KARAMELA

By yazanbiryengec

682 63 8

Ela Demir.. Bir yaşından itibaren onu hiç sevmeyen ve sürekli aşağılayıp şiddet uygulayan babaannesi ile hala... More

BURAYI OKUMADAN BAŞLAMAYIN
1. BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM

12. BÖLÜM

18 3 0
By yazanbiryengec

İNSTAGRAM: yazanbiryengec 

Bölüm Şarkısı: İKİLEM - Bana Sorma


Tek kaşını kaldırmış bir şekilde Kerem'in yanındaki boş yere oturan Yağız, ''ne demek o? Ne var başka?'' diye sert ve meraklı bir tonda konuştu.

Kerem gergince alnını ovalayarak kuzenine baktı. O sırada Ayşıl'ın koşar adım onlara doğru geldiğini gören Kerem, sessiz bir şekilde uyarırcasına konuştu.

''Sonra konuşacağız. Duyduklarınız sizde kalacak, sakinliğini koru.''

Yağız hiçbir şey anlamamıştı. Üstelik kendisi Kerem'e nazaran sakinliğini gayet iyi koruyordu. Kuzeninin neden böyle bir şey yaptığını düşünerek yanlarına gelen Ayşıl'a selam verdi ve Cüneyt'in onu çağırmasıyla ekibinin yanına geçti.

''Hoş geldin. Gelemeyecektin?'' Kolları arasına aldığı genç kadının saçlarından derin nefes alarak öptü.

''Hoş buldum.'' Kerem'in belini sardığı kollarına tutunarak başını geri kaldıran Ayşıl, genç adamın tedirgin elalarına bakarak konuştu. ''Aslında gelemeyecektim ama danışanımın kızı rahatsızlanmış. Randevuyu iptal edince hemen çıktım.'' Sol eliyle genç adamın göz altını okşayan Ayşıl, ''uyumamışsın ve çok tedirginsin..'' diye mırıldandı.

Genç kadının kendisini bu denli iyi tanımasına hem sevinen hem de şaşıran Kerem hızla yüzünde dolanan eli öptü.

''Bir şey ters gidecek diye ödüm kopuyor..''

İçindeki korkuyu ilk defa dile getirmişti Kerem. Herkesi her şeyin yolunda olduğuna inandırmış ve sakinleştirmişti. Ama kendisi çok korkuyordu. Tüm gece dua etmiş, tüm bilgileri defalarca gözden geçirmişti.

''Boşuna korkutma kendini. Babam söyledi, Cevdet amcada da sağlam bilgiler varmış. Çok kolay olacak dedi.''

''Öyle.. Ama yine de engel olamıyorum. Güya ufaklığa sakin ol diyorum.''

Kıkırdayarak başını sallayan genç kadın, ''sahi Ela nerede? Yağızlar burada...'' etrafına bakmaya başladı.

''Savcı önce kendisi ile yalnız konuşacakmış. Onun yanında.''

''Kerem, giriyoruz biz.''

Yağız'a başıyla onay veren Kerem, iyice gerilmişti. Ayşıl onun kolundan tutarak tuttuğu yeri şefkatle okşadı.

''Kötü düşünme.. Sakin ol.''

***

Yağız içeri girer girmez ilk Ela'ya baktı. Ona göz kırptıktan sonra kendisini tanıtarak direkt Ela'nın yanına oturdu ve ifade verme işlemi başlamış oldu.

Sorulan sorular, verilen cevaplarla dakikalar hızla ilerliyordu. Savcı işi gereği ifade kısmında daha sert konuşuyor ama Ela sakin bir şekilde ne sorarsa sorsun cevaplıyordu.

''Kerem Karaçınar ile karşılaştığınız gün, neden evden kovuldun Ela? Ne oldu o gün?''

Ela'nın titreyen gözbebekleri, dudaklarını ısırması ve farkında olmadan nefesini tutması odadaki herkesin dikkatle ona bakmasına sebep olmuştu. Ela bakışların hiçbirinin farkında değildi. O, o güne geri dönmüş korkuyla kaplanmıştı.

Aslında odada bulunan herkes az çok Ela'nın tavırlarından durumu tahmin etmişti. Ancak bu küçük kızın bunu dile dökmesi gerekiyordu.

''O gün ne oldu Ela?''

Savcı, daha yüksek sesle soruyu yineledi. Yaşlarla dolan gözlerini savcıdan çekerek Yağız'a ürkerek baktı. Onun anlat dercesine gözlerini kırpıp başını sallamasıyla yeniden savcıya döndü ve derin bir nefes alarak konuşmaya başladı.

''Halamın damadı bir süredir bana zorla dokunuyordu...''

Yağız kanı donmuşçasına kalakalmıştı. Önce yanlış duyduğuna kendini ikna etmeye çalışmıştı ama Ela'nın anlatmaya devam etmesiyle doğru duyduğuna emin olmuştu.

'Dokunmasın bana..' Kabustan uyandığında ilk söylediği cümle gelmişti aklına. Lanet olsun, o orospu çocuğunu mahvedecekti!

Şimdi anlamıştı Kerem'in neden öyle söylediğini. Sağ elini yumruk yapmış, Ela'nın ağzından çıkan her kelimeyi beynine kazıyordu.

Saatler sonra ifade tamamlanmış, raporlar tutulmuştu. Ela imzalaması gereken yerleri imzalarken Yağız'da savcı ile konuşuyordu. Ela'nın işi bittikten sonra savcı yanına gidip cebinden çıkardığı kartı ona uzattı.

''Bu benim şahsi numaram Ela. Beni istediğin her saat arayabilirsin. Yalnız bu numara sadece sende kalsın. Kerem ve Yağız abilerine de vermek yok. Tamam mı?''

Gözlerini Yağız'a çevirdiğinde küçük bir gülümsemeyle başını salladığını gördü ve ''tamam, teşekkür ederim..'' diyerek kartı aldı.

Dışarı çıktıklarında onları bekleyen Kerem ve Ayşıl ayaklanmış, onlara doğru yönelmişlerdi. Kerem hızla ağladığı oldukça belli olan Ela'ya sarılarak kucağına aldı ve şakağından öperek, ''ufaklık iyi misin?'' diye sordu.

Başını sallayarak ''iyiyim Kerem abi..'' kollarını genç adamın boynuna dolayan Ela, savcının sözüyle utanarak yüzünü genç adamın boynuna gizledi.

''Biriniz ufaklık, biriniz karamel kız diyormuş. Adını unutmaktan korkuyor.''

Kerem, Ela'yı bırakmadan savcıya sağ elini uzatarak selam verdi. Kısa bir konuşmanın ardından adliyeden hep beraber çıktılar. Yağız ve Ayşıl merakla haber bekleyenleri ararlarken, Kerem'de kucağında Ela ile neler olduğunu konuşarak yürüyordu.

''Yemeğe gidelim.''

Kerem'in sözlerini hepsi onaylamıştı. Arabaya yerleştiklerinde Ayşıl hemen Ela'ya sarılmıştı.

''Kerem'den fırsat kalmıyor ki sarılalım..''

''Kıskanma kıskanma.. Nereye gidelim? Ne yemek istersiniz?''

''Aslında karamel kızın çalıştığı yere gitsek iyi olacak. Hem şahit olurlar mı diye sorarız?''

''Güzel olur tabii. Ufaklık neredeydi bu yer?''

Ayşıl ve Ela'nın tarif etmesiyle sahil kenarında bulunan küçük restorana gelmişlerdi. Merkeze mesafesi fazla denilebilecek kadar vardı. Kerem ister istemez buraya küçük kızın nasıl gelip gittiğini çok merak etmişti.

''Oy benim prensesim gelmiş.''

''Tonton Dede!''

Kapıda kollarını açan tonton adamın kollarına koşan Ela sımsıkı sarıldı.

''Hoş geldiniz.''

''Merhaba ben Kerem Karaçınar.''

''Ben de Yağız Karaçınar.''

''Beni biliyorsun Haydar Amca.''

''Biliyorum tabii Ayşıl kızım. Ben de Haydar Yılmaz. Nam-ı diğer Tonton Dede. Hoş geldiniz hepiniz.. Geçin buyurun.''

''Aynur teyze nerede?''

''Mutfakta mantı pişiriyor. O da içine doğmuş gibi iki gündür seni merak ediyordu.''

''Gidebilir miyim?'' Kerem'in başını sallamasıyla mutfağa giden Ela'yı gören ve tanıyan herkes sevinçle küçük kıza sarıldı. Lokantanın sahibi Aynur Hanım o kadar çok özlemişti ki, iki gündür rüyasında gördüğünü ve onu çok merak ettiğini söyledi. Birlikte içeriye girdiklerinde onları Keremlerin olduğu masaya götüren Ela, onları tanıştırdı. Sipariş verdikleri yemeklerin gelmesini beklerken Kerem ve Yağız kısaca konuyu anlatarak, şahitlik yapıp yapamayacaklarını sordular.

Başta Aynur Hanım ve babası Haydar Bey olmak üzere Ela'yı tanıyan tüm çalışanlar seve seve yardımcı olacaklarını söylemişler ve Ela'nın sonunda oradan kurtulduğuna çok sevindiklerini belirtmişlerdi.

Yağız kendi kartını vererek neler yapılması gerekiyorsa anlattı. Yemeklerini yedikten sonra irtibatta kalmak için sözleştiler ve oradan ayrıldılar.

Siteye giriş yaptıklarında saat beşi geçiyordu. Ayşıl, kendi evlerine geçerken diğerleri de Keremlerin evine yöneldiler. Kapıyı açan yardımcılarına selam verdikten sonra Kerem'in yönlendirmesi ile yürüyen Ela, bir taraftan da devasa büyüklükteki evi inceliyordu. Ev beyaz ağırlıklıydı. Çok şık, çok ferah ve bir o kadar da huzur veriyordu. Büyük kapıdan girdiklerinde Canan teyzesi ve bir kadını karşılıklı kahve içerlerken gördü.

Onların geldiğini fark eden kadınlar ayağa kalktılar. Canan Hanım içten bir gülümseme ile ''hoş geldiniz'' diyerek yanlarına doğru yürüdü ve Ela'ya sarılarak yanaklarını öptü. Oğlunuda öptükten sonra Ela'ya omzundan sarılarak yürümeye başladı.

Yağız'ın sarıldığı esmer, orta yaşlardaki güzel kadın da kendisine gülümseyerek bakıyordu.

''Elacığım bak bu güzel hanımefendi, hem en iyi arkadaşım hem de eltim Yeliz. Yağız'ın annesi.''

''Merhaba Ela. Çok memnun oldum seninle tanıştığıma.''

''Bende memnun oldum.''

''Geçin, oturun.''

''Hiç geçmeyelim yenge. Ufaklığın odası hazır mı?''

''Hazır anneciğim.''

''Tamam. Önce ufaklığa odasını gösterelim. Çok yoruldu, biraz dinlensin.'' Hep beraber salondan çıkıp üst kata yöneldiler. Kerem'in karşısında bulunan büyük odayı hazırlatmıştı Canan Hanım. Çok özenmiş, tüm eşyaları severek seçmiş ve hızlı bir şekilde hazırlanmasını sağlamıştı. Tabii bazı eksikler vardı ama birkaç güne onlarda tamamlanacaktı. Ela'nın tepkisini çok merak ediyordu. Herkes odanın yeni haline bakarken o, Ela'nın yüz ifadesine bakıyordu.

''Mükemmel olmuş anne.''

Pudra pembesi, beyaz ve açık gri tonları ağırlıklıydı. Çift kişilik büyük yatak üzerinde pembeli grili tavşan bulunan nevresimle çok güzeldi. Nevresimle uyumlu renk perdeleri, beyaz tüylü halı, beyaz ve gri eskitmeli komodin, çalışma masası, gardırop, yatağın karşısındaki duvarı kaplayan kitaplık, camın önünde bulunan renkli çiçekli berjerler ve sehpası ile harika görünüyordu. Açık olan kapıdan balkona çıktıklarında Ela adeta buraya aşık olmuştu.

Zemine toprak rengi balkona uygun halı serilmiş, bir köşeye yer minderleri konulmuş, diğer köşeye de hasır balkon salıncaklarından yerleştirilmişti. Balkon demirleri led aydınlatmalar ile sarılmış ve küçük saksı çiçekleri ile hoş bir görüntü elde edilmişti.

''Beğendin mi Elacığım?''

Kendisine merakla bakan kadına dönen Ela, gülümseyerek ''çok beğendim Canan teyze. Teşekkür ederim..'' dedi.

''Ne demek kuzum. Beğenmediğin veya istediğin bir şey olursa söylemen yeter. Kısa sürede anca bu kadarı yetişebildi. Daha eksikler var onlarda bir iki güne tamamlanmış olur.''

''Çok beğendim. İstediğim bir şey yok. Daha fazla bir şeye gerek yok. Çok teşekkür ederim.''

Ela'nın mütevaziliği ve çekingen konuşmasıyla Canan Hanım duygusallaşmış ve ağlamamak için, ''eksik var diyorsam vardır. Onları da beraber tamamlayacağız. İtiraz etmek yok kızım..'' diyerek konuştu.

''Tamam, yeter bu kadar. Ufaklık çok yoruldu, şimdi biraz dinlensin, sonra odasının eksiklerini halledersiniz.''

Kerem'in konuşmasıyla onu onaylayan Yağız, annesiyle birlikte odadan çıktı. Canan Hanım, kıyafetlerini gösterdi. Kerem'de güzelce yemeğe kadar uyumasını söyleyip şakağından öperek dinlenmek için kendi odasına geçti.

Ela, bulunduğu iç açan odaya göz gezdirdikçe mutlulukla doluyordu. Gözünden elinde olmadan akan yaşları silerken kötü anıları düşünmemeye çalıştı. Rahat bir nefes alarak üzerini değiştirdi ve ilk defa ona ait olacak olan yatağa uzanıp huzurlu bir uykuya kendini teslim etti.

''Aa ne kadar zayıf..''

''Çok küçük görünmüyor mu?''

''Evet ya.. Gerçekten on beş yaşında mı?''

''Şşt sessiz olun!''

''Uyandırmaya gelmedin mi Kerem abi? Neden sessiz oluyoruz?''

''Berin çok haklı. Madem sessiz olacağız neden uyandırmaya geldik?''

''Kızlar! Sizi ilk defa görecek, korkutmak istemezsiniz diye düşünüyorum?''

İkizler aynı anda başlarını salladılar. Kerem onların haline gülümserken yatağa yaklaştı ve ''ufaklık..'' diye seslenmeye başladı. Ela duyduğu fısıltılarla uyanmaya çok yakındı. Genç adamın seslenmesiyle gözlerini yavaşça açtı.

''Saçları çok güzel.''

''Gözleri de çok güzel.''

İkizler hayran bir şekilde Ela'ya bakarken, Ela şaşkınlıkla gözlerini ovalamış, birbirinin kopyası olan ve başında ona dikkatle bakan kızlara bakarak yatakta doğrulmuştu.

''Evet ufaklık. Bunlar bizim tatlı cadılarımız. Yağız'ın kardeşleri oluyor kendileri.''

''Ben Beren.''

''Ben de Berin.''

İkiside Yağız gibi esmerdi. Ama ona benzemiyorlardı. Kendine göre boyları uzun, saçları ve göz renkleri de koyu kahverengiydi. Bir an acaba ikisini nasıl karıştırmıyorlar diye düşünen Ela, dikkatle bakınca birisinin yanağında iki tane beni olduğunu fark etti.

''Ben de Ela.''

''Hoş geldin Ela.'' İkizler aynı anda konuşarak yatağın uç kısmına oturmuşlardı.

''Hoş buldum.''

''Aynı yaştaymışız Ela. Sonunda burada kendi yaşıtımız bir kız arkadaşımız olacak. Berin'le nasıl sevindik duyduğumuzda. Umarım sende seversin bizi.''

''Ay evet Ela çok sevindik gelmene. Bizimle aynı sınıfta olacakmışsın.'' Kerem'in tek kaşını kaldırdığını gören Berin omuzlarını silkerek, ''abim söyledi..'' dedi.

''Tamam susun. Kız gözünü açar açmaz başında bık bık bık.. Şimdi ufaklık elini yüzünü yıkasın ve kendine gelsin. Aşağıda devam edersiniz yemekten sonra.'' İkizler aşağıda bekleyeceklerini söyleyerek konuşa konuşa odadan çıktılar.

''İkisi de konuşmayı çok sever. Ama çok iyilerdir. Hiç korkmana gerek yok ufaklık. Anlaşacağınızı düşünüyoruz, sende, onlarda arkadaş canlısısınız. Yine de bir şey olursa söylemen yeter. Tamam mı?''

Ela başını salladı. Gerçekten çok ve hızlı konuşmuşlardı ama çok tatlıydılar.

''Hadi elini yüzünü yıka yemeğe inelim.''

Kerem ile birlikte aşağı inen Ela, ilk geldikleri salona girdiler. Gördüğü kalabalıkla ufak bir duraksama yaşadığını fark eden genç adam, ''korkma ufaklık. Yağızlar ve Ayşılları biliyorsun zaten onun dışındada dayımlar ve dedemler var. Gel seni tanıştıralım..'' diyerek sakinleşmesini sağladı ve kolunun altına alarak yürümesini sağladı.

Hanımlar salonun girişindeki köşede, beyler ise uç kısımdaki köşede olacak şekilde oturmuş kendilerince muhabbet ediyorlardı. İkizler ve gördüğü üç çocuk ise ortada bulunan televizyon ünitesinin önünde yapboz yapıyorlardı. Önce Kerem annesinin olduğu tarafa yöneldi.

''Ela'cım rahat uyudun mu?'' Canan Hanım samimi gülüşüyle ayağa kalkıp Ela'nın elini tuttu ve merakla gözlerine baktı.

''Uyudum Canan teyze çok teşekkür ederim.''

''Teşekkür etmene gerek yok canım benim. Gel seni tanışmadıklarınla tanıştıralım.'' Ela birden tüm gözlerin ona baktığını görünce utanmış ve yüzü kızarmıştı. ''Benim annem Candan..'' Canan Hanım'ın ileriki yaşlardaki haliydi kesinlikle annesi. Saçları bembeyaz olmuş ama güler yüzü ve parlayan ela gözleri ile bulunduğu yerde hem otoritesini hem de saygınlığını kesinlikle belli ediyordu. Ela kadının elini öperek memnun olduğunu belirtti ve kendini tanıttı. Candan Hanım sevecenlikle kıza sarılırken kızının ve torunun anlattığı kadar masum olduğunu gözleri ile de görmüş oldu.

''Abimin eşi Sevda. Ayrıca senin odanın kısa sürede hazırlanmasını sağladı.'' Ellili yaşların başında olmasına rağmen yaşını hiç göstermeyen Sevda Hanım'da sonunda merakla beklediği bu küçük kızı görebilmişti. Sevecenlik ve içtenlikle sarılırken onun her ne kadar gülümsesede gözlerinde varlığı belli olan acıyı görebilmişti. İlk duyduğunda da içi burkulmuş, Cevdet'ten önce yaşadığı ne varsa aklına gelmişti. Daldığı düşüncelerden sıyrıldığında ise Ela'nın eşi ve kayınpederi ile tanıştığını görüp buruk bir gülümsemeyle yerine oturmuş ve yapılan muhabbete kulak vermişti.

''Sen bu hayırsız gibi sakın olma!''

''Aşk olsun dede, ne hayırsızlığımı gördün.''

Elini hadi oradan dercesine sallayan Sefer Bey, torunun kucağında oturan Ela'ya bakarak şikayetini dile getirdi. ''Anca işi düştüğünde aklına gelirdim ama görüyorum ki artık işi düşünce bile aramıyor..''

''Dede seni yormayayım diye düşünmüştüm. Dayıma sordum hatta o da söyleme, ben hallederim dedi.''

Sefer Bey, kaşlarını çatarak gözlerini kaçıran oğluna döndü.

''Aferin Kerem.. Kendini kurtarayım derken beni yaktın.'' Diye mırıldanan adama Sefer Bey hariç herkes güldü. Cevdet Bey gelecek lafları bildiği için hemen babasına döndü ve sağ eliyle Ela'yı gösterdi. ''Anlattıklarından çok tatlı değil mi baba?'' Bir umut konuyu değiştirmeye çabalamıştı. Sefer Bey, sonra görüşeceğiz seninle diye sessizce konuşmuş ardından Ela'yı daha iyi tanımak için sorular sormaya başlamıştı.

Kalabalık ve keyifle yenen yemeğin ardından Ela bu sefer ikizler ve Cevdet Beylerin çocukları Seda, Cihan ve Can ile vakit geçirerek kaynaşmıştı. Küçük kız buradaki herkesi çok sevmiş ve çabuk anlaşmıştı. Küçüğünden en büyüğüne herkes Ela'yı sanki hep varmışçasına benimsemiş, asla onu göz ardı etmemişlerdi. Gecenin ilerleyen saatlerinde evlerine gitmek için ayaklanan misafirleri uğurlarken Sevda Hanım, fırsatını bulduğu bir an Ela'ya yalnız olmadığını, kendisinin de benzer bir geçmişi olduğunu, onu çok iyi anladığını ve konuşmak istediği her an onunla konuşabileceğini söylemişti. Ela küçük bir şaşkınlıkla teşekkür ederek karşısında burukça gülümseyen kadına sarılarak cevap verdi.

Canan Hanım ve Ela uyumak için odalarına çekilirken, Yağız ve Kerem en alt katta bulunan çalışma odasına geçmişlerdi.

''Kafam şişti ya.. O nasıl bir gürültüydü.'' Yağız, bardağına viski koyarken birden sessizliğe şükretmişti. Tüm gün adliyede başı ağrımış, üstüne birde evdeki kalabalığın asla susmamasıyla az daha isyan edecekti.

Kerem'in bardağını onun önüne bırakıp, karşısındaki koltuğa kendini bıraktı ve bardağını tek nefeste bitirip başını geriye yasladı.

''Cadılar tek başlarına yetiyor.'' Kerem gülerek elindeki bardaktan küçük yudumlar alıyordu.

''Abi, kendi kardeşlerim olmalarına rağmen merak ediyorum. Kime çekti bunlar ya? Hiç mi çeneleri yorulmaz anlamıyorum ki..''

Doğrularak yeniden bardağını doldururken göz ucuyla telefonla uğraşan Kerem'e baktı.

''Sen hayırdır?''

''Maillere bakıyorum.''

''Ne mailmiş arkadaş, yemekten önce bakmadın mı sen onlara?''

Kaşlarını çatarak kendisine sorgulayan bir ifade ile bakan Yağız'a, ''ne bu hesap sormalar?'' diye çıkıştı.

''Estağfurullah canım. Ne haddime sana hesap sormak. Sadece dikkatimi çektiniz.''

Kerem tam sırtını koltuğa yaslayacakken idrak ettiği kelime ile dirseklerini dizlerinin üzerine koydu ve başını hafifçe sağa doğru yatırarak konuştu.

''Çektiniz?''

''Ayşıl ile bayağı samimi gördüm seni. Hem adliyede hem yemekten önce..'' Muzip bir şekilde sırıtıp, sağ gözünü kıptı.

Yağız'a yalan söylemek istemiyordu Kerem. Zaten her şeyini en iyi bilen oydu. Ama net olmayan bir şeyi konuşmakta hiç içinden gelmiyordu. Bu sebeple sadece, ''kendimi affettirmeye çalışıyorum..'' dedi.

Yağız ifadesini ciddileştirerek öne doğru eğilir biçimde oturdu. Boğazını temizleyerek konuşamaya başladı. ''Bunu sakın yanlış anlama.. Senin niyetinin kötü olmadığını biliyorum ama ona yakınlaşarak kendini affettirmeye çalışma. O sana farklı bakıyor. Onun.. Onun sana olan bakışlarını görüyorum Kerem, zaten farkında olmadan çok kırmışız. Şimdi affettirmek için bilmeden duygularıyla oynama kızın.''

''Nasıl bakıyor ki?''

''Bir kelimenle mutlu olacak, bir kelimenle mahvolacakmış gibi...''

Yağız'ın sözleriyle Kerem'in içinde bir sızı oluştu. Bu zamana kadar kendisi nasıl görmemişti o maviliklerdeki duyguyu? Rahat nefes alabilmek için gömleğinin iki düğmesini daha açtı.

''Neden bana söylemedin?''

''Onu söylemek benim haddim değildi. Ayrıca bir ilişkin vardı.''

''Bilseydim.. Önceden bilseydim...''

Kerem'in sessizce söylenmesi üzerine dikkatle ona bakan Yağız, ''bilsen ne değişecekti?'' diye merakla sordu.

''Belki de çok şey...''

''Bir dakika! Sen şaşırmadın? Biliyor muydun?''

Kerem başını olumlu salladı. ''Yeni öğrendim.''

''Kim söyledi?''

''Kendisi..''

Yağız şaşırarak dudağını kıvırmış ve arkasına yaslanmıştı. Ayşıl onun en iyi oyun arkadaşı ve Kerem'den sonra en yakını sayılırdı. Son iki seneye kadar tabii..

''Kerem, o çok narin. Bak bile bile üzersen karşında olurum, bunu bil!''

''Kırmam.. Onu bir daha üzmem, duygularıyla da oynamam!'' Genç adamın sesi git gide yükselmiş, sinirle nefes alıp vermeye başlamıştı. Siniri tamamen kendisineydi. Ancak Yağız üzerine alındı.

''Sinirlenmen için söylemedim Kerem. Sadece bil. Bil ki ona göre yaklaş. Aramızdaki en duygusal ve narin insan o. Bize kırgın olmasına rağmen bir şey yansıtmadan konuşmaya devam ediyor.''

Kerem daha fazla dinlemeye katlanamadı. Ayşıl'ın içini dökerken söylediği her kelime zihninde yankılanıyor, onu yok saydığı zamanlar gözünün önüne geliyordu. Kalbi sıkışıyor, nefes alamadığını hissediyordu. Bardağındaki içkiyi tek yudumda bitirdi ve sağ eliyle saçlarını karıştırarak, bahçeye açılan sürgülü kapıdan dışarıya çıktı.

Yağız onun bu haline bir anlam veremeyerek kapının pervazına yaslandı. Birkaç dakika onu sessizce izledikten sonra yanına giderek omzuna dokundu.

''Ben gidiyorum, sende yat dinlen. Sabah biz ifade vereceğiz unutma..'' Dedikten sonra bahçeden kendi evlerine doğru yürüdü.

Bir süre soğuk havada düşünceleriyle boğuşan genç adam içeriye geçtikten sonra, dolaptan hiç açılmamış bir şişe viski alarak koltuğa oturdu. İçindeki hisleri düşünerek bir karara varmaya çalışıyor, yer yer kendisiyle resmen kavga ediyordu. Kararını vermesiyle şişenin dibini görmesi bir oldu. İçindeki tüm karmaşayı bitirdikten sonra gözlerini kapatarak koltukta rahatsız bir şekilde uyuya kaldı.

***

''Ohoo... Birileri fena sızmış kalmış.''

Boştaki bardağa doldurulan suyu uyuyakalan adamın yüzüne fırlatan Yağız, genç adamın kükremesi ile kendisini hızla odadan atarak salona koştu. Sofraya doğru giden Ela'yı aniden tutup kendine siper etti. Ne olduğunu anlamayan Ela korkuyla arkasındaki genç adama bakıyorduki kızgın bir boğa misali salona giren Kerem'i görmesiyle mevzuyu az çok anladı.

''Ufaklık günaydın. Hiç korkma ben şu arkandakini biraz döverek seveceğim.''

Yağız, Ela'yı koltuk altlarından kaldırıp, ''bak nasıl sevimli..'' diyerek Kerem'in üzerine adeta yastık gibi attı. Kerem'in son anda korkuyla çığlık atan Ela'yı tutmasıyla olası bir düşmenin önüne geçilmişti ama Kerem onun bu davranışına daha da öfkelendi.

''İyi misin?''

''İyiyim Kerem abi.''

Ela'yı kucağından indirmeden sandalyeye oturtan Kerem, başından öpüp hızlıca Yağız'ın peşinden gitti. Elinde pişi tabağıyla içeri giren Canan Hanım, oğlunun ve Yağız'ın bağıra çağıra koşturmasına ''büyümeyecek bunlar..'' diye söylenerek masaya geçti ve Kerem ile Yağız'a seslendi.

''Ela'cığım başka istediğin bir şey var mı?''

''Hayır Canan teyze, ellerinize sağlık.''

''Ay afiyet olsun kuzum. Canının istediği bir şey olursa söyle tamam mı?''

''Tamam.''

Elinde bir bardak süt ile içeri giren hafif kilolu, kırklı yaşlarının ortasında sarışın mavi gözlü kadın, güler yüzüyle masaya gelerek sütü Ela'nın önüne bıraktı.

''Biz sizi tanıştırmadık değil mi Emine?'' Canan Hanım hatırladığı ayrıntıyla Ela'ya döndü. ''Ela'cığım, Emine bizim evimizin her şeyi. Yirmi iki yıldır benimle çalışıyor. İçerideki personelin şefi. Temizlik ve mutfak işleri ondan sorulur. Biz olmadığımızda bir şeye ihtiyacın olursa ona söylemen yeter. Hiç çekinmene gerek yok kızım tamam mı?''

Göz kırpıp yanındaki kadına dönerek, ''Emine'ciğim bu tatlı kızımızda Ela. Kendisi evimizin bir parçası. Personelleri de bilgilendirirsen sevinirim..'' diyerek hem tanıtmış hem de üstü kapalı saygısızlık istemiyorum diyerek uyarısını yapmıştı.

İçten bir gülümsemeyle konuşan Emine, ''merak etmeyin Canan Hanım, personeli bilgilendireceğim. Hoş geldin Ela. Ne olursa olsun istediğin bir şey olursa Emine teyze diye seslenmen yeter..'' diyerek samimi şekilde kızla tanışmış ve çayı getirmek için yanlarından ayrılmıştı.

Çenesini tutmuş ve acı çektiği belli olan yüz ifadesiyle salona giren Yağız yengesi ve Ela'ya selam verip sandalyeye oturdu. Ardından geçmeyen siniri ile gelen Kerem sert bir sesle ''günaydın'' deyip Ela'nın boş sayılacak tabağını alıp doldurmaya başladı. Canan Hanım dikkatle sinirli oğluna bakarken, Ela hiç sesini çıkartmadan tabağın dolduruluşunu izliyordu.

''Karamel kız az önce seni düşünmeden Kerem'in üzerine attım, bunun için özür dilerim.''

Masadaki sessizliği bozan Yağız'a ters bir bakış atan Kerem önüne dönüp omletini yemeye devam etti. Çok sert bir iki yumruk çakmıştı kuzenine ama siniri bir türlü geçmemişti genç adamın. Hiç düşünmeden resmen kızı fırlatmıştı. O anı düşününce yine öfkesi kabarmaya başlamıştı.

''Önemli değil Yağız abi.'' Ela hafifçe gülümsedikten sonra Kerem'e bakmış, onun çatık kaşlarından tedirgin olup kahvaltısını yemeye devam etmişti.

Kerem ve Yağız ifade vermek için evden çıkıp adliyeye doğru giderken, Ayşıl ve ailesi, avukatlarıyla savcının yanına girip ifade vermeye başlamışlardı.

''Ali amcalar savcılıkta, Haydar Bey ve kızı da yoldaymış. Çalışanları da gün boyu gelip ifadelerini tamamlayacaklar.''

''Reyhan Hanım?''

Yağız unuttuğu detayla ''hay Allah..'' diye söylendi. Telefonunu çıkarırken, ''bende ne unuttum diyordum..'' deyip kadını aradı. Kısa bir görüşmenin ardından telefonu kapatan Yağız, ''öğleden sonra gelecek..'' dedi ve ''özür dilerim Kerem düşünemedim gerçekten..'' diye ekledi.

''Düşünmeliydin!'' Kerem sinirle sağ elini direksiyona vurdu. ''Ya tutamasaydım kızı.. Canı acımasına rağmen sesini çıkartmadı lan. Bir daha sakın Yağız! Sakın!''

Yağız da yaptığı hareketten pişmandı ama gerçekten o an sanki kucağındaki yastık gibi düşünmüş fırlatıvermişti. Sıkkın bir şekilde, ''merak etme bir daha olmaz. Gerçekten nasıl yaptım o salaklığı anlamadım..'' demiş ve başını sağa sola sallayarak önüne döndü.

Savcının odasının önüne geldiklerinde onları bekleyen Cüneyt hızla yanlarına geldi.

''Kira meselesi için dükkan sahibini de çağırdı Savcı Bey. Aynı zamanda Metin Bey'le de kısa bir görüşme yaptı. Dükkandaki kamera kayıtlarının bir kopyasını teslim etmek üzere hazırladık.''

''İçeride kim var şimdi?''

''Ali Bey ve ailesi var Kerem Bey.''

''Bugün burada kalmanızı istiyorum Cüneyt. İfade vermeye gelenler olacak. Onları temsilen ayrılmayın buradan.''

''Tabii ki Kerem Bey. Yağız Bey'le de konuşmuştuk, restoran sahipleri ve çalışanları geliyormuş galiba.''

''Evet. Birde okuldan bir öğretmeni gelecek.''

''Tamam efendim.''

Yaklaşık kırk dakika sonra kapıdan çıkan Aras ailesi ve avukatlarını görmeleriyle ayaklanan genç adamlar, hızlı adımlarla yanlarına gittiler. Ayşıl'ın sararmış ve üzgün bir ifadeye sahip olan yüzünü çatık kaşlarıyla inceleyen Kerem, ''her şey yolunda mı? Ayşıl iyi misin?'' diye merakla sordu.

Başını hafifçe sallayan Ayşıl, ''iyiyim'' diye mırıldandı. ''İzninizle çocuklar..'' Işıl Hanım, kızının koluna girerek onunla çıkışa doğru ilerlemeye başladı.

''İfade verirken o süreci adeta yeniden yaşadı.'' Ali Bey, kızının bu durumuna çok üzülmüştü. Hatta savcı bile ara vermeyi teklif etmiş ancak kızı, bir daha anlatamam diyerek ısrarla ve ağlaya ağlayada olsa ifadesini tamamlamıştı. Annesi ve babası ise çaresizlikle onunla birlikte sessizce gözyaşlarını akıtarak ifadenin bitmesini bekleyebilmişti.

Genç kadının neden bu halde olduğunu öğrenen Kerem, sıkıntıyla nefes alarak, annesinin yönlendirmesiyle kapıdan çıkan Ayşıl'ı izledi. Şu an sadece onu kolları arasına almak ve sımsıkı sarılarak her şeyin geçeceğini söylemek istiyordu. Yanında olmalıydı.. O bir buçuk senenin her saniyesi yanında olmalı ve onu yalnız bırakmamalıydı. Keşke zamanı geri almak mümkün olsaydı. Ancak keşke ile işler yürümüyordu. İçindeki pişmanlığı ile daldığı düşüncülerden kurtulan genç adam, yanındaki Ali amcası ve Yağız ne konuşuyordu onu bile duymamıştı.

Ali Bey vedalaşarak hızla eşi ve kızının yanına giderken, Kerem ve Yağız çağrılmalarıyla odaya doğru yürümeye başladılar.

''Cüneyt, Ayşıl'ın dosyasını istiyorum.''

''Ama Kerem Bey..''

''İstiyorum! Nasıl ulaşırsan ulaş. O dosya kısa sürede mümkünse elimde olsun.''

''Peki Kerem Bey.''

Kerem ve Yağız, Ela ile karşılaştıkları andan itibaren tüm bildiklerini anlatmıştılar. İfadelerini imzalarken savcının söylediği cümle ile Kerem adeta öfkesine sahip olamamış, karşısındakinin savcı olduğunu unutup bağırmaya başlamıştı.

''Ela, mahkemeye kadar devlet korumasına alınacak. Görevliler gelip yurda teslim edecekler.''

''Ela hiçbir yere gitmeyecek!''

''Bakın Kerem Bey, sizi ve iyi niyetinizi anlıyorum ancak kurallar bu şekilde.''

''Sikerim böyle kuralı! Ela gitmiyor!''

''Kendinize gelin! Karşınızda Türkiye Cumhuriyeti Savcısı var!''

Yağız gerilen ortam karşısında ne yapacağını şaşırırken savcıya dönüp, ''Sayın savcım, olayları ve tarafları biliyorsunuz.. Yurda verilmesi ne kadar güvenli olur ki? En azından bizim gözetimimizde olması onun için daha iyi olacak.''

''Bakın Yağız Bey sizi gerçekten anlıyorum..''

''Anlıyormuş peh.. Ne anlıyorsun lan? Yaşadın mı böyle bir durum!''

''Çıkın dışarı! Hemen!''

''Çıkmıyorum! Ela'yı da vermiyorum. Al sana kural..''

''Kerem.. Abi sakin ol. İşleri daha zorlaştıracaksın.'' Yağız sessizce onu uyarmıştı ancak Kerem'in onu duyduğu bile yoktu.

''Söz verdim ben o kıza. O ruh hastaları ceza almadan, Ela yüzde yüz güvende olmadan bırakmam! Anlaşıldı mı Sayın Savcı!''

İçerideki polise işaret veren savcı, Kerem'den şikayetçi olmuş ve gözaltına alınmasını sağlamıştı.

''Aferin.. Gerçekten bir savcıyla inatlaşman kalmıştı onuda başardın. Sabretsen ne olur ki?'' Yağız sinirle söylenirken, Kerem öfkeli bakışlarla savcıya bakıyordu.

''Onu bir yurda göndermeyi dene.. Bak başar bile demiyorum! Dene.. Sadece dene.. O zaman görüşürüz savcı!''

Savcının sert ifadesi daha da sertleşirken, korkusuz gözlerle giden adama baktı.

''Savcım kusura bakmayın. Eminimki kötü anlamda tehdit etmedi. Sadece bu durum onu çok hassas yaptı. Bir çocuğun bunları yaşaması kabul edilir bir şey değil.''

''Tabii ki de değil Yağız Bey!'' İçindeki tüm sinirle bağırmış, ardından kendisini topralayarak düz bir ses tonu ile konuşmuştu. ''Oturun lütfen.'' İkiside yerlerine otururken, savcı önündeki sudan bir yudum aldı ve ellerini masasında birleştirerek hafifçe öne doğru eğildi.

''Bakın mesleğim gereği bende yapılması gerekenleri söylüyorum. Her şeyin bir yolu yordamı var. Avukat olarak en iyi siz bilirsiniz. Nasıl yok sayalım yasaları?''

''Haklısınız. Çok haklısınız hem de. Ama yurda gönderdiğimiz an psikolojisi iyice mahvolur. Bize alıştı, en sevdiği ve güvenip her şeyini anlattığı öğretmeni de her an yanında. Tüm çevremizin bilgileri, sicil kayıtları sizde mevcut. Nasıl insanlar olduğumuz belli. Herhangi bir durumda anında bize ulaşabilirsiniz. Gerçekten hiç mi bir şey yapamayız?''

Savcı çok hak veriyordu bu aileye. Ona kalsa kesinlikle onlarda kalmasında bir sorun olmazdı. Biliyordu çünkü o kızın güvende olacağını. Ama işte insanların eli kolu bazen bağlanabiliyordu. Buda öyle anlardan biriydi.

''Hayır. Kurallar belli.''

Yağız anladım dercesine başını salladı ve istemeyerek yerinden kalkıp elini savcıya uzatarak izin istedi. Kapıdan dışarıya adım atmasıyla geriye dönüp, ''Ela'yı birazdan getiririm savcım, görevliler buradan götürürler..'' dedi ve hızla adliyeden ayrıldı.

Arabaya binip önce Cüneyt'i aradı ve Kerem'in durumunu sordu. Bu gece nezarette tutulacağını öğrenince içindeki tüm öfkeyi kusarcasına yol boyu kendi kendine söylenip durdu. Arabayı evin bahçesine park eden genç adam, bir türlü kapıyı açmak için elini kaldıramıyordu. Şimdi o miniğe nasıl diyecekti ki, bir süre yurtta kalacaksın diye.. Güç bela kendini arabadan çıkaran Yağız zile bastı. Açılan kapıyla içeri adım atan Yağız'ı gören yengesi bir terslik olduğunu hemen anladı.

''Yağız?''

''Yenge..'' Oflayarak nefesini veren genç adam, ''yurda gitmesi gerekiyor..'' diyebilmişti.

Canan Hanım dehşete düşmüş bir ifadeyle hemen başını olumsuz salladı. ''Olmaz..''

''Ela nerede?''

İlerleyen Yağız'ın peşinden koşar adım giden Canan Hanım, genç adamın kolundan tuttu.

''Yağız, Kerem nerede? O nasıl izin verdi?''

Yengesinin ağlamasıyla iyice gücünün çekildiğini hisseden genç adam, Ela ile nasıl konuşacağını merak ediyordu.

''Yenge..''

Canan Hanım hızla başını sallayıp hemen telefonunun yanına gitti. ''Kerem'i arayacağım! Nasıl izin verir buna?''

Yağız, kadının elindeki telefonu hızla aldı.

''Vermedi.. Üstelik savcıyla restleşti, onu tehdit etti ve nezarete gönderildi.''

''Ne?''

Duyduklarıyla iyice şaşıran Canan Hanım üzüntüyle bulunduğu yere çöktü. Yağız, yengesinin ellerinden tutarak, ''yenge yapma ne olur. Benim içinde çok zor. Ama kurallar gereği bir şey yapamıyoruz.''

''Bende konuşsam savcıyla?''

Bir umut Yağız'a bakan Canan Hanım, onun başını olumsuz sallayıp, ''üzgünüm'' demesiyle son umudunu da kaybetmişti.

''Çok üzülecek..''

Yengesinin sözlerine hak veriyordu genç adam. Gerçekten hem kendileri hem de Ela çok üzülecekti. ''Odasında mı?''

''Evet..''

Sonsuz gibi gelen basamakları bitirip, küçük kızın kaldığı odanın önüne gelen Yağız, derin bir nefes alarak kapıyı tıklattı.

''Girebilirsiniz.''

Buruk bir gülümseme ile başını uzatıp, masasında ders çalışan kızı gören Yağız, içinden şu anı yaşamamayı diliyordu.

''Ela.. Konuşalım mı biraz?''

Karşısındaki adamın ona adıyla seslenmesi ve yüzündeki buruk ifadeden iyi şeyler olmadığını anlamıştı Ela. Başını sallayarak onayladı. Yağız, yanına gelip ellerini sandalyenin iki tarafına koyarak eğildi ve boylarının eşitlenmesini sağladı.

''Kötü bir şey olmuş..''

Dudakları büzülmüş, gözleri dolmuştu Ela'nın. Yağız sarılmak için kollarını açtığında anlamış gibi hızla genç adama sarılarak ağlamaya başlamıştı.

''Bir süre.. Gerçekten kısa bir süre sadece ufaklık. Kısacık bir süre yurtta kalman gerekiyor. İnan savcıyı ikna etmeye çalıştık ama kanunlar gereği maalesef elimiz kolumuz bağlandı.'' Şefkatle saçlarına öpücük konduran Yağız bir taraftan onunla konuşmaya devam ediyordu.

Canan Hanım'ın da ağlayarak odaya girmesi ile sakinleşmek üzere olan Ela, yeniden ağlamaya başlamıştı. İkiside Ela'ya, onu orada bırakmayacaklarını, gereken her şeyden daha fazlasını yapacaklarını anlatmışlardı. Ela sadece onlara başını sallayarak onay vermiş ama içten içe bir daha geri gelmeyeceğini hissetmişti. Zaten ne zaman mutlu olsa arkasından hemen kötü bir şey geliyordu. Artık inanmıyordu Ela.. O hiçbir zaman mutlu olamayacaktı..

Emine küçük kızın eşyalarının bir kısmı ile valizi hazırlayıp arabaya göndermişti. Canan Hanım'ın ''bende geleceğim..'' ısrarıyla üçü birlikte çıktılar.

''Kerem abi nerede?''

Onun niye gelmediğini çok merak ediyordu Ela. Normalde Yağız yerine onun gelip anlatması gerekmez miydi? Neden gelmemişti ki?

''Savcıyla ufak bir tartışma yaşadı. Bugün karakolda misafir edecekler.''

Ela şaşkınlıkla kafasını orta yerden uzatıp Yağız'a baktı. ''Neden?''

''Seni almaya çalıştıkları için..''

''Ya..'' Ela'nın anında yüzü düşmüştü. Ne çok dert oluyordu insanlara bunu hisseden Yağız ve Canan Hanım aynı anda konuştular.

''Üzülecek bir şey yok Ela'cığım. Düşmesin o güzel yüzün.''

''Karamel Kız, bozma moralini. Hiçbir şey yok bunda. Olabilir böyle şeyler.''

Ela bir şey demeden arkasına yaslanmış ve sessiz bir şekilde ağlayarak yolun bitmesini beklemişti.

Adliyeye girdiklerinde direkt savcının odasına yöneldiler. Cüneyt'te Kerem'in yanından gelmiş ifadeye gelenlerle ilgileniyordu. Yağız'ı görmesiyle hızla yanlarına geldi.

''İfadeler tamamlanmak üzere Yağız Bey. Reyhan Hanım bir saat sonra gelecek. Üç personel kaldı. Onlarda saat üç, üç buçuk gibi burada olabilecekler.''

''Tamam Cüneyt sağ ol. Savcının odası müsait mi?''

''Evet, kimse yok. Birde Yağız Bey, Ayşıl Hanım'ın bakanlığa şikayet ettiği zaman gelen görevliler varmış. Savcı, bakanlıkla iletişim kurarak onlarında ifadesini istedi.''

''Tamam bu da güzel. Kerem nasıl?''

''Sinirli. Bayağı sinirli.''

Yağız başını sallayıp Ela ve yengesi ile birlikte odaya yöneldi. Kapıyı çalıp içeriden gel onayı aldıktan sonra içeriye yöneldiler.

Savcı yerinden kalkarak Canan Hanımla tanıştı ve Ela'ya sıcak bir selam verdi. Küçük kızın üzgün ifadesi ile hem üzülmüş hem de gülümsememek için kendini zorlaması gerekmişti.

''Evet Ela. Şimdi sana bir soru soracağım ve bana dürüstçe cevap vereceksin. Tamam mı?''

Kızarmış gözleriyle karşısındaki adama bakan Ela, ''tamam'' dedikten sonra burnunu çekerek dikkatle dinlemeye başladı.

''Kerem abin ve Canan teyzenle kalmaktan mutlu musun?''

Yağız ve Canan Hanım anında birbirine bakarak umutlanmışlardı.

''Evet..''

''Peki, onlarla kalmak mı istersin yoksa devlet koruması altındaki yurtlardan birisinde kalmak mı?''

Onlarla kalmak isterdi ama Kerem abisi bile onun yüzünden nezaretteydi. Nasıl diyecekti ki.. Ellerini birleştirerek parmaklarını oynamaya başladı. Herkes ondan gelecek cevabı ekliyordu.

''Ela? Canım ne-''

''Lütfen siz müdahale etmeyin. Hatta dışarıda beklerseniz daha iyi olur. Ela ile yalnız konuşmak istiyorum.'' Canan Hanım kaşlarını çatarak ayağa kalkmıştı. Ela'nın yanına gelip ifadesini yumuşattı ve yanağını öpüp, ''seni seviyoruz, bize yük olduğunu düşünüp yanlış karar verme. Sen artık bizim ailemizdensin..'' diyerek kapıya yürüdü.

Yağız, avukat kimliği ile kalmayı denemiş ancak savcıyı ikna edememişti. Eğilip Ela'nın başının tepesinden öpen genç adam, ''ikinciyi seçersen, içerideki kaçık çıkar çıkmaz seni kaçırır zaten karamel kız. Bu yüzden kolay yolu dene..'' diyerek göz kırpmış ve Ela'nın küçükte olsa gülümsemesini sağlayarak odadan çıkmıştı.

''Ben cevabımı aldım ama birde senden duysak daha uygun olur Ela.''

''Onlarla kalmak istiyorum ama Kerem abi benim yüzümden nezarete atılmış. Çok sorun oluyormuşum gibi hissediyorum.''

''Seninle alakası yok. Çok konuşuyordu, bende sussun diye gönderdim.'' Savcının göz kırpmasıyla şaşkınlığı iyice artan Ela, bu sert adamı da ilk defa böyle görmüştü. Onun ne düşündüğünü anlayan adam, sağ işaret parmağını uyarırcasına salladı. ''Bunlar sadece sana özel Ela. Aramızda tamam mı?''

Ela gülümseyerek başını salladı. ''Tamam.'' Ellerini önünde birleştirip, başını yana eğdi ve çekingen bir şekilde ''bıraksanız olmaz mı?'' diye sordu. Savcı daha fazla karşısındaki sevimliliğe dayanamamış ilk defa içten bir şekilde gülmüştü.

''Neden? Sende kafanı dinlersin bence bugün. Daha iyi olmaz mı?''

'' Olmaz ki..''

Duruşunu ciddileştiren Savcı, ''ama görevini yapan Savcıyı tehdit etti?'' dedi.

Ela dudaklarını sarkıtarak, üzgün bir şekilde sadece başını sallayarak başını önüne eğdi. Savcı, yardımcısına Yağız Bey ve Canan Hanım'ı içeri almasını söyledi.

İçeri giren yenge, yeğen merakla bir savcıya birde Ela'ya bakarak az önce kalktıkları koltuklara oturdular. Savcı boğazını temizledi ve yerinde dik bir oturuşla konuşmaya başladı.

''Normal prosedürü Yağız Bey biliyorsunuz. Ancak Ela'nın anne tarafından yaşayan tek akrabası dayısı var birde. Metin Bey ile biraz önce tekrar bir görüşme yaptık. Sağ olsun kırmadı bizi hemen konsolosluğa giderek orada görevliler eşliğinde sorulan sorulara cevap verdi. Ela'nın vasisi olmak istediğini ve tüm sorumluluğu almak istediğini belirtti. Ayrıca dün Kerem Bey'e geniş çaplı bir vekalet göndermiş.''

Yağız, savcının memnuniyetsiz bir biçimde söylediği son cümleye gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Vekaletten kendisinin de haberi yoktu. Muhtemelen Kerem'in aklından çıkmıştı. Yoksa savcının suratına vekaleti yapıştırması kesinlikle kaçınılmazdı.

''Normalde biliyorsunuz ki bu süreç tamamlanana kadar Ela devlet koruması altında olur. Ancak dayısının olması, onunda karşı taraftan şikayetçi olup, Ela'nın vasisi olmak istemesi burada çok önemli bir etken. Uzmanlar tarafından alınan Ela'nın ifadesi, sizin ifadeleriniz ve tanıkların ifadeleri şu an güvende olduğunu gösteriyor. Hoş zaten vekalet olduğunu baştan söyleseydi Kerem Bey bu kadar uğraştırmazdı bizi. Ve az önce Ela'ya tekrar sordum.'' Gözlerini Canan Hanım ve Yağız'ın üzerinde hızla gezdiren Savcı, en son Ela'ya bakıp konuşmaya devam etti.

''Sizinle kalmak istediğini söyledi.''

Savcının sözlerinden sonra rahat bir nefes alan Canan Hanım gülümseyerek, kendilerine parlak gözlerle bakan Ela'ya baktı. Yanında oturan Yağız'da küçük kıza hızla göz kırparak Savcıya döndü.

''Biz Ela'yı götürüyoruz o zaman Sayın Savcım?''

Tüm ciddiyeti ile ayağa kalkan Savcı ile birlikte hepsi ayağa kalkmıştı. ''Ebru, size yan tarafta Ela'nın ve avukatı olarak sizin imzalamanız gereken yerleri imzalatacak. Sonra gidebilirsiniz.''

''Teşekkür ederim.'' Ela'nın titrek ve çekimser bir şekilde savcıya teşekkür etmesi, adamın dudaklarının kıvrılmasına neden olmuştu. Hemen bu ifadeyi silen adam, Ela'nın önüne geldi ve gözlerinin içine bakarak, ''konuştuklarımızı unutmuyorsun ve kendine çok iyi bakıyorsun değil mi Ela?'' dedi.

Gülümseyerek başını evet anlamında sallayan Ela, Canan Hanım ve savcının yardımcısı ile birlikte odanın çıkışına doğru ilerledi.

''Yenge, içeride bekleyin hemen geliyorum.''

Yağız, savcı ile baş başa kalarak sorularını soracaktı. Ama savcı daha o ağzını açmadan tüm cevapları söylemeye başladı.

''Devlet korumasında. Etrafında daima sivil görevliler olacak. Kendisinin bundan haberi olmasın. Çünkü korktuğu bir an olursa, kimseye zarar verilmesin diye dikkat çekmemeye çalışabilir. Haftada bir iki gün, her hangi bir saatte evinize kontrol için gelinecek. Ben kendi numaramı da Ela'ya verdim biliyorsunuz. Olası ters bir durumda banada ulaşabilir.''

''Desteğiniz bizim için çok önemliydi. Sağ olun Sayın Savcım.''

''Doğru olanı yaptım.''

''Kerem ne zaman serbest kalır?''

Savcının ciddi ifadesi, aklına Ela'nın gelmesi ile saniyelik gevşemiş, dudağının kenarı hafifçe kıvrılmıştı. Hemen kendini düzeltmesine rağmen Yağız o ifadeyi anında yakalamıştı. Sarp Erdem, genç yaşına rağmen hukukçular arasında ciddiyeti ve işinin hakkını vererek çalışmasıyla bilinirdi.

''Eğer rahat durursa sabah serbest kalır. Ama az önce aldığım habere göre, her an kamu malına zarar vermekten bir şikayet daha gelebilir.'' Sır verirmişçesine alçak sesle konuşmaya devam etti. ''Gidin ve o parmaklıkların devletin malı olduğunu, onları tekmelememesi gerektiğini lütfen iyice anlatın.''

Yağız, ağzından kaçan gülme sesini son anda tutabilmiş ve dudaklarını sımsıkı bastırarak başını sallamıştı.

''Başka bir şey yoksa çıkabilir miyim Savcım?''

''Tabii..''

Yağız ve Savcı Sarp birbirlerine baş selamı verdiler. Sarp Erdem yerine geçerken, Yağız hızla yan tarafta bulunan odaya gitti. Tüm işlemlerden sonra mutlu bir şekilde adliyeden çıktılar. Sürücü koltuğuna yerleşen Yağız, ''ben sizi eve bırakayım, oradan Kerem'in yanına gideyim..'' dedi.

''Aa oğlumu unuttum ben!''

Yağız'ın kısa kahkahasına yengesi kaşlarını çatarak bakıyordu.

''Kerem abinin yanına bende gidebilir miyim?''

''Sakin olun. Sabaha serbest kalacak zaten.''

''Gidelim de görelim Yağız. Benim sinirli oğlum şimdi çok merak ediyordur. İyi olur.''

''Lütfen..''

Ela'nın başını yana eğerek masumca lütfen demesine dikiz aynadan kaşlarını kaldırarak bakan Yağız, ''onun yerine ben olsam böyle ısrar eder misin acaba karamel kız?'' dedi.

''Ederim tabii Yağız abi.'' Gözlerini kırpıştırarak genç adama ısrarla götürmesi için bakıyordu.

Masum ve ısrarlı bakışlara geniş bir gülümseme sunan Yağız, ''gidelim o zaman..'' diyerek arabayı çalıştırdı ve Kerem'in olduğu karakola doğru yola çıktı.

Başkomiserin odasına girdiler ve kendilerini tanıtarak görüşmek için izin istediler.

''Bu küçük hanım Ela mı?''

Ela'da dahil hepsi şaşkınlıkla aynı anda ''evet'' dediler.

''Normalde çocukların oraya gitmesine izin vermem. Ama sana benden özel izin. Git ve o parmaklıkların Savcı olmadığını ve bu yüzden rahat durmasını söyle. Onları bükerek kaçmayı düşünüyorsa da vazgeçsin. Yoksa sabaha evine değil, cezaevine gider.''

''Parmaklıklara ne yapıyor ki? Savcı Bey'de buna benzer bir şey söyledi.''

Sinirli bir nefes veren Başkomiser, sert bir şekilde ''Savcı Bey'e söylenerek tekmeliyor ve elleriyle açmaya çalışıyor!'' dedi.

Canan Hanım hemen aşağı inip oğlunu uyarması gerektiğini düşündü ve ayağa kalkıp, ''izninizle biz hemen görelim oğlumu ve uyaralım..'' dedi.

Bir polis memurunun yönlendirilmesiyle nezarethaneye indiler.

''Ulan savcı bozuntusu ben buradan bir çıkayım, bak seni nasıl gönderiyorum yurda!'' Hırsla sert bir şekilde demirlere ayağıyla vuruyordu.

''Kerem abi!''

Hızla başını kaldıran Kerem, gözlerini kırparak bir an gördüğü görüntünün gerçekliğini sorguladı.

''Ufaklık?''

Koşarak parmaklıkların önüne gelen Ela'nın gözünden yaşlar akmaya başlamıştı.

''Açarsınız diye düşünüyorum!'' Sinirle kilidi göstererek polise baktı.

''Nezarette olduğunuzu unuttunuz herhalde!''

Tam polise cevap verecekken Yağız'ın ''birde polise hakaret suçundan ceza al. Tam olsun!'' diyerek araya girmesi ile tamamen Ela'ya odaklanan genç adam, dizlerini kırarak boylarını eşitledi.

''Ağlama ufaklık. Hem sen nasıl buradasın?'' Yağız'a ve annesine merakla baktı.

''Dayısı ve Sarp Erdem sağ olsun. Tabii Ela'da bizimle kalmak istediğini söyleyince iş değişti. Metin Bey sana Ela hakkındaki her şey için yetki vekaleti göndermiş?''

Yaşadığı aydınlanmayla ''ben onu unuttum..'' diye şaşkınlıkla konuşan Kerem'e annesi gülerek; ''eh benim sinirli oğlum. İnsan bunu nasıl unutur acaba? Hem şu demirlere vurup durma ayağın sakatlanacak!'' diyerek uyardı.

Annesine başını sallayan Kerem yeniden Ela'ya odaklandı. Boşluktan sağ elini çıkarıp kızın yüzündeki yaşları silen genç adam sahte bir kızgınlıkla, ''ağlama ama ufaklık. Bozuşalım mı istiyorsun?'' dedi. Kısa bir sürenin ardından görevli polisin uyarısıyla Kerem'le vedalaştılar ve çıkışa doğru yürüdüler. Merdivenleri inerken Başkomiserin seslenmesi ile duraksadılar.

''Nezaretteki dövüşçüyü unuttunuz!''

''Nasıl?''

''Ne?''

''Aaa!'' Yağız ve Canan Hanım şaşkınlıkla aynı anda konuşup başkomisere bakarken, Ela sevinçle gülümsemiş ve kapıdan çıkan Kerem'e hızla koşmuştu.

Kendisine koşarak gelen Ela'yı kucaklayan Kerem, şefkatle hem yanaklarından hem de saçlarından öperek yürümeye devam etti.

''Başkomiserim?''

Yağız'ın sorusuyla ona dönen orta yaştaki adam, ''Savcı Bey uyarı için yapmıştı. Az öncede arayıp bırakabilirsiniz dedi. Tabii bir dahakine böyle kolay olmaz. Zaten sabaha kalsa, kamu malına zarardan çıkamazdı..'' diyerek açıkladı.

Canan Hanım ve Yağız sessizce adamın sözlerine güldüler ve teşekkür ederek hep birlikte arabaya yöneldiler.

''Bizi seçmişsin ufaklık?''

''Hı hı..'' Genç adamın boynuna kafasını gömen Ela, ''aslında seçmeyecektim..'' diye mırıldandı. Kaşlarını çatan Kerem, başını çevirerek ''bak bakayım bana..'' dedi ve Ela'nın ona bakmasını sağladı.

Yavru köpek misali genç adama bakan Ela, ''ama Kerem abi, benim yüzümden karakola geldin..'' diye mırıltıyla konuştu. Gözlerini kısan Kerem, başını hızla çevirip Ela'nın açıkta kalan bileğini fazla sert olmayacak şekilde ısırarak ufak bir çığlık atmasını sağladı.

''Benim yüzümden lafı artık sana yasak ufaklık! Bir daha duymayacağım anlaşıldı mı?''

''Ama..''

''Aması maması yok!''

Sinirlediği her halinden belli olan adamın yanaklarından öpen Ela masumca ona bakmaya devam ediyordu.

''Böyle şirinlikler yaparak bu işten kurtulamazsın sevimli şey!''

Ela genç adamın sözlerine kıkırdarken arabanın yanına gelmişlerdi.

''Otur anneciğim sen öne.''

Arka kapıyı açmış olan Canan Hanım, ''ne fark eder oğlum..'' diyerek koltuğa oturdu. Yağız sürücü koltuğuna yerleşirken, Kerem'de Ela'yı yerine oturtarak kemerini takmış ve Yağız'ın yanına geçmişti.

''Telefonun şarjı bitmiş. Yağız kablo nerede?''

''Şu arada bir yerde olacaktı..'' Koltuğun arasına düşen kabloyu alan Yağız, Kerem'e uzattı. Kerem telefonunu şarja takarken, ''yemeğe gidelim mi?'' diye sordu. Herkesin onay vermesi ile her zaman gittikleri sahil kenarındaki restorana gittiler.

Dördü de çok rahatlamıştı. Keyifle yedikleri yemeğin ardından, Kerem'in işle ilgili şirkete çağrılmasıyla kalktılar.

''Uzun sürmez zaten, oradan direkt eve gideriz.''

''Biz taksiyle gideriz oğlum.''

''Hayır!''

''Olmaz yenge.''

İkisinin de aniden çıkışmasıyla Canan Hanım sorgularcasına kaşlarını hafifçe çatmış, Ela ise boş bulunup korkuyla sıçramıştı. Kerem'in annesine başıyla hafifçe Ela'yı işaret etmesi üzerine Canan Hanım, ''unuttum..'' dedi.

''Elacığım, benimde imzalamam gereken yerler vardı. Onu unuttum. Şirkete gitsek olur değil mi?''

''Olur Canan teyzeciğim, gidelim.''

Yönetici katına çıktıklarında Kerem, ''Yağız, Ela ile benim odama geçin. Anne bizde bir toplantı odasındaki soruna bakalım..'' diyerek hızla annesi ile birlikte yürümüştü. Asistanı Yasemin, genç adamı görmesiyle koşarak yanlarına geldi. Annesi ve patronuna selam vererek hızla sorundan bahsetti.

Onlar toplantı odasına geçerken, Yağız ve Ela'da Kerem'in odasına girmişti. Otuz beşinci kattaki büyük oda tamamen tüm şehri ve denizi görüyordu. Oda çok aydınlık, çok şık ve aynı zamanda sert bir görünüme sahipti. Kahverenginin tonları ve krem rengi mobilyalar ve aksesuarlardan oluşuyordu. Kerem'in masası dışında, bir köşeye konulan oturma grubu hem şık hem rahat görünürken, başka bir alanda bulunan altı kişilik toplantı masası, sandalyeleri ile birlikte çok resmi duruyordu.

Yağız, Kerem'in masasına geçip kendisi ve Ela için içecek bir şey söylerken, Ela'da masanın hemen önünde bulunan küçük sandalye tipli koltuklardan birisine oturarak odayı incelemeye devam etti.

Tam masanın karşısındaki duvar, komple kırık beyaz bir tv ünitesi ve raflarla kaplanmıştı. Televizyonun hemen üzerindeki ve yanındaki raflı bölmelerde bir sürü ödül, plaket ve madalya bulunuyordu. Başını çevirerek duvarda diğer duvarda bulunan siyah beyaz tablo ve üzerinde altın harflerle yazılmış; 'Yanlışı savunup kalabalıkları arkama katmaktansa, doğrumu savunup yalnız kalmayı tercih ederim..' Mahatma Gandhi'nin sözünü inceledi. Başını bilgisayardan bir şeylerle uğraşan Yağız'a çeviren Ela, ardından masanın arkasındaki yere göz gezdirdi. Duvarda Atatürk Portresi ve Galatasaray'ın UEFA Kupasını kazandığı zaman Kerem'in babası ile birlikte çekildiği bir büyük fotoğraf vardı.

Odanın kapısının çalması ile incelemeyi bitiren Ela, içeriye giren kadına baktı. Yağız tepsinin içindekilere ufak bir şaşkınlıkla baktıktan sonra, karşısındaki orta yaşlı kadına baktı.

''Ee ben çay ve meyve suyu istemiştim?''

''Bilmiyorum efendim. Sultan abla bunları verdi.''

''Tamam çıkabilirsin.''

Kadın odadan çıktıktan sonra telefonun ahizesini kulağına götürerek bir numarayı tuşladı.

''Sultan Sultan? Kız yaşlandın mı sen yoksa? Hayır öyleyse söyle, hemen seni emekliye ayırıp yerine birini alalım.''

Ela muzip bir şekilde konuşan genç adamı izliyordu. Az önce nasıl ciddiydi halbuki..

''Tamam, tamam... Demedim bir şey. Deneyelim haber veririz, bak şive kaydı yine... Kim kızdırıyorsa söyle ona kızdırmasın seni...'' Gülerek telefonu kapattı. Önündeki salepi Ela'nın önüne bırakırken, ''hakiki salepmiş. Deneyip yorumlayacakmışız ona göre misafirlere ikram edilecekmiş. İşte burada bazen böyle denek yerine konulabiliyorsun karamel kız..'' dedikten sonra Ela'nın tam karşısına oturdu.

İkisi de fincanlarından birer yudum aldılar.

''Hımm.. Çok iyiymiş bu. Sence nasıl karamel kız?''

''Bence de çok güzel.''

Onlar saleplerini içerken Canan Hanım ve Kerem'de yanlarına gelmiş, işlerini tamamlayarak şirketten ayrılarak eve doğru yola çıkmışlardı.

Kerem ve Yağız direkt çalışma odasına indiler. Ela ve Canan Hanım'da üzerlerini değiştirerek salona geçmişlerdi. Ela her ne kadar odasında bir şeyin eksik olmadığını söylesede Canan Hanım onu dinlememiş, zorla yanına oturtarak getirttiği katalogları incelemeye başlamışlardı.

''Yarın dayımın koruma ekibinden birileri gelecek. Ela'nın sürekli yanında olacaklar.''

Yağız, Savcı ile konuştuğu her şeyi kuzenine anlatmış, şimdide izleyecekleri yolu planlıyorlardı.

''Okul işini nasıl yapacağız?''

''Okul müdürünün yanına gitmek lazım. Üç haftadan az bir zaman var tatile girmelerine. Bu hafta sınavları vardı. Bir şekilde onlara girmesi lazım. İkinci dönem ikizlerin okuluna başlatırız. Hem bu süreçte evde kalması daha iyi olur.''

Sıkıntılı bir nefes alarak çenesini sıvazladı. Acaba Ayşıl nasıldı? Sabah adliyedeki berbat hali aklına gelince sıkıntıyla yüzünü ovaladı. Üzerine birde hem nezarethaneye alınması hem de iş yerindeki sıkıntı eklenince bugün ne görmüş ne de sesini duymuştu. Şu rahat bırakıp düşünme işi de hiç hoşuna gitmiyordu genç adamın. Sanki her geçen dakikada kaybediyordu. Nasıl bu kadar kendisini kaptırmıştı, nasıl hiç hissetmediği duyguları yoğun bir şekilde hissetmeye başlamıştı bir türlü anlamamıştı. O okyanus mavisi gözler yirmi beş yıldır hayatındaydı. Hep korunması gereken, nahif, duygusal en kıymetlileriydi. Mutlu olduklarında, üzgün olduklarında, tüm heyecanlarında her an onların yanında, tüm duygularına ortak olurdu. Keşke.. Keşke daha önce görebilseydi.. Belki şu an her şey daha farklı olabilir, hatta çocukları bile olabilirdi..

Bir an dank etti genç adamın kafası. Gökçe ile evlenmemek için türlü bahaneler yaratan kendisi değilmiş gibi, Ayşıl ile evlendiğini düşünmüştü. Ve kesinlikle bunu istiyordu. Hem de ilk defa bir şeyi hiç istemediği kadar istiyordu...

''Dünyadan Kerem'e... Dünyadan Kerem'e...''

Yağız, sol elini genç adamın gözlerinin önünde sallıyor ve ona defalarca sesleniyordu ancak yaklaşık üç dakikadır kuzeninden bir tepki almıyordu.

''Kerem koş, Ela'nın akrabaları gelmiş!''

''Ne! Nasıl gelirler lan?''

Aniden yerinden fırlayan Kerem'in kolundan son anda tutan Yağız, ''bir sakin ol, yok gelen falan..'' dedi.

''Nasıl yok? Geldiler dedin?''

''Nereye, ne şekilde daldıysan dakikalardır sesleniyorum, dokunuyorum sıfır tepki.. Birde böyle deneyeyim dedim.'' Omuzlarını silkerek konuşan Yağız'ın üzerine doğru birkaç adım atarak dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu.

''Senin yöntemini sikeyim! Aklım çıkıyordu lan!''

''Senden tepki alamadım, ne yapayım. Sen neye daldın ta o derece?''

''Bu süreci düşünüyordum.'' Boğazını temizledikten sonra masanın üzerinde bulunan tableti eline aldı ve bir süre işle ilgili meydan gelen sorunu çözmeye çalıştılar.

Saat sabahın üçünü gösterirken, Yağız esneyerek ayağa kalktı.

''Kaptırmışız yine kendimizi.. Ben geçiyorum eve. Sabah devam ederiz.''

''Hakikaten sabah olacak neredeyse. Yarın çözelim şu işi, sen de dinlen. Çok yoruldun.''

''Sende dinlen iyice. Yarın hallederiz nasılsa, yorma kafanı birde bununla.''

Kerem başını sallayarak, kapıdan Yağız'ı geçirirken kendine çekip sarıldı.

''İyi ki varsın Yağız. Sana ne kadar teşekkür etsem az kalır.''

Yağız alayla gülümseyerek karşısındaki genç adama baktı.

''Saçmalayan ben olurdum genelde.'' Kerem'in sağ omuzunu dostane şekilde sıktı. ''Kardeşler bunun için var. Senin gibi bir abiye ve arkadaşa sahip olduğum için çok şanslıyım. Sabah görüşürüz iyi geceler..''

''İyi geceler.''

Yağız gittikten sonra sessizce üst kata adımlayan Kerem, önce Ela'yı kontrol etti. Onun rahat bir şekilde uyuduğunu gördükten sonra başından hafif bir şekilde öptü ve kendi odasına geçti.

***

''Kerem abi?''

Ela, Kerem'in yanına oturmuş onu uyandırmaya çalışıyordu.

''Kerem abi, uyanmalısın.. Kerem abi.. Kerem abi..''

Kerem kaşlarını çatarak gözlerini açtı.

''Ufaklık?'' Ela'nın ürkek ifadesi hiç hoşuna gitmemişti. Gözü komodinin üzerinde yedi elliyi gösteren dijital saate kaydı.

''Kerem abi aşağı gelmelisin. Canan teyze çok kızgın. Sürekli bağırıyor.''

Ela'nın sözlerinden sonra hızla ayağa kalkan Kerem, ''Ne oldu? Neden kızgın annem?'' diye sordu.

''Şey..''

Genç adam hızla Ela'nın önünde dizlerini kırarak boylarını eşitledi.

''Söyle abiciğim ne oldu? Sana mı kızdı?'' Başını hafifçe sağa sola sallayan Ela korkarak konuşmaya başladı.

''Eski sevgilin seninle birlikte fotoğraf paylaşmış...''

Anında kaşları çatılan genç adam, hızla ayağa kalktı. Aklına gelen detayla Ela'nın yanaklarından tuttu ve gözlerine bakarak, ''korkma tamam mı? Korkulacak hiçbir şey yok. İstersen odanda kal. Ama sakın korkup ağlama..'' diye tembihledikten sonra başını öpüp, küfür ederek aşağı indi.

Annesi gerçekten çığırından çıkmış, avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Yağız ve yengesinin onu sakinleştirmeye çalıştıklarını gördü. Oğlunun geldiğini gören Canan Hanım sinirle ayağa kalktı. Ayağındaki terliği hızla çıkarıp oğluna fırlatırken öfke saçan gözleriyle bağırmaya devam etti.

''O kadını gelin diye bu eve getirmeye sakın kalkma! Annelik hakkımı helal etmem sakın unutma!''

''Anne bir sakin olur musun?'' Kerem son anda kendisine hızla gelen terlikten kurtulmuştu.

''Olamam! Sakin falan olamam ben! Görmedin mi paylaştığı fotoğrafı? Utanmaz resmen yapıştı kaldı. Hani barışmayacaktın? Bu sefer ayrılığın geri dönüşü yoktu? Ne oldu?'' Art arda bağırarak tüm sorularını soran Canan Hanım, terliğin diğer tekinide fırlattıktan sonra kaşlarını çatarak aklına gelen soruyu biraz daha sakin sordu. ''Hem sen ne ara geldin eve?''

Kerem anlamayarak kaşlarını çattı.

''Öncelikle barışma falan yok. Ayrıca ben evdeydim zaten.''

Oğlunun sözleriyle duraksayan Canan Hanım ''sen gece onunla değil miydin?'' diye sordu.

''Hayır anne. Gece üçe kadar Yağız'la nakliye sorununu çözmeye çalıştık. Sonrada yattım uyudum.''

Anında başını Yağız'a çeviren Canan Hanım onunda bunu doğrulamasını istercesine baktı.

''Evet yenge, üçe kadar buradaydım ben zaten. İstersen kameralardan gösterebiliriz.''

Yağız'ın konuşmasıyla derin bir nefes alarak rahatlayıp kendini koltuğa bırakan Canan Hanım, ''eh be oğlum baştan söylesenize şunu..'' diyerek Yeliz Hanımın uzattığı kolonyayı sürerek sakinleşmeye çalıştı.

''Yengecim yarım saattir bunu anlatmaya çalışıyorum. Ah bir dinleseydin bu kadar yormayacaktın kendini..''

''Ne paylaşmış o?''

''Hiç sorma..'' Yağız telefonu çıkarıp instagrama girdi ve Gökçe'nin profilini açarak telefonu Kerem'e uzattı.

''Oğlum, gençsiniz anlıyorum. Ama öyle edepsiz fotoğraf çekilmek ne? Üç saat önce atmış. Yediden beri susmadı telefonum!''

Gördüğü fotoğrafa şok olan Kerem, sinirden gerilmiş ve dişlerini olan gücüyle sıkıyordu. Kendisi üstü çıplak bir şekilde uyurken Gökçe onun kolları arasındaydı ve sadece göğüsleri pike ile kapalıydı. Onunda çıplak olduğu her halinden belli oluyor, fotoğraf adeta biz az önce seviştik diye bağırıyordu.

Sesli bir şekilde öfkeyle nefes alıp vermeye başlayan Kerem'in gözüne altına yazdığı yazı çarptı.

'Seni dünden daha çok özlemişim sevgilim... @keremkaracinar'

''Yağız, şunu kaldırt. Ben buna ne yapacağımı biliyorum!''

Telefonu Yağız'a geri veren Kerem, hızla odasına çıktı. Dün karakoldan çıktıktan sonra telefonunu şarja takmış ancak açmak aklına gelmemişti. Telefonun açma tuşuna bastı ve açılırken hızla üzerini değiştirdi. Hazır olduktan sonra telefonundan uygulamayı açıp ekran görüntüsü aldı ve aşağı indi.''

''Ben çıkıyorum.''

''Nereye..?''

''Oğlum nereye?''

Arkasından seslenenlere cevap bile vermeden hızlı adımlarla aracına yürürken Yağız koşarak yanına geldi.

''Kerem..''

''Yağız karışma!''

''Abi bir dur Allah aşkına. Zaten amacı seni yanına getirtmek.''

Kerem açtığı kapıyı sertçe kapatıp sinirle sağ elini saçlarının arasından geçirdi.

''Başardı o zaman! Gidip ağzına sıçmazsam bana da Kerem demesinler!'' Yeniden kapıyı açmak için uzandığında Yağız ondan önce davranarak Kapının üzerine baskı uyguladı ve açmasını engelledi.

''Gideceksin, sen bağırıp çağıracaksın, o da büyük ihtimalle gizlice fotoğraf, video çektirecek ve paylaşacak. Gökçe'den bahsediyoruz Kerem.. Magazincilere eminim ki haber vermiştir. Yem mi olmak istiyorsun? Buyur git o zaman!''

Yağız sözlerinde çok haklıydı biliyordu. Ama böyle susup kalmakta hiç istemiyordu. Sağ yumruğunu sertçe arabanın üzerine vurdu. Ela'dan dolayı uğradığı ihanetin acısını henüz çıkartmaya fırsatı olmamıştı. O sessiz kaldığı içinde Gökçe bu durumu kendi için kullanmaya başlamış ve güya yeniden barışmaya çalışıyormuş gibi görünerek Kerem'i bitirmek için uğraşıyordu. Çok uzamıştı bu iş. Gökçe artık tadını kaçırmıştı. Bir an önce bunun icabına bakacaktı. Zamanında onu ve ailesini nasıl yükselttiyse şimdi en dibe gömecekti!

''Haklısın..'' Derin bir nefes aldı. ''Ben yapacağımı biliyorum! Sen yeter ki kaldırt şu fotoğrafı her yerden.''

''Yarım saate kadar tüm magazin sitelerinden kaldırılmış olur. Gökçe'ninkini de halletmeye çalışırım. Olmazsa Erkan halleder.''

''Ayşıl.. Ayşıl'ı görmem lazım.''

Kerem aklına gelen detayla genç kadının paylaşımları görmemesini diledi. Dün adliyedeki halinden sonra yanında olamamışken, birde güne böyle bir şeyi görerek başlaması hiç iyi olmazdı.

Yağız, kuzeninin şaşkın ve ciddi hali karşısında anlayışla gülümseyerek sağ omzunu sıktı. Kerem net bir şey söylememiş olsa bile onun ilgisini anlayabiliyordu.

''İçeriyi hallederim ben.''

Kerem hızla genç kadının evlerine adımlamıştı. Zile basıp sabırsızca sağ ayağını sallayarak bekliyordu.

''Kerem Bey?''

''Merhaba, bu saatte rahatsız ettim ama Ayşıllar uyandı mı?''

''Estağfurullah, hoş geldiniz. Ali Bey ve Işıl Hanım az önce yürüyüşe çıktılar henüz dönmediler. Ayşıl Hanım uyuyor.''

''Anladım. Ayşıl'la görüşmem lazımdı zaten.''

Karşısındaki kadının şaşkın bakışlarını gören Kerem, kısa bir açıklama yaptı. ''Önemli bir konu. Öğrencisi hakkında.. Yoksa rahatsız etmezdim.''

''A-anlıyorum efendim. Bugün cumartesi olduğu için erken uyanmaz. Siz salona geçin isterseniz, ben uyandırayım.''

''Hayır! Yani siz işinize devam edin ben hemen söyleyeceğimi söyler giderim zaten.''

Kadına daha fazla bakmadan hemen merdivenleri çıkmaya başlamıştı. Aslında hep birlikte büyüdükleri için evlerine ve odalarına girip çıkmaları şaşırtan bir durum değildi. Ancak Kerem neredeyse bu eve dört, beş senedir sayılı gelmiş, çoğunda da Ayşıl'la muhatap olmamıştı. Çalışan yardımcıları aralarının açıldığını düşünüyorken, şimdi genç adamın birden sabahın erken saatlerinde gelmesi oldukça şaşırtmıştı.

Kerem tuttuğu kapının kulpunu yavaşça tutup, kapıyı açarken derin bir nefes aldı. Onun kapıyı açmasıyla yataktan fırlayan Pamuk havlayarak genç adamın bacağına sürtünüp dışarı çıkmıştı. Kapıyı sessizce kapatan Kerem, mor nevresim takımı içerisinde adeta melek gibi görünen genç kadına baktı. Gülümseyerek yastığa dağılan saçlarını hafifçe okşadı ve eğilerek boyun girintisinden derin bir nefes aldı.

Hissettiği öpücükle sıçrayarak uyanan Ayşıl, bir an üzerine eğilmiş Kerem'i görünce şaşırarak gözlerini ovaladı.

''Kerem?''

''Günaydın güzelim.'' Genç kadının doğrulmasıyla yanına oturarak kendisine çekip sarılan Kerem, yanaklarından ve dudağından etkili bir şekilde öptü.

''Gü-naydın.. Şey.. Yüzümü daha yıkamadım öpme.''

Utanarak yüzünü saklamaya çalışan genç kadına gülerek tekrar dudağını kavrayan Kerem etkileyici bir öpücükten sonra, saçlarını koklayıp başından öperek mırıldandı.

''Çok güzelsin. Hem ben gidince uyumaya devam et, daha çok erken.''

Başını yavaşça yukarı aşağı sallayan genç kadı, saate baktıktan sonra uykulu halinden meraklı bir şekilde hızla sıyrıldı?

''Sen neden erken geldin ki? Ela? Bir şey...''

''Şşşt. Sakin ol.. Ela iyi.'' Kolları arasında rahat nefes alan kadının aksine kendisi gerildi. Onun gerginliğini hisseden Ayşıl, ''ama bir şey olmuş?'' diyerek genç adamın kendisinden kaçırdığı gözlerine baktı.

Sırtını yatak başlığına yaslayan Kerem, Ayşıl'ı kolları arasına çekti ve kucağına yüzyüze gelecek şekilde oturttu. Yanaklarından tutarak gözlerinin altını baş parmaklarıyla hafifçe okşadı.

''Önce bana ağlamayacağına ve kafana takıp üzülmeyeceğine söz ver.''

''Kerem ne oldu?''

''Söz ver güzelim.''

''Söz..'' Çekingen bir şekilde konuşan genç kadın merakla Kerem'in konuşmasını bekliyordu.

Sıkıntılı bir nefes alan Kerem, telefonu cebinden çıkarıp aldığı ekran görüntüsünü açarak Ayşıl'a gösterdi.

Gökçe'nin paylaştığı fotoğrafı ve yazıyı gören genç kadının kaşları havaya kalkarken, gözleri hızla doldu. Bir an barıştıklarını düşündü ve aldığı nefes batmaya başladı. İçinden çıkan bir ses, 'barışırlar demiştim ben sana..' diye bağırıyordu. Kerem, alt dudağının titrediğini fark ettiği Ayşıl'ın çenesinden tutarak kendisine bakmasını sağladı.

''Hayır.. Akmasın o yaşlar.''

Genç kadının gözündeki yaşlar bu anı bekliyormuş gibi hızla akmaya başladı.

''Barış-...''

''Yok öyle bir şey! Sakın düşünme bile. Ne onun yanından kalkıp senin yanına gelecek kadar, ne de bir başkasına bir şey hissediyorken sana da umut verecek kadar şerefsiz değilim!'' Kolları arasındaki genç kadının dudağını etkili bir şekilde öptü. ''Seninle bir şeyler yaşarken değil o, başkasına bile bakmam! Seni üzecek bir şey yapmam! Seni üzmektense kendim üzülmeyi dilerim. Sakın kafanda yanlış şeyler kurma. Bak Ayşıl, her şey saçma sapan bir hızla oldu farkındayım güzelim. Bana kırgınsın, güvenmiyorsun biliyorum. Ama bendeki sen o kadar başkaymış ki... İnan ben bile şaşırıyorum. Sadece bana güven olur mu? Sana dürüst olduğumu bil. Bunu da benden duy, saçma sapan yerlerde görüp yanlış anlama diye erkenden açıklamaya geldim.''

''Kerem..''

''Şşşt güzelim. Önce dinle beni tamam mı?''

Gözünden akan yaşları elinin tersiyle silen Ayşıl başını yavaşça salladı.

''Eski bir fotoğraf. Bana sildiğini söylemişti. Yaklaşık üç yıl önce çekmiş, tesadüfen görüp silmesini istemiştim ama sildim diye yalan söylemiş.'' Derin bir nefes alarak devam etti. ''Neyse.. Yeni gibi paylaşmış ama dün ben akşama kadar nezarethanedeydim. Çıktıktan sonra önce şirkete geçmek zorunda kaldık. Ardından eve geldik. Gece üçe kadar da Yağız'la nakliyede büyük bir sorun çıkmış, onu halletmeye çalıştık. İnanmazsan Yağız'a, anneme ve ufaklığa sorabilirsin. Hatta kameradan da çıkartabilirim. Evdeydim gece-..''

''Sen dün nezarethanede miydin?'' Ayşıl, genç adamın sözlerini duymuş ancak o kısma takılmıştı.

''Evet..''

''Neden? Kerem ne oldu?''

''Savcıyla tartıştım. O da şikayetçi olup karakola gönderdi.''

''Nasıl? A-ama neden?'' Panikle yerinde doğrulan genç kadının saçlarını okşayarak kulağının arkasına yerleştiren Kerem, kısaca olayı anlattı.

''Gitti mi Ela? Aldılar mı onu?''

''Sakin ol güzelim. Gitmedi..'' Burnunu genç kadının saçlarında gezdirip kokusunu çektikten sonra ufak bir öpücük konduran Kerem, huzurlu bir şekilde gözlerini kapatarak konuştu. ''Dün tüm gün aklımdaydın.. İfade verdikten sonra hemen yanına gelecektim. Sen adliyeden berbat bir halde ayrıldın ve ben seni yine yalnız bıraktım..''

Ayşıl sessizce ağlamaya başlamıştı. Dün Kerem'i o kadar çok yanında istemiş ve aramasını beklemişti ki, telefon elinden hiç düşmemişti. En son nasıl uyuyakaldığını bile hatırlamıyordu. Ama genç adamın dün nezarethanede olduğunu öğrenmişti. Üstelik Gökçe ile ilgili haberi de kendisi söylemek için erkenden gelmişti. Kafası çok karışıktı, bir tarafı kendisini genç adama bırakmasını söylerken diğer tarafı ise şiddetle buna karşı çıkıyordu. Hızla akan yaşları sildikten sonra sesinin düzgün çıkmasına özen göstererek, ''önemli değil. Hem elinde olmayan sebeple gelememişsin..'' birden Kerem'in parmaklarının dudaklarının üzerine konmasıyla susmak zorunda kaldı.

''Önemli, hem de çok önemli. Ayşıl.. İçime ne ara bu kadar işledin bilmiyorum güzelim.. Belirsizlik senide yormadı mı?''

Genç kadının boynundan öpen Kerem, ''hımm..'' diye mırıldanarak dudaklarını kulağına doğru sürttü. ''Sana dokunmadan, öpmeden duramıyorum... Düşünme süren bitmedi mi?''

Genç kadın, Kerem'in yarattığı etki ile başını onun omzuna yaslamış, ağzından nefes alıp vermeye başlamıştı. Genç adamın, boynunu istila edercesine öpmesi devam ederken, sol elinin bacağını okşayarak kadınlığına doğru yol almasıyla alt dudağını ısırdı.

''Kerem..''

Kerem, genç kadının yüzünü kendine çevirip dudaklarına saldırırcasına öpmeye başladı. Kendilerini öylesine kaptırmışlardı ki ne ara Ayşıl'ı yatağa yatırıp üzerine çıktığını hatırlamıyordu bile genç adam. Sağ eli, genç kadını kışkırtırcasına pijamasının lastiğinde dolaşıyordu. Onun adını söyleyerek inlemesi daha da zevk almasına sebep oluyordu. Tam elini genç kadının pijamasından içeriye sokmuştu ki, odayı dolduran telefon sesi ile memnuniyetsiz bir şekilde homurdanarak doğrulmak zorunda kaldı.

Ayşıl'da doğrulup saçlarını düzeltirken, dudaklarını yalayarak bu hale nasıl geldiklerini anlamaya çalışıyordu. Kalbi kilometrelerce koşmuşçasına atarken, derin nefeslerle sakinleşmeye çalışıyordu. Kerem onun zaafıydı ve en ufak bir ilgisinde kendisini kolayca kaybetmesinden nefret ediyordu.

''Efendim anne?... Hayır, hayır yapmadım bir şey merak etme... Evin yakınlarındayım geliyorum beş dakikaya...''

''Haberi mi görmüş?''

Telefonu cebine koyarken kaşlarını kaldıran genç adam, ''ilk o görmüş. Evi yıktı desem yeri. Ufaklık bir geldi, Canan teyze bağırıyor diye nasıl aşağı indiğimi ve fırlattığı terlikten kaçtığımı bilemedim..'' diye muzipçe konuştu.

''Tüh isabet etmemesine üzüldüm.''

Kaşlarını öyle mi dercesine kaldıran Kerem, Ayşıl'a yaklaşıp elleriyle çene kemiğinden tuttu. Burnunu genç kadının burnuna sürterek etkileyici bir tonda, ''demek terliğin denk gelmesini isterdin güzelim?'' diye sordu. ''Hı hı..'' diye mırıldanan Ayşıl'ın alnından öpüp, ''ehh gideyim de isabetli bir atış yaptırayım..'' dedikten sonra genç kadının boynundan kokusunu içine çekti ve kendisini geri çekti.

''Uyumaya devam etmeyeceksen gel bize gidelim.''

Genç kadın başını olumsuzca salladı. ''Uyuyamasam bile annemler var. Biliyorsun hafta sonu kahvaltısına babam çok önem veriyor.''

''Tamam güzelim. Ne yapacaksın bugün?''

''Çok yoruldum, planım biraz daha yatmak ama kahvaltıdan sonra evde olursanız Ela'yı görmeye gelirim.''

''Gel tabii. Evde oluruz, şu nakliye sorununu halledeceğiz. Birde Ela'nın sınavları için müdürle görüştün mü?''

''İyi ki hatırlattın. Pazartesi günü sabah görüşelim dedi. Dur ben sana numarasını göndereyim.''

''Görüşelim bakalım. Şu işi de hallettik mi tamam.''

Kerem, genç kadınla vedalaşarak evine geri döndü. Kapıyı açan Ela'ya kaşlarını çatarak, ''ufaklık sen niye açıyorsun kapıyı?'' diye sorarak içeri girdi.

''İçeri gidiyordum, geçerken açmıştım.''

Dudağını büzerek durgun bir şekilde konuşan Ela'yı kucağına alıp, başından öperek salona doğru yürümeye başlayan Kerem, ''olsun, sen yine dikkatli ol olur mu güzelim? Güvenlik üst düzey ama yine de tedbirli olmakta fayda var..'' diyerek uyarmıştı. Başını sallayarak onaylayan Ela ile salona geçen genç adam, çalışanların kahvaltı hazırlama telaşına baktıktan sonra, tekli koltukta elinde yelpazesi ile kendisini sakinleştirmeye çalışan annesinin yanına adımladı.

''Yağız ve yengem gitti mi?''

Oğluna ters bir bakış atan Canan Hanım, ''pijamalarını değiştirip gelecekler..'' dedi.

''Anne hâlâ kızgın mısın?''

''Rica ediyorum sus Kerem! Daha geçmedi sinirim.''

Derin derin birkaç defa nefes alan Canan Hanım. Birkaç dakika süren sessizlikte biraz daha sakinleşmişti. Oğlunun kucağında gözlerini açık tutmada zorlanarak, sessizce oturan Ela'ya iç çekerek baktı. Nasılda korktu kim bilir diye içinden geçirip, yumuşak bir ses tonu ile seslendi.

''Elacığım?''

Başını genç adamın omzundan kaldıran Ela, merakla karşısında ona gülümseyen kadına baktı.

''Efendim Canan teyze.''

''Sinirli halim için özür dilerim canım benim. Beni öyle görmeni istemezdim ama artık nasıl dolduysam birden patladım.''

''Anne -...''

''Sen sus!'' Kaşlarını çatarak oğlunu susturan Canan Hanım, Ela ile konuşmaya devam etti. ''Senide uyutmadım tabii kuzum. Kahvaltıdan sonra uyu tamam mı? Sen bakma bana, arada şu eşek sıpası sinirlendiriyor beni.''

Başını kaldırarak genç adama bakan Ela, şakağına konulan öpücükle gülümsemişti. ''Eşek sıpası ben oluyorum, bakma öyle ufaklık.''

''Tabii ki de sen oluyorsun..'' Annesinin kızgın halini bilen Kerem cevap vererek iyice sinirlendirmek istememişti.

''Önemli değil ki Canan teyze.''

Kızın masum durgunluğu içinde sızı oluşturmuştu Canan Hanım'ın. Zaten şiddetin içinden geliyordu, birde sabah kendisini çıldırmış şekilde görüp çok korkması kadının içine dert olmuş, o güzel gözlerinin korkmuş halini unutamıyordu.

Kerem, annesinin Ela'ya bakarken aniden dolan gözlerini görmesiyle kaşlarını çatarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

''Anne?''

Oğlunun soru dolu gözlerinden gözlerini kaçıran Canan Hanım en sonunda gözünden akan damla ile içindekileri söylemişti.

''Ay bu çocuk zaten olaylı bir evden geliyor. İyi bakacağız dedik güya. Birde ben bağırıp çağırıp korkutuyorum. Kötü annelik yapıyorum resmen. Şans eseri görevliler gelip görse bize bırakmazlar...''

Sinir boşalması yaşayan kadına, Ela ve Kerem şaşkınlıkla bakakaldılar.

''Anne olur mu öyle şey..'' Kerem konuşurken ayağa kalkmış Ela, ise kadının yanına gidip sarılmıştı. Yanına gelen kızı, kolları arasına alan Canan Hanım, sımsıkı sarılarak yanaklarından öpmüştü. Oğlunun yanlarına oturduğunu hisseden kadın, ona hiç bakmamış ama başını sol omzuna doğru yaslayarak konuşmaya başladı.

''Özür dilerim annem. Senin de üzerine fazla geldim.'' Annesinin başına öpücük konduran Kerem, ''sen üzme kendini. Onunla barışma ihtimalim gerçekten yok. İçin rahat olsun. Boşuna her gördüğünüz habere inanmayın. Kendinizi üzüyorsunuz..'' diyerek annesini tamamen rahatlatmıştı.

Yardımcılarının kahvaltının hazır olduğunu belirtmesi ile Kerem ve Ela masaya geçerken, Canan Hanım elini yüzünü yıkamaya gidip gelmişti. Yağızlarında gelmesiyle az önceki durgun ortam bozulmuş, Ela ve Kerem'in zorla yemek yedirme atışmasıyla daha keyifli bir hale gelmişti.

Kahvaltıdan sonra, Yeliz ve Canan Hanımlar salonda kahve eşliğinde muhabbet ederken, Kerem ve Yağız çalışma odasına inmiş, Beren ve Berin, Ela ile birlikte onun odasına çıkarak hem muhabbet etmişler hem de Ela'ya sosyal medya hesapları oluşturmaya başlamışlardı.

''Şey.. Benim mahkemem var ya kızlar. Adım ve soyadımla hesap açarsak sorun olmaz mı? Hem birde fotoğraf koyamam ki.. Kerem abide kızar belki..''

''Oyy Ela kuşum. Sen hiç düşünme bunları. Çünkü biz Kerem abimden izin aldık.''

''Tabii soyadını yazmamak kaydıyla..''

''Evet, soyadını yazmayacağız.''

''Sadece Ela mı olacak?''

''Sadece Ela'yı alamayız tatlışım. Sana güzel bir kullanıcı adı bulalım.''

''Aklına gelen varsa söyle Ela kuşum.''

Başını olumsuzca sağa sola sallayan Ela, ''yok ki, anlamam da zaten. Siz bulun.''

''Hmm düşünelim o zaman.''

''Ela Karaçınar yapsak?''

''Berenciğim bazen ikiz olduğumuza gerçekten şaşırıyorum. Hayır ailede bu kadar saf biriside yok ki..''

''Ne dedim şimdi ben de beğenmedin?''

''Akıllım Kerem abi ne dedi? Hesabı öyle kolay bulunmasın, hatta profil fotosuna manzara resmi falan koyun yüzü net gözükmesin demedi mi?''

''Dedi..''

''Eee biz Ela Karaçınar diye hesap açarsak, mahkemede de Kerem abiden dolayı soyadı bilineceği için şak diye bulunmaz mı bu kız?''

''Aaa, doğru. Ben onu hiç düşünememiştim Ela kuşum, kusura bakma.''

''Ahh bu ailenin en zekisi olmak beni bazen yoruyor. Neyse hadi isim düşünelim.''

Ela, karşısındaki ikizlere hayret edercesine bakıyordu. Bir süre ikizler kendi aralarında isim saymışlar ama bir türlü beğenmemişlerdi. En sonunda Beren'in, ''Ela'nın dünyası veya Ela'nın hayatı? Ela'nın günlük hayatı da olabilir...'' önerisi akıllarına yatmış ve Ela'nın dünyasında karar vermişlerdi.

''Bence İngilizce yazalım. Türkçe karakter olmayacağı için, elanindunyasi olacak. Sanki elasworld daha iyi değil mi?''

''Bencede elasworld. Sen ne dersin Ela kuşum?''

''Oluuur. Fark etmez bana.'' Ela hâlâ neden böyle bir şey yaptıklarını anlamıyordu. Nasılsa fotoğraf paylaşamayacaktı, ne gerek vardı ki?

''Evet, Twitter ve İnstagram tamamdır. Şimdi birde profil fotosu oluşturup, biyografi kısmına da bir şeyler yazdık mı tamam.''

''Fotoğraf paylaşamayacağım ki zaten. Bence hiç gerek yoktu.''

''Tatlışım, kendini paylaşmayabilirsin ama blog hesabı gibi kullanabilirsin.''

''Nasıl?''

Berin kendi instagram hesabına girerek bazı hesapları göstermeye başladı.

''Bak mesela bu kız sadece ders çalışmasını paylaşıyor, böyle yemek fotoğrafları paylaşanlar var, bak bu da manzara ve genelde sokak hayvanlarını paylaşıyor.. Aaa bak, abim okumayı sevdiğini söylemişti. Bu kızlarda okudukları kitapları ve onlardan alıntıları paylaşıyor. Yani kendini paylaşman şart değil.''

Ela gördüğü sayfaların bazılarını çok beğenmişti. Twitter'ın ve İnstagram'ın nasıl kullanacağını anlatan Berin ve Beren, kendilerini ve ailedeki Ela ile tanışan herkesi takibe aldılar.

Beren aklına gelen düşünce ile kızları zorla balkona çıkarttı. Ela'yı manzaraya doğru çevirerek arka plandan bir fotoğrafını çekti. Çektiği fotoğrafa filtre ayarı yaparak Ela'nın saçlarını biraz koyu gösterdi.

''Harika oldu.'' Fotoğrafı kızlara gösterdikten sonra uygulamalara profil fotoğrafı olacak şekilde ayarladı. Sultan'ın sıcak çikolata getirmesiyle içeriye geçen kızlar yerdeki puflara oturarak, sevdikleri ve sevmedikleri şeyleri konuşarak daha da kaynaşmaya başladılar.

Kapının tıklanmasıyla ''girebilirsiniz'' diyen Ela, açılan kapıdan Ayşıl'ın başını görmesi ile mutlulukla, ''Ayşıl abla'' diye seslendi.

Ayşıl içeri geçip sırayla kızlara sarıldı ve Ela'ya dün olanlardan sonra nasıl olduğunu sordu. Aldığı cevaplardan memnun olan genç kadın, kızlarla keyifli bir sohbete başlamış, ısrarla sordukları içinde Kerem ve Yağız ile ilgili bazı komik anılarını anlatmıştı.

''Gülmekten karnım ağrıdı Ayşıl abla...''

''Ayy benimde..''

''Ya Yağız abi gerçekten çok şansızmış..''

''Hahaha abim dilimize fena düştü.''

''Aman beni karıştırmadan anlatın. Hiç Yağız'la uğraşamam.''

''Ne güzel gülüyorsunuz böyle. Maşallah, hep böyle olun.'' Kapıdan onlara gülümseyerek bakan kadın, özellikle Ela'nın içten gülmesine çok mutlu olmuştu.

''Sağ ol Canan teyzeciğim, gelsene sende.''

''Ben sizi çağırmaya geldim Ayşılcığım. Saat ikiye geliyor. Acıkmışsınızdır. Bir şeyler yiyip öyle devam edin muhabbete.''

Hepsi onaylayıp ayağa kalktılar. Canan Hanım, Ela'nın saçlarını okşayıp, kolunun altına alarak diğerlerinin peşinden yürümeye başladı.

Salona geçince yemek masasında Kerem, Yağız, Yeliz ve Işıl Hanım'ı gören kızlar selam vererek yerlerine yerleştiler.

Yemeğin sonlarına doğru Berin muzipçe abisine bakarak, ''biliyor musunuz, bir lise öğrencisi hoşlandığı kızı etkilemek için inatçı bir ata binmiş. At, o gün biraz hastaymış ve daha aksiymiş. Bunu üzerinden indiremeyince kaçırmış üç kilometre uzaklıktaki bir gölete atmış. Kız bu duruma çok gülünce de...'' Yağız çok tanıdık gelen bu durumu düşünürken birden kaşlarını çatmış ve o kişinin kendisi olduğunu anlamıştı. Dişlerinin arasından, ''Ayşıl..'' diye konuşarak genç kadına baktı.

Ayşıl omuzlarını umursamazca silkerek, ''komik anı anlat diye tutturdular ne yapayım..'' dedi ve yemeğine devam etti.

Kişinin Yağız olduğunu anlayan annesi, yengesi ve Işıl Hanım kıkırdarken, olayın bizzat canlı tanığı Kerem, gülmemek için dudaklarını bastırıyordu.

''Etkiledin mi bari oğlum kızı?''

Annesinin sorusuyla herkes kahkaha atmış ama cevabı Kerem vermişti.

''Kız aralıksız bir saate yakın kahkahalarla gülmüştü. Göletten bir çıkarttık biz Yağız'ı, etrafı yosunla kaplanmış, leş gibi bir koku ile bütünleşmişti. Yanına kokudan yaklaşılmıyor, Mart'ın başı olduğu için her ne kadar güneş olsada hava ve gölet buz gibi. Yağız, sırılsıklam titriyor. Kızın adını unuttum bak.. Neydi?''

''Leyla.''

''Hıh evet Leyla, aralıksız kahkahalarla gülüyor, bir yerden sonra karnım ağrıdı deyip ağlaya ağlaya gülmeye devam etti. Biz ne yapacağımızı bilemedik. En sonunda maske takarak Yağız'ı çiftlik çalışanları yosunlardan kurtarmışlar ve duş almasına izin vermişlerdi. Kız tabii bizimkine daha da bakmadı..''

''Ay kıyamam ben oğluma.''

''Anne gülerek bari söyleme de inanayım.'' Memnuniyetsizce gülen herkese yüzünü buruşturan Yağız, ''sende benim elime düşersin be Aykız!'' diyerek önüne dönmüştü.

Ayşıl, utanarak önüne dönünce Kerem başka şeylerle konuyu değiştirmiş, biraz daha sohbete devam etmişlerdi. Yemekten sonra Yağız'la birlikte kalan işleri de hallederek yeniden yukarı çıktıklarında bu sefer herkesi salonda farklı noktalarda otururken buldular.

Annelerinin derin bir şekilde bir konu hakkında konuştuğunu gördükten sonra direkt kızların yanına yöneldiler.

''Hanımlar ne yapıyorsunuz?'' Yağız ikizlerin yanına otururken, Kerem'de Ayşıl ve Ela'nın arasına oturmuştu. Ela'nın sabahki haline nazaran yemekte ve şimdi gördüğü mutlu hali, genç adamın memnun olmasını sağlamıştı. İkizlerle iyi anlaşmasına ayrı sevinen Kerem, dudaklarını şefkatle ufaklığın başına bastırmıştı. Ela hissettiği öpücükle gülümseyerek genç adama baktı ve başını göğsüne yaslayarak Ayşıl ve Yağız'ın birbirlerine laf söylemelerini dinledi.

''Ne zamandır film izlemiyoruz. Akşama hep birlikte film izleyelim mi?''

Yağız'ın teklifine hepsi olumlu cevap verirken, korku filminde karar vermişlerdi.

Akşam yemeğinin ardından hazırladıkları abur cuburlarla alt kattaki film odasına geçtiler ve Korku Seansı'nda karar vererek yerlerine oturdular. Kerem, Yağız ve Ayşıl her ne kadar filmin onlar için uygun olmadığını söyleselerde Beren ve Berin'e söz dinletememişlerdi. Sırf ikisinin bağırıp çağırmaları dursun diye kabul ettiler ama içleri hiç rahat değildi.

''Ufaklık, bizim ikizler biraz cins oldukları için severler böyle korku filmlerini. Ama sen izleyemeyecek olursan söyle tamam mı? Film zaten sizin yaşınıza çok uygun değil. Ne diye ısrar ediyorlarsa anlamadım bir türlü...''

Kerem'in söylenmesine Ela başını sallayarak ''tamam'' dedi. Filmin ilerleyen dakikalarında hepsi de iyice gerilmeye başlamıştı. Her ne kadar erkekler belli etmesede bazen gözlerini kaçırarak sakinleşiyorlardı. Ela bir yerden sonra yüzünü eliyle kapatmış, Yağız'ın onu kendisine çekip sakinleşmesi için saçlarını hafifçe okşamasıyla rahat nefes almaya başlamıştı.

İkizlerin çığlıkları belli aralıklarla devam ederken, Ayşıl'da bazı sahnelerde alt dudağını ısırıp gözlerini kapatıyordu. Ela en sonunda filmi izlememeye karar vermiş, ama bu dillendirmemişti. Çünkü filmi kapatırdı Kerem ve kendisi yüzünden diğerlerinin izlemesini engellemek istemiyordu. Başını koltuğun arkasına yaslayıp gözlerini kapatarak başka şeyler düşünmeye başladı ve kısa bir süre sonra uykusuzluğun etkisiyle uyuyakaldı.

Film sonunda bittiğinde Beren ve Berin hemen abisinin kollarına yapışmıştı. Yağız, ''eee korku filmi diye tutturan sizdiniz? Ne oldu şimdi?'' diye söylendi.

''Ayy abi ne yapalım yani korkuyoruz..''

''İzlemeyin mesela?''

''Seviyoruz abi, izleyeceğiz.''

Kardeşlerine asla laf anlatamayacağını anlayan Yağız sessiz kalarak, başını sağa sola salladı.

Kerem, başını sağına çevirdiğinde Ela'nın uyuyakaldığını gördü ve yüzünde gülümsemesiyle ayağa kalktı.

''Uyumuş mu?''

''Evet..'' diyerek Ayşıl'ı onayladıktan sonra, Ela'yı dikkatlice kucağına aldı.

''Valla helal olsun.. Bu seste nasıl uyudu acaba?''

''Hımm özellikle sizin çığlıklarınızda..''

''Abi!'' İkisi de aynı anda genç adama söylenmişlerdi.

''Çok erken uyandı. Dünde bayağı yorucuydu onun için.. Bu saate kalması bile başarı. Neyse ben Ela'yı odasına götüreyim.''

''Ayşıl, giyinmesi için yardım eder misin?''

''Tabii..''

Kerem, genç kadınla birlikte yukarıya çıkarken, Yağız'da saatin geç olmasıyla, annesinide alarak ikizlerle birlikte eve geçiyordu.

Kerem, Ela'yı Ayşıl'ın yardımı ile yerine yatırmış ve odadan çıkıp kapının önünde genç kadını beklemeye başlamıştı. Ela'nın üzerini değiştiren Ayşıl, üzerini örtüp yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Led aydınlatmaları açtıktan sonra ışığı kapatıp, sessizce kapıdan çıktı. Kapının kulpunu yavaşça bırakırken arkasındaki genç adamı görmemişti. Birden arkasını dönmesiyle genç adamla burun buruna gelen genç kadın, sağ elini kalbinin üzerine koyarak konuştu.

''Korkuttun beni.. Aşağıdasın sanıyordum.''

''Seni bekledim...'' Genç adam, Ayşıl'ın sıkıca tutup kendine iyice yaklaştırmıştı.

''A-annem bekliyor...''

Kerem onun heyecanına gülümseyerek bakıyordu. Gözlerini kendisinden kaçıran genç kadının şakağından öperek, ''biraz bekleyebilir bence. Sence?'' dedi ve dudaklarını minik öpücükler kondurarak saçlarında gezdirdi.

''Yok... Beklemesin, gideyim ben.''

Kerem, dudaklarını genç kadının boynuna bastırdıktan sona boğuk bir ses tonu ile ''iyi geceler öpücüğü vermeden mi gideceksin?'' dedi.

Ayşıl, kızaran yüzü ve genç adamın yakınlığıyla oluşan heyecanıyla başını çevirdi ve dudaklarını yanağına bastırarak ''iyi geceler..'' deyip hızla adımladı. Arkasından şaşkınlıkla bakan genç adamın yüzünde derin bir gülümseme meydana geldi. Başını sağa sola sallayarak Ayşıl'ın arkasından aşağı inerek annesi ile birlikte onları evlerine uğurladıktan sonra uyumak için odalarına çıktılar.

Ela, her ne kadar filmin tamamını izlemesede gördüğü kadarından bayağı etkilenmişti ve bu yüzden kabus görüp korkuyla uyandı. Sağ elini hızlı atan kalbinin üzerine atıp derin nefes aldı. Her yerin karanlık ve sessiz olmasıyla daha da panikledi ve gözünden yaşlar süzülürken koşarak odadan çıktı. Hızla Kerem'in odasının önüne gelen Ela, birkaç kere kapıyı sertçe yumrukladı.

Genç adamın kapıyı açmasıyla Ela, ''korkuyorum...'' diyerek hemen ona sarılmıştı. Ufak bir şaşkınlık yaşayan Kerem, Ela'nın hıçkırarak ağlamasıyla kendisini toplamış ve hemen koltuk altlarından kaldırarak kucağına almıştı. Odaya girip yandaki düğmeye basarak ışığı açtı ve yatağın ucuna oturdu.

''Ufaklık bak bana.''

Ela hızlı hızlı nefes almaya devam ediyordu. Ellerini yumruk yaparak gözlerini ovaladıktan sonra Kerem'e baktı. Onun panik halinin geçmesi için şefkatle saçlarını okşayan genç adam, şakağından öptükten sonra, ''sakin ol güzelim... Geçti bak, sakinleş. Yavaş nefes al. Hadi abicim yavaş yavaş...'' yumuşak ses tonu ile onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından nefesi normale dönen Ela, burnunu çekerek gözyaşlarını sildi.

''Rüya mı gördün?''

Ela, titreyen dudaklarını birbirine bastırarak başını evet dercesine salladı. Başını Kerem'in omzuna yaslayarak, ''filmdekileri gördüm...'' diye fısıldadı. Kerem dişlerini sıkıp, yüzünü memnuniyetsizce buruşturdu.

''O iki cadının seçtiği filme izin veren aklıma tüküreyim. Ah be ufaklık, söyle dedim ya ben sana korkarsan diye. Kapatırdık abicim, başka bir şey izlerdik. O deliler evlerinde izlerdi sonra.''

''Olsun, sadece benim için hiçbiriniz izlemeyecektiniz. Olmazdı...''

Kaşlarını hafifçe çatan Kerem, başını yana eğerek Ela'nın gözlerine baktı.

''Biz seninle ne anlaşmıştık? Hani sevmediğin bir şeyi yapmayacaktın, söz vermiştin?''

''Ama...''

''Aması falan yok ufaklık! Birincisi, sende bu evde yaşayan bir bireysin. İkincisi, istemediğin bir şeyi bir daha kabul edersen fena bozuşuruz. Üçüncüsü, önceliğin daima kendin olacak! Bir daha sakın böyle bir şey yapma. O ikisiylede yarın görüşeceğim ben.''

''Kerem abi kızma onlara.''

''Sen orasına karışma ufaklık. Hem filmden kendileride çok korktu, eminimki Yağız'ın yanından ayrılmıyorlardır. Yaşlarına uygun hareket etmeliler biraz.''

Ela üzgünce başını önüne eğdi. Kerem yanağından hafifçe öpüp, ''kendini üzmene gerek yok ufaklık. Sen bana yalan söylemediğin için bende sana yalan söylemeyeceğim. O ikisini çok sevsemde bazen şımarıklıkları sınırları aşıyor. Filmi nasıl kabul ettirdiklerini sende gördün. Şu anda uyuman gerekirken uyanıksın ve korkup ağladın. Neden? Sırf o ikisi, hepimizi rahat bıraksın diye...'' Sinirle sesli bir nefes alan Kerem, Ela'yı kucağından bırakmadan ayağa kalktı.

''Şimdi uyuyalım ufaklık. Işığı kapatayım mı? Açık kalsın mı? Nasıl rahat hissedersin?''

Ela birkaç saniye odaya göz gezdirdi. Köşedeki avizeyi işaret edip, ''o açık kalsa olur mu?'' diye sessizce sordu.

''Olur tabii ki.''

Kerem yatağın bir tarafını açıp Ela'yı bıraktı ve avizeyi açarak ışığı kapatıp diğer tarafa geçti.

''Eğer uyuyamazsan ışığı açabilirim.''

''Korkarsam söylerim. İyi geceler Kerem abi.''

Kerem, yorganı Ela'nın üzerine düzgünce örttükten sonra gülümsedi.

''İyi geceler ufaklık, güzel rüyalar gör.''

Genç adam, Ela uyuyana kadar dikkatle ona baktı. Nefesi düzene girince uyuduğunu anladı ve korkmamasını dileyerek rahat bir şekilde gözünü kapatıp uykuya daldı.

***

Hem Keremler, hem de Yağızlar, Ayşıllar'ın evinde keyifli bir şekilde pazar kahvaltısı yapıyorlardı. Tabii Kerem, annesi ve Ela'nın hazırlanmasını fırsat bilerek, hemen yandaki eve uğradı. İkizleri güzelce uyarmış ve bir ay boyunca dışarı gezmesini yasaklamıştı. İkizler bu duruma özür dileyip, itiraz etselerde anneleri ve abilerinin de karşılarında olmalarıyla pes ederek cezalarını kabullenmişlerdi.

Kahvaltıdan sonra Pamuk, Ela'nın kucağında kendisini sevdirirken, Beren de gittiği bale kursundaki yeni hocasını anlatıyordu.

Hanımlar ve beyler ayrı köşelerde kahveleri eşliğinde sohbet ederlerken zilin çalması Işıl Hanımı kimin geldiği konusunda meraklandırmıştı.

Kapıdan giren kişileri gören Ayşıl, Kerem ve Ela aynı anda gerilmişlerdi. Ela, göz ucuyla bir Ayşıl'a bir Kerem'e bakıyordu. Ayşıl'da ayağa kalkmış saniyelik bir bakışla Kerem'i kontrol ettikten sonra sahte bir gülümseme ile gelenleri karşılamıştı.

Kerem ise gözünü bir saniye bile kırpmadan Ayşıl'a çiçek buketini uzatan adama öldürürcesine bakıyordu. Yağız, her an avının üzerine atlamaya hazır kaplan gibi duran kuzenine baktı. Ali amcanında misafirlerin yanına gitmesiyle alçak bir ses tonu ile konuşmaya başladı.

''Düşünce gücüyle vurmayı düşünüyorsan doğru yoldasın. Ama az daha dişlerini sıkarak tıslamaya devam edersen ortalık yanlış zamanda karışacak...''

Yağız'ın dediklerini kaşlarını çatarak anlamaya çalışan Kerem, idrak ettikten sonra dişlerini sıkmayı bırakarak ayağa kalktı. Ayıp olmasın diye gelenlerle tokalaşırken karşısındaki genç adamın elini mümkün olabildiğince sıkarak, sahte bir samimiyetle ''hoşgeldiniz..'' dedi. Birkaç dakika ayaküstü konuştuktan sonra Yağız kuzeninin her an adamı dövebileceğini anladığı için bir şeyler düşünmeye başladı. Aklına gelen şeyle hemen Ela'yı çaktırmadan salonun dışına çağırdı. Allah'tan ev kalabalıktı yoksa çok dikkat çekerlerdi.

''Ela, soru sorma ne olur. Kerem'i evden çıkarmalıyız. Bana yardım eder misin?''

Ela başını hızla sallayarak; ''ederim Yağız abi, yoksa Mert abiyi dövecek..'' dedi.

''Sende fark ettin değil mi?''

''Fark edilmeyecek gibi değil maalesef...''

''Tamam karamel kız. Şöyle yapıyoruz, sen Kerem'e gidip seni eve götürmesini söyle. Hasta numarası yaparsan daha iyi olur. Kesinlikle seni başkasına bırakmadan götürür. Ben işle ilgili çıkarayım diyeceğim ama hayatta gelmez, katır inatlı. O yüzden sen yapar mısın?''

Ela yine başını sallayarak; ''yaparım..'' dedi ve annesi ile konuşan Kerem'in yanına adımladı. Sadece onların duyabileceği şekilde ''Kerem abi, karnım çok ağrıyor. Eve gidebilir miyim?'' demesi ile Kerem hızla dizlerinin üzerine çöktü.

''Sadece karnın mı ağrıyor? Miden falan bulanıyor mu güzelim?''

Başını olumsuzca sallayan Ela, ''hayır, karnım ağrıyor sadece..'' dedi.

Kerem, Ela'yı kucağına alırken annesi ve yengeside ayaklanmıştı ancak Ela hepsinin gelmesine gerek olmadığını, uyuyacağını söylemişti. Yağız'da bir şey olursa haber vereceklerini söyleyerek onların keyiflerinin bozulmamasını sağladıktan sonra vedalaşarak salondan ayrılmışlardı. Tam dış kapıya geldiklerinde hızlı adımlarla onların yanına gelen Ayşıl, ne olduğunu sordu.

Kerem ağzını açtığı anda bağıracağını bildiği için kendisini zorlayarak susmuştu. Çünkü bağırırsa genç kadının kalbini kıracaktı. Onun bir suçu elbette yoktu ama çiçeği alırken gülümsemesi... Genç adam yine sinirlenmişti. Farkında olmadan Ela'yı tuttuğu kolu sıkılaşarak kızın canını acıtmıştı.

''Karnım ağrıyor Ayşıl abla, eve gidiyoruz.''

''Babam, babam baktı mı?''

''Gerek yok. Misafirleriniz ile ilgilenin eğer ciddi bir şey olursa haber veririz.''

Kerem'in soğuk ses tonu ile yüzüne bakmadan konuşması genç kadının gözlerinin dolmasına neden olmuştu. Titreyen dudağını ısırıp onları geçirdikten sonra hızla akan gözyaşlarını sildi.

Birkaç defa derin derin nefes alarak ağlamasını durduran Ayşıl, içinden Kerem'e kızmadan duramıyordu. Genç adam yüzüne bile bakmamış, sinirlenmişti. Sanki ben çağırdım onları diye söylenerek salona yönelen genç kadın, sahte gülümsemesi ile annesinin yanına geçip, aklı Kerem'de olarak muhabbete dahil olmaya çalıştı.

***

''Evet, eve geldiğimize göre iyileştiğini düşünüyorum küçük Pinokyo ve büyük ortağı?''

Ela dudaklarını büktü ve Yağız'a bakarak omzunu silkti.

''Bakma ona öyle. Karamel kızın bir suçu yok. Beni dinlemeyip gelmeyeceğini bildiğim için ben söyledim yalan söylemesini.''

Kerem kısık gözlerinin hedefini bu sefer genç adama çevirmişti.

''Gelmezdim tabii ki! Bir iki laf sokardım ne güzel. Hem habersiz geldikleri o kadar belliydiki... Sahi niye gelmiş onlar maaile?''

''Nereden bilelim abicim biz. Sen ne gördüysen bizde onu gördük.'' Yağız aklına gelen şeyle gülerek devam etti. ''Yalnız çiçek ve tatlı ile sanki istemeye gel...'' Cümlesini fark ettikten sonra dudaklarını ısırarak bakan Ela ve kaşları olabildiğince çatık Kerem'i görünce yutkundu.

''NE İSTEMESİ LAN?''



Bölüm Hakkında Düşünceleriniz  👉

Continue Reading

You'll Also Like

Lavin By Elifnur

General Fiction

237K 12K 30
İntikam uğruna kaçırılmış Lavin. Dedesi tarafından hayatı cehenneme çevirilen Lavin. Babası ve annesi tarafından sevilmeyen Lavin. Bebek iken diğe...
471K 19.7K 61
Başlama tarihi: 10/09/2024 *Kitabımda ki karakterlerime, başka kitaptaki adları ile seslenmeyiniz! Bu bir ricadır... Siz; eğlenmek için seçtiğim kurb...
113K 9.7K 38
Eşcinsel kurgu... Intersex birey içerir!!!
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

4.5M 213K 12
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...