William haklıydı. Gözümü kapattığım anda hava aydınlanmıştı, güneş boğuyor dünya beni kuvvetli ışığıyla.
Kalkıp giyindim. Ne Edward, ne de ben Edward ile konuştum.
Herkes kahvaltı salonundaydı. Fakat William ve kızlar orada yoktu. Doğruca kütüphaneye gittim.
Adelina, "Sonunda geldin." dedi. Antonia, "Tamam, sakın şimdi şu efsaneyi araştırmamız gerek." dedi.
William, "Bir efsane değil." dedi. "Aynen."
Neredeyse çoğu raftaki kitapları araştırdık fakat mahzen bebeği ile ilgili hiçbir şey bulamadık.
Adina, "Bekleyin, bakın en üst rafta bir kitabın arkasında tozlanmış kırmızı bir kitap var." dedi kitabı aldı. Kitap çok eski olduğu yırtık ve soyulmuş deri kapağından belliydi. Üstü tozlu ve örümcek ağları ile örtülmüştü.
William, "Bu kitap bu zamana kadar nasıl barınabilmiş!" dedi.
"Katılıyorum." dedim mırıldanarak. Adina kitabı açtı ve kalın ve eski sararmış sayfaları karıştırmaya başladı.
Tam 678. Sayfada durdu.
Adina, "Bakın." dedi işaret parmağını sayfalara koydu.
Adelina, "Ne buldun?" Adina sayfadakileri okumaya başladı.
"Mahzen bebeği, rasgele kurban seçer ve onu alan kişiyi bebek görünümüyle manipüle eder. Bebek mahzende belirlediği kurbanların ruhunu ele geçirip yer. Ancak sadece gerçek iki varisin ruhunu ele geçiremez."
Diyerek okudu. William, "Tanrım. Biz nasıl bir lanete düştük."
Adelina, "Sadece iki varis... Demek ki biri Luna?" William, "Varisliği bırakın şimdi. Ne yapacağız?"
"Bunu... Bunu babam yaptı!" William, "Hey, hey Luna sakin ol." dedi. "Babam... Ondan hesap sormaya gidiyorum." sinirli bir şekilde kütüphaneden çıkarken William kolumdan tuttu.
William, "Luna, hayır hiçbir işe yaramayacak. İşimize odaklanmalıyız." dedi. Adelina, "Will. Haklı." dedi. Derin bir nefes alıp yerimde sessizce durdum.
"Ne halt yiyeceğiz biz şimdi." dedim endişeli bir şekilde. Antonia, "Öncelikle sakin olalım. Mahzen bebeği işini halletmeye çalışacağız ama babanın daha başka hangi işlere karıştığını ve Leo olayını da bulmak zorundasın." dedi.
"Ah, neden her işi ben yapıyorum. Gerçekten çok yoruldum." dedim sinirlice sanldayeyi çekip oturdum.
William yanıma geldi. "Luna bak, biliyorum yoruldun. Baban bilmediğin bir şeye sebep oldu ve sarayda çok fazla gizem var. Ayrıca bir soylu olarak başka şeyler de yapmalısın. Ama lütfen yarıda bırakma... Sana ihtiyacımız var." dedi. Ona baktım.
William, "Elimden geldiğimce yardım edeceğim." dedi. Gözlerim dolmuş bir şekilde kafamı salladım.
Adelina, "Tabii ki bizde." dedi sıcak bir gülümseme yaparak. Ağlamaklı bir şekilde güldüm. "Teşekkür ederim." dedim.
William, "Tamam öyleyse. Şimdi devam etmeliyiz." dedi.
Kütüphaneden çıktık. Tam o sırada Erica ve Edward'ın gizli bir yerde konuştuklarını duydum. Görünmemek için
Edward, "Ne demek o biliyor, kafayı mı yedin sen?" Erica, "Bilmiyorum." Edward, "Açık açık bir de ele mi verdin?" Erica, "Ne yapsaydım? Aptal." Edward, "Dua et ki, bunu da öğrenmesin Erica!" dedi ve gitti.
Sizi piç çakallar. Ne saklıyorsunuz benden!
Erica'nın dairesine yöneldi. Sakladıkları şey neydi?
William, "Hey?" Korkarak bir refleksle William'a döndüm. "Ah, sen miydin! Korkuttun beni!"
William, "İyi misin?" diye sordu. "Benden bir şeyler saklıyorlar gibi." dedim. William, "Sence öyle mi?" dedi. "Bilmiyorum, ama öğreneceğim."
...
Akşam yemeği gelmiş çatmıştı, fakat Erica ile Edward hiçbir yerde yoktu. Birden sarayın kapısında koruyucu yla kavga eden birinin sesini duydum. O ses babama aitti. William, "Bay Bert neden buraya geldi?" diye sordu.
"Aslında buraya gelmesi en doğal hakkı. Kızıyım." dedim. Adelina, "Doğru." dedi. William, "Siz aptallar cidden sizce bizim için mi geldi?" dedi. "Doğru, bir şey olmuş. Aşağa inip bakmalıyız."
William, "Bende geliyorum." dedi. "Tamam." dedim ve aşağa indik. Korumalar bize döndü. Önümüzde eğildiler.
Korumalardan biri, "Majesteleri-" dedi ancak lafını yarıda baktı. "Babamı rahat bırakın lütfen." dedim. William, "Bay Bert, biz en iyisi konuşalım." dedi.
Bert, "Anlatacak bir şey yok. Size bir şey vermeye geldim." dedi. "Hiçbir şeyi almayacağım. Ne yaptığını çok iyi biliyorum." William, "Prenses sakin ol. Kavga edecek zamanda değiliz." dedi.
"Her neyse, ne vereceksin?" diye sordum. Elime ucu anahtar şeklinde olan bir kolye verdi.
"Bu nedir?" diye sordum. Babam eğilip sessizce fısıldadı. "Bu gece, saat tam üç'te mahzerde o tekrar canlanacak." dedi.
William ile birbirimize dehşet içinde bakakaldık. "Ne, nasıl?!" Bert, "Bu gece kanlı dolunay gerçeleşecek. Dikkatli olun." dedi ve arkasına dönerek saraydan çıktı. Arkadasına bile bakmadan.
Siktir.
"Hassiktir! Ne halt yiyeceğiz?!" dedim. Salona tekrar geri giderken. Kolyeyi boynuma geçirdim. William, "Bilmiyorum." dedi.
Adelina, "Ne oldu ki?" diye sordu. "Ne olmadı ki?" dedim. William babamım uyarısını anlatmaya başladı.
Antonia, "Tanrı bizi korusun, Tanrı bizi o bebeğin ellerinden korusun!" diye dua etti. William, "Umarım." dedi.
Bir süre sonra herkes dairesine dağıldı. Ancak biz dairemize bile gitmeye korkar olmuştuk. Mahzere gidemezdik, artık son derece tehlikeliydi, ama daha da kötüsü bebek canlanırken Darian oradaydı. Bebek ona zarar verebilirdi.
Ne yapacaktım?
Uyumak istemiyordum. Korkuyordum ve çok.. Hayal ettiğimde korkunç kabuslar kafamda canlanıyor kendi gölgemden korkuyor, aynadaki yansımam beni son derece rahatsız ediyordu. Sanki izleniyor hissine kapılıyordum.
Dakilar saniyeleri kovalıyordu ve ben boynumdaki kolye ile oynuyor. Aynı zamanda tavanı izliyordum.
Birden bir ses geldi... Ne sesi..?
Saat 03:00
--------------
Darian, "Bu ses de ne?" Yerde yığılan genç adam tuhaf bir şekilde yerinden doğruldu, ve güçsüz bir şekilde ayağa kalktı. Darian, "Zack, sen misin?"
Zack bedeni ona baksa da o değildi. Darian gözlerine baktığında anlamıştı. Kan kırmızı gözleri ile ona yabancı bir biçimde bakıyordu.
Darian, "Lanet olsun!" Zack arkasına dönüp mahzerin kapısına giderken arkadan bağırdı. "Zack, sakın bunu yapma!" fakat içinde onu kontrol eden bir ruh vardı. Zack acılar içindeydi ve bunu anlatamıyordu.
Yerde ki o zamana ait hançeri buldu. Bir zamanlar özgür bırakılmak için olanı. Hançeri eline aldı. Darian, "Zack.. Oradasın biliyorum ama sakın bunu yapma!" diye yalvardı.
Fayda yoktu. Zack onu duyamıyordu. Bir elinde hançer ile kapıyı açıp mahzerden çıktı.
Sallana sallana koridorda yürümeye başladı. Ağızından sessizce Latince bir melodi söylüyordu.
Durdu, Leydi Erica'nın odasını görmüştü. Bir zamanlar her şeyden daha kıymetli olan ve onun için her şeyini feda edebilecek kız kardeşinin odasını.
Kapıyı yavaş ve gıcırdayarak açtı. Karanlıkta başında dikildi. Erica kapının gıcırdayan sesi ile yavaşça uyandı. Uyku sersemi ile konuştu. "Neler oluyor yine?" bilinci tam yerine geldiğinde ve gözlerini ovuşturduğunda başında dikilen Zack'i gördü.
Dehşet içinde derin bir çığlık attı. Çığlık sesleriyle birlikte Zack hançeri Erica'nın göğsüne geçirdi. Kadın kanlar içerisinde kalarak yığıldı. Tonlarca kan elbesindeydi. Kanlar aynı zamanda ölen Erica'nın yüzüne de sıçramıştı. Saniyeler sonra Zack geri gidiverdi.
...
Kuvvetli bir kadın çığlığı yankılandı sarayda. Ses Erica'ya aitti ve onun dairesinden gelmişti. Koşa koşa tüm saray halkı onun yanına gitmiştik. Bir hançer göğsüne saplanmış ve kanlar içinde ölü yatıyordu. Willam, "Aman Tanrım!" o kadar korkutucu bir mağzaraydı ki gözleriminden akan yaşlara hakim olamadım.
Adelina, "Lanet olsun..." Ne yapıcağımı bilememiştik. Hava aydınlanınca tüm halkı topladık. Sonra da Erica'nın cenazesini yapıp toprağa verdik.
David amca kulağıma fısıldadı. "Buna artık bir çare bulmalı evlat."