LO$ER LØVER |BxB

By balsacveben

1.2K 123 124

Yeonbin Güller kırmızıdır menekşeler mavi, Bir kere öptürsen ne olur yani. /TaeGyu/ More

1
2
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24

3

55 6 1
By balsacveben




Mutluydu Yeonjun. Huzurluydu. Haftanın en sevdiği gününü artık salı olarak belirlemişti, eskiden cuma günüydü. Cuma gününü hala seviyordu okul haftasını sonlandırdığı için ama salı gününü sevdiği kadar değildi.

İlk iki dersi bedendi, son iki ders ise müzikti. Üstelik kitap getirmeyi gerektiren tek dersleri ise biyolojiydi ki öğretmenleri goygoy peşinde olduğu için ders genellikle kaynatılırdı. İçinde tarifi imkansız bir mutluluk vardı. Bir günün hafif geçmesi onu bu kadar mutlu edebileceğine ilk defa şahit oluyordu. Yoksa mutluluğunu katlayan başka sebepler de mi vardı?

Yeonjun'un aksine Beomgu sinirlenmeye başlıyordu çünkü kimse ona kulak asmıyordu. "Ya aşık oldum diyorum bana odaklanır mısın?"

Sabah erkenden, Beomgyu'nun mesajıyla okula gelmiş ve sınıfta toplanmışlardı. Beomgyu önemli şeyler diyeceğini söyleyerek ufak bir panik ortamı yaratmıştı ama anlaşılan ortada pek de önemli bir şey yoktu.

"Siktir git," dedi Kai gözlerini devirirken. İlk defa yaşadıkları bir olay değildi.

Gözlerini devirdi Yeonjun. "Bu sefer kime?" Beomgyu'nun önüne gelen herkese aşık olmasından yorulmuştu. Cinsiyet seçmediği için seçeneklerin bolluğu da, başının daha çok ağrımasına neden oluyordu.

Dikkatlerin üzerine toplanmasına bıyık altından gülse de mahcup bir ifadeye büründü. "Bilmiyorum."

"Al işte," dedi Taehyun sitemle. "Kime aşık olduğunu bilmiyor musun oğlum?"

"Bilmiyorum" derken, düştüğü duruma gülmek istiyordu.

"Nasıl aşık oldun o zaman?" Yeonjun arkadaşının önüne gelene aşık olduğuna şahit olmuştu da, önüne gelmeyene aşık olduğuna ilk defa şahit oluyordu.

"Olayı baştan anlatsana ne uzatıp duruyorsun," dedi Soobin daha fazla dayanamayarak.

Kai ve Taehyun, yaşları Beomgyu ile Yeonjun'dan daha küçük oldukları için üçüncü sınıfa gidiyorlardı. Beomgyu, önemli bir şey söyleyeceğini söyleyip toplanmalarını istediklerinde, onların sınıfına gelmişlerdi. Oturacak yer olmadığı için ise de Soobin'in yanına sıkışmışlardı.

Yarım saattir, daha temelinde ne yattığını bilmedikleri konu üzerinde konuşuyorlardı ve Soobin onların muhabbetine katılmamak için kendini bir hayli sıkmıştı. Henüz arkadaşı olmadığı insanlarla kırk yıl dostlarmış gibi konuşmaya dahil olmak istememişti ama içini yiyip bitiren tarafına da söz geçiremiyordu. Yanlarında konuşup da üstelik onun çıkmasına engel olacak şekilde oturmalarına rağmen Soobin iyi dayanmıştı. Taehyun ve duvar arasında sıkışıp kalmıştı, üstelik yanındakinin hayvan gibi kasları vardı. Madem eziliyordu, muhabbete de katılırdı.

"Bak şimdi," dedi Beomgyu söze başlamadan önce. Kendisiyle ilgilenen birini bulmuştu ve bu fırsat daha önce hiç önüne gelmemişti. "Dün siz gittikten sonra ben de sınıfa girdim yeniden."

Soobin ve Yeonjun göz göze geldiklerinde, oyalanmadan birbirlerinden kaçırmışlardı bakışlarını. Soobin, Yeonjun'un kazara da olsa kucağına oturmasını ve onun o incecik belini unutabilmiş değildi.

"Bu arada teşekkürler, söylemeyi unutmuşum," dedi Soobin Beomgyu'nun sözünü keserek. Her ne kadar günü büyük utançla kapatmış olsalar da, sonuçta misafir olarak ağırlanmıştı.

Nazik bir şekilde gülümsedi Yeonjun, kibar olmaya çalışırken dünün hiç yaşanmamış olduğunu var sayıyordu. "Önemli değil."

Yeonjun ve Soobin'nin yeni gelin tavırlarını göz ardı ederek sözünün kesilmesine gözlerini devirdi. Kimsenin onu ciddiyetle dinlememesi kanına dokunuyordu artık.

Taehyun, Beomgyu'nun suskunlaştığını fark edince artık müdahele etme gereği duydu. "Sen anlat hyung." Surat asan Beomgyu'nun tatlı yüz ifadesine gülmeden edememişti. "Ben dinliyorum."

"İşte bu yüzden çilekli lokumumsun," dedi Beomgyu ve sağ elini Taehyun'un masanın üzerinde duran ellerinin üzerinde koydu.

Üst üste koyduğu ellerinin üzerinde bir de Beomgyu'nun ellerini görünce yutkunmaya dahi fırsat bulamadan geri çekilmişti eller. Elini çeken Beomgyu, kaşlarını çatıp tam karşısındaki Soobin'e döndü ve onu alnından hafifçe itti. "Madem dinlemeyeceksin niye soruyorsun?"

Acıyan alnını tutarak arkasına yaslandı. "Teşekkür ettim altı üstü hayvan."

Soobin'in abartılı tavırlarını umursamadan Taehyun'a döndü Beomgyu. Çocuğun alnından hafifçe ittirdiğini ve acıtmadığını biliyordu. Genellikle böyle davranırdı, ya sevdiği insanları pamuklara sarıp tatlı lakaplar takardı ya da dünyanın en kaba insanı olup itip kakardı. Kimsenin alınganlık göstermesine tahammülü yoktu.

"Neyse," dedi gülerek. "Müzik sınıfı bizim sınıfın karşısında ya hani, o yüzden ordan gelen sesler net bir şekilde duyuluyor."

Kokuyla yüzünü buruşturdu Tahyun. "Umarım duyduğun şey şaplak sesleri değildir."

"Şaplak sesleri ne be?! Tahyun!"

"İnsanın'ın aklına sen sokuyorsun!"

"Ses geliyor dedim, birileri birilerini sikiyor demedim!"

"Tövbe tövbe," diye mırıldandı Kai. "Porno mu anlat dedik sana, şunu düzgünce anlatsana."

"Beomgyu!" dedi Yeonjun kaşlarını çatarken. Uzanıp tam karşısındaki Kai'nin kulaklarını kapattı iki eliyle. "Minik bebeğimizin yanında nasıl konuşuyorsun, ayıp."

Dudaklarını büzdü Kai. "Aklıma neler sokuyor Yeonjun abi, görüyor musun Yeonjun abi?"

"Merak etme, Yeonjun hot sugar mommy burada." Kai'nin kulaklarını kapatan ellerini, küçüğünün yanaklarına indirip karşısındaki çocuğun dudaklarının balık gibi ortaya çıkmasını sağladı. Gülerek havadan bir öpücük attıktan sonra ellerini çocuğun üzerinden çekti.

"Yeonjun hot sugar mommy mi?" diye alayla sorduğunda Soobin, Yeonjun sinirle kaşlarını çattı. "Ne oldu, beğenemedin mi?"

"Geri zekalılar." Beomgu, sürekli lafının kesilmesine patlamamak için kendini zor tutuyordu. "Akılları fikirleri çükte."

"Aa!" diye bağırmaya başladı Kai kulaklarını bu sefer kendisi kapatırken. "Küfür etti! Çük dedi!"

Soobin ve Taehyun sesli bir şekilde gülmemek için kendilerini sıkıyorlardı. Eğer güldükleri belli olursa, Beomgyu üzerlerine atlayıp bütün öfkesini kusabilirdi.

"Üstüme iyilik sağlık," dedi Yeonjun. "Terbiyesiz."

"Hep benim üstüme kalıyor böyle şeyler." Beomgyu, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı bir müddet. "Biri müzik odasında şarkı söylüyordu demek istemiştim canım saygı değer arkadaşlarım."

"Yola gel," dedi Kai kulaklarını kapattığı ellerini indirirken. "Böyle düzgün konuşacaksın, küfür konuşmayacaksın."

Kimsenin iflah olmayacağını anlayınca Beomgyu, o da pes etti ve yelkenlerini suya indirdi. "Benim gibi ponçik bir insana neler dedirttiriyorlar görüyor musun Soobin?" 

Gerçekten de tabir ettiği gibi ponçik bir insandı. İnsanlarla aşkımlı, canımlı konuşmayı çok sefer, akla gelmedik ve sevimli olduğunu düşündüğü isimler takardı. Karakterine ters de bir tarzı vardı. Rock and roll tarzında şarkılar dinler ve siyah, metal ağırlıklı giyinirdi. İlginç bir genç adamdı.

Yüzünü buruşturarak başını sallamakla yetindi Soobin. Nereye düştüm ben, diye düşünüyordu. Aslında samimi insanlardı ama Yeonjun ile aralarında oluşan anlamsız gerilim yüzünden kendini rahat hissedemiyordu. Bir de onun incecik belini ve kucağına oturuşunu unutamıyordu.

"Biri şarkı mı söylüyordu?" diye sordu şaşkınlıkla Taehyun. Yeonjun'un stajyer olduğu şirkete girmeye çalışıyordu. Çoğu zaman çalışacak yer bulamadığı için müzik sınıfında provalar yapıyordu ve dün de o günlerden biriydi. Ancak temkinli davranıyordu, sınıfları tek tek kontrol etmese de okulda kimsenin kalmadığından emin olana kadar bekliyordu.

"Kız mıydı erkek miydi?" diye sordu Kai.

Anında yumuşadı Beomgyu. "Evet şarkı söylüyordu, melek gibi bir sesi vardı." Hülyalı hülyalı bakıyordu ve ağzı kulaklarına varmıştı. "Ama kız mı erkek mi anlayamadım."

Yeonjun, sabır dilenircesine yüzünü sıvazladı. "Hadi kim olduğunu bilmiyorsun, cinsiyetini nasıl bilmiyorsun?"

"Kız veya erkek olsun, fark etmez. O ses için gay de olurum hetero da."

Soobin, hayretler içerisinde, duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. "Beomgyu'nun çıta biraz aşağıda galiba?" Bir hafta yan yana oturmuşlardı ama şu yarım saatte, arkadaşlıkları bir haftadan daha fazla ilerlemişti. Yan yana bir hafta oturduğu insanın, görmediği birine aşık olabilen biri çıkmasına kendisi de şaşırıyordu.

Soobin'e cevap veren kişi olma isteğiyle atıldı Yeonjun. Aralarındaki gerginliğin, ancak hiçbir şey olmamış gibi konuşarak dağılacağını düşünüyordu. "Nefes alsa yeterde onun çıtası."

"Abartmayın," dedi Beomgyu hülyalı modundan çıktıktan sonra. "Ben nefes darlığı olanlara da bakıyorum, ayrım yapmıyorum."

"Bir dakika! Oha.." diye bağırdı Kai sondaki harfi uzatarak. Gözleri büyümüş ve ağzı sonuna kadar açılmıştı.

Diğerleri, ne diyeceğini merak ederek birbirleriyle uğraşmayı bırakıp Kai'ye döndüğünde, Kai hayretle Taehyun'a dönmüştü. Arkadaşının prova için çıkışta okulda kalacağını söylediğini yeni hatırlıyordu. Taehyun, gözlerini pörtleterek söylememesi gerektiğini belirtse de geç kalmışdı.

"Taehyun dün çıkışta, prova yapmaya müzik sınıfına gideceğini söylemişti. Yoksa.."

"Ne?" diye mırıldandı şaşkınlıkla Beomgyu ve Taehyun'a çevirdi yüzünü. Başı eğik duran Taehyun'un yüzünü göremediği için onun hakkında da bir var sayımda bulunamıyordu. O duyduğu ses için gay de olurdu hetero da fakat o ses için en yakın arkadaşına farklı bir gözle bakabilir miydi?

"Oha." Yeonjun, Beomgyu'nun kafasını hafifçe ittirdi ve "Aşık olmadığın bir biz kalmıştık" dedi sitemle.

"Hayır ya." Taehyun, ne demesi gerektiğini bilmiyordu. Acilen bir yalan bulmalıydı. "Ben.. Vaz geçtim son anda, gitmedim."

Yeonjun, yalanın kokusunu kilometrelerce uzaktan alabilirdi. "Nereye gittin o zaman?"

Taehyun'un eli ayağına dolaşırken, onun bu çaresiz hallerini izlemekten büyük bir zevk yaşıyordu Yeonjun. Gay panic izlemek kadar, hiç bir şey zevk vermiyordu ona.

Taehyun, sessizce olanları izleyen Beomgyu'ya kısa bir bakış atıp Yeonjun'a döndü. "Eve gittim."

"Yalancı, eve gelmedin akşama kadar."

"Bizim evi mi dedim ben?" Yalan söylemekte berbattı ve bu gibi durumlarda, bu özelliği hiç de yardımcı olmuyordu.

"Kimin evine gittin?" diye sordu Soobin. Ortama uyum sağlamak ve arada varlığını belli etmek istiyordu.

"Bir arkadaşımın evine gittim, beraber çalıştık."

Bu sefer Kai gitti Taehyun'un üzerine. "Kimmiş o arkadaşın? Senin bizden başka hangi arkadaşın var?"

"Size ne ya!" Her taraftan kapana kısıldığını hisseden Taehyun daha fazla dayanamayarak ayağa kalktı. Dört taraftan işgal edilmiş sömürge ülkesi gibi hissediyordu kendini. Kimsenin acıması yoktu, kimseyi yalanlarına inandıramıyordu ve kimse, anlayışlı davranmıyordu. "Tanımazsınız siz, çekil Kai gidiyorum ben."

"Aa, nereye gidiyorsun?" dedi Yeonjun gülerek. Daha çok sinsi bir gülüştü.

"Cehennemin dibine," diye karşılık verdi Taehyun. Kai'nin yer vermeyeceğini anladığında sıranın üzerinden atladı. Gitmeden, sessizce konuşulanları dinleyen Beomgyu'nun yüzüne bakmış ve "Ben değildim Gyu," demişti.

"Ne yani," diye mırıldandı Beomgyu Taehyun sinirle sınıftan çıktığında. "Ben Taehyun'a mı aşık olmuşum?"

Her kafada ayrı bir ses çıkmış, yalanlar doğrular birbirine karışmış ve sonucunda ise Beomgyu hiç bir halt anlamamış numarası yapmak zorunda kalmıştı. Herkes, birileri rahatsız olur diye düşünmeden adeta anırarak gülmeye başladığında ise tarafsızlığını korumak onun için zordu.

Israrla kendisinin, müzik odasında şarkı söyleyen kişi olmadığını dayattıran Taehyun'dan tarafta olmaya karar verdi zira eşek gibi anıranlardan yana olmak istememiş, hatta hayatının geri kalanında onları tanımıyormuş gibi yapmayı planlamıştı. Pekala olayların farkındaydı, her ne kadar sürekli saf numarası yapsa da hep farkında, gölgeler ardından seyreden kişi olurdu. 

Sabah, okula her zamanki gibi erken geldiği için canı yine sıkılmaya başlayınca arkadaşlarını çağırmak istemişti. Ancak arkadaşlarının hiç biri, sabahın köründe götünü kaldırıp da sırf canı sıkılıyor diye gelecek değillerdi. Beomgyu da onları getirtmek için bu kozu kullanmaya karar vermişti, tabi biraz da abartmayı ihmal etmemişti.

"Zil çalmak üzere." Kai kahkahalarının arasında güçlükle ayağa kalktı. "Gitsem iyi olur."

"Evet iyi olur git." dedi Beomgyu tersleyerek. Önündeki Soobin'i ve yanında oturan Yeonjun'u sarsıp ayağa kalktı. "Hadi biz de bahçeye gidelim artık."

Üçü aynı anda ayağa kalktığında, Soobin içinden sevinç çığlıkları atıyor, dans ediyordu. Liseye başladığından beri kiminle arkadaşlık kursa sene sonunda okul değiştiriyordu ve her sene yeni arkadaşlar edinmek zorunda kalıyordu. İlk hafta takılacak birilerini bulamayınca yalnız kalacağından korkmaya başlamıştı ama anlaşılan o ki, artık korkmasına gerek yoktu.

Beomgyu sinirle önden ilerlerken, Yeonjun ve Soobin arkasından onunla dalga geçerek takip ediyordu. Aralarındaki gerilimin azalmasına memnundu Yeonjun. Hatta, Beomgyu'yu sinir etmekten daha memnundu.

Bahçede oluşan kalabalığa girdiklerinde, çok geçmeden beden öğretmeni gelmiş ve kızlar ile erkekler ayrı olmak üzere boy sırasına girmelerini söylemişti.

Sınıf arkadaşları Changbin söylenerek sıranın en başına geçti. "Şu boy sıralaması işini bir ben sevmiyorum."

"Sınıfın boy ortalamasını kurtardığın için teşekkürler Soobin," dediğinde Seungmin, sırada yerine geçen Soobin teşekkür amaçlı karşısında prenses selamında durmuştı. "Sana da teşekkürler Changbin."

Sinirle kollarını birbirine bağladı Changbin. "Biri benim için şuna vurabilir mi?"

Seungmin, aralarındaki insanların ardından Changbin'i görmek için eğildi ve göz göze geldiklerinde, göz kırpıp öpücük attı. Başta surat asan Changbin daha fazla dayanamayıp gülmüştü. 

Herkes sıraya durduğunda, sıranın bir ucunda Changbin ve diğer ucunda Soobin vardı. Yeonjun, Soobin'in yanına geçtiğinde, o olmasaydı sınıfın en uzunu olabileceği ihtimalini fark etmiş ve bu sorunu içinden, kendi kendine aşmaya karar vermişti. "Sınıf komple gay galiba."

Beomgyu, Yeonjun'un yanına geçerken güldü. "Müdür her gay olduğundan şüphelendiğini bizim sınıfa toplamış."

"Ben müdürden de şüpheleniyorum," dedi Soobin gülerek. "Sürekli sikmekli sokmaklı konuşuyor."

"Beden adamıyla, müdür adamını shipliyorum," dedi Yeonjun ve zafer işareti yaptığı elini havaya kaldırdı.

"Oha ben de.  Hatta ship adlarını bile buldum, Yoonmin nasıl?"

"Futbol oynuyoruz," diye araya girdi Beomgyu'nun yanındaki Hyunjin. Yeonjun gibi zafer işareti yaptığı elini havaya kaldırdı. "Bu arada ben de shipliyorum, çok güzel tartışıyorlar."

"Tamam oynarız." Kafasını sallayarak onayladı onu Beomgyu. "Onu bunu boş verin de biyoloji adamının dersini nasıl kaynatacağımızı düşünün."

Hyunjin, biyoloji dersini nasıl kaynatacağını konuşmak için diğer tarafındaki çocuğa döndüğü sırada yoklamayı alan beden öğretmeni sınıfı serbest bırakmıştı. Sınıfın oyun bozanları, son sınıftayız ders çalışmalıyız diyerek sınıfa çıkmış, çıkarken de işi gücü oyun olanlara sınavda başaramayacaklarına dair ezikleyici cümleler sarf etmeyi es geçmemişlerdi.

Yeonjun ise kendi kendine gülüyordu çünkü daha önce üzerinde durmadığı bir ayrıntıyı fark etmişti. Uzun boylu çocuğun isminin, yoklama alındığı sıra Soobin olduğunu öğrenmişti. İsmini dahi yeni öğrendiği biriyle bu kadar samimi olabilmesi ise onun temel yeteneğiydi.

Kendi kendine sırıtmayı bırakıp, sahaya doğru ilerleyen erkeklerin peşine düştü Yeonjun. Erkekler hem ilerliyor hem de tartışıyordu, maç oynamak onlar için kutsal olduğundan, takımlarına oyuncu alırken titiz davranıyorlardı.

Bir siyasetçi ciddiyetinde görünen Beomgyu, bu işi en ciddiye alanlardandı. "Olmaz, siz çok güçlü oluyorsunuz Minho'yu bize verin."

Anında karşı çıktı Changbin, en az Beomgyu kadar hırslıydı. "Minho olmaz."

Hyunjin, sahanın kapısını açtı ve birazdan terleyip leş sürüsüne benzeyecek sınıf arkadaşlarının, yeşil yapay çimlere, doğal habitatlarına girmesine izin verdi. "Asıl siz Jisung'u bize verin."

"O zaman şöyle yapıyoruz," diye araya girdi Soobin. Top ondaydı ve en önde ilerliyordu. "Jisung'u alın, Heeseung'u verin."

İki taraf da bu teklifi kabu ettiğinde, Beomgyu Heeseung'u yanına çekip kolunu omzuna atarken, sahaya girmişlerdi. Bazen bütün şanslarını, halı sahası olan bir okula gelerek kullandığını düşünüyordu Yeonjun. Bazen de hiç şansı olmadığını düşünüyordu çünkü yedi kere sınıfta kalmak sanıldığı kadar kolay değildi ama sonrasında bu düşüncesinden vaz geçiyordu çünkü yedi kere sınıfta kalmak demek, yedi yıl boyunca halı sahada top sürmüş olması demekti. Sırf bunun için bile bir sene daha sınıfta kalabilirdi.

Soobin, kaleye geçerken Beomgyu sağ ve Yeonjun sol kanata geçmişti. Heeseung orta sahada yerini almıştı, takımın golcüsü o olacaktı.

Maç, Changbin'in Hyunjin'e pas atışıyla başlamıştı. Maçın ilk dakikaları hep en dingin zamanları olurdu. Paslar verildi, koşuldu ve zaman ilerledikçe işler kızışmaya başladı. Herkes ileri geri derken ısındı ve gerçek havaya büründüler.

İki takım da maça var gücüyle asılıyor ve kazanmak için varını yoğunu ortaya koyuyordu. Bütün okulun da bildiği üzere, bu sınıfın hayatının üçte ikisini futbol oluşturuyordu. Hiçbir sınıf onların karşısında olmak istemiyorlardı. Maçta harcadıkları hırsı eğer derslerine gösterselerdi, atomu Einstein'dan önce parçalarlardı.

Teneffüse kadar, iki taraf da birbirine gol atamadan bir o tarafa bir bu tarafa koşuşturmuşlardı. Gol olacak topu kaçıranların sinir krizleri, atılan pasları rakip oyuncunun kapmasının getirdiği hırs ve onca itiş kakışmaların sonunda, her iki tarafta mental olarak yeterince yorulunca beş dakika mola vermişlerdi.

Taehyun ve Kai, hyunglarının dersinin beden olduğunu bildikleri için direk olarak maç sahasına gitmişlerdi, biliyorlardı ki her beden dersi halı sahada geçerdi onlar için. Tribünlerin önündeki koltuklardan birine oturduktan sonra maçı izlemiş ve gerekli tezahüratları en yüksek perdeden vermişlerdi.

Yeonjun ve Soobin oldukları yere kendilerini bırakıp sırt üstü uzanırken Beomgyu, tribünlerde tezahürat yapan ikiliyi fark etmiş ve yanlarına gitmişti.

"Su var mı yanınızda?" diye sorarken nefes nefeseydi

Beomgyu'nun her tarafı ter içinde kalmıştı ve ter, Taehyun'nun en tiksindiği şeyler içinde yer alıyordu. Onun bu hali iğrenç görünüyordu ama aynı zamanda terden parlayan teni hafiften seksi de görünmesine neden olduğunu kabul ediyordu. Iyy ama hrr.

Taehyun birşey demek yerine başını, büyülenmiş gibi iki yana salladı. Beomgyu'nun terinden dolayı tel tel olan saçları, nefes nefese kaldığı için sürekli inip kalkan göğsü ve yüzündeki yorgun gülümsemesi.. Her şeyiyle büyüleyiciydi.

"En çok bana tezahürat edin tamam mı?" diye sordu Beomgyu gülerek. Daha sonra Taehyun'a döndü. "Hadi çilekli lokumum göreyim seni."

Maç tekrar başladığından Beomgyu yanlarından ayrılmak zorunda kalmıştı. Gitmeden göz kırpmayı da ihmal etmemişti.

Kai, yanında donup kalan arkadaşının yaşayıp yaşamadığını kontrol etmek için hafifçe ittirdiğinde, çocuk diğer tarafa doğru devrilmişti. Durum vahim gibi görünüyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

187K 7.6K 55
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
39.9K 3.3K 28
i'm on top of the world
29.3K 2.4K 51
ayrılmak yeterince zor, bunu zaten biliyordun ama hayatımın en kötü günü haline getirmeseydin daha iyi olmaz mıydı?
242K 11.8K 70
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..