Günler bir karıncanın yiyecek araması gibi hızlı hızlı ilerlerken bizi de peşinde sürüklemişti. Ne güneş gündüzden ne de ay geceden vazgeçmişti kısacası. Yılbaşı yaklaşırken yeni yılım daha ne kadar kötü olacaktı acaba? Doğum günümde yaklaşıyordu. Kaç yaşıma girecektim? Yirmi altıydı sanırım. O kadar da umurumda değildi açıkçası. Günler geçtikçe hayatım daha da düğüm olurken yeni bir güne başlamaya sevinmeyi çok önceleri bırakmıştım. Zaten doğum günümün önemi de zevki de onunla birlikte yer altında mikroorganizmalarla kalmıştı.
"Ben bu akşam Emir ile yemeğe çıkıyorum..."dedi Alara. Kurumdaydık ve Alara bir saattir aynı şeyi söylüyordu.
"Çıkmak istemiyor musun?"dedim.
"Hayır öyle değil de...Bir garip içim Eliz. Tuhaf hissediyorum!"dediğinde kaşlarım çatılırken aklıma olmayacak bir ihtimal geldi. Olmamalıydı.
"Aşık mı oldun?"dedim dehşet içinde.
"Kime?"dedi. Olmamıştı. Rahat bir nefes aldım ama bu boğazımda kalmıştı. Ona değilse kimeydi bu aşk?
"Emir'e!"
"Hayır tabii ki de! "dedi Alara kendinden emin bir şekilde.
"Kim o halde?"dedim.
"Bilmiyorum. Eliz ne yapsam elimde kalıyor gerçekten bunalıma gireceğim yakında!"dedi Alara. Sonunda haftalardır içini kemiren şeyi anlatacak gibiydi.
"Senin uzun zamandır bir karın ağrın var zaten... Anlat bakalım!"dedim koltuğa daha da yerleşirken.
"Hangi birini anlatayım Eliz? Sen gittin yalnız kaldım. Yiğit ve Yağız daha da çok üzerimize titremeye başladılar. Kime göz koysam toz oldular abilerin yüzünden. Sonra Doğukan'ı istemeden yaraladım. Pek umurunda olmadı yaralanma daha çok nezarete düştüğümüz için somurttu ama ben sonuç olarak yaraladım. En sonunda da aldatıldım."dediğinde tükürüğüm boğazıma kaçtı. Öksürmeye başlamıştım.
"Ne demek aldatıldım? Kim aldattı seni? Ayrıca ne ara sevgilin oldu da benim haberim yok? Buna abilerim nasıl izin verdiler ki? Alara?"dedim. Konuşmasına izin vermiyordum ki. En sonunda susunca konuştu.
"Levent vardı ya..."dedi.
"Senin peşinde bir tur koştuğun ama pek de sonuç alamadığın mahlukat!" dediğimde kafasını salladı.
"İşte o bu sefer benim peşimde koştu. Sanırım sevgilisi ile arası bozulmuş da beni kullanmış anladığım kadarıyla!"dediğinde kendime kızmıştım çünkü Alara'yı çok yalnız bırakmıştım. Haliyle bir boşluğa düşmüştü.
"Özür dilerim Alara... Seni çok yalnız bıraktım!"dediğimde güldü ama gözleri dolmuştu.
"Sen değil onlar özür dileyecekler kuzu... Benim kalbimi kıracak son insan sen olabilirsin ama onlar her istedilerinde kıramazlar!"dedi Alara ayağa kalkarken. Ben de kalktım.
"Ne yapacaksın?"dedim.
"Uzun süre kalbimi kilit vurup işlerime yoğunlaşacağım ama arada yurtdışına falan çıkarsak bunu bozarım haberin olsun!"dediğinde gülmüştü her şeye rağmen. Sıkı sıkı sarıldıktan sonra o bu akşam için hazırlık yapmak için odadan çıkarken ben de ondan biraz sonra çıkmıştım. Herkesin toplantı odasında olduğunu görürken Alara çoktan gitmişti.
Yazardan...
"Alara çıktı..."dedi Yağız, Eliz'in içeri girdiğini görünce hemen bilgi vermişti.
"Biliyorum..."dedi Eliz gelip yanlarına otururken.
"Sen ne zaman gidiyorsun?"dedi Yiğit.
"Birazdan çıkarız. Toprak gelir az sonra..."dedi Eliz. Yiğit ve Yağız elbette ki burun kıvırmışlardı bu cevaba. Diğerleri ise sadece gülmüşlerdi.
"Ben de gideyim de bir ekip arkadaşıma bakayım!"dedi Emel.
"Bak tabi bak..."dedi Yağız.
"Bakayım derken görmek anlamında."dedi Emel kem küm ederek.
"Gör tabi gör!"dedi Yiğit.
"Görmek derken aslı-"derken Emel, Eliz imdadına yetişti.
"Ne bu? Menopoza mı girdiniz? Yetmiş yaşında teyzeler gibi homurdanıyorsunuz? Sen niye gidiyorsun Emel? Siz gidin de biz biraz yalnız takılalım!"dedi Eliz, abilerini kovmuştu.
"Beni beni Yağız'ını kovuyor musun?"dedi Yağız yerinden kalkarak. İnandırıcı olsun diye kalbini de tutuyordu.
"Evet seni seni Yağız'ımı kovuyorum!"dedi Eliz. Yağız trip ata ata çıkarken bakışlar Yiğit'e dönmüştü. O da ayaklandı hemen.
"Ben zaten promosyon ürünüm... Bir alana bir bedava gibiyim zaten! "dedi Yiğit. Söylene söylene çıkmıştı o da. Her zaman öyle olurdu. Eliz , Yağız'ı kovardı. Yiğit araya kaynardı.
"Sonunda yani... İki haftadır tepemizde gladyatörcülük oynuyorlardı!"dedi Emel yerine otururken.
"Alara görevde baya ileridi ya ondan bu tripleri. Çok kıskanç bu ikisi! Benim gibi değiller hiçte!"dediğinde Alp, Eliz ve Emel gülmüşlerdi.
"Tabi bu dünyada senin gibi profesyonel, işinin ehli , aklı başında bir adam yok!"dedi Emel. Eliz ile birlikte kahkaha atmışlardı resmen.
"Yazıklar olsun size... Ben gideyim de peteğime biraz cilve yapayım!"dedi Alp.
Arya ile sadece bir kaç gün içinde sevgili olmasını asla sorgulamamıştı kimse. Yadırganacak bir durum yoktu çünkü Alp böyleydi. Alara ise daha yavaş ilerliyordu çünkü hızlı olmak onun açısından sakıncalıydı. Alp duygusal bir boşluktan yararlanmıştı. Arya'yı sevgilisinden ayırmış ve yaralarını sarmıştı. Tabi onu sevgilisinden ayırdığını kimse bilmiyordu.
Alp giderken Kaan girmişti içeriye. Önce Eliz'e sarılmıştı. Sonra ise sakin sakin Emel'e. Eliz onları yalnız bırakmak amacıyla sessiz sessiz kaçmıştı. Ortalık alev almış gibiydi. Burnuna duman kokusu gelirken oradan hemen kaçmak lazımdı. Asansöre binip aşağıya inerken Toprak'tan arabada olduğuna dair bir mesaj gelmişti.
Eliz ve Toprak eve geçerlerken Alev , Tuğçe'nin soruları ile uğraşıyordu. Tuğçe Toprak hakkında daha fazla bilgi almak için durmadan soru soruyordu. Alev daralmıştı ama Tuğçe'ye de yakın olmalıydı. Bu sırada hiç düşünmediği bir şey oldu Alev'in. Yiğit tarafından çağrıldı. Alev , Yiğit'in tam olarak şu noktada ortaya çıkmasına sevinmişti.
"Bana sesleniyorlar... Akşam konuşuruz olur mu?"dedi Alev. Yerinden yavaş olmadığını belli edercesine hemen kalkıp çıktı odadan koridora çıktığında ise karşısında birden Yiğit'i bulunca afalladı. Zaten onun çağırdığını biliyordu ama bir anda karşısında bulunca istemsizce bir afallamaydı bu.
"Eliz tarafından kovuldum ve buradan da kovulmak istmiyorum o yüzden yanında sessiz sessiz oturmaya da razıyım!"dedi ve odaya yöneldi Yiğit.
Alev Yiğit'in yolunu kesti.
"Hayır... Çıkalım... Evet evet kurumdan çıkalım hadi!"dedi Alev hemen. İçerideki Tuğçe duymasın diye kısık sesle konuşmaya özen gösteriyordu.
"Alev sen iyi misin? Ne var içeride?"dedi Yiğit. Alev'in normal şartlar altında kendisiyle birşeyler yapmayacağını biliyordu.
"Tuğçe var ve ben çok bunaldım... Gidelim bak bu sefer ben teklif ediyorum. Şu anda gitmezsek birazdan çıkıp bizi lafa tutar!"dedi Alev. Yiğit'in kabul etmekten başka çaresi yoktu tabi. Kabul etti.
Onlar da kaçarcasına kurumdan çıkarken Alara kuruma geri girmişti çünkü bu gece için ona lazım olacak göz kalemini masada ya da çekmecede unuttuğuna emindi. O yukarı çıkarken Arya ve Alp merdivenlerde sohbet ediyorlardı. Daha doğrusu Alp yürüyor, Arya'da bunu kabul ediyordu büyük bir ilgi ile. Büşra ise onların konuşmalarına dinleyici olarak bekliyordu. Alp'in üzerindeki dinleme cihazı Büşra'nın kulağındaki kulaklığa ve bilgisayara bağlıydı. Arya bu akşam için Alp'i evine davet etmişti ve Alp kem küm etmeden kabul ederken onları dışarıda bekleyecek olan bir adet Büşra yine efkarlıydı.
Herkes ekmeğinin derdindeydi.
Alara göz kalemini alırken maskarasını da unuttuğunu fark etmişti ve hemen onu da alıp asansöre binmişti. Bu aralar dalgındı ve bu göreve yansımasın diye çok özen gösteriyordu. Asansörün içerisindeki aynadan kendine bakarken asansör üst kata çıkmış ve durmuştu. İçerideki insanlar inerken içeriye tanıdık bir yüz girmişti. Asansörde sadece ikisi vardı ve asansör aşağıya iniyordu.
"Sen daha çıkmadın mı? Emir en son çıkıyordu!"dedi Doğukan Alara'nın tepkisini ölçmek için. Alara aynayla haşır neşir olduğu için aynaya yaslanmıştı.
"Bir şeyler unutmuşum da... Onları almak için döndüm. Sen ne iş?"dedi Alara. Göz kalemini çantasına sıkıştırırken maskarasını çıkarmıştı.
"Varisler ile sohbet işte... Sen gereken her şeyi aldın mı?"dedi Doğukan.
"Dinleme cihazı yanımda. Lens takamazdım çünkü anlar. Kolyemde de bir kamera var. Yeterli mi?"dedi Alara. İşini halledip ona dönmüştü. Aşağıya iniyorlardı. Az kalmıştı. Doğukan cebinden bir bileklik çıkardığında Alara'nın kaşları çatıldı.
"Bunu da tak..."dedi Doğukan bilekliği ona uzaktırken.
"Ne gerek var buna?"dedi Alara. Bilekliği ve olayları bağdaştıramıyordu.
"Bunun ne olduğunu bildiğine göre neden takılacağını da biliyorsun! Kısacası önlem gerek her zaman!"dedi Doğukan. Alara daha fazla uzatmadan aldı bilekliği. Bir ayçiçeği vardı bileklikte. İpi ise siyahtı ve çok güzel durmuştu Alara da. Üzerindeki siyah tuluma da tam uymuştu.
"Bunu kullanmayacağıma eminim..."dediğinde asansörün kapıları açıldı. Alara hızlıca çıkarken Doğukan bir alt kata ineceği için inmedi ama arkasından umarım dediğini de duymadı Alara. Alara hızlıca arabasına atlayıp restorana doğru yola koyulduğunda Alp ve Arya da yenice çıkış yapmışlardı kurumdan. Büşra mecburen peşlerinden gitmek için ayrılmıştı kurumdan.
*****
Alev ve Yiğit yaklaşık yirmi dakikadır arabadaydılar.
"Yiğit... Buradan üçüncü kez geçtiğimizin farkında mısın?"dedi Alev. Bir an önce eve gitmek istiyordu ama Yiğit sürekli ev sapağından başka bir yola dönerek ana caddeye iniyordu.
"Evet..."dedi Yiğit. Sürekli aynaları kontrol ediyordu ve bu artık Alev'in dikkatini çekmişti.
"Sen neden sürekli aynalara bakıyorsun?"dedi Alev. Arkasına daha rahat bakmak için emniyet kemerini açarken Yiğit onu durdurmuştu.
"Takip ediliyoruz..."dediğinde Alev sakince emniyet kemerini takmıştı ama bu sadece o anlık bir sakinlikti.
"Ne yapacağız?"dedi Alev. Biraz tereddüt vardı sesinde.
"Bilmiyorum ama çıktığımızdan beri peşimizde oldukları kesin!"dedi Yiğit oflarken.
Saat de sekize geliyordu. Hava kararmıştı. Yağmur yavaş yavaş yağmaya başlarken Alev camdan dışarıyı izliyordu. O sırada hemen sahilin kıyısındaki topluluğu gördü. Bu havada bu kalabalık şaşırtıcıydı ama işlerine yarayacağı da kesindi.
*****
Bir saat sonra...
Saatlerin ve dakikaların yağmurlara yarışır bir şekilde ilerlemesinin yanında her yönden sıkıntı patlak vermişti.
Yağız , Alara'nın izini kaybetmişti. Normalde onların arkasından gidecekti mekana ama gittiği mekanda onlar adına bir rezervasyon olmadığı gibi mekanda da yoktular. Yağız'ın içi bir garip olurken Sinem gittiği gibi geri gelmişti kuruma. Sabah sebepsiz yere aniden kurumdan çıkmıştı ve şimdi de geri dönüyordu.
Sinem'in iş çıkış zamanı gelmesi tuhaftı. Bu tam da çıkış yapan Doğukan'ın dikkatini çekmişti. Çıktığı gibi geri girerken Doğukan , gök gürlemesiyle gece bir anda yarılmıştı resmen. Eliz ve Toprak çoktan eve geçmişlerdi. Eliz balkona çıkıp yağmurun altında ıslanırken Toprak da gelmişti yanına.
"Islanmaktan zevk mi duyuyorsun yoksa kendine ceza mı kesiyorsun? Anlamayamıyorum seni..."dedi Toprak. Eliz'e sarılırken.
"İçimde çok garip bir his var Toprak..."dediğinde Eliz Toprak'ın kaşları çatıldı.
"Nasıl bir his?"dedi Toprak. Eliz'in gözlerinin içine bakıyordu.
"Bir şey olacak..."dediğinde gök şiddetli bir şekilde gürlerken Eliz'in telefonu çalmaya başlamıştı. Eliz tam da böyle bir şey dercesine gözlerini kapatıp derin bir nefes alırken Toprak da artık anlamıştı nasıl hissettiğini.
Eliz telefonunu çıkarıp ekrana bakarken arayanın Ramiro olması hislerinin daha da doğru olduğunu anlarken içeriye girmişlerdi.
Ramiro'nun çağrısını yanıtlarken bunun bir konferans olduğunu daha yeni anlıyordu.
"Eliz..."dedi Ramiro.
"Efendim? Ramiro?"dedi Eliz. Saçlarını kurularken.
"Yer altından bir karar alındı ve bu gece kuruma saldırı yapılacağı son anda kararlaştırıldı."dedi Ramiro.
"Bekliyordum zaten... Başka?"dedi Eliz.
"Nisan ve senin verdiğin isimler için derin bir araştırma yaptık. Aralarından bazılarında şüphelenmeniz doğruymuş!"dedi Rose.
"Kimler?"derken Toprak ,Eliz üzerine kuru bir şeyler giyip çıkmıştı banyodan. Telefon hoparlörde ve son ses açık olduğundan her yerden duyuluyordu.
"Kabul etmeyenler tam liste!"dedi Lucas.
Toprak ve Eliz birbirlerine aynı anda baktıklarında ikisinin gözlerinde saf bir korku ve endişe vardı.
"Tamam... Siz plana sadık kalarak bize saldırı düzenleyin ama bana her adımı haber edin."dedi ve Eliz kapattı telefonu. Telefon tekrardan çaldığında arayanın Yağız olması Castelli'nin beklemeden başladığını kanıtlıyordu.
⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️⛈️
"Neden gitmedik? Hani yemek yiyecektik?"dedi Alara, Emir'e. Emir sıcak bir gülümsemeyle ona döndü.
"Yiyeceğiz hayatım ama orada değil çünkü seni biriyle tanıştırmak istiyorum..."dedi Emir. Yola geri dönmüştü.
"Kim peki?"dedi Alara. Merak da ediyordu ama içi de bugünlerde fazla garipti.
"Seninle tanışmak isteyen birisi!"demiş ve Alara'nın burnuna dokunmuştu Emir.
Alara telefonundan saate baktığında saatin dokuzu çoktan geçtiği gibi şebekenin de çekmediğini fark etmişti. Zaten araba son on dakikadır taşlı bir yolda gidiyordu ki Alara'nın dalgınlığı işte bu noktada onu yakmıştı.
"Tam olarak nereye gidiyoruz?"dedi Alara. Çok da belli etmek istemiyordu ama korkuyordu.
"Yalnız kalacağımız bir yere... Şu anda neden korktuğunu anlamıyorum!"dedi Emir kaşlarını çatarak.
"Korkmuyorum sadece... Telefon çekmeyen bir yerde ne yapacağımızı anlamadım..."dedi Alara. Sakin olmaya çalışıyordu.
"Canının istediği her şeyi..."dediğinde Emir, araba ses çıkararak durduğunda Alara istemsizce kaşlarını çatmıştı. Emir arabadan inince o da inmişti. Önlerinde bir dağ evi vardı. Küçük ama tatlı bir yerdi. Evin camlarından sızan beyaz ışık yerdeki karları parlatıyordu.
Emir eve doğru yürüdüğünde Alara'nın ayakları geri geri gitmek istese bile görevini tehlikeye atmamak için gitti peşinden. Adımları her zamanki gibi kendinden emindi. İçeri girdiklerinde içerideki kişi ile olduğu yerde donup kalırken evin kapısı da kilitlenmişti. Emir gülerek koltuğa oturduğunda Alara nasıl bir oyuna düştüğünü anlamaya çalıyordu sadece ama yüzünde gram mimik oynamıyordu.
Belki de çözecek hiçbir şey yoktu...
*****
Eliz ve Toprak gelen haberlerden sonra üsse geçmişlerdi. Onların mesajını gören Yağız üsse gelmeye çalışıyordu. Orhan ve Ziya'nın yurt dışına yaptıkları ani seyahat ise onlara yardımdan çok sorun olmuştu çünkü kurumu idare edecek kimse kalmamıştı ortada.
Sinem'in yaklaşık bir saatlik uzun soluklu konuşması son bulduğunda ne kadar süredir oturduğunu bilmediği koltuğunu kapıya doğru döndürdüğünde odadaki diğer kişiyle afallamıştı.
"Sen... Ne zamandır buradasın?"dedi Sinem ayağa kalkarak. Hemen kapıya gitti ama kapı kilitliydi. Doğukan başını telefonundan kaldırdı ve hortlak görmüşe benzeyen Sinem'e baktı.
"Sen nasıl ajan oldun acaba?"dedi yerinden kalkarken. Eliz'in kendisine özelden attığı mesaja bir yanıt yazarak hemen kapattı telefonunu.
"Ne işin var odamda? Ayrıca neden buradasın? Neden bu kapı kapalı?"dedi Sinem. Sinirden zorlukla nefes alıyordu.
"Kapalı çünkü kilitli ayrıca burada olmamın nedeni sen ve yaptıkların! Konuşmalarından anladığım kadarıyla bir şeyler için mutlusun ve ne yazık ki hepsi de Eliz ile ilgili. İşin garip tarafı da ne biliyor musun?"dedi Doğukan ona doğru adım atmıştı." Hepsi de Eliz'in zararına..."
"Bak ne kadar da üzüldüm şimdi... Ne yapacaksın? Eliz'e mi anlatacaksın? Anlat... Bilmediği şey değil sonuçta!"dedi Sinem. Rahat davranmaya çalışsa da stresli olduğu belli oluyordu.
"Ben daha çok dinletme taraftarıyım..."dediğinde Doğukan, Sinem'in gözleri yuvalarından çıkmak üzereydi.
"Ne?"dediğinde kapı çalınca Doğukan gülerek kapıyı yöneldi. Kilidi takıp kapıyı açtığında kapıda Kaan ve Emel belirdi.
"Sürpriz..."dedi Kaan. Elindeki ilaç ve pamuğu ona doğru sallıyordu.
"Sen? Siz? Ne oluyor?! Ne yaptığınızı zannediyorsunuz?"dedi Sinem.
"Anlatacağım kuzen her şeyi tek tek! En ince ayrıntısına kadar!"demişti Emel gülerek. Zira şu anda sinirinden gülüyordu. Kaan hızlıca Sinem'in arkasına geçip pamuğu koklamasını sağladığında Sinem daha ne olduğunu anlayamadan kendinden geçmişti.
"Eliz'e haber verdim. O sizde ve birazdan Bulut ile Ekin gelince onların peşinden gidin!"dedi Doğukan odadan çıkarken.
"Sen nereye?"dedi Kaan.
"Bana ihtiyaçları var!"dedi Doğukan.
"Bizi de haberdar et!"dedi Emel. Doğukan onu onaylamıştı.
Doğukan kurumdan çıkıp Eliz'in dediği gibi sahilde Lorenzo ile buluşmuştu.
Eliz bütün tuşlara basarak tam anlamıyla giriyordu savaşa. Kazanan günün sonunda belli olacaktı elbet.
🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️
"Alara'ya ulaşamıyorum! Eliz! Ne yapacağız?"dedi Yağız. Dört dönüyordu etrafta.
"Alev ve Yiğit'in peşinde de adamlar varmış ve şu anda boş boş dolanıyorlar!"dedi Toprak sıkıntılı bir şekilde.
"Kaçak dövüşüyorlar. Elimi bozmak istiyorlar ama buna izin veremem!"dedi Eliz ve telefonundan dedesini aradı.
"Eliz? Ne oldu?"dedi Orhan. İlk çalmada açmıştı çünkü Eliz onu gerekmediğinde aramazdı ve aradığında da güzel şeyler pek olmazdı.
"Dede hangi deliktesin bilmiyorum ama acilen gelmen gerek çünkü kuruma saldırı olacak en kötüsü ise ekibim şu anda birileri tarafından oyalanıyor!"dedi Eliz ve hemen kapattı. Bu sırada sahildeki restoranın gizli girişinden olan kapıda Lorenzo ve görünmüşlerdi. Lorenzo hemen bilgisayarların başına geçerken bir toplantı ayarlamıştı.
"Şu anda şaşırmam çok doğru değil ama bu ne Eliz?"dediğinde Doğukan, Eliz bu ne ki dercesine gülümsemişti. Doğukan biraz sonra duvardaki cam ekranda beliren ve dünyanın en gözde mafyalarını gördüğünde ise küfür etmişti.
"Alara'ya ulaşamıyoruz!"dedi Eliz. Şu anda en önemlisi Alara'ydı çünkü hiçbir iz yoktu. Eliz ise bunu Rose'a hitaben demişti.
"Nasıl?"dedi Doğukan.
"Restorana hiç gitmemişler ve Emir tam da aradığımız gibi bir hainmiş!"dedi Yağız. Doğukan'ın kaşları çatılırken Rose konuştu.
"Sinyal çekmeyen bir yerde olmalı. Telefonu sinyal vermiyor."dedi Rose.
"Verici... Vericiye bakın!"dedi Doğukan. Tabi taktıysa. Takmasa da yanında taşıyor olmalıydı.
"Verici takmadı ki!"dedi Yağız sitem ederek. Alara'nın başına buyruk halleri hem siniri bozuyor hem de korkutuyordu.
"Aptal mı bu kız? Neden takmadı verici?"dedi Dimitris. Onu duymamış gibi yapmışlardı.
"Taktı... Ben verdim o çıkmadan önce. Gördüm taktığını!"dedi Doğukan.
"Akıllı kızmış!"dedi bu seferde Dimitris.
"Bana yolla o kodu hemen Lorenzo!"dedi Rose.
"Eliz sakin ol tamam mı?"dedi Nisan. Sesi çok kısık çıkmıştı çünkü korkuyordu ve Eliz'e söyleyemediği bir şey vardı. Eliz onun o kıvranan hallerinden bir şeyler olduğunu anlasa da şu anda Alara üzerine yoğunlaşmışlardı.
⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈⛈
"Senin yüzünden g.... dondu burada hayvan herif!"dedi Büşra. Alp'in dediği gibi evin arka tarafındaki ormanda bekliyordu. Boş durmamıştı elbet. Arka taraftaki korumaların hepsini etkisiz hâle getirmişti.
Alp kucağında Arya ile çıktığında Büşra sonunda dercesine bir nefes vermişti ve sessizce arabaya yürümeye başlamışlardı. Arya'yı Doğukan'dan daha önce adresini aldıkları depoya götürmek için harekete geçtiler.
"Senin o müthiş ve asla yakalanma ihtimali olmayan egonu nasıl yakalamış bu?"dedi Büşra. Alp bu dediklerine göz devirirken Arya'yı bağlıyordu.
Arya , Alp'in ona oyun oynadığını daha doğrusu sevgilisiyle arasını bozup kendisine yakınlaştığını öğrenmişti. Eve çağırmasının amacı da onu tuzağa çekmekti.
"Sen dışarıda rahat rahat beklerken ben içeride bir düzine adamı hallettim ve o Emir şerefsizi demiş sanırım... Emir falan dedi!"dedi Alp.
"Rahat rahat beklerken mi? Dışarıdaki adamları da ben hallettim yalnız! Neyse... Bir dakika. Emir o halde biliyor."dedi Büşra.
Alp de daha yeni idrak ediyordu tehlikeyi.
"S.....! Alara onunla yemeğe çıkacaktı."dedi Alp. Telefonu aldığında hemen Eliz'i aradı.
"Efendim Alp? Önemli mi?"dedi Eliz. Zira çok önemli bir işi vardı şu anda.
"Arya paket ama ona söyleyen de Emir. Alara da Emir ile..."dediğinde Eliz devam etti.
"Alara'yı arıyoruz. Siz depoya geçin ve hepsini ayrı ayrı hücreye alın. Sinem de orada ve Emel'in herhangi bir şey yapmasına engel olun. Kaan yanında ama siz yine de dikkatli olun çünkü onu fazla tutamayız!"dedi Eliz.
"Hayale sürükleriz..."dedi Alp.
"Olabilir. Bunu sonra konuşuruz siz şimdi dediklerimi yapın!"dedi Eliz ve kapattı.
Büşra doğruca depoya sürerken Alp Alara'yı düşünüp daha da kötü hissetmemek adına Büşra'nın canına okuyordu ve Büşra bunun farkındaydı.
🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪️🌪
İtalya...
Nisan odanın içinde dönüp dururken Leonardo onun derdini anlatmasını bekliyordu sabırla. İtalya kurumunda dün gece bir şey görmüştü ve sonrasında ise bayılıp kalmıştı. Hastaneye gittiklerinde tansiyonunun düşük olduğunu söyleyip göndermişlerdi. Hastaneden geldikten sonra ne yemek yemişti ne de uyumuştu. Leonardo bir şey demek istemiyordu ama onun bu hallerinin onu hasta edeceğini de biliyordu.
"Nisan? Artık bir dursan mı?"dedi Leonardo. Ayağa kalkıp Nisan'a doğru yürürken. Her ne kadar durdurmasını da söylese onun durmayacağını biliyordu. Az çok tanıyordu birlikte yaşadığı insanı artık.
"Off... Burada elim kolum bağlı bir şekilde bekliyorum Leonardo."dedi Nisan. Tekrar yürümeye başlıyordu ki Leonardo'nun belini saran kolları buna izin vermemişti. Bu yaptığı ise kaşlarını çatmasına neden olmuştu.
"Türkiye'ye dönsen bile orada da beklemek zorunda kalacaksın ki!"dedi Leonardo, Nisan'ın gözlerinin içine bakarak.
"Öyle olabilir ama en azından yanında olurdum!"dedi Nisan. Leonardo'nun kendisine baktığını biliyordu ama o ona bakmıyordu çünkü içinde bir şeyler garip garip hareket ediyordu resmen. Minik bir temas bile buna neden olduğu için Nisan kendi içinde bir savaş vererek buna bir son vermek istiyordu.
"Zaten yanındasın Nisan. Onun senden istediği şeyi de yerine getireceğine de eminim!"dediğinde Nisan kasıldı. Leonardo bunu fark etti." Hatta getirdin de değil mi?"dedi Leonardo. Nisan yine kaçmak için geri geri giderken Leonardo da onunla birlikte hareket edince bu kaçmaca duvarla son bulmuştu. Nisan daha fazla kaçamayacağını anlayınca derin bir nefes almıştı. Şimdi doğrudan ona bakıyordu.
"Seni zorlamazsam anlatacağın yok anlaşılan o ki ... Şimdi güzellikle ya da zorla. Seçim senin!"dedi Leonardo. Bunları Nisan'ın kulağına söylemişti. Nisan ise sadece derin bir nefes almak dışında başka bir şey yapamamıştı. Duvara yasladığı başıyla onun geri çekilmesini beklemişti.
"Neyi anlatayım? Anlamadım?"dedi Nisan.
Pekala o da bir ajandı ve gerektiğinde gayet de iyi oynayabilirdi. Tabi karşısındaki bir süredir kafasını karıştıran ve yedi yirmi dört gördüğü nikahlı kocası olmasaydı.
"Kurumda bayılma sebebinden başlayalım..."dedi Leonardo. Nisan gözlerini kaçırmamaya özen verdi ve soruyu sakince yanıtladı.
"Tansiyonum düştü çünkü! Doktor da öyle dedi ya hani..."dedi. Leonardo ona doğru bir adım atınca daha da gidecek yeri kalmayıp bir de üstüne o ve duvar arasında sıkışmıştı.
"O doktorun bulduğu bir sebep ben senin sebebini soruyorum. Hatırlarsan bayılmadan beş dakika önce benim odamdaydın ve yine kaçıyordun. Ayrıca yalan söylediğin zaman parmakların bacaklarının üzerinde bir ritim tutuyor tıpkı şimdi de olduğu gibi..."dediğinde Nisan yavaşça yutkunup ellerini bacaklarından çekmişti çünkü her hareketinde ona temas ettiğinden parmakları anlamıştı Leonardo yalan söylediğini.
"Kaçmıyorum... Sana öyle gelmiştir!"dedi Nisan. Söylemek istemiyordu. Aslında istiyordu ama eski defterleri açmak zordu. Hele de onun için daha zordu. Çünkü her şeyi en ince ayrıntısına kadar hatırlıyordu.
"Kaçıyorsun. Her anlamda ve ben seni eninde sonunda yakalayacağım Nisan... Sen ister söyle ister söyleme ben öğrenirim."dedi Leonardo.
Nisan yavaş yavaş yutkunurken daha fazla kaçacak yeri de olmadığını hesaba katarak kafasını salladı.
"Neden bu kadar merak ediyorsun Leonardo?"dedi Nisan. Belki buradan yürüyüp duygularını yüzüne vurunca geri çekilebilir sansa da yanılmıştı çünkü Leonardo duygularını gizleyen bir adam değildi.
"Seni düşünüyorum çünkü... Ve sen de bunun farkındasın ama her seferinde kaçıyorsun Nisan. Benimle kurumda köşe kovalamaca oynuyorsun. Evde de aynısın. Geçen gün benimle aynı odada kalmamak için annemin odasında yatmadın mı?"dediğinde Leonardo, Nisan'ın gözleri fal taşı gibi açıldı.
"Annen çağırdı. Gel de dedi . Birlikte uyuyalım dedi. Uykum var dedi. Baban da yoktu ya. Yalnız yatamıyormuş. Ben de neden olmasın dedim.O yüzden yani! "dedi Nisan. Parmaklarıyla oynadığını Leonardo'nun dizine baskı yapmasıyla fark ederken Leonardo gülüyordu. Nisan ise dilini ısırıyordu kendine olan sinirinden.
"Bir kere annem seni değil sen kendini anneme çağırttırdın. İkincisi annem babam yanında olmadığında da gayet iyi uyuyabiliyor. Üçüncüsü sen gerçeği söylememek için aklımı karıştırmaya çalışıyorsun. Ben de senin aklını karıştırayım ister misin?"dedi Leonardo. Bakışları Nisan'ın dudaklarına inip tekrar gözlerine çıkarken Nisan mesajı anlamıştı. Son bir aydır verilen mesaj gayet açık ve netti deminden de olduğu gibiydi ki Nisan artık bir dönüt vermezse işler karışacak gibiydi.
Leonardo alnını Nisan'ın alnına yaslarken Nisan derin bir nefes almıştı. Uzaklaşmasını istemiyordu. Kesinlikle böyle bir istediği de fikri de yoktu ama kapılıp gitmekten daha doğrusu gitmesinden korkuyordu. Kaybetmekten korkuyordu. Eliz'e olan bu düşkünlüğü , yara alsa canının yanması, aklının çıkması da bundandı. Elizle garip bir bağı vardı ve bunun yok olmasından korkuyordu. Geçmişi onda böyle bir korku bırakmıştı. Leonardo sadece ailesinin tamamını kaybettiğini biliyordu. O kadardı. Olayın detayını Nisan'dan dinlemek için kurcalamamıştı. İstese çok rahat bir şekilde erişebilirdi. Mevkisi ve gücü buna elbette ki yetiyordu.
Derin bir nefes aldı Nisan. Korkuyordu ama nereye kadar kaçacaktı? Farkında olmadan da alışmıştı Leonardo'ya. Bağlanıyordu. Hissediyordu. Onun kendisiyle uzun süredir bir ilgilendiğini biliyordu ama yine de sorguladı.
"Anlık mı? Bir süredir mi?"dedi Nisan kısık bir sesle. Bu yakınlığının, ilgisinin, değerinin sadece şu anlık olup olmadığını merak ediyordu sadece. Biliyordu ama yine de ondan duymak istedi. Leonardo soruyu düşünmeden yanıtladı.
"Bir süredir..."dedi Leonardo. İkisi de gözlerini kapatmış bir şekilde bekliyordu.
"Emin misin peki?"dedi Nisan. Gelip geçici heveslere kalbi dayanamazdı. Bu yüzden hiç sevgili yapmayı bile düşünmememişti. Oldu ki oyun olmasa evleneceğini de düşünmezdi. Tabi bunun da oyun olduğu biraz meçhuldü.
"Güvenmiyor musun bana?"dedi Leonardo. Açıkçası biraz alınmıştı ama Nisan'ın cevabıyla alındığı için kendine kızmıştı.
"Güveniyorum sadece... Kaybetmekten korkuyorum."dedi Nisan kısılan sesiyle.
"Nasıl?"dedi Leonardo. Başını kaldırıp gözlerine bakmak isterken. Nisan da gözlerini açmıştı. Gözleri dolu doluydu. İçinde biriktirdiği şeyleri dökmekte sakınca görmüyordu şu anda. Zaten zorla ya da güzellikle anlattıracaktı Leonardo.
"Ailem gibi olmasından korkuyorum... Bak... Ben bir kere daha bağlanıp yıkım yaşayamam çünkü gücüm kalm-"derken Leonardo'nun dudakları devam etmesini engellemişti. Gözyaşları canını yakmıştı Leonardo'nun. Nisan'ın kalbi pır pır atarken ellerini Leonardo'nun boynuna dolamış ve parmak ucunda yükselmişti çünkü Leonardo gayet uzun bir beyefendiydi.
"Yaşamayacaksın sana söz veriyorum... Sana ne yaşattılar bilmiyorum ama ben sana yara değil merhem olacağım Nisan. Anlat bana... Ne olur?"dedi Leonardo kısık sesle. Bir insanın ağlamasına dayanamazdı ama bu kişi Nisan olunca daha da katlanılmaz oluyordu içindeki acı.
Nisan daha fazla dayanamadı. Dayanacak gücü de yoktu. İçinde tuttukça birikiyor ve onun altında eziliyordu.
"Gördüm Leonardo... Öldü sandığım... Hayatımı mahveden insanı gördüm. Çocukluğumu çalan o kişiyi gördüm. Hayatı bana zindan eden, en güzel anılarımla birlikte her şeyi zihnimden silen o kişiyi gördüm ben hemen bayılmadan önce..."dediğinde gözünden bir damla yaş süzüldü. Leonardo sildi o yaşı. Bundan da önce sildiği ve sileceği gözyaşları gibi.
"Ailemi katleden kişiyi gördüm Leonardo ve yine hiçbir şey yapamadım."dediğinde artık omuzları sarılıyordu. Başını Leonardo'nun göğsüne dayarken Leonardo onu kollarıyla sarıp koltuğa götürmüştü. Daha rahat hissetsin diye. Birlikte koltuğa oturduklarında ne Nisan sarılıp ağlamasını bitirmişti ne de Leonardo sıkı sıkı sarmayı. Bu gece ayakta durmak için fazla uzun bir gece olacaktı onlar için.
🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀🌀
"Unutulur elbet her şehir ve her insan"
Alev bağırarak konuşmaya başladı.
" Görebiliyor musun?"dediğinde Yiğit evet anlamında bağını salladı. İnsanların arasından itiş kakış geçtikleri için insanlar rahatsız oluyorlardı ama yapacak bir şey yoktu. Yiğit,Alev'in bileğinden tutarak ona yönlendirirken şarkı devam ediyordu.
"Aldığımız hiçbir nefes bile içimizde kalmıyor, inan.."
Sahilin kenarında olsa bile küçük bir orman içinde gibiydi bulundukları yer. Direkt olarak denizle temasları yoktu ama deniz kıyısında diye sahil olarak geçiyordu bulundukları bölge.
"Bu kadar fazla, uzaklaşmış olamaz yıllar..."
"Biraz dikkat ya!"diye bağırdı deminden çarptıları kız. Alev özür dilerken Yiğit bunu önemsememişti ki duyduğu da meçhuldü.
Konser büyük bir alanda olmadığı için ormana girmelerine az kalmışken Yiğit etrafına bakarak hemen telefonunu çıkardı ve Eliz'e konum attı ve bir de kırmızı ünlem gönderdi.
Kırmızı ünlem onlar için yardım çağrısıydı...
"Bir dokun sen de anlarsın içimdeki kül hâlâ sıcak..."
"Yiğit... Alan bitti!"dedi Alev. Ormana girmişlerdi artık. Koşarak ilerliyorlardı. İki kez dolaşmalarına rağmen adamları atlatamamışlardı. Atlatamama nedenleri ise sürekli yeni adamların gelmesiydi.
Ormanın içine ilerlerken bir yandan da denize paralel olan yoldan ilerlemeye çalışıyordu Yiğit. Aklında bir şeyler vardı ama bunu Alev'e söylemedi. Söyleyecek olsa da zaman yoktu ki önleri kesilmişti.
"Sizin kadar uğraştıran bir ikili görmedim..."dedi adamlardan biri. Önlerinde dört adam vardı.
"Ben de... Daha fazla zorluk çıkarmadan teslim olun..."dedi başka biri nefes nefese. Aynı zamanda onlara doğru ilerliyorlardı.
Yiğit arkasına bakarken gelen olmadığını görünce derin bir nefes alarak önüne döndü.
"Teslim alabiliyorsan al..."dedi Yiğit. Alev bu cevap karşısında gülerken adamlar onların neden güldüklerini anlayamamışlardı.
"Senin kafana şurada sıkmak vardı da işte patron sağ istiyor sizi..."dedi ilk konuşan adam.
"Cengiz sadece kızı sağ getirin demedi mi?"dedi en arkadaki.
"Yok sonra diğeri de sağ olsun daha yaralayıcı olur dedi!"dedi Cengiz. Aradaki mesafe azalırken Yiğit ve Alev arkaları denize gelecek şekilde yön değiştirmişlerdi.
"İkisi senin ikisi benim..."dedi Alev, kollarını kontrol etti.
"Gayet mantıklı..."dediğinde Yiğit karşı taraftan atak gelmişti.
💨💨💨💨💨💨💨💨💨💨💨💨💨💨
"Konumlar hazır... Merve , Hakan ve Enes'in yerleri de belli!"dedi Rose. Kendi bilgisayarından aldığı konumları Lorenzo'ya gönderiyordu. Eliz saçlarını tepesinde dağınık bir topuz yapacak şekilde toplarken mesaj gelmişti telefonuna. Hemen girdi mesaja ve bir konum olduğunu gördü. Yiğit'in mesajıydı. Kırmızı ünlemi gördüğünde ise hızlıca yerinden kalkarken Toprak da kalkmıştı.
"Abi... Ya da Doğukan hemen bir ekip hazırlayın ve Yiğit'in attığı konuma gidin!"dedi Eliz.
"Ne? Ne oldu?"dedi Yağız. Zaten Alara ile doluydu kafası. Bir de Yiğit'e bir şey olmasını kaldırabilir miydi bilmiyordu. Tek değildi. Alev de vardı bir de.
"Peşlerine bir ekip takılmıştı zaten!" dedi Toprak alnını sıvazlayarak.
"Ekin bir ekip ayarlar hemen..."dedi Doğukan telefonuna sarıldı.
"Kırmızı ünlem ile birlikte bir konum gelmiş..."dedi Eliz.
"Ben giderim... Gideyim mi?"dedi Yağız yerinden kalkmıştı.
"Ama sen şu anda pek iyi değilsin!"dedi Eliz. Üzgündü be dalgınlık yüzünden başına bir şey gelsin istemiyordu.
"Asıl böyle beklerken iyi değilim. Alara'nın yerine ne zaman bulacağımız belli değil! Bari Yiğit ile Alev'e ulaşalım!"dedi Yağız. Eliz, Toprak'a baktı. Toprak da Yağız gibi düşünüyordu hatta burada daha çok ise yarayacağını bilmese çoktan gitmişti Alev'in yanına.
"Ekip hazır..."dedi Doğukan. Hâli hazırda her zaman bir ekip olurdu.
"Ben gidiyorum... Alsınlar beni yol üzerinden!"dedi Yağız çıkışa yönelirken.
"Abi... Dikkat et kendine olur mu? Bir de aklım sen de kalmasın!"dediğinde Eliz, geri dönüp ona sarılmış ve geri geleceğine söz vererek çıkmıştı üsten.
"Alp ve Büşra'yı arayın... Acilen Bulut'u da alıp kuruma geçsinler! Merve'yi onlar alacaklar."dedi Eliz ve Toprak'a döndü.
"Diğerleri?"dedi Toprak. Hazırlanmaya başlamıştı.
"Biz de ikiye ayrılıp diğerlerini. Zaman kaybedemeyiz!"dedi Eliz.
"Eliz... Seni yalnız göndermem...."dedi Toprak çatık kaşlarla. Eliz onu dinlemedi.
"Ekiplerden birini sen birini ben alacağım. Yalnız değilim ve acele etmek zorundayız! Hakan sende ben ise Enes'i alacağım!"dedi Eliz.
"Konumları gönderdim!"dedi Lorenzo.
"Bulut'a iki ekip daha ayarlamasını söyle!"dedi Eliz , Doğukan'a.
Doğukan hemen ekiplerin ayarlaması için talimat verirken Eliz üzerine gerekli malzemeleri almak için üsteki gizli odaya geçmişti.
"Yuh artık yani..."demişti Doğukan gizli odayı da görünce. Ama sonra devam etmişti işine. Toprak da Eliz'in peşinden girdiğinde Eliz çoktan üzerine siyah bir pantolon ve dar boyunlu bir kazağı geçirmişti bile.
"Eliz..."dedi Toprak. Hâlâ ayrılmak istemiyordu. Ortalık karışıkken Eliz'le ayrı ayrı göreve çıkma fikri korkunç geliyordu.
"Toprak... İtiraz hakkın yok şu anda..."dedi Eliz. Malzemelerini üzerine yerleştirirken bedenine sarılan kollarla işi sekteye uğramıştı. Toprak derin bir nefes alarak saçlarını öptüğünde ise derin nefes alma sırası Eliz'deydi.
"Bak korkuyorum... Gerçekten ortalık karışık ve ayrı ayrı çıkma fikri hiçte güzel değil!"dedi Toprak. Eliz yönünü Toprak'a döndüğünde Toprak hâlâ ona sarılıyordu.
"Ben de korkuyorum ama yapmamamız gerek. Hem bana bir şey olsa bile sen beni bulursun ben hep bir iz bırakırım!"dedi Eliz. Toprak'ın yine bir şeyler diyeceğini anladığında ise parmaklarının üzerinde yükselerek geri teptirmişti gelecek bir itirazı öpücüğüyle. Bölmeye giriş yerinden zorlama sesi geldiğinde ise hemen ayrılmışlardı.
"Nasıl açtın sen bunu ya? Neyse Eliz!"diye bağırdı Doğukan.
"Biri bitiyor diğeri başlıyor!"dedi Toprak, Eliz gibi malzemeleri koymaya başladı. Zaten keyfi yoktu. Böyle anı bölünmelerden dolayı daha da kaçmıştı keyfi.
"Efendim?"dedi Eliz.
"Alp arıyor!"dediğinde Doğukan'l, Eliz istemeden güldüğünde Toprak küfür etmişti kısık sesle.
"Hissediyor ya gerçekten hissediyor bu herif!"dedi Toprak. Eliz gülerek bölmeden çıkıp Alp'in aramasını yanıtlarken Toprak hâlâ sinirli sinirli hazırlanıyordu.
Kurumdan gerekli ekipler Ekin ve Bulut sayesinde çıkarıldıktan on dakika sonra Ziya ve Orhan kuruma ulaşmışlardı. Yanlış bir zamanda yaptıkları yurt dışı seyahatinden dolayı anca gelebilmişlerdi.
Kurumdaki herşey sakin görünse de varislerin hiçbiri yoktu kurumda. Kurumda olan çalışanlar bir gariplik olduğunun farkındalardı çünkü durmadan ekip çıkıyordu. Ziya ve Orhan ipleri ellerine almaya çalışırken diğer kurucular da gelmişlerdi kuruma. Varislerin ortadan kaybolmalarını ve yokluklarının nedenini yaratacak kişiler onlardan başkası olamazdı.
⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡⚡
Eliz üzerine giydiği kazağın dışına kolyesini çıkarıp deri ceketinin fermuarını kapatırken Doğukan konuşmaya başladı.
"Siz şimdi çıkıyorsunuz... Biz ne yapalım?"dedi.
Eliz derin bir nefes aldı. Gözlerini etrafta gezdirirken Toprak ile buluşan gözleri ona derin bir iç çektirdi.
"Alara'nın yerini bulursan direkt olarak çık. Lorenzo zaten sen yer altı ile ilgileniyorsun ve burayı sana emanet ediyorum. Eğer olurda burası ifşa olursa nasıl imha edeceğini biliyorsun!"dedi Eliz.
"İmha?"dedi Doğukan.
"Sen hâlâ şaşırma aşamasında mısın?"dedi Toprak artık sorgulama dercesine.
"Haklısın... Sormadım varsay..."dedi Doğukan.
Eliz ve Toprak üsten birlikte çıkarlarken saat bire geliyordu.
"Zaman yine yavaş akıyor... Şimdi sana bir şey söyleyeceğim."dedi Eliz ve durdu. Toprak da durdu ve ona döndü.
"Söyle... Ben seni her zaman dinlerim..."dedi Toprak. Eliz'in yanağına parmakları ile dokunurken.
"Dinlersin ve dinlemelisin... Bu gece her şey olabilir. Bu gece diğerlerine benzemiyor ve sen de farkındasın. Sana balkonda demiştim ki içimde kötü bir his var... Bana bir şey olursa eğe-"derken Eliz, Toprak onun sözünü kesti.
"Olmayacak öyle bir şey..."dedi ısrarla.
"Umarım ama sen beni dinle... Hakan'ı aldıktan sonra sakın benim yanıma gelme. Beni yakalarsa ilk iş size saldırıp canımı yakmak olur. Sana ekibi ve ailemizi korumak kalıyor!"dedi Eliz.
"Eliz... Deme öy-"derken Toprak, Eliz sözünü kesti.
"Dinle beni... Eğer ben ellerine düşürsem haberin olacaktır. Her gelen aramaya dikkat edin. Gizli hat olmadığı sürece açmayın..."dedi Eliz.
Toprak duraksadı. Dediklerini bir hazmetti Eliz'in.
"Eliz bana neden veda ediyorsun?"dedi Toprak. Sinirlenmişti.
Şimdi susma sırası Eliz'deydi.
"Çünkü görüyorum. Bir şey olacak ve ben önlem alıyorum... Seni seviyorum. Bunu unutma olur mu?"dedi Eliz. Toprak'ın yanağına ellerini koymuştu. Kızgın olduğunu görüyordu ama onu sakinleştirecek bir şeyi yoktu. Olan buydu...
"Ben de seni seviyorum ve eğer bana geri gelmesen de bulurum seni Eliz Erçil Karayel..."dedi Toprak sinirle. Eliz'i kaybetme fikri bile korkunç geliyordu ona.
"Bul beni Toprak Atılgan..."
Bölümün birazcık karışık oldu gibi... Çok emin olamadım ama hepsini ayrı ayrı görmek gerekiyordu...