hongjoong "yılbaşı size girsin" grubunu oluşturdu.
hongjoong seonghwa, mingi, yunho, jongho, san, yeosang ve wooyoung'u ekledi.
"yılbaşı size girsin"
Wooyoung:
Hongjoong hyung
Siktir git
Seni ağaca oturturum
Seonghwa:
Hop?
Noluyoruz woo?
Ayağını denk al oğlum
Adresin elimde
Abi uyarısı
A
nlarsın ya 😉
San:
Seonghwa hyung, kes sesini
Öldürürüm 🥰
Biricik manitama laf etmeyi bırak
Hongjoong:
San'cım
Eğer kocama laf etmeyi bırakmazsan
O cici (🎀) sevgilini
Son görüşün olur
Seonghwa:
↪hongjoong: eğer kocama laf etmeyi bırakmazsan
Kocam???!!
Hongjoong:
Sus
Kocamsın sen bugün
Seonghwa:
Hongjoong evde görüşeceğiz
Tabii alışverişi bırakıp gelebilirsen
Mingi:
Sizin, sevgilimle beni sevişirken bölme fanteziniz mi var
Jongho:
Siz de her saat sevişmeyin
Biz napalım
Siz sevişiyorsunuz diye
Planı mı erteleyelim?
Pışııkk
Hongjoong:
Şu
Lanet
Olası
Çenenizi
Kapatmazsanız
Hiç
İyi
Şeyler
Olmaz
Wooyoung:
TEK TEK YAZMA OROSPU
Seni ağaca oturtacağım
Seonghwa:
Karımdan uzak dur cadı
San, sevgilini al başımdan
Köpek
Hongjoong:
Teşekkür ederim seonghwa'm
Neyse, bugün
Buluşuyoruz
Dediğimiz gibi
Yeosang:
Onu bunu bırak da hyung
Neden bir grubumuz varken
Bunu açmayı tercih ettin?
Hongjoong:
Dikkatinizi çekmek daha kolay olsun diye 🎀
Seonghwa:
Hongjoong
Galiba
Serim'den
Dayak
Yiyeceğim
Wooyoung:
PUHAHAHAHAHA
DAHA ÇOCUKTAN DAYAK YİYOR
EZİİKK
herkes tarafından görüldü
-
Hongjoong sonunda son dokunuşu da yaptıktan sonra, koltuğa oturmuştu. Seonghwa telefonda serim ile tartışıyordu.
Evet, serim'i bir arkadaşına bırakmışlardı. Serim de seonghwa'yı aramış, bağırıp çağırmıştı. Şuan karşılıklı atışıyorlardı.
"Ya bana bak şeytan kılıklı, şu sesini kes çok bağırıyorsun. O kadar çirkefsin ki seni hiç almamayı düşünüyorum şahsen!"
"..."
Hongjoong daha fazla dayanamadan telefonu aldı ve seonghwa'ya eliyle dur işareti yaptı.
"Serim, bebeğim. Sadece bir gün kalacaksın hayatım."
Hongjoong telefonu kapatır kapatmaz seonghwa'ya baktı. Geriye sadece arkadaşları kalıyordu.
...
Kapı çalar çalmaz hongjoong adate depar atarak kapıya gitmişti. Seonghwa da arkasından bakmış, kalkıp yürümüştü. Beraber kapıyı açtıklarında hongjoong üstüne atlayan beden ile göz devirdi.
"Az yavaş sarıl woo, boğuluyorum!"
Herkes ile merhabalaşma faslı bittikten sonra hongjoong diğerleri salonda otururken mutfağa gitmişti. İçkileri hazırlarken arkasında hissettiği beden ile beraber nefesini tuttu.
Yanıyor gibiydi. "seonghwa siktir git" diye geçirirken hareketi kesmişti. Boynunda hissettiği nefes sesleri ile yutkunup derin bir nefes aldı.
"Yardım etmeye geldim, tek başına yapamazsın."
"Teşekkür ederim."
...
Ortam mingi'nin açtığı müziklerle şenlenirken wooyoung bağırıyordu. San diğerlerinin sevgilisine dalacağını anladığında hızlıca erkek arkadaşının yanına gitti. Elini ağzına koyup susturduktan sonra, sarhoş sarhoş oturan jongho önüne dönmüştü.
Jongho, biraz daha bağırsaydı kesinlikle wooyoung'a dalacaktı. Bu her türlü fark ediliyordu.
"Seonghwa, kay yana!"
Seonghwa, wooyoung ve san'ı elindeki içki ile izlerken arkadaşının sesi ile kendine geldi. Kesinlikle kaymak gibi bir aptallık yapmayacaktı.
Bacağını patpatlayıp sırıttı, hongjoong anladığı an yutkunmuştu. Buna asla hazır değildi işte..
Öylece dururken kendini 'arkadaşının' kucağında bulduğunda dondu kaldı. Tamam sakin olmalıydı, içinden umarım kızarmamışımdır diye düşünüyordu. Çünkü kızardıysa arkadaşları, hele de seonghwa bundan çok büyük anlamlar çıkaracaktı.
Ve bu istediği en son şey bile değildi. Arkadaşından hoşlandığının düşünülmesini istemiyordu. Seonghwa'dan kesinlikle hoşlanmıyordu. Buna adı gibi emindi.
Ama şuan kırmızı saçlı olanın kucağında çok rahattı. Kalkmayı da düşünmüyordu.
Hongjoong ve seonghwa pek içmemişti. Onun dışında kalan herkes bir süre içmişti. San, sevgilisini kucağına oturtmuş dudaklarını yercesine öpüyordu.
Yunho ve mingi deli gibi bağırıp dans ediyordu. Jongho ve yeosang ise birbirlerine trip atmakla meşguldü.
"Beyler son yarım saat?"
Seonghwa'nın sesi ile kendilerine geldiler. Wooyoung ayağa kalkıp içkileri kattı. Saniyeler dakikaları kovaladı.
"Son 1."
Hongjoong heyecanlıydı, yeni bir yıla giriyordu. Umarım bu yıl bir şeyler olmaz diye geçirdi içinden. Korkmuyordu, sadece istemiyordu. Yeni yılı sorunsuz geçirmek isterdi, ama imkansızdı.
"Son 10"
"9"
"8"
"7"
"6"
"5"
"4"
"3"
"2"
"1"
"SONUNDA!"
Kulakları sağır edecek bir konfeti sesi..
"Hiç heyecanlı olmadı anasını satayım siktirin gidin."
"2024'e nasıl girmemizi bekliyordun aptal?"
"Ne demek bağırmadık."
"Çocuk musun siktir git."
San ve mingi kendi arasında tartışmaya girmişken, seonghwa göz devirip mavi saçlı arkadaşının elini tuttu. Diğer eline de iki şişe ağır birer bira aldı. Arkadaşı da bardakları alınca beraber evin balkonuna çıktılar.
Bardakları ve şişeleri ortada duran masaya yerleştirdiler. Beraber oturdular. Sadece sessiz kalmayı tercih etmişlerdi. Arada sırada dolu bardaklarda ki biraları yudumluyorlardı.
Seonghwa en sonunda kafası allak bullak şekilde ayağa kalktı. Elini ortağına uzatıp tutmasını bekledi.
Hongjoong bir süre kendisine uzatılan ele bön bön bakmış, sonrasında ise tutup o da ayağa kalkmıştı.
Seonghwa cebindeki kutuyu çıkarıp açtı, içinde mükemmel bir kolye, yüzük ve bileklik duruyordu.
Hongjoong gördüğü anda duygulanmış, kafasını kırmızı saçlı ortağının göğsüne gömmüştü.
"Ağlatacaksın, aptal.."
"Bebeğim, ağla diye almadım bunları. Bana bakar mısın?"
Hongjoong kafasını olumsuz anlamda salladı. Dolu gözlerini saklamayı tercih ediyordu. Ortağı bundan sıkılmış olacak ki, eliyle çenesini kavramış ve kendisine bakmasını sağlamıştı.
"Bir insan ağlarken bile nasıl bu kadar güzel olabilir, aklım almıyor."
Hongjoong daha da kızarmıştı. Kızaran yüzünü gizleyecek bir yer yoktu. Onun için gözlerini kaçırmayı tercih etti.
Seonghwa bunu da istemiyor olacak ki, iyice kavradı çeneyi. Göz teması kurduklarında sırıttı.
Önce kolyeyi çıkardı ve ortağını diğer tarafa döndürdü. Kolyeyi taktıktan sonra yanağına bir öpücük bıraktığı ortağının bileğini kavrayarak kendisine dönmesini sağladı. Kavradığı bileğe de bilekliği geçirdi.
Ve en önemli kısım..
Kutudan yüzüğü nazik hareketlerle kutusundan çıkardı. Ortağının elini nazikçe tutup yüzüğü, yüzük parmağına geçirdi. Ve dudaklarını o güzel ele bastırdı.
"Seonghwa, aman tanrım.. Bunlar çok güzel. Teşekkür eder-"
"Hayır teşekkür etme, istemiyorum. Onun yerine.. Öpüşelim?"
"Ne?"
Mavi saçlı olan kesinlikle kıpkırmızı olmuştu. Önce belinde hissettiği ele, sonra dibindeki yüze baktı.
"Ne duyduysan o."
Kırmızı saçlı olan, miniğinin bir şey söylemesine izin vermeden dudaklarını o güzel dudaklara bastırdı.
Mavili başta tepki vermese de sonra aklı başına gelmiş ve öpücüğe karşılık vermişti.
Seonghwa anladı, o an anladı. Şuan dudaklarını öptüğü bu minik bedenden, sahibinden hoşlanıyordu. Hem de deli gibi.
Hongjoong, ortağını sandalyeye oturtup kucağına yerleşmişti. Bir eli omzunda diğer eli yanağındaydı. Ortağı da halinden pek memnundu.
...
Ve böylece seonghwa ve hongjoong o gece birbirlerine ait olmuşlardı.
Seonghwa yanında yatan miniğine baktı. Üstünü yarım yamalak giydirip kendisi de giyindi. Sakince yatağa girdi.
Ama uyuyamıyordu. miniğinin boynundaki o kendisine ait izlere bakmadan duramıyordu.
Seonghwa biraz fazla mutluydu. Hoşlandığı çocukla, o hatırlanmayacak bile olsa mükemmel bir gece geçirmişti.
Bunları düşünürken uykusu geldiğinde şükürler olsun diyerek sevdiği adamın ince beline sarıldı.
Kafasını da izlerle dolu o güzel boynuna gömüp gözlerini kapadı. Ve güzel bir uykuya daldı.
-
birazcık geç geldi, çünkü hoşlandığım kıza çıkma teklifi etmekle meşguldüm akşam 😭🤏🏻
sabah da işlerim çoktu, yazamadım
oy + yorum, popis ısırırım
🎀