en iyisiydi."
Taehyung derin bir nefes aldı, aldığı nefes bile ciğerlerine cam parçaları gibi saplanıyordu. Kafasını Jax'ten çevirerek ayakta ona bakan çifte baktı. "Jeongguk orada olamaz çünkü ikimizde isyancıların varlığını önemsemiyorduk. Hem en son birlikteydik. Büyülü Orman'da. Burada. İsyancılar ise dediğinize göre en az bir aylık mesafede. Öylece canı benden ayrılmak istedi diye kaçtığımız yerden, başkentten geçip güneye mi indi yani? Ki benden ayrılmak istese Daejung'u öldürdüğümde benimle gelmezdi. Çok fazla uyuşmazlık var."
"Bu soruların cevabını bulmak için gitmeliyiz Tae. Konuştuğumuz her saniye vakit kaybediyoruz."dedi Jimin.
"Hem,"diyerek araya girdi tekrar hareket edebilen Jax. "İsyancıların perileri nasıl avladığını sanıyorsun? Her yerde alfaları var. Her krallıkta gizleniyorlar." Daha yeni konuşulanları anlamıştı. Taehyung'a dehşet içinde baktı. "Bir dakika dur... Prens Daejung'u aslında sen mi öldürdün?! Tanrılar aşkına... Aslında o korkunç tehditlerin yüzünden anlamalıydım... Ya da elli çuval altın etmenden... Demek sırrın buymuş... Hem de cadısın... Resmen düşündüğümden de büyük olaylar!" Yüzünde bir sırıtış oluştu ve gittikçe büyüdü. "Macera olacağını biliyordum!"
Taehyung onu duymamış gibi yaptı ve Jimin'e baktı. "Eğer oraya gidersek ve Jeongguk orada değilse de zaman kaybedeceğiz. Hem bu ahmağın," Kafasıyla Jax'i işaret ettiğinde Jax alınmış ve "Hey!"demişti. "Söylediği doğruysa dünyada herhangi bir yerde olabilir. Bu sembolle bir sürü grup halinde dolaşıyorlardır."
"Hayır."dedi Yoongi kafasını iki yana sallayarak. "Eminim, güneydeki üstlerindeler. Suyun rengini gördün. Ne kadar koyuysa o kadar kötülüğün içindedir. Ufak gezgin bir grubun laneti değildi."
Yoongi oldukça iyi bir iz sürücüydü, iz bulma ritüelini herkesten çok daha iyi bilir ve yapardı. Hatta ondan güçlü olan cadılardan bile daha iyiydi bu konuda. Bu yüzden Taehyung ona güvendiği için Jimin ile buraya gelmeye karar vermişti. Yoongi'nin ritüelleri asla yanlış cevap sunmazdı.
Taehyung aklındaki bu sefer yanlış olabilir düşüncelerini kenara itip düşünmeye çalıştı. Jeongguk'u bulmanın heyecanı kalbini hızlanırsa da karnındaki ağrıyı görmezden gelemiyordu. Jeongguk iyiydi ama neden oradaydı? Onu tutsak olarak mı tutmuşlardı? Ne oluyordu? Hwaa Hanesi'ndeyken ve dolunaydaki buluşmaları gerçekleşirken neden kimse ona bu isyancıların büyüdüğünden bahsetmemişti? Bilmediği daha neler oluyordu?
Annesinin isyancılar hakkında onu uyarışını hatırladı. Ama Jeongguk'u bulmak için bu uyarıyı unutmak zorundaydı.
Kafasını kaldırdı ve iki arkadaşına baktı. Artık oturup bekleyemezdi. Kendisi de Jeongguk'u aramalı, sorularına cevap bulmalıydı. Kafasını yavaşça aşağı yukarı salladığında artık arkadaşları da biliyordu; yeni yolculukları başlıyordu.